Eskiden transistörlü radyo bile idareli kullanılırdı, karınca kararınca. Gündüzleri “arkası yarınları” akşamları “bir roman bir hikaye” yi dinler kapatırsın. Yoksa pil mi dayanır ona?
Yaşlılar Kahire taraflarından hafız ney ararlar, Abdülbasıd’ı denk getirmek kolay mı? Ümmü Gülsüm çıkar inadına. Muganiyyemiz tekrar üzerine tekrar yapar saatlerinize ipotek koyar. Zaten Viyana, Varşova, Bratislava yandan yandan kaynak yapmaya başlamıştır, piyano, keman ufak ufak şiddetlenir ve viyola hakim olur dalgaya.
Televizyonlar, VHS videolar, bilgisayarlar derken içimiz dışımız elektronik oldu sonunda. Gençler telefon değiştirdikçe eskisini getirip yaşlılara veriyor. Onlar da bir seviniyor, bir seviniyor matah bir şeymiş gibi yastığının altında saklıyor. Halbuki evden çıktıkları yok ve kablolu telefon ellerinin altında. Hadi bayramı kandili anladık da muhabbetten hoşlanan tipler var, yerli yersiz arıyorlar. Eee daaa daaa nassın? Nossun be yuvarlanıp gidiyoruz evlat.
Telefon çalmadan 5 saniye evvel bilgisayara bi haller oluyor, misal kolonlar sara nöbetine tutulmuş biçare gibi titriyor. Eğer bir güç masayı bile sallayabiliyorsa, kim bilir bize neler yapıyor?
Açın interneti bakın, cep telefonu ile yumurta nasıl pişirilir? Onlarca değişik örnek var, lop. rafadan, tavada… Misal birinde adam paketten açtığı yumurtayı kolon ile telefon arasına bırakıyor. Bir süre çaldırıyor ve sonra… Sonra yumurtayı soyup bıçakla dilimliyor. Peki kolon ile telefon arasında kalan fukara? Oturup hesaplamak lazım, neler gelebilir başına.
Bunca hastalık boşuna değil. Eh büyüklerimiz “Külli keşfün muzırün” dememişler boşuna. Diyelim çalışan gazeteciler günü bir bakıyorum yüzlerce mail düşmüş kutuma. Önceleri mana veremiyordum, insanların benim gibi huysuz birini aramaları için sebep yok ama... Meğer öyle değilmiş, onun da tanıdığından bildiğinden değil, gazetedeki yazarların mailini bir şekilde ele geçiriyor, alayının işini tek tuşla bitiriyor. Bin nevi toplu katliam, mesajın kime gittiği sanki pek umurunda. Her gün birkaç saatimiz mail silmeye gidiyor, firmalar değişik kılıflara girip ürün tanıtıyor. Yok tatil paketleri, yok bitkisel ilaç... Viegracılar zaten baş belası şu adresten geleni önle diyorsun başka isimle atışa geçiyor.
Google’da bir mevzu arayayım diyorsun bennırlar bastırıyor. Yok, yeşil kart ister misin? Yok Okşan seni bekliyor. Kapat deyince de defolmuyorlar, ekrana yapışıyor adeta. Nasıl bilgi kirliliği, uyduran uydurana, demek bilgisayar alana çala klavye üfürme hakkı veriliyor.
Bil bilme mühim değil, herkes her mevzuda yazıyor. Bilgisayar bağımlığı ciddi ciddi tehdit olmaya başladı. Adam gün boyu ekran karşısında, eve geliyor, nefeslenmeden dizüstünü kucaklıyor. Hanımın önünde ayrı alet. Oğlunda da var kızında da... Hiç konuşmuyorlar, gecenin bir yarısı kapanma çıngılları duyuluyor ve elektrikler sönüyor.
Otobüs, vapur, tramvay fark etmiyor, herkesin elinde bir telefon kendi kendine konuşup gülüyor. Hatırlar mısınız bilmem, eskiden “deli” denirdi onlara… Adam direksiyonda telefonun birini kulağına dayıyor öbüründen numara arıyor. Göbeği ile dümen tutup dirseği ile vites değiştiriyor. Delikanlılar teravih kılarken bile telefondan ayrılamıyor. İmam selam veriyor eller cebe. Salavat söylenene kadar tuşları parmaklıyor, okuyor, yazıyor, bir şeyler yetiştiriyor.
Kafadan bacaklılara döndük, herkesin kulağından bir kablo çıkıyor. Çocuklukta vidaların gevşediği günler olur, akranlarınızla boğuşup kudurursunuz, kah kah kahkaha… Yaşlıların kafası götürmez, “la olum bi itişmeden durun” derler, sokarlar hizaya. La olum bi iletişmeden durun. Dermişim. Kime söylüyorsun baba?
Ethem Mahmut Ziya
Türkiye Gazetesi
0 Comments:
Yorum Gönder