Türkiye’nin en tenha yeri olan Yıldız Dağları hangi bölgededir?
Marmara Bölgesi’nin Enleri Nelerdir?
BÖLGENİN EN’LERİ
*Yer sekilleri en sade olan bölgedir.
*Ortalama yükseltisi en az olan bölgedir.
*İklimi en fazla çesitlilik gösteren bölgedir.(sebebi:özel konum)
*En fazla tarım ürünü çesitliliğine sahip olan bölgedir.
*Tarım alanlarının bölge yüzölçümüne oranının en fazla olduğu bölgedir.
*Ayçiçeğin en fazla üretildiği bölgemizdir.
*Hidroelektrik enerji potansiyeli en az olan bölgedir.
*En çok enerji tüketen bölgedir.
*Özel konumu sayesinde ulasım ve ticaretin en fazla gelistiği bölgedir.
*Ulasım, ticaret ve turizm gelirleri en fazla olan bölgedir.
*İstanbul, en büyük iç alım (ithalat) limanıdır.
*En çok nüfuslanmıs ve en fazla göç alan bölgedir.
*Nüfus yoğunluğu en fazla olan bölgedir.
*Türkiye’nin en tenha yeri olan Yıldız Dağları bu bölgededir.
*Dünyanın en zengin bor yatakları bölgede yer alan Bursa Mustafakemalpasa ve Susurluk’ta bulunmaktadır.
*Bölgede çıkarılan bor mineralleri Bandırma’da islenmektedir.
*İpek böcekçiliği ve kümes hayvancılığının en fazla yapıldığı bölgedir.
*Et ve süt verimi yüksek olan kıvırcık koyun(merinos) en fazla bu bölgede yetistirilir.
*Kentlesme oranının en yüksek olduğu bölgedir.
*Okur-yazar oranı en yüksek olan bölgedir.
*Orman alanı bakımından 3. sıradadır.
*Balıkçılık bakımından Ege ve Akdeniz’den önce gelir.
Ege Bölgesinde yer alan önemli Antik Kentler Nerededir? Nelerdir?
Tapınağı (Didim-Aydın),Çavdarhisar-Aizanoi (Kütahya) önemli antik şehirleridir.
Ege Bölgesi, Nüfus ve Yerleşme Özellikleri Nelerdir? örnekleri Nelerdir? Özellikleri Nelerdir?
NÜFUS VE YERLEŞME
Nüfus büyüklüğü bakımından Türkiye de üçüncü sıradadır.
Nüfus yoğunluğu Türkiye ortalamasının üstündedir.
Nüfusun büyük bölümü Kıyı Ege
Bölümü’nde toplanmıştır.
Kıyı bölgelerimiz içinde nüfusun en dengeli dağıldığı bölgedir.
Nüfusun dengeli dağılmasında denizel iklimin geniş bir alanda görülmesi ve tarım alanlarının grabenler boyunca iç
kısımlara doğru yayılması etkilidir.
Marmara’dan sonra en çok göç alan bölgedir.
Bölge genelinde yaz aylarında nüfus artmaktadır. Bu durumun ortaya çıkmasında turizm ve mevsimlik tarım işçileri
etkilidir.
Bölgenin en tenha yeri Menteşe yöresidir. Aşırı engebeli olması tarım alanlarını ve ulaşımı olumsuz etkilemiştir.
Bu nedenle aynı zamanda Türkiye’nin en tenha yerlerinden biridir.
Nüfus bakımından en kalabalık ikinci bölge hangisidir?
Akdeniz Bölgesinde en seyrek nüfuslu yerleri Nerededir?
Akdeniz Bölgesi, Nüfus ve Yerleşme
NÜFUS VE YERLEŞME
- Nüfus yoğunluğu Türkiye ortalamasının üzerindedir.
- Nüfusun %30’u Antalya, %70 Adana Bölümü’nde toplanmıştır. Adana Bölümü’nün zengin tarım alanlarına sahip olması ve ulaşım olanaklarının daha iyi olması bu durumu ortaya çıkarmıştır.
- Teke ve Taşeli platosu bölgenin en seyrek nüfuslu yerleridir. Platoların karstik yapılı, yüksek ve engebeli yerler olması bu durumu ortaya çıkarmıştır.
- En sık nüfuslu yerleri Antalya, Çukurova, Mersin ve Amik ovası çevresidir.
- Antalya Bölümü’nde turizm, Adana Bölümü’nde ise mevsimlik tarım işçileri nedeniyle yazın nüfus artmaktadır.
- Nüfusun yarıdan fazlası kentsel yerleşmelerde bulunmaktadır.
- Taşın doğal yapı malzemesi olarak en çok kullanıldığı bölgedir.
Kentleşme oranı ülke ortalamasının altındadır.
Akdeniz Bölgesi ve En sık nüfuslu yerleri Nerededir?
- En sık nüfuslu yerleri Antalya, Çukurova, Mersin ve Amik ovası çevresidir.
İç Anadolu Bölgesi
Konya, Yukarı Sakarya, Yukarı Kızılırmak ve Orta Kızılırmak olmak üzere dört bölümden oluşur. GD Anadolu Bölgesi
hariç her bölgeyle sınırı vardır. Doğu
Anadolu’dan sonra yüzölçümünün en büyük olduğu ikinci bölgedir.
YERŞEKİLLERİ
Kuzeyden Kuzey Anadolu ve Güneyden Toros Dağları ile doğu ve batıdan ise yüksek platolarla çevrelenmiş bir çanak durumundadır. Bu durum karasal iklimin bölge geneline yayılmasında etkili olmuştur.Engebeliliğin en az olduğu bölgelerimizden biridir. Bu nedenle:Gerçek ve izdüşüm alan farkları azdır.Ekili dikili alan oranı fazladır. Tarım alanları geniş yer kaplar.Bölge içi ulaşımın en rahat olduğu bölgelerden biridir. Yol yapım giderleri düşüktür.Engebelilik ve yükseltinin en fazla olduğu bölüm Yukarı Kızılırmak’tır (Sivas çevresi).Bölgenin güneyinde GB-KD yönlü uzanan volkanik dağlar (Karadağ, Karacadağ, Hasan Dağı, Melendiz Dağı ve Erciyes Dağı) bulunmaktadır.Sündiken, Hınzır, Tecer, Sivrihisar, Kızıldağ ve Elmadağ diğer önemli dağlarıdır.
Platolar:
Plato sayısı ve alanının en fazla olduğu bölgedir. Obruk, Cihanbeyli, Haymana, Bozok, Uzun Yayla ve Yazılıkaya önemli platolarıdır. Ortalama yükseltileri 1000m’dir.
Ovalar:
Platoların çevresindeki alçak kesimlerde tektonik oluşumlu ovalar görülür. Konya, Ereğli, Aksaray, Ankara,Akıncılar,Çubuk, Eskişehir, Kayseri ve Develi ovaları önemli tarım alanlarıdır.Nevşehir (Ürgüp,Göreme,Avanos) çevresindeki volkan tüflerinin sel suları tarafından aşındırılmasıyla peri bacaları oluşmuştur.
Akarsuları:
Sakarya ve Kızılırmak nehirleri ile Porsuk ve Delice çayları en önemli akarsularıdır.Akarsu rejimleri düzensizdir. Sel rejimli akarsuların en fazla görüldüğü bölgedir.Kızılırmak karma rejimli bir akarsudur.Bölge içindeki diğer akarsular genelde kapalı havza özelliği gösterir.Konya-Tuz Gölü Kapalı havzası en büyük kapalı havzadır.
Gölleri:
Tuz Gölü (seviyesi yıl içinde en çok değişen), Eber, Akşehir, Ilgın(Çavuşçu), Seyfe ve Sultan Sazlığı önemli gölleridir ve tektonik oluşumlu göllerdir.Eymir ve Mogan gölleri ise alüvyon set gölleridir. Suları tatlıdır.Konya yakınlarındaki Meke Tuzla Gölü ise volkanik gaz patlamaları sonucu oluşmuş bir maar gölüdür.Kızılırmak üzerindeki Hirfanlı, Kesikköprü ve Kapulukaya baraj gölleri önemli yapay göller arasındadır.
İKLİM VE BİTKİ ÖRTÜSÜ
Bölge genelinde Ilıman karasal(Step) iklim şartları etkilidir.Yüksek dağ ve platolarla çevrelenmiş olması karasal iklimin ortaya çıkmasına neden olmuştur.Yağış rejimi düzensizdir. En fazla yağışı ilkbaharda alır ve yazlar kurak geçer.İlkbahar yağışları konveksiyonel(yükselim) yağışlardır. Bölgede kırk ikindi yağışları olarakta bilinir.Türkiye’de en az yağış alan bölgedir. Ortalama 350mm. En az yağış alan yerleri Tuz Gölü çevresi ve Konya-Karapınar,Kayseri –Develi ovası. En fazla yağış alan yerleri ise yükselti ve engebenin arttığı yukarı Kızılırmak Bölümü’dür.Günlük ve yıllık sıcaklık farkları fazladır. Kayaçlar fiziksel yollarla parçalanır.Yağış ve su kaynaklarının az olması tarımda nadas uygulamasına neden olmaktadır.Yaz aylarında buharlaşmanın fazla olması çorak, tuzlu ve kireçli topraklar görülmesine neden olmuştur.Bitki örtüsü ilkbaharda yeşeren, yazın sararıp kuruyan ot topluluklarından oluşan bozkırlardır. Bozkırlar, insan tahribatı sonucunda ortaya çıkmış antropojen bozkırlardır.Bitki örtüsünün cılız ve seyrek olması erozyonu arttırmıştır. Rüzgâr erozyonunun en fazla olduğu bölgedir.Karapınar çevresinde erozyon şiddetlidirYağışın arttığı yüksek alanlarda meşe ve çam ormanları da görülür. GD Anadolu’dan sonra orman alanının en az olduğu ikinci bölgedir.
TARIM VE HAYVANCILIK
Bölge genelinde karasal iklimle uyum sağlamış ürünlerin tarımı yapılmaktadır.Sulama sorunu tarımın en önemli sorunudur.Nadas alanlarının en fazla yer tuttuğu bölgedir.Genelde kuru tarım yöntemi uygulanır. Sulama imkânı olan yerlerde daha fazla gelir getirdiği için şeker pancarı tarımı yaygınlaşmıştır.Yer şekilleri makineli tarıma uygundur.
Buğday: İlkbaharda yağış hasat döneminde kuraklık ister. Bölge genelinde tarımı yapılır. Türkiye üretiminin yaklaşık
üçte birini karşılar.
Arpa: Buğdaya göre nem ihtiyacı daha fazladır ve daha düşük sıcaklıklarda yetiştirilebilir. Türkiye üretiminin yaklaşık
yarısını karşılar.
Çavdar: Yetişme şartları buğday ve arpaya benzer. Soğuğa karşı daha dayanıklıdır. Üretimin yaklaşık%70’ini İç
Anadolu Bölgesi karşılar.
Yeşil Mercimek: Kırmızı mercimeğe göre sıcaklık isteği daha az, nem isteği daha fazladır. Yozgat çevresi en çok
yetiştirildiği alandır. Türkiye üretiminin yaklaşık %70’ini karşılar.
Şeker Pancarı: Özellikle Orta Kızılırmak Bölümü’nde, diğer bölümlerde ise sulanabilen alanlarda yetiştirilmektedir.
Türkiye üretiminin yaklaşık yarısını karşılar.
Nohut: Orta Kızılırmak Bölümü en yaygın yetiştirildiği alandır. Bölge, Türkiye üretiminin yaklaşık üçte birini karşılar.
Fasulye: Orta Kızılırmak Bölümü’nde sulanabilen alanlarda yetiştirilmektedir.
Patates: Özellikle Nevşehir çevresinde yaygın olan ürün sulanabilen alanlarda yetiştirilmektedir. Türkiye üretiminin
yaklaşık %60’ı bölgeden karşılanır.
Elma: Özellikle Niğde ve Aksaray çevresinde yaygındır. Türkiye’de dikim alanı en geniş olan meyvelerden biridir.
Türkiye üretiminin yaklaşık üçte birini karşılar.
NOT: Bölge yukarıdaki tarım ürünlerinin üretiminde Türkiye’de ilk sırada yer almaktadır. Ayrıca Nevşehir ve Ankara
çevresinde üzüm üretimi önemlidir.
Konya ovası Sulama Projesi (KOP) tamamlandığında: Nadas alanları azalacak. Tarımsal üretim ve verimlilik artacak. Ürün çeşitliliği (özellikle sebzeler) artacak.Gübre ve tarımsal ilaç kullanımı artacaktır.
Hayvancılık:
Bozkırların varlığına bağlı olarak bölgede mera hayvancılığı küçükbaş hayvancılık olarak gelişmiştir.Beslenen hayvan sayısının en fazla olduğu bölgedir; fakat küçükbaş hayvancılık yapıldığı için et ve süt üretimi fazla değildir.Türkiye’de beslenen koyunların yaklaşık üçte biri İç Anadolu Bölgesi’nde beslenmektedir.Tiftik keçisi besleyiciliğinin en fazla olduğu bölgedir. Ankara, Yozgat ve Eskişehir çevresinde yoğundur. Türkiye tiftik keçisi üretiminde %75’lik oranla ilk sıradadır.Büyük şehirlerin çevresinde kümes hayvancılığı gelişmiştir.Arıcılık Yukarı Kızılırmak Bölümü’nde yapılır.
YERALTI KAYNAKLARI
Linyit: Ankara (Çayırhan), Sivas (Kangal)
Civa: Konya (Sarayönü)
Tuz: Çankırı, Kırşehir ve Sivas’ta kaya tuzundan elde edilmektedir. En önemli tuz üretimi Tuz Gölü’nden
sağlanmaktadır.
Lületaşı: Eskişehir çevresinde çıkarılmaktadır ve genelde süs eşyası yapımında kullanılmaktadır.
Bor Mineralleri: Eskişehir (Seyitgazi)
Krom: Eskişehir (Mihalıççık)
Toryum:Eskişehir Sivri hisar
Uranyum: Yozgat (Sorgun)
Çinko: Kayseri,Niğde
NÜFUS VE YERLEŞME
Marmara’dan sonra nüfusun en fazla olduğu bölgedir. Yüz ölçümü büyük olduğu için nüfus yoğunluğu Türkiye ortalamasının altındadır. Tarım alanları geniş yer kapladığı için tarımsal nüfus yoğunluğu azdır. Nüfus daha çok yükselti ve yağışın arttığı bölgenin kenar kesimlerinde toplanmıştır. Nüfusun büyük bölümü kentsel yerleşmelerde toplanmıştır. Su kaynaklarının ve engebeliliğin az olması kırsal alanda toplu yerleşmeleri ortaya çıkarmıştır. Kerpiçin doğal yapı malzemesi olarak en çok kullanıldığı bölgedir. En sık nüfuslu bölümü Yukarı Sakarya’dır. Nüfusun en az olduğu yerler ise; aşırı kuraklık nedeniyle Tuz Gölü’nün güneyi ile engebe ve yükselti nedeniyle Yukarı Kızılırmak Bölümü’dür.
SANAYİ KURULUŞLARI
Bölge ülke ekonomisine daha çok tarımsal üretimiyle katkı sağlar. Sanayi üretimi tarımdan sonra gelir
Petrol rafinerisi: Kırıkkale
Silah fabrikası: Kırıkkale
Uçak fabrikası: Ankara,Eskişehir
Lokomotif fabrikası: Eskişehir
Pamuklu ve yünlü dokuma: Kayseri
Mobilya sanayi: Ankara, Kayseri
Demir-çelik sanayi: Sivas,Kırıkkale
İçki fabrikası: Ankara,Nevşehir,Konya,Yozgat
Halıcılık: Kayseri(Bünyan)
Lastik fabrikası: Kırşehir
Ayrıca bölgede yaygın olarak unlu mamuller endüstrisi,şeker endüstrisi,çimento endüstrisi bulunmaktadır.
TURİZM DEĞERLERİ
Ürgüp-Göreme yöresinde peri bacaları önemli bir turizm değeridir.
Kapadokya-Derinkuyu yeraltı kiliseleri inanç ve tarih turizm açısından önemlidir.
Aksaray’daki Ihlara Vadisi hem doğal hem de tarihi özelliği ile önemlidir.
Ankara yakınlarındaki Gordion antik kenti ve Roma Hamamı, Konya-Çatalhöyük, Kayseri-Kültepe, Nevşehir-
Göreme ve Çorum-Alacahöyük önemli tarihi ören yerleridir.
Konya-Mevlana, Nevşehir-Hacıbektaş ve Kırşehir-Ahi Evran türbeleri ile Sivas-Çifte Minareli Medrese önemli
inanç turizmi merkezleridir.
Eskişehir, Ankara, Kayseri, Kırşehir ve Niğde’de kaplıca turizmi gelişmiştir.
Elmadağ ve Erciyes Dağlarında kış turizmi merkezleri gelişmiştir.
YUKARI SAKARYA BÖLÜMÜ
Ankara ve Eskişehir bölümün il merkezleridir.
Nüfusun en çok toplandığı, nüfus yoğunluğunun en fazla olduğu bölümdür.
Batı bölgelerimizi iç bölgelere bağlayan yolların geçtiği kavşak niteliğindedir.
Ulaşım ve iklim koşullarının uygun olması tarım ve sanayinin gelişmesine yol açmıştır.
ORTA KIZILIRMAK BÖLÜMÜ
Kayseri, Niğde, Nevşehir, Kırşehir, Yozgat ve Kırıkkale bölümün il merkezleridir.
Yüz ölçümünün en büyük olduğu bölümdür.
Kızılırmak’ın yay çizdiği alanı kapsar.
Sulama imkânlarının fazla olması nedeniyle tarımın en çok geliştiği bölümdür.
Kırsal nüfusun ve tarımsal nüfus yoğunluğunun en fazla olduğu bölümdür.
Kayseri ve Kırıkkale en gelişmiş illeridir.
Volkanik dağların sayıca en fazla olduğu ve volkanik arazinin en geniş yer tuttuğu bölgedir.
YUKARI KIZILIRMAK BÖLÜMÜ
Bölümün tek il merkezi Sivas’tır.
Yükselti ve engebeliliğin en fazla olduğu bölümdür.
Yükseltinin artması yağışın artmasına, sıcaklıkların azalmasına neden olmuştur.
Bölgenin en geri kalmış bölümüdür.
KONYA BÖLÜMÜ
Konya, Karaman ve Aksaray bölümün il merkezleridir.
En gelişmiş ili Konya’dır.
Türkiye’nin en az yağış alan, rüzgar erozyonunun(Konya-Karapınar) en fazla olduğu bölümüdür.
Ülke ekonomisine daha çok tarım ve hayvancılık alanında katkı sağlar.
Ova ve platolar geniş yer kaplar.
Mülteci Kimdir? Mülteci kime denir? Kökeni nedir?
Mülteci; kendi ülkelerinde hayati tehlikeleri olan ve hayatlarını devam ettirmek için başka ülkelerde kendileri için hazırlana yaşam alanlarında yaşayan insanlara denir. İlk zamanlarda yeni yaşam alanları bulmak için yapılan göçe deniliyordu. Sonralarında ise bu kavram genişledi, savaşlar ve salgın hastalıklardan göç eden nüfus ta bu kavram da ele alınıyordu.
Bu kavram ilk kez 1950’de Cenevre’de kullanılıyor. Mülteci dediğimiz insanlar; sivil, silahsız, geri döndüklerinde hayati tehlikesi bulunmayacak kişilerdir. Örneğin askerler mülteci kavramı içerisinde yer almaz.
Mültecilerin geldikleri ülkelerde sorun biterse geri dönecekler ve mülteci olarak bulundukları ülkede kimlik verilmeyecektir. Bu karar BM tarafından alınmıştır.
Mülteci zorunlu ve sorunlu bir güçtür
Siyasi sığınmacılar, kaçak göçmenler ve mülteci nedir?
Siyasi sığınmacılar, kaçak göçmenler ve mülteciler farklı kavramlar olup; siyasi sığınmacılar, idam cezası uygulayan ülkeler ve Avrupa insan hakları düzeyinde adaletli bir yargısı olmayan devletlerin; halklarının sığınma talebi veya iltica etmesidir.
Kaçak göçmenler ise, 11 eylülden sonra kaçak göçmenler artmıştır. Bu tarihten sonra gelişmiş ülkeler vize konusunda kanunları sıkıştırmışlar, giriş çıkışları güvenlik açısında üst düzeylere taşımışlardır.
İklim ve çevre mültecileri nedir? Kısaca Tanımı
İklim ve çevre mültecileri olarak. 2050 yılında 1°C ısınmamız, deniz seviyesinin yükselmesi ile 300 milyon mülteci olacağı tahmin ediliyor, iklim mültecileri bu grupta konuya dahil oluyor.
Tarihte iklim mültecileri; okyanus sularının yükselmesi ile Hindistan’ın güneyinde Arissa kentinde binlerce insan göç etmiştir. Yaşam alalarının yok olması nedeni ile iklim mültecileri geldikleri yerler dönemezler ve çevre mültecileri de aynı şekilde( bu kavram 1984’te ortaya çıkmıştır.) 2050 yılında Bangladeş deltasının sular atında kalacağı düşünülüyor, bunun sonucunda 30 milyon mülteci göç etmek zorunda kalacak. Bu durumun sonucunda bu insanların gittikleri yerlerde millet olmak istemeleri, yeni sınırların ortaya çıkması beklide büyük savaşların doğmasına neden olacaktır.
İklim mülteciliğini doğuran nedenler?
İklim mülteciliğini doğuran sonuçlar;
- Doğal afetler
- Kademeli çevre bozukluğu
- Savaş tahribatları (atom bombası)
- Çernobil patlaması
- Depremler sonrası yaşanan nükleer sızıntılar
İlkim mülteciliğinde sadece insanlar değil hayvanlarda yer değiştirmek zorunda kalacaktır. Tarım sahalarının sınırları değişecek.( Arabistan akrebin Akdeniz’de görülmesi örnek verilebilinir.
Medeniyet yıkan ve yeni medeniyetler kuran mülteci sorunu
mülteci sorununun
Mülteci sorunu siyasi olmayıp bir insanlık sorunu olarak ele alınmalıdır.
Mülteci Sorunu - Türkiye ve Mülteciler
Mülteci; kendi ülkelerinde hayati tehlikeleri olan ve hayatlarını devam ettirmek için başka ülkelerde kendileri için hazırlana yaşam alanlarında yaşayan insanlara denir. İlk zamanlarda yeni yaşam alanları bulmak için yapılan göçe deniliyordu. Sonralarında ise bu kavram genişledi, savaşlar ve salgın hastalıklardan göç eden nüfus ta bu kavram da ele alınıyordu.
Bu kavram ilk kez 1950’de Cenevre’de kullanılıyor. Mülteci dediğimiz insanlar; sivil, silahsız, geri döndüklerinde hayati tehlikesi bulunmayacak kişilerdir. Örneğin askerler mülteci kavramı içerisinde yer almaz.
Mültecilerin geldikleri ülkelerde sorun biterse geri dönecekler ve mülteci olarak bulundukları ülkede kimlik verilmeyecektir. Bu karar BM tarafından alınmıştır.
Mülteci kavramı ile siyasi sığınmacılar farklı kavramlardır.
1991’de yaşanan körfez savaşında 300.000 ıraklı sığınmacı Türkiye’ye sığınmıştır. 1995’te Bosna-Hersek’te yaşanan soykırım sonucunda da binlerce kişi göçe maruz kalarak mülteci durumuna düştü.
Bu durum coğrafyayı iki faktör bazında ilgilendirmektedir; iklim ve çevre mültecileri olarak. 2050 yılında 1°C ısınmamız, deniz seviyesinin yükselmesi ile 300 milyon mülteci olacağı tahmin ediliyor, iklim mültecileri bu grupta konuya dahil oluyor.
Tarihte iklim mültecileri; okyanus sularının yükselmesi ile Hindistan’ın güneyinde Arissa kentinde binlerce insan göç etmiştir. Yaşam alalarının yok olması nedeni ile iklim mültecileri geldikleri yerler dönemezler ve çevre mültecileri de aynı şekilde( bu kavram 1984’te ortaya çıkmıştır.) 2050 yılında Bangladeş deltasının sular atında kalacağı düşünülüyor, bunun sonucunda 30 milyon mülteci göç etmek zorunda kalacak. Bu durumun sonucunda bu insanların gittikleri yerlerde millet olmak istemeleri, yeni sınırların ortaya çıkması beklide büyük savaşların doğmasına neden olacaktır.
Siyasi sığınmacılar, kaçak göçmenler ve mülteciler farklı kavramlar olup; siyasi sığınmacılar, idam cezası uygulayan ülkeler ve Avrupa insan hakları düzeyinde adaletli bir yargısı olmayan devletlerin; halklarının sığınma talebi veya iltica etmesidir.
Kaçak göçmenler ise, 11 eylülden sonra kaçak göçmenler artmıştır. Bu tarihten sonra gelişmiş ülkeler vize konusunda kanunları sıkıştırmışlar, giriş çıkışları güvenlik açısında üst düzeylere taşımışlardır.
Medeniyet yıkan ve yeni medeniyetler kuran mülteci sorununun gelecekte de yaşanacağı bekleniyor. İngiltere, Bangladeş, Hollanda, K.Amerika’da göç verecek ülkelerin başında olacak küreselleşme konusundaki bu düşünceler sonucunu 2050 yılında verecektir.
Mülteci sorunu siyasi olmayıp bir insanlık sorunu olarak ele alınmalıdır.
İklim mülteciliğini doğuran sonuçlar;
- Doğal afetler
- Kademeli çevre bozukluğu
- Savaş tahribatları (atom bombası)
- Çernobil patlaması
- Depremler sonrası yaşanan nükleer sızıntılar
İlkim mülteciliğinde sadece insanlar değil hayvanlarda yer değiştirmek zorunda kalacaktır. Tarım sahalarının sınırları değişecek.( Arabistan akrebin Akdeniz’de görülmesi örnek verilebilinir.
Cumhuriyet döneminde artış hızı 1955-1960 yıllarında en yüksek seviyeye çıkmıştır sebepleri
Cumhuriyet döneminde artış hızı 1975-1980 yıllarında düşüş olmasının sebepleri
Türkiye’de Nüfus Sayımları
Yeryüzünde nüfusun sayımlarına ilişkin olarak en yaygın iki metod vardır. Bunların
birincisi “direkt görüşme (personal interview)” metodu, diğeri ise “kendi kendine sayım (self enumeration)”dır.
Ancak hangi metod kullanılırsa kullanılsın, nüfus sayımları; nüfusun miktarı, yoğunluğu, yaş, doğum yeri, medeni durum, dil, din, eğitim durumu, meslek ve mesken şartları gibi çok değişik demografik, sosyal, kültürel ve ekonomik özellikler yönünden en kapsamlı bilgileri sunan, en güvenilir bilgi kaynaklarıdır. Türkiye’de bilindiği gibi “direkt görüşme” metodu uygulanmaktadır. Fertlerin tesbitinde ise sayım anında sayım bölgesinde fiilen hazır bulunan her fert sayılır, bulunmayanlar sayılmaz (de facto). Başka kelimelerle ülkede bulunan yabancılar sayıma dahil edilmekte, yurt dışındaki vatandaşlar sayım dışı kalmaktadır. Oysa pek çok gelişmiş ülkede fertler nerede bulunurlarsa bulunsunlar daimi ikametgahlarında imiş gibi tesbit edilirler (de jure).
Yukarıdaki esaslara uygun olarak Türkiye’de gerçek anlamda ilk nüfus sayımı Cumhuriyet’in ilanından dört yıl sonra yani 1927 yılında yapılmıştır. Osmanlı İmparatorluğu döneminde gerek toprak-nüfus ilişkisi, gerekse askere alınacak nüfusun belirlenmesi amacıyla zaman zaman nüfus sayımları yapılmış olmakla birlikte bunlar, bugünkü anlamda nüfusun sosyo-ekonomik özelliklerini ortaya koyan sayımlar değildi. Buna rağmen 1831 yılında Anadolu topraklarında 7-7.5 milyon, 1884’te 11-12 milyon kişinin yaşadığı, bu değerin Cumhuriyet’in ilk yıllarında ise 12.3 milyon civarında olduğu tahmin ediliyor. 1927 yılındaki ilk nüfus sayımımızda tesbit edilen sayı 13.648.270’tir. Ancak demograflar arasında 1927 sayımında 250-400 bin civarındaki bir nüfusun askerlik ve vergi gibi faktörlerin aslında beyan edilmediği ve gerçekte nüfusumuzun o dönemde 14 milyon civarında olduğu kanaati yaygındır.
• En düşük nüfus artışı binde 10.59 ile 1940-45 döneminde olmuştur. Bunun nedeni II. Dünya Savaşı’nda silah altında tutulan çok sayıdaki genç nüfusun varlığı ve tedirgin bir ortamın oluşu yanında, I. Dünya Savaşı ve Milli Mücadele yıllarındaki (1914-22 arası) az doğum ve çok ölümün, 1940-45 yılları arasındaki anne-baba olma şansına sahip nüfusun az olmasına yol açmasıdır.
• 1945-50, 1950-55 ve 1955-60 dönemlerinde nüfus artış oranımız sürekli bir artış trendine sahip olmuştur. II. Dünya Savaşının sona ermesi ile silah altındaki erkek nüfusun büyük bir kısmı terhis edilmiş ve bunların evlenmeleri ile doğumlar artmıştır. Öte yandan savaşın getirdiği kıtlık ve yokluklar ortadan kalkmış ve böylece ölüm oranları azalarak nüfus artışını hızlandırmıştır. Ayrıca tüm ülke çapında ilerleyen sanayi faaliyetleri, kurulan ulaşım ağı ve iyileştirilen sağlık hizmetleri de ölüm oranlarının düşmesine zemin hazırlamıştır.
• 1965 sayımında ülkemiz nüfus artış hızının beklenenin aksine 4 puan birden düşük çıkmasını da II. Dünya Savaşı’na bağlamak mümkündür. Nitekim 1940- 45 döneminde doğan çocukların sayısı, erkek nüfusumuzun askerde olması nedeni ile çok azdır. Sayıları az olan bu neslin 1960-65 yıllarında yapabileceği çocuk sayısının da düşük olacağı bir gerçektir.
• 1975-80 döneminde de nüfus artış hızımızda ciddi bir düşüş görülüyor. Bu durum yurt dışına yönelen göç ile izah edilebilir. Gerçekten 1980 yılı itibariyle, yurt dışında yaşayan vatandaşlarımızın nüfusu, ülkemizdeki toplam nüfusun %4,5 ‘ine tekabül eder.
• 1985 yılından itibaren nüfus artışında düşme başlamıştır. Ülkemizde ilerleyen sanayileşme ve şehirleşme oranları, Türk kadınının çalışma hayatına girmesi ve uzun yıllar sürdürülen “aile planlaması”na yönelik olumlu sonuçların alınıyor olması bunda en önemli etkenlerdir.