Bayram Cigerli Blog

Bigger İnfo Center and Archive

Değirmen/Kültür - Sanat/milliyet blog




Değirmen denildiği zaman insanların aklına ilk gelen Cervantes'in ölümsüz eseri Don Kişot olur. Bir çok şiire, şarkıya da ilham kaynağı olduğu gibi aynı zamanda da bir deyim olmuştur Don Kişot. Gerçi dünyada ve Türkiye’de ifade ettiği anlam farklıdır. Genelde “saf idealist” insanlar için kullanılan “Don Kişotluk yapmak” bizim coğrafya da lüzumsuz kahramanlık, işgüzarlık anlamında kullanılır.
 Cervantes’e ve dünyada ki tüm “Don Kişot”lara bin selam olsun. Benim değirmenim başka. Bu değirmen Sabahattin Ali’nin değirmeni.

Henüz yirmi yaşındaydım herhalde okuduğumda Sabahattin Ali’nin “Değirmeni”ni. (Şu an otuz bir yaşındayım) Farklı yıllardı, farklı hayaller taşırdım, kendimce yorumlarım vardı. Kitabından önce yazarı tanıdım. Bizdendi ve kurban edilmişti. Daha sonraki yıllarda sayısız kez işlenecek cinayetlere belki ilk emsaldi. Etkilenmiştim yaşamından da ölümünden de. Okumalıydım kitaplarını ve bilinçlenmeliydim. Koşup aldım “Değirmen”i, kapandım odama. Öykü kitabıydı, ilk öykü de değirmendi. Değirmenin çarkları arasında sıkışan,ezilen,canı çıkarılan emekçilerden bahsediyor olmalıydı. Aşktan bahsedecek hali yok ya. Çünkü aşk sadece “küçük burjuva yanılgısıydı” ve kitleleri uyutma yöntemlerinden biriydi. Bunu ben bile biliyorum, koskoca Sabahattin Ali mi bilmeyecek! Sayfaları çevirdikçe kafam karışmaya başladı.

Bir çingene çeribaşı anlatıyordu ve bahsettiği şey aşktı. Yağız bir klarnetçi delikanlının öyküsüydü anlattığı. Adı Atmaca, uzun boylu, esmer, kapkara saçlı, klarneti ciğerleriyle değil yüreğiyle üfleyen. Nice konak hanımları, dünya güzelleri ayaklarına servetlerini sermiş, onun aşkından hastalanıp yataklara düşmüş olsa da, Atmaca dönüp bakmaz yüzlerine. En büyük sevdası yüreğiyle çaldığı klarnetidir çünkü. Fakat günlerden birgün aşk Atmaca’yı da vurur. Değirmencinin dünyalar güzeli kızı alır aklını başından. Gözü dünyayı görmez olur, o yağız delikanlı günden güne erimeye, gözlerindeki ışık sönmeye başlar. Kız da sevdalanmıştır sevdalanmasına da yine de kabul etmemektedir Atmaca’nın sevgisini. Çünkü kızın tek kolu yoktur, bu yüzden kendin de sevme hakkını görmez. Ezilir Atmaca gibi birinin sevdasının altında. “Bana her sarıldığında hissedeceksin eksik parçamı ve ben bunu bileceğim. Bu beni kahredecek” der Atmaca’ya. Bir türlü caydıramaz fikrinden Atmaca ve günden güne erimeye devam eder.

Günlerden bir gün tüm köye haber salar. Akşam değirmende toplanmasını ister ahalinin. Gece olur, insanlar değirmenin içinde toplanır. Atmaca kuytu bir köşede başlar klarnetini üflemeye. Ama ne üflemek. İnsanlar taş kesilir, klarnetten yayılan hüzün ve acı yağar insanların üzerine. Birden keser çalmayı Atmaca, ayağa kalkar, değirmencinin kızının yüzüne acıyla bakar. Kız da bitkin haldedir. Aşkı ve imkansızlığı toplanmıştır gözlerine. Atmaca kıza bakarken birden klarnetini yere bırakır ve kimseler ne olduğunu anlamadan kolunu değirmenin kocaman çarkları arasına sokar.

Dedim ya okuduğumda yirmi yaşındaydım, aşka inanmazdım, şimdi otuz bir yaşındayım. Çok da değişmedim ama aşkın var olduğunu biliyorum artık. Sevginin hastalanmış hali diye yazdım kendi sözlüğüme karşılığını. Ama yine de sevdim hep bu hastalıktan korkmayıp kendine bulaştıranları.

Öykünün anlatıcısı çeribaşının son sözleriyle kolunu değirmene veren herkese merhaba.

"İşte adaşım, sana seven bir çingene'nin hikayesi. Çiçeklerin açtığı mevsimde, senin kollarına yaslanan ve çiçekler kadar güzel kokan bir vücutla uzak su kenarlarında oturmak ve öpüşmek, yoruluncaya kadar öpüşmek hoş şeydir. Seni gördüğü zaman zalimce başını çeviren mağrur bir dilberin kapısı önünde ve ay ışığı altında sabaha kadar dolaşmak, bunu candan arkadaşlara ağlayarak anlatmak, -söz aramızda- gene hoş şeydir. Fakat sevgili bir vücutta bulunmayan bir şeyi kendisinde taşımaya tahammül etmeyerek onu koparıp atabilmek, işte adaşım, yalnız bu sevmektir."

Blog,Blog Milliyet,Alıntı,Bayram Cigerli, bayramcigerli.blogspot.com, Kültür,Sanat,

Share

0 Comments:

Yorum Gönder