Bayram Cigerli Blog

Bigger İnfo Center and Archive

Samsundan Yola Çıkan Heyet


YENİ resmi tarih söylemi Mustafa Kemal Paşa’yı anmamak için “Samsun’dan yola çıkan heyet” diyor!

Halbuki 19 Mayıs 1919’dan itibaren tarihte şahit olduğumuz gerçek, Milli Mücadele’yi “Samsun’dan yola çıkan heyet”in değil, Mustafa Kemal Paşa’nın örgütlediğidir.

Mustafa Kemal’le beraber Samsun’a çıkanlar onun “maiyet”idir. İçlerinden sadece Refet (Bele) lider kadrosunda yer alacaktır.

Tarihimizde bir “Heyet-i Temsiliye” vardır, çok önemlidir, başkanı Mustafa Kemal Paşa’dır. İçlerinde “Samsun’dan yola çıkan heyet”ten sadece Refet Paşa vardır.

Milli Mücadele’nin ilk lider kadrosu olarak tarihçilerin “ilk beşler” dediği ekip, Anadolu’ya geçiş sırasıyla Ali Fuat, Karabekir, Mustafa Kemal ve Refet Paşalarla Rauf Beydir.  Hepsi daha İstanbul’dayken Mustafa Kemal Paşa’nın liderliğini kabul etmişlerdir.

MİLLİ MÜCADELE KADROSU

Milli Mücadele’nin liderliği konusunda hiç kimse Mustafa Kemal Paşa’ya itiraz etmediği gibi, rakip de olmadı...

Kurtuluştan sonra kurulacak rejimin radikal bir devrim hükumeti mi, mutedil bir icraat hükümeti mi olması gerektiği konusunda yollar ayrıldı.

Bu konuda muhalefet liderleri Karabekir ve Rauf Orbay’dır. Ama ikisi de Mustafa Kemal’in Milli Mücadele liderliğini desteklemişler, bu işi ancak onun yürüteceğini söylemişlerdir.

Karabekir Paşa Milli Mücadele için atamasını Erzurum’a yaptırdığında, 11 Nisan 1919 Cuma günü, Şişli’deki evinde hasta yatan Mustafa Kemal’i ziyaret ederek Anadolu’ya davet etmiş, kendisi liderliğe kalkmamıştır.

Erzurum’da Mustafa Kemal ordudan istifa etmek zorunda kaldığında, Karabekir “kolordumla emrinizdeyim paşam” diye tekmil vermiştir.

Mustafa Kemal Paşa’nın liderliğini, onun siyasi ve askeri zekâsını küçümseyerek bir Milli Mücadele tarihi yazılamaz. Hele de inkâr etmek, akla ziyandır!

YENİ RESMİ TARİH

Belli ki “Samsun’dan yola çıkan heyet” lafı, Mustafa Kemal adını anmamak için söylenilmiştir.

Sayın İsmail Kahraman’ın tarihe değinen konuşmalarından anlıyoruz ki çok kuvvetli önyargıları vardır, fakat tarih bilgisi o seviyede değildir.

Oluşturulmaya çalışılan “yeni resmi tarih söylemi”nin de genel vasfı budur.

Tek Parti devrini, özellikle kuvvetler birliği ilkesini yerleştirip yeni nesillere belletmesi açısından eleştirmeyi anlarım ve doğru bulurum. Fakat yeni resmi tarihçiler bu hukuki açıdan değil, maziperestlik duygusuyla eleştiriyorlar.

Mesela hukukçu İsmail Kahraman’ın kuvvetler birliğini eleştirip kuvvetler ayrılığı ilkesini savunan tek tavrını gördük mü? Yahut Amerikan senatosunun denetim yetkilerine bizim meclisimiz de sahip olsun dediğini...

TBMM Başkanı olmak kuvvetler ayrılığını ve parlamentonun yetkilerini savunmayı gerektirmez mi?

YÜZ ON YIL

Yıl 1908, Meşrutiyet ilan edilmiştir. Mebusan Meclisi’nin 21 Aralık Cumartesi günlü oturumda Meclis Başkanı seçilen Ahmet Rıza Bey kürsüdedir. Sürgün yıllarından bahisle çok duygulu bir konuşma yapar, “milletin vekili” olmayı “en büyük şeref” olarak niteler. Şu sözleri özellikle önemlidir:

“Bu Meclis’te serbest söz söylemek herkesin hakkıdır... Vazifemiz milli hâkimiyetin güçlü bir şekilde kurulmasına çalışmaktır... Bana mühim vazifeler verdiniz. Bu vazifelerin başlıcası, bana tevdi buyurduğunuz hizmeti bîtarafane (tarafsız) ifaya çalışmaktır.”

Tam yüz on yıl önce...

Kaç arpa boyu yol aldığımızı hepimiz düşünelim

Share

0 Comments:

Yorum Gönder