Sıklıkla duymuşsunuzdur. Özellikle dar geçitlerde kısılıp kalan insanlardan. -Öldürmeyen darbe beni daha da güçlendirir-. Üzerlerine kayalar düşerken, bacaklarına yılanlar dolanırken, insanlar öl, öl, öl diyerek tempo tutarken sarılacak bir şeyler arar dardaki insanoğlu. Sarıldığı da ya tanrıdır, ya da umut. Hayatta kalmak isteği bir yandan, yenilginin verdiği gurur kırıklığı bir yandan ezer dururken içini, kabullenmez bir türlü doğanın
kendisine açtığı savaşı kaybetmeyi. Oysa bu savaşta galip gelme ihtimali yoktur, ona uzanacak sihirli bir el yoktur, umut yoktur ve hiçbir şey de birgün değişmeyecektir.
Peki umut yoksa, mucize yoksa neye tutunmalı insanoğlu? Bu noktada belki yine şarkılara, şiirlere başvurmak en güzeli. Onlar ki bu hayatın tüm gerçekliğinden süzülenlerdir. Zülfü Livaneli’nin Sivas katliamı sonrası yaptığı eşsiz şarkısın da söylediği gibi. “Yaşamak görevdir yangın yerinde.” Yaşamak denilen debelenmenin yaşamın sana açtığı savaşın adı olduğunu kabullenmek herşeyden önce.
Dünyada insana en yakışan, en soylu duyguya sarılmak; direnişe. Yudumlarken kadehteki rakıyı hala onsekiz yaşındaki yasak heyecanı hissetmek; midende sana eziyet gastrite rağmen, ağzın burnun kan içinde yerden doğrulup denizin maviliğine hayran olmak; acıyan düşlerine rağmen ve o kafede ki kızın çapkın tebessümüyle serinlemek temmuz sıcağında, sırtına saplanmış ihanete rağmen.
Yani dostlar, öldürmeyen darbeler güçlendirmez insanı, fena acıtır ki ölüm bazen acıya yeğdir. Umut olmadan direnmektir yaşamak. Tüm adaletsizliklere, ihanetlere, yaralara berelere rağmen umutsuzca direnmek.
Sivas Anısına
Temmuz-2006
Blog,Blog Milliyet,Alıntı,Bayram Cigerli, bayramcigerli.blogspot.com, Kültür,Sanat,
0 Comments:
Yorum Gönder