Bayram Cigerli Blog

Bigger İnfo Center and Archive
  • Herşey Dahil Sadece 350 Tl'ye Web Site Sahibi Ol

    Hızlı ve kolay bir şekilde sende web site sahibi olmak istiyorsan tek yapman gereken sitenin aşağısında bulunan iletişim formu üzerinden gerekli bilgileri girmen. Hepsi bu kadar.

  • Web Siteye Reklam Ver

    Sende web sitemize reklam vermek veya ilan vermek istiyorsan. Tek yapman gereken sitenin en altında bulunan yere iletişim bilgilerini girmen yeterli olacaktır. Ekip arkadaşlarımız siziznle iletişime gececektir.

  • Web Sitemizin Yazarı Editörü OL

    Sende kalemine güveniyorsan web sitemizde bir şeyler paylaşmak yazmak istiyorsan siteinin en aşağısında bulunan iletişim formunu kullanarak bizimle iletişime gecebilirisni

Coğrafya Haberleri etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Coğrafya Haberleri etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Antartika Dünya’nın Sonu Olabilir? Kontrol İnsanların Elinde



KONTROL İNSANLARIN ELİNDE”
Nature dergisinde yayımlanan araştırmanın ‘şaşırtıcı’ sonuçlar verdiğini ifade eden Welsh, “Antarktika’nın kafamızdaki 

görüntüsü hep çok soğuk ve buz halinde olduğu” yorumunu yaptı.

AFP’ye konuşan Welsh, “Antarktika’daki karbondioksit miktarının 395ppm (milyonda bir birim) olduğunu ve bölgedeki hava sıcaklığının aynı hızda devam etmesi halinde, 21’nci yüzyılın sonunda Antarktika’daki buzulların yok olmaya başlayacağını” söyledi.

Queensland Üniversitesi’nde paleoklimatoloji uzmanı olan Welsh, “Kesin bir şey söylemek çok zor çünkü Antarktika’nın başına gelecekler insanlar ve hükümetlerin elinde” dedi.

50 Milyon Yıl Önce Antartika Ormanlarla Kaplıydı



Bilim insanları, Antarktika’nın deniz tabanında yaptıkları sondaj çalışmalarında, buzul kıtada bir zamanlar yağmur ormanları olduğunu ortaya çıkardı.

Araştırmacılar, deniz tabanındaki tortu kalıntıları üzerinde yaptıkları analizlerde, kıtada 52 milyon yıl önce bitkilerin yetiştiğini keşfetti. Atmosferin mevcut hızda ısınmaya devam etmesi halinde, bitki kalıntılarının buzdan arınacağı ve Antarktika’nın yeniden yeşilliğe kavuşabileceği belirtilirken, bu durumun iklim dengelerini önemli bir şekilde bozabileceği uyarısı yapıldı.

Bilim insanları, tortu kalıntılarında, Eosen Dönemi’ne ait ‘polen fosilleri’ bulunduğunu belirtti. 34-56 milyon yıl öncesine rastlayan bu dönemde varolan yağmur ormanlarından geride kalan polenler, bugün Antarktika’nın deniz tabanında donmuş bir halde yatıyor.


Antarktika’daki araştırmalarda yer alan Avustralyalı bilim insanı Kevin Welsh, polen çekirdeklerindeki sıcaklığa hassas mokelüller üzerinde yapılan analizlerin, 52 milyon yıl önce Antarktika’daki sıcaklığın 20 derece olduğuna işaret ettiğini belirtti. Welsh, “O dönemde Antarktika bugüne kıyasla çok sıcak bir yerdi ve karada buz yoktu. Tersine, ormanlarla kaplıydı” dedi.


KONTROL İNSANLARIN ELİNDE”
Nature dergisinde yayımlanan araştırmanın ‘şaşırtıcı’ sonuçlar verdiğini ifade eden Welsh, “Antarktika’nın kafamızdaki görüntüsü hep çok soğuk ve buz halinde olduğu” yorumunu yaptı.

AFP’ye konuşan Welsh, “Antarktika’daki karbondioksit miktarının 395ppm (milyonda bir birim) olduğunu ve bölgedeki hava sıcaklığının aynı hızda devam etmesi halinde, 21’nci yüzyılın sonunda Antarktika’daki buzulların yok olmaya başlayacağını” söyledi.

Queensland Üniversitesi’nde paleoklimatoloji uzmanı olan Welsh, “Kesin bir şey söylemek çok zor çünkü Antarktika’nın başına gelecekler insanlar ve hükümetlerin elinde” dedi.

BİRKAÇ SANTİM YETERLİ
Antarktika’nın çok büyük bir su deposu olduğuna dikkat çeken Welsh, “Eğer karbondioksit miktarının atmosferdeki artışını önleyemezsek, dünyanın buzulla kaplı bölgelerinde önemli değişimler görebiliriz” dedi.

Antarktika’nın doğusundaki buz kalınlığı 3-4 kilometre. 34 milyon yıl önce oluştuğu düşünülen buzulun sadece birkaç santim erimesi bile deniz seviyesinde önemli artışa ve yaşam alanlarının tehdit altına girmesine neden olabilir.

Welsh, Antarktika’nın Güneş’ten gelen ışınları tekrar uzaya yansıtarak çok önemli bir soğutucu görevi gördüğünü ve erimesi halinde felaketlere yol açabilecek değişimlerin yaşanacağını vurguladı.

Dünyanın Yok Olması İçin Antarktika’daki Karların Birkaç Santim Yeterlik



BİRKAÇ SANTİM YETERLİ
Antarktika’nın çok büyük bir su deposu olduğuna dikkat çeken Welsh, “Eğer karbondioksit miktarının 

atmosferdeki artışını önleyemezsek, dünyanın buzulla kaplı bölgelerinde önemli değişimler görebiliriz” dedi.

Antarktika’nın doğusundaki buz kalınlığı 3-4 kilometre. 34 milyon yıl önce oluştuğu düşünülen buzulun sadece birkaç santim erimesi bile deniz seviyesinde önemli artışa ve yaşam alanlarının tehdit altına girmesine neden olabilir.

Welsh, Antarktika’nın Güneş’ten gelen ışınları tekrar uzaya yansıtarak çok önemli bir soğutucu görevi gördüğünü ve erimesi halinde felaketlere yol açabilecek değişimlerin yaşanacağını vurguladı

Türkiye İçin 100 Milyon Nüfus Hayal Mi?



Türkiye’nin nüfusu 2010 yılı itibariyle TUIK in verdiği gibi 72,6 milyon değil, 79,6 milyondur.. yanlış rakamları bilmenin de hiç bir yararı yoktur.. Türkiye’nin yıllık nüfus artış hızı her yıl biraz daha küçülmektedir.. 2010 yılı için TUIK in verdiği % 1,45 şimdiye kadar erişilmiş en düşük değerdir,yani bundan önceki yıllarda bu rakam daha da büyüktü.. Varsayalım ki yıllık artış hızı 2000 den beri hep %1,45 olagelsin.. o zaman 2000 yılında 67,8 milyon olan nüfusun(TUIK raporunda var..) 10 yıl içersinde en azından 78,3 milyon olması gerekirdi.. Bu da gösteriyor ki resmen ilan edilen 72,6 milyon halk tabiriyle tam bir atmasyon.. TUIK herhalde AB ye giriş sürecinde fazla kalabalık bir ülke görünümü vermek istemiyor.(Prof. Dr. Ali Ercan)


Nüfus artış hızındaki gerilemeye bakılırsa Türkiye’nin nüfusunun 2050 yılına gelindiğinde bile 100 milyonu bulması hayal gibi görünüyor.
2009 Yılı Programında yer alan 1998-2008 nüfus artış hızı düşüş eğiliminden yapılan projeksiyona göre, bu yıl yüzde 1,18 olarak hesap edilen nüfus artış hızı, 2010 yılında yüzde 1,11’e, 2015 yılına gelindiğinde ise yüzde 1’in altına inecek. Türkiye’nin nüfus artış hızı 2020’de yüzde 0,8’e, Cumhuriyetin 100’üncü yılı olacak 2023’de yüzde 0,7, 2030’da yüzde 0,5’e 2035’te yüzde 0,3’e gerileyecek.

2040 yılına gelindiğinde Türkiye nüfusu yüzde 0,2’lik artış hızıyla 88 milyon 629 bin kişi olacak. 2046’da nüfus artış hızı hemen hemen sıfır seviyesine düşecek ve 89 milyon 165 kişi olacak.

Türkiye nüfusu 2047’den itibaren ise gerileyecek. 2047 yılında nüfus artış hızı eksi yüzde 0,00052’ye düşecek ve ülke nüfusu 89 milyon 161 kişiye inecek. 2050 yılına gelindiğinde ise eksi yüzde 0,000958’lik nüfus artış hızıyla ülke nüfusu 88 milyon 986 bin kişiye gerileyecek. 




Türkiye'de DENİZ İÇİNDE YANARDAĞ OLASILIĞI’



DENİZ İÇİNDE YANARDAĞ OLASILIĞI’
Prof. Dr. Ahmet Ercan ise yaptıkları ölçümlerde deniz suyu sıcaklığının 55 ile 67 fahrenhayt arasında değiştiğini söyledi.

İlk günkü araştırmada ”Yanardağ düşüncesinin doğru olabileceği” yönünde bilgi sahibi olduklarını anlatan Ercan, ”Değişik sıcaklık değerleriyle karşılaşmış olmamız, yanardağ kuşkumuzu destekler nitelikte oldu. Ancak sonuca varıcı nitelikte bir şey söylemek için çok erken” dedi.

Aynı bölgede 2009 yılında deniz içinde kaynamalar görüldüğünü ifade eden Ercan, ”Deniz fokur fokur kaynamış ve fışkırmalar var. Denizin üstünde bir buğu oluşmuş, gaz kokusu gelmiş. Bütün bunlar yanardağ tezini destekliyor. Son depremde Sömbeki Belediye Başkanı, ‘Adada deniz yükselmesi oldu’ diyor. Demek ki bir iç püskürme oldu ve deniz ondan dolayı yükseldi” diye konuştu.

Ercan, 4.8’lik bir depremin deniz dibinde yapacağı yarığın boyunun 3 kilometreyi bulabileceğine dikkati çekerek, buradaki olayın sadece tektonizmadan ibaret değil, aynı zamanda yanardağ bileşiminden kaynaklandığı kanısını taşıdıklarını belirtti.

Bir iç püskürme ve yayılma olduysa bunun deniz yükselmesi yapacağına işaret eden Ercan, ”Bunlar çok önemli kanıtlar. Halkla konuştukça daha farklı kanıtlar da gelecektir. Jeofizik açısından da bunun kanıtlanması gerekiyor. Bilim daime kuşkuya dayanır. Dolayısıyla ölçümlerimiz devam edecek” dedi.

Türkiye’de ilk kez ”deniz içinde yanardağ olasılığı” araştırması yapıldığını vurgulayan Ercan, bunu bir afete dönüşmeden önemsemek gerektiğini dile getirdi.

Prof. Dr. Övgün Ahmet Ercan, bölgedeki ilk çalışmaların bir hafta süreceğini, daha sonra belirli dönemlerde tamamlayıcı nitelikte çalışmalar yapılacağını sözlerini ekledi.

Türkiye'de Yanardağ Olabilir mi?



YANARDAĞ BÖLGE İÇİN ALIŞILMAMIŞ DEĞİL’
Aktif olmayan yanardağların yeniden harekete geçebileceğine dikkati çeken Ecevitoğlu, sözlerini şöyle sürdürdü:

”Yaklaşık 10 kilometrelik bir daire içinde ciddi bir yoğunlaşma var. Onun incelemesini yapıyoruz. Bu incelemede bir volkan bacasının silueti çıkıyor. Bunlar bizi şüpheye düşürüyor. Batı tarafına baktığımızda Gökova Körfezi’nin girişinde 3 Yunan adası var ve bunların yanardağ olduğu biliniyor. Bizde ise Isparta’nın güney batısında Gölcük Yanardağı var. Bu yanardağ zincirinde 12 ada var. Atina’dan başlıyor ve bir yay yaparak Isparta’ya kadar geliyor. Bundan dolayı yanardağ bölge için hiç de alışılmamış bir şey değil. Bozburun ve Sömbeki Adası arasında da bir yanardağın olması, yeniden harekete geçmesi veya yeni bir yanardağ oluşumu mümkün. ‘Bunun için acaba bir tedbir alabilir miyiz’ düşüncesiyle araştırma yapıyoruz. Ancak öncelikle yanardağ olduğundan emin olmamız gerekiyor.”

Yanardağlara ”öldü” gözüyle bakılmaması gerektiğini vurgulayan Ecevitoğlu, uyur haldeki yanardağlarda tekrar hareketlenme olabileceğini bildirdi. ”Türkiye’de aktif yanardağ yok” diye bu konularla ilgilenmemenin yanlış bir düşünce olduğuna değinen Ecevitoğlu, ”Her an olma riski var ve bunu görüyoruz. Yakınımızdaki Yunan adalarında bu risk var” ifadelerini kullandı.

Türkiye’de Deniz İçinde İlk Kez Yanardağ Oluşabilir



Marmaris’te deniz içinde yanardağ araştırması yapan bilim insanlarından Prof. Dr. Berkan Ecevitoğlu, ”Bozburun ve Sömbeki Adası arasında bir 

yanardağın olması, yeniden harekete geçmesi veya yeni bir yanardağ oluşumu mümkün” dedi.


Marmaris’te son zamanlarda meydana gelen depremlerin ”büyük bir depremin habercisi mi olduğunu ya da bir yanardağdan mı kaynaklandığını” tespit etmek için harekete geçen bilim insanlarından oluşan ekip, araştırmalarını sürdürüyor.

İstanbul Teknik Üniversitesi (İTÜ) Jeofizik Mühendisliği Bölümü ve Maltepe Üniversitesi İnşaat Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi Yüksek Mühendis Prof. Dr. Övgün Ahmet Ercan ve serbest Jeofizik Yüksek Mühendisi Hakan Beyaz ile deniz suyu sıcaklığıyla ilgili ölçümler yapan Prof. Dr. Berkan Ecevitoğlu, Anadolu Ajansı’na yaptığı açıklamada, titreşim ölçen cihazı, volkan bacası olabileceğini tahmin ettikleri yere yakın kurduklarını söyledi.

Denizdeki sıcaklık değişimlerinin çok önemli olduğunu vurgulayan, Anadolu Üniversitesi Yer ve Uzay Bilimleri Araştırma Enstitüsü Doğal Afetler ve Yer Bilimleri Araştırma Birimi Koordinatörü Ecevitoğlu, ”İlk günkü çalışmada deniz suyu sıcaklığı ölçümlerinin bir kısmını gerçekleştirdik. Hakikaten su tabanına yayılan bir magma varsa, onun oluşturduğu etkileri görmeye çalışıyoruz. Ayrıca gaz çıkışını da tespit etmeye çalışıyoruz. Çünkü bu tip magma tabana yayıldığı zaman içinde sıkışmış olan gazı serbest bırakıyor. Onların oluşturduğu etkileri görmeyi ümit ediyoruz. Tabi bunların hepsi şu an için varsayım, kesinleşmiş bir şey yok” diye konuştu.

Deprem açısından bölgede ciddi bir hareketlilik olduğuna işaret eden Ecevitoğlu, sarsıntıların normal depremden farklı bir yayılım gösterdiğini anlattı.

‘YANARDAĞ BÖLGE İÇİN ALIŞILMAMIŞ DEĞİL’
Aktif olmayan yanardağların yeniden harekete geçebileceğine dikkati çeken Ecevitoğlu, sözlerini şöyle sürdürdü:

”Yaklaşık 10 kilometrelik bir daire içinde ciddi bir yoğunlaşma var. Onun incelemesini yapıyoruz. Bu incelemede bir volkan bacasının silueti çıkıyor. Bunlar bizi şüpheye düşürüyor. Batı tarafına baktığımızda Gökova Körfezi’nin girişinde 3 Yunan adası var ve bunların yanardağ olduğu biliniyor. Bizde ise Isparta’nın güney batısında Gölcük Yanardağı var. Bu yanardağ zincirinde 12 ada var. Atina’dan başlıyor ve bir yay yaparak Isparta’ya kadar geliyor. Bundan dolayı yanardağ bölge için hiç de alışılmamış bir şey değil. Bozburun ve Sömbeki Adası arasında da bir yanardağın olması, yeniden harekete geçmesi veya yeni bir yanardağ oluşumu mümkün. ‘Bunun için acaba bir tedbir alabilir miyiz’ düşüncesiyle araştırma yapıyoruz. Ancak öncelikle yanardağ olduğundan emin olmamız gerekiyor.”

Yanardağlara ”öldü” gözüyle bakılmaması gerektiğini vurgulayan Ecevitoğlu, uyur haldeki yanardağlarda tekrar hareketlenme olabileceğini bildirdi. ”Türkiye’de aktif yanardağ yok” diye bu konularla ilgilenmemenin yanlış bir düşünce olduğuna değinen Ecevitoğlu, ”Her an olma riski var ve bunu görüyoruz. Yakınımızdaki Yunan adalarında bu risk var” ifadelerini kullandı.

‘DENİZ İÇİNDE YANARDAĞ OLASILIĞI’
Prof. Dr. Ahmet Ercan ise yaptıkları ölçümlerde deniz suyu sıcaklığının 55 ile 67 fahrenhayt arasında değiştiğini söyledi.

İlk günkü araştırmada ”Yanardağ düşüncesinin doğru olabileceği” yönünde bilgi sahibi olduklarını anlatan Ercan, ”Değişik sıcaklık değerleriyle karşılaşmış olmamız, yanardağ kuşkumuzu destekler nitelikte oldu. Ancak sonuca varıcı nitelikte bir şey söylemek için çok erken” dedi.

Aynı bölgede 2009 yılında deniz içinde kaynamalar görüldüğünü ifade eden Ercan, ”Deniz fokur fokur kaynamış ve fışkırmalar var. Denizin üstünde bir buğu oluşmuş, gaz kokusu gelmiş. Bütün bunlar yanardağ tezini destekliyor. Son depremde Sömbeki Belediye Başkanı, ‘Adada deniz yükselmesi oldu’ diyor. Demek ki bir iç püskürme oldu ve deniz ondan dolayı yükseldi” diye konuştu.

Ercan, 4.8’lik bir depremin deniz dibinde yapacağı yarığın boyunun 3 kilometreyi bulabileceğine dikkati çekerek, buradaki olayın sadece tektonizmadan ibaret değil, aynı zamanda yanardağ bileşiminden kaynaklandığı kanısını taşıdıklarını belirtti.

Bir iç püskürme ve yayılma olduysa bunun deniz yükselmesi yapacağına işaret eden Ercan, ”Bunlar çok önemli kanıtlar. Halkla konuştukça daha farklı kanıtlar da gelecektir. Jeofizik açısından da bunun kanıtlanması gerekiyor. Bilim daime kuşkuya dayanır. Dolayısıyla ölçümlerimiz devam edecek” dedi.

Türkiye’de ilk kez ”deniz içinde yanardağ olasılığı” araştırması yapıldığını vurgulayan Ercan, bunu bir afete dönüşmeden önemsemek gerektiğini dile getirdi.

Prof. Dr. Övgün Ahmet Ercan, bölgedeki ilk çalışmaların bir hafta süreceğini, daha sonra belirli dönemlerde tamamlayıcı nitelikte çalışmalar yapılacağını sözlerini ekledi.

Çekirdekteki Manyetik Alan Ölçüldü



Berkeley Üniversitesi’nden bir fizikçi, Dünya’nın çekirdeğindeki manyetik alanının kuvvetini ilk defa ölçmeyi başardı.

Dünyanın 2900 km derinliğinde manyetik alanın kuvvetinin, manyetik alan ölçü birimi Gauss’a göre 25 değerine sahip olduğu ortaya çıktı. Bu da yüzeydeki kuvvetin 50 katı olduğu anlamına geliyor. Çalışmayı yayınlayan Prof. Bruce A. Buffett bu son bulgunun, çekirdekteki zayıf manyetik kuvvet olasılığı üzerine görüşleri bertaraf ettiğini söylüyor.

Dış çekirdekteki böylesi güçlü bir manyetik alanın varlığı büyük bir ısı yayımına ve doğal olarak ta üretimine işaret ediyor. Isının kaynağınıysa, gezegenin sıcak ve eriyik halde bulunduğu 4 milyar yıl önceki halinden kalanlar, sıvı çekirdeğe gömülen ağır elementlerin yaydığı çekimsel enerji ve potasyum, uranyum ve toryum gibi uzun ömürlü elementlerin radyoaktif bozunumu oluşturuyor. Örneğin 5 Gauss gibi zayıf bir alandan bahsedersek radyoaktif bozunumca sağlanan ısının oldukça düşük olduğundan ve tersi şekilde 100 Gauss gibi kuvvetli bir manyetik alan söz konusu olduğunda da radyoaktif bozunumun ısıya büyük bir katkısı olduğundan bahsedebiliyoruz.

Dünya’nın manyetik alanı, gezegenin demir/nikel çekirdeğinin dış taraftaki üçte ikilik bölüm tarafından meydana getirildiği biliniyor. Bu 2250 km’lik kalın tabaka sıvı haldeyken, yaklaşık olarak Ay’ın büyüklüğüne eşit olan 1200 km’lik iç tabaka ise donmuş bir demir ve nikel topu meydana getiriyor. Çekirdeği sıcak bir manto tabakası ile dış kabuk sarıyor.