İSTANBUL, Gazi ve İnönü üniversiteleri başta olmak üzere bazı üniversitelerimiz ikiye bölünerek yeni üniversiteler kurulacak.
Bu tasarı iktidar yanlıları için peşinen doğru, muhalifler için peşinen yanlıştır.
Halbuki bu konuya siyasi değil, akademik gözle bakmak lazım.
Üniversitenin aşırı büyümesi yönetimde etkinsizlik gibi sorunlar yaratabilir, bölmek gerekebilir... Ama siyasetin karar vermesinden önce akademik düzeyde araştırmalar yapılmalıydı, ilgili üniversitelerin görüşleri alınmalıydı.
1933 REFORMU
Osmanlı Darülfünunu Meşrutiyet’te, döneminde, o günkü şartlarda özerkliğe kavuşmuştu. 1933 reformu modern üniversite yapılanması getirdi fakat özerkliğe son vererek üniversiteyi Milli Eğitim Bakanı’na bağladı, akademisyen kıyımı da yaptı!
1942’de Dünya Savaşı devam ederken Milli Şef hükümeti üniversiteyi yeniden düzenleme ihtiyacını duydu.
Savaştan sonra bu eğilim güçlendi. Hükümet üniversiteden rapor istedi. İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dekanı Sıddık Sami Onar’ın 1 Nisan 1945 tarihli ayrıntılı raporu hükümete sunuldu.
Rapor, Bakanlık makamına bağlanan üniversitede “teşebbüs kabiliyeti ve sorumluluk hissinin söndüğünü” belirtiyor, özerkliği savunuyordu. Hükümet üniversite yönetimlerinden de görüş aldı.
Bu konuda Prof. Emre Dölen’in ‘Türkiye Üniversite Tarihi’ adlı muazzam eserine bakabilirsiniz. (Bilgi Üniversitesi, cilt 5, s. 47-76)
HALİDE EDİP KÜRSÜDE
7 Ocak 1946’da kurulan Demokrat Parti’nin programında “üniversite özerkliği” savunuluyordu.
Milli Şef hükümetinin akademiden raporlar alarak hazırladığı özerk üniversite tasarısı 13 Haziran 1946’da kanunlaştı.
1950’de Demokrat Parti iktidara geldi.
1951’de Meclis’te milli eğitim bütçesi görüşülüyor; CHP’lilerle DP’liler arasında malum konularda heyecanlı tartışmalar oluyor.
DP listesinden bağımsız İzmir Milletvekili Halide Edip Adıvar 25 Kasım günlü oturumda konuşuyor. Heyecanın “salim bir kafa, makul bir düşünce olmazsa insanı istemeyerek kötü yollara sevk edebileceği” uyarısında bulunuyor.
Büyük yazar “en çok ısrarla duracağım konu üniversite özerkliğidir” diyerek şunları söylüyor:
“Özerklik bazı bakımlardan uygulamada bazı arızalar göstermiştir ve belki de bunun aleyhinde bulunanlar vardır. Fakat özerkliğin ilk tatbik devrinde yarattığı aksaklıklar ne olursa olsun, özerkliği kısmak değil genişletmek ve icap eden değişmeleri üniversite profesörlerinin elinde bırakmak gerektir.”
Milli Şef döneminde bile tasarı böyle hazırlanmıştı. Halide Edip’in konuşması bugün için de doğrudur.
ENİNE BOYUNA
Akademik sorunlar uzmanlık alanıdır. İlgili tasarılar hem uzmanların hem akademik camianın görüleri alınarak hazırlanmalı, dışlanma duygusuna sebebiyet verilmemelidir.
Üniversitenin siyasete dalması da siyasete bağlı olması da akademik dünyada “teşebbüs kabiliyeti ve sorumluluk hissinin sönmesi”ne sebep olur.
Halbuki üniversitede yaratıcılık lazımdır, bu akademik hürriyetlerle mümkündür.
Hesap verirlik lazımdır, bu ancak özerk denetimle sağlanabilir.
İlk baskısı 1997’de çıkan ‘Bilim ve Yanılgı’ adlı kitabımdan beri ben rektör seçimlerine de rektörlerin Cumhurbaşkanı tarafından atanmasına da karşıyım, değişik modelleri düşünülebilecek mütevelli heyet sistemini savunuyorum.
Meclis’e sunulan tasarı aceleye getirilmeden üniversitelerden görüş alınarak enine boyuna tartışılsa bari.
0 Comments:
Yorum Gönder