Yıl 1941... Nazi Almanyası, Ruslar’ı fena sıkıştırıyor. Hitler ordularının güçlü silahları karşısında Kızılordu felaket zorlanıyor. Ancak Ruslar, ölümüne bir savunma yapıyor, kış şartlarını da arkalarına alıp ülkelerini kurtarıyorlar. Elbette bu çok pahalıya mal oluyor binlerce genç ölüyor, binlercesi de (ki onlardan biri olan Mikhail Kalaşnikof’tur) yaralanıp hastahanelere düşüyor.
Mikhail çorap ve postal kokan revirde boş durmuyor, kara kara düşünüp Almanlarla başedebilecek bir tüfek planlıyor. Bunun hızlı, seri, basit ve dayanıklı olmasına dikkat ediyor. Dakikada 400 mermi atabilen silahın çizimlerini kime gösterse beğeniyor ama devlet sektöründe üretime geçmek kolay olmuyor. Onlarca form doluyor, yüzlerce imza atılıyor, toplantı üstüne toplantı yapılıyor, partililerin gönlü ediliyor. Kısacası silahın tezgâha alınması 7 yılı buluyor ama üretime geçince rekorları kırıyor. Efsane silah tam 19 ülkede imal ediliyor ve 50 ordunun kışlasına giriyor. Hatta bazı devletler (mesela Mozambik) bayrağına bile Kalaşnikof resmi koyuyor. SSCB, “bakım istemeyen ve kolay kullanılan” silahı, eğitimli askerlerden ziyade işbirlikçileri için imal ediyor, kaşla göz arasında Marksist gerilla gruplarını donatıveriyor. Silah tüccarları bu temiz malı (!) Amazonlardan, Nil havzasına kadar fitne olan her yere yayıyor, servetlerine servet katıyor.
Ver yeşili...
60’lı yıllarda Che Quavera’ya özenen komünist militanlar ne edip edip bir kalaşnikof elde etmeye bakıyorlar. Eğik şarjörü ile tüm savaşçıların rüyasına giren kalaşnikof Sandinitsaların, Kızıl Kmerlerin, Zapataların fotoğraflarında tamamlayıcı aksesuar oluyor. Gerilla rüyası gören gençler kafalarına bandana bağlayıp ellerine kalaşnikof almayı marifet sayıyor ve (istihbarat örgütlerinin eline geçme riskine rağmen) mutlaka resim çektiriyorlar. Afrika’nın baş belası John Garank leblebi çekirdek gibi kalaşnikof dağıtıyor, Zulular, Tutsiler katliamlarını hep bu “kalleş silah”la yapıyorlar. Cahil gerillalar geçtikleri köylerde üzerinde milyonlarca sinek uçuşan cesetler bırakıyor.
Aradan yıllar geçiyor, Kızılordunun paragöz subayları doların yeşilini görünce omuzundaki silahı bile satıyor, hatta depoların kapısını açıveriyorlar. Hiç hesapta yokken kalaşnikoflar Afgan ve Çeçen mücahidlerinin eline geçiyor. Bir zamanlar hür dünyanın başını ağrıtsın diye imal edilen namlular ansızın Ruslara dönüyor. Yine Eritre, Moro, Keşmir gibi hakkın silahla alındığı ülkelerde kalaşnikof prim yapıyor. Hasılı üretilen 100 milyon tüfek hürriyet isteyenlerin de, hürriyetleri gaspedenlerin de elinden düşmüyor, “keleş” insanlığa kan ve gözyaşından başka bir şey vermiyor.
İhtiyar usta
Halen Urallar’da İjevsk Zavotunun (fabrikasının) büro şefliğini yürüten Mikhail Kalaşnikof, tam bir mekanik hastası. Bisiklete biniyor, cep saati taşıyor, klasik daktilo kullanıyor. Yaşı 90’a yaklaşan becerikli teknisyen her ne kadar AK-47’siyle gurur duyduğunu söylese de torun torba sahibi olduktan sonra vicdanı titremeye başlıyor. “Acaba dökülen kanlarda benim de payım var mı” diye düşünmeden edemiyor. Hatta zaman zaman dostlarına “keşke insanlara yararlı bir şeyler tasarlasaydım; mesela sahibini yormayan bir çim biçme makinesi yapsaydım, hafif bir bisiklet ya da sağlam bir şemsiye düşünseydim” diyor.
Ancak Mikhail Kalaşnikof’un hayallerini bir zamanlar can düşmanı olan Almanlar gerçekleştiriyor. Gestapoların torunları, ihtiyar kurda iyi bir isim hakkı verip Kalaşnikof markasıyla şemsiye, saat, çakı, çakmak, raket, bıçak (hatta tıraş losyonu) üretmek için harekete geçiyor. Elbette bunlar mekanik aksamlı, sağlam, becerikli ve evlâdiyelik ürünler olacak. Kısacası efsane silahın adına yakışacak. Zaten firma Alman çelik endüstrisinin merkezi sayılan Solingen’de faaliyet gösteriyor.
Sıra kimde?
Mikhail Kalaşnikof’un emekli maaşı (ikramiyelerle birlikte) 500 dolar civarında. Bunun içinde ek maaşlar ve İjevsk şehrinin verdiği fahrî hemşehrilik primi de bulunuyor. Bu meblâğ Rusya standartlarında az bir para değil ancak patentlerin yanında devede kulak kalıyor. Zira Mikhail, sadece Almanlardan (isim hakkı olarak) yılda 5 milyon dolar alıyor.
Farkında mısınız bilmem, dünya çok hızlı değişiyor, beş on yıl evvel “Berlin’de duvar yıkılacak, Rusya’da kapitalistler at oynatacak, burjuva veledleri Che’li tişörtler kuşanacak, Çin, serbest pazarı sallayacak, ABD, polis devleti olacak” dense kim inanırdı?
Ne dersiniz, yarın öbürgün birileri de Rus devriminin logo ve isim haklarını satın alabilir mi? Batılı bir firmanın kızıl yıldız ve orak çekiçli armalar altında kürkler, parfümler, rujlar, viskiler, purolar, pırlantalar ürettiğini ve reklamlarında boylu poslu Rus gençlerini oynattığını düşünebiliyor musunuz? Böyle bir şey olur mu bilemem. Ama inanın çok tutulur ve çok satar. En az kalaşnikof marka şemsiyelerin sattığı kadar...
Ahmet Sırrı Arvas
0 Comments:
Yorum Gönder