Bayram Cigerli Blog

Bigger İnfo Center and Archive

Bukowski ve Fante'yi kim çevirdi?/Kültür - Sanat/milliyet blog




Hiç Bukowski ya da John Fante okudunuz mu? Okuyanlar bilirler, okumayanlar için Charles Bukowski'nin kim olduğu hakkında çok güzel bir yazıyı Milliyet Blog ortamında Celal Çelik yazmıştı ayrıntısıyla. Bukowski'nin hangi kaynaklardan beslendiğini onun hayatını okuyarak da anlayabilirsiniz. Ben Bukowski'nin hayat hikayesini geçiyorum şimdilik (onu daha iyi anlayabilmek için çok önemli olmasına rağmen).


'John Fante ile Bukowski'nin ortak noktaları nedir?' sorusu aslında abesle iştigaldir. İkisi, Amerika'nın bir döneminin ruhudur adeta. Ve Bukowski ile Fante'nin ruhunu en mükemmel şekilde yakalayarak çeviren tek isim bence Avi Pardo'dur. Neden derseniz, ilk olarak, Bukowski biçem olarak ağır bir argo edebiyatı ile ve günlük dilde yazmaktadır. Herkes edebi biçimsel yönü ağır basan metinlerin daha zor olduğunu düşünebilir.


Ama bence gündelik dili ve her yana çekilen argoyu çevirmek neredeyse 4 dil bilmeyi gerektirir: İngilizce, argo İngilizcesi, Türkçe ve argo Türkçesi. Avi Pardo sanırım uzun yıllar yurtdışında yaşamış olması ve gündelik dili çok iyi kavramış olmasıyla da en doğru kişi olduğunu kanıtlamıştır.


Bukowski'nin en çok sevdiğim dediği ve hayatını değiştiren yazar ise John Fante'dir. bunu kendisi her fırsatta söylemiştir hayatı boyunca. ve onun sayesinde de Batı edebiyat dünyası bir anda Fante isimli 1930'lardan kalma eski bir yazarın kıymetini anlayabilmiştir ironik olarak. John Fante ile Bukowski 10 yaş farkıyla aynı dönemlerde yaşamıştır ve yazarlık serüvenleri çok benzerdir. Her ikisi de Amerika'nın bunalım yıllarını yaşamış ve "yitik kuşak" diye nitelendirilen yazarlardır. Her ikisi de göçmen ailenin birinci kuşak çocukları olarak farklılığı, yoksulluğu ya da tutunma kaygılarını yaşamış anne babaların çocuklarıdır. Ve her ikisi de yazarlık yapabilmek için alakasız işlerde çalışmışlardır.


İtalyan asıllı Fante balık fabrikasında işçilik, Alman asıllı Bukowski ise uzun bir alkolizm ve aylaklık döneminden sonra postanede memurluk yapmış ve hayata sadece yazarak tutunmaya çalışmışlardır. Her ikisinin de dilinde alaycılık ve insanı çok derinden, her türlü zayıflığıyla kavrayan bir anlatım vardır. Bukowski'yi tam anlayamayanlar onun sürekli küfür eden ahlaksız bir adam olduğu sanısıyla birinci öyküde kitabı bir kenara fırlatıp atarlar. Oysa öyle Bukowski öyküleri vardır ki bir bıçak gibi kesiverir sizi, o anlatımın inceliği karşısında diyecek hiç bir şey bulamazsınız. Kaba saba olmaklığı sisteme olan inançsızlığından ileri gelir. Ama özünde çok hassas bir kalbi vardır ve de herkese göstermez onu.


Bukowski'nin hayatını konu alan bir film de çevrilmiştir yazar henüz ölmeden "Barfly" adıyla, bizde de "Bar Kelebeği" olarak gösterime girdi ama aslında bende ilk duyduğumda "Bar Sineği"ni çağrıştırmıştı. Nitekim Bukowski'nin mektuplarından oluşan "Güneşe Uzan" kitabında sevgili Avi Pardo da aynen böyle çevirmiş.


Şimdilerde ise Hollywood John Fante'nin kesinlikle başyapıtı olduğunu düşündüğüm ve yine ilk kez Avi Pardo tarafından çevrilmiş olan "Toza Sor" (Ask the Dust) isimli ilk romanı aynı adla filme alındı. Ama ne yazık ki ve hangi akla hizmet olduğunu asla anlayamadığım bir şekilde bizim Türk film pazarlamacıları bunu "Aşka Sor" diye Türkçeleştirdiler. Dumura uğramaktan başka ne yapabilirim? romanın adının neden "Toza Sor" olduğu romanın sonunda açıkça belli olmaktadır ve de "Aşka Sor" gibi ucuz bir pazarlama kurnazlığı, hem yazarı hem de İngilizce bilmeyenleri "boşver ne anlarlar, biz gişe hasılatına bakalım" der gibi yok saymaktır neredeyse. Bu konu ayrı bir yazı konusu...


Bize gelirsek, Türk okuru 1920 doğumlu ve ülkesi Amerika'da da 50 yaşından sonra popüler olabilen Bukowskiyle 1980'lerin sonunda tanıştı ne yazık ki. Yanılmıyorsam Metis yayınlarından ilk çıkan kitabı "Ekmek Arası" idi ve çevirmeni Pardo değildi. Ancak o ilk basımdan sonra ve Bukowski'nin 1994'te ölümünden bir yıl sonra 1995'te Metis bu sefer Avi Pardo çevirisiyle yeni bir Ekmek Arası baskısı daha yapmış ve bu andan sonra da bence Türkiye'de Bukowski ve Avi Pardo isimleri yanyana anılır olmuştur.


Bukowski'nin neredeyse tüm yazıları, söyleşileri, öyküleri, şiirleri, mektupları, romanları Avi Pardo tarafından dilimize kazandırılmıştır. Ben Avi'yle şahsen tanışma şansına da sahip oldum ve Bukowski'nin gerçek ruhunu kavramış, neredeyse onunla nefes alan bir insan gördüm. Avi Pardo zaten kişisel olarak Bukowski'ye çok düşkün biri olmasının yanı sıra her önüne gelen metni çevirmeyi sevmeyen bir insandır. Bunun için gerçekten de oldukça mütevazi koşullarda yaşamaya razı olmuştur yıllardır.


Bukowski'nin sürekli yinelediği Fante'nin eserlerini de ilk olarak Avi Pardo çevirmiştir. Gerçekten de çeviri bir insanı bir metinden soğutabilir ve yazarın ruhuna asla yaklaşamayabilirsiniz kötü bir çeviriyle. Bu hem her iki dile hakimiyeti hem de dil dışındaki kültürel, ekonomik, güncel, siyasal her türden konuya hakimiyeti gerektirebilir. Pardo son 4 yıldır Parantez yayınlarından Bukowski ve Fante serilerini tamamladı ve bir de daha önce yasaklanan Henry Miller'ı yeniden kazandırdı dilimize. Ancak şimdilerde bu yayınevi de kapandı ne yazık ki.


Avi, hem bir özgün yazar avcısı hem de çok iyi bir çevirmen olarak beni hiç bilmediğim yazarlarla tanıştırmış ve öte yandan Türkiye'de edebiyat alanında çevirmenlik işinin ne kadar adaletsiz koşullarda yapıldığını da yakından görmemi sağlamıştır.


Eğer okumadıysanız bir Bukowski ya da Fante ya da Miller okuyun. Hayatlarını koyup o metinleri ortaya çıkaran yazarları düşünürken gecesini gündüzünü bu işe adayıp, önünde kitaplar yığılı, evinden hiç çıkmayan, işine aşık Avi Pardo'yu da aklınızdan çıkarmayın.


Bu yazıyı da metinle aramızda görünmez olmayı becerebilen tüm çevirmenler için yazdım.

Blog,Blog Milliyet,Alıntı,Bayram Cigerli, bayramcigerli.blogspot.com, Kültür,Sanat,

Share

0 Comments:

Yorum Gönder