Bayram Cigerli Blog

Bigger İnfo Center and Archive
  • Herşey Dahil Sadece 350 Tl'ye Web Site Sahibi Ol

    Hızlı ve kolay bir şekilde sende web site sahibi olmak istiyorsan tek yapman gereken sitenin aşağısında bulunan iletişim formu üzerinden gerekli bilgileri girmen. Hepsi bu kadar.

  • Web Siteye Reklam Ver

    Sende web sitemize reklam vermek veya ilan vermek istiyorsan. Tek yapman gereken sitenin en altında bulunan yere iletişim bilgilerini girmen yeterli olacaktır. Ekip arkadaşlarımız siziznle iletişime gececektir.

  • Web Sitemizin Yazarı Editörü OL

    Sende kalemine güveniyorsan web sitemizde bir şeyler paylaşmak yazmak istiyorsan siteinin en aşağısında bulunan iletişim formunu kullanarak bizimle iletişime gecebilirisni

Kim Kimdir? etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Kim Kimdir? etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Mahmud Zengi Neler Yapmıştır? Hangi Hizmetlerde Bulunmuştur?

Ehl-i Sünnet akidesini yaymak için, Bâtınilerle ve Fatımilerle mücadele etmek için Nizamiye medreselerinden yetişenleri devlette istihdam eden, Nuriye Medreselerini tesis eden ve özellikle Kudüslü çocukları Abdülkadir Geylani hazretlerinin tekkelerine gönderip yetiştiren ve Hayat el Harrani hazretlerini de ziyaret edip destek isteyen, Hafız İbn Asakir’den yol haritası isteyen Nureddin Zengi her daim Selçuklularla iyi ilişkiler içinde olmuş ve Bağdat’ta bulunan halifeye her daim bağlılık arz etmiş ve fethettiği her yerde onun adına hutbe okutmuştur. Hem Selçuklular olsun hem diğer küçük büyük İslam devletleri olsun hepsini cihada ve birlikte mücadeleye davet etmiştir. Hatta onlara yazdığı mektuplardaki asr-ı saadet havası muhatapları üzerinde oldukça müessir olmuştur.

Mahmud Zengi ve Hanımı Arasında Geçen Konuşma "Biz bu paranın bekçisiyiz sadece "

Hanımı Razi Hatun kendisinden nafakasını arttırmasını talep edince öfkesinden yüzü kıpkırmızı olan Nureddin şöyle demiştir: “Bu hazinede olan paranın bizim mi olduğunu zannediyorsun? Yazıklar olsun sana! Bu para ümmetindir. Onda bütün insanların hakkı vardır. Biz sadece bu paranın bekçisiyiz.”

Mahmud Zengi'nin Kullandığı Lakap ve Unvan 'Emir' dir. Diğer unvanlar red ederdi

Mücahid ve kudretli bir sultan olmasına rağmen kendisine sadece “emir” diye hitap edilmesini emredip, diğer sıfatları kullanmaktan yanındakileri men etmesi ve bir yazışmada böyle lakaplar kullanan kâtibi azarlayarak mektubu yırtmasını, bütün yazışmalarda besmele-hamdele-salvele ile başlanmasını emretmesi bile sanırım onun takvasına en büyük delildir.

Kutbeddin Nişaburî “Sen savaşa bizzat katılma. Allah muhafaza sen şehid düşersen ümmeti kim muhafaza edecek?” Ey Mahmud Zengi

Tam bir cihad aşığı olan Nureddin’e, meşhur Şafii âlimi 

Kutbeddin Nişaburî “Sen savaşa bizzat katılma. Allah muhafaza sen şehid düşersen ümmeti kim muhafaza edecek?” 

diye nasihatte bulununca Nureddin hüngür hüngür ağlayarak şöyle cevap verir: “Öyle deme. Bu Allah’a isyan olur. Zira cihad herkese farz değil midir?” Ve Nureddin ömrü boyunca bu konuşmayı ne zaman hatırlasa hep ağlar, yanındakileri de ağlatırdı.

Mahmud Zengi ile Kılıçarslan Neden Kavga Etti? Kılıçarslan’dan Ne İstiyor?

Anadolu Selçuklu Sultanı Kılıçarslan, Danışmendlilere saldırmıştı. Bunun üzerine Nureddin, Haçlı ve Batıni tehlikesi mevcutken kendi kardeş devletine saldıran Kılıçarslan’ın üzerine ordusuyla hareket etmişti. Kılıçarslan barış teklif ettiğinde Nureddin Zengî barış 

için şunları şart koşmuştur:

“Senden şu üç şeyi istiyorum, birincisi Müslümanlara saldırdığın için tevbe edeceksin ve bizden de özür dileyeceksin. Ayrıca tecdid-i iman yapacaksın. Zira yaptıkların Müslüman bir devlet adamına hiç yakışmıyor. İkincisi, Allah İslam topraklarının büyük kısmını sana nasip etmiş fakat sen Bizans ve diğer İslam düşmanlarıyla mücadele etmeyi bırakıp başka işlere yönelmişsin. Şu halde tekrar cihada başlayacaksın ve haçlılara karşı ihtiyaç duyduğumda bana destek olacaksın. Üçüncüsü kızını yeğenim Seyfettin Gazi ile evlendireceksin.”

Kılıçarslan bu şartlara hayret etmiş ve artık Nureddin’in daimi dostu olmuştur. Bu birleştiriciliğinin ardında hep Şeriata bağlılığı vardı. Yine Emiru’l-Adil Şehid Nureddin Mahmud Zengi bir gün Haçlılara karşı Hasankehf beyini yardıma davet etmişti. Fahrettin, kendi açısından zûl, Nureddin Zengi açısından şeref sayılan şu cümleyi söylemiştir: “Bu Nureddin’in başına çok namaz kılıp oruç tutmak vurmuş. Hem kendini hem adamlarını tehlikeye atıyor.” Ama Cenab-ı Hakk, Emir Fahrettin’in yardım göndermediği o zor durumda Nureddin’ni muzaffer kılmıştı.

İbnü’l-Esir Mahmud Zengi Halkında Ne Diyor?

İbnü’l-Esir diyor ki: “Nureddin toplantılarında Efendimiz Aleyhisselam’ın sünnetine riayet ederdi. Oturup kalkmasında hep edep ve haya vardı. Haramlara ve mekruhlara dikkat ederdi. Onun yanında hep âlimler konuşur, ilmi sohbetler yapılır ya da devlet işleri istişare edilirdi, ya da hep cihat planları yapılırdı.”

Mahmud Zengi ve Ganimetler, Altın, Gümüş, İpekler

Âlimler ve sufiler huzuruna geldiğinde hep ayağa kalkan Nureddin Zengî ilimde bir fakih, özel hayatında bir zahid, harp meydanında ise bir mücahid idi. Fetihlerde elde edilen ganimetlerden kendisine helal olanlardan bile çok az alır ve sadece iaşesini sağlardı. Kendisine gelen hediyelerin tamamını kadıya teslim eder ve onları sattırarak tasadduk ederdi. Sadece Şeriatın haram kıldığı ipek ve altından değil mübah olan gümüşten bile sakınır ve hiç kullanmazdı.

Emiru’l-Adil Şehid Nureddin Zengi Kimdir? Hikayesi Nedir?

 



Emiru’l-Adil Şehid Nureddin Zengi

“Müslümanlar, frenk elinde esir iken Hak Teâlâ’nın beni tebessüm ederken görmesinden hayâ ederim.” İslam tarihinde, kahramanlar ve destanlar o kadar çoktur ki, çokluğundan mı yoksa artık öylelerinin yokluğundan mı bilinmez unutulmuşlardır. Bazılarının sadece ismi hafızalarda vardır o kadar. İşte öyle büyük kahramanlardan biri de Zengilerin sultanı Nureddin Mahmud Zengi’ye değinmeye gayret edeceğiz mahdud sayfalarda. Zira en temel tarih kaynaklarımızdan olan el-Kamil fi’t-Tarih’te kendisi “İkinci Ömer bin Abdülaziz” olarak vasfedilmiş bu yüce sultanın ancak ideallerine, karakterine, mücadelesine ve en önemlisi uğruna yanıp tutuştuğu İslam Birliği hayaline vurgu yapacağız. Bu sayfalar, onun hem Mısır’ın fethedilip Şia Fatimilerin elinden kurtarmasını, hem Kudüs’ün fethine giden yolda pürüz ve mânia teşkil eden elliden fazla kaleyi fethedip Şarkın sevgili sultanı Salahaddin Eyyubî’ye işi âsân kıldığını anlatmaya kâfi gelmez.

Dedesi Aksungur Selçuklu’ya çok değerli hizmetler yapmış bir validir. Babası da kendisi gibi Haçlılara kan kusturmuş bir fatih olan İmadüddin Zengî’dir ve Urfa Haçlı Kontluğunu tarihin derinliklerine gömmüş bir komutandır. İmadüddin, Müslümanları zillete düçar eden çekişmeleri bir kenara bırakıp unutulan cihad anlayışına çağrı yapmış ve hayatını bir mücahid olarak tamamlamıştır. Fethettiği her yerde hemen şer’i kaideleri hayata geçiren ve bu hususta oldukça hassas olan İmaduddin Zengî için İmad el İsfahanî, “Zaman senin etrafında dönüyor artık ve sen İslam’ın muhafızı ve gözbebeğisin.” demişti.

Kâfirlerle ve ehl-i bidata daha iyi mücadele yapabilmek için spor yapmaktan başka eğlencesi bulunmayan İmadüddin’in oğlu Nureddin de tıpkı babası gibi küffara ve mudillere karşı cihad aşkıyla yanıp tutuşuyordu ve babasından sonra ağabeyi Seyfeddin Gazi’yle ve daha sonra onun vefatıyla kendisi Hilafetin gölgesinde İslam birliği hedefine ulaşmak için adım adım ilerliyordu.

Ehl-i Sünnet akidesini yaymak için, Bâtınilerle ve Fatımilerle mücadele etmek için Nizamiye medreselerinden yetişenleri devlette istihdam eden, Nuriye Medreselerini tesis eden ve özellikle Kudüslü çocukları Abdülkadir Geylani hazretlerinin tekkelerine gönderip yetiştiren ve Hayat el Harrani hazretlerini de ziyaret edip destek isteyen, Hafız İbn Asakir’den yol haritası isteyen Nureddin Zengi her daim Selçuklularla iyi ilişkiler içinde olmuş ve Bağdat’ta bulunan halifeye her daim bağlılık arz etmiş ve fethettiği her yerde onun adına hutbe okutmuştur. Hem Selçuklular olsun hem diğer küçük büyük İslam devletleri olsun hepsini cihada ve birlikte mücadeleye davet etmiştir. Hatta onlara yazdığı mektuplardaki asr-ı saadet havası muhatapları üzerinde oldukça müessir olmuştur.

Anadolu Selçuklu Sultanı Kılıçarslan, Danışmendlilere saldırmıştı. Bunun üzerine Nureddin, Haçlı ve Batıni tehlikesi mevcutken kendi kardeş devletine saldıran Kılıçarslan’ın üzerine ordusuyla hareket etmişti. Kılıçarslan barış teklif ettiğinde Nureddin Zengî barış için şunları şart koşmuştur:

“Senden şu üç şeyi istiyorum, birincisi Müslümanlara saldırdığın için tevbe edeceksin ve bizden de özür dileyeceksin. Ayrıca tecdid-i iman yapacaksın. Zira yaptıkların Müslüman bir devlet adamına hiç yakışmıyor. İkincisi, Allah İslam topraklarının büyük kısmını sana nasip etmiş fakat sen Bizans ve diğer İslam düşmanlarıyla mücadele etmeyi bırakıp başka işlere yönelmişsin. Şu halde tekrar cihada başlayacaksın ve haçlılara karşı ihtiyaç duyduğumda bana destek olacaksın. Üçüncüsü kızını yeğenim Seyfettin Gazi ile evlendireceksin.”


Kılıçarslan bu şartlara hayret etmiş ve artık Nureddin’in daimi dostu olmuştur. Bu birleştiriciliğinin ardında hep Şeriata bağlılığı vardı. Yine Emiru’l-Adil Şehid Nureddin Mahmud Zengi bir gün Haçlılara karşı Hasankehf beyini yardıma davet etmişti. Fahrettin, kendi açısından zûl, Nureddin Zengi açısından şeref sayılan şu cümleyi söylemiştir: “Bu Nureddin’in başına çok namaz kılıp oruç tutmak vurmuş. Hem kendini hem adamlarını tehlikeye atıyor.” Ama Cenab-ı Hakk, Emir Fahrettin’in yardım göndermediği o zor durumda Nureddin’ni muzaffer kılmıştı.

İbnü’l-Esir diyor ki: “Nureddin toplantılarında Efendimiz Aleyhisselam’ın sünnetine riayet ederdi. Oturup kalkmasında hep edep ve haya vardı. Haramlara ve mekruhlara dikkat ederdi. Onun yanında hep âlimler konuşur, ilmi sohbetler yapılır ya da devlet işleri istişare edilirdi, ya da hep cihat planları yapılırdı.”

Âlimler ve sufiler huzuruna geldiğinde hep ayağa kalkan Nureddin Zengî ilimde bir fakih, özel hayatında bir zahid, harp meydanında ise bir mücahid idi. Fetihlerde elde edilen ganimetlerden kendisine helal olanlardan bile çok az alır ve sadece iaşesini sağlardı. Kendisine gelen hediyelerin tamamını kadıya teslim eder ve onları sattırarak tasadduk ederdi. Sadece Şeriatın haram kıldığı ipek ve altından değil mübah olan gümüşten bile sakınır ve hiç kullanmazdı.

Hanımı Razi Hatun kendisinden nafakasını arttırmasını talep edince öfkesinden yüzü kıpkırmızı olan Nureddin şöyle demiştir: “Bu hazinede olan paranın bizim mi olduğunu zannediyorsun? Yazıklar olsun sana! Bu para ümmetindir. Onda bütün insanların hakkı vardır. Biz sadece bu paranın bekçisiyiz.”

Mücahid ve kudretli bir sultan olmasına rağmen kendisine sadece “emir” diye hitap edilmesini emredip, diğer sıfatları kullanmaktan yanındakileri men etmesi ve bir yazışmada böyle lakaplar kullanan kâtibi azarlayarak mektubu yırtmasını, bütün yazışmalarda besmele-hamdele-salvele ile başlanmasını emretmesi bile sanırım onun takvasına en büyük delildir.

Tam bir cihad aşığı olan Nureddin’e, meşhur Şafii âlimi Kutbeddin Nişaburî “Sen savaşa bizzat katılma. Allah muhafaza sen şehid düşersen ümmeti kim muhafaza edecek?” diye nasihatte bulununca Nureddin hüngür hüngür ağlayarak şöyle cevap verir: “Öyle deme. Bu Allah’a isyan olur. Zira cihad herkese farz değil midir?” Ve Nureddin ömrü boyunca bu konuşmayı ne zaman hatırlasa hep ağlar, yanındakileri de ağlatırdı.

Kendisini Allah yolun da öylesine feda etmiş ve hiçliğe bürünmüştü ki, Tel-Harim savaşında şöyle dua etmişti: “Ya Rabbi Müslümanlar da senin kulun kâfirler de. Ama Müslümanlar dostun, kâfirler ise düşmanın. Düşmanlarına karşı dostlarına yardım et. Ben zafer kazanınca şımaracağım diye Müslümanları zelil etme. Nureddin’i rezil et ama Müslümanları zelil etme!”

Nureddin, 1162 senesinde bir rüyâ görür Peygamber Efendimiz Aleyhisselamı rüyasında kendisine iki adamı işaret ederek,”Nureddin! Bu adamlardan beni kurtar!” diye emreder. Uykudan uyanır, abdest alıp tekrar uyur, aynı rüyayı tekrar görür. Bu hal üç defa tekrar edince, yatağından fırlayan Sultan, bu rüyanın hak olduğunu anlar. Rasülûllah Efendimiz tehlikede olduğunu düşünerek, sabahı beklemeden, süratle giderek on altı günde Medine-i Münevvere’ye varır. Bütün halkı toplarlar, yalnızca o iki kişi gelmemiştir. Onları arattırır ve bulur. Onları sorguya çekince, Katolik olduklarını, Efendimiz Aleyhisselam’ın kabrine tünel kazdıklarını, mübarek naaşlarını alıp kaçıracaklarını itiraf ederler. Efendimiz Aleyhisselam’ın naşını kurtaran Nureddin Zengî surlar yaptırarak muhafazayı kuvvetlendirir.

Ömrü boyunca şehid olmayı arzuladığı için harplerde en önde hatta iki elinde ayrı kılıçlarla savaşan Nureddin ömrünün sonuna doğru “çok istediğim halde bana şehidlik nasip olmadı” der ve ağlardı. 11 Şevval 569 (15 Mayıs 1174)’da hastalıktan yatağında vefat etmiş olmasına rağmende İmam Zehebi ondan hep Nureddin eş-Şehid olarak bahsetmiştir.

Hayatı boyunca sürekli Halifeye bağlılığını arz ederek İslam birliğini tesis etmeye gayret etmesi, Haçlılarla hem Bâtıniler ve Fatımilerle mücadeleler edip, tüm İslam devletlerine ve emirlerine cihada davet etmesi, hayatını bir sultan gibi değil de derviş bir mücahid hayat sürmesi, Ehl-i Sünneti devlet politikası haline getirmesi ona İkinci Ömer bin Abdülaziz sıfatını kazandırmıştır.
Allah ona rahmet eylesin ve şu iki sözünü sultanlara kanun eylesin:

-“Biz nasıl devleti, devlete ait yolları ve arazileri, halkın malını ve canını muhafaza ediyorsak; dinin emirlerini de korumalı, Allah’ın emirlerine aykırı işlerle mücadele etmeliyiz.”

-“Biz yolları hırsızlardan ve yan kesicilerden korumakla görevliyiz. İnsanları, başlarına gelecek diğer şeylerden de muhafaza etmeliyiz. Peki o zaman Allah’ın emirlerine nasıl riayet etmeyiz? Biz Allah’ın kanunlarına aykırı her şeye şiddetle karşı çıkarız. Aslolan bu emirlere uymaktır. BİZ ŞERİATIN HİZMETKÂRI VE TARAFTARIYIZ.”


Kısaca Nureddin Mahmud Zengi Kimdir? Ne Yaptı?

Müslümanlar, frenk elinde esir iken Hak Teâlâ’nın beni tebessüm ederken görmesinden hayâ ederim.” İslam tarihinde, kahramanlar ve destanlar o kadar çoktur ki, çokluğundan mı yoksa artık öylelerinin yokluğundan mı bilinmez unutulmuşlardır. Bazılarının sadece ismi hafızalarda vardır o kadar. İşte öyle büyük kahramanlardan biri de Zengilerin sultanı Nureddin Mahmud Zengi’ye değinmeye gayret edeceğiz mahdud sayfalarda. Zira en temel tarih kaynaklarımızdan olan el-Kamil fi’t-Tarih’te kendisi “İkinci Ömer bin Abdülaziz” olarak vasfedilmiş bu yüce sultanın ancak ideallerine, karakterine, mücadelesine ve en önemlisi uğruna yanıp tutuştuğu İslam Birliği hayaline vurgu yapacağız. Bu sayfalar, onun hem Mısır’ın fethedilip Şia Fatimilerin elinden kurtarmasını, hem Kudüs’ün fethine giden yolda pürüz ve mânia teşkil eden elliden fazla kaleyi fethedip Şarkın sevgili sultanı Salahaddin Eyyubî’ye işi âsân kıldığını anlatmaya kâfi gelmez.

İmadüddin Zengi Kimdir? Ne Yapmıştır? Kimin Babasıdır?

Dedesi Aksungur Selçuklu’ya çok değerli hizmetler yapmış bir validir. Babası da kendisi gibi Haçlılara kan kusturmuş bir fatih olan İmadüddin Zengî’dir ve Urfa Haçlı Kontluğunu tarihin derinliklerine gömmüş bir komutandır. İmadüddin, Müslümanları zillete düçar eden çekişmeleri bir kenara bırakıp unutulan cihad anlayışına çağrı yapmış ve hayatını bir mücahid olarak tamamlamıştır. Fethettiği her yerde hemen şer’i kaideleri hayata geçiren ve bu hususta oldukça hassas olan İmaduddin Zengî için İmad el İsfahanî, “Zaman senin etrafında dönüyor artık ve sen İslam’ın muhafızı ve gözbebeğisin.” demişti.

Zengi'nin Babası ve Dedesi Kimdir? Ailesi Kimdir?

Dedesi Aksungur Selçuklu’ya çok değerli hizmetler yapmış bir validir. Babası da kendisi gibi Haçlılara kan kusturmuş bir fatih olan İmadüddin Zengî’dir ve Urfa Haçlı Kontluğunu tarihin derinliklerine gömmüş bir komutandır. İmadüddin, Müslümanları zillete düçar eden çekişmeleri bir kenara bırakıp unutulan cihad anlayışına çağrı yapmış ve hayatını bir mücahid olarak tamamlamıştır. Fethettiği her yerde hemen şer’i kaideleri hayata geçiren ve bu hususta oldukça hassas olan İmaduddin Zengî için İmad el İsfahanî, “Zaman senin etrafında dönüyor artık ve sen İslam’ın muhafızı ve gözbebeğisin.” demişti.

Hatay Haçlı Kontluğunu Kim Yıkmıştır? İmadüddin Zengi

Haçlılara kan kusturmuş bir fatih olan İmadüddin Zengî’dir ve Urfa Haçlı Kontluğunu tarihin derinliklerine gömmüş bir komutandır. İmadüddin, Müslümanları zillete düçar eden çekişmeleri bir kenara bırakıp unutulan cihad anlayışına çağrı yapmış ve hayatını bir mücahid olarak tamamlamıştır. Fethettiği her yerde hemen şer’i kaideleri hayata geçiren ve bu hususta oldukça hassas olan İmaduddin Zengî için İmad el İsfahanî, “Zaman senin etrafında dönüyor artık ve sen İslam’ın muhafızı ve gözbebeğisin.” demişti.

John Titor Kimdir? Neden Dünyaya Salmıştır? Özelliği Nedir? Kehanetleri?


Anasayfa > Site Haritası > Tarihi Olaylar > John Titor Kimdir? Neden Dünyaya Salmıştır? Özelliği Nedir? Kehanetleri?
John Titor Kimdir? Neden Dünyaya Salmıştır? Özelliği Nedir? Kehanetleri?
John Titor Kimdir?
 Neden Dünyaya Salmıştır?
Özelliği Nedir?
Kehanetleri?

John Titor Kimdir? Kehanetleri ve
 bu adam neden dünyaya nam saldı işte tüm cevapları bu yazımızda. İlgili Kategoriler;Tarihi Olaylar, İlgin Olaylar, Gizemli Olaylar, Kehanetler, John Titor, Kim Kimdir?, Gizemli İnsanlar, Sırlar,

John Titor

John Titor,  kendisinin zaman yolculuğu yapıp 2036 yılından geldiğini öne sürmüş esrarangiz bir sosyal medya figürüdür.

John Titor, devlet için çalışan ve zaman yolculuğu projesi için seçilen bir asker olduğunu iddia etmiştir. 2000-2001 yılları arasında birçok internet ve haber sitelerine belirli belirsiz, çoğunun yanlışlığı kanıtlanabilen bilgiler yollamış, yakın gelecekle ilgili öngörüler ve yaşadığı zaman hakkında bilgiler vermiştir. 2036 yılından 1975 yılına IBM 5100 almak için döndüğünü söylemiş ve bu bilgisayar ile 2036 yılında eski programların "ayıklama" işini yapacağını iddia etmiştir.


John Titor'un İddiaları

- “Amerika, Irak’a ve Ortadoğu’ya petrol için saldıracak, oradaki iç karışıklık 10 yıl civarı sürecektir.”

- “2015 yılında 3.dünya savaşı çıkacak. Çin-Amerika karşıtlarının yarattığı bu savaşın götürüsü çok yüksek olacak. Milyonlarca insan ölecek. Savaşın sonunda dünyada etnik kimlik, kültür kalmayacak. İnsanlar robotikleşme, üst kimliğe bürünme, tanrılaşma evresine girecek, daha az hastalanacak, daha uzun yaşayacak, doğru seçimleri daha rahat verebilecek.”

- “III. Dünya savaşı’ndan sonra ülkelerin toparlanması 20 yıl sürecek.”

- “2037 yılında bu düzene karşı çıkan anarşistler olacak. Ben de bu anarşistlerden birisiyim. Zaman makinesini bilim adamlarımızın sayesinde yalnızca biz bulduk.
Düşmanımızın bilgisayar ağını hacklememiz için 1970 yılında üretilen IBM cihazının bilgisayar kodlaması gerekmektedir. Bu cihazı alabilmek için 1970 yılına dönmem gerekirdi. Fakat zaman ayarında hata yaptığımız için 2002 yılına geldim ve görevim o bilgisayarı bulmak, daha fazla bilgi vermemem emredildi.”

John Titor bu bilgileri verdikten sonra bir anda ortalıktan kaybolmuştur.

John Titor’un kim olduğu hakkında bir çok varsayım ortaya atılmıştır. Bunlardan en popüler olanları;

* Yazar Douglas Adams’ın hayali karakteridir. (Adams, Titor'un yeni yazılar eklemeyi bırakmasından birkaç ay sonra ölmüştür)

* John Titor yazılar yazdığı web sitesinin yöneticileri tarafından popülerlik oluşturmak için yaratılmış bir hayali kişidir.

John Titor’un var olup olmadığı hala bilinmeyen bir sırdır. Bir sır olarak da kalacağa benziyor


Kategoriler:
Tarihi Olaylar, İlgin Olaylar, Gizemli Olaylar, Kehanetler, John Titor, Kim Kimdir?, Gizemli İnsanlar, Sırlar,

Avustralya Aborjinleri - Avustralyanın Yerli Halkı Kimdir? Neler Yaşadılar?


Anasayfa > Site Haritası > Tarihi Olaylar > Avustralya Aborjinleri - Avustralyanın Yerli Halkı Kimdir? Neler Yaşadılar?
Avustralya Aborjinleri - Avustralyanın Yerli Halkı Kimdir? Neler Yaşadılar?
Avustralya Aborjinleri -
 Avustralyanın Yerli Halkı Kimdir?
 Neler Yaşadılar?

Avustralya'nın yerli halkı olan Aborjinler hakkında merak edilen bilgiler. Aborjinler kimdir? neler yaşadılar ne gibi sıkıntılarla uğraştılar? gibi soruların cevapları bu yazımızda

Avustralya Aborjinleri

 “Avustralya’da birbiri ardına gelen hükûmetlerin, derin üzüntü, acı ve kayıplara neden olan yasaları ve politikaları nedeniyle bu Avustralyalı vatandaşlarımızdan özür diliyoruz” (Avusturalya Başbakanı Kavin Rud)

            Avusturalya kıtasının yerli halkına Avusturalya Aborjinleri denir. Aborjinlerin, Güneydoğu Asya’dan bu kıtaya gelmiş göçebe kabileler olduğu bilinmektedir. Kendilerine ait bir yazılı dili olmayan aborjinler, söyledikleri şarkılar sayesinde kendilerine ait bir kültür aktarımı yapmışlardır. Mızrak, kano ve bumerang ile avlanan aborjinler, meyve ve sebze toplayıcılığı yapmışlardır. 


Aborjinler Kimlerdir?

Aborjin ismi, Latincedeki “ab” ve “origine” sözcüklerinden türemiştir. İngilizcedeki from, Türkçedeki –den, -dan’ı karşılamakla birlikte kökenli, kökene ait demektir. Genel anlamda aborjinler, Avusturalya ve Tasmanya çevresindeki bölgelerde yaşayan yerli halkı karşılamaktadır.

Avusturalya ve çevresinde birçok aborjin kabilesi bulunmaktadır. Bunları şu şekilde sıralayabiliriz:

New Sout Wales ve Viktorya’da Koori
Queensland’da Murri
Güney Avusturalya’dan Noongar
Merkezi Batı Avusturalya’da Yamati
Güneybatı Avusturalya’da Nunga
Kuzey Avusturalya’da Anangu (Aborjin kabilelerinin en büyüğüdür.)
Orta Kuzey bilgede Yapa
Doğu Arnhem bölgesinde Yolngu
Tazmanya’da Palawah

İngilizlerin Bölgeye Gelişi ve Aborjin Soykırımı

İngilizler Avusturalya kıtasına ilk kez, Kaptan James Cook önderliğinde girmiştir. 1788 itibariyle Sidney’de sömürgeciliğe başlayan İngilizler, bölgeye yeni ve faklı hastalıkları götürmüşlerdir. Bu dönemde birçok aborjin, kızamık, suçiçeği ve grip gibi hastalıklar yüzünden yaşamlarını yitirmiştir.


İngilizlerin Bölgeye Gelişi

İngilizler bölgeye girdiklerinde aborjinlerin kendilerine has kültür ve inanışı olduğunu görmezden geldikleri gibi bu kültürlerin aborjinlerin hayatı için önemini bile idrak edememişlerdir. Aborjin için doğup büyüdükleri toprakların bir kutsaliyeti vardır. Bu topraklardan zorla göç ettirilen bu yerli halk, gittikleri yerlerde tutunamamıştır. 1788’den 1900’lü yıllara gelindiğinde hastalık vb. durumlar yüzünden aborjin nüfusunun %90’ı hayatını kaybetmiştir. 1803-1807 yılları arasında Tasmanya Soykırımı yapılmış ve burada yaşayan aborjinler bölgeden silinmiştir.

Aborjinlere Ait Sayısal Veriler

İngiltere 18. Yüzyılda Avusturalya kıtasını sömürge haline getirmeden evvel, Aborjinlerin sayısının 300 bini aşkın olduğu bilinmekle birlikte, bu sayının bölgeye İngilizlerin gelişiyle birlikte azaldığı da bilinmektedir. Söz konusu tarihte bölgeye yerleşen İngilizler, gerek topraklardan sürme yoluyla, gerekse öldürme yoluyla aborjinlerin sayısını azaltmıştır. 20. Yüzyılda İngiltere bölgeden çekilmiştir. 1960’lı yıllarda aborjinlerin toprak sahibi olma hakları resmileşmiş ve Avusturalya’daki aborjin sayısı yükselmiştir. Günümüzde Avusturalya kıtasında 250 binden fazla aborjin yaşamaktadır. En çok aborjinin yaşadığı bölge ise, Yeni Güney Galler (New South Wales)’tir.

Aborjin Kültür-Sanatı ve İnanışı


Geniş bir kıtaya yayılan aborjinlerin kabileler şeklinde farklı bölgelerde yaşadıklarını ifade etmiştik. Aynı şekilde yaşadıkları bölge farklılığından dolayı aborjinlerde kabileler arası kültür farklılıkları da vardır. Bu kabilelilerin kendilerine has farklı kültürü, inancı ve dilleri vardır. Farklılıkların yanında kabileler arası benzerliklerin de bulunduğunu söyleyebiliriz. Örneğin aborjinler, toprağa karşı müthiş bir hürmet duyarlar ve düş zamanı inancı olarak bilinen şifai ve kültürel bir adetleri vardır. Ayrıca maneviyata çok önem vermekle birlikte gördükleri rüyalar üzerinden de gelecekle ilgili öngörülerde bulunmaktadırlar.

Aborjinelerin hangi dine inandıkları konusunda ise, 1996’da yapılan nüfus sayımı verileri bize yol göstermektedir. Bu sayımda nüfusun % 72’si Hristiyan dinini işaretlemiştir. Son zamanlarda ise, İslamiyet’in aborjinler arasında yayıldığı bilinmektedir.

Aborjinler’in, dinsel törenlerinde söyledikleri şiir ve şarkılar yine aborjin müziğine katkıda bulunmuştur. Aborjin müzik aletleri ise, didgerido adını verdikleri uzun bir kaval ve iki çubuktur. Bu çubuklar birbirlerine vurulduklarında farklı ritimler oluşturmaktadır.

      Abojinler’in, dinî inançları gereği boyadıkları ağaç kabukları ve mağara duvarları aborjin sanatının örneklerini oluşturmuştur. Kıyafet, çok fazla kullanılan bir nesne olmamıştır aborjinlerde. Zaten vücutlarının yarısı boyalıdır. Kıyafetleri genelde kanguru derisinden yapılan süsler ve kemerlerdir.

Aborjinlerin Varlığı Resmen Tanındı


1999 yılına kadar İngilizlerin Avusturalya kıtasına aborjinlerden daha önce yerleştiği kabul ediliyordu fakat 1999’daki kanun değişikliği ile bu durumun tam tersi olduğu kabul edilmiştir.


Günümüzde Avusturalya’nın en büyük yerli kuruluşu ATSIC, aborjin haklarını korumaya ve gündeme getirmeye çalışmaktadır. Bu kuruluş, hükümetin daha önceki yıllarda aborjinlere uygulanan soykırım için özür dilenmesini talep etmiştir. Fakat bu talep her defasında reddedilmiştir. Ta ki Avusturalya başbakanı Kevi Rud’a kadar… Kavin Rud, aborjinlerden özür dilenmesi hakkında hazırlanan önergeyi meclise arz edip burada bu önergeyi okumuş ve aynı mecliste aborjinlerden resmen özür dilenmiştir.

Kategoriler:
Tarihi Olaylar, İlgin Olaylar, Gizemli Olaylar, Avustralya, Aborjinler, Yerli Halklar, Kim Kimdir?

Amerikalı Muhabir Helen Thomas Kimdir? Neden ve Nasıl Ünlü Oldu?


Anasayfa > Site Haritası > Tarihi Olaylar > Amerikalı Muhabir Helen Thomas Kimdir? Neden ve Nasıl Ünlü Oldu?
Amerikalı Muhabir Helen Thomas Kimdir? Neden ve Nasıl Ünlü Oldu?
Amerikalı Muhabir Helen Thomas Kimdir?
Neden ve Nasıl Ünlü Oldu?

Amerikalı Muhabir Helen Thomas Kimdir? Neden ve Nasıl Ünlü Oldu? ile ilgili tüm merak edilen soruları bizler bu yazımızda kaleme aldık.

Amerikalı Muhabir Helen Thomas

Amerikalı Helen Thomas, modern Amerikan gazeteciliği tarihinde Beyaz Saray’ın gelmiş geçmiş en önemli muhabirleri arasında gösterilir.

Tarihi muhabir Helen Thomas;

Helen Thomas, sadece yaptığı haberler ve oturduğu ön sıradan sorduğu zor sorular nedeniyle değil, aynı zamanda bir tür erkekler kulübü olan Beyaz Saray gazetecileri arasında 57 yıl çalışmış bir kadın hakları savunucusu olduğundan da çok önemli bir muhabirdir.

1962’de ilk kez onun sayesinde kadınlar, Beyaz Saray Muhabirleri yemeği’ne katılmaya başladılar. Kadınlar, Ulusal Basın Kulübü’ne de Thomas’dan sonra üye kabul edilmeye başlandılar.

11 ABD Başkanı gören Thomas’ın basın tarihine geçmesine neden olan asıl özelliği ise basın toplantıları sırasında sorduğu zor sorulardır. Örneğin Irak Savaşı sonrası oğul Bush’a sorduğu soru: “Irak'ı işgal için söylediğiniz gerekçelerin doğru olmadığı ortaya çıktı. Söyler misiniz aslında Irak'ı neden işgal ettiniz? Petrol için değil, dediniz. Neden?”

Bush’un verdiği cevap: “Terörle savaş!”

Bush’un sözcüsü Dana Perino ile yaşadığı tartışma ise yine Beyaz Saray’daki unutulmaz basın toplantısı anlarından biri oldu.

Thomas; ABD’nin Irak’ta asker konuşlandırma politikasına ilişkin bir soru sorunca Perino cevap vermeye çalışırken, Thomas “Ne kadar daha Iraklı öldürdüğümüzü mü kast ediyorsun?” diye araya girdi. Bunun üzerine Perino, “Helen, ön sırayı bu tür sorular sormak için kullanıyor olmanı çok talihsiz buluyorum” deyip ağır bir şekilde saldırdı. Fakat Thomas geri adım atmadı, Irak’ta ölen masumlarla ilgili istatistikleri verdi. Ve Perino, ölen masum Iraklılar için ABD’nin üzgün olduğunu söylemek zorunda kaldı.

Hiçbir Amerikan hükumeti, Thomas’ın keskin soruları sormasını, politikaları nedeniyle başkanları suçlamasını engelleyemedi. Thomas’ın görevinden ayrılması ise 90 yaşında iken bir radyo programında yaptığı yorumdan sonra oldu. Thomas, İsraillilerin Filistin topraklarından “defolup gitmelerini” söyleyince, Beyaz Saray Muhabirleri Derneği dahil her kesimden tepki gördü. 90 yaşındayken ön sıradaki koltuğunu devretti. 2 yıl sonra da hayata gözlerini yumdu.

Kategoriler:
Tarihi Olaylar, İlgin Olaylar, Gizemli Olaylar,Amerikalı Muhabir Helen Thomas, Kim Kimdir?