Bayram Cigerli Blog

Bigger İnfo Center and Archive
  • Herşey Dahil Sadece 350 Tl'ye Web Site Sahibi Ol

    Hızlı ve kolay bir şekilde sende web site sahibi olmak istiyorsan tek yapman gereken sitenin aşağısında bulunan iletişim formu üzerinden gerekli bilgileri girmen. Hepsi bu kadar.

  • Web Siteye Reklam Ver

    Sende web sitemize reklam vermek veya ilan vermek istiyorsan. Tek yapman gereken sitenin en altında bulunan yere iletişim bilgilerini girmen yeterli olacaktır. Ekip arkadaşlarımız siziznle iletişime gececektir.

  • Web Sitemizin Yazarı Editörü OL

    Sende kalemine güveniyorsan web sitemizde bir şeyler paylaşmak yazmak istiyorsan siteinin en aşağısında bulunan iletişim formunu kullanarak bizimle iletişime gecebilirisni

Günler etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Günler etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Dünya çevre gününüz kutlu olsun ama.../Kültür - Sanat/milliyet blog



Çevre bize kızıyor, kızgınlığını doğal afetlerle dile getiriyor. Depremler, sel felaketleri, toprak aşınması, kuraklık, çoraklık, kirlilik birbirini izliyor. Gölleri kuruttuk, akarsuları kirlettik, denizlerin maviliği aldı başını gitti. Doğanın renklerini soldurduk, her yeri kimyasal atıklarla doldurduk. Kara bulutlar hiç eksilmedi gökyüzümüzden, benliğimizden.

Ozon tabakasında kocaman bir delik açıldı sayemizde. Bu yaptıklarımız bir çeşit delilik ama farkında değiliz hiç. Kendimizi akıllı sanıyoruz. Yarını düşünmüyor, günü gününe yaşıyoruz. Günümüzü mahvettiğimiz yetmiyor, geleceğimizi de karartıyoruz. Bu dünya bize atalarımızın emanetidir. Emanete hıyanet ediyoruz oysa hiç utanıp sıkılmadan.

Kâr hırsıyla bahçeli evleri bozuyor, yerlerine gökyüzüne hançer gibi saplanan, güneşimizi tutuklayıp doğamızı har vurup har vurup harman savuran çiçeksiz bloklar, siteler, apartmanlar dikiyoruz. Doğayı doğallığından çıkarmaktan adeta bir zevk duyuyoruz. Gün ışığını görünce dışarı çıkarak yararlanacağımıza, içeriye ışık girmesin diye pencerelerimizi kalın perdelerle örtüyoruz. Sonra hasta olunca niye hasta olduğumuza şaşırıyoruz. Atalarımızın, “Güneş girmeyen eve doktor girer”, “Ne ekersen onu biçersin”, “Rüzgâr eken fırtına biçer”, “Bakarsa bağ olur, bakmazsan dağ olur” gibi özlü sözlerine kulak vermiyoruz. Damlaya damlaya göl oluyor; O, çöp atıyor, bu kirletiyor, şu tükürüyor derken doğa, doğanın güzelliği buhar olup uçuyor. Sorunlar dağ gibi yığılıyor...

***

Çiçekler yeryüzünün yıldızı, yıldızlar gökyüzünün çiçekleridirler ama gören yok bu güzellikleri. Plazalarda, “center”larda aval aval dolaşıyoruz, yapay, sanal güzellikleri hayranlıkla seyrediyoruz. Karıncalar kadar olamıyoruz, arılar gibi bal yapamıyoruz, kelebeklerin, böceklerin güzelliklere güzellik ekleyen şirinliklerinin farkına bile varamıyoruz. Verimli topraklara fabrika kondurmayı, her tarafı filtresiz fabrika bacalarıyla donatmayı, kirli atıklarımızı akarsulara, denizlere akıtmayı marifet sanıyoruz. Kalkınıyoruz, ilerliyoruz diye burnumuz Kaf dağında, göğsümüzü gere gere dolaşıyoruz. Oysa kuşların ötüşü, rüzgârın esişi, çiçeklerin açışı kadar güzel değil sanatımız. Bilim kötüye kullanılıyor. Eski güzelliklerin gittikçe kaybolduğunu, yozlaştığını göremiyoruz. Bakar körüz çünkü, gönül aynamız kir pas içinde. Seyretmeyi seviyoruz, olup biten çirkinliklere seyirci kalıyoruz. Burnumuzun dikine gidiyoruz. Doğayı kendi çirkinliğimize benzetiyoruz. İşin kötüsü bu yozluğa, nobranlaşmaya alışıyoruz, katkıda bulunuyoruz!

***

Unutmayalım ki, çevreyi hor gören güzellikleri zor görür. Ne yaparsa yapsın, özlediği cennete kavuşamaz, tüm umutları suya düşer, kendi cehenneminde çürür. Bir gün bu güzel dünyayı bırakıp gitmek zorunda kalınca bir avuç toprak bulamaz, demire, betona gömülür, tüm çirkinliğiyle. Şiirsizliğe mahkûm olur benliği, masala döner kişiliği...

***

Kendisine ettiğimiz bunca eziyetlerden, işkencelerden sonra, çevre bizi dövse evire çevire, doğa yüzümüze tükürse yeridir.

Çevreyi kirleten, doğaya saygı göstermeyen kişi ne kadar ilerici geçinse de geridir, geri kalmış biridir. Böyleleri övüneceklerine yerinmeli, yerin dibine girmelidir.


Erhan Tığlı

Blog,Blog Milliyet,Alıntı,Bayram Cigerli,Okunacaklar, bayramcigerli.blogspot.com, Kültür,Sanat,

Çağan Irmak'lı günlerim.../Kültür - Sanat/milliyet blog




Bugünlerde Çağan Irmak’la geçiyor günlerim. Çalışmadığım için, sabahları, gösterildiği dönemde çok beğenerek izlediğim, Çemberimde Gül Oya’yı tekrar seyrediyorum. Bir şeyi ikinci defa seyretmeyi bilirsiniz neler olacağının farkındasınızdır bir sonraki sahneye hazırlıklısınızdır, bu sizi ayrıntılara doğru
 sürükler. Ayrıntıların dünyası otobandan çıkıp haritadaki ara yollarla bir yeri keşfetmeye çalışmak gibi bir şey bana göre. İşte ben bu zevki yaşıyorum her sabah. Onda kalkıyorum diziyi seyredip öyle güne devam ediyorum.

Yanlış anlamayın ne televizyon izlemeyi ne de bir diziye saplantı derecesinde bağlanmayı severim. Benim ki aslında bir beyin jimnastiği. Beni çok düşündüren bende yeni ufuklar açan bir dizi bu. Hiç bilmediğim bir dönemdeki olaylar bana acaba ben o dönem yaşasam neler yapardım sorusu uyandırıyor. Bu duyguyu ve kendimi yormayı sabaha hayal dünyamı da uyandırarak başlamayı seviyorum. Bir sabah uyanıyorum Yurdanur’um her şeye göğüs gerebilecek kadar güçlü, ertesi gün Zarife’yim ulaşamadıklarıma pencereden bakıp gergef işliyorum, bir başka gün Canan’ım içim kan ağlarken bile gülebilecek kadar yürekli …

Asmalı Konak’ta aynı duyguları hissetmemiştim. Hatta toplasanız on bölüm ancak izlemişimdir, o da diğer insanların zoruyla. Aslında en rahatsız olduğum şey insanların Asmalı Konak, Bir İstanbul Masalı, Kurtlar Vadisi gibi bazı dizileri hayatlarının merkezi haline getirmeleri. Bu dizilerin olduğu günler hayat duruyor onlar için. Birini arayıp gece bir şeyler planlamaya çalışırken aa pazartesi olmaz şu dizi var dediğinde gerçekten midem bulanıyor. Çok sinirleniyorum. Hayatını dizinin yönetmesine izin veren küçük insanları sevemiyorum. Ama o insanları ne hayatımdan çıkarabiliyor ne de bunları yüzlerine söyleyebiliyorum sonuç olarak saplantı haline gelen diziye karşı önyargım oluşuyor.

Çağan Irmak’sa gerçekten benim için araştırmaya değer biri. Bu hafta internette onunla ilgili baya bir yazı okudum. Ama merakımı giderecek sorular ona hiç sorulmamıştı. Gerisini hayal etmek zorunda kaldım. Çağan Irmak 4 Eylül 1970 İzmir doğumlu. Seferihisar’da geçmiş çocukluğu. Maalesef Seferihisar nasıl bir yer bilemiyorum bu biraz hayal kurmamı engelliyor. Kendimce Babam ve Oğlum’daki gibi bir yer olduğunu düşünüyorum. Sonra geçen gün konuşurken bir arkadaşımın dediği nokta takılıyor aklıma neden hiç küçük kız çocukları yok filmlerinde ve dizilerinde ? Ve neden filmleri bu kadar güzel, bu kadar dokunaklı ve bu kadar rahatsız edici ? Bence Çağan Irmak filmlerinin ortak özelliği bu, seyirciyi rahatsız etmesi. Film bittikten sonra bile hafif hafif dürtükleyen, en güzel rüyaların içinde birden beliriveren, sabah uyandığınızda kafanızda soru işaretleri yaratan.

Merak ediyorum nasıl bir çocukluk geçirdiğini ? Bütün bu yaptıkları garip bir şekilde birebir yaşadığı şeyler gibi geliyor ve bu yanılsama halim beni daha çok rahatsız ediyor. Sanki “Mustafa Hakkında Herşey” deki kardeş cinayetini işleyen de, babası öleceği için dedesinin evine bırakılan da, 1980 döneminde öğretmeni tarafından bütün bu yaşadıklarımı anlat denen de Çağan Irmak benim için. O fantastik öyküler kuran bir çocuk. Bense onun öyküleriyle kafası karışmış, artık bir seyirci olmaktan çıkmış, bir dedektif gibi onun filmlerinde dizilerinde satır aralarını okumaya çalışan obsesif biriyim.

Sanki onun bütün sırlarına bir gün, filmlerinde herkese gösterdiği ateş böceklerini görebilirsem kavuşacakmışım gibi… Bekliyorum…

Blog,Blog Milliyet,Alıntı,Bayram Cigerli, bayramcigerli.blogspot.com, Kültür,Sanat,