Bayram Cigerli Blog

Bigger İnfo Center and Archive
  • Herşey Dahil Sadece 350 Tl'ye Web Site Sahibi Ol

    Hızlı ve kolay bir şekilde sende web site sahibi olmak istiyorsan tek yapman gereken sitenin aşağısında bulunan iletişim formu üzerinden gerekli bilgileri girmen. Hepsi bu kadar.

  • Web Siteye Reklam Ver

    Sende web sitemize reklam vermek veya ilan vermek istiyorsan. Tek yapman gereken sitenin en altında bulunan yere iletişim bilgilerini girmen yeterli olacaktır. Ekip arkadaşlarımız siziznle iletişime gececektir.

  • Web Sitemizin Yazarı Editörü OL

    Sende kalemine güveniyorsan web sitemizde bir şeyler paylaşmak yazmak istiyorsan siteinin en aşağısında bulunan iletişim formunu kullanarak bizimle iletişime gecebilirisni

Kyung Won Kang

Kyung Won Kang
Workout Fall 2015






The Crimes of Dr. Watson, Gimmicky But Fun


When it comes to Sherlock Holmes pastiches, I’m a purist. But even I succumb once in a while to a light-hearted riff on the Canon. Take, for example, The Crimes ofDr. Watson.

“Edited” by Duane Swierczynski and published in 2007, this gimmicky but clever work is one of those books that includes physical objects. Billed as an “interactive mystery,” it might be better described as three-dimensional.

During the Great Hiatus, Dr. Watson is inexplicably charged with arson, torture, and murder! Without Holmes to save him, he writes from prison to a Philadelphia detective he once met named Col. H. Kelsh Resno. The bulk of the book is that letter, supplemented with supporting materials to help explain the events leading up to Watsons’s imprisonment.

At one point in the letter, the good doctor recalls Holmes challenging him to identify all the various smells in the London air. “No manure, Sherlock,” Watson replies. “If that is what you were suggesting.”
Most of the book is better than that, but about ultimately about that serious.   

But it’s also well-written in places. I liked this: “I carefully untied the string and opened the leather case, which groaned like an old man struggling to pull himself out of a chair. Inside was a motley assortment of letters, postcards, maps, and other yellowed junk. Whatever turns old, turns yellow. People included.” That’s the “editor’s” voice, not Watson’s.
Those items of yellowed junk are included in the book – theater tickets, a postcard, a railroad timetable, a matchbook, a telegraph, arrest records, the torn pages of a book, the drawing of a strange creature, a diagram of an artificial leg, a brochure, and a newspaper.

The final item is a sealed return letter from Col. Resno solving the mystery in all its elements – a solution that, while scandalous, is far less surprising in these post-BBC Sherlock days.  
Reading The Crimes of Dr. Watson made for a pleasant hour or so, an experience much enhanced by Clint Hansen’s wonderful illustrations in woodcut style. In fact, I would love to see his artistry applied to the Canon itself.  

Pert , İngilizce ' de ne demektir ?

Pert ( Pırt diye okunur ) : İngilizce bir sıfattır . Arsız , yılışık ; küstah anlamlarına gelir .

Gümrük ne demektir ?

Gümrük : İtalyanca kökenli bir isimdir . Devlete giren ve çıkan mallardan alınan vergidir . Bu vergiyi almakla görevli makama veya daireye de gümrük denir .

Kim Young Bum

Kim Young Bum
Workout Winter 2014/15


Rock Bun Recipe

Have you ever heard of Rock Buns? I hadn't until reading Jane Brocket's blog and books. (Her wonderful blog is at Yarmstorm Press.)
Rock Buns are a traditional English tea cake filled with dried fruit and a craggy lumpy exterior. Something akin to a scone, but chock full of dried fruit with lemon and nutmeg. Even though the name is a little off putting, these little cakes are anything like rocks! And they are my new favorite treat! 


Rock Buns
from Vintage Cakes by Jane Brocket

                         scant 2 1/2 cups all-purpose flour
                         2 teaspoons baking powder
                         1/2 teaspoon salt
                         a good grating of fresh nutmeg
                         generous 3/4 cup light brown sugar
                         3 1/2 - 5 1/2 ounces undyed candied cherries
                         3/4 cup raisins
                         scant 1/2 cup golden raisins or 9 - 10 1/2 ounces mixed dried fruit 
                              (according to taste and what's in the cupboard)
                         finely grated zest of 1 lemon
                         3/4 cup (1 1/2 sticks) butter at room temperature
                         1 large egg
                         1-2 tablespoons milk


Preheat the oven to 350 degrees. Prepare the dried fruit. (If you are using candied cherries, rinse, dry and chop. I just used dried cherries.) Mix raisins, cherries and fruit in a small bowl with the lemon zest. (I used a bag of mixed fruit I had in the cupboard; cherries, blueberries and cranberries; along with the raisins.)

In a large bowl sift the flour, baking powder, salt and nutmeg. Add the sugar and stir a couple of times. 


Add the butter to the flour mixture and use your finger to rub the flour and butter together until the mix resembles find sand with no lumps of butter remaining. Stir in the dried fruit.

Crack the egg into a small bowl or cup, add a tablespoon of milk and mix with a fork until combined. Make a well in the center of the dry ingredients, pour egg mixture in and mix with a fork. Mix quickly and lightly until the ingredients come together in a slightly sticky dough. Do not overwork. If it is still on the dry and crumbly side add more milk very sparingly. Be careful not to make too wet. 

Using your hands or 2 forks, pile the mixture into 12 piles on the prepared sheet. (A parchment lined baking sheet was recommended, but I just used a greased pan and it worked fine.)  Bake in the preheated oven 25 minutes until the buns are golden brown, with the tiniest hint of doughiness in the center. They will continue to cook when you have taken them out of the oven. Transfer to a wire rack and let the buns cool (although they are delicious warm - not hot- with a a glass of milk or a cup of tea!)

I love all the dried fruit in these! And the hint of lemon accented it nicely. (I used a dash of lemon extract instead of the zest. No fresh lemons in the house!)



Ready for Tea?

[11.11.2015] Suga Twitter Güncellemesi



                                    


Merhaba, ben Suga~

Bu seneki üniversite giriş sınavının yarın olduğunu fark edince sınavdan önceki son günümü hatırladım. (Daegu'dan) Seul'e geleli tam bir yıl olmuştu, birkaç gün sonrasında sınava girdim. Ailemden uzakta olduğumdan bana öğle yemeği hazırlayacak kimsem yoktu hahaha.

Sınava gitmeden önce yanıma biraz kimbap almalıyım diye düşünerek yattım ama uyuyamadım. Seul'e geldiğimde artık derslerden uzaklaşıyorum diye düşünmüştüm ama üniversite sınava giriyordum (Seul'e aslen sınava girmek için değil müzik yapmak için geldi) hahahahaha. 
Saatlerdir yatakta dönüp duruyordum; çünkü uyuyamıyordum. Dışarıdan sesler geliyordu. “Çocuklar (üyeler) yarın için bana öğle yemeği hazırlıyor herhalde” diye düşündüm. Uyanıktım, bayağıdır uyanıktım ve benim için bir şeyler hazırladıklarının farkındaydım. Fakat odadan dışarı çıkmadım. Hatta lavaboya gitmem gerekiyordu ama uyuyormuş taklidi yaptım. Arada gelip uyuyor muyum kontrol ediyorlardı. HAHA gerçekten uyuyormuş gibi gözükmek için elimden geleni yaptım.
Grupta üniversite sınavına girecek ilk kişi bendim ama diğerleri benden daha stresliydiler resmen kıhkıh. Lavaboya gitmem gerektiği için acı çekiyordum gerçekten... Uyuyormuş numarası yapmak daha da zorlaşmıştı haha.

Herneyse, benim için hazırladıkları öğle yemeğini yanıma aldım tam çıkacakken arkamdan (üyeler) "Fighting" diye bağırdılar ve sınav için bana şans dilediler. O zamanlar en büyük üye ben olduğumdan gruptaki herkes benden küçüktü. Kusura bakmayın, yazım yanlışı yapıyorum... Bunları küvette yazıyorum lütfen anlayış gösterin bana~

Sabahleyin erkenden sınav yerime gitmek için yola çıktım. Durduk yere gerilmiştim. Neyseki sınava gireceğim yer mezun olduğum lisenin yakınındaydı, yürüyerek gittim. Atkımı sıcak tutması için iyice sarmıştım boynuma, çıkış yaptığımız ilk zamanlar sürekli taktığım atkı... Çok iyi hatırlıyorum. O atkıyı bana Seul'e gelmeden önce annem almıştı... evvet. Neyse, sınav yerime doğru yürürken zaman o kadar yavaş geçiyor gibiydi ki sanki her şey ağır çekimdeydi. On yedi yaşındaydım, aslında sürekli stüdyoda takıldığımdan okumaya hiç ilgim yoktu ama yine de gergindim işte...

Ben o gün çok gergindim...Bu sene sınava girecekler nasıl hissediyorlar acaba... Sınava girmeden önce size yeşil çay, çikolata ya da şeker falan ikram ediyorlar. Ben fazladan bir tane isteyip öyle girdim. Millet, siz de bir tane daha alıp öyle girin.

Çok fazla yazım yanlışı yapıyorum... Su geçirmez kabım var ama telefonumun ekranı çok fazla buhar yaptı. Ben bir yere tıklayınca o kendi kendine başka bir yere tıklıyor.
Herneyse, üyeler ısrarla yemek kabımı öğle yemeği zamanı gelince açmamı söylediler. Ben de öyle yaptım. Pilav ve tavuk (göğüs) vardı, viyana sosisi ve de omlet rulosu. Sonuçta stajyerdik, nereden para bulsunlar. Yurtta olan malzemelerle bir şeyler hazırlamışlardı işte, yine de hepsini bir güzel yedim. Tavuk artık soğudundan ısırmak zordu ama onu da afiyetle yedim. Yemek kabımın içinde bir de bir A4 kağıdı vardı. Ne olduğunu bilmediğimden merak içinde açtım, mektuptu. Paraları olmadığı için yurttaki A4 kağıtlarından birine yazmışlar. Biraz duygulanmıştım. Ama ağlamadım... gerçekten...

Sınav bittikten sonra spor sahasına gidip mektubu tekrar okudum. Okulun sahası bayağı büyüktü, biraz yürüdüm ben de. Sınavdan çıktığımda, benimle beraber sınava giren öğrencilerin aileleri onları almaya gelmişti; bazıları da arkadaşlarıyla toplanmış nereye gitsek diye konuşuyorlardı... Benim de boynuma güzelce sardığım gri atkım vardı, yalnız başıma geri döndüm. O an dünyadaki tek siyah-beyaz şey benmişim gibi hissettim. Dönüşte yol uzamış gibi geldi.

Yurda dönerken farklı farklı duygular içerisindeydim. “12 yıllık öğrencilik hayatım sonunda sona mı erdi?” ya da “Arkadaşlarıyla takılabildikleri için çok şanslılar. Benim gidip çalışmam gerekiyor..." veya “Of, ben de ailemle yemek yemek istiyorum”... Kafamda sürekli bu gibi düşünceler belirip duruyordu.
Yurda yürüdüm, vardığımda üyeler sınavımın nasıl geçtiğini sordu... SİZCE? ... İyi geçti, dedim sadece. O gün (sınava girdiğim gün) de uyuyamadım. İçimde garip bir his vardı, böyle boş bir his... Kafamın içinde dolaşan bir sürü düşünce vardı.

Ben de böyleydim işte, tıpkı sizin gibi. Yani telaş yapmayın. Sadece sakince sınavınızı çözün. Cevabı bilmiyorsanız üçüncü şıkkı işaretleyin. Cidden... biri okulda öğrendiklerimden ne kadarını hatırladığımı sorsa şu cevabı verirdim: hiçbirini. On sekiz yaşıma bastığımda artık lise bir, lise iki yoktu; stajyerliğimin ilk yılı, ikinci yılı vardı. Belki de sınava giderken gergin değil, heyecanlıydım... On sekizime bastıktan sonra okul gezilerine bile gidemedim, hatta pikniğe bile...

Yarın sınavdan çıktıktan sonra, sınavınız iyi de geçse kötü de geçse, iyice eğlenin; stres atın. Artık eğlenmeyi hak ediyorsunuz çünkü on iki senedir yorucu bir savaştasınız. Ama hâlâ reşit olmadığınızdan alkol kullanmayın. Yirmi olunca içersiniz. Ben sınavdan hemen sonra çalışmaya gittim. Ve yurtta çocuklarla yemek yedik.

Sınavdan sonra boşluğa bakarak geçirdiğim birkaç günün ardından yirmi oldum. Yirminci yaşımın ilk gününü (1 Ocak. Ç/N: Kore'de herkes yılbaşında bir yaşına daha giriyor) içki içip kulübe giderek geçirmedim; ailemle birlikte Busan'a gittim. Cidden ilginç bir yerdi... Derin, masmavi denizden başka hiçbir şey yok. Sürgüne gönderilmiş gibiydim... Yirmi yaşıma bastığımda hayatımın bir anda *puf diye* olağanüstü bir hal alacağını düşünmüştüm. Ama öyle olmadı. Üniversite sınavına girmek, yirmi yaşına basmak özel olur diye düşünmüştüm ama sadece gözümde büyütmüşüm. Yani sınav yüzünden strese girmeyin çünkü cidden hiçbir şey değil. Kişisel görüş gerektiren soruların cevaplarını bilmiyorsanız, 0 ya da 1'dir. Galiba ben 0 yapmıştım. Doğru yapmış mıydım onu bile hatırlamıyorum.

Gerçekten büyütülecek bir şey değil hiç, bu yüzden hiç gerilmeyin ve sınav yüzünden stres yapmayın. Sadece elinizden gelenin en iyisini yapıp çıkın. Aileniz sizi sınav yerine bırakmak isterse "peki~" diyip razı olun, yok yere sinirlenmeyin onlara. Sınavınız iyi geçmeyebilir de, sorun değil ama hazır sınava giriyorken yapabildiğinizin en iyisini yapın ve çıkın. Umarım hepinizin sınavı iyi geçer. Yetiştiremezseniz sakın ağlamayın. ODAKLANIN ve işaretleyin. Şimdi de süt içip marul yemenizi söyleyeceğim. Muhtemelen on bir, on iki gibi uyumuş olacaksınız. Biraz süt için, marul yiyin ve uyuyun.

İyi uykular ve inşallah yarın sınavınız iyi geçer. FIGHTING gülegüle.




Not: Fotoğraf, tweetlerden bağımsızdır.



İngilizce Çeviri: BTS_ABS
Türkçe Çeviri: Cimcim @ BTSTurkey

Şarj edilebilir diş fırçalarına dair doğru bilinen yanlışlar


Manuel diş fırçası şarj edilebilir diş fırçası kadar iyi temizler!




Yanlış.  İlk kullanımdan itibaren şarj edilebilir diş fırçaları manuel fırçalara oranla  2 kat daha fazla plak temizler. Bu özellik dişlerinizin yalnızca dış görünümü için değil, sağlığı için de oldukça önemli. Plak, dişin dış kısmını kaplayan bakteri tabakasıdır. Bakteriler yediğimiz yiyeceklerdeki şekerle beslendikleri için

Kahvenin tarihsel yolculuğu








 

Kendine has dayanılmaz kokusu ve damakta bıraktığı o
harikulade nefaseti ile baştan çıkaran kahve, tarih boyunca insanları peşinde
diyar diyar gezdirdi ve her gittiği yerde o kültüre has yeni pişirme
yöntemleriyle de kahve tutkunlarına farklı lezzetler sundu. Kimileri çayı tutkuyla severek içer, kimileri de kahveyi!.
Peki siz hangisini daha çok seversiniz? Ben her iki
içeceği de keyifle

An Armistice Day Reflection


Happy Veterans Day to all of those who served and are serving (especially my brother and our younger son, the master sergeant)!

Originally we would have been saying Happy Armistice Day. You may remember that this holiday was established to remember the end of the Great War on November 11, 1918. This is an appropriate day, then to look back at the beginning of that awful conflict in August 1914 - "the most terrible August in the history of the world."

When Sir Arthur Conan Doyle was asked what Sherlock Holmes was doing in the war, his written response is my favorite Sherlock Holmes story, "His Last Bow." In book form, the story was subtitled "An Epilogue of Sherlock Holmes." That is fitting, but the original subtitle in The Strand Magazine was "The War Service of Sherlock Holmes."

As I have written before, both the beginning and the end of the story are magnificent, and big part of what makes the story so special to me.

World War I changed everything, and it is worth noting that the Holmes stories written after the war are much darker in tone.