Bayram Cigerli Blog

Bigger İnfo Center and Archive
  • Herşey Dahil Sadece 350 Tl'ye Web Site Sahibi Ol

    Hızlı ve kolay bir şekilde sende web site sahibi olmak istiyorsan tek yapman gereken sitenin aşağısında bulunan iletişim formu üzerinden gerekli bilgileri girmen. Hepsi bu kadar.

  • Web Siteye Reklam Ver

    Sende web sitemize reklam vermek veya ilan vermek istiyorsan. Tek yapman gereken sitenin en altında bulunan yere iletişim bilgilerini girmen yeterli olacaktır. Ekip arkadaşlarımız siziznle iletişime gececektir.

  • Web Sitemizin Yazarı Editörü OL

    Sende kalemine güveniyorsan web sitemizde bir şeyler paylaşmak yazmak istiyorsan siteinin en aşağısında bulunan iletişim formunu kullanarak bizimle iletişime gecebilirisni

tedavisi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
tedavisi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Erkeklerde Meme Büyümesi (Jinekomasti)

jinekomasti nedir

Jinekomasti erkeklerde anormal bir şekilde meme büyümesi anlamına gelir. Genellikle hormonel bozukluklardan dolayı meydana gelir. Bu büyüme zamanla kötü bir görünüme sebebiyet verebilir. Bu nedenle gelişim aşamasında tedbirinizi almalı ve bu konuları iyi araştırmanızı tavsiye ederim.

Yazıma başlamadan önce şunu belirtmeliyim ki jinekomasti ameliyat dışında geçebilen veya azalabilen bir rahatsızlık değildir. Ancak tüketeceğiniz besinler ve yapacağınız sporlar ile bunun oluşumunu engelleyebilir veya durdurabilirsiniz.

Gelişmekte Olan Jinekomasti İçin Neler Yapılabilir?

İlk öncelikle spor yapmak hormonel dengenizi düzenleyerek jinekomasi oluşumunu engeller. Ayrıca kilo kontrolü de jinekomastinin oluşmasını önleyen en önemli faktörlerden biridir. Hızlı bir şekilde kilo alıp vermekten kaçınmalısınız.

Beslenme cephesinde ise organik beslenme ve diyet programı uygulama meme büyümesini engelleyebilir. Jinekomastinin meydana gelmesinde östrojen hormonunun payı büyüktür. Bu hormonu tetikleyen besinlerden uzak durursak meme büyümesinin önüne geçebiliriz. Peki nedir bu besinler?

  • Soya Ürünleri
  • Nar ve Hurma
  • Dere Otu
  • Şeker
  • Ayçiçek Yağı

Yukarıdaki besinlerin tüketmezseniz jinekomastiyi önleme yolunda iyi bir adım atmış olursunuz. Bu besinlere alternatif olarak;

  • Lahana Turşusu
  • Patates (haşlanmış)
  • Asitli Meyveler
  • Kaliteli Yağlar (Doymamış - Omega 3)
  • Somon Balığı
  • Vitamin (Kalsiyum, çinko)

besinlerinin tüketimi jinekomastinin gelişimini engellemekte önemli rol oynayacaktır. Ancak gelişiminin büyük bir bölümünü tamamlamış jinekomasti için beslenme ve spor yeterli olmayacaktır. Bu durumda ameliyat olmanız gerekebilir.

Jinekomasti Ameliyat İle Nasıl Alınır?

Uzman doktorlar tarafından büyüyen kısım kesilerek alınır. Ardından o bölgeye liposakşın yapılarak jinekomastik görünüm yok edilir. Ancak bu ameliyat sonucunda ufak bir iz kalabilir.

Vücut Geliştirme Jinekomasti Görünümünü Azaltır Mı?

Büyüyen kas dokusu cildi gererek görünümün azalmasına sebebiyet verebilir. Ancak bu jinekomastinin boyutuna göre farklılık gösterecektir. İlerlemiş bir jinekomastiyi kas geliştirerek veya yağ oranınızı düşürerek azaltamazsınız.

Jinekomasti ve Vücut Geliştirme

Jinekomastinin bir diğer sebebi de vücuda dışarıdan alınan steroidlerdir. Kas geliştirmek amacıyla kullanılan bu maddeler vücudun hormonel dengesini bozarak jinekomasti vb. birçok rahatsızlığa sebebiyet verebilir. Bu nedenle bu tür maddelerden uzak durmanızı ve doğal yollardan vücudunuzu geliştirmeye çalışmalısınız.

Umarım yazı faydalı olmuştur. Bu konu hakkında merak ettiğiniz veya öğrenmek istedikleriniz var ise yazının altına yorum olarak yazabilirsiniz.

Duruş Bozuklukları ve Bel Ağrısı

postür bozukluğu

Ne kadar fit bir vücuda sahip olursanız olun, doğru bir pozisyonda duramıyorsanız yaptığınız vücut hiçbir anlam ifade etmeyecektir. Düzgün bir duruş her şeyden önemlidir. Dik bir duruş özgüvenin simgesidir. Nasıl durduğunuz sizin kim olduğunuzu gösterir.

Türkiye'de bel ağrıları ile ilgili sağlığa oldukça zararlı olduğu gibi, aynı zamanda sakatlanma riski de olan bir çok teknik ve metot mevcuttur. Bunlardan en çok bilineni ise bel çiğnemedir ve hiçbir bilimsel açıklaması yoktur. Bel kütletmekten bahsetmiyorum bile. Hiçbir doktor, antrenör veya fitnesscı tarafından tavsiye edilen hareketler değildir. Bel, boyun ve eklem ağrılarınızda doktora danışmanızı ve bu konuda uzman olmayan kişilerin sözlerine itibar etmemenizi önemle rica ederiz.

Peki iş işten geçmemiş ise bu bel sorunu ile ilgili nasıl önlemler almalıyız. Bununla ilgili bir çok şey söylenebilir. Ben başlıca birkaç madde sıralayacağım. Siz de bunları günlük hayatınızda uygulayabilir ve postür bozukluğundan kurtulabilirsiniz.

Oturma Pozisyonunuza Dikkat Edin

Rahatınıza düşkün olduğunuzu biliyorum. Alışkanlıklar kolay unutulmuyor. Nasıl oturmaya alıştıysanız, o oturuş tarzı ne kadar yanlış olursa olsun kendinizi o şekilde rahat hissedersiniz. Gün boyunca koltukta, sırada veya kanepede oturuyorsunuz. Gününüzün büyük bir kısmını oturarak geçiyorsunuz. Bu da oturma pozisyonunuzun postür bozukluklarındaki yerinin ve öneminin ne kadar büyük olduğunu gösteriyor.

Otururken sırtınız dik bir pozisyonda olmalı. Ayrıca ayaklarınızda yere temas etmeli ve kollarınızı uygun bir yere koymalısınız. Bu şekilde kendinizi alıştırmalı ve bu oturma şeklini kendinize alışkanlık edinmelisiniz. Ayrıca bir yerde mümkünse 1 saatten fazla oturmamanızı tavsiye ederim. Ara sıra ayağa kalkabilme imkanınız varsa kalkıp biraz yürüyebilirsiniz. Ayrıca gün boyu bilgisayar başında iseniz saat başı ayağı kalkıp başka yerlere bakmak göz sağlığınız içinde iyi olacaktır.

Duruşunuza Dikkat Edin

Çoğu kişi doğru duruşun ve doğru bir yürüyüşün askeri nizamide olması gerektiğine inanır. Bu yüzden düzgün yürümeye çalışan insanlar etrafta robot gibi gezerler. Ancak düzgün yürüyüş ve dik duruş bu demek değildir. Ellerin açık, gövdenin düz, bacakların ayak bileği bölgesinden hafifçe dışarı doğru açık, kolların da dirsekten itibaren 7-8 derecelik açı yaptığı pozisyon normal duruş olarak tanımlanır. Duruşunuz ve yürüyüşünüz sizin bel sağlığınızı etkileyen en önemli faktördür.

Düzenli Olarak Spor Yapın

Her fırsatta söylüyoruz. Spor hayattır. Sporu vücudun bir bakımı olarak da düşünebilirsiniz. Nasıl bir araba uzun süre çalışmadığında arıza verebiliyorsa vücudunuzda uzun süre spor yapmadığında arıza verebilir. Çünkü insan vücudu bütün gün masa başında oturmak üzere tasarlanmamaıştır. Bu yüzden özellikle ofis tipi işlerde çalışanlar için spor vazgeçilmezdir.

Hafta sonu uzun bir yürüyüş, hafif tempoda koşu, birkaç şınav, mekik, barfix veya squat çok ideal olacaktır. Bu sayede vücudunuzu haftada bir kez de olsa çalıştırmış olacaksınız. Gerçi bu kadarı yeterli gelmeyebilir ancak günümüz çalışma şartları bunu gerektiriyor maalesef.

Bisiklet, yüzme gibi vücudun büyük kas gruplarını çalıştıran egzersizleri yapma fırsatınız var ise bunları düzenli periyotlar halinde yapabilirsiniz. Belki ilk başlarda zorlanabilirsiniz ve spor yapmak istemeyebilirsiniz ancak birkaç hafta sonra kendiniz spor yapmak için can atacaksınız.

EKLEM HASTALIKLARI VE EKLEM TEDAVİSİ


Eklem hastalıklarında kullanılan doğal bitkisel ürünler sınıfına giren en önemli destekler genellkikle deniz kabuklularından elde edilen glucosamin ve chondroitin içerikli doğal desteklerdir.Bir çok kombinasyonu olan bu ürünler en başta glucosamin,chondroitin ve msm içeren supplementlerdir.

Kullanılmaya başlandıktan sonra işlev olarak eklem arası sıvının artışını sağlayan bu destekler aynı zamanda kıkırdak doku ve bağ dokunun daha sağlam olmasını sağlarlar.İçeriğinde msm olan supplementler özellikle bağ doku tamirinde oldukça etkili sayılırlar.Genellikle 3 ay gibi bir periyotta aralıksız olarak kullanılmaları sonucunda eklemlerde (özeliklede diz eklemlerinde) belirgin bir iyileşme sağlarlar.

Peki

VAJİNAL AKINTI VE SOĞAN SUYU KÜRÜ TEDAVİSİ


İbrahim Saraçoğlu vaginal akıntı için soğan suyu kürüProf. Dr. İbrahim Saraçoğlu hanımlara kadınlardaki akıntıya karşı uygulayabilecekleri soğan suyu kürünün tarifini verdivaginal akıntıyı gidermek için soğan suyu kürü :
1 adet orta boy resimde görülen yemeklik beyaz soğanı (kırmızı , mor veya kabuğu beyaz olan soğan kullanılamaz) dörde bölün. önceden kaynatılmış 2 su bardağı klorsuz suya ekleyerek 5 dakika daha kaynatın ve içine başka hiç bir şey ilave etmeden öğle ve akşam yemeklerinden önce 1 er bardak bu soğan suyundan tüketin. Bu kürü sadece 15 gün uygulayıp bitirin.Soğan kürünün adet döneminde uygulamasının her hangi bir sakıncası bulunmamaktadır. Fakat, etkisi açısından en ideal zaman adet bitiminden en erken 7 gün sonra uygulanmalıdır.

İlk kür uygulandıktan sonra 2. adetin başlamasından 10 gün önce tekrar 5 gün ya da 7 gün bu soğan suyu kürünü tekrarlamalısınız.

Hamile kalmak için soğan suyu küründen sonra kuru incir kürü uygulamalıdır. (her iki kürü aynı anda uygulamayınız)
Uyarı: Soğan suyu kürü 15 günden fazla uygulanmamalı.

Bu kürü uygulamaya başladığınızda 2. - 3. günden itibaren akıntılarınızın çözüldüğünü ve ne kadar fazlalaştığını hayretle göreceksiniz.

Bu kür erken menopoz , çikolata kisti, 3 cm. den küçük miyomlar, adet düzensizliği ve polikistik over gibi şikayeti bulunan bayanlar için de mükemmel bir çözümdür.Yumurtalıklardaki kisti tamamen gidermektedir.

KANSIZLIK NEDİR KANSIZLIĞIN NEDENLERİ VE TEDAVİSİ


Kansızlık, tıp dilindeki tanımı anemi olarak belirtilen, kanda bulunan kırmızı hücrelerin ya da hemoglobin diye tanımlanan azalması diye ifade edilir.
Kansızlık nedenleri
Kişinin yeterli beslenmeden ya da dengeli beslemeden uzak kalması ile oluşan demir eksikliği anemi yani kansızlığın en önemli nedenidir. Bunun yanında farklı sebeplerle vücutta bulunan demir oranının azalması da aneminin yani kansızlığının nedeni olabilmektedir. Anemiye yani kansızlığa sebep olan diğer nedenler arasında müzmin basur kanamaları, kadınların yaşadığı adet dönemi dene regl günlerinin olağanın üzerinde kanamalı geçmesi, doğuştan gelen bir takım hastalıklar, romatizma hastalığı, lösemi ve başka kanser türleri de kansızlığa sebep olmaktadır. Bütün bunlar dışında gebelik döneminde de kansızlık yani anemi hastalığına rastlamak mümkündür. Bebeklerde görülen kansızlık vakaları genelde anne sütü ile beslenmek yerine inek sütü ya da ek gıdalar ile beslenmekten kaynaklanmaktadır. Genelde Akdeniz ülkelerinde yaşayan kişilerde görülen ve Akdeniz anemisi olarak adlandırılan anemi türü genelde genetik sebeplere dayanır ve anne- babadan direk bebeğe geçer.
Kansızlık yani anemi belirtileri
Anemi hastalığına tutulan kişi sürekli yorgunluktan, halsizlikten, baş dönmesinden, nefes darlığından, iştahsızlıktan, mide bulantılarından, çok üşümeden şikâyet ederler.


Kansızlık tedavisi
Kansızlık yani anemi tedavisinde ilk önce anemiye sebep olan nedenler araştırılır. Kansızlığa neden olan faktörler eğer basur, aşırı adet kanaması gibi sebepler ise hemen bu sorunlar tedavi edilir. Lakin kansızlık nedeni yetersiz beslenmeden kaynaklanan demir eksikliği ise demir ve C vitamini yönünden zengin olan besinler bolca tüketilerek anemi hastalığı tedavi edilmeye çalışılır. Bedeni yoracak egzersizlerden, iş temposundan bir süre uzak kalınması ve istirahat etmesi önerilir. Ancak kansızlık hastalığı ileri dereceye gelmiş ise ilaç tedavisine geçilir. Kişi çok fazla kan kaybı yaşamış ise kan takviyesine geçilir.
Bunların yanında kan yapıcı besinlerin takviye edilmesi uygun olur. Örneğin üzüm, dut, arı poleni, keçi boynuzu, bal kansızlığa karşı oldukça faydalıdır. Bunun yanında kansızlığa önlem olarak, vücuttaki demiri azaltan çay, kahve, alkol, kola, sigarayı tüketmekten uzak durmak gerekir.

AHMET MARANKİ TOPUK DİKENİ TEDAVİSİ


Topuk dikeni tedavisi  Prof.Dr. Ahmet MARANKİ 'den Topuk Dikenine Karşı Bitkisel Formüller

Kanda ürik asit yüksekliği dikenine neden olur. Bu hastalığa yakalananlar, öğle ve akşamları yemeklerden sonra 5'er adet ardıç tohumu yemelidirler.
- Günde bir defa, bir kova sıcak suya bir çay bardağı kekik konulup ılık hale gelince; rahatsızlıkolan ayak bu suda 20-30 dakika bekletilir.
- 4 adet elma kabuğu, 1 litre suda 10 dakika kaynatılır. 30 dakika demlenir ve süzülür. İki yemek arası saatlerde ve yatarken birer bardak içilir.

PANİK ATAK BELİRTİLERİ PANİK ATAK TEDAVİSİ


Panik atak birdenbire ortaya çıkan korku,baş dönmesi, beyinde sıkışma hissi,titreme,kontrolünü kaybetme duygusu,bacaklarda güçsüzlük hissi ve birdenbire panik bir şekilde gelen güvensizlik hissi olarak kendini gösteren görünürde kişide herhangi bir şey yokmuş gibi görünen bir psikolojik rahatsızlıktır.

Ne zaman nasıl geleceği belli olmadığı için insanları çok kaygılandırır. Hatta dehşet düzeyde korku yaşatır. Çok doktor gezersiniz, acil servislerle içli dışlı olursunuz; fakat çare bulamazsınız. Sizi sakinleştiricilerle yatıştırıp "Bir şeyin yok." deyip evinize yollarlar.
Günümüzde en fazla ilaçla tedavi ediliyor. İlaçlar semptomu yatıştırıp sizi epeyce rahatlatıyor ama yaşam olaylarınız hakkında düzelme yapmıyor malesef. Olup bitenlere karşı duyarsızlaştırıyor. Geçici çözüm oluyor bir anlamda. Bu yüzden panik atak tedavisinde mutlaka kararlı bir şekilde uzman doktorlardan psikolojik tedavi alınması gerekmektedir.


GENİTAL SİĞİLLER HERPES VİRÜSÜ HPV BELİRTİLERİ TEDAVİSİ



HPV virüsünün genital mukozada oluşturduğu yaralara "genital siğil" denir. Vajina, penis, vulva veya anüs çevresinde ortaya çıkan birkaç milimetre çapında, kırmızımsı veya kahverengimsi papüllerdir. (kabarıklıklar)
Toplumda çok sık görülen bir enfeksiyondur. Kabaca her on kişiden birinde genital siğil olduğu söylenebilir.
HPV virüsü nü kapar kapmaz hemen genital siğil ortaya çıkmaz. Klinik ortaya çıkması genellikle birkaç ayı, bazen yılları bulur. En sık cinsel temas yoluyla bulaşır ancak cinsel temas olmadan da bulaşması mümkündür.
HPV'nin 78 türü bulunur. Kana geçmez, HPV'nin aşısı yoktur.

Genital siğil ve kanser

Genital siğil tehlikeli bir hastalık değildir. Tedavisi vardır. Ancak bazı HPV türleri genital siğilin yanısıra anogenital kanserlere de (özellikle serviks kanseri) sebep olabilir. Her genital siğil vakası kanser olacak diye bir şart yoktur, ancak kanser olma riski artmıştır.

Genital siğil teşhisi nasıl konur?

Genital siğilin teşhisini cilt doktoru muayene ederek koyar. Teşhisi koyması için lezyonu görmesi gerekir. Doktor, lezyonların daha iyi görünmesi için cilde bazı solüsyonlar sürebilir -böylece siğiller beyaz renkte gözükecektir- veya büyüteçle yaraları inceleyebilir.

Tedavisi

Tedavide kullanılan ilaçlar

  • Keratolitik ajanlar: Üstteki deriyi içindeki HPV virüsüyle birlikte ortadan kaldıran, kurutan ilaçlardır.
  • İmmünmodülatörler: Bağışıklık sistemi düzenleyiciler. Etki mekanizmaları tam bilinmiyor. Ancak bağışıklık sisteminde bazı kilit maddeleri etkilediği sanılıyor.
  • İnterferonlar: Anti-viral, anti-tümör ve bağışıklık düzenleyici etkileri olan ilaç grubu.
  • Antimetabolitler: Kanser tedavisinde de kullanılan, hücre bölünmesini engelleyen ilaçlar.
    Cerrahi yöntemler
  • Kriyoterapi: Siğili dondurarak tedavi eder. Özellikle penisteki ve vulvadaki lezyonlar için bu tedaviye iyi yanıt verirler. Ancak ağrı ve ödem gelişebilir.
  • Elektrokoter: Yine ilaca yanıt vermeyen büyük lezyonlar bu işelemle cerrahi olarak çıkarılıp kalan doku koterle yakılabilir.
  • LEEP: Kanca şeklinde bir koterle siğilin altından yakılarak siğil çıkarılır.
    Size en uygun tedavi yöntemini cilt doktorunuzla birlikte seçmelisiniz. Genital siğil tekrarlayabilir. Çünkü virüs tekrar gelip bulaşabilir.
    Bu hastalıkta en istenmeyen şey, genital siğilin kötü huylu bir tümöre, kansere dönüşmesi olasılığıdır. Özellikle serviks (rahim boynu) kanserlerinin %90'nın nedeni HPV'dir. O yüzden kendisinde veya eşinde genital siğil olan bütün kadınların rutin yıllık jinekolojik muayenelerine gitmeleri ve Pap-Smear testini -siğil iyileşse dahi- her yıl yaptırmaları şarttır. Yine tedavi edilmeyen genital siğillerin yaptığı lezyonlar ilerleyip penis, anüs, vulva, vajina kanserine dönüşebilir.
  • MENİERE HASTALIĞI NEDİR MENİERE HASTALIĞININ BELİRTİLERİ VE TEDAVİSİ

    Meniere Belirtileri
    - Ağır baş dönmesi ve bareberinde mide bulantısı akabinde kusma
    -Kulakta çınlama hissi
    - sorunlu işitme
    - işitmede gerilemenin başlaması

    Meniere Teşhisi
    Menier hastalığı, dönem dönem ataklarla ortaya çıkar. Bu dönemler arasında herhangi bir belirti görülmez; hastalık dönemlerinin arası
    birkaç saat, birkaç ay ve hatta birkaç yıl olabilir. Hastalığın ortaya çıktığı dönemler de birkaç saat, bir gün ya da daha uzun sürebilir.
    Hastalık belirtileri hafif ya da ciddi olabilir.
    Genellikle değişen düzeylerde baş dönmesi (çoğu kez bulantı ve kusmaya neden olacak kadar şiddetlidir), kulak çınlaması ve özeııikle düşük frekanslarda işitme azalması ya da kaybı görülebilir. Hastalık dönemlerindeki şikayetler giderek daha ağırlaşır.
    Bu belirtilerin herhangi biri ortaya çıkarsa, gecikmeden doktorunuza başvurun. Doktorunuz çeşitli ses frekanslarında ne kadar işittiğinizi ölçmek için bir test yapacaktır. Bu test yetersiz kalırsa, teşhis koymak için başka testler de gerekebilir.
    Bu tür bir testte (elektronistagmografi) kulağa sıcak ve soğuk su verilir. Bu işlem yapıldığında gözlerinizde çeşitli hareketlerin olduğunu farkedersiniz. Gözlerdeki bu hareketler değerlendirilir. Bu test farklı sıcaklıklardaki sularla tekrarlanır; her kulağın verdiği yanıt kaydedilir ve diğer kulakla ve normal yanltlarla karşılaştırılarak iç kulağın denge işlevinin normal olup olmadığı belirlenir.

    Menier Sendromu Ne Derece Ciddidir?
    Bazı kimselerde bu arada sırada gelen krizlerdir ve esasında sadece zorluk yaratan bir durumdur. Fakat daha az sayıda da olsa bazılarında tamamen sağırlık, sık gelen ve güçsüz bırakan baş dönmesi ve bulantı yapar.

    Tedavisi
    Doktorunuzun baş dönmesini ve arkasından gelen bulantı ve kusmayı durdurmak için ilaç vermesi olasıdır. Diğer bir tedavi yolu da idrar sökücü ilaç alıp vücuttaki sıvı miktarını azaltmak olabilir. Kafein, alkol ve nikotini kesmek de yararlı olabilir. şiddetli bir krizin sebep olabileceği gerginliği gidermek için sakinleştirici ilaçlar da verilebilir. ııaç tedavisinin uzun süren tedavilerde ne zaman yararlı olduğunu söylemek zordur. Çünkü Menier Sendromu hafifleyip kendi kendine ortadan kaybolabilir.

    Ameliyat
    İlaç tedavisi krizlerin sıklığını ve şiddetini kontrol edemezse, ameliyat gerekebilir. Ameliyatla iç kulaktaki ve zarlarındaki basınç ortadan kaldırılır. Bazen dengeyi kontrol eden sinir kesilir. Hasta kulakta çok veya tamamen işitme kaybı olduğunda ve baş dönmesi çok şiddetli ise tüm iç kulağın yok edildiği bir uygulama önerilebilir. Bu durumlarda denge sağlama görevi diğer kulağa ve adaletin kendiliğinden verdiği işaretlere (impulse) ve görme duyusuna geçer. Eğer her iki kulaktada Menier Sendromu varsa tedavi daha zordur. Ameliyat güçsüzlük yaratan krizleri durdurabilmek için daha zayıf olan kulağa yapılır. Kulağa toksin (zararlı, zehirli madde) etkisi yapan antibiyotik streptomisin dikkatle kontrollü miktarlarda verilebilir. Bu uygulamada iç kulağın denge sağlayan kısmı yok edilirken, işitme görevi yapan kısmı (bölümü) korunmak istenmektedir.

    HEMOROİD BASUR TEDAVİSİ ENDER SARAÇ



    Basur Tedavisi Hemoroid tedavisi füsür tedavisi hepsi gerçektende basurdan müzdarip olan kişilerin çaresizce aradıkları bir tedavi yöntemi.Bu tedavi yöntemlerinden birisi ve en iyilerinden belkide Üç Adım Yöntemi.Nedir mi bu üç adım yöntemi buyrun tıklayın öğrenin.

    TRİKOMONAS NEDİR TRİKOMONAS TEDAVİSİ NASILDIR




    TRİKOMONAS
    Trikomonas Vaginalis adlı bir parazitin neden olduğu, erkeklerde uretrada, kadınlarda ise vajina ve servikste iltihaplanmaya sebep olabilen cinsel yolla bulaşan bir hastalıktır.
    Kadınlardaki vajinal akıntıların en önemli sebeplerinden biridir. Hastaların bir bölümünde beraberinde gonore veya nongonokoksik uretrit bulunmaktadır.
    Bulaşma
    Genellikle herhangi bir belirti göstermeyen erkek hastalar veya yine asemptomatik taşıyıcı kadınların cinsel ilişki esnasında cinsel eşine paraziti aktarması ile olur. Ancak bazen de umumi tuvaletlerden, kirli çamaşırlardan ve enfekte sex oyuncaklarından bulaşabilmektedir.
    Belirtiler
    Hastalığın belirtileri genellikle bulaşmadan 4-20 gün sonra ortaya çıkar.
    Kadınlarda sarı-yeşil veya gri, kokulu-köpüklü akıntı oluşur. Bu akıntı bazen kanlı da olabilir. Vajen girişinde kaşıntı olabilir. Cinsel ilişki esnasında rahatsızlık ve ağrı oluşabilir. Sık sık idrara çıkma, cinsel bölgede şişlik görülebilir. Bazen de hiç belirti vermeyebilir.
    Erkeklerde ise genellikle belirti vermez. Bazen de idrar yaparken güçlük ve ağrı, penisten gelen bir akıntı olabilir.
    Komplikasyonları
    Tedavi edilmeyen trikomonas enfeksiyonlarının HIV riskini arttırdığı düşünülmektedir. Hamile kadınlarda trikomonas enfeksiyonu erken doğum, düşük doğum kilolu bebek veya plasental enfeksiyon ve yırtılmalara sebep olabilmektedir. Erkeklerde ise prostatit veya sistite neden olabilmektedir.
    Tanı
    Kadınlarda vaginal, erkeklerde uretral akıntı örneği alınıp mikroskopik incelemede hareketli trikomonasların görülmesi ile konulur. Bazende vajinal smear de trikomonaslar bulunarak tanı konur.
    Tedavi
    Tedavide trikomonasa etkili olduğu bilinen antibakteriyel,antiprotozoal bir ajan kullanılır. Diğer antibiyotiklerin etkisi yoktur. Eşler birlikte tedavi edilmelidir.
    Korunma
    Cinsellikle bulaşan tüm hastalıklarda olduğu gibi tek eşlilik ve güvenli bir prezervatif kullanımı hastalıktan korunmayı sağlayacaktır.

    HİPERTANSİYON YÜKSEK TANSİYON VE TEDAVİ YÖNTEMLERİ

    Tansiyon yüksekliği beraberinde bir çok hastalığı getirir.Hafife alınmayacak bir hastalıktır.Muhakkak tedavisinin hemen yapılması gereklidir.Genellikle baş ağrıları,kulak çınlamaları,görme bulanıkları tansiyon yükselmesiyle birlikte baş gösterir.

    Yüksek tansiyonun tanımı, sistolik basıncın 160 mm civa (veya üzerinde olması) ve diyastolik basıncın 95 mm civa”dan yüksek olmasıdır. Bu düzeyler arasındaki basınçlar ile normal değerler arasındaki değerler (140 mm civa”nın üzerinde olan bir sistolik basınç ve 90 mm civa”nın üzerinde olan bir diyastolik basınç) “sınırda yüksek tansiyon” olarak kabul edilir.

    Başta dolgunluk hissi, başın arka tarafından ağrı, kulak çınlaması, görme bulanıklığı, bulantı gibi belirtiler bulunabilir veya hiçbir belirti de olmayabilir.

    Yüksek tansiyonunuz varsa günlük kan basıncı ölçümü hayatınızın bir parçasıdır. Kan basıncının ölçümünde kullanılan mekanik, civalı ve elektronik tipte aletler vardır. Kullanımları pratik olmakla birlikte bu aletleri kullanırken bazı noktalar dikkate etmek gerekir. Mesaneniz doluysa ya da kısa bir süre önce kahve veya sigara içmişseniz kan basıncınız yüksek çıkabilir. Kan basıncı ölçümünden önce 5 dakika sakin bir şekilde oturmak gerekir. Ölçüm sırasında kolunuz bir masa veya sandalyenin kolu üzerinde ve kalp hizasında olmalıdır.

    Sağ kolunu kullananlarda tansiyon sol koldan, sol kolunu kullananlarda ise sağ koldan ölçülmelidir. Aletin manşonu (şişen bölümü) üstkola takılır, manşonun alt kenarı dirsekten 2.5 cm kadar yukarıda olmalı ve kola iyi oturmalıdır. Aletle birlikte kullanılan ve nabız seslerini dinlemeye yarayan stetoskopun tamburu, kolun içyüzünde bükülmüş dirseğin üzerinde manşonun hemen altına yerleştirildikten sonra aletin manşonu şişirilir ve göstergeye bakılarak ibre hızlı olarak, beklenen sistolik basınç değerine 30 mmHg yukarısan kadar yükseltilir. Balonun ucundaki vida açılarak basınç saniyedi 2-3 mmHg düşecek şekilde yavaş yavaş söndürülür. Basınç düşerken nabız sesleri dinlenir ve seslerin ilk duyulduğu nokta sistolik basıncı, atımların son duyulduğu nokta ise diyastolik basıncı gösterir. Ölçümü doğrulamak için bu işlem bir kez daha tekrarlanır.

    Yüksek tansiyonu olan bir kişiye için ilk tavsiye, yaşam tarzını değiştirmesi olacaktır. Tedavinin ilk adımı fazla kiloların verilmesi, yemekle alınan tuz miktarının kısıtlanması, varsa alkol ve kahve tüketiminin kısıtlanması ve fiziksel egzersizin arttırılmasıdır. Bu önlemlerle tansiyon 3-6 ay içinde normale inmemişse ilaç tedavisi gerekebilir.


    Tuz, yüksek tansiyonda önemli bir faktördür çünkü fazla tuz, dolaşımdaki sıvı miktarını, dolayısıyla kalbin yükünü arttırır. Günlük ihtiyacın karşılanması için yarım çay kaşığı tuz yeterlidir. Oysa ortalama olarak yemeklere günde 3-4 çay kaşığı tuz alınmaktadır. Bu bakımdan tuzlu besinlerden kaçınmanın yanı sıra yemeklere sofrada tuz konulmamalı, tuzsuz ekmek yenilmelidir. Hazır gıdaların peynirlerin, pastırma, sucuk salam gibi besinlerin, ketçap ve benzeri sosların içinde bol miktarda tuz olduğu hatırlanmalıdır. Tansiyon normal olsa bile tuz kısıtlaması, yüksek tansiyondan koruyacaktır. Tuz kısıtlaması basit ve kolay bir önlemdir. Kilo verilmesi kalbin yükünü hafifletir ve ilaç kullanılmadan tansiyonun düşürülmesini sağlayabilir. Bedensel egzersiz yapılması, yani hareket ve yürüyüş hem kilo verilmesi hem de kalbin çalışmasını düzenleyerek yüksek tansiyonu düşürümeye katkıda buluncaktır. Ancak bir egzersiz programına başlamadan önce doktorunuza danışmanız gerekir

    KALÇA ÇIKIĞI TANISI VE TEDAVİSİ






    Kalça Çıkığı
    Doğumsal kalça çıkığı terimi kalça eklemini oluşturan öğelerin biçim, işlev ve ilişkilerinde bir bozukluğu anlatır. Kalça ekleminde uyluk kemiğinin (femur) yuvarlak başı kalça kemiğinin asetabulum denen yuvasına oturur ve bu kusursuz eklem bacağın serbest dönme hareketi yapabilmesini sağlar. Doğumsal kalça çıkığında bu eklemde görülen bozukluk kalçayı oluşturacak taslağın embriyon döneminde kusurlu gelişmesi ya da tam gelişmemesiyle ortaya çıkar. Kalıtsaldır, yani aynı ailenin değişik bireylerinde ortaya çıkabılır




    GÖRÜLME SIKLIĞI

    Doğumsal kalça çıkığı sık görülen bir oluşum bozukluğudur. Bazı ülkelerde her dört oluşum bozukluğu olgusunun üçünü ve bıraktığı izlerle birlikte her üç ortopedik sorunun birini oluşturur. Doğumsal kalça çıkığına görece sık rastlanan Türkiye'de sorun özellikle Karadeniz bölgesinde yaygındır. Ya-
    km akraba evlilikleri de doğumsal kalça çıkığı olasılığını artırmaktadır. Bölgeler arasındaki farklılıklar oluşum bozukluğunun kalıtsal özelliğinden kaynaklanır; akraba evliliklerinde görülme sıklığının artması da aynı nede-ne bağlıdır. Doğumsal kalça çıkığı kız çocuklarda erkeklerden daha sık görülür. Genellikle tek yanlı olmasına karşın her iki kalçayı da etkileyebilir.

    DOĞUMSAL KALÇA ÇIKIGI TİPLERİ

    Embriyonal gelişim bozukluğu durumunda bebek doğduğunda uyluk kemiğinin başı tümüyle çıkıktır. Dolayısıyla bu tip kalça çıkığında belirgin klinik, ultrasonografik ve/ya da radyolojik belirtiler doğumdan hemen sonra tanı konmasına olanak verir.
    Başlıca klinik belirtiler şunlardır:
    1) Elle muayenede uyluk kemiği başının belirgin biçimde yüksek olduğu saptanır.
    2) Çıkık kalça tarafındaki bacak kısadır. Hasta sırtüstü yatarken bacaklarm birlikte bükülmesi kısalığı belirgin hale getirir; bu durumda dizlerin aynı düzlem üzerinde olup olmadığına bakılır.
    3) Daha kısa olan bacağın uyluk bölümünde pli adı verilen deri büklümleri ya da boğumları fazladır.
    4) Çıkık tarafındaki kalçanın dışa doğru, yani uzaklaşma hareketi (abdüksiyon) sınırlanmıştır. Bu tip doğumsal kalça çıkığında Ortolani belirtisi her zaman olumsuzdur, yani uyluk kemiği başının oturma sesi duyulmaz. Radyolojik incelemede öncelikle uyluk kemiği başının leğen kemiğinden uzaklığı ve yüksekliği saptanır; aynı bulgu ultrasonografide de belirgindir. Bu tip doğumsal kalça çıkığının tedavisinde önce uyluk kemiği başını doğal yerine getirmek için sürekli ve ilerleyici çekme (traksiyon) yöntemine başvurulur. Ardından kemik normal yerinde tespit edilerek 3-4 ay süreyle abdüksiyon durumunda alçıya alınır. Daha sonra da 6 ay süreyle bir ortopedik aygıt kullanılır.
    Kalçanın sabit olmadığı "Ortolani manevrası" ile saptanabilir. Doğumdan hemen sonraki muayenede yapılan bu işlem 8 ve 30 gün sonra yinelenmelidir. Kuşkulu ya da Ortolani belirtisi olumlu olgularda hasta ultrasonografi ile kontrol edilir ve daha sonra da belli aralıklarla muayeneye çağrılır. Tedavi çok basittir. Kalça 6 hafta süreyle ortopedik bir aygıtla abdüksiyon konumunda tutulur. Aygıtın uyluk kemiği başına zarar vermemesi için yeterince yumuşak, aynı zamanda etkili olabilmesi için de büyük olması gerekir.

    TANI

    Doğumsal kalça çıkığı toplumsal açıdan önemli bir hastalıktır, çünkü zamanında tanı konup tedavi edilmezse, kişiyi toplumla bütünleşmekten alıkoyacak ölçüde ağır biçim ve işlev bozukluklarına yol açabilir. Kalça çıkığı her zaman doğumsal olmayabiir ve belirli hastalık ya da yaralanmalardan sonra da ortaya çıkabilir. Edinsel çıkıklarda uyluk kemiği başının kalçanın içine doğru yer değiştiı'mesı, yakındaki organlara baskı yapar. Bu baskı siyatik sinir ya da (lbür kalça sinirlerinin tutulması gibi sinirsel lezyonlara, atardaınarlarm ya da toplardamarlann tıkanmasına neden olabilir.
    Çocuk dik durmaya, yani ağırlığını kalçaları üzerine vermeye başlamadan önce, uyluk kemiği başı ile asetabulum arasındaki uyumsuzlukların tümü çıkık öncesi lezyon kabul edilir; yani kalça çıkığının ön koşulları vardır. Çocuk yürümeye başladığında uyluk kemiği başı asetabulum ile bütün ilişkisini yitirecek, böylece gerçek kalça çıkığı belirecektir. Bu nedenle kalçadaki doğumsal oluşum bozukluklarının ilk aylarda tanınması çok önemlidir; gerçek bir kalça çıkığının oluşması ancak erken tanıyla ve hemen tedaviye başlanmasıyla önlenebilir. Yaşamın ilk 3-4 ayında tanı konup tedavi edilen çıkık öncesi olgularının hemen hepsi kısa sürede tam olarak iyileşir. Yaşamın ilk yılından, yani çocuk yürümeye başladıktan sonra tanı konan bir kalça çıkığı ise traksiyon, alçı, cerrahi girişim gibi çok daha zor ve karmaşık yöntemlerle tedavi edilir. Üstelik tedavi çok daha uzun sürdüğü halde sonuçlar her zaman çok iyi değildir. Kalça çıkığı tanısı, yaşamın ilk günlerinden ya da haftalarından başlayarak klinik ve radyolojik veriler temelinde kolayca konabilir.

    BELİRTİLERİ

    Klinik açıdan kalçada bir gelişim bozukluğu kuşkusunu doğuracak birçok belirti vardır. Tanı açısından en önemli ve güvenilir belirti çocuğun diz ve kalçalan bükülüyken bacaklarını uzatmanm güç olması ve Ortolani manevrası yapılırken uyluk kemiği başımn doğal yuvasına ani girişine bağlı olarak kalçadan sert bir ses gelmesidir. Kalça filminde uyluk kemiğinin üst ucu daha kemikleşmemiş olduğundan leğen kemiğinden uzak ve yüksek görülebilir; oysa kalça kemiğindeki uyluk kemiği yuvasmın tepesi sağlıklı tarafa göre daha az gelişmiş ve çıkmış görünecektir.
    Yaklaşık 3-5. ayda uyluk kemiği-nin başı belirginleştiğinde normal yerinden uzakta bulunması nedeniyle küçük, yüksek ve aynk görünür.

    TEDAVİ

    Çıkık öncesi lezyonun tedavisi kansızdır (cerrahi girişim gerektirmez) ve yaşamın ilk aylarında saptanırsa olguların yüzde 95'inde çok iyi sonuç verir. Çocuğun bacaklarını açık konumunda tutarak, uyluk kemiğinin kaçmaya eğilimli olan üst ucunu, kalça kemiğinin yuvasına göre merkezi bir düzlemde tutmaya dayanır. Bu duruşu sağlamak için basit ortopedik aygıtlar kullanılır; bunların en iyi bilinenlerinden biri Putti aygıtıdır.
    Ortopedik aygıt uyluk kemiği başının kalça kemiğindeki yuvasına gömülmesini, üstünde yeniden biçimlenmesini, aynı zamanda yuva tepesinin de uyluk kemiği başının uç bölümünü (epifiz) bütünüyle örtecek biçimde gelişmesini sağlar. Tedaviye doğumdan sonraki ilk aylarda başlanırsa, kalçayı normal hale getirmek için 5-6 aylık bir süre yeterlidir. Bir yaşına doğru çocuk herkes gibi yürümeye başlayabilir. Eğer kalçadaki bozukluk hafifse, yalnız eklemde hafif bir gelişme geriliği varsa ve bu durum kalça filmiyle saptanmışsa, üçgen bir yastık ya da fazla bez kullanarak çocuğun bacaklannı bir süre için kalçadan iyice açık tutmak yeterlidir. Çocuğun yürüme çağına gelmesi ya da doğumsal oluşum bozukluğunun başlangıçtan beri ağır olması nedeniyle uyluk kemiği başı kalça kemiğindeki yuvasından ayrılmışsa gerçek bir çıkık söz konusudur ve uyluk kemiği başının doğal konumuna getirilmesini gerektirir. Bu ise kolay bir işlem değildir, çünkü eklemin iki öğesinin yeniden oluşturulması, kalça kemiği yuvasında ek oluşumların ve boğulmuş eklem kapsülünün engel yaratması, ayrıca kasların kısalmış olması tedaviyi güçleştirir. Tedavide cerrahi girişim gerekmeyebilir; 15-20 gün süreyle bacağa sürekli çekme tedavisi uygulayarak uyluk kemiği başının indirilmesi, çıkığın azaltılması ve daha sonra 3-4 ay süreyle alçıda hareketsiz tutulması yeterli olabilir. Bu başarılamazsa, başın yerine doğrudan yerleştirilmesini engelleyen oluşumlar cerrahi girişimle temizlenir. Cerrahi girişimden sonra da aylarca alçı ve ortopedik aygıtların kullanılması gerekir. Altı yaşına değin tedavi edilmeyen olgularda çıkığın iyileşmesi çok zordur, çünkü uyluk kemiğinin ve kalça kemiği yuvasının eklem yapılarındaki bozukluklar artık kalıcıdır. Bu yaştan sonra ekle-mm yeniden işler hale getirilebilmesi nyluk ve leğen kemiklerince yapılacak bir dizi cerrahi girişimin başarısına bağlıdır.
    Eski çıkık olarak nitelenen olgularda eklem başları çıkığın ne kansız bir biçimde, ne de cerrahi girişimle yerleştirilmesine elverişlidir. Bu tür çıkıklar genellikle 6-8 yaşından sonra görülür.

    BEL FITIĞI VE SİYATİK NEDİR BELFITIĞI TEDAVİSİ


    Bel fıtığı bel ağrılarının en sık nedenlerinden biridir. Halk arasında bel kayması, disk kayması, omurilik sıkışması gibi isimlerlede duyabilirsiniz.

    Diskler iki omur gövdesinin arasında kauçuk yumuşaklığında destek dokulardır. Omurganın eğilme hareketleri disklerden olduğu gibi, her disk bir amortisör gibi gelen darbeleri emer. Disk omurilik ve sinir köklerinin hemen önünde yerleşmiştir. Bu yerleşim disk hastalıklarındaki belirtilerin ana nedenidir.

    Aslında disk kauçuk kıvamında bir halka ve içinde jöle kıvamında çekirdekten oluşur. Bel fıtığı halkanın kırılarak içindeki jöle kıvamındaki maddenin omuriliğe ve/veya sinir köklerine baskı yapmasıdır.

    Bel fıtığı nedenleri



    Diskler yüksek oranda su içerir. İnsanlar yaşlandıkça su içeriği azalır ve disk daha sert bir hal alır ve yüksekliği azalır.Daha sert diskler fıtıklaşmaya daha eğilimli olur.
    Aşınma ve yırtık
    Aşırı ağırlık diskin ortasındaki jöle kıvamlı çekirdeği sıkıştırarak halkayı kırarak dışarı çıkmaya zorlar.
    Kötü duruş-oturuş pozisyonu
    Hatalı yük kaldırma
    Ani basınç
    Bu durumda halka kırılarak içindeki jöle kıvamındaki maddenin omuriliğe ve/veya sinir köklerine baskı yapar. Bazen bu madde koparak omurilik kanalına dolabilir. Bu durum sinir köklerini zedeleyerek felçlere idrar tutamama gibi yakınmalara neden olur.



    Belirtiler

    Her beş kişiden 4'ü hayatının bir döneminde bel ağrısı çekmektedir. Yalnız ağrı bel fıtığı demek için yeterli değildir. Yine de ani başlayan ağrılarda doktora başvurmakta geç kalınmamalıdır.

    Bel fıtığının en tipik belirtisi siyatik ağrısıdır. Siyatik ağrısı kalça ortasından başlayan bacağa yayılan, aniden gelen, keskin şiddetli bir ağrıdır. Bu bel fıtığının sinirlere yaptığı bası nedeniyle olur.
    Siyatik ağrısı hapşırma, öksürme fazla oturma ile artar.

    Diğer bulgular;


    Bir bacakta kuvvetsizlik, bazı hareketlerde felç
    Karıncalanma, batma, uyuşukluk
    İdrar tutamama, altına kaçırma (Bu bulgu her iki bacakta kuvvetsizlikle birlikte olursa çok ciddi bir durumla karşı karşıyasınız demektir.)
    Bel ortasında yanıcı ağrı.
    Bel fıtığında tanı

    Tıbbi hikaye tanıda en önemli ipuçlarını sağlar. Genellikle, az veya çok bel ağrısını takiben bacağa vuran ağrı hikayesi vardır. Genellikle ağır kaldırma gibi bir olay sonrası ilk bulgular hissedilirse de, uzun süren sabahları kalktığında bel ağrısı ve sertliği ardından belirgin bir zorlama olmaksızın ani başlayan vakalar da az değildir. Bu konuda net veriler olmamakla birlikte disk hastalıklarında ailevi bir eğilim genellikle saptanabilir.

    Fizik muayene genellikle tanıyı sağlar. Muayene ile hangi sinir kökünün sıkıştığı, bu sıkışmanın ciddiyeti rahatlıkla saptanabilir. Tedavi yönteminin seçiminde muayene bulguları esastır.

    Basit bir radyolojik inceleme ile omurga mekaniğini etkileyen, belağrısı ile karakterize doğumsal omurga hastalıkları (% 5-10 a varan oranlarda görülebilir), kireçlenmeler, omurga kaymaları, bazı tümörler tanınabilir.

    MR ve EMG gibi tetkikler tedaviye yanıt vermeyen, sık nüks eden, muayene bulguları ile cerrahi karar verilen vakalarda ayırıcı tanı ve operasyon stratejisi açısından gerekebilir.

    Tedavi seçenekleri

    Ani başlayan veya uzun süreli hafif yakınmaların üzerine başlayan şiddetli bulgularda yatak istirahati, ağrı kesiciler, kas gevşeticiler genellikle işe yararlar. Bu durumlarda doktor kontrolünde kortikosteroid kullanımı hızlı ve etkili bir iyileşme sağlayabilir. Sadece ağrı ile karakterize olgularda bele buz uygulaması, tutulma-kasılma ile karakterize olgularda sıcak uygulaması işe yarar. Bu durumlarda hastaların yavaş hareket etmeleri, ani hareketlerden kaçınmaları, uzun yürüyüş ve uzun süreli oturmaktan kaçınmaları önerilir. Bu devrede fizik tedavi çok yararlı değildir. Bu devrede sinir köklerine direkt (epidural) kortikosteroid enjeksiyonu oldukça etkili bir tedavi seçeneğidir.

    Uzun süreli (kronik) ağrı durumlarında tedavide antidepresan ilaçlar, disk içine yapılan ilaç, ısı veren maddelerle diski küçültme yöntemleri etkilidir. Bu dönemde fizik tedavi oldukça etkilidir.

    Cerrahi tedavi fıtık parçasının kanala düştüğü, fonksiyon kaybına neden olan sinir basılarında gereklidir. Uygun yapılmış cerrahi dışı tedavilere yanıt vermeyen 3 ayı geçmiş ciddi bulgularda da cerrahi tedavi düşünülebilir. Günümüzde microdiskektomi yöntemi uygulanmaktadır.

    Bel fıtıklarında tedavi yöntemlerinden hangisi seçilirse seçilsin temel 4 koşul yerine getirilmelidir.


    Hastalar mutlaka ideal kilolarında olmalıır.
    Karın ve bel adelerini geliştirici ekzersiz programlarına veya spor aktivitelerine hemen başlanmalıdır.


    Ağırlık kaldırırken, otururken, çalışırken, araç kullanırken beli korumak. (Bkz: Eğitim Konuları)
    Yatak tam ortopedik olmalıdır. Hastaların sırtüstü dizlerinin altında bir yastık ile dizleri hafif kıvrık pozisyonda veya yan yatarken dizler hafifçe karına çekilmiş pozisyonda yatmalıdırlar.
    Acil durumlar

    Nadir vakalarda fıtık omurilik ve sinir köklerine aşırı baskı yaparak idrar ve gayita kaçırma, belli bölgelerde felçlere neden olabilir. Bu sırada bacak, kasık ve genital bölgede uyuşukluk ve karıncalanmalar olur. Bu durum acil cerrahi müdahale gerektirir.

    Siyatik ağrısı ile karışan hastalıklar

    Belden kalça, bacak ve kasığa vuran ağrıların yaklaşık %90 ını siyatik ağrıları oluşturur. Bunun dışında leğen kemiği içindeki ve omurgadaki bazı hastalıklar bu ağrıyı taklit edebilir.

    ZONA NEDİR ZONA HASTALIĞININ TEDAVİSİ NASILDIR


    ZONA HASTALIĞININ NEDENİ NEDİR ?


    Tıp dilinde herpes zoster olarak isimlendirilmiş olan bu cilt hastalığı halk arasında zona, kuşak hastalığıveya gece yanığı olarak bilinmektedir. Bu hastalıkla ilgili olarak hastaların en çok sorduğu sorularla birliktehastalığı tanımanıza yardımcı olacak temel bilgileri içeren bir yazı hazırladık. Ancak dikkat edilmesi gereken en önemli konu doktorunuza danışmadan kendi hastalığınız ait teşhis ve tedavi yaklaşımlarından kesinlikle sakınmanız gerektiğidir.

    Su çiçeği geçiren herkes zona hastalığına yakalanabilir.
    Çünkü bu iki hastalığa sebep olan virüs aynıdır. Bu virüs insan vücuduna ilk girişinde su çiçeği hastalığına sebep olur. Su çiçeği geçiren kişilerdeki virüs sinir hücrelerinin köklerinde yerleşir. Uzun yıllar hiçbir belirti ve rahatsızlık yapmadan sinir köklerinde kalabilir. Uygun ortam bulduğunda virüs aktive olarak zona hastalığını yapar.
    ZONA HASTALIĞININ TEDAVİSİ VAR MIDIR?
    Zona hastalığı bir kaç hafta içinde kendiliğinden iyileşir. Verilen tedavinin amacı hastanın bu süreyi rahatgeçirmesi ve başka istenmeyen hastalıkların gelişmemesidir. Ağrı kesiciler, sulu pansumanlar hastayırahatlatmak için kullanılmaktadır. Sulu pansumanlar kabarcıkların hızla kurumasına yardımcı olur. Bazıhastalarda ağızdan alınan asiklovir veya valasiklovir içeren kapsüllerin kullanılması doktor tarafından önerilebilir. Bu ilaçların kullanımında tedaviye ne kadar erken başlanırsa başarı o kadar iyi olur. Yaygınhastalığı olanlarda, göz tutulumu olanlarda ve ağrısı fazla olanlarda kortizol içeren ilaçlar kullanılabilir.
    Zona sonrası ağrısı gelişen hastalarda antidepresan ilaçlar ve ağrı kesiciler kullnılabilinir.
    ZONA HASTALIĞI BULAŞICI MIDIR?
    Zona geçiren bir hastanın kabarcıkların içindeki sıvı ile temas eden kişiler eğer su çiçeği geçirmemişler isesu çiçeği hastalığına yakalanırlar. Su çiçeği ve ya zona geçirmiş kişiler başka hastalardan bulaşma yolu ile virüs alınmasına karşı dirençlidirler.
    ZONA HASTALIĞI ESNASINDA BANYO YAPABİLİR MİYİM?

    Hastalık döneminde banyo yapmanın bir sakıncası yoktur. Ancak sıcak banyolar ağrıyı artırabilir, banyo sonrası kabarcıkların mikrop kapma riski artabilir. Bu nedenle banyo sonrası antiseptik solüsyonlarlapansuman yapılması önerilir.


    ZONA HASTALIĞININ TEDAVİSİ NASILDIR?

    Zona genellikle birkaç haftada iyileşir, nadiren tekrar eder. Ağrı kesici ve soğuk pansumanlar faydalı olur.Eğer erken tanı konulup, ilaçlar erken dönemde başlanırsa, virüsün yayılımı azalır, bulgular daha çabuk iyileşir. Bu ilaçlar baş ağrısı, mide rahatsızlığı yapabilirler. Tedavinin erken başlanması önemlidir. Bu ilaçların kullanımı zona sonrasında ağrı gelişimini engellemez, fakat ağrılı dönemin kısalmasını sağlarlar.
    Şiddetli enfeksiyonlarda, göz tutulumunda ve şiddetli ağrı olan hastalarda antiviral ilaçlarla birlikte kortizon verilebilir.
    Zona sonrasında görülen ağrı kesici tabletlerin gündüz ve gece alımı ile azaltılabilir. Bazen tedavidedepresyon ilaçları ağrıyı azaltmak amaçlı kullanılabilir. Günde 3-4 kez kurutucu pansumanlarınuygulanılması ağrıyı azaltır.



    Zona nın tanısının erken dönemde konması çok önemlidir. Bu konuda, doktorlar kadar halkın da bilinçlenmesi gerekmektedir. Erken dönemde virüsün sinirde yapacağı tahribat ne kadar az olursa ağrının kalıcı olması ihtimali de o kadar az olur. Bu yüzden;
    1- Hastalığın ilk 3-4 gününde, başlanabilirse antiviral ilaçlar kullanılmalıdır. İlk 3 gün içinde tedavi başlanırsa ağrının kalıcı olmasını engellemede önemli bir adım atılır.
    2- Sinir blokları ile erken dönemde müdahale edilirse hem hasta rahatlar hem de ağrının kalıcı olması ihtimali çok azalır.
    3- Bu tür ağrılarda kullanılan özel anti-depresan ve anti-epileptik ilaçlar kullanılabilir.
    4- Bölgesel uygulamalar yapılabilir (TENS, soğuk uygulama, yüzeyel kremler, bantlar) ama bunların etkileri sınırlı ve geçicidir.


    Post Herpetik Nevralji geliştikten sonra tedavi çok daha zordur. Çeşitli ilaçlar ve sinir blokları tedavide uygulanır ama hangi hastada hangi yöntemin daha faydalı olacağı hastadan hastaya büyük farklar gösterir. Çoğu zaman da tedaviyeyanıt alınamayabilir.TÜM BU SEBEPLERDEN DOLAYI ZONA, ERKEN DÖNEMDE HER TÜRLÜ İMKANIN DEĞERLENDİRİLİP, KALICI HALE GELMEDEN TEDAVİ EDİLMESİ GEREKEN BİR HASTALIKTIR.