Bayram Cigerli Blog

Bigger İnfo Center and Archive
  • Herşey Dahil Sadece 350 Tl'ye Web Site Sahibi Ol

    Hızlı ve kolay bir şekilde sende web site sahibi olmak istiyorsan tek yapman gereken sitenin aşağısında bulunan iletişim formu üzerinden gerekli bilgileri girmen. Hepsi bu kadar.

  • Web Siteye Reklam Ver

    Sende web sitemize reklam vermek veya ilan vermek istiyorsan. Tek yapman gereken sitenin en altında bulunan yere iletişim bilgilerini girmen yeterli olacaktır. Ekip arkadaşlarımız siziznle iletişime gececektir.

  • Web Sitemizin Yazarı Editörü OL

    Sende kalemine güveniyorsan web sitemizde bir şeyler paylaşmak yazmak istiyorsan siteinin en aşağısında bulunan iletişim formunu kullanarak bizimle iletişime gecebilirisni

Dünya etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Dünya etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Dünya'nın Bütün Hatunları Haykırsa Fısıltımı Bastıramaz! | Muhteşem Yüzyıl"

Hürrem Sultan, Muhteşem Yüzyıl, Dünya,bayramcigerli.blogspot.com, Bayram Cigerli Fısıltı,


bayramcigerli.blogspot.com, Bayram Cigerli, ,

Korkunç kuşatma/Kültür - Sanat/milliyet blog



Dünya, bencilliğin ve duygusuzluğun altın çağını yaşıyor. Saygı eksikliği, geçmiş yıllara göre daha yoğun hissediliyor. Varlığımıza, büyüklerimize, geçmişimize, geleceğimize saygısızlık gibi bağışlanamaz davranışların içindeyiz. Kabalığın, nankörlüğün gölgesinde yürüyoruz. Kabuklar, ön yargılar ve
 eğitimsizliğin de etkisiyle, insanı bağlayan en önemli konular, gözlerdeki bakışlar buluşmadan konuşuluyor ve böylelikle geçen diyaloglar yapmacık oluyor. Ayrıca, her yerde, gelişigüzel, tekrarcı papağanların sarfettiği gibi: Aşkım, Canım benim, Seni seviyorum demekle, kişiden kişiye sevgi enerjisi iletilmiş olmuyor maalesef. Dolayısıyla samimi olmayan davranışlar uyum getirmiyor. Davranışların samimi olması; sevgi enerjisinin kapasitesine uygun biçimde ortaya dökülmesine bağlı. Bunun pratikte gerçekleşmesi için, fedakarlık denilen duygunun mutlaka yüksek seviyelerde bulunması gerekiyor.

Duyguların ölçülmesi kolay değil. Bir insanın, başka bir insanı ne kadar sevdiğini ya da sevdiği bir insanı kaybettiğinde ne kadar acı duyduğunu belirlemek kolay değil. Yüzlerdeki maskelerin, ne zaman, nasıl kırılacağını bilemiyoruz.

Bilinçli her insanın; acıya direnme, mutlu olma potansiyeli var. İçindeki bu potansiyele rağmen, dışında gelişip ufkunu saran sorunlar nedeniyle, yaşamının bir döneminde, yolculuk yaptığı geminin, umutsuzluk denizlerinin hırçın fırtınalarında parçalanmasıyla, ıssız bir adada Robinson Crusoe olabilir. Robinson; yalnızlığı ve depresyonu nedeniyle, sürüklendiği sevimsiz adayı çok çekici bulabilir.

Mutluluk için maddi olanaklarına güvenen kişi, ruhunu oyalamış, aldatmış oluyor. Birçok zengin insanın, zaman içinde kendini soyutlanmış ve amaçsız görmeye başlaması düşündürücü. Ebeveynler yüreklerindeki sevgilerini kanıtlamak adına, çocuklarını paraya, paranın satın alabildiği şeylere boğduklarında, aslında onların gelecekleri için küçük küçük mutsuzluk tohumları ekiliyor.

Arşivlerden 1960’lı yılların gazetelerini bulup incelediğimizde; dünyanın en zengin adamının Yunanlı Onassis olduğunu öğrenebiliriz. Uluslar arası taşımacılık alanındaki şirketlerin sahibi olan bu kişi; yaşamdan keyif alamadığını içtenlikle itiraf ediyor. Çünkü çok sevdiği oğlu, kendisine armağan edilen özel uçakla kaza yapıp genç yaşta yaşamını yitiriyor. İşte bu derin acı, işadamının dengesini alt üst ediyor. Ağlamaktan gözleri deforme oluyor.

En basit örnek: Yeryüzündeki her bitkinin sağlıklı büyüyüp meyve verebilmesi için; uygun toprağa, yeterli suya ve uygun iklime gereksinimi var. Benzer biçimde, insanın dinamiğini, mutluluğunu önemli ölçüde etkileyen koşullar: Fizik ve ruh sağlığı, saygın bir meslek, beslenme, barınma mekanları, üretim, gerçek dost, gerçek sevgilidir. Bu saydığımız koşulların mutluluğa katkısı asla tartışılamaz. Büyük olasılıkla, arka planda daha anlamlı, daha kutsal etkenler var. O etkenlerle buluşmak istediğimizde, felsefecilerin görüşlerinden yararlanabiliriz.

Bazı düşünürler, doğada gerçek ve kalıcı mutluluk olmadığını, olumlu bir mutluluk sağlanamayacağını iddia etmişlerdir. Acıları hafifletmeye yarayan olumsuz mutlulukları değişik açılardan sorgulayıp yorumlamışlardır. ( Arthur Schopenhauer )

Bugün biz onların özel bakış açılarına katılmak zorunda değiliz. Fakat hepimizin, iyimserlikle, huzur ve mutluluğu yanlış zeminlerde aradığımız dönemler olmuştur. Yanlış zeminlerdeki yanlış enerjiler, bizim enerjimizi tüketmiştir.

Kategorisindeki ilginç bir tip, mutsuzluğuyla mutlu olduğu izlenimini veriyor. Dünyasındaki pencereleri sıkıca kapatıyor. Dışarıdan zayıf bir ışık geldiğinde, hafif bir ses duyduğunda dengesi bozuluyor. Kendisine uzanan sıcak ele kuşkuyla bakıyor. Eleştirilmeyi zaten istemiyor. Tüm güçlüklere rağmen, bunalımdaki o insana ulaşmayı denemeli ve mümkünse enerji gereksinimini karşılama inceliğini göstermeliyiz. Çöküş yaşayanların acılarına elimizden geldiğince ortak olmalıyız. Birbirimize muhtacız. Evrendeki her şey, başka şeylere muhtaçtır. İnsan olduğumuza inanıyorsak; dostluğun, yoldaşlığın hakkını vermeliyiz.

Claudius

Copyright
TYRANNOS Edebi Ürünler
İzinsiz kopyalanamaz - çoğaltılamaz

Blog,Blog Milliyet,Alıntı,Bayram Cigerli,Okunacaklar, bayramcigerli.blogspot.com, Kültür,Sanat,

Dünya çevre gününüz kutlu olsun ama.../Kültür - Sanat/milliyet blog



Çevre bize kızıyor, kızgınlığını doğal afetlerle dile getiriyor. Depremler, sel felaketleri, toprak aşınması, kuraklık, çoraklık, kirlilik birbirini izliyor. Gölleri kuruttuk, akarsuları kirlettik, denizlerin maviliği aldı başını gitti. Doğanın renklerini soldurduk, her yeri kimyasal atıklarla doldurduk. Kara bulutlar hiç eksilmedi gökyüzümüzden, benliğimizden.

Ozon tabakasında kocaman bir delik açıldı sayemizde. Bu yaptıklarımız bir çeşit delilik ama farkında değiliz hiç. Kendimizi akıllı sanıyoruz. Yarını düşünmüyor, günü gününe yaşıyoruz. Günümüzü mahvettiğimiz yetmiyor, geleceğimizi de karartıyoruz. Bu dünya bize atalarımızın emanetidir. Emanete hıyanet ediyoruz oysa hiç utanıp sıkılmadan.

Kâr hırsıyla bahçeli evleri bozuyor, yerlerine gökyüzüne hançer gibi saplanan, güneşimizi tutuklayıp doğamızı har vurup har vurup harman savuran çiçeksiz bloklar, siteler, apartmanlar dikiyoruz. Doğayı doğallığından çıkarmaktan adeta bir zevk duyuyoruz. Gün ışığını görünce dışarı çıkarak yararlanacağımıza, içeriye ışık girmesin diye pencerelerimizi kalın perdelerle örtüyoruz. Sonra hasta olunca niye hasta olduğumuza şaşırıyoruz. Atalarımızın, “Güneş girmeyen eve doktor girer”, “Ne ekersen onu biçersin”, “Rüzgâr eken fırtına biçer”, “Bakarsa bağ olur, bakmazsan dağ olur” gibi özlü sözlerine kulak vermiyoruz. Damlaya damlaya göl oluyor; O, çöp atıyor, bu kirletiyor, şu tükürüyor derken doğa, doğanın güzelliği buhar olup uçuyor. Sorunlar dağ gibi yığılıyor...

***

Çiçekler yeryüzünün yıldızı, yıldızlar gökyüzünün çiçekleridirler ama gören yok bu güzellikleri. Plazalarda, “center”larda aval aval dolaşıyoruz, yapay, sanal güzellikleri hayranlıkla seyrediyoruz. Karıncalar kadar olamıyoruz, arılar gibi bal yapamıyoruz, kelebeklerin, böceklerin güzelliklere güzellik ekleyen şirinliklerinin farkına bile varamıyoruz. Verimli topraklara fabrika kondurmayı, her tarafı filtresiz fabrika bacalarıyla donatmayı, kirli atıklarımızı akarsulara, denizlere akıtmayı marifet sanıyoruz. Kalkınıyoruz, ilerliyoruz diye burnumuz Kaf dağında, göğsümüzü gere gere dolaşıyoruz. Oysa kuşların ötüşü, rüzgârın esişi, çiçeklerin açışı kadar güzel değil sanatımız. Bilim kötüye kullanılıyor. Eski güzelliklerin gittikçe kaybolduğunu, yozlaştığını göremiyoruz. Bakar körüz çünkü, gönül aynamız kir pas içinde. Seyretmeyi seviyoruz, olup biten çirkinliklere seyirci kalıyoruz. Burnumuzun dikine gidiyoruz. Doğayı kendi çirkinliğimize benzetiyoruz. İşin kötüsü bu yozluğa, nobranlaşmaya alışıyoruz, katkıda bulunuyoruz!

***

Unutmayalım ki, çevreyi hor gören güzellikleri zor görür. Ne yaparsa yapsın, özlediği cennete kavuşamaz, tüm umutları suya düşer, kendi cehenneminde çürür. Bir gün bu güzel dünyayı bırakıp gitmek zorunda kalınca bir avuç toprak bulamaz, demire, betona gömülür, tüm çirkinliğiyle. Şiirsizliğe mahkûm olur benliği, masala döner kişiliği...

***

Kendisine ettiğimiz bunca eziyetlerden, işkencelerden sonra, çevre bizi dövse evire çevire, doğa yüzümüze tükürse yeridir.

Çevreyi kirleten, doğaya saygı göstermeyen kişi ne kadar ilerici geçinse de geridir, geri kalmış biridir. Böyleleri övüneceklerine yerinmeli, yerin dibine girmelidir.


Erhan Tığlı

Blog,Blog Milliyet,Alıntı,Bayram Cigerli,Okunacaklar, bayramcigerli.blogspot.com, Kültür,Sanat,

Dünyanın En Çok Kazanan Kadın E-Spor Oyuncusu: Katherine -Mystik- Gunn




Katherine 'Mystik' Gunn, sadece 3 turnuvaya katılarak kazandığı parayla Guinness Rekorlar Kitabı'na girmeye hak kazandı.


Oyunun her türlüsü artık birçok kişi için kazanç kapısı haline gelmeye başladı. Bazı oyuncu YouTuber’ların paylaştığı oyun videolarıyla dünya kadar para kazandığından bahsetmiştik. Bu kişiler arasına yavaş yavaş e-sporcular da giriyor. Onlardan bir tanesiKatherine ‘Mystik’ Gunn. Üstelik sporcu, bu parayı yalnızca 3 turnuvaya katılarak (ki bu oyunların hepsi Halo'ymuş) kazanmış. (122 bin dolar) Mystik, kazandığı bu para ile Guinness Rekorlar Kitabı’na da girmeyi hak etmiş.



Bu alanda en çok kazanan ikinci kadın e-sporcu olanSasha “Scarlett” Hostyn, tam 59 turnuvaya katılarak 114 bin 676 dolar kazanmış. Yani orana vurduğumuzda Mystik turnuva başına ortalama 40 bin dolar kazanırken, Scarlett turnuva başına1900 dolar civarında bir para kazanmış. Kendisini ilk tebrik eden arasında ise üyesi olduğu Team Dignitas olmuş.







2007 yılından itibaren bu ekipte yer alan Mystik, bu zamana kadar 122 bin dolar para kazanmış. En büyük başarısını ise toplam 100 bin dolar ödülün verildiği Amerikan TV programındaki WCG Ultimate Gamer’ı kazanarak elde etmiş. 8 yıl gibi bir sürede 122 bin dolar çok büyük bir rakammış gibi durmasa da yalnızca oyun turnuvalarına katılarak kazanılmış olması, bence saygı duyulması gereken bir durum.



Kaynak: Gamexnow

Kahvaltı Ismarladıktan Sonra Hayatı Değişen Garson Kızın Etkileyici Hikayesi



ABD New Jersey'de gözleri yaşartan bir yardımlaşma hikayesi yaşandı. İki itfaiye erinin yorucu bir mesainin ardından gittikleri bir restoranda başlayan olaylar silsilesinde insanlar arası yardımlaşmanın nelere kadir olduğunu gösteren bir sonuç çıktı...



Tim Young ve Pual Hullings, yorucu bir mesainin ardından New Jersey'de bir restorana giderek yorgunluklarını atmaya karar verdiler. Sabahın 6'sında geldikleri mekanda, laflamaya başlayan ikili 12 saat süren bir yangını söndürürken neler yaşadıklarının kritiklerini yaptılar. Buraya kadar her şey normaldi, onların ve bir çok kişinin hayatını değiştiren şey ise kasaya gittiklerinde karşılarına çıktı.





Restoranda garson olarak çalışan Liz adında bir genç kız onların hesabını ödemişti. İki itfaiyeciye bir de not bırakan Liz; "Teşekkürler" başlıklı notunda "Bugün kahvaltınız benden. Herkesin kaçtığı bir durumda ateşlerin içine atladığınız için teşekkürler. Nasıl bir rol üstlendiğiniz önemli değil. Siz cesur, amansız ve güçlüsünüz. Böyle olduğunuz için her gün ateş ve cesaretle yoğrulduğunuz için teşekkürler. Herkese örneksiniz. Biraz dinlenin" yazmıştı. Nottan çok etkilenen itfaiyeciler sosyal medya üzerinden Liz'e teşekkür ettikleri bir ileti paylaşarak insanların Liz'e fazladan bahşiş vermelerini rica ettiler.







Ancak hikaye burada bitmedi. İtfaiyeciler sonradan Liz'in babasının 5 yıldır sakat olduğunu ve yeni bir tekerlekli sandalyeye ihtiyacı olduğunu gördüler. Liz bunun içöin internette bir bağış kampanyası başlatmıştı. İhtiyacı olan sadece 17.000 dolardı. Ancak itfaiyeciler Liz'in kampanyasını öyle bir desteklediler ki, Liz kısa sürede 70.000 dolar topladı! Bir yemek parasına karşılık Liz, iki itfaiyecinin yüreğini ve kendisine bağış yapan yüzlerce insanın desteğini kazanmıştı. Sakat babasına yeni bir tekerlekli sandalye alan Liz; "Böyle bir şey beklemiyordum, sadece bir gülümseme bile yeterdi." dedi.



Kaynak: Radikal

İsveçli Manken Kilolu Olduğu Gerekçesiyle İş Bulamıyor





Stockholm'de yaşayan 19 yaşındaki manken Agnes Victoria Hedengaard, 5 yıldır mankenlik yapmasına rağmen kilolu olduğu gerekçesiyle iş bulamıyor.



57 kilo olan isveçli manken, İngiltere, İtalya, ABD gibi ülkelerde kilosu fazla olduğu gerekçesiyle iş bulamadığını belirterek “5 yıldır mankenlik yapıyordum ama artık iş bulamıyorum. Müşterilerim benim kilolu olduğumu öne sürüyorlar.Oysa AB ülkeleri ve birçok ülkede artık çok zayıf mankenlerin çalıştırılmaması konusunda kararlar var. İsveç’te bile iş bulamaz oldum” dedi.



Yaşadıklarını bir video ile Facebook, YouTube gibi sosyal medya alanlarında anlatan Agnes Victoria Hedengaard, milyonlarca kişi tarafından izlendi.







Diğer mankenler arkadaşlarıyla konuşup aynı sorunu yaşadıkların öğrendikten sonra video filmi yapmaya karar verdiğini belirten Agnes Victoria Hedengaard: “Moda dünyasını anlamak çor zor. 5 yıldır mankenlik yapıyorum. 1 yıldır neredeyse yemek yemiyorum, her gün aldığım kaloriyi hesaplıyorum. Kafamda bir sürü düşünce oluşuyor. Yemek yeme isteğimi tamamen kaybetmekten korkuyorum” dedi.



İsveç’in Veliaht Prensesi Victoria’nın önünde ve birçok defilede mankenlik yapan Agnes’in ailesi de kızlarının yemek yiyememe hastalığına yakalanmasından korkuyor.



Kaynak: Ntv

İnternette Para Toplayıp Hayatlarında İlk Kez Deniz Gördüler

İtalya'nın kuzeyinde, Alp Dağları yakınlarındaki bir kasabada yaşayan bir grup yaşlı kadın, hayatlarında ilk kez denizi görme hayallerini internet üzerinden para toplayarak gerçekleştirdi.







Kendilerine yerel lehçede "kadınlar" anlamına gelen "funne" adını takan kadınların bu macerası bir belgesele dönüştürülüyor.



Trento bölgesindeki Daone kasabasında yaşayan, 70-93 yaşları arasındaki 12 kadın, bir sohbet sırasında hiçbirinin hayatlarında bir kez bile deniz görmediğini fark etmiş. Deniz görme hayallerini gerçeğe dönüştürmeye karar veren kadınlar, ilk başta pek de başarılı olamamış.







Turta yapıp satan, tombala oyunları düzenlemeye başlayan kadınlar bu yöntemle sadece birkaç yüz euro toplayabilmiş.







Kasabanın itfaiyecilerinin hazırladığı takvimden esinlenerek bir takvim de yapmışlar. Bir fotoğrafçının da yardımıyla, takvimin 12 yaprağından her birine, kadınlardan birinin, hayalindeki bir şeyi yaparken görüldüğü fotoğraflar basmışlar.



Örneğin, "aşk gemisine" binme hayali olan Armida, Temmuz ayı sayfasında kağıttan bir tekneye yerleştirilmiş, en güzel domates sosunu pişirmeyi dileyen Vitalina ise domateslerle birlikte Ağustos ayının "takvim kızı" olmuş.







Ancak takvim satışları da istedikleri gibi gitmeyince hayal kırıklığına uğrayan kadınların imdadına, grubun en genç üyesi 70 yaşındaki Erminia'nın torunu yetişmiş. "Crowdfunding" (internet üzerinden bir amaç uğruna para toplama) yöntemini kullanmalarını öneren torun, ilk başta büyükannesi ile arkadaşlarını ikna etmekte zorlansa da sonunda bu fikri kabul ettirmiş.







Erminia ilk başta torununa, "Saçmalama, kim bir grup kadına denize gitsinler diye para verir ki?" diye karşı çıktığını ancak sonunda "Denemeye değer" diye düşünerek kabul ettiğini söylüyor.



İnternette bir bağış sayfası açan kadınlar, bağış yapanlara kartpostal, yemek kursu gibi çeşitli hediyeler de teklif ederek 1 aylık bir süre zarfında 6 bin euro'nun üzerinde para toplamayı başardı.







Sonunda topladıkları parayla ay başında Hırvatistan'ın Ugljan adasına giden kadınlar, denize ilk kez girerken çektirdikleri fotoğrafları da Facebook'ta paylaştı.







"Bir insan için küçük, insanlık için büyük bir adım" gibi sözlerle paylaşılan fotoğraflar kadınların yüzlerce takipçisi tarafından sevinçle karşılandı.







Denizi görme hayallerini gerçekleştiren kadınların maceraları şimdi İtalyan yönetmen Katia Bernardi tarafından bir belgesele dönüştürülüyor. "Funne - le ragazze che sognano il mare" (Kadınlar - denizi hayal eden kızlar) isimli belgeselin gelecek yıl gösterime girmesi planlanıyor.



Kaynak: BBC



Burger King, McDonalds İle Ortak McWhooper Hamburgeri Çıkarmak İstedi





Burger King tarafından yayınlanan barış videosunda McDonald's ile ortak bir "McWhooper" ürünü çıkarmak istemişti. Ancak McDonald's bu isteği kibar bir şekilde reddetti.



Bildiğiniz gibi 21 Eylül tarihi tüm dünyada "Dünya Barış Günü" olarak geçer ve bu konuda birçok büyük etkinlikler yapılır. (Öncesi sonrası savaş olduktan sonra biraz anlamsız oluyor ama pek şey etmemek gerek) Bunlardan en ilginci de Burger King tarafından YouTube üzerinden yapılan barış çağrısıydı. Peace One Day adlı bir gönüllü oluşum ile ortaklaşa yapılan çalışmada McDonald's firmasına seslenen Burger King, 21 Eylül'de her iki firma tarafından barışı simgeleyecek şekilde bir McWhooper ürünü çıkarmayı teklif etmiş, Miami'de olan Burger King ile Chicago'da bulunan McDonald's arasında, yani Atlanta'da ortak bir McWhooper dükkanı açmayı teklif etmişti.



Oldukça ilgi gören bu proje önerisi kolay kolay rastlanan bir örnek değildi ve Burger King'e binlerce tebrik yağdı. Tabii bu videodan McDonald's firmasının haberi yoktu ve herkes gibi onlar da YouTube'dan gördüler. Bu ürün ve dükkandan gelen gelirler de Peace One Day topluluğuna yardım olarak aktarılacaktı fakat McDonald's bu barış çağrısına yanaşmadı.







McDonald's tarafından nazikçe reddedilen bu teklifte bu tarz bir hareketin gerçekten hoş olacağı, ama küresel bir farkındalık yaratmak için iki büyük firmanın daha büyük şeyler yapabileceği ve bu iki dosthane firmanın arasındaki rekabete getirilecek barışta gerçek dünyadaki savaşın acılarını ve dertlerini dindiremeyeceği belirtilmiş. Açıkcası CEO Steve Easterbrook tarafından Facebook üzerinden yayınlanan bu mesajda gerçekten anlamlı olduğunu söyleyebiliriz. Ayrıca Burger King'in bunu direkt firmaya sorarak ortaklaşa bir çalışma yapmak yerine YouTube üzerinden tüm dünyaya duyurarak yapmasına ithafen "Bir dahaki sefere basit bir telefon görüşmesi yapabiliriz" notu eklenmiş.







Tüm dünyada yankı uyandıran bu videonun Burger King açısından bir artı sağlayacağı ve McDonald's tarafından reddedilmesi de Burger King'in tekrar işine yarayacağı düşünülebilir. Bu sebeple de firmalar görüşmeden böyle bir çalışma yapılması McDonald's firmasının hoşuna gitmemiş.



Kaynak: Webtekno

Dünyanın En Küçük Ulusları

Dünyada ‘kerameti kendinden menkul’ 400 civarında devlet var. Kralları, paraları, marşları, pulları her şeyleri tamam, neşeleri yerinde. Dünyada ülkesinden sıkılan herkes için, birer kaçış rotası! İşte bu ’mini devletlerden birkaç tanesi...









ELLEORE

Nüfus: 370

Yönetim: Anayasal monarşi

Yüz Ölçümü: 1,5 kilometrekare



Sene 1944... Danimarkalı bir öğretmen, Roskilde fiyordunun az ilerisinde bir küçük toprak parçası görünce, onu öğrencileri için bir yaz kampına çevirdi. Kamp iyi geçmiş olacak ki, Elleore adıyla bağımsızlıklarını ilan ettiler. O gün bugün ağustosta bir hafta, Elleore’de tam tekmil bir krallık eğlencesi yaşanıyor. Mekânın neşesi güzel ama kurallar da var: Adaya Robinson Crusoe kitabı ve konserve sardalye getirmek yasak. Cezası da 11 dakika 17 saniye hapis.









SEALAND

Nüfus: 3

Yönetim: Anayasal monarşi

Yüz Ölçümü: 550 metrekare



İngiliz ordusundan emekli Binbaşı Roy Bates, deniz üstündeki bir silah platformunun, İngiltere açıklarında, uluslararası sularda terk edilmiş durduğunu görünce bir çılgınlık yaptı, oraya yerleşti; yetinmedi, 550 metrekarede ‘Sealand’ isimli krallığını ilan etti. Sonrası macera: Pasaport bastırma, havalı marşlar besteleme, işgalcilere karşı mücadele etme... Bates, 91 yaşında ölene dek kraldı, şimdi taht oğlunda, İngiltere’nin umursamadığı krallık da yerli yerinde.









CALSAHARA

Nüfus: 3-10

Yönetim: Monarşi

Yüz Ölçümü: 470 metrekare



Travis McHenry daha 15 yaşında Pensilvanya’daki çiftliklerinin bahçesinde Casbah isminde bir krallık kurmuştu. Sonra ABD ordusunda görev yaparken Westarctica Grandüklüğü’nü hayata geçirdi; ordu izin vermedi. Şimdi California’nın güneyindeki çölde, hiç kimsenin hiçbir işine yaramayan bir arazinin sahibi. CalSahara (Biraz California biraz Sahara) Krallığını ilan etmeyip de ne yapacaktı!









CONCH CUMHURİYETİ

Nüfus: 24909

Yönetim: Cumhuriyet

Yüz Ölçümü: 15,4 kilometrekare



Bu ülke varlığını trafik sıkışıklığına borçlu. ABD hükümeti, mülteci akını ve uyuşturucu kaçakçılığını önlemek için, 1982’de Florida’daki Key West’e bir sınır karakolu kurunca, turistik şehre giriş-çıkış çok zorlaştı, kilometrelerce kuyruklar oluştu. Key West’in o dönemki belediye başkanı Dennis Wardlow, hemşehrilerinin dertlerini hükümete duyuramayınca, Conch Cumhuriyeti adı altında bağımsızlığını ilan etti, ABD’ye de savaş açtı. Savaş bir dakika sürdü ama kimsenin takmadığı cumhuriyet devam ediyor.









ATLANTIUM

Nüfus: 2000

Yönetim: Seçimli monarşi

Yüz Ölçümü: 740 metrekare



Avustralya sınırları içindeki Atlantium İmparatorluğu, mini mini ‘ulusların’ içinde en solcusu. Kendini kral ilan eden George Cruickshank (yani 1. George) kendini ‘tek komşusu’ Avustralya’dan soyutlamıyor; ötenazi ve eşcinsel evliliklerini destekleme konusunda tartışmalar açıyor. Atlantium’un 1981’de kurulmasından beri Avustralya’da medyanın en sevdiği figürlerden biri haline gelen I. George, diğer feyk krallıkların da sözcüsü konumunda.







Kaynak: Hürriyet

Evinin Tavanındaki Sır 70 Yıl Sonra Ortaya Çıktı!

Rudi Schlattner 2. Dünya Savaşı sırasında yaşanmış sayısız trajik hikayeden birinin kahramanı. Savaşın ardından Almanların sınırdışı edilmesine karar verilince Çekoslavakya‘daki evlerini terk edip Almanya‘ya göç etmek zorunda kalmış bir ailenin üyesi Schlattner.



Aşağıda gördüğünüz villayı Rudi Schlattner’in babası 1928-1929 yılları arasında inşa eder. Schlattner 70 yıl önce evlerini terk ederken bir gün mutlaka döneceğini biliyordur. Hayat onu nihayet 83 yaşındayken buraya tekrar sürükler.





Schlattner 70 yıl sonra döndüğü evinde böyle büyük bir süprizle karşılaşacağını tahmin etmiş miydi bilinmez. Lakin olaylar şöyle gelişir: Tavan arasında tesadüfen fark ettiği bir ipi çekince karşısında bir kapı açılır. Kapının ardında babasının 70 yıl önce kaçarken sakladığı eşyalar duruyordur. Oyuncaklardan dikiş setine, çoraplardan kitaplara; o zamanlar evlerinin bir parçası olan birçok eşya bu gizli bölmeye saklanmıştır.





Schlattner 70 yıldır adeta sahiplerini bekleyen bu eşyalarla karşılaşınca afallar. Babasının dikkatlice gizlediği o eşyalar şimdi Usti nad Labem‘de bir müzede sergilenecek. Villanın şimdiki durumunu merak edenler için: Burası artık bir çocuk yuvası olarak kullanılıyor.