Hukuk âlimi olmasının yanında büyük meziyeti, zor dönemlerde de hukuku siyasetten üstün tutmasıdır.
Tek Parti devrinde kuvvetler birliği ilkesi geçerliydi, o “salahiyetler (yetkiler) ayrılığı” kavramıyla kuvvetler ayrılığını savundu.
Çok partili hayata geçişte Demokrat Parti’yi destekledi fakat DP iktidarının baskı politikalarını da eleştirdi.
BENİM İDOLÜMDÜ
Hukuk fakültesinde benim fiilen hocam olmadı. 27 Mayıs darbesinin rüzgâr değil, kasırga gibi estirilen “geçmişe yürüyen kanun, ihtilal mahkemesi” gibi feci uygulamalarını eleştirdi, gözaltına alındı.
Hakaretlere uğradı...
Yassıada’daki dürüst şahitliği darbecileri kızdırdı.
‘27 Mayıs İhtilali ve Sebepleri’ adlı kitabı yüzünden hakkında ceza davası açıldı.
Ben İstanbul’a geldiğimde onu çoktan emekliye sevk etmişlerdi. Mahkemede duruşmalarına gider, fırsat bulursak elini öperek manevi desteğimizi gösterirdik.
Birkaç defa da evine gidip sohbetini dinlemiştim. ‘Gençlerle Başbaşa’ adlı kitabında yazdıklarını anlatırdı. En önemli tavsiyesi çok okumamızdı.
Öğrenciliğimde kaldığımız kiralık ahşap evin odasına onun gazeteden kestiğim fotoğrafını asmıştım.
Gençlik yılları, insanların idollere bağlandığı yıllar... Kendimi sürekli Başgil’in talebesi hissettim, bütün eserlerini okudum.
ERKLER SORUNU
Başgil, ‘Din ve Laiklik’ adlı kitabında dinle devletin neden ayrılması gerektiğini, fakat laikliğin de özgürlükçü olması gerektiğini anlatır, otoriter laikliği eleştirir.
“İnkılapçı” veya “muhafazakâr” gözlükle bakarsak “kavramlar”ın önemini göremeyiz.
Nitekim muhafazakârlar Başgil’i yücelttiler, inkılapçılar suçladılar.
Gözden kaçan, Başgil’in savunduğu hukuki kavramlar oldu.
Onun ‘Esas Teşkilat Hukuku’ adlı anayasa ders kitabını sınava hazırlanır gibi okumuştum. “Milli egemenlik, milli irade” gibi temel kavramların kuvvetler ayrılığı durumunda demokratik; kuvvetler birliği durumunda ise otoriter gelişmelere yol açtığını ben ilk defa ondan öğrendim.
Hoca, otoriter örnekler olarak Fransa’da jakobenleri, bizde Tek Parti’yi gösteriyordu.
“Kavramlar”la, ilkelerle değil, siyasi önyargılarla düşünenler Hoca’yı inkılap düşmanı diye yaftaladılar. Muhafazakârlar Başgil’i savunurken bu hukuki ilkelere dikkat etmediler. Halbuki Hoca sağlıklı bir demokrasi için gereken felsefi temelleri anlatmaya çalışıyordu.
ELEŞTİRİNİN DEĞERİ
Demokrat Parti mahkemeye emir vererek Bölükbaşı’nın Millet Partisi’ni kapattırdığında Başgil Menderes’i de otoriterleşmekle eleştirmişti.
Anayasa’ya aykırı kanunları iptal edecek bir anayasa mahkemesi kurulmasını ülkemizde ilk savunanlardan biri de Başgil’di.
27 Mayıs’a giden süreçte Başgil, Adnan Menderes’e muhalefetle uzlaşmayı, Anayasa’ya aykırı yetkiler verilen Tahkikat Komisyonu’nu kapatmayı, CHP ile anlaşarak seçim hükümeti kurmayı tavsiye edecek, Menderes kabul edecek fakat Celal Bayar engelleyecekti.
Keşke Hoca’nın tavsiyesine uysaydılar, krizlere uzlaşmayla demokratik çözüm getirme kültürü yerleşseydi, darbe ve cunta facialarına kapı açılmasaydı değil mi?
Son sözü Başgil’e bırakıyorum:
“Fikirlerden korkmayınız.
Emin olun ki yeryüzünde zararlı tek fikir tenkit (eleştiri) süzgecinden geçmeyendir.” (İlmin Işığında Günün Meseleleri, 1960, s. 178)
0 Comments:
Yorum Gönder