Beğeni sözcüğü, “güzel veya çirkin yargısını verdiren duygu, zevk” veya “güzeli çirkinden ayırma yetisi, zevk, gusto” şeklinde açıklanıyor.[1]
İnsan tensel ve tinsel bir varlık olduğuna göre, zaman içindeki her ikisi de (tensel-tinsel) değişecek ve gelişecek. Bu gelişme, aynı zamanda zevklerin-hazların da gelişmesidir.
Varolan kültürel değerler ayrı bir şey, bu değerlerin ayrımına varıp kendine özgü değerler oluşturmak ayrı bir şey. Ancak, bununla da kalmayıp, kendi özgün değerlerini üretebilmek gerek.
Klasikler ise, zaten çağlar boyu değerlerini koruyanlardır. Onlara ulaşabilmek için de bile devingen bir yapıya gereksinme vardır.
Halbu ki ‘yaygın kültür-sanat’, sanki bunların hiç biri yokmuş gibi insanları etkiliyor, yaşamlarını belirliyor. Yanıt, sanat psikolojisinde:
“Biyolojik yaşımızla orantılı olarak, hem akıl yaşımız, hem de duyusal algılarımız değişmekte ve gelişmektedir. İçinde yaşadığımız yakın ve uzak çevremiz de gün be gün farklılaşmaktadır. Böylesine devingen bir ortamda, beğenilerimizi durağanmış gibi düşünmek, onun da değişebileceğini hesaba katmamak, yaşamın en büyük yanılgılarından biri olur ve bunun zararını da en çok sanat görür.”[2]
TV’de izlenen kültür-sanat programları, yarışmalar vs. bu kaygıların oldukça uzağında değil mi?
Söze yine sanat psikolojisiyle devam edelim:
“Duygusal gereksinimlerimiz değişir; hem onu uyaran, hem de onu doyuma ulaştıran değişir. Bu bir doğa yasasıdır, ya da doğa yasası gibidir.”[3]
Sanki nedense, duygusal gereksinimlerimiz, hem onu uyaranlar hem de doyuma ulaştıranlar da değişmiyor?
Bu süreçler tarım toplumlarında ağır, sanayi toplumlarında daha mı hızlı ilerliyor?
Bizdeki değişim süreçlerinin ağır ilerlemesi nedenlerinin önemli bir bölümünü, buralarda aramak gerek.
Adını koyarak söylersek, bir türlü tarım toplumundan sanayi topluma geçememiş olmamız veya belki bir oranda kentleşmiş ama kentlileşememiş olmamız asıl neden.neden galiba!
Bir türlü “beğeninin bir görgü, bir bilgi işi olduğu, bir kültür sorunu olduğu…” [4] -bilerek- anlaşılamıyor sanki.
Sözü yine sanat psikolojisiyle noktalayalım. S. M. Erinç güzel cümleleriyle şöyle açıklıyor, “zevkler de müzikler de tartışılır”ı:
“Zevki mutlakmış gibi düşünmek, olsa olsa bağnazlık olur. Zevk, ancak hazla hoşlanmaya oranla daha uzun ömürlüdür ve onlara oranla daha fazla kişilikle bağlantılıdır. Fakat kişiliğimizde gözlenebilen her değişme, özellikle olumlu her değişme zevkimizi de etkiler ve böylece sanattaki seçiciliğimiz de değişir.”[5]
[1] TDK Sözlük
[2] Sıtkı M. Erinç, Sanat Psikolojisi'ne Giriş, Ankara: Ayraç Yayınevi 1998, s. 73.
[3] A.g.e. s. 73
[4]A.g.e., s. 72.
[5] A.g.e., s. 129.
Blog,Blog Milliyet,Alıntı,Bayram Cigerli,Okunacaklar, bayramcigerli.blogspot.com, Kültür,Sanat,
0 Comments:
Yorum Gönder