Gece çöktü mü yeryüzüne, karanlığa karışan evlerdeki insanlar geliyor aklıma. Beyinlerini uyuşturan korkuyla titreyip, hangi köşeye sığınacaklarını şaşıran insanlar... Gözleri kan çanağına dönen, boğazları kuruyan, acılı bedenleri sıtmaya tutulmuş gibi titreyenler... İşte o an ben ben olmaktan çıkıyorum.
Gözyaşlarım yüzümü yalayarak yol alıyor. Her an başlarına yağacak bomba ve adresini şaşıran füze korkusundan uyuyamayanlar gelip gözünün önüne oturuveriyorlar. O görüntüyü görmemek için parmaklarımı gözlerime bastırmam veya sıkıca yummam da kâr etmiyor. Görünmez bir el göz kapaklarımı aralayıp, zorla izlettiriyor sanki. Çığlıklar atarak dışarı fırlamak geliyor içimden. Gırtlağım parçalanıncaya kadar, çocuklara kıyanlara lanetler yağdırmak...
Sofradaki yemeği ailemle neşe içinde yerken bile, yüreğimin bir köşesi hep sızılar, yanar... Aç olanları düşünmeden edemem. Lokma boğazımı yumruk gibi tıkar. Yatak dar, geceler yıl gibi uzun gelir. Ülkesini kana bulayan zorbaların zulmünden habersiz meme diye ağlayan yavrular takılır aklıma. Masal dinlemeyen, doyuncaya kadar yemek yemeyen, oyuncakları olmayan, yalın ayak, kirli yüzlü ve boncuk gözlü çocuklar... Anne ve babasının neden ağladığı anlamayan masumlar…
Yokluk ve yoksullukla boğuştukları yetmezmiş gibi, başlarına yağan ateşten nasıl korunacağını bilemeyen korkulu gözleri düşünürüm. Bazen anne diye çığlık atan bir çocuğun sesini duymuş gibi irkilirim. Yavrularını yıkıntıların arasında arayan anne ve babanın gözlerindeki o anlatılmaz ifade takılır beynime? Gözlerimi badanalı tavana diker, öylece dalar giderim... Elim çatmaz, gücüm yetmez... Üzülmekten, kendimi harap etmekten başka bir şey yapamamanın çaresizliğiyle, saatlerce kıvranıp dururum.
Hayvanlardan öğreneceğimiz çok şey var diye düşünürüm hep. Doğada yaşayan hiçbir hayvan gereksiniminden fazlasını almaz. Karnı doyan yırtıcılar, avları gelip yanlarında dursa bile başlarını çevirip bakmazlar. İnsanlıktan nasibini almamış, açgözlü ve kendilerini dünyanın jandarması sanan ülkelerin yöneticileri, kendini savunmaktan aciz insanların evlerini başlarına yıkıp, yaşadıkları topraklardan kovuyorlar. Bu zorbalara ne dur diyen var, ne de sesini yükselten.
Amaç Ortadoğu’nun haritasını düşündükleri ve istedikleri gibi yeniden çizmek, yeraltı kaynakları bol olan ülkeleri bir bir ele geçirmek. İkinci dünya savaşından sonra yaşananları gözümüzün önüne getirerek, kendi kendimize soralım: "Saldırılan, sürülen, yok etmeye çalışarak toplu mezarlara gömülen, cahilliklerinden yararlanıp birbirine kırdırılanların, dini ve etnik kökeni ne?"
Bu soruya yanıt verebiliyorsanız, gerçeği görüyorsunuz demektir...
Turgut Erbek
Blog,Blog Milliyet,Alıntı,Bayram Cigerli, bayramcigerli.blogspot.com, Kültür,Sanat,
0 Comments:
Yorum Gönder