Bayram Cigerli Blog

Bigger İnfo Center and Archive
  • Herşey Dahil Sadece 350 Tl'ye Web Site Sahibi Ol

    Hızlı ve kolay bir şekilde sende web site sahibi olmak istiyorsan tek yapman gereken sitenin aşağısında bulunan iletişim formu üzerinden gerekli bilgileri girmen. Hepsi bu kadar.

  • Web Siteye Reklam Ver

    Sende web sitemize reklam vermek veya ilan vermek istiyorsan. Tek yapman gereken sitenin en altında bulunan yere iletişim bilgilerini girmen yeterli olacaktır. Ekip arkadaşlarımız siziznle iletişime gececektir.

  • Web Sitemizin Yazarı Editörü OL

    Sende kalemine güveniyorsan web sitemizde bir şeyler paylaşmak yazmak istiyorsan siteinin en aşağısında bulunan iletişim formunu kullanarak bizimle iletişime gecebilirisni

ŞİZOFRENİDE BİLİMSEL TEMELLER

ŞİZOFRENİDE BİLİMSEL TEMELLER

Şizofreni toplumun yüzde birinde görülen bir hastalıktır .
Şizofren hasta bir döl yatağına hapsolmuş dölüt gibi dış dünyayla ilişkilerini kesebilir . Acayip hareketler ve davranışlar kimi şizofrenilerde belirti olarak görülür .
Şizofreni bir hastalıklar topluluğudur . Zihin hastalıklarının ağırlaşmış bir çeşididir . En çok gençlikte görülür . Psikanaliz biliminin çalışmaları bu hastalığı aydınlatsa da nedenleri tam olarak yok etmek mümkün değildir .
Şizofreni , psikozun en yaygın görülen bir şeklidir . Akıl hastaneleri verilerine göre orta yaşa varmamış insanların % 1 ‘ i şizofreniktir .
Şizofreni hastalığı sara , uyuşturucu bağımlılığı , histeri ile karıştırılmaktadır .
En yaygın görülen şizofreni , erginlikten önce görülenidir .
Şizofrenide hastalık yavaş yavaş da ortaya çıkabilir . Homoseksüel olmaktan korkan şizofrenlere bile rastlanır .
Şizofrenide belirtiler arasında takip edilme , televizyondaki spikerin kendisini ima ettiği düşüncesi gibi düşünceler vardır . Olmayan şeyler görmek ve işitmek şizofrenide temel belirtilerdendir .
Şizofrenikler anlamsız şeyler söylerler .
Basit şizofreni , ergenlik döneminde daha çok görülen bir tiptir . Hebefreni , 20-30 yaş arası erkeklerde , katotoni 20-30 yaş arası kadınlarda , paranoid şizofreni ise 35 yaş sonrası kişilerde görülebilen tiplerdir .
Şizofreni gibi olan psikoz tipleri de vardır . Veriler , şizofreniklerin ya kendililiğinden ya da ilaçla iyi olduğunu göstermektedir .
Şizofren hastalar , resimlerinde karmaşık resimler yaratmaktadırlar . İyileşen şizofrenikler ise daha gerçekçi resimler çizmektedirler .
Kalıtsallık şizofrenide bir etken olarak kabul edilebilir .
Çocukluktaki çözülmeler şizofreninin başlamasında bir etkendir .
Bir bebekte anneyle ilişkiler sağlam olursa duygusal kişiliği sağlam bireyler yetişir .
Bebeklerin anneleriyle ilişkilerinde anneye büyük bir rol düşer . Çocuğuyla duygu ilişkisi kuramayan annelerin bebekleri şizofreniye baştan itibaren yakalanabilirler .
Şizofreninin tedavisinde ilaçlar büyük rol oynar . Tedavide şok tedavisi de yer alır . Sosyal tedavi ise hastanın kendi hayatına dönmesine yardımcı olur .
Dayanma psikoterapisi : Hastanın duygusal çatışmaları dikkate alınmadan direkt olarak yaşama dönebilmesi için ne yapılması gerekiyorsa ona yardım etmektir .
Psikanalize yönelmiş tedavi : Hastanın çatışmalarını anlayarak bir daha yeni bir krize yakalanmamasını öngören ve aileyi de işin içine katan bir tedavi yöntemidir .
Psikanalizle tedavi : Deneme aşamasındadır . İngiltere ‘ de psikanalizle tedaviye karşı çıkılmaktadır . ABD ‘ de ise bazı seçilmiş hastalar üzerinde bu tedavi ile sonuçlar alınmaktadır .
Akıl hastalıklarını geçiren kimselere toplumun daha anlayışlı olması zamanla sağlanabilmiştir .
09 Nisan 2012 Pazartesi
Yazan : Tarık Tümlü adlı bir profesör J))))
E – postam : dussunce@yahoo.com

SEHİV SECDESİNİN HANEFİDEKİ HÜKMÜ

SEHİV SECDESİNİN HANEFİDEKİ HÜKMÜ

Sehiv secdesi nedir ? : İslam ‘ daki mezheplerin bazılarına göre yapılması vacip olan bir harekettir . Vacip ; Hanefi mezhebine göre sünnetin üstünde bir fıkhi derecedir . Yani zorunluya yakın bir iştir . Hanefi ve benzeri mezheplere göre namazda farzlardan birinin unutularak geciktirilmesi ve vaciplerin unutularak yapılamaması hallerinde sehiv secdesine gidilir .
Farzların bilinerek yapılmaması veya vaciplerin bilinerek terk edilmesi durumlarında namaz yeniden kılınmak zorundadır .
Sehiv secdesi nasıl yapılır ? : Namazın sonunda Ettehiyyatü okunur , sağa selam verilir , Allahu ekber denilir ve secdeye varılır . Üç defa “ Sübhanerabbiyelâlâ “ denilir . Kalkılır , Allahu ekber denilir ve secdeye varılır . Yine aynı sözler söylenir . Kalkılır . Ettehiyyatü , Allahümme Rabbena Atina , Allahümme Salli , Allahümme Barik okunur ve selam verilip namazdan çıkılır . Sehiv secdesi yapmak Alevilik , Rifaiyye gibi mezhepler için fazla bir önem teşkil etmemektedir .
06.09.2009 15:01
Yazan : Tarık Tümlü adlı bir bilgisayar .

E – postam : dussunce@yahoo.com

SAVUNDUN MU KENDİNİ ? ( Savunucu iletişim nedir ? )

SAVUNDUN MU KENDİNİ ? ( Savunucu iletişim nedir ? )


İnsanların konuşmaya ihtiyaçları elbette vardır . Fakat konuşmak demekle insanların birbirlerine sataşmasını anlamamak gerekir diye düşünüyorum . Sataşmakla konuşmak olmaz . Aksine ; iletişim kurmak için savunmaya geçmemeye ihtiyacımız var .
Günlük yaşamda sorunlarımızı tartışabiliriz . Bir türban davası var mesela . Fakat konsensüs sağlamaya çalışan yok . Bir adım atılıyor ; hemen ardından gösteriler oluyor . Acaba sağlıklı bir iletişim ortamı kurulursa bu tür sorunlar bitebilir mi ? Bilemiyorum .
Dünya savaşları konsensüsten uzak ortamlarda gelişti . Milyonlarca insanın ölümü konsensüsten uzak bir iletişim yüzünden oldu .
Yine Japonya ‘ ya atom bombası atılması örneği bana şunu gösteriyor ki paylaşım , insanların barışçıl yollardan sorunlarını çözmelerini sağlayıcı en önemli etkenler arasında .

Mesela Birleşmiş Milletler , NATO gibi kurumlar da bu paylaşımı yani barışçıl ortamı sağlamak üzere kuruldu . Gerçi yeterli koruma sağlayamıyor BM ama sonuçta bahsettiğim olgunun ihtiyaç olduğunu herkes kabul ediyor , değil mi ?
Karşılıklı anlayışa herkesin ihtiyacı vardır . Fazilet Partisi ‘ nin kapatılması sırasında da bu anlayış maalesef sağlanamamıştı . Ya da Refah Partisi ‘ nin kapatılması sırasında …
Bir adım atılırken konsensüs arayan insanlar olmalı . Mesela türbanla ilgili düzenleme yapılırken acaba protesto edenler kendilerine “ Birbirimizi anlamaya çalışıyor muyuz ? “ diye sordular mı ki ? Bence sormamışlardır . Çünkü sormuş olsalardı en azından birtakım toplantılar veya etkinliklerle türbanlılarla onları protesto edenlerin buluşturulmasına çalışırlardı . Demek istediğim şey açık ; savunucu iletişim , karşılıklı anlayışa , saygıya ve hoşgörüye açık olmayan bir iletişimdir . Toplumun meselelerinin çözümünde ne yazık ki saldırmadan ve karşıt cevap hazırlamaya çalışmadan bir iletişim sağlamaya girişen yok . Evet , tartışılıyor meseleler ama saygı sınırlarını zorlayarak … Halbuki savunucu iletişime geçilmese ne güzel olurdu , değil mi ?
Toplumumuz savunucu iletişimi terk edemiyor . Bir Siyaset Meydanı programı bile bazen sabaha kadar sürüyor . Ama hep çatışma amaçlı konuşmalar oluyor . Yani savunucu iletişimi savunan bireyler ile toplumumuz yaşamaya , belki de belli bir süre daha devam edecek gibi görünüyor .

Şunu biliyor muydunuz ? :
Türkiye ‘ de 2005 – 2006 öğretim yılından itibaren yorum yapmaya dayalı yeni eğitim müfredatı ilköğretimin ilk 5 sınıfında uygulanmaya başlandı .

2008-04-14
E – postam : dussunce@yahoo.com  
Yazan : Tarık Tümlü ‘ nün ta kendisi . 

MUSTAFA KEMAL PAŞA ‘ NIN SAMSUN ‘ A ÇIKIŞ HİKAYESİ

Konu : Mustafa Kemal Paşa , Samsun ‘ a çıkmadan önce İstanbul ‘ da Padişahtan Doğu Karadeniz ‘ deki Pontus Rumlarının Türklerin canını yakmasına izin veren nitelikte emrini yerine getirecekti . Türkler , sözüm ona bir karşı çıkışla oradaki huzuru bozuyorlardı . Mustafa Kemal Paşa , aklındaki planı uygulamak için bu emri kabul etti . Samsun ‘ a gidince türlü telgraflarla yurdun bir bütün olduğu yolundaki telkinlerini yurdun dört bir yanına duyurmaya başlamıştı .  İngilizler , durumdan hoşnut değildi . Damat Ferit Paşa hükümeti onu bu görevden aldıkları zaman , iş işten geçmişti.

MUSTAFA KEMAL PAŞA ‘ NIN SAMSUN ‘ A ÇIKIŞ HİKAYESİ
Mustafa Kemal Paşa , 19 Mayıs 1919 ‘ da Samsun ‘ a çıkmıştı .Mustafa Kemal Paşa , İttihat ve Terakki Partisi ‘ne hiçbir zaman olumlu gözle bakmamıştı . Savaşa giren Osmanlı ‘ nın savaşa girme durumunu İttihat ve Terakki Partisi yöneticileri yarattılar . Bu bakımdan Mustafa Kemal Paşa , İttihat karşıtı olarak Padişahın gönlüne girmeyi başarmıştı .
Enver Bey , Mustafa Kemal Paşa ‘ yı sevmedi . Onu kıskançlıkla karşıladı .
İngilizler , Doğu Karadeniz ‘ deki Pontus Rumlarının Türklere karşı yaptığı işkencelere karşı oradaki Türkleri susturmak üzere bir emir verdi . Damat Ferit hükümeti İngilizlerin emrini aynen yerine getirmek istedi . İşte şimdi Mustafa Kemal Paşa , Anadolu ‘ ya geçerek Kurtuluş hareketini başlatacaktı .
Samsun ‘ a Bandırma Vapuru ‘ yla gelen Mustafa Kemal Paşa , tüm yetki alanı içerisindeki her yere telgraflarla yurt sathında bu işgal hareketinin protesto edilmesini buyurmuştur .
Mustafa Kemal Paşa , kendisine karşı İngilizlerle birlik olan Damat Ferit Paşa hükümetine karşı tek başına olanca gücüyle direnecektir .
Mustafa Kemal Paşa , Samsun ‘ a köhnemiş bir vapurla gitmişti . Ancak büyük bir coşkuyla Samsun ‘ a inmişti .
Damat Ferit hükümeti , onu görevinden aldı . Ama Kurtuluş Hareketi artık başlamıştır .
Mustafa Kemal Paşa , Amasya ‘ ya geldi . Orada meşhur Amasya Tamimi ‘ ni yayınladı .
Bu tamimde “ Türk milletinin bölünmez bütünlüğü “ vurgulanıyor ; “ Türk milletini yine kendi azim ve kararı kurtaracaktır “ deniliyordu . Bu tamimi Refet ( Bele ) Paşa , imzalamakta durakladı . Çünkü padişahın emrine itaatsizlik etmek istemiyordu . Ali Fuat ( Cebesoy ) Paşa ise  imzalamakta duraksamadı .
Bu bildiri Kazım Karabekir Paşa tarafından da imzalandı . Türk milletinin ilk kurtuluş bildirgesidir bu bildiri .
Amasya Tamimi , her bakımdan yurdun kurtulmasının yine Türk milletinin elinde olduğunu vurguluyor , Osmanlı hükümetinin acziyet içerisinde olduğunu söylüyordu .
Mustafa Kemal Paşa , Osmanlı hükümetine girmeye dahi çalışmıştır . Belki yurdun kurtuluşu için  bir umut bulurum diyerek . Fakat maalesef son gelen Damat Ferit hükümeti , İngiliz hayranıydı . Yapacak bir şeyler kalmadığı için Anadolu ‘ ya geçmek en iyi çareydi .
25 Oca. 11
Yazan : Tarık Tümlü adında bir cengaver

E – posta : dussunce@yahoo.com

SAİT FAİK ‘ TEN KISA NAĞMELER

Konu : Sait Faik Abasıyanık , yazarlığı ve bohem hayatını sevmektedir . Hikayelerinde ve şiirlerinde hep insanı konu edinir . İnsanların hayatlarında kendisini yazar hep . Annesi Makbule Abasıyanık , oğlunun ölümünden sonra Sait Faik Abasıyanık hikaye ödülünü her yıl verilmek üzere kurmuştur ( 1955 ) .

SAİT FAİK ‘ TEN KISA NAĞMELER

Sait Faik Abasıyanık kimdir ? … Başkalarının hayatlarında hep kendisini anlatmış bir kişidir . Bohem hayatı sürmüştür . Ama yazarlığı elden bırakmamıştır . Medarı Maişet Motoru adlı romanı 1944 ‘ te Bakanlar Kurulu kararıyla toplatıldı . Daha sonra yeniden yayımlandı .
Bursa Erkek Lisesi sırası yıllarında yazılarına başlamıştır . İlk yayımlanan yazısı Milliyet gazetesinde 1929 yılında yayımlanır .
Babasının adı Mehmet Faik Beydir . Babası , oğlu Sait Faik 27 yaşına geldiği sıralarda onu bir arkadaşıyla bir ticarethaneye ortak eder . Fakat oğlu bu hayatı sevmediği için ve arkadaşı da kazıkçı çıktığı için iflas ederler .
Sait Faik Abasıyanık , babası öldükten sonra adliye muhabirliği yaptı . Bir süre sonra bu mesleği de bıraktı . Ve de özlediği bohem hayatını yaşadı . Düzenli bir geliri yoktu . Annesi , babasından kalan malları ustaca işledi ve sefalete düşmeden kendisi yaşayabildi .
Şimdi Sevişme Vakti adlı kitabı şiirlerini içeren kitabıdır . Romanlarından Medarı Maişet Motoru , Kayıp Aranıyor usta işi eserlerindendir .
Kendisine siroz başlangıcı teşhisi konulmuştu . Fakat o yine bohem hayatını sürdürmekte ısrar ettiği için 1954 ‘ te kan kaybından ölür . Zincirlikuyu Mezarlığı ‘ na gömülür .

Annesi Makbule Abasıyanık , onun ölümünden sonra 1955 ‘ te Sait Faik Abasıyanık hikaye ödülünü kurdu . Ödül her yıl verilmek üzere kuruldu .
Bursa Erkek Lisesi ‘ ne sürülmesinin nedeni diğer 40 arkadaşıyla birlikte bir öğretmenin minderine çivi koymaktır .Okulunu ancak 1928 yılında bitirebilir . O , bohem hayatını sevmektedir . Ciddi işler ona göre değildir .
Hikayelerinde ve romanlarında işlediği insanlar değişmez . Mekanlar da öyle . Ancak bakış açısı değişir eserlerinde . Mark Twain Derneği ‘ nin onur ödülüne layık görülür edebiyata katkılarından dolayı .
İlk hikayelerinde sadece izlenimleri ve gözlemlerini konuşturur kendisi . Son eserlerine doğru siroz hastalığından dolayı yalnız birinin yaşantısını işler yapıtlarında .
26.06.2012 09:06:58
Yazan : Tarık Tümlü adlı bir yazar .

E – postam : dussunce@yahoo.com

RUSYA YAŞIYOR MU ? !

Rusya daki Çarlık döneminde neler oldu ?

RUSYA YAŞIYOR MU ? !


Arkadaşlar … Ben Çarım … desem inanır mıydınız ?
Hayır … Yalan söylüyorsun ? ! Sen Çar olamazsın …
Rusya da Çarlık dönemini bilirsiniz belki …
Neyi bilecekmişiz ki ? !
O dönemde Osmanlı Devleti ile savaşan Rusya vardı … Sıcak denizlere açılmak isteyen bir Rusya idi o . Sıcak denizler , Akdeniz ve okyanuslardı tabii ki .
Rusya , Çarlık döneminde Osmanlı Devleti ni yıpratarak kâr elde etmek istiyordu .
O dönemde İngiltere ile iyi geçinmeye uğraşmayan bir Rusya vardı .

Şimdi şöyle diyeyim ; İngiltere , Rusya yı bazen desteklemiş bazen de engellemişti Osmanlı üzerindeki emellerinden ötürü . Ruslar , Ortodoks mezhebine girmiş Sırplar ve benzeri ulusları ulusçuluk akımıyla körükleyerek Osmanlı dan koparmaya çalışıyorlardı . Aynı zamanda Panislavizm de denilen bir politikaydı bu .
Çarlık döneminde özellikle Balkanlarda bu politika genişlemeci bir anlayışın içerisinde görülmelidir .
Osmanlı İmparatorluğu , Avrupa da Türklerin imparatorluğu olarak biliniyor ve haritalarda o şekilde gösteriliyordu . Ulusçuluk akımlarının beslediği isyanlar ile Osmanlı İmparatorluğu dağınık ve daha da güçsüzleşen bir görünüm arz ediyordu .
Rusya nın , 1. Dünya Savaşı çıkıncaya kadarki yönetimi Çarlık rejimi idi . 1. Dünya Savaşı nda çıkan ( ilk sosyalist ihtilal bu ihtilaldir ) Bolşevik İhtilali ile Çarlık rejimi devrilmişti .
Çarlık rejiminin , halkı ile iyi geçinemeyen bir özelliği vardı . Çünkü halk fakir ve aç insanlardan oluşuyordu . Halkın içinden çıkan sosyalist hareket Çarlık rejimini oldukça kanlı geçen bir iç savaştan sonra devirdi . Ve yerine ilk sosyalist idare kuruldu . Bu idare daha sonradan komünizm adını alacaktır .
Rusya nın sıcak denizlere çıkma hayali her zaman tarihte görülmüştür . Çünkü konumu gereği Rusya , açık veya sıcak denizlere çıkacak durumda değildi ve halen de değildir .
Rusya nın bu gün içinde bulunduğu ekonomik yoksunluk elbette sosyalist veya komünist hareketlerden kaynaklanmıyor . Çünkü Rusya , bu gün demokrasiye inanmış bir yapıda yani bu günkü konumu çok farklı .
Rusya ile olan ilişkilerimizin önümüzdeki dönemde daha da iyiye gitmesini temenni ederim .

22/10/08
E posta : dussunce@yahoo.com 
Yazan : Tarık Tümlü adlı bir Turkish kebap … 

RAFET EL ROMAN ‘ DAN BİR NAKARAT

Konu : Rafet El Roman , ilk çıkış şarkısı “ Seni Seviyorum “ dan sonra “ Yalancı Şahidim “ , “ Sürgün “ , “ Bana Sen Lazımsın “ , “ Bir Melek Diliyorum “ , “ Direniyorum “ gibi şarkılarıyla kendisini ispat edebilmiş biridir . Şarkılarında genellikle aşk , sosyal konular , ayrılık , ..vb. konuları işleyen Rafet El Roman , rock müziği başarıyla işleyebilmiş biridir .

RAFET EL ROMAN ‘ DAN BİR NAKARAT


Rafet El Roman … Bazen şarkılarında Türkçe ‘ yi bozabilmiştir . Sorma Neden adlı şarkısını başarıyla “ Ma non domandare ( Bana sorma ) “ adlı İtalyanca versiyonuyla söyleyebilmiştir . Almanya ‘ dan geldikten sonra Türkiye ‘ de başarıyla sesini duyurabilmiş bir sanatçıdır . Tuğba Altıntop ile evliliği ile gündemde kalmaya çalışmış biridir aynı zamanda kendisi .
“ Seni Seviyorum “ şarkısını “ Bir Roman Gibi “ adlı albümünde tekrardan bir bayan sanatçıyla birlikte okumuştur kendisi . Direniyorum adlı şarkısının bulunduğu albümde “ Bir melek diliyorum “ şarkısını bir rep sanatçısıyla tekrardan yorumlamıştır .
“ Yaşa çiftçi “ adlı şarkısında “ Yaşa sen çiftçi yaşa / Yaşa sen çiftçi yaşa “ nakaratıyla sosyal konulara olan eğilimini başarıyla sergileyebilmiştir .
“ Direniyorum “ şarkısıyla tekrardan kalpleri fethetmeyi başarmış biridir o . “ Yanımda kal “ adlı şarkısıyla da 2011 yılında çıkardığı albümünün başarılı bir eserini sunabilmiştir ayrıca .
“ Ayşem esmerim benim / Talihim kara , halim yaman / Kaç kere yolunu gözledim / Cesaretim yok söylemeye “ nakaratı “ Ayşem “ adlı şarkıya ait . Aşk şarkıları da yazıyor kendisi .
“ Yalancı şahidim “ adlı şarkısıyla da bir dönem adından bahsettirebilmiş biridir o .
“ Bana sen lazımsın “ , başarılı bir yavaş şarkıdır .
“ Sürgün “ , yine gitar akorlarının olduğu başarılı bir romantik şarkıdır .
“ Bir melek diliyorum / Tanrıdan insanlara / Çaresiz yuvasız aç susuz çocuklara / Bir melek diliyorum / Tanrıdan muhtaçlara / Suçsuz olan esirlere , mahkumlara , insanlara “ nakaratı “ Bir melek diliyorum “ adlı şarkıya aittir .
“ Seni seviyorum “ adlı ilk çıkış şarkısına ait klibi çok başarılı bir klip değildi . Direniyorum adlı şarkıya kendisinin çektiği klip daha başarılıydı . Sürgün adlı şarkısının , Yalancı şahidim , Yüreğimle seviyorum adlı şarkılarının kliplerinin yönetmenliğini kendisi yapmıştır ve klipleri gayet de başarılıdır .
“ Şu hayatta neler oluyor / Şu hayatta neler bitiyor “ nakaratlı “ Şu hayatta “ adlı şarkısı da başarılı bir şarkıdır . Hayattan gözlemlediği şeyleri aynen şarkıya da aksettirebilmiştir kendisi .
Klip yönetmenliği dalında gayet başarılı bir sanatçıdır kendisi . Kemal Sunal ve Metin Akpınar ‘ ın olduğu “ Propaganda “ filminde de başarıyla oyunculuğunu kanıtlayabilmiştir kendisi .
23.06.2012 21:18
Yazan : Tarık Tümlü adlı bir lafçı .

E – postam : dussunce@yahoo.com

PROTEİNLERİN SİNDİRİMİ

Konu : Proteinlerin sindirimi insan vücudunda midede başlar . HCl ( Hidroklorik asit ) , inaktif enzim olan pepsinojeni aktif enzim olan pepsine çevirir . Pepsinle proteinler polipeptit ( pepton ) haline gelir . İnce bağırsakta kimotripsinojen ve tripsinojen enzimleri enterokinaz enzimi ile kimotripsin ve tripsin haline gelir .
PROTEİNLERİN SİNDİRİMİ

Proteinlerin sindirimi midede başlar . Ağızda protein sindirimi yoktur . Ağızda maltoz + dekstrine kadar parçalanma olayı vardır . Ve bu parçalanan , nişasta veya glikojen halindeki karbonhidratlardır .
Midede sadece proteinlerin sindirimi vardır . Proteinler midede pepsinojen enziminin aktif hali olan pepsin enzimi ile polipeptit ( pepton ) haline gelir . HCl ( Hidroklorik asit ) , pepsinojeni pepsin haline dönüştürür .
Sekretin hormonu ( on iki parmak bağırsağından salgılanır . ) pankreastan wirsung kanalı ile duodenumdaki water kabarcığına dökülen pankreas öz suyu salgılanmasını sağlar .
İnce bağırsaktan salgılanan enterokinaz enzimi ile kimotripsinojen ve tripsinojen enzimleri aktif halde olan tripsin ve kimotripsine dönüşür .
Proteinler mideden ince bağırsağa geçtikten sonra kimotripsin ve tripsin ile dipeptitlere , ince bağırsaktan salgılanan erepsin enzimi ile de aminoasitlere ayrışırlar .
İnce bağırsaktaki villusların yapısına giren aminoasitler , kılcal damar ağı ile başta kapı toplar damarı ile karaciğere sonra karaciğer toplar damarı ile kan dolaşımına karışır .
02.05.2012 20:27:50
Yazan : Tarık Tümlü adlı bir cengaver
E – postam : dussunce@yahoo.com

PEYGAMBERLERE İMANIN ÖZELLİKLERİ

PEYGAMBERLERE İMANIN ÖZELLİKLERİ

Peygamber ; sözlükte “ haber veren kişi “ anlamına gelir . Dini anlamda ise Allah ‘ ın kullarına gönderdiği mesajları tebliğ eden elçiler demektir .
Resul ; kendisine bir şeriat verilmiş kimsedir . Nebi ise başka bir elçinin kitabına uyan kimse demektir .
Mucize ; başkalarının yapamayacağı şeyler demektir . Peygamberler mucize gösterebilirler .
Keramet ; veliler tarafından gösterilirler . Veli ; dini anlamda dini bütün üstün kişilikli kimse demektir .
Yalancı peygamberler ; ne keramet ne de mucize gösterebilirler . Gösterdikleri şeyler bilimsel kurallara uygun sanat eserleridir . Bunlar başkaları tarafından da yapılabilirler . Üstelik daha güzelleri yapılabilir .
Peygamberler güvenilir ( emin ) kimselerdir . Kimseye hıyanet etmezler .
Peygamberler dürüst kimselerdir .
Peygamberler tebliğcidirler . Yani kendilerine vahiy olunan şeyleri ümmetlerine aynen aktarırlar .
Peygamberler üstün bir akıl ve zekaya sahiptirler .
Peygamberler masumdurlar . Her türlü günahtan arınmış ve korunmuşlardır .
Bu beş esas bütün peygamberlerde vardır .
İlk peygamber Hz. Adem , son peygamber ise Hz. Muhammet ‘ tir .
İsa , Musa , Zülkifl , Zekeriya , Süleyman , Yunus , Yusuf , Yakup , Lut , İbrahim , Muhammet , Elyasa , Salih , İdris , Adem , ….vb. isimler Kur ‘ an ‘ da peygamber olarak zikredilmiştir .
Peygamberlere iman İslam’ da esastır . Bütün peygamberler Allah tarafından gönderilmiştir .
27.11.2011 01:54:36
Yazan : Tarık Tümlü adlı bir cengaver .

E – postam : dussunce@yahoo.com

SÜRGÜNDE MİYİM BABAM ? !

Osmanlı Devleti nin iskân siyasetinin tarihçesi ( 1 )

  1. Bölüm :  Anadolu daki uygulamalar

A)    Sürgün yoluyla yapılanlar 

SÜRGÜNDE  MİYİM BABAM ? !!!


Osmanlı tarihinde nüfus sayımı diye bir şey son zamanlarda çıkmıştı . Osmanlı nın nüfusa verdiği önem aslında çok eskilere gider . Osmanlı , kültüründe Müslüman ve gayri Müslim yurttaşlara belirli ayrıcalıklar tanımış bir devletti . Müslümanlar , devlet işlerine alınan kimselerdi . Gayri Müslimlerin bu hakları yoktu . Müslümanlar gayri Müslimlerden daha az vergi öderlerdi . Gayri Müslimler kendi hukuklarını uygularlardı . Kendi eğitimlerini kendileri görürlerdi . Devletin eğitim birliği yoktu . Son zamanlarda Milli Eğitim Bakanlığı kurulmuşsa da sadece yeni açılan okullar için denetim yapılabiliyordu . 3 Mart 1924 te Tevhid i Tedrisat Kanunu çıkıncaya kadar Türk devletinde eğitim birliği olmadı . Türk devletinin tarihinde Osmanlı zamanında hukuk , dil ve eğitim birliği hiç olmadı . Osmanlı nın dağınık ve düzensiz yapısı Tanzimat hareketiyle bile düzgün bir yapıya kavuşamadı .
Osmanlı , çok uluslu yapısına rağmen kendi kültürünü korumayı ve yaratmayı başaramamıştır . Halbuki Osmanlı , bu kültür mozaiğini bir senteze dönüştürebilirdi . Ortak bir kültür yaratılabilirdi . Gayri Müslimlerin kendi mahkemelerinde yargılanması mümkündü . Hukuk birliği Osmanlı da doğru düzgün bir şekilde 1876 Anayasası ile bile sağlanamamıştır .
Eğitimde bile bir birlik olamadı Osmanlı da . Medreselerden yetişenler ile aydın kuşak garip bir kültür ikiliği içerisinde bulunuyorlardı . 2. Mahmut bile yaptığı reformlar ile Osmanlı nın kültür ikiliğini gideremedi .
Fakat , devlet ; devlet adamı yetiştirmek üzere kurduğu Enderun da ancak denetimde bulunuyordu . 2. Mahmut tan sonra tıp ve askeri okullarda yenileşmeye gidilmişti . Bu bakımdan uzman kadro tıp veya askerlikle ilgiliydi .
Devlet , gerek askeri alanda gerekse eğitim alanında bazı düzeltimlere gitti . 2. Mahmut ve oğlu Abdülmecit ten sonra gözle görülür bir değişim başlayabilmişti devlette . Fakat değişim köklü bir yapıda olamadı .
Osmanlı da nüfus sayımı ilk kez sadece erkekler için uygulandı ve bu uygulamanın sınırı sadece orduyu içeriyordu .
Osmanlı da nüfus çoğalması konusunda belirgin bir hassasiyet bulunuyordu . Özellikle nüfusun az olduğu bölgelere doğru bir gidişin sağlanması devletin ana amaçları arasındaydı . Devlet , devletçi politikalarıyla bunu sağlayabilmenin yolunu elinde bulunduruyordu . Bu yollardan birisi devletin istediği ve gerekli gördüğü kişileri nüfusu az olan yerlere sürgün etmesi yani göndermesiydi. Bu yol asla bir kıyım mantığı ile çalışmıyordu . Yani insan katli ile ilgili bir yol değildi . Bu gün sözde Ermeni soykırımını savunanların dilinde işte bu sürgünler dolaşmaktadır . 1. Dünya Savaşı sırasında Doğu Anadolu yu boşaltmak isteyen Enver Bey , oradaki Ermenileri Güneydoğu Anadolu ya yakın yerlere göndermek istedi . O günün kış koşullarında ve eşkıyaların etkisi altında doğal olarak Ermenilerin bir kısmı yaşamdan ayrılmak zorunda kaldı . Bu durum Osmanlı nın soykırımı değil sadece o günün şartları altında gerçekleşen ve istenilmeyen bir sonuçtu .
Osmanlı , devlet denetimi altında istediği kişileri istediği yere sürme hakkına sahipti . Gerek Rodos tan gerekse Kıbrıs gibi yerlerden Anadolu ya bir kısım halk sürgün edildi . Sürgün edilmenin anlamı burada işkence çekmeye göndermek değildir . Sadece nüfusu göçe zorlamaktır . Osmanlı bu sayede Anadolu nüfusunu canlı tutmayı ve işlek bir ticaret ve zanaat hayatının geçmesini hedeflemişti . Bu sebeple Anadolu ya sürgün edilenler genelde tacir , zanaatkar gibi ticareti canlı tutabilecek kişilerdi .
Osmanlı , sürgün işlemini son zamanlarına kadar uyguladı .
Osmanlı , 17. yüzyıla doğru el sanatlarında ve ekonomide gerilemeye başlamıştı . Anadolu ya bir kısım halkın sürgün edilmesinin nedenlerinden biri de budur .
Türk tarihinin her döneminde yanlış uygulamalar olabilmiştir . Fakat bu durum Türklerin yaşamını küçültemez . Her ulus , Atatürk ulusçuluğuna göre eşittir ve aynı insani haklara sahiptir . Bu bakımdan ulusçuluğun anlamını etnik ayrımcılık olarak değerlendirmek yanlış bir tutum olacaktır .

22/10/08
E postam : dussunce@yahoo.com
Yazan : Tarık Tümlü adlı bir sevdalı .