Bayram Cigerli Blog

Bigger İnfo Center and Archive
  • Herşey Dahil Sadece 350 Tl'ye Web Site Sahibi Ol

    Hızlı ve kolay bir şekilde sende web site sahibi olmak istiyorsan tek yapman gereken sitenin aşağısında bulunan iletişim formu üzerinden gerekli bilgileri girmen. Hepsi bu kadar.

  • Web Siteye Reklam Ver

    Sende web sitemize reklam vermek veya ilan vermek istiyorsan. Tek yapman gereken sitenin en altında bulunan yere iletişim bilgilerini girmen yeterli olacaktır. Ekip arkadaşlarımız siziznle iletişime gececektir.

  • Web Sitemizin Yazarı Editörü OL

    Sende kalemine güveniyorsan web sitemizde bir şeyler paylaşmak yazmak istiyorsan siteinin en aşağısında bulunan iletişim formunu kullanarak bizimle iletişime gecebilirisni

belirtileri etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
belirtileri etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Duruş Bozuklukları ve Bel Ağrısı

postür bozukluğu

Ne kadar fit bir vücuda sahip olursanız olun, doğru bir pozisyonda duramıyorsanız yaptığınız vücut hiçbir anlam ifade etmeyecektir. Düzgün bir duruş her şeyden önemlidir. Dik bir duruş özgüvenin simgesidir. Nasıl durduğunuz sizin kim olduğunuzu gösterir.

Türkiye'de bel ağrıları ile ilgili sağlığa oldukça zararlı olduğu gibi, aynı zamanda sakatlanma riski de olan bir çok teknik ve metot mevcuttur. Bunlardan en çok bilineni ise bel çiğnemedir ve hiçbir bilimsel açıklaması yoktur. Bel kütletmekten bahsetmiyorum bile. Hiçbir doktor, antrenör veya fitnesscı tarafından tavsiye edilen hareketler değildir. Bel, boyun ve eklem ağrılarınızda doktora danışmanızı ve bu konuda uzman olmayan kişilerin sözlerine itibar etmemenizi önemle rica ederiz.

Peki iş işten geçmemiş ise bu bel sorunu ile ilgili nasıl önlemler almalıyız. Bununla ilgili bir çok şey söylenebilir. Ben başlıca birkaç madde sıralayacağım. Siz de bunları günlük hayatınızda uygulayabilir ve postür bozukluğundan kurtulabilirsiniz.

Oturma Pozisyonunuza Dikkat Edin

Rahatınıza düşkün olduğunuzu biliyorum. Alışkanlıklar kolay unutulmuyor. Nasıl oturmaya alıştıysanız, o oturuş tarzı ne kadar yanlış olursa olsun kendinizi o şekilde rahat hissedersiniz. Gün boyunca koltukta, sırada veya kanepede oturuyorsunuz. Gününüzün büyük bir kısmını oturarak geçiyorsunuz. Bu da oturma pozisyonunuzun postür bozukluklarındaki yerinin ve öneminin ne kadar büyük olduğunu gösteriyor.

Otururken sırtınız dik bir pozisyonda olmalı. Ayrıca ayaklarınızda yere temas etmeli ve kollarınızı uygun bir yere koymalısınız. Bu şekilde kendinizi alıştırmalı ve bu oturma şeklini kendinize alışkanlık edinmelisiniz. Ayrıca bir yerde mümkünse 1 saatten fazla oturmamanızı tavsiye ederim. Ara sıra ayağa kalkabilme imkanınız varsa kalkıp biraz yürüyebilirsiniz. Ayrıca gün boyu bilgisayar başında iseniz saat başı ayağı kalkıp başka yerlere bakmak göz sağlığınız içinde iyi olacaktır.

Duruşunuza Dikkat Edin

Çoğu kişi doğru duruşun ve doğru bir yürüyüşün askeri nizamide olması gerektiğine inanır. Bu yüzden düzgün yürümeye çalışan insanlar etrafta robot gibi gezerler. Ancak düzgün yürüyüş ve dik duruş bu demek değildir. Ellerin açık, gövdenin düz, bacakların ayak bileği bölgesinden hafifçe dışarı doğru açık, kolların da dirsekten itibaren 7-8 derecelik açı yaptığı pozisyon normal duruş olarak tanımlanır. Duruşunuz ve yürüyüşünüz sizin bel sağlığınızı etkileyen en önemli faktördür.

Düzenli Olarak Spor Yapın

Her fırsatta söylüyoruz. Spor hayattır. Sporu vücudun bir bakımı olarak da düşünebilirsiniz. Nasıl bir araba uzun süre çalışmadığında arıza verebiliyorsa vücudunuzda uzun süre spor yapmadığında arıza verebilir. Çünkü insan vücudu bütün gün masa başında oturmak üzere tasarlanmamaıştır. Bu yüzden özellikle ofis tipi işlerde çalışanlar için spor vazgeçilmezdir.

Hafta sonu uzun bir yürüyüş, hafif tempoda koşu, birkaç şınav, mekik, barfix veya squat çok ideal olacaktır. Bu sayede vücudunuzu haftada bir kez de olsa çalıştırmış olacaksınız. Gerçi bu kadarı yeterli gelmeyebilir ancak günümüz çalışma şartları bunu gerektiriyor maalesef.

Bisiklet, yüzme gibi vücudun büyük kas gruplarını çalıştıran egzersizleri yapma fırsatınız var ise bunları düzenli periyotlar halinde yapabilirsiniz. Belki ilk başlarda zorlanabilirsiniz ve spor yapmak istemeyebilirsiniz ancak birkaç hafta sonra kendiniz spor yapmak için can atacaksınız.

PANİK ATAK BELİRTİLERİ PANİK ATAK TEDAVİSİ


Panik atak birdenbire ortaya çıkan korku,baş dönmesi, beyinde sıkışma hissi,titreme,kontrolünü kaybetme duygusu,bacaklarda güçsüzlük hissi ve birdenbire panik bir şekilde gelen güvensizlik hissi olarak kendini gösteren görünürde kişide herhangi bir şey yokmuş gibi görünen bir psikolojik rahatsızlıktır.

Ne zaman nasıl geleceği belli olmadığı için insanları çok kaygılandırır. Hatta dehşet düzeyde korku yaşatır. Çok doktor gezersiniz, acil servislerle içli dışlı olursunuz; fakat çare bulamazsınız. Sizi sakinleştiricilerle yatıştırıp "Bir şeyin yok." deyip evinize yollarlar.
Günümüzde en fazla ilaçla tedavi ediliyor. İlaçlar semptomu yatıştırıp sizi epeyce rahatlatıyor ama yaşam olaylarınız hakkında düzelme yapmıyor malesef. Olup bitenlere karşı duyarsızlaştırıyor. Geçici çözüm oluyor bir anlamda. Bu yüzden panik atak tedavisinde mutlaka kararlı bir şekilde uzman doktorlardan psikolojik tedavi alınması gerekmektedir.


MOLLUSKUM NEDİR MOLLUSKUM KONTAGİOMUS BELİRTİLERİ TEDAVİSİ

Molluskum Kontagiosum nedir?Molluskum kontagisum virüslerin neden olduğu, derinin üst tabakasının kanser dışı bir gelişimidir. Siğile benzer, fakat farklı bir virüs tarafından oluşur. Molluskum Kontagiosum ismi virüsün deri teması ile kolayca dağılabildiğini gösteren bir tanımlamadır. Molluskum Kontagiosum Pox virüs ailesine üye bir virüstür. Bu virüs derideki küçük bir sıyrıktan veya kıl diplerinden deriye girer ve molluskumları oluşturur. Hastalık herhangi bir iç organı etkilemez.

Molluskum nasıl görünür?Moluskum genellikle deri renginde ve pembe renkli kubbe şeklinde gelişimler oluşturur. Yüzeyi hafif parlak olup merkezinde hafif bir çöküklük mevcuttur. Molluskum göğüs, karın , kol, kalça ve kasık bölgesinde gruplar halinde görülür. Bazen yüzde ve göz kapaklarında da görülebilir. Molluskumlar deri teması ile bulaştıklarından, genellikle derinin birbirine sürtündüğü koltuk altları ve kasıklarda görülür. Molluskumlar sıklıkla kırmızı olabilir. Bu durum molluskumlar kendiliğinden yok olmaya eğilim gösterdiklerinde olur. Bağışıklık sisteminde bozukluk bulunan hastalarda molluskumlar büyük boyutta olabilir ve yüzü tutabilir.



Molluskum nasıl oluşur?
Molluskum enfeksiyonu bulunduran kişinin derisi ile direk temas ile bulaşır. Hastalık sıkı teması olan kişiler arasında daha sık görülür. Hastalık çocuklarda sıktır. Cinsel bölgede görülürse hastalık cinsel temas ile bulaşır. Hastalığın ortak kullanılan objelerle bulaşma olasılığı vardır. Moluskum çocuklara havuz yolu ile de bulaşabilir.



Neden bazı kişilerde Moluskum görülürken, bazılarında görülmez?

Molluskum virüs ile sıkı temasta olanlarda hastalığın görülme olasılığı daha fazladır. Bağışıklık sistemi henüz tam gelişmeyen çocuklarda enfeksiyon daha sık görülür. Çocuklar erişkinlere göre virüse yakalanmaya daha eğilimlidirler. Nem ve sıcak virüsün üremesini kolaylaştırdığından hastalık tropikal bölgelerde daha sık görülür. AİDS'li hastalarda da enfeksiyon daha sık görülür.
Molluskumların tedavi edilmesi gereklimidir?
Molluskumların bulaşma olasılığı olduğundan birçok Dermatoloji uzmanı bu hastalığı tedavi etmeyi tercih etmektedirler. Bununla birlikte moluskumlar hiçbir iz bırakmadan kendiliklerinden iyileşebilir. Molluskumlar derinin bir alanından diğer alana kolaylıkla bulaşabildiklerinden, bazıları gerilerken yeni molluskumlar gelişir. Bağışıklık sistemi nde bozukluk olan hastalarda hastalık daha dirençli olabilir.
Molluskumlar nasıl tedavi edilir?
Molluskum un tedavisi siğilinkine tedavisine benzer. Moluskumlar sıvı nitrojen ile dondurularak, çeşitli asitlerle kimyasal olarak harap edilerek, elektrik akımı ile yakılarak, içinde ki materyal bir alet ile temizlenerek, her gün retinoik asit içeren krem, lokal olarak bağışıklığı uyaran ilaçlar veya lokal antiviral ilaçları uygulanarak tedavi edilebilir.laser tedavisi de molluskumları tedavi etmekte etkindir. Dondurma ve yakma işlemleri ağrılıdır, bu nedenle büyük çocuk ve erişkinlere uygulanabilir. Eğer Molluskum sayısı çok fazla ise, molluskumlar tamamen iyileşene kadar 3-6 hafta ara ile tekrarlayan tedaviler gerekebilir. Özellikle çocuk hastalarda molluskumları kendi iyileşme sürecine bırakmak ve tedavi etmemek de bir seçenek olabilir.
Tedaviden sonra hastalık tekrar eder mi?
Hastalık tedavi edildikten sonra tekrar edebilir. Hastalık yalnızca bir kaç tane iken, erken tedavi edilirse bu olasılık daha düşüktür. Az sayıda Molluskum bulunması, hastalığın yayılması açısından en az riski taşır.
Molluskum ile ilgili devam eden çalışma var mıdır?
Molluskumları tedavi etmek için yeni ilaçlar geliştirilmiştir. Molluskum enfeksiyonlarının çok sayıda antiviral tedavi alan AIDS hastalarında iyileştiği saptanmıştır. Bu ilaçların lokal uygulanan formlarının gelişmesi gelecekte Molluskum tedavisinde yeni tedavi olasılıklarını ortaya çıkaracaktır

MENİERE HASTALIĞI NEDİR MENİERE HASTALIĞININ BELİRTİLERİ VE TEDAVİSİ

Meniere Belirtileri
- Ağır baş dönmesi ve bareberinde mide bulantısı akabinde kusma
-Kulakta çınlama hissi
- sorunlu işitme
- işitmede gerilemenin başlaması

Meniere Teşhisi
Menier hastalığı, dönem dönem ataklarla ortaya çıkar. Bu dönemler arasında herhangi bir belirti görülmez; hastalık dönemlerinin arası
birkaç saat, birkaç ay ve hatta birkaç yıl olabilir. Hastalığın ortaya çıktığı dönemler de birkaç saat, bir gün ya da daha uzun sürebilir.
Hastalık belirtileri hafif ya da ciddi olabilir.
Genellikle değişen düzeylerde baş dönmesi (çoğu kez bulantı ve kusmaya neden olacak kadar şiddetlidir), kulak çınlaması ve özeııikle düşük frekanslarda işitme azalması ya da kaybı görülebilir. Hastalık dönemlerindeki şikayetler giderek daha ağırlaşır.
Bu belirtilerin herhangi biri ortaya çıkarsa, gecikmeden doktorunuza başvurun. Doktorunuz çeşitli ses frekanslarında ne kadar işittiğinizi ölçmek için bir test yapacaktır. Bu test yetersiz kalırsa, teşhis koymak için başka testler de gerekebilir.
Bu tür bir testte (elektronistagmografi) kulağa sıcak ve soğuk su verilir. Bu işlem yapıldığında gözlerinizde çeşitli hareketlerin olduğunu farkedersiniz. Gözlerdeki bu hareketler değerlendirilir. Bu test farklı sıcaklıklardaki sularla tekrarlanır; her kulağın verdiği yanıt kaydedilir ve diğer kulakla ve normal yanltlarla karşılaştırılarak iç kulağın denge işlevinin normal olup olmadığı belirlenir.

Menier Sendromu Ne Derece Ciddidir?
Bazı kimselerde bu arada sırada gelen krizlerdir ve esasında sadece zorluk yaratan bir durumdur. Fakat daha az sayıda da olsa bazılarında tamamen sağırlık, sık gelen ve güçsüz bırakan baş dönmesi ve bulantı yapar.

Tedavisi
Doktorunuzun baş dönmesini ve arkasından gelen bulantı ve kusmayı durdurmak için ilaç vermesi olasıdır. Diğer bir tedavi yolu da idrar sökücü ilaç alıp vücuttaki sıvı miktarını azaltmak olabilir. Kafein, alkol ve nikotini kesmek de yararlı olabilir. şiddetli bir krizin sebep olabileceği gerginliği gidermek için sakinleştirici ilaçlar da verilebilir. ııaç tedavisinin uzun süren tedavilerde ne zaman yararlı olduğunu söylemek zordur. Çünkü Menier Sendromu hafifleyip kendi kendine ortadan kaybolabilir.

Ameliyat
İlaç tedavisi krizlerin sıklığını ve şiddetini kontrol edemezse, ameliyat gerekebilir. Ameliyatla iç kulaktaki ve zarlarındaki basınç ortadan kaldırılır. Bazen dengeyi kontrol eden sinir kesilir. Hasta kulakta çok veya tamamen işitme kaybı olduğunda ve baş dönmesi çok şiddetli ise tüm iç kulağın yok edildiği bir uygulama önerilebilir. Bu durumlarda denge sağlama görevi diğer kulağa ve adaletin kendiliğinden verdiği işaretlere (impulse) ve görme duyusuna geçer. Eğer her iki kulaktada Menier Sendromu varsa tedavi daha zordur. Ameliyat güçsüzlük yaratan krizleri durdurabilmek için daha zayıf olan kulağa yapılır. Kulağa toksin (zararlı, zehirli madde) etkisi yapan antibiyotik streptomisin dikkatle kontrollü miktarlarda verilebilir. Bu uygulamada iç kulağın denge sağlayan kısmı yok edilirken, işitme görevi yapan kısmı (bölümü) korunmak istenmektedir.

APANDİSİT BELİRTİLERİ VE APANDİSİT AMELİYATI

Apandisit Nedir Belirtileri ve Tedavisi

Körbağırsağın apandis denen solucansı uzantısının iltihaplanması apandisit olarak bilinir. Çok sık rastlanan ve özellikle yetersiz tedavi sonucu yol açacağı tehlikeli komplikasyonlardan ötürü korkulan bir hastalıktır.

Günümüzdeki antibiyotik olanaklarına karşın bu ikincil hastalıkların en ağın peritonit yani karın zarı iltihabıdır.

Apandis içinden besinlerin geçmediği küçük bir bağırsak çıkıntısıdır. Hareketli ve esnek bir boru biçiminde olan bu çıkıntı kalınbağırsağın başlangıç bölümü olan körbağırsağa, incebağırsakla birleşme yerinin hemen gerisinde bağlanır. Genellikle eğik biçimde gövde eksenine doğru uzanır. Bu normal konumunun dışında leğen içine, karaciğer altına ya da sol böğüre doğru da yerleşebilir.
Alışılmış yerinin dışında bulunan apandisin iltihaplanması, belirtileri değerlendirmede ve hastalığın tanısını koymada güçlükler yaratır.
Apandisin anatomik yapısında üç katman göze çarpar. Dış yüzeyi seröz (sıvı içeren) bir zar örter.

Bunun altında kas katmanı ve en içte de lenf dokusunca zengin, girintili çıkıntılı bir mukoza yer alır. Lenf dokusunun bolluğundan ötürü apandise “bağırsak bademciği” de denir.

NEDENLERİ

Apandisin iç boşluğu çok dardır. Bağırsak florasında bulunan bütün mikroorganizmalar burada da yaşar. Apandis genellikle bu mikroplara karşı yeterince dirençlidir. Ama bazen çoğalan mikroplar hastalık yapıcı özellik kazanır. Böylece apandisin iltihaplanma süreci başlar.

Mikropların hastalık yapıcı özellik kazanmalarını sağlayan en önemli olay, apandis iç boşluğunun tıkanarak körbağırsakla bağlantısının zayıflamasıdır. Mikropların burada durağan biçimde kalmasıyla apandis duyan iltihaplanır. Tıkanmanın birçok nedeni vardır. Bunlar arasında yoğun mukus tıkaçları, bağırsak solucanları, apandisin çok uzun olması, duvarlarında hareketi zorlaştıran köşelerin bulunması ya da kiraz gibi meyvelerin takılı kalan çekirdekleri sayılabilir.

GÖRÜLME SIKLIĞI

Antibiyotiklerin yaygın biçimde kullanıma girmesiyle apandisit olgularının sayısı azalmıştır. Gene de bütün cerrahi girişimlerin yüzde 2 si apandisit nedeniyle yapılmaktadır. Bebeklik çağında ender görülen apandisit, çocukluk ve özellikle ergenlik çağında çok sık ortaya çıkar. Daha sonra görülme sıklığı azalmakla birlikte her yaşta gelişebilir ve her iki cinste de eşit oranda görülür. Bazı hastalarda akut apandisit kendiliğinden geriler. Ama olguların yarısında bu krizler yineler ve kesin tedaviyi gerektirir.

Hastalığın akutla kronik arası ve kronik biçimlerinden de söz edilir. Akutla kronik arası olgular çok ender değildir. Buna karşılık kronik apandisite düşünüldüğünden çok daha az rastlanır; hatta kronik apandisit tamsının birçok olguda sağlam bir temeli yoktur.

Belirtileri

Apandisitin belirtileri deneyimli bir hekimi bile tanı koymada zora sokabilir. Akut apandisit özellikle çocuklarda iştah kaybı, bulantı ve kusmayla başlar. Ateş hastalığın tipik bir belirtisi değildir. Koltuk altından ölçüldüğünde hiçbir zaman çok yüksek çıkmaz. Ama makattan alınan vücut sıcaklığı her zaman daha yüksektir. Ağrı en önemli belirtidir. Birkaç kez kusmayla birlikte sancı biçiminde ortaya çıkar. Önceleri aralıklı gelen ağrı gittikçe şiddetlenir ve süreklilik kazanır. Apandisit ağrısı göbek çevresi ve karın üstü bölgelerinde başlar; daha ender olarak bütün karında duyulur. Daha sonra karnın sağ alt bölgesine kayar. Ağrının göbek ile böğür kemiği ön dikeni arasındaki bu yeri çok tipiktir. Bazen şiddetle başlayan ağrı daha sonra hafifler. Bu durum yanıltıcıdır; hastaya rahatsızlığının bittiği duygusunu verir.

Oysa ağrı azalırken akut krizin öbür belirtilerinde gerileme görülmezse, örneğin, hızlı olan kalp atışları yavaşlamaz, kas sertliği çözülmezse bu durum apandisitin en korkulu komplikasyonu olan karın zan iltihabının geliştiğini gösterir.

Hastanın muayenesi sırasında kolayca akut apandisit tanısına varılabilir. Karnın sağ alt bölgesinin elle muayenesinde kasların korunma amacıyla kasılması sonucu sertlik görülür. Belirli noktalara bastırılması şiddetli ağrı verir.

Apandisit tipleri

Belirtilerin şiddeti ve hastalığın ağırlığı yalnız apandis iltihabının niteliğine bağlıdır. Akut apandisitin başlıca üç tipi vardır: Mukuslu, irinli ve kangrenli. Cerrahi uygulamada en sık mukuslu apandisite rastlanır. Mukus salgısının arttığı bu tipte apandis iyice iltihaplanmış, gergin ve büyümüştür. Üzerindeki periton ise alışılmış parlaklığını yitirerek hafif matlaşmıştır. Mukuslu apandisit hastalığın en hafif tipi olmasına karşın, zamanında müdahale edilmezse irinli apandisite dönüşebilir. İrinli apandisitte, apandis iç boşluğunda ve duvarında biriken irin birçok apse odağı oluşturur. Bu apselerin ülserleşerek apandis dışına açılmasıyla kaçınılmaz olarak periton iltihabı gelişir. Akut apandisitin irinli tipinde körbağırsak ve incebağırsak bağlantı bölgesi gibi apandis yakınındaki bağırsak bölümleri de iltihaplanır. Son olarak, apandis damarlarının pıhtıyla (tromboz) tıkanması sonucunda kangrenli apandisit gelişir.
Başka bir deyişle, apandise gelen kanın ve dolayısıyla oksijenin azalması, doku ölümüne (nekroz) ve apandisin bağırsaktan kopmasına yol açar. Kopan apandisin ve körbağırsağın içindekiler kayın zarı boşluğuna yayılınca çok ağır bir peritonit oluşur.

GİDİŞİ

Hastalık gidişine bırakılırsa, yani tanısı konmaz ya da hasta ameliyata izin vermezse nasıl bir gelişme gösterir? Bazı iyi huylu olgularda ağrı, kusma ve ateş birkaç gün içinde kendiliğinden azalır ve hasta o an için kendini “iyileşmiş” hisseder. Ama “o an” geçicidir, çünkü kolayca atlatılan bu ilk krizi kaçınılmaz olarak ikincisi izler. İkinci krizin ortaya çıkış zamanı değişkendir ve arada geçen süre hastalığın kronikleşmesine yol açacak ölçüde uzayabilir.
Bu iyi huylu olguların dışında bazen de 3. ve 4. günlerde periton tepkisi gelişir. Bunun sonucu olarak böğür çukurunda elle hissedilen, sınırları belirsiz, oval bir kütle belirir (plastron). Yatakta dinlenme, karna buz koyma ve antibiyotik tedavisiyle plastron birkaç haftada geriler.

Bir başka olasılık da apandisitin yaygın peritonit gibi ağır hastalık durumuna doğru gelişmesidir. Yaygın karın zarı iltihabında belirtiler çok şiddetlidir; ağrı bütün karında duyulur, kusma sıklaşır, hıçkırma belirir ve ateş 400C ye kadar çıkar. Hasta endişeli, sıkıntılı, solgun, yüz hatları gerilmiş görünür; dudaklar ve özellikle dil kurumuştur. Acil girişimde bulunulmazsa hasta ölür.

ŞİZOFRENİ NEDİR ŞİZOFRENİNİN BELİRTİLERİ TEDAVİSİ

Şizofreni İçe kapanma, gerçeklere kayıtsızlık ve şahsiyet ikileşmesi, zihin bölünmesi, İçe yönelik düşünce yapısının yerleşmesi şeklinde beliren bir psikozdur. Şizofren kendine Özgü bir Dünya da yaşamakta, ilksel ve benmergezci (egosantrik) bir düşünce yapısına sahip bulunmaktadır. Kendi iç dünyasına yerleşmiş olan Şizofren Bir düşler aleminde yaşamaktadır. Bu hastalığa yakalanma yaşı genellikle 15-35 yaşları arasındadır. Vakaların büyük bir kısmında kalıtsal anıklık söz konusudur.


ŞİZOFRENİ TANISI NASIL KONUR ?
Şizofrenide görülen belirtiler başka psikiyatrik hastalıklarda da görülebilir.
Hiçbir belirti tek başına tanı koydurucu değildir. Tanı psikiyatri uzmanı tarafından hastanın ruhsal muayenesi, hasta yakınları ile görüşme ve çoğu zaman hastanın klinik izlenmesi sonucu konur.

Şizotipal kişilik bozukluğu, şizoaffektif bozukluk, bipolar duygulanım bozukluğu şizofreni ile sıklıkla karışan bozukluklardır.
Bazı bedensel hastalıkların seyri sırasında da benzer belirtiler görülebilir, bu nedenle ayırıcı tanıyı yapabilmek için fizik muayene ve kan tahlillerinin yapılması gerekir.

Alkol ve madde bağımlılığı olan veya bazı ilaçları kullanan kişilerde de benzer belirtiler olabilir. Hastanın öyküsünün alınması sırasında buna dikkat edilmeli ve öyküde bu durumlardan bahsediliyorsa buna yönelik tetkiklerin yapılması gerekmektedir.
ŞİZOFRENİNİN BELİRTİLERİ NELERDİR
Şizofreni hastaları dünyayı değişik algılar. Normalde çevrede varolan uyaranlar dışında olmayan sesler, hayaller, garip kokularla dış dünya karışık ve anlaşılmazdır.
Bu ortamda hastalarda anksiyete artışı, heyecan ve korku sıktır. Bu duygular genelde normal olmayan davranışlar sergilerler.
Şizofreninin ortaya çıkışı değişik şekillerde olabilir. Bazı hastalarda aniden ortaya çıkabileceği gibi çoğu hastada sinsice yavaş yavaş gelişir. Yavaş seyir gösteren şizofrenide başlangıçta dikkat toplama güçlüğü, toplumsal ilgiyi kaybetme, içine kapanma, kendine bakımda azalma, dini uğraşılarda artma veya kara sevdaya tutulma gibi belirgin olmayan ve ilk bakışta şizofreniyi düşündürmeyen belirtiler görülebilir ve sıklıkla başka psikiyatrik hastalıklarla karıştırılır. Bu başlangıç belirtilerinin ardından birkaç ay veya yıl içinde de tüm belirtileri ile hastalık
ortaya çıkar. Hastalar sıklıkla garip davranışlar ve konuşmalar sergilerler.Gerçekte olmayan sesler işitmeye ve hayaller görmeye başlarlar. Bazı hastalarda garip pozisyonlarda uzun süre durma, bazılarında hiç hareket etmeksizin uzun süre sessiz kalma veya aşırı hareketlilik görülebilir. Yavaş seyir gösteren şizofreninin yanında hızlı seyir gösteren şizofreni de olabilir. Bu hastalarda ise belirtilerin çoğu bir arada aniden ortaya çıkar.Bazı hastalarda belirtiler hafif seyrederken bazılarında şiddetli semptomlar olabilir ve bu durumda hastaları kontrol etmek güçleşebilir. Şizofrenide görülen belirtiler iki başlık altında toplanır: pozitif belirtiler ve negatif belirtiler. Her hastada bu belirtilerin tümü bir arada görülmez.

Şizofreninin tipine göre belirti kümeleri de değişir. Örneğin paranoid şizofrenide şüphecilikle ilgili belirtiler baskındır. Paranoid şizofrenlerde sık görülen temalardan bazıları şunlardır: kendisine kötülük yapmak isteyen kişiler veya güçler vardır, bununla ilgili sesler işitmektedir, bu nedenle evde perdeleri kapatıp oturmakta, yemek yerken zehirlenme riski olduğunu düşünerek yemeği kendi önünde hazırlatmakta veya kendi yaptığı yemeği yemektedir. Odasına dinleme cihazları yerleştirilmiştir, bu nedenle odasında temkinli konuşmaktadır, eşi kendisini aldatmaktadır, v.b. Basit şizofrenide ise toplumsal çekilme, içine kapanma, sosyal aktivitelerde azalma, kendine bakımın düşmesi gibi belirtiler dışında fazla bulgu olmayabilir. Pozitif belirtilerde; şüphecilik, işitme varsanılar ve garip davranışlar sıktır.Hastalarda düşünce ve konuşmada kopukluk görülebilir.