Bayram Cigerli Blog

Bigger İnfo Center and Archive
  • Herşey Dahil Sadece 350 Tl'ye Web Site Sahibi Ol

    Hızlı ve kolay bir şekilde sende web site sahibi olmak istiyorsan tek yapman gereken sitenin aşağısında bulunan iletişim formu üzerinden gerekli bilgileri girmen. Hepsi bu kadar.

  • Web Siteye Reklam Ver

    Sende web sitemize reklam vermek veya ilan vermek istiyorsan. Tek yapman gereken sitenin en altında bulunan yere iletişim bilgilerini girmen yeterli olacaktır. Ekip arkadaşlarımız siziznle iletişime gececektir.

  • Web Sitemizin Yazarı Editörü OL

    Sende kalemine güveniyorsan web sitemizde bir şeyler paylaşmak yazmak istiyorsan siteinin en aşağısında bulunan iletişim formunu kullanarak bizimle iletişime gecebilirisni

LaFea etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
LaFea etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Sevda'lı YASAK!!!!




Şimdi şöyle ki annemin rahatsızlığı nedeniyle hastanede bulunduğumuz süre boyunca canım LaFea'mla bol bol telefonda konuştuk. Kendisi 35465876 gün 654543 aydır doktora gideceğini söyleyip duruyordu ne zamandır. Benim de canıma tak etti. Bu konuya el atmam gerektiğine karar verdim. Önce biraz vicdani kartlarımı oynadım. Dedim; bak görüyorsun annem nasıl hasta, sağlık her şeyden önce gelir, aksatma git mutlaka falan filan fistan. Baktım fayda etmedi. Artık bu işe 'Sevdalı' bir çözüm gerektiğine karar verdim.


Şimdi şu ki bizim hanım kızımız LaFea 'oje'yi çok sever. Sürmese de alacak yani o derece :) Rengarenk, gıcır gıcır, parlak çekiciliğine kapılır. Kısacası zaaf gibi bişi :) Benim arkadaşlık kitabımda 21215 nolu maddede şöyle yazar: 'Eğer arkadaşının iyiliği içinse en gizli sırlarını ve zaaflarını kötü emellerine alet edebilirsin' :D Ben de resti çektim LaFea' ya. Dedim; Sen doktora gidip sağlığın için bir şeyler yapana kadar sana oje almak YASAK!! O da bana söz verdi almayacağına dair (gerçi söz verme aşamasında lafı ağzından zorla aldım o başka :D ) İşin garibi vicdanına seslenmelerim sonuç vermedi ama şu oje yasağı işi olacak gibi. Zira randevularını almak için çabalıyor. Korkmayın canım önemli bir şeyi yok çok şükür. Kontrol falan olacak.


Hanım kızımız LaFea'nın oje maceraları; 1, 2, 3, 4, 5, 6, 7, 8, 9, 1011, 12, 13  Bunlar kayıt altında olup aleyhine delil olarak kullandığım materyaller :D  Aşağıdaki fotoda ve blogundaki diğerleriyle beraber ojeleri saydık. 50 tane ojesi olduğuna kadar verdik. Evine gittiğimde sayacağım :D





Şaka bir yana LaFea bu karara benden korktuğundan falan değil sevdiğinden uyuyor. Yoksa kim engelleyebilir ki onu alır çekmecesinde saklar, kimsenin ruhu duymaz. (ama ben onun gözünün içinden anlarım o ayrı :D ) Gerçi elde ettiğim deliller oje aldığında yazmadan yapamadığını gösteriyor euheuhe Herşey bir yana ben ona güveniyorum. İster sevgisinden uyuyor deyin ister saygısından deyin yada gizli gizli almıştır bile deyin farketmez. Bu mesele artık LaFea ve tüm Türkiye arasında ehuehuehuehe :) :) :)



Biliyorum biliyorum çok kötüyüm ama zaten LaFea' da beni bu kadar mikrop olduğum için seviyor.


Bol 'YASAK-SIZ' günler.

Uzun Aradan Sonra...

Uzun bir aradan sonra nihayet bloguma 3-5 satır yazı yazmaya geldim. Annemin rahatsızlığı sebebiyle hastanede geçirdiğimiz 2,5 aylık süreden sonra çok şükür artık evimizdeyiz. Geçtiğimiz çarşamba günü taburcu olduk. Şimdi iyileşme ve toparlanma sürecini geçirmek için evimizdeyiz. Bu zor ve sıkıntılı dönemi sevgili ablam çok ayrıntılı bir şekilde yazdı. Onun kaleminden okumanız en iyisi.

Varlık İçinde Yokluk Çeken Devlet Hastaneleri


Kader denilebilir, şansızlık denilebilir, olmuşla ölmüşe çare bulunmaz da denilebilir ama sessiz kalınamaz. Ben ve ailem bu konuda ihmali bulunanlar hakkında gerekli yerlere şikayetlerimizi yaptık. Umarım hak ettikleri cezayı bulurlar.

Bu zorlu, üzücü, yıkıcı ve yıpratıcı süreçte yanımızda olan, desteğini, moral verici sözleri ve yazılarıyla destek olan herkese çok çok teşekkürler. Mesajlarıyla ve telefonlarıyla bizi yalnız bırakmadılar. :)

Peki ben bu süreçte neler yaptım hastanede. Şimdi Çapa Tıp Fakültesinde Fatih Belediyesinin sağladığı kablosuz internet ağı mevcut. Ama sinyal gücü o kadar düşük ki internet 30 sn de bir kopuyor. Bu yüzden iki denemeden sonra bilgisayarımı hastaneye götürmekten vazgeçtim. Geriye yapılacak iki şey kalıyordu televizyon izlemek ve kitap okumak. Yeni bir kanal vardı 'Doktorlar' adında reklamlarda Show Tv yi yayınlıyordu :D onu seyrettik :) Akşamları da genelde kitap okudum.

Kitap okudum demişken öyle böyle değil yani epey okudum. Peki kimin sayesinde :) Cana can katan, akşamları saatlerce telefonda konuştuğum, ellerimiz telefonu tutmaktan uyuşana kadar konuştuğum, A dan Z ye her konuda her zaman yanımda olan can dostum LaFea sayesinde tabii ki :)




Aslında bir kitap daha vardı. Çok beğendiğim için okuması için LaFea'ma vermiştim. Şu yazısında da anlatmıştı hatta :) Kitap bana geri geldi, kitaplığımda ait olduğu yerde şimdi. Jane Green kitapları, Tavuk suyu çorbası :P ve Satılık Aşk kitabı LaFea'ma geri dönecek. Çünkü bu kitaplar kendisinin zengin kitaplığına ait. Diğerlerini de benim için satın altı. Aslında hediye alıyor sözde ama biz telefonda anlaşıyoruz 'Yok yok onu alma konusu kötü' - 'yok yok onu beğenmedim' şeklinde. Bir bakıma kendi hediyelerimi kendim seçiyorum :) Kitaplara da fırsat buldukça blogumda yorumlayıp yer vermek istiyorum. Ama söz vermiyorum :D

Üşenmeyip bu kitapları bana getirdiğin için, telefondaki gevezeliklerime katlandığın için, zor durumda yanımda olduğun için, Gong Yoo haberlerini dakikasında ilettiğin için ve en önemlisi de dostum olduğun için tekrar tekrar teşekkür ederim :)

Eski Blogdaşlık ~ Yeni Arkadaşlık ♥

Nereden başlasam nasıl anlatsam bu güzel günü :) 4 Haziran'da blog arkadaşları diyeceğim ama artık değil, yani 'arkadaşlarla' Büyükada'ya pikniğe gittik. Bu güzel günü kendileri de kaleme aldılar. Göreceksiniz ki ortak pek çok nokta var anlatımlarda. Eğlendik, güldük, harika zaman geçirdik gibi. Ben ekleyecek daha fazla şey bulamıyorum. Bu yüzden o güzel güne dair fotoğraflarla bir anlatım yazacağım bu sefer. Ama öncesinde o güzel güne dair aşağıdaki diğer yazıları da bir okuyun derim ;










Şimdi başlasın nefertiti'nin o güzel günün fotoğraflarla yorumu. :) Fotoğrafların üzerinde oynamalar yaptım. Malumunuz :D Ayrıca üzerlerine tıklayınca büyük hallerini de görebilirsiniz. ;)


Unutmadan mouse-nuzu resimlerin üzerinde bir süre bekletirseniz fotoların üzerine de ufak yorumlar yazdım ;)


♥ ☼ ♥ ☼ ♥ ☼ ♥


Büyükada'ya böyle merhaba dedik :) 2 saat süren yolculuktan sonra güzel bir başlangıç oldu.




Adaya gidildiğinde mutlaka faytona binilmeli. Alacağımız olsun eyy ada :D






Bu yokuş inerken çok daha güzeldi :D






Piknik alanına girerken 3,25 TL ödedik. Ama oturacak yer bulamadık iyi mi :D






Ama itiraf edeyim bazı piknik masalarının şöyle şahane manzarası vardı :)






O kadar yol yürüdük doğal olarak yorulduk. Piknik yerine varır varmaz hemen yemeklere yumulduk :D






Evet evet ip atladık yanlış görmüyorsunuz. O havada uçuş mucizesini gerçekleştiren ayaklar Lee'ye ait. En çok da o sevdi ip atlamayı zaten :D






Toplaştık ve grup fotosu çekildik. Makinanın insafına kalmak korkunç =D Yüzler neden mi bulanık. Suçluyuz biliyorsunuz. Çünkü çok eğlendik :D :D





Piknik alanının başka bir manzaralı köşesi. Maalesef bu köşeyi de kapamadık :)






Her çıkışın bir inişi vardır. Evet evet dönüş yolunda da faytona binmedik :D Ama yürümek de eğlenceliydi.






Ada da araba yok. Sadece fayton trafiği var. Bu yüzden fayton olmadığında kendinizi yola atıp fotoğraf çekilebiliyorsunuz. :)






Ada iskelesinden motora bindik. Güneş güne elveda diyordu. Biz de durmadık bu anı fotoğrafladık tabii :)






Eee manzara şahane olur da fotoğraf çekilmez mi... :) Yanımdaki kumruları görmezden gelin. Bende gidicem sevgulumle adaya bigün :D






Motorun en sevdiğim yönü böyle ayaklarınızı yandan sarkıtabiliyorsunuz. Denizle bir bütün olmak gibi. Martıların eşlik ettiğini söylememe gerek var mı?? :D






Geride kalan Büyükada. Bu güzel gün için teşekkürler ada. Belki bir gün yine geliriz. Haberin olsun :D :D Ama yine böyle cömert ol emi :D






Ve güneş İstanbul'a hoşçakal derken.. Makinamıza yansıyan şahane bir sahne.. :)





Bir sonraki buluşmaya kadar sağlıcakla kalın canlar. Ve yazdıklarımızı okuyup da hala buluşmalara gelmek için can atanlar. Gelmediğiniz her buluşmada çok şey kaybediyorsunuz. Kazanan biziz ;)


Sır Dolu Bir MİM (^_^)V

Blogumun bannerında daimi imzası bulunan arkadaşım mydestiny bana bugün bir mim gönderdi. Takip edebildiğim kadarıyla mim önce mavi ye, sonra hayal le, sonra mydestiny ye ve en son da bana ulaştı. Eee madem mimlenmişiz bana da cevaplamak düşer. Hakkımda merak edinlere bir de ben  cevap vereyim :D

Hayalindeki meslek nedir?

Hayalimdeki meslek? İlk önceleri yani lise dönemimdeyken Coğrafya Öğretmeni olmak istemiştim. Ki bunda coğrafya öğretmenimi çok sevmemin etkisi vardı. :D Sonraları yani iş hayatına atıldığımda mesleğimi ilk başlarda seviyordum. Yani muhasebeciliği. Ki o zamanlar bu meslek değerliydi. Sonraları çalıştığım yerler ve çalıştığım insanlar mesleğimden soğuttu beni. :( O zaman tekrar hayal kurmaya başladım. Hayalimdeki meslek ne diye. Bu sefer farklı sonuçlar buldum karşımda. Soğukkanlı ve katıydım yani çok harika doktor olabilirdim. Zira çevremdeki herkes benimle aynı kanıda. Haddinden fazla sabırlı ve şekerdim yani öğretmen olabilirdim. Çok güzel fotoğraf çekerim ve de çok da severim yani fotoğrafçı olabilirdim. El becerilerim fazla gelişmiş ve tamir yeteneğim var yani erkek olsam tamirci olabilirdim. Euehueee liste böyle gidiyor. Şu zamanlarda en çok doktor yada hemşire olmak isterdim. Son zamanlarda hastanelerde fazlasıyla vakit geçirmenin etkisi olsa gerek. Bunlar elimizdeki hamurla elde edeceğimiz hayali meslekler. Eğer güzel bir sesim ve harika bir müzik yeteneğim olsaydı o zaman şarkıcı olmak isterdim. Hala devam ediyorum. Yani hayal kurmaya :)


Yazın sürmeyi en sevdiğin parfüm?


Genelde parfüm kullanmıyorum. Ama kullandığım bir deodorant ve parfüm var. Deodorantımı çok seviyorum ve uzun zamandır da kullanıyorum. Rexona Deo Fresh Pudrasız kullanıyorum. Çok da memnunum. Kokusunun feraflatıcı olmasına bayılıyorum. Elimde bulunan diğer parfüm ise Cecile. Deorantıyla beraber ismi lazım değil kişisi tarafından bir doğum günü hediyesi olarak verilmişti. Kullanmıyorum. Ancak kırk yılda bir düğün dernek yada önemli bir etkinlik olursa kullanıyorum.  Sonuçta sorunun cevabı yaz kış vazgeçilmezim: Rexona Deo Fresh Pudrasız.









En önemli makyaj hileniz?


Hmmm bu konuda bir yazı yazmıştım ben :D  Şurada da okuyabilirsiniz. Ennn yeni ve ennn çok sevdiğim makyaj hilem Missha BB Cream. Şahane demek isterdim ama değil. Şahane ötesi çünkü. Mükemmel ve şahanenin birleşimi hatta = MÜŞAHANE :D





Çay mı kahve mi? Şekerli/şekersiz,Sütlü/sütsüz?


Nescafe desem :D Çayı sadece kahvaltıda içerim, türk kahvesini de biri yapıp getirirse içerim ama nescafeye bayılırım. Uzun yıllar masa başı işte çalışmanın etkisi olsa gerek. Nescafemi de bol kremalı ve bol şekerli içerim. ;)


Tam şu anda kucağınıza bir cin düşseydi ve 3 dilek hakkiniz olduğunu söyleseydi, ne olurdu?


Ahh ne güzel olurdu varya. Şu ara en çok ihtiyacım olan şey.


1. Sihirli bir elim olsun isterdim. Sihir derken öyle değil. Paraya ihtiyacım olduğunda, elimi cebime her sokuşumda cebimden yada cüzdanımdan para çıkartan sihirli bir el. Sınırsız, ihtiyacın olduğu kadar. ;)


2. Ömrümün son gününe kadar sevdiklerimin sağlıklı, mutlu ve huzurlu yaşadıklarını görmek.


3. Hayatımın son gününe dek beli ölesiye sevecek, ölesiye seveceğim, hayatımın son gününe dek bana sadık kalacak, sadık kalacağım, mutlu huzurlu bir hayat süreceğim, bana hayırlı evlatlar verecek, bir hayat arkadaşı isterdim. Şekli şemali önemli değil. Gün gelecek hepsi yok olacak nasılsa. Güzellik geçicidir ama mutluluk kalıcıdır.


Kahvaltı, öğle yemeği, akşam yemeği ve tatli. Bu öğünlerden ömrünüz boyunca yalnızca bir tanesini seçmek zorunda kalsanız,hangisi olurdu? 


Akşam yemeği demek istiyorum. Ama erken saatte yenen bir akşam yemeği. Mesela 4-5 gibi :) Yoksa ölürdüm açlıktan :D


Eğer Hello Kitty olsaydınız, kurdelanız ne renk olurdu?


Sanırım mavi olsun isterdim. Mavi rengi çok severim. Bana huzuru anlatan tek renk.


Eğer ömrünüz boyunca yalnızca bir tane takı takma seçeneğiniz olsaydi bu ne olurdu?


Bileklik derdim. Zaten şu anda kullandığım sade gümüş bir bilekliğim var. Küpe ve zincir de severim ama bileklik her zaman ilk tercihimdir.





Sahip olmak istediğiniz bir yetenek?


Zamanda yolculuk yapabilmek isterdim. Yaşamak ve görmek. İlk gitmek istediğim yer Hz.Muhammed (sav) efendimizin zamanı olurdu. Sonrasında antik mısır zamanı, kitaplarda okuduğumuz filmlerde gördüğümüz İngiliz zamanları, Osmanlı Devletinin görkemli tarihi. Hepsini hepsini görmek isterdim.


Bitince almaya devam edeceğiniz bir kozmetik ürünü?


2. soruda yazmıştım ama tekrar yazayım. İmkanım oldukça almaya devam edeceğim seni Missha BB Cream. :)





Eğer geleceği görme şansınız olsaydı, görmek ister miydiniz? Evetse tam olarak neyi görmek isterdiniz?


Aslında bu soruya evet cevabı vermek istiyorum. Ama eklemek istiyorum. Kendi seçtiğim bir şeyin geleceğini görebilmek isterdim. Yoksa rastgele olacak şeyleri görmek büyük bir sorumluluk. Düşünsenize büyük bir felaket olacak ve siz bunu gördünüz. Sonra herkese anlatmaya inandırmaya çalıştınız. Ama olmadı ve felaket gerçekleşti. Onca ölüm ve yıkım. Bunlar büyük sorumluluk istiyor. Eğer böyle olacaksa istemezdim. Ama dediğim gibi olacaksa yani istediğim şeyin geleceğini görebileceksem eğer sadece hayatım boyunca gireceğim bütün sınavların sorularını görmek isterdim. tarih im anlar beni :)


Gizli ünlü aşkınız kim?


Gizlisi saklısı kalmadı artık :D Gong Yoo tek aşkımdır ♥


Neden blog tutmaya başladınız?


Neden? Hmmm sanırım canım dostum LaFea (m) yüzünden. Beni gaza getiren, bir blog açmalısın diyen ilk ve tek kişi o oldu. Ben taaa o zamanlar demiştim. Ben blogumu sık sık güncelleyemem, çok pis üşengecimdir diye. LaFea(m)da bana kime ne canım yaa orası senin dünyan ister yazarsın içindekileri, ister içindeki sesleri dinlerken bırakırsın blogunu sessizlik içinde dedi. İyi ki de bana yol gösterdi. :) Teşekkürler canım LaFea(m)


Fotoğrafları cep telefonumla çektim. Görüntü kaliteleri bu yüzden düşük :) Gün mim postalama günüdür. Bu güzel mimi bana gönderen mydestiny canım çok teşekkür ederim. Geldik en sevdiğim kısma. Bu mimi LaFea(ma), tarih(ime) ve winpohu ya postalıyorum. Dökülün bakalım incilerinizi. Sırlarınız artık sır kalmasın euehuehuehee

Arwen'den Gong Yoo Kokulu Günler ♥(^_^)♥

Canım arkadaşım arwen şubat ayının birinde İstanbul'a gelmişti. O soğuk kış gününde Asya kıtasına geçmiş ve senenin ilk kar yağışına da orada şahit olmuştum. Çok az yağıyordu ama beyazdı ve beni mutlu etmeye yetmişti. Buluşma yerimiz dostum LaFea'ya çok uzak bir yerdi. :D  Optimum AVM de buluşup sıcacık bişiler yiyip içeriz dedik. Talihsiz bir tercih yaparak Pizzahut a gitmeye karar verdik. Ufff gitmez olaydık. Ciddi anlamda çalışanları eğitmeyi yada değiştirmeyi düşünmeliler. Yoksa çalışanların bizim orada oturduğumuz yaklaşık bir saatlik süre içinde yaptıkları hatalar şubenin tez zamanda kapanmasına yol açar. Siparişlerimiz unutuldu, yanlış yazıldı, işini sanki zorla yaptırırmışçasına davranan eleman bir sürü tabak kırdı. (zaten siparişimizi de karıştırmıştı)  Yani sözün özü bir daha gidilmeyecek mekanlar listemize 1. sıradan girmeyi başarıyla garantiledi.


Ama bu bizim güzel zaman geçirmediğimiz anlamına gelmez tabii. Özellikle de arwen'in bize hediye ettiği Gong Yoo takvimi :D  Hayatımda aldığım en güzel hediyelerden biriydi. Çookk anlamlıydı çookkk... :)  Tarif edilemez bir güzellik yaptı bize. Eve gelir gelmez başucuma koydum :) :)





Pizzahut dan sonra bizim kahve mekanımız olan Robert's Cafe'ye geçtik. Ben yine bol köpüklü bir kahve ısmarladım. Ama maalesef fotoğraf makinamın ayarları bozulduğundan net ve güzel bir görüntü elde etmeyi başaramadım :(




Arwen cim canım geç oldu biliyorum ama tekrardan çoook ama çok teşekkür ederim. Yüreğine sağlık canım :)

Doğal Makyaj Sırrı ~~ Missha M Perfect Cover BB Cream



Sevgili dostlar şuradaki yazımda canım dostum LaFea'mın bana bir hediye daha aldığını, geldiğinde yazacağımı söylemiştim. Hediyemi canımın doğumgününde yani 16 Ocak'ta aldım. Yaklaşık olarak bir aydır da kullanıyorum. Şunu açıkça söyleyebilirim ki Missha BB Cream tam anlamıyla mükemmel bir ürün bence. Cildime çok iyi geldi. Canım arkadaşım bana 23 numarasını aldı. 23 numarası buğday tenli olanlara tam uygun olur.


Ben ürünü yüzüme elimle sürüyorum. Fırçayla sanki dalgalı kaldı gibi geliyor bana. Ürünü yüzünüze çok rahat sürüyorsunuz hafif bir yapısı var. Minicik bir parçası cilde yayılıyor. İlk sürdüğünüzde etkisini fark etmiyorsunuz. Yaklaşık olarak 10-15 dk içinde teninizle bütünleşip 'büyük' kusurlar haricinde cildinizi çok güzel kapatıyor. Büyük kusurlar nedir peki; büyük sivilceler, yara izleri vs. Ben dediğim gibi bir aydır kullanıyorum ve çok da memnunum. Kullanmaya devam etmeyi düşünüyorum. Cildinizden güzel bir şekilde temizlediğiniz sürece problem yaşamıyorsunuz. Cildiniz de uzun süre durması da cabası. Ama yağlı bir cildiniz varsa hafif pudrayla üzerinden geçebilirsiniz. Yani kısaca tavsiye ediyorum. Eee peki nedir bu Missha BB Cream diyorsunuz değil mi?  Ben uzun uzun yazmak istemiyorum. Bu ürünü kullanmadan önce internetten uzun bir araştırma yapmıştım. İlk gördüğüm ve merak etmeme neden olan blogdaşım eymasar ın şu yazısı olmuştu.  Kendisinin överek anlattığı ürünü çok merak etmiştim. Bir kaç blogtada görünce almaya karar verdim. Aşağıdaki başlıkları okuyarak sizler de fikir sahibi olabilirsiniz.










Yukarıdaki dört başlık ürün hakkında bilgi sahibi olmanız için yeterli. Eğer çok fazla araştırma işine dalarsanız aklınızı bulandıracak bilgiler elde edersiniz.


Sevdim, beğendim ayrıca tavsiye de ediyorum. Canım dostuma da buradan bu güzel hediyesi için çoook teşekkür ediyorum ;)



***



ÖNEMLİ NOT: Yeni gümrük yasası sebebiyle yurt dışından hiçbir şekilde kozmetik ürünü alışverişi yapılamamaktadır. Bu sebeple nereden alabilirim diye boşuna sormayınız. Ayrıca ebay gibi yerlerden de satın almayınız. Paranızı geri alamazsınız. Ancak yurt dışında yaşayan bir tanıdığınız varsa o size göndermesi ile alabilirsiniz.

Doğumgünü Buluşması.. (21.12.2010)

Doğum günümde canım arkadaşım LaFea ile buluşmak için sözleştik. Mekanımız Asya kıtasında İstanbul'un kaymak tabakası diye tabir edeceğimiz insanların uğrak yeri olan Bağdat Caddesi oldu. Sürekli aynı yerlere gitmekten, sürekli aynı şeyleri yazmaktan hem biz sıkıldık hemde siz okurken bunaldınız :) İşte bu sefer canım dostum bir değişiklik yaparak beni Bağdat Caddesi'nin gizli kalmış nezih mekanlarından biri olan Kırıntı Restaurant a götürdü. Mekan tek kelimeyle harika. Sessizlik ve huzur arayanlar için tasarlanmış, gözlerden uzak, kısacası hem keseye hemde göze hitap eden hoş bir yer.


Gerek garsonlar olsun, gerek sunulan hizmet üst kalitede. Eğitimli ve düzgün kişiler çalıştırılıyor. Yemeklerin sunum tarzı beş yıldızlı oteller statüsünde. Porsiyonlar epey büyük ve gayet doyurucu. İç ve dış dekorda iç açıcı renkler kullanılmış. Yani gelen müşteriyi rahat ettirmek için herşey düşünülmüş. Eee bizde böyle bir ortama gidince karnımızı bir güzel doyurduk :D Ben etli+mantarlı dürüm ve gazoz içerken LaFea'm daha önce deneyip memnun kaldığı Club Sandiviç yemeyi tercih etti.






Güzel harika bir yemeğin ardından caddede bir süre daha turladık. Anladık ki o diyarlar bize göre değil. Taksiye atlayıp sevdiğimiz bir mekan olan Optimum Alışveriş Merkezi'ndeki Robert's Cafe'ye geçtik. Mekanda çok güzel kahve yapıyorlar. Starbucks kahvelerinden hiç farkı yok yani. Biz de LaFea'm ile kesemize hitap eden bu sıcak cafeyi tercih ediyoruz her seferinde. Hem manzarasıda buz pistine bakıyor. Eğer bir gün cesaret edebilirsem mutlaka buzda kaymayı deneyeceğim :) Ben Mocca lı kahve içtim yanında tiramisu ile beraber, LaFea'm da mozaik pasta ve bir bardak çay içti. Hepsi de çok lezizdi. :)






Velhasıl sözün özü diyeceğim odur ki arkadaşlar; içtiğiniz bir bardak su olsa da, dostunuz yanınızda ise eğer dünyanın en lezzetli içeceği olur o size. Çok güzel harika bir gün geçirdik canım dostumla. Bana birbirinden harika hediyeler almış canım benim. Asıl hediyesi doğum günümde hala gelmemişti. Yine de eli boş gelmemiş canım benim. Harika hediyeler ve bu mükemmel gün için tekrar teşekkürler canım benim. Diğer hediyem gelince onun içinde bir güncelleme yapacağım. Nice uzun seneler dostlarımla geçireceğim mutlu, huzurlu seneler diledim bu sene :)


Mor Kurdelalı Tacım


Mavi Kelebek Bilekliğim 


Mor Gümüş Bileziklerim 



Sağlıcakla Kalın Dostlar....



Çabuk İyileş Küçük Yıldız....

Değerli arkadaşım tarih geçtiğimiz çarşamba ameliyat oldu. Zorlu ve çok stresli olan bu dönemde rahatsızlığımdan dolayı yeteri kadar yanında olamasam da kendisini çok sevdiğimi ve kısa zamanda iyileşmesi yolunda dileklerimi bir kez daha buradan yineliyorum.

Dostum Lafea Perşembe günü tarih'imizin yanında olmak için İzmir'e uçtu. Şimdi onun yanında. Küçük yıldızımıza hepimizin adına göz kulak oluyor.

Çabuk iyileş yıldızımız. Senin ışığına ihtiyacımız var. Çünkü bilinenin aksine biz ışığımızı güneşten değil dostluğumuzdan alıyoruz. Kısa zamanda o neşeli, o heyecanlı ve o içten gelen yazılarınla dönüşünü bekliyoruz. Bizi habersiz bırakma sakın.

Görsel Kaynak: burada

Yenilesi Ojeler :)))



Canım dostum LaFea'nın ameliyatından önce Cevahir Alışveriş merkezinde buluşup favori mekanımız olan Sofia'da İtalyan makarnası yedik. Çooook lezizdi doğrusu. Dertleştik, paylaştık ve son dedikoduları anlattık :) Bir süre önce Kızsal blogunda hediye dağıtacağını duyuran sevgili arkadaşımın başının etini yiyiyordum itiraf ediyorum. :D Hani bana hediye diye... :) Buluşmamızda benim hatun kapmış birbirinden şeker ojeleri almış getirmiş bana. Öyle güzel renkleri var ki kapaklarını açıp içesim geliyor :D Ojelere bayıldığımı bir kez daha buradan söylemek istiyorum. Aslında söylememe de gerek yok sanırım. Hiç bir güç bana yukarıdaki oje çekimlerini yaptıramazdı. Dostluk+Yenilesi Ojeler işte itici güç diye ben buna derim :)

Eeee hediye dedin nerede peki diyorsan ilk çıkış BURADAN ;)

Get Well Soon ~ LaFea'ma Geçmiş Olsun :)



Canım arkadaşım LaFea yarın küçük bir operasyon geçirecek. Ameliyatında yanında olamasam da sonrasında yanındayım kuzum. En kısa zamanda iyileşip benimle Gong Yoo kavgasına girişmen lazım. Zira çekişme çok kuvvetli hele ki ŞU POZU gördükten sonra :D Yani sözün özü lafın kısası tez zamanda ayağa kalkıp iyileş. Seviliyorsun Kuzu...

SonKanka ~ LaFea ve Harika Dostlarla Değerli Bir Gün

Eylül'19 'da uzak diyarların blogırlarından SonKanka İstanbul'daydı. Bu Blogır+KoreSever buluşmasının güncellemesini değerli dostum LaFea'nın şu harika yazısında belirttiği gibi 100 yıl sonra olmasa da 1 ay sonra yazmayı başardım :) Şimdi sizlere -birmilyonton- bahane sıralayabilirim ama yapmayacağım. Gerçekten zamanında yapmak isterdim ama araya bir sürü olay girdi ve işte bu zamana kısmetmiş.



O gün paylaştığımız harika şeyleri sizlere ballandıra ballandıra anlatmayı çok isterdim. Ama onu da yapmayacağım. Tüm gerçekleri tüm çıplaklığıyla yazacağım. Blog aleminde bizi tanıyanlar sözümüzde durduğumuzu her dediğimizi yaptığımızı bilirler yalnız SonKanka'nın şansızlığımı desek aksilikler mi desek ne desek bilemiyoruz ama verdiğimiz sözlerimizi bu seferlik tutamadık.

Rüzigar ve arkadaşımız Zeynep'in de katılımıyla mekanımız Seoul Restaurant'ta güzel bir başlangıç yaptık. Seoulde yüklü bir hesap ödeyip kalkmış olsakta gönül isterdi ki misss ramenleri lüpletmek. Ama olsun dedik değişik tatlara SonKanka'nın moral destek çalışmasıyla yelken açtık. Sayesinde Bibimbap ın tadına baktık ve hani o Kore dramalarında filmlerinde minnacık bardaklarda hüüppp diye götürdükleri arkasında 'ıhhhaahhhgggkkk' diye bir ses çıkardıkları adına Soju dedikleri ulusal Kore içkisinin tadına baktık. Şimdi ne zaman bir dizi yada filmde soju içtiklerini görsem ağzıma hafif acı-yakıcı tat geliyor, sanki o an bende içmişim gibi hissediyorum. Gerçekten Kore sevdasına kapılmış bir şekilde mutfağına da ilgisi olanlar mutlaka tadına baksınlar. Gerçi ben o gün rahatsız olduğum ilaç almış olduğumdan sadece ufak birkaç yudum içtim ama hasta olmasaydım daha fazla içerdim kesinlikle. Alkolle arası olmayanlara tadı biraz acı gelebilir ama içeriğindeki alkol oranı düşük olduğundan adam akıllı sarhoş olmak için birkaç şişe içmeniz ve Türkiye'deyseniz eğer kesenizin dolu olması lazım. Zira aşağıda resmini gördüğünüz iki minik şişeyi SonKanka 30 TL'ye satın aldı. Şişeler minnacık ve eğer SonKanka almasaydı biz almayı asla aklımıza getirmezdik. Kesene bereket SonKanka ;)



Söz söz dedik ama Çiğdem Pastanesinin o ünlü çilekli turtasından da yediremedik misafirimize. Mevsim değişikliğinden turtaları üzümlü yapmaya başlamışlar Böğğğğkkkk hiç sevmem. Zaten bizde pasta falan yedik ağzımızı tatlandırdık. Tabii bu arada bol bol fotoğrafta çektik. İşte aşağıda bi tanesi... ;)


Oradan çıktıktan sonra Gülhanenin hemen karşısında ara sokakta bulunan adı Montana olan bir cafe+restoranımsı yerde oturmaya karar verdik. Şansımıza hava çok güzeldi ve mekanında dış mekanı bize hoş geldi. İçecekler ısmarladık ve bol bol sohbet ettik. Dizilerden bahsettik, filmleri tartıştık, unnilerin güzelliklerini kıyasladık ve opplara gelince orada kalakaldık. LaFea'mı ve beni şoka sokan acı gerçeği öğrendik. SonKanka arkadaşımız bizim yaşama amacımız olan :P Gong Yoo'muzu bilmiyordu. Yok yok şaka değil gerçekten ciddi. Hatırlamıyordu demiyorum, bilmiyordu. Böyle harika, şahane, muhteşem ve tapılası adamın varlığından nasıl haberi olmaz anlamış değiliz. Hala şoklardayız. Ama tabii boş durmadık kendisine biii sürü ödev verdik. Bir daha ki gelişinde onu sınav yapacağız. Coffee Prince dizisini izleyecek ve Gong Yoo'nun biyografisini hatmedicek :P :)

LaFea'mın blogunda bahsettiği gibi biri değilim asla :) İnanmayın. Yüce bilgilerle dolu gezgin bir bilginim sadece :D :D Hem o kadar da hızlı konuşmuyorum değil mi?? Yoksa öğle mi?? Neyse önemli değil tanıyanlar kısa zamanda alışıyorlar zaten. SonKanka da alışmıştır eminim. Alışmış mıdır? :D Ara ara LaFea'm ile bana şaşkın bakışlarını yakaladık :D Demişsindir bu kadar değişik iki insan nasıl böyle anlaşabilir. Bizi yeni tanıyanlar başta bizim en ufak şeyde kavga eden ikili olduğumuzu düşünebilirler ama bizim dostluğumuz düşüncelerimizi açıkça söylemeye dayanıyor. Yani ben LaFea'm ile bir konuda aynı fikirde değilsem -ki bu çok ender olur :D - gönül rahatlığıyla onun fikrine muhalif olabiliyorum. Kırılma yok, gücenme yok, dayatma yok. O fikrini söylüyor ve bende kendiminkini. Güzel, hassas, dengeli ve çok harika bir paylaşım bu. Böyle dostluklar bulmanızı dilerim. Yani sonuçta demek istediğim SonKanka birbiriyle didişen boyuna posuna bakmadan muhalif olan bu küçük insan gücünü dostundan alıyor.

Zamanın nasıl geçtiğini anlamadık. Çoook değerli dostumuz Rüzigarımızı biz yaşlanıp hasta birer birey olduğumuzda bize doktorluk yapması için Trabzon'a eğitim almaya uğurladık. Oralarda bizi unutma emi kuşum. İstanbul kokulu öpücükler :D :D İlerleyen saatlerde sevgili dostumuz Nilü üzerinde memleketinin havasıyla esti geldi yanımıza yanında sevimli arkadaşıyla. Vakit geç olduğundan saatte ilerlediğinden uzun süre oturamadık ama onun o capcanlı havası bize yetti de arttı. Unutmayın bize borçlusunuz. Bir daha ki buluşmaya gelmeye mecbursunuz (Zuhahahahahaha kötü kadın gülüşü)

Ortam bir ara o kadar güzel oldu ki harikaydı. Yani demek istediğim bahsettiğimiz konular ortak, sevilen özlenen şeyler ortak ve hayaller de ortak. Sanki eskiden yıllar önce aynı üniversitede okumuş yıllar sonra buluşmuş gruptan bir insan gibi hissettim kendimi. Nasıl desem sanki yıllar geçti de biz o eski arkadaşlık ortamını yeniden bulduk ve sohbetimiz de kaldığı yerden devam etti. Sanırım anlatamadım ama özünde demek istediğim şey sonunda uzaklarda bir yerlerde bizi tanıyan güzel bir arkadaş daha edindik kendimize. Belki olur belki olmaz ama ne zaman tekrar buluşursak birbirine çok şey anlatacak bir sürü konusu olan arkadaşlar gibi derin bir sohbet bizi bekliyor olacak.

Bu güzel günde emeği geçen başlıca LaFea ve Nefertiti'ye saygılarımı sunar :P............ Mezuniyet konuşması gibi bitti yaaa... Sonradan okuyunca farkettim :P Hani yazıma başlarken demiştim ya bugünü ballandıra ballandıra anlatmayacağım diye üzgünüm ama yapamadım. Acı gerçek şu ki çok harika bir gündü ve süpper zaman geçirdik. Darısı buluşmaya gelmeyi düşünen ama cesaret edemeyenlerin başına..

Mavi Mavi Masmavi....




Şimdi buraya yeryüzünde kullanılan tüm dillerde özür dilerim yazmak istiyorum. Çünkü çook değer verdiğim önceden tanımadığım ama artık tanıyıp yüreğimde en güzel yerde sakladığım canım dostum Mavi'mle Temmuz ayının 10'nun da buluşmuştuk. Araya giren bu kadar zaman zarfında bu buluşmamış-tanışmamız hakkında birkaç satır karalamam yazmam gerektiğini biliyordum. Ancak araya giren bazı problemler sebebiyle elim klavyeme ancak uzanabildi.

İşte o güzel günün anısını Mavi'm BURADA çok harika bir şekilde anlatmış. O günü çok değerli anılarla bitirdik. Sonradan düşününce Mavi'me o rameni yemesi için ısrar ettiğime pişman oldum. Keşke seni çok iyi bildiğim bir Karadeniz lokantasına götürseydik. Zaten Ablamdan bu konuda fırça yedim. :D Ama affetmişsindir beni dimi :)

Mavicim canım blogunda o güzel gün için yazdığın yorumda "Ay nasıl tatlı bir insan diycemmm gelicek evet öyleyim diyicek" demiştin benim için. İşte şimdi bu geç güncelleme için bana ne dersen sana tek bir cevabım olacak 'YES I AM'

Eğer sevdiysen bizi yine gel İstanbul'a hep gel. Unutma, kapımız sana açık her daim. Birgün bizde geleceğiz senin yanına söz. Çünkü bizde seni çok sevdik. Mavi kadar berrak, mavi kadar anlamlı, mavi kadar derin...

Arwen in İstanbul ^^

Blog tanışıklığını-arkadaşlığını sanaldan gerçeğe taşımak için Temmuz ayının ilk haftası uzaklardan Arwen ile buluşmuştuk. Senelik izindi, dönüştü ve başka meselelerdi derken (bu konu için ayrı bir post yazacağım) üzgünüm ama bu buluşmanın yazısını kendimi biraz iyi hissettiğim şu günlerde yazabiliyorum ancak.


Temmuz ayının o sıcak ve bunaltıcı Cumartesi gününde blog camiasının yılmaz-yıkılmaz ekibi yine buluşmak için saat 2'de Sultanahmet Meydanında buluşmak için sözleşti. LaFea'm Arwen'i Asya Kıtasından alıp Avrupa Kıtasına vapurla getirecek ve böylece buluşma sağlanacaktı. Farkettiyseniz -tı eki kullandım çünkü planlarımız her zamanki gibi tutmadı. Canım dostum LaFea'm önce Arwen'i -biraz- beklettikten sonra beni Sultanahmet'te tam 2,5 saat bekletti.... Vaoo yooo seslerini duyar gibiyim... Çooook ama ççççoooookkkkk kızmıştım yeminle Arwen'e söz vermemiş olsaydım (Eeee camiada adımızı çıkardık özümüz-sözümüz bir diye ölmek var dönmek yok bizim kitabımızda) çoktan ilk yarım saatte oradan ayrılmıştım. Ki neredeyse gidiyordum...

Neyse onları beklerken Sultanahmet Camii'sinin önündeki çimenlere uzandım ve sağda solda güzel memleketimi -turistik ziyaret- için gelen insanların cesaretlerini hayranlıkla izledim. Tercümanlı gruplar ne kadar çoksa bireysel olarak dolaşanlarda bir o kadar fazlaydı. Hatta yabancı bir çift fotoğraflarını çekmemi bile istedi. Yüzümden ne kadar iyilik sever bir insan olduğun çok belli oluyor herhalde :P Neyse beklemekten sıkılıp mekanımız Seoul Restaurant'a geçip açlıktan kendi mehter marşını çalmakla meşgul olan mideme artık güzel bir ziyafet çekmenin zamanı olduğuna karar verdim. LaFea ve Arwen gelene dek ben çoktaan ramenimi mideme indirmiştim.

Arwen ve LaFea'da ramenlerini sipariş ettikten sonra güzel hoş bir sohbete daldık. Kurnaz LaFea beni en zayıf noktam olan çikolatadan vurmak istedi. Bana çikolata almış gelirken :D :D Eeee hakkım olan surat asma seasından sonra çikolatalara gizli gizli sevindim. :D Seoul'e gidenlerin yaşadıkları en büyük sıkıntı mutfaktan geldiğine %100 emin olduğumuz ağır bir baharat yada ona benzer bir kokunun mekana hakim olması. Bu koku eğer mekana 354536453 kez gitmediyseniz sizi oldukça rahatsız ediyor. Biz LaFea'mla ilk gittiğimizde az daha kapıdan dönüyorduk. Yani Arwen'de bu konuda sıkıntı yaşadı. Kapıdan girer girmez kokudan rahatsız oldu. Dolayısıyla önüne gelen missss rameni yiyemedi. Bakınız; (boş olan kase benim kasem bu arada :D ) 


Ehuehueheue cidden ilk kez gelenler çok zorlanıyorlar. Şaka bir yana eğer kendi ramenimi önceden yiyip tıka basa doymamış olsaydım kesin Arwen'in ramenini de yerdim. :D Bu arada bu kadar zamandır Seoul'e giderim ilk defa kalabalık bir turist grubuyla yemek yeme fırsatını buldum. Yan masamızda da iki adet Kore'li abimiz yemek yiyordu. Sarmış dört bir yanımızı Kore :D :D Zilyon tane fotoğraf çekmeyi çok isterdim ama fotoğraf makinamı unuttuğum için LaFea'mın makinasıyla idare ettim bende :)

Seoul'den çıktıktan sonra rotamızı her zaman yemek yemesek bile oraya gidip o güzel yüzünü görmeyi hiçbir zaman aksatmadığımız gördüğüm en ateşli Kore Sever Yeşim'i ziyaret ettik. Kendisi o gece Kore'ye gidecekti. Bizde en güzel dileklerimizde birazda kıskanarak ona veda ederek tatlı faslımız için Çiğdem Pastanesi'ne yollandık. Yine aynı sözü diyeceğim Çiğdem Pastanesi'ne bu kadar zamandır giderim mekanı hiç bu kadar boş görmemiştim. Koca mekanda sadece biz vardık.



Klasiğimiz tatlılarımızı afiyetle yerken arka arkaya fotoğraf çekmeyi ihmal etmedik. Birbirinden güzel fotoğraflar çektik. Aşağıda Arwen benim fotoğrafımı çekerken bende onun fotoğrafını çekiyordum. Sarı fotoğraftaki benim :D Eheuehueheue hani tombul parmaklı olan.... :)))))))))))))



Mekandan çıktıktan sonra yürüyerek Eminönü'ne indik. Yol üstündeki birbirinden güzel mağazalara göz atarak. Arwen'i ve LaFea'mı Eminönü İskelesinden beyaz mendilimi arkalarından sallayarak uğurladıktan sonra Yalnız Kovboy olarak Kasabama geri döndüm. Eheuehe.... Bu güzel güne dair LaFea'mın ve Arwen'imin yorumlarına da bir göz atabilirsiniz. ;)

Arwen'in Kaleminden TIK TIK
LaFea'mın Kaleminden TIK TIK

Özel Not: Arwen'im canım geç güncelleme için çok üzgünüm. Beni affetmen için bir dahaki gelişinde gamzeli yanaklarımdan kocaman bir makas alma hakkı veriyorum sana ;)