TÜRKİYE’DE ÖRTÜALTI YETİŞTİRİCİLİĞİ-SERACILIK
1)ÖRTÜALTI YETİŞTİRİCİLİĞİ
İklime bağlı olmadan,ekolojik koşulların kısmen veya tamamen kontrol altına alındığı sistemlere Örtüaltı sistemeleri,bu sistemler içinde yapılan yetiştiriciliği de ÖRTÜALTI YETİŞTİRİCİLİĞİ adı verilir. Birim alandan yüksek verim alınmasını sağlayarak küçük alanların marjinal şekilde değerlendirilmesine olanak veren örtüaltı yetiştiriciliği,aynı zamanda yıl içerisinde düzenli bir iş gücü kullanımı sağlaması nedeniyle de ülkemizdeki en önemli tarımsal faaliyetlerden birisi haline gelmiştir.
Örtüaltı ve turfanda sebzeciliği birbirinden farklıdır.Turfanda sebzecilik,iklime bağlı kalınarak veya kısmen kontrol altına alınarak özellikle mikroklimaya sahip bölgelerden yararlanarak pazara erken veya geç dönemde ürün çıkarıldığı yetiştiriciliktir. Örtüaltı yetiştiriciliğinde ise ortamdaki klima özellikleri kısmen veya tamamen kontrol altına alınarak pazara ürün çıkarmak dönemini ayarlayabilmektir.
Ülkemiz seracılığında,tek ürün ve çift ürün yetiştiriciliği olmak üzere iki tip yetiştiricilik yapılmaktadır.Tek ürün yetiştiriciliği genelliklecam seralarda yapılıp yılda tek ürün alınırken,çift ürün yetiştiriciliği de plastik seralarda yapılıp ilk ürün sonbahar yetiştiriciliğinde,ikinci ürünse ilkbahar yetiştiriciliğinde alınmaktadır.Son zamanlarda teknolojik gelişmeler,ilerleyen yetiştirme teknikleri,tohumculuk dünyasındaki gelişmelerle birlikte yeni çeşitlerin de devreye girmesiyle desen zenginliği artmıştır. Dar bir zaman kalıbı içine sığdırılan tohum ekimi-fide dikimi daha geniş bir zaman dilimine yayılmıştır. Böylelikle seralarda yılın on ayında ürün hasat etme ortaya
çıkmıştır.
Örtüaltı tarımı cam ve plastik seralar ile alçak ve yüksek tüneller altındaki üretimi kapsamaktadır. Alçak ve yüksek tünelerde yapılan bitkisel üretimde daha çok erglik amaçlanmıştır.
Örtüaltı tarımı;sera ve alçak plastik tüneller altındaki üretimi kapsamaktadır. Alçak plastik tüneller;bitki sıraları üzerine yaklaşık 60 cm yarı çaplı ve yarım daire kesitli yerleştirilmiş iskeletlerin üzerinin yumuşak plastik örtülerle örtülmesi sonucu elde edilen yapılardır. Alçak plastik tünel altında yapılan bitkisel üretimde erkencilik amaçlanır.
Seralar ise;iklim koşullarının açıkta bitki yetiştirmeye elverişli olmadığı dönemlerde,kültür bitkilerinin ekonomik olarak yetiştirilmesini olanaklı kılan,bitkisel üretim için gerekli olan gelişim etmenlerini sağlayabilen,içinde hareket edebilen yapılardır.
Dünya üzerinde seracı ülkeler 1970’li yıllarda yaşanan enerji krizinden sonra ki kuşağa ayrılmışlar ve kuzey iklim kuşağındaki ülkeler klima kontrollü seralarda üretim yaparken,ülkemizin içinde bulunduğu güney iklim kuşağındaki ülkelerde üretim tamamı ile ekolojik koşullara bağımlı olarak gerçekleştirilir hale gelmiştir.
2.ÖRTÜALTI TARIMININ GELİŞİMİ
Türkiye’de örtüaltı yetiştiriciliği 1940’lı yıllarda Antalya’da kurulan seralar ile başlamıştır.1940-1960 yılları arasında seracılığın gelişimi çok yavaş olmuş ve özellikle Antalya ve İzmir civarında yayılma göstermiştir. Bu yıllardan sonra plastiğin örtü metaryali olarak kullanılmaya başlanması ile gerek sera,gerekse alçak tünel alanlarında hızlı bir artış görülmüştür. Seralarda en hızlı artış 1975-1985 yılları arasında gerçekleşmiştir;bundan sonraki yıllarda artış,devam etmekle birlikte daha yavaş olmuştur. Özellikle 1900 yılına kadar hızlı artış gösteren alçak tünel alanları ise,tünel altında yetiştirilen türlerin bir yıl önceki fiyatlarındaki değişimlere bağlı olarak,dalgalanmalar göstermiştir.1990-1997 yılları arasında toplam sera alanlarındaki artış % 64.5 iken,alçak tünellerdeki artış %9 olmuştur.
1996-1997 yılı verilerine göre Türkiye’de örtüaltı alanı 44 291 hektara ulaşmış olup,bunun 26 780 ha’ı (%60.5) alçak plastik tünel,geriye kalan 17 510 ha’ı(% 89.5) sera alanlarından oluşmaktadır.
Ülkemizde örtüaltı yetiştiriciliği ekolojik koşullara bağımlı olarak gelişme gösterdiğinden,örtüaltı alanlarımız özellikle güney kıyılarımızda yoğunlaşmıştır.
1997 yılı verilerine göre;seraların %80.9’u,alçak plastik tünelleri ise % 95.2’si Akdeniz bölgesinde bulunmakta,bu bölgeyi Ege bölgesi ,izlemektedir. İller bazında incelendiğinde seracılık açısından en önemli merkezler sırasıyla İçel (% 24.8) ve Muğla (% 9.9)’dır. Alçak tünellerin ise % 74.2’si Adana,% 8.4’ü Denizli % 6.8’i Hatay ve % 5.9’u Antalya’da bulunmaktadır.
Ülkemiz seralarına örtü malzemesi itibariyle baktığımızda %77.5’inin plastik örtülü (PE veya sert plastik),geriye kalan %22.5’inin ise camla kaplı olduğu görülmektedir.
1980 yılından bu yana örtüaltı alanlarında meydana gelen değişmeler dikkate alındığında gelecek 20 yıl içerisinde örtüaltı alanlarımızın yukarıdaki şekillerde özetlenen şekilde gelişmesi beklenmektedir. Yani seracılığın % 77.5 plastik %22.5’ cam seralardır.
3)ÖRTÜALTINDA YETİŞTİRİCİLİĞİ YAPILAN TÜRLER
3.1.Seralarda yetiştirilen türler;
Sera alanlarımızın %95’inde sebze(genelde yazlık sebzeler),%4’ünde süs bitkileri(özellikle kesme çiçek) ve % 1’inde ise meyve türleri(özellikle muz ve çilek yetiştirilmektedir.
3.1.1.Serada sebze üretimi;
Ülkemiz sera yetiştiriciliğinde %51 ile domates birinci sırada yer almakta,bunu % 20.2 ile hıyar, %17.3 ile biber ve % 8.6 ile patlıcan izlemektedir. Geriye kalan %2.9’luk alanda da kavun,fasulye,kabak gibi diğer sebze türleri yetiştirilmektedir. Bunların yanında istatistiklere girmemekle beraber çift ürün yetiştiriliği yapılan sebze seralarında ardaki boş ve soğuk dönemi değerlendirmek için yapılan marol-salata üretimi de önemli bir yer tutmaktadır.
3.1.2. Süs bitkileri üretimi;
Ülkemiz seralarında süs bitkileri üretimi %4 gibi çok düşük düzeydedir. Bu nedenle yazımızda sebzeciliğe geniş yer ayrılmış,diğer konular öz bilgiler aktarılarak geçilmiştir.
3.1.2.2. Kesme çiçek üretimi;
Değişik iklim özelliklerine sahip olan ülkemizde ticari anlamda kesme çiçek üretimi Yalova’da başlamış ve daha sonra Ege ve Akdeniz bölgelerine de yayılmıştır. Özellikle 1985 yılından sonra Antalya yöresinden kesme çiçek ihracatının başlaması,kesme çiçek üretim alanı ve miktarında son yıllarda önemli artışların ortaya çıkmasında önemli rol oynamıştır.
Ülkemizde kesme çiçek yetiştiriciliğinin %60’a yakın kısmı seralarda yapılmaktadır.1993 yılı verilerine göre kesme çiçek yetiştiriciliğini iller bazında incelediğimizde,İzmir,Antalya ve Yalova illerinin ilk üç sırayı aldığı ve bunları Adana,İçel,Aydın ve Bursa’nın izlediği görülmektedir.
Ülkemiz seralarında yetiştirilen kesme çiçek türleri 1993 yılı verilerine göre,kesme çiçek üretimi yapılan sera alanının %60.4’ünde karanfil yetiştirilmekte ve bunu gül %12.9 izlemektedir. Glayöl%9.2, krizantem %6.4’lük oranlara sahiptir. Geriye kalan %11.1’lik alanda diğer kesme çiçeklerin Gerbera,Gypsophylla, lisianthus, Lilium, Bouvarlia,Alsetronmeria,Nerine,Anemone ve Asparagus gibi)üretim yapılmaktadır.
3.1.2.2. İç Mekan (Saksılı)Süs Bitkileri Üretimi;
İç mekan süs bitkileri çiçekçilik sektörü içerisinde özellikle son 15 yıldır özmli bir yer tutmaya başlamıştır. İç mekan süs bitkisi üreten irili ufaklı işletmelerin çoğu Marmara bölgesinde yoğunlaşmıştır. Bunda en büyük etmen İstanbul ve Bursa gibi iki büyük pazarın yakınlığı olmuştur. Marmara bölgesini sırasıyla Ege ve Akdeniz bölgelerinin takip ettiği görülmektedir. Her üç bölgede de plastik sera varlığının cam seralara göre daha fazla olduğu dikkat çekmektedir.
Ülkemizde iç mekan süs bitkileri yetiştiriciliği yapan işletmelerin faaliyetleri üç grup halinde toplanmaktadır.
*Üretim materyalini kendi üretip,satış boyuna kadar büyütüp,pazarlayanlar
*Üretim materyaline ithal edip satış boyuna kadar büyütüp,pazarlayanlar
*Satış boyunda bitki ithal edip kısa bir sürede pazarlayanlar.
Genelde işletmelerin büyük çoğunluğunun üretim materyalini yurt dışından getirip satış boyuna kadar büyütmeyi tercih ettikleri görülmektedir. Kendi üretim materyallerini üretenler ise çok sınırlı sayıdadır.
3.1.3. Meyve üretimi;
Ülkemizde örtüaltında üretilen en önemli meyveler Muz ve Çilektir. Muz üretimi sınırlı bir plântasyonda sadece Akdeniz kıyılarında yapılmaktadır.
3.2. Alçak Plastik Tünellerde Yetiştirilen Türler;
Alçak plastik tünel alanlarının % 68.5’inde karpuz yetiştirilmekte,bu türü kabak %12.6 ve patlıcan %6.1 izlemektedir. Diğer yetiştirilen önemli sebzeler ise hıyar,domates, kavun ve biberdir.
4.ÖRTÜALTI YETİŞTİRİCİLİĞİNDE KARŞILAŞILAN SORUNLAR VE ÇÖZÜM ÖNERİLERİ;
4.1. Seraların Yapısal Özellikleri;
4.1.1. İşletme Büyüklüğü;
Ülkemiz seralarında işletme yapısı ve sera büyüklüğü yönünden bakıldığında;genelde seraların aile işletmeleri şeklinde ve küçük alanlara sahip oldukları görülür.
İşletmelerin küçük ölçekli oluşu teknoloji kullanımını sınırlamakta,işletme bünyesinde tarım eğitimi almış bir kişinin istihdamı mümkün olmamakta ve sonuçta babadan veya komşudan öğrenilen şekilde seracılığa devam edilmektedir.
4.1.2.Konstüksiyon ve örtü malzemesi
Sera konstüksiyon (yapı)malzemesi olarak ülkemizde ahşap,demir ve galvanize demir kullanılmaktadır. Plastik örtülü seralarda 1980’li yıllara kadar oldukça yaygın olan ahşap iskelet,dayanıksız olması ve örtü malzemesini tutturmak için kullanılan çivinin örtü malzemesini yırtması nedeniyle, kullanımı gittikçe azalmaktadır. Günümüzde artık plastik ve cam örtülü seralarda,demir ve galvanize edilmiş demir profiller kullanılmaktadır.
Akdeniz bölgesindeki diğer ülkelerde olduğu gibi,örtü malzemesi olarak plastiğin kullanılması bizim ülkemizde de giderek daha da yaygınlaşmaktadır. Plastik örtü olarak da en yaygın kullanılan materyal,ucuzluğu nedeniyle,polietilen (pe)dir. Son yıllarda piyasada bulunan uv,ır ve antifog katkılı plastik örtüler,uzun ömürlü olmaları nedeniyle,üreticiler tarafından daha tercih edilir olmuştur.
Örtü materyalini konstrüksiyona tutturmak için eskiden cam seralarda macun, plastik seralarda çivi kullanılırken,günümüzde sert veya yumuşak plastikten klips kullanımına geçmiştir.
Ülkemiz seralarında özellikle çatı havalandırması istenilen düzeyde değildir. İyi bir sera havalandırmasının sera taban alanının %20’si kadar büyüklükte olması istenirken ülkemiz seralarında bu oran %1-4 arasında değişmektedir. Çoğu plastik örtülü olan seralarda çatı havalandırması hiç olmadığından yükselen nem ve sıcaklığı kontrol etmek oldukça zordur. Yetiştiriciler ancak yan havalandırma yapmak suretiyle nem ve sıcaklığı kontrol etmeye çalışmaktadırlar ki,bu da yetersiz kalmaktadır.
Ülkemizde son yıllara kadar sera yapımı konusunda hizmet veren kuruluşlar yoktu ve üreticiler ya kendileri yada yörelerindeki ustalarla seralarını kurmaktaydılar. Özellikle havalandırma yetersiz bırakılmaktaydı. Ayrıca fazla taşıyıcı konstrükisyon malzemesi kullanılması sera içine giren ışık miktarını azaltmakta,kullanılan dikmeler mekanizasyonu kısıtlamaktaydı.
Günümüzde,seralarımızda yapısal sorunların tamam ile çözüldüğünü söylemek mümkün değilse de,bu konuda hizmet veren kuruluşların bulunması ve modern sera tesislerine rastlanılması sevindiricidir. Montaja hazır halde satılan galvanize konstriküsyon malzemelerinin kullanımı ile seraların kurulması ile teşvik edilerek ülkemiz seraları daha modern bir hale kavuşturulabilir.
4.2.Isıtma
Ülkemizde örtüaltı üretimi,mevcut iklim koşullarından olabildiğince yaralanarak,en alt düzeyde masraf ile yapılmaya çalışılmaktadır. Bu yüzden iç mekan süs bitkileri seraları haricindeki diğere seralarda ısıtma genelde don zararından korunmak amacıyla yapılmaktadır. Bunun sonucunda gerek verim,gerekse kalite düşmekte ve hastalıkları kontrol etmek güçleşmektedir.
Sebze üreticileri,ısıtma masraflarını en aza indirmek amacıyla tek ürün yetiştiriciliği(eylül-haziran)yerine çift ürün yetiştiriciliğini(sonbahar:temmuz-ocak;ilkbahar:aralık-temmuz)tercih etmektedir. Tek ürün yetiştiriciliğinde ısıtma sadece don zararından korunmak amacıyla yapılmakta,meyve tutumu özellikle domates ve patlıcan gibi sebze türlerinde bitki büyüme maddelerinin kullanımı ile sağlanmaktadır. Kısa dönem yetiştiriciliklerinde ise pazarda ürün fiyatlarının yüksek olduğu dönemde ürün boşluğu olmaktadır. Üretimde planlamanın yapılmaması, üreticinin karşı karşıya kaldığı fiyat dalgalanmaları,düşük verim ve meyve kalitesi üretimde karşılaşılan en önemli çıkmazlardandır. Girdilerin yüksek olduğu seracılıkta ihracat hedeflendiği taktirde bu sorunları aşmak daha kolay olacaktır. Bunun ise ilk koşulu meyve kalitesinin yükseltilmesi ve üretim planlamasının yapılabilmesidir. Bu da ancak,seralarda yetiştirilen türe göre belli bir dereceye kadar ısıtma yapılmasıyla sağlanabilir.
Günümüzde seralarımızda don tehlikesine karşı yaygın bir şekilde kullanılan çatı yağmurlanmasının yanında ısı perdesi ve su şiltesi gibi diğer ısı koruma yöntemlerinin de yaygınlaşmasında büyük yarar vardır. Bu tekniklerin kombinasyonları da oldukça iyi sonuç vermektedir. Örneğin su şiltesi ve ısı perdesinin birlikte kullanımının sıcaklığı 4-7°C arttırdığı bildirilmektedir.
Ülkemiz seracılığının gelişiminde önemli rol oynayabilecek faktörlerden biriside jeotermal enerji kullanımının yaygınlaştırılmasıdır. Yenilenebilir,ekonomik ve çevreyle dost bir enerji kaynağı olan jeotermal enerji,ülkemizde ısıtmalı seracılığı mümkün kılabilecek ve seracılığımızı ideal çizgisine oturabilecek tek çözüm gibi görülmektedir. Türkiye’nin önemli bir jeotermal enerji bölgesi olan alp-himalian orojenik kuşağında yer aldığı ve jeotermal kaynak zenginliği bakımından ilk yedi ülke arasında bulunduğu bildirilmektedir. Yüksek sıcaklıklı jeotermal akışkan içeren sahalar Türkiye’nin batısında,düşük ve orta sıcaklıkla sahalar ise orta doğu ve kuzeyinde yer almaktadır. Seracılığın yaygın olduğu Akdeniz sahil şeridinde ise,sera ısıtmasında kullanılabilecek 40C’nin üzerinde sıcaklığa sahip jeotermal saha saptanmamıştır. Dolayısıyla jeotermal kaynakların kullanımı seracılığımızı istenen çizgiye taşıyabilecektir. Yedinci Beş Yıllık Kalkınma Plânı Örtüaltı Sebzeciliği Özel ihtisas komisyonu raporunda,Jeotermal sahalar içerisinde Saray köy-Denizli, Simav-Kütahya ve Kozaklı-Nevşehir’in en önde gelen potansiyel sera üretim merkezleri olduğu belirtilmektedir. Bu merkezler içerisinde yer alan simav’da çevre bakanlığı’nın desteği ile,1992yılında jeotermal enerji konutlarının ısıtılmasında kullanılmaya başlanmış 1994 olup bu tarihten sonra ilçede seracılık faaliyetleri de başlamış ve günümüzde sera alanı 102 dekara çıkmıştır.
Yapılan çalışmalar Türkiye’nin 31 500 MW’ lık termal kapasiteye sahip olduğunu ve bu yolla 150 000 dekar seranın ısıtılmasının mümkün olduğunu ortaya koymuştur. Oysa halihazırda ancak 200dekarlık bir sera alanının jeotermal enerji ile ısıtıldığı tahmin edilmektedir. Bu nedenle de,jeotermal ısıtılmalı seracılğın geliştirilebilmesi için gerekli desteği sağlanması gerekmektedir.
4.3.Üretim materyali
4.3.1.Sebze
Seralarımızda yetiştirilen domates,hıyar,patlıcan,kabak,kavun ve karpuz gibi sebze türlerinde kullanılan tohumluğun tamamı f1 hibrittir. Biberde halen standart çeşitlere ait tohumluk kullanılmakla birlikte f1 hibrit tohumluk kullanımı da hızla artmaktadır. Tohumluk gereksinimi özel firmalarca karşılanmakta olup,kullanılan tohumlukların büyük bir kısmı ithal edilmekte,çok az bir kısmı ise lisans anlaşmaları çerçevesinde ülkemizde üretilmektedir. 1992 yılı verilerine göre ithal edilen sebze tohumlarının miktarı 60 tonun üzerindedir.
Seralarımızda yerli f1 hibrit tohumlarının kullanımının arttırılmasına da ihtiyaç vardır. Son yıllarda Narenciye ve Seracılık Araştırma Enstitüsü tarafından ıslah edilen f1 domates,biber,patlıcan,hıyar ve kavun çeşitlerinden bazıları tescil ve ara verilmiş ve bunların arasından bazı çeşitlerin tohum üretim ve satış izni özel firmalara verilmiştir. Bu sevindirici durum olmakla birlikte seralarımızda yerli tohum kullanımında henüz kayda değer bir gelişme olmamıştır. Yerli tohum kullanımının arttırılabilmesi için üretim yapan özel firmalar desteklenmeli,ayrıca kamu kuruluşlarında ve Üniversitelerde ıslah çalışmaları özendirilmelidir.
4.3.2.Süs bitkileri
Sebzede olduğu gibi süs bitkilerinde de üretim materyali bakımından dışa bağımlılık söz konusudur. Ülkemizde iç piyasaya yönelik çalışan küçük üreticiler,karanfil ve kasımpatında kendi materyalini yetiştirdiği bitkilerden temin etmektedir. İhracata yönelik kesme çiçek yetiştiriciliği kuruluşlar ise üretim materyallerini her yıl ithal etmektedir. Lilium ve glayöl gibi soğanlı süs bitkilerinde ise üretim materyali temininde tamıyla dışa bağlılık sürmektedir. Üretim materyalinde dışa bağımlılığı azaltmak için bu konuda çalışmak isteyen firma veya kişiler gerekli alt yapıyı oluşturmak üzere desteklenmelidir.
4.4.Toprak
Seralarımızda üretim halen geleneksel şekilde toprakta yapılmaktadır. Ancak seralarda uygulanan monokültür ve toprakların örtü altında olması aşağıda özetlenen sorunları beraberinde getirmektedir.
-toprak yoğunluğu,
-toprak kaynaklı hastalıklar,
-nematodlar,
-toprakta su seviyesinin yükselmesi,
-sürme tabanı denilen geçirimsiz tabakanın oluşması.
Bu sorunları çözmeye yönelik olarak sera toprağı yaz aylarında göllendirme sulamalar yapılarak yıkanmalı ve sürme tabanı oluşmuş ise kırılmalıdır. Ayrıca yıkama ile oluşan suların topraktan uzaklaşmasını sağlamak ve daha da önemlisi kış aylarında seraya yağmur sularının girişini engellemek için sera drenajına gereken önem verilmelidir. Sera topraklarında madde içeriğinin %10 olması idealdir. Seracılık bölgelerinde kaliteli organik gübre bulmak zor olmakla birlikte sera toprağında organik madde oranının %5’in altına düşmemesine dikkat
edilmelidir. Ülkemiz seralarında yeşil gübrelemeye de gereken önem verilmemektedir. Seraların boş olduğu dönemde mısır bitkisi yetiştirilerek yeşil gübreleme yapılması,toprağın organik madde içeriğini yükselteceği gibi fiziksel yapısının da düzeltilmesine yardımcı olacaktır. Bu konuda üreticilerin bilgilendirilmesi gerekmektedir, nitekim önemli bir sera merkezi olan Fethiye’nin Kumluova köyünde 1980-90yılnda yapılan bir anket, üreticilerin %42.5’inin yaz aylarında seralarında mısır yetiştirdiklerini,fakat püsküllenme aşamasına gelen
bitkileri keserek toprağa karıştıracakları yerde hayvanlara yedirdiklerini ortaya koymuştur.
Sera topraklarının-bitki ömrü uzun ve verimi yüksek olduğundan-gübre ihtiyaçları fazladır. Ancak üreticilerin bitkilerin isteğinin çok üstünde gübreleme yaptıkları görülmetedir. Gereğinden fazla gübre kullanımı, özellikle nitrat ve fosfor kullanımı,yer altı ve üstü sularının kirlenmesine yol açmaktadır. Bu nedenle,seralarda gübrelemenin toprak ve bitki analizlerine dayalı yapılması sağlanmalıdır.
Yukarıda da belirtildiği gibi seracılıkta toprakla ilgili en önemli sorun toprak kaynaklı hastalıklar ve nemetodlardır. Bu nedenle,toprak dezenfeksiyonu zorunlu bir uygulama haline gelmektedir. Toprak dezenfeksiyonu buhar ile kimyasal yolla yapılabilir. Buhar ile toprak dezenfeksiyonun özel düzenler gerektirmesi ve pahalı olması,ülkemiz seralarında kimyasal dezenfeksiyonun yaygınlaşmasına neden olmuştur. Bu amaçla,bu yıla kadar en yaygın olarak metilromit kullanılmıştır.
Oysa metilbromit kullanılmıştır. Oysa metilbromit kullanımıyla toprakta, yer altı sularında ve yetiştirilen ürünlerde Br birikimi oluşması ayrıca metilbromitin ozon tabakasına zararı nedeniyle pek çok ülkede bu kimyasalın kullanımı yasaklanmış olup 2010 yılında tüm dünyada kullanımına izin verilmeyeceği bilinmektedir. Ayrıca olumsuz dezenfeksiyonda kullanılan diğer kimyasalların da insan ve çevre sağlığına olumsuz etkilerinin olmadığını söylemek mümkün değildir.
Toprak kaynaklı bu sorunların kesin çözümü ülkemiz seralarında topraksız tarımın yaygınlaştırılması hedeflemelidir. İhracata yönelik yetiştiricilikte,özellikle toprak dezenfeksiyonunun kimyasal yolla yapılması engelleyici bir rol oynamaktadır. Dünyanın pek çok ülkesinde,seralarda topraksız yetiştiriciliğin yaygınlaşmasınıaltında yatan nedeni de budur.
4.5.Sulama
Serada bitki yetiştiriciliğinde bitki gelişimi için gerekeli su,açık alandaki yetiştiricilikten arklı olarak yalnızca sulama ile karşılamaktadır. Bu durum,küçük bir alanda yüksek verimin sağlanmasını amaçlayan ve yüksek yatırımlarla gerçekleştirilen seralarda sulama uygulamalarının önemini daha da artırmaktadır.
Seralarda yapılan üretimlerde suyun bitkilere uygulanmasını pek çok yöntem uygulanmaktadır. Bunlar, günümüzde giderek terk edilen yüzey sulama yöntemlerinin yanı sıra,gelişen teknolojinin sağladığı çeşitliliğe uygun olarak artan uygulama alanı bulan ve bitki üretim tekniklerine bağlı olarak değişime uğramış bilinen modern sulama yöntemleridir. Üretici koşullarında günümüzde en yaygın olarak kullanılan yöntem-pek çok üstün yönleri nedeniyle damla sulamadır. Damla sulama sistem unsurlarının gerek ülkemizde üretilmesi,gerekse ithal edilmesiyaygınlaşma hızını arttırmıştır.
Diğer taraftan,bitkisel üretim girdilerinin etkinliğini arttıran ve bu biçimi ile çağdaş tarımda yüksek verimliliğin ayrılmaz parçası olan sulamaya,bitkisel üretim için kök bölgesinde eksik olan suyun en uygun düzeyde açısından da bakılmalıdır. Bu nedenle,bitkide verim ve kalite düşüklüğüne sebep olabilecek bir su stresini önlemek amacıyla,bitkiye gelişme süreci içinde gereksinim duyulan sulama gereken miktar ve zamanlarda uygulamak gerekir ki,bu da var olan koşullara göre etkili bir sulama programının yürütülmesi ile olasıdır.
Günümüzde sulamanın programlanmasına yönelik olarak,toprağa,bitkiye ve iklime dayalı izleme tekniklerini kullanan bir çok yöntem geliştirilmiş olmasına karşın ülkemiz seralarının büyük bir bölümünde arzu edilen düzeyde bilimsel yöntemler kullanılmamaktadır. Üreticiler sulamayı genellikle bitki veya toprağın durumunu görsel olarak inceleyerek programlamaktadırlar. Ayrıca,sulama suyu kalitesi,toprakların fiziksel ve kimyasal özellikleri ile verimlilik durumunun bilimsel düzeyde belirlenmemesi verim ve kalite azalması ile sonuçlanabilmektedir.
4.6.Hastalık ve Zaralılar
Üretim oldukça basit yapılar altında yapıldığından,uygun olmayan sera içi iklim koşulları özellikle-düşük sıcaklık ve yüksek nisbi nem-özellikle plastik sera ve tünellerde önemli kayıplara neden olan fungal ve bakteriyel hastalıkların ortaya çıkışını hızlandırmaktadır.
Toprak kaynaklı pek çok patojen, seralarda yetiştirilen bitkilerde hastalıklara yol açmakta,çoğunlukla da kontrol altına alınmaları güç olduğundan,önemli zararlara neden olmaktadır. Bakteriyel ve fungal kaynaklı bazı hastalık etmenleri de, bitkilerin iletim sistemine yerleşerek onların solmalarına ve hatta ölümlerine yol açabilmektedir. Sera bitkilerinin doğrudan toprak üstü organlarında zararlara yol açan hastalıklara yaygın olarak rastlanmaktadır. Seralarda yetiştirilen bitkilerde virüs hastalıkları ayrı bir öneme sahip bulunmaktadır. Etkin bir kontrol yönteminin olmayışı ve çok kolay yayılma yollarına sahip olmaları nedeniyle virüsler özellikle sonbahar döneminde yapılan üretimlerde ürün kayıplarını ekonomik düzeyin üzerine çıkarabilmektedir.
Seralarımızda en sık rastlanan ve en önemli ekonomik kayıplara yol açabilen başlıca zarlılar ise beyaz sinekler, kırmızı örümcekler, yaprak bitkileri, yaprak galeri sinekleri ve domates pas akarıdır.
Hastalık ve zararlılarla mücadelede en yaygın olarak izlenen yol ise kimyasal savaşımdır. Nitekim, önemli bazı sera merkezlerinde solanacea familyası sebzelerinin yetiştirildiği seralarda 1991 yılında yapılan anket çalışmasında üreticilerimizin çok bir çoğunluğunun sadece kimyasal savaşımı benimsedikleri görülmüştür.
1996 yılı itibari ile toplam pestisit tüketimimiz 13 797 ton, birim alana düşen etkili madde tüketimi 736 g/ ha olup, toplam tüketimimizin 1979 ve 1996 yılları arasında %65 oranında artığı görülmektedir.
Her ne kadar toplam tüketimimiz gelişmiş ülkelere göre çok düşük düzeylerde kalıyorsa da, seralarımızda kullanılan pestisid miktarının seviyesi ne yazık ki çok yüksektir. Seralarda dekara kullanılan pestisit miktarının 10 kg dolaylarında olduğu bildirilmektedir. Yine 1992 yılı itibarıyla toplam pestesit tüketimimizin 2/3’lük bölümünün Akdeniz ve Ege Bölgelerinde gerçekleşmesi de örtü altı tarımında yoğun ilaç kullanımının bir diğer göstergesidir.
Bilinçsiz ve yoğun pestisit kullanımının yol açtığı diğer önemli bir husus ta dayanıklılık sorunudur. Dayanıklılığın ortaya çıkmasıyla birlikte pestisidlerin etkinliğini artırmak amacıyla daha yüksek dozların uygulunması veya yeni ırklar için daha etkili pestisitlerin kullanımı önemli sakıncalar oluşturmaktadır:
Özet olarak,örtüaltı tarımında bitki koruma konusunda karşılaşılan sorunlar şöyle sıralanabilir;
-Yanlış ve yüksek dozlarda pestisit uygulama,
-Hastalık ve zarlının yanlış teşhisi ve yanlış pestisit kullanımı,
-Çeşitli pestisitlerin karıştırılarak yada yaprak gübreleri ile uygulanması,
-Ard arda aynı pestisidi kullanarak dayanıklılık yaratmak.
Biyolojik savaşın etkinliğini artırmak amacıyla havalandırma pencereleri sık dokulu perde ile kapatılmalı, cezbedici tuzaklar asılmalı,sera içinde ve dışında yabancı ot temizliği sağlanmalıdır.
4.8.Sera Sebzelerinde Meyve Tutumu
Ülkemiz sera sebze üretiminde ısıtma genelde don zararından korunmak amacıyla yılın belli günlerinde yapılmaktır. Sadece yurt dışına üretim yapan birkaç firma ve jeotermal enerjinin bulunduğu yerlerdeki(Simav,Kızıldere Balçova ,Şaanlıurfa gibi) seralarda düzenli ısıtma yapılmaktadır.
Çoğunlukla düşük sıcaklık gün ,içerisindeki sıcaklık değişimleri ve bazı dönemlerde ışıklanmanın yetersiz oluşu sonucu canlı çiçek tozu oluşumu ve ovaryum gelişimi olumsuz yönde etkilenmektedir. Ayrıca seraların kapalı bir ortam olması, dolayısıyla böcek ve hava hareketinin yetersizliği ve oransal nemin yüksek olması çiçek tozlarının dişicik tepesi üzerine taşınmasını güçleştirmektedir. Sonuç olarak döllenme eksikliğinden dolayı meyve tutumu azalmakta veya Pazar değeri olmayan meyveler oluşmaktadır.
Partenokarp meyve gelişimini sağlayan bitki büyüme maddeleri veya halk tarafından bilinen adı ile hormonlar;özellikle domates , patlıcan , kabak ve çilek yetiştiriciliğinde üreticiler tarafında yaygın olarak kullanılmaktadır.
Hormon her ne kadar meyve tutumunu sağlasa da,elde edilen meyvelerin kalitesi düşük ve raf ömrü kısa olmaktadır. Ayrıca bu maddelerin insan sağlığına olası riskleri nedeniyle, pek çok ülkede kullanımına izin verilmemektedir. Sera sebzelerimizde hormon kullanımı ihracat şansını azaltmakta, ayrıca ülkemizde de tüketicilerin sera ürünlerine şüpheyle yaklaşmalarına, hatta bu ürünleri tüketmek istememelerine yol açmaktadır. Bu nedenle seralarımızda bitki büyüme maddeleri kullanımının acilen azaltılması, mümkün olduğun da kaldırılması hedeflenmelidir.
Tozlaşmaya yardım amacıyla domates, patlıcan, biber ve çilek seralarında Bombus aralarının kullanımı yaygınlaştırılmalıdır.
4.9.Pazarlama
Son yıllarda seracılık sektörünü etkileyen en önemli sorun pazarlamadır. Özellikle sebze üreticileri pazarlama alanında örgütlenmemişlerdir. İç pazara ürünlerin verilmesi ya merkezlerde bulunan hal aracılığı ile , yada tüccarların örtüaltı merkezlerinden mal toplaması ile yada az olmakla beraber direk üretici tarafından tüketiciye ulaştırılıp, satılması şeklinde olmaktadır. Dış pazara ürün verilmesi ise genelde merkezleri Antalya’da olan ihracat şirketlerine mal verilmesi şeklinde olmaktadır. Ancak son yıllarda ihracatta ki tıkanmalar örtü altında yetiştirilen sebzelerin çok düşük fiyatlar ile satılmasına neden olmaktadır. Bu nedenle ihracatın artırılmasına yönelik önlemler acilen alınmalıdır.
5.ÖRTÜ ALTI YETİŞTİRİCİLİĞİNDE YENİ TEKNOLOJİLER: TOPRAKSIZ TARIM
Günümüzde,pek çok ülkede,seralarda üretimin büyük bir kısmı topraksız tarım ile gerçekleştirilmektedir. Aslında topraksız yetiştiricilik 17.yy’dan günümüze bitki beslenme konusundaki bilgilerimizin çoğu su ve kum kültürü denemelerinden elde edilmiştir. Topraksız tarımın, seralarda ticari anlamda yaygın kullanımı ise 1970’li yıllara rastlamaktadır. Bunun nedeni ise bu yıllarda ortaya çıkan enerji krizi sonucu buhar ile toprak dezenfeksiyonunun çok pahalı bir uygulama haline gelmesidir. Bu şekilde kullanılmaya başlanılan topraksız tarım günümüze kadar artan bir hızla yaygınlaşmıştır, hatta bazı ülkelerde sera üretimi tamamen topraksız tarım ile yapılmaktadır.
Topraksız tarımın geleneksel yetiştiriciliğe göre üstün yanları şu şekilde özetlenebilir;
-Toprağın bulunmadığı veya kalitesinin üretim için yeterli olmadığı yerlerde yetiştiricilik yapılabilir.
-Toprak yorgunluğu ortadan kalkar,aynı yerde arka arkaya aynı ürünler yetiştirilebilir.
-Toprak kaynaklı hastalık ve zararlılar ile yabancı otlar sorun olmaktan çıkar , toprak dezenfeksiyonuna gerek kalmaz. Ürünlerde dezenfektan kalıntısı sorunu ile karşılaşılmaz.
-Su ve besin maddeleri etkin bir şekilde kullanılır, su ve gübre kullanımı azalır.
http://enginsalli.blogcu.com 'teşekkür ederiz
0 Comments:
Yorum Gönder