2001 Krizi Üzerine
MERHUM Bülent Ecevit başbakandı, Devlet Bahçeli ve Mesut Yılmaz koalisyon ortakları.
Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer 11 Şubat 2001 günkü MGK toplantısında Ecevit’le tartışmış, elindeki anayasayı Ecevit’e fırlatmıştı.
Fevkalade rencide olan Ecevit “Bu bir devlet krizidir” diye açıklama yapınca zaten dolmuş olan bardak bu damla ile taşmış, kriz patlamıştı.
Borsa yüzde 14.6 düşmüş, repo faizleri yüzde 7 bin 500’e fırlamış, dolar bir misline yakın artmıştı.
Cumhuriyet tarihinin en ağır ekonomik krizidir.
KRİZİN SEBEPLERİ
İktisatçı Mahfi Eğilmez “Değişim Sürecinde Türkiye” adlı kitabında 2001 krizinin temel sebeplerinin aşırı “bütçe açıkları” ve aşırı “kamu borçlanması” olduğunu rakamlarla anlatıyor.
Bugün yaşadığımız sorunun ise iki sebebinin olduğunu belirtiyor:
Bir: “Cari açık”, yani ihracattan çok fazla ithalat...
İki: Özel sektörün aşırı “dövizle borçlanmış” olması... Eğilmez, büyümeyi yüksek tutmak için hükümetin bunu bir süre teşvik ettiğini yazıyor ki o zaman dünyada dolar bolluğu vardı.
Anlaşılan 2001’de sorun içimizden, bugünkü sorun dünya ekonomisiyle ilişkilerimizden çıkmış.
Ecevit, iktisatçı Kemal Derviş’i çağırdı. Derviş IMF’nin desteğini alan bir program hazırladı. Çıkarılan 15 kanunla “bütçe disiplini” ve “kamu borçlanmasını” sıkı kurallara bağlandı.
Bu sayede bugün de bu iki konuda durumumuz sağlam. Yine bu sayede finans sistemimiz de sağlam.
Eğilmez “IMF’nin büyük parasal destek verdiğini” yazıyor; o zaman ABD ile aramız iyiydi.
2001 REFORMLARI
2001 reformlarında “Kamu İhale Kanunu” ile AB’nin şeffaflık ve rekabet ilkelerinin hayata geçirilmiş olması ve Merkez Bankası’nın bağımsızlığının sağlanması da çok önemlidir.
Kamu İhale Kanunu sonradan çok değiştirildi; hükumete o kadar geniş “istisna” yetkileri verildi ki Maliye Bakanı Mehmet Şimşek “Yetkim olsa bütün bu istisnaları kaldırırım” diye konuşacaktı. (5 Kasım 2014)
Merkez Bankası’nın bağımsızlığı bugün daha bir önemli. Çünkü dövizdeki aşırı yükselişi bağımsız bir Merkez Bankası para (faiz) politikalarıyla dengeleyebilir.
O sırada TÜSİAD’ın “Bağımsız Düzenleyici Kurumlar ve Türkiye Uygulaması” adıyla yayımladığı akademik rapor bugün için de fevkalade aydınlatıcıdır.
Raporda iktisatçı akademisyenler “devlet” kavramının tarih içindeki evrimini anlatıyor. Kral ya da hükümdarın “mülk”ü sayılan devletten milli iradeye dayalı kurumsal devlete evrim.
Ama ekonomi girift hale geldikçe siyasetin müdahale etmeyeceği ya da edemeyeceği teknik nitelikli bağımsız denetim ve düzenleme kurumları gelişmiş ekonomilerde yaygınlaşıyor.
Bugünkü düzlüğe çıkışımızda devlet kurumunun modernleşmesindeki bu gelişmeyi izlemek çok gereklidir.
KURUMLARIN ÖNEMİ
Raporda Prof. Uğur Emek’in uzun makalesini özellikle tavsiye ederim. Politikacıların ister istemez seçim odaklı düşündüklerini, bazen de siyasi istikrarsızlıklar olduğunu, bu nedenlerle “siyasi belirsizliğin ekonomiye olan olumsuz etkilerini en aza indirmek amacıyla” bu kurumların ve
Merkez Bankası bağımsızlığının geliştirildiğini anlatıyor.
Seçimlerden, siyasi konjonktürden etkilenmeksizin uzmanlık bilgileriyle uzun vadeli kararlar alan kurumlar... En önemlisi, Merkez Bankası’nın bağımsızlığı.
Nobel ödüllü iktisatçılar Finn Kydland ve Edward Prescott’ın geliştirdiği esaslı bir tezdir bu.
Netice: Krizden çıkmak sırf para bulma meselesi değildir; kurumlar ve kurallar meselesidir; hatta para bulmak bile bu konuda güven tesisine bağlıdır
0 Comments:
Yorum Gönder