Bayram Cigerli Blog

Bigger İnfo Center and Archive
  • Herşey Dahil Sadece 350 Tl'ye Web Site Sahibi Ol

    Hızlı ve kolay bir şekilde sende web site sahibi olmak istiyorsan tek yapman gereken sitenin aşağısında bulunan iletişim formu üzerinden gerekli bilgileri girmen. Hepsi bu kadar.

  • Web Siteye Reklam Ver

    Sende web sitemize reklam vermek veya ilan vermek istiyorsan. Tek yapman gereken sitenin en altında bulunan yere iletişim bilgilerini girmen yeterli olacaktır. Ekip arkadaşlarımız siziznle iletişime gececektir.

  • Web Sitemizin Yazarı Editörü OL

    Sende kalemine güveniyorsan web sitemizde bir şeyler paylaşmak yazmak istiyorsan siteinin en aşağısında bulunan iletişim formunu kullanarak bizimle iletişime gecebilirisni

İNKILAP TARİHİ YORUMLARI – 2 -

İNKILAP TARİHİ YORUMLARI – 2 -


Osmanlı Devletinde hükümdar eşlerinin siyasal bir rolleri var mıydı?
İsterseniz bu sorunun yanıtını birlikte verelim. Osmanlı Devleti hükümdarlarının
-ilk padişahlar ile II. Osman dışında- yasal eşleri yoktu. Haremdeki cariyeler
(kadın köleler) içinde padişaha çocuk,özellikle erkek çocuk doğuranlar bir çeşit
eş gibi kabul edilirlerdi; ama hiçbir siyasal yetkileri bulunmazdı. Halkın içine de
giremezlerdi. Şu küçük örnek bile size bazı önemli düşünceler esinlendirebilir.
Türkler İslâmiyeti kabul edinceye kadar, böyle bir toplumsal-siyasal yapı içinde
Ortaasya’da önemli roller oynamışlardır. İslâmiyet 7. yüzyılda Arap Yarımadasında
belirdi. Hz.Muhammet’in (570-632) bir yandan İslâmiyeti yaydığını, bir yandan da
darmadağınık ve düzensiz bir biçimde yaşayan Arap kabilelerini birleştirip, bir
devlet düzenine geçirdiğini biliyorsunuz. İslâmiyetin bütün insanları kucaklayan
evrensel karakteri, Peygamberin ölümünden sonra, bu dinin hızla yayılması
sonucunu verdi. İlk dört halife döneminde (632-658) İslâm Devleti Arap
Yarımadasından taşarak, doğuya,batıya ve kuzeye doğru görülmemiş bir hızla
yayıldı. Öyle ki, Emeviler dönemi (661-750) başladığı zaman, bir yandan İspanya,
öbür yandan İran tamamen fethedilmişti. Arap orduları İran üzerinden Türk illerine
ilerlemeye ve İslâmiyeti zorla yaymaya çalışıyorlardı. Böyle bir zorlamaya alışık
olmayan ve o zamana kadar diledikleri bütün dinlere rahatça giren Türkler
Emevilere karşı koydular. Onları Batı Türkistan sınırlarından ileriye geçirmediler.
Emevi saltanatının yıkılıp, yerine Abbasi Devleti’nin kurulması, durumu değiştirdi.
Emeviler tam bir Arap ulusçusu gibi davranmışlardı. Abbasiler ise İslâmiyetin
evrensel değerini ve yüceliğini kavradılar. Büyük imparatorlukta Müslümanlığı
kabul eden herkes eşit koşullar altında yaşamaya başladı. Türkler üzerindeki zorlama siyaseti de bırakıldı. Bunun üzerine Türk illeri ile Abbasi ülkeleri arasında
canlı bir ticaret yaşamı başladı. Ticaret sayesinde İslâmiyetin güzel ve akılcı
kurallarıyla tanışan Türkler bu yeni dini zorlama olmadan, kendiliğinden kabul etme
yoluna girdiler. Böylece 10. yüzyılda ufak bazı topluluklar dışında Asya’da yaşayan
Türkler, İslâm uygarlığını benimsediler ve kısa süre içinde bu dinin en önemli
koruyucuları ve yayıcıları durumuna geldiler.
İslâmiyetin kabulü ile Türkler İran’a, ardından Ortadoğu’ya aktılar. Bunlar genellikle
Oğuz Türkleriydi. Gittikleri yerlerde Türk-İslâm devletleri kurdular. Bunların içinde
en önemlilerinden biri, 11.yüzyılda kurulan “Selçuklu Devleti”dir. Selçuklular, 1057
yılında Abbasi Halifesini, Şiilerin elinden kurtardılar ve ondan “Doğunun ve Batının
Hükümdarı” sıfatını aldılar. Böylece Selçuklu Türkleri, İslâm dünyasının siyasal
egemeni oldular. Bu arada Anadolu’yu da Türk yurdu yaptılar. Türk ve İslâm kültürü
üzerinde yükselen yepyeni bir uygarlık kurdular. Ama bu uygarlık 13. Yüzyılda bir
tayfun gibi ortalığı silip süpüren Moğollar tarafından çok hırpalandı. Gerçi Moğollar
bir süre sonra durulup, İslâmiyeti kabul ettiler; fakat yaptıkları tahribat kolay
giderilemedi. Anadolu’daki Selçuklu Devleti de sona erdi; kültürünün izleri uzun bir
süre kaldı.

Kaynak : Atatürk ilkeleri ve inkılap tarihi kitabı / Anadolu Ünv. Yayınları / 2. ünite / Yazar : Prof. Dr. Ahmet Mumcu
Yorum :
Osmanlı , kolay gelmedi dünyaya … Bu işin içerisinde yüz türlü değişken sayılabilir aslında . Doğrusu saltanat , Batı ‘ da da etkiliydi o zamanlar . Kadın , değerini her zaman hissettiremedi Batı ‘ da da . Orada da kölelik vardı . Kadın köleler orada da bulunurdu . 2. Osman ya da Genç Osman , yasal bir eş sahibiydi . İlk zamanlardaki Osman Bey , Orhan Gazi gibi padişahlar da yasal eş sahibiydiler . Kadın , maalesef hiçbir zaman modern dünyada bile yeterli değeri görmemektedir . Ev hanımlarının yaptıkları iş parayla ölçülseydi herhalde kocalar para yetiştiremezlerdi . Kadının değerini anlayan padişahlar elbette olmuştur şu koca 600 yıllık Osmanlı ‘ da . İçlerinde iyi davrananı da vardır yeterince iyi davranmayanı da , değil mi ? Hepsini aynı kefeye koymak doğru olmaz , öyle değil mi ?
Osmanlı ‘ da kadının sarayda çocuk doğurma işlevini küçümsememek gerekir diye düşünüyorum . Bu günün şartları altında tarihi yorumlayamayız . Demokrasinin olmadığı bir ortamda sağlıklı padişah adayları yetiştirmek kolay değildi . Osmanlı ‘ nın dağılma döneminde aklını kaçıran padişahlar bile olduğuna göre sağlıklı bireyler yetiştirmek eften püften bir iş olmamalıdır diye düşünüyorum .
Peki Türklük İslam ile nasıl izdivaç kurdu ? Hz. Muhammet , 570 ‘ ten 632 ‘ ye dek Arapları aynı yarımadada bir bütün haline getirdi . İslam ‘ ı kurdu ve de ölümünün ardından İslam bir global din haline geldi . Dört halife dönemi ve Emeviler dönemiyle birlikte İslam , İran ‘ dan İspanya ‘ ya uzanan bir perspektife sahip oldu . Peki ya Türkler ? Onlar nasıl tanıştı ? Emeviler döneminde doğuda Orta Asya ‘ da Türkler ile savaşlar yapılıyordu . Bu dini savaşla yayma politikası aslında sadece kültürel değerlerin kaynaşmasını sağlamıştır . Örneğin Hz. Muhammet döneminde resim yapma , putperestlikten çıkan bir kültür için sakıncalı görülürken İran ‘ a yayılan İslam uygarlığı resmi de içine alacak şekilde bir kültürel evrim içerisine girmiştir . Yani kültür , değişmiştir . İslam uygarlığı da değişik kültürlerde farklı öğelerle birleşerek gelişmesini devam ettirmiştir .
Emeviler , İslam ‘ ı yayarken kültürel gelişime hız kattılar . Fakat Arapların ulusçu duygularını da işin içerisine kattıklarından dolayı farklı uluslar tarafından tepki gördüler . İşte Türkler , bu tepkiyle Arapları Batı Türkistan ‘ dan içeri sokmadılar . Abbasiler , kurulduktan sonra Türkleri İslam uygarlığı için bir değer haline getirdiler . Ve Türkler ile birlikte İslam , daha geniş alanlarda yer bulmayı başardı . Türkler , İslam ‘ ı kendi kültürleri içerisinde bir sentez halinde benimsediler . Örneğin İslam uygarlığı içindeki cami kültürü Türklerde farklı mimari teknikleri getirdi .
Tabii bütün Türkler İslam ‘ ı seçmedi . İçinde az bir topluluk İslam ‘ ı benimsemedi . Fakat İslam ‘ ın kültürel evriminde Türkler önemli bir rol oynadılar . İran ‘ a ve Orta Doğu ‘ ya giden Türkler , oradaki yaşam tarzlarını değiştirdiler . Selçuklu Devleti , Abbasilerin geleceğini değiştirdi . Şiiler , Abbasiler için bir tehlikeydi . Bu kurtarma karşılığında Selçuklular , “ Doğunun ve Batının lideri “ konumuna eriştiler . 13. yy. da Selçuklular , hızla Avrupa ‘ ya ve Anadolu ‘ ya gelen Moğolların yıkıcı etkisiyle Anadolu ‘ daki varlıklarını kaybettiler .
Aslında şunu söylemek gerekir ki Moğollar , göçebe bir topluluktur . Bu gün bile modern dünyadan farklı bir tarzda yaşayan halk grubuna sahiptir Moğollar . İçlerinde Orta Çağ ‘ da İslam ‘ ı benimseyenler olsa da onlar Cengiz Han ‘ ın şaha kalkan yapısıyla Avrupa ‘ daki ve Asya ‘ daki kültürlerin kaynaşmasını ve gelişmesine hizmet etmişlerdir . Bir dönem esen bir rüzgar gibi etkileri süren Moğolların sonradan cılız bir yaşam sürmeleri onların yeterli ulusçu duyguları olmadığını ispatlamaktadır demek yanlış olmaz sanırım .
İşte Türkler de o dönem esen bu rüzgardan etkilendiler ve de ne yazık ki dağılmak zorunda kaldılar .
8 Tem. 09

E – postam : dussunce@yahoo.com

Yazan : Tarık Tümlü adlı bir tarihçi adayı 

ATATÜRK İLKELERİ VE İNKILAP TARİHİ 1. ÜNİTESİYLE İLGİLİ AÇIKÖĞRETİMDE ÇIKMASI MUHTEMEL SORU ÖRNEKLERİ

ATATÜRK İLKELERİ VE İNKILAP TARİHİ 1. ÜNİTESİYLE İLGİLİ AÇIKÖĞRETİMDE ÇIKMASI MUHTEMEL SORU ÖRNEKLERİ
1. Kültürün oluşması için hangi varlık mutlaka gereklidir ?
a.  Aile
b. Devlet
c. Kabile
ç. Hükümdarlık

Cevap : b
2. Kabilelerin bir araya gelmesiyle hangi varlık meydana gelmiştir ?
a. Devlet
b. Aile
c. Toplum
ç. Kültür

Cevap : a
3. Evrim , devrimden hangi yönüyle farklıdır ?
a. Kendiliğinden meydana gelen değişimlerdir .
b. Toplumsal gelişimlerdir .
c. Zaman içerisinde meydana gelirler .
ç. Kültürün değişimi söz konusudur .
Cevap : a
4. Kültür , hangi tanımla tanımlanabilir ?
a. Güzel sanatlarla ilgilidir .
b. Bir birikim işidir .
c. Toplumların dini , ekonomik , sanatsal ve benzeri alanlardaki yarattığı değerler toplamıdır . 
ç. Bireysel bir etkinliktir .

Cevap : c

5. Fransız Devrimi ‘ nde hangi öğe bu devrimin temel nedenini oluşturmuştur ?
a. Toplumsal eşitsizliklerin ağır baskısı
b. Coğrafi keşifler
c. İşsizlik
ç. Yoksulluk

Cevap : a
6. Dünyanın ilk yazılı anayasası sayılması mümkün olan anayasa hangi ulusa aittir ?
a. Japonya
b. ABD
c. Fransa
ç. Çin

Cevap : b
7. İhtilal , inkılabın hangi aşamasıdır ?
a. Ön
b. Daha sonraki aşamalarından biridir .
c. İkisi de aynı anda olur .
ç. İhtilal ile inkılap birbirinden bağımsızdır .
Cevap : a
8. Türk inkılabı hangi inkılap modellerine benzer ?
a. ABD ile Fransız
b. Sovyet
c. Bütün modellere
ç. Roma modeline

Cevap : c

9. Fransa ‘ da laiklik hangi olay sonucunda oluştu ?
a. Coğrafi keşifler
b. ABD Bağımsızlık Savaşı
c. Sovyet ihtilali
ç. 1789 Fransız İhtilali

Cevap : ç

10. Sağlam temelli inkılaplarda ön bir düşünce birikimi toplumda oluşmalı mıdır ? 
a. Evet , oluşmalıdır . 
b. Hayır , toplumda düşünce dağınıklığı olmalıdır . 
c. İnkılap önderleri bir ideoloji seçmek durumunda değildirler . 
ç. Toplumda birikim oluşmasına gerek yoktur .

Cevap : a

11. ABD ‘ nin Bağımsızlık İhtilali ‘ nin Türk Kurtuluş Savaşı ‘ ndan farkı nedir ? 
a. Fransız düşünürlerden etkilenme vardır . 
b. Amerikalıların ilk kez bağımsızlıklarını kazanması söz konusudur . 
c. Baskıya karşı yapılmıştır . 
ç. Halka yönelik bir siyasi tercih amaçlanmıştır .

Cevap : b

01.08.2009 00:42:58

E – postam : dussunce@yahoo.com


Yazan : Tarık Tümlü adlı bir deli .

İNKILAP TARİHİ AÇIKÖĞRETİM KİTABI 1. ÜNİTE YORUMU

İNKILAP TARİHİ AÇIKÖĞRETİM KİTABI 1. ÜNİTE YORUMU

Toplumların yaşama gelişi ilginç bir konudur . Toplumla ilgili varsayımlardan bir tanesini açıklamakla işe başlayalım . Toplum , devlet düzeni ile korunur . Devlet , belirli bir kültür düzeyine erişmiş bir toplumun ulaştığı bir düzeydir . Kültür , belirli bir toplumun spor , sanat , ekonomi , din ,…vb. alanlarda yarattığı bütün değerlerin toplamıdır . Devlet kurulmadan kültür gelişemez . Başlayacağım varsayım şudur : İlk insanlar kolektif yaşarlardı . Yani toplumun bir bireyi ve var olan bir mal toplumun tamamına aitti . Birey düşüncesi ve mülkiyet hakkı kavramı yoktu . Daha sonra bireylik düşüncesi çıktı . Kadın , çocuğunun annesi ve erkek de babası oldu . Kadın , anne olarak çocuğun ihtiyaçlarına bakmaya ve ev işleriyle ilgilenmeye başladı . Erkek ise evin geçimini ve savunmasını yapmaya başladı . Yani aile düşüncesi ortaya çıkmış oldu . Ve mülkiyet kavramı ortaya çıktı . Aile ile birlikte kolektif düzen bireyci bir anlayışa doğru yöneldi . Aileler birbirlerini tanımaya ve de aynı çıkarları kollayan aileler bir üstün güç tanımaya başladılar . Giderek kabile ya da boylar çıktı . Aileler bir şef seçiyorlar ya da üstün bir güç kendisini kabul ettiriyor ve oğulları da bunu devam ettiriyorlardı . Devlete ulaşmadaki ilk aşama aile ile sağlanmıştı . Daha sonra kabile ve kabileler aynı çıkarları olduğunu görünce de devletler ortaya çıktı . Bu devletlerin yöneticileri kral ya da hükümdar olarak anılırlardı . Ve çoğu da yönetme yetkisini tanrıdan aldıklarını söylerlerdi . Yani din olgusu meşruiyet kaynağıydı .
İnsanın var oluş zamanı ile de ilgili bir tespit vardır : İnsanların ataları bundan 1 milyon yıl önce ortaya çıktılar . Ve gerçek insanlar bundan 20 bin yıl önce var olmaya başladılar .
Din olgusu , devletlerin çoğunun egemenlik kaynağı sayılırdı . M.Ö. 3000 ‘ li yıllardaki kurulan ilk devlet olan Sümerlerin kralları aynı zamanda baş rahiptiler . Yunan kent – devletlerinde , polislerde , kralın alacağı kararları tanrıya danışmaması söz konusu bile değildi . Yunan kent – devletleri demokrasinin ilk örneği sayılırlar . Halbuki bu yaklaşım demokrasiyle çelişir . Demek ki din , hemen hemen bütün devletlerde etkilidir .
İnsanın toplumsal bir varlık olmasını sağlayan iki öğe vardır : Düşünme ve konuşma . Ne arılar , ne karıncalar ne de kurtlar veya gelişkin yapılı memeliler bu iki özelliğe sahip değillerdir . Bu özellikler insanı eşref –i mahluk durumuna getirmiştir .
Ve insan , toplum olmadan yaşayamaz . Robinson Kruzo bile o romanın yazarı tarafından bulunduğu adada bir toplum içine sokulmuştur .
Toplumu devlet korur . Devlet aşamasına gelememiş toplumlar bu gün bile vardır . Devletleşemeyen toplumlar tutsak olmaya veya dağılmaya muhtaçtırlar .
Devlet , hukuk kuralları ile toplumu korur . Hukuk kuralları herkes için eş değer olmalı ve uygulanabilir olmalıdır . 200 yıl öncesine kadar bu olgu maalesef yoktu dünyada .
Roma hukuku Kuzey Afrika ‘ da ve Batı Avrupa ‘ da bu niteliğe sahipti . Fakat M.Ö. 395 ‘ te dağılan Roma İmparatorluğu yerine bu derece güçlü bir devlet kurulamadığından ötürü bu nitelik maalesef yaşayamadı . Bu konuda Kavimler Göçü ‘ nün etkisi elbette vardır .
Roma İmparatorluğu ‘ ndan ancak bin yıl kadar sonra bu niteliğe sahip devletler Batı Avrupa ‘ da kuruldular .
Orta Çağ ‘ da Batı maalesef uyumuştur . Ancak coğrafi keşifler , para ekonomisine geçiş , Yunan düşünürlerinin yeniden değerlendirilmesi gibi sebeplerle bir uyanış başladı . 18. yy. da başlayan bu çağa  “ Aydınlanma Çağı “ denilebilir .
Kuzey Amerika , bir İngiltere kolonisiydi . Buradakiler İngiltere ‘ nin yönetimine karşı geldiler ve bağımsızlık savaşı yaparak halk temsilcileri eliyle belirlenen bir yazılı anayasa yaptılar . Daha önceden Kur ‘ an gibi İslam devleti anayasası niteliğine sahip anayasalar da elbette vardı .
Fransız düşünürleri , egemenliğin kaynağının tanrı olmasını saçma buluyorlardı . Bu durum Fransız Devrimi ve ABD ‘ nin kuruluşunun temelini sağladı . Fransız Devrimi , bütün Avrupa ‘ yı sardı . 19. yy. da hemen hemen bütün Avrupa ülkeleri bu devrime göre yeni bir toplum modeli oluşturdular .
Fransız Devrimi ‘ nin temelinde halktaki eşitsizlik söz konusuydu . Kral ve soylular , devlet yönetiminde pay sahibiydiler . Soylular , vergi ödemezlerdi . Zengin bir burjuvazi sınıfı ise vergi öderler fakat devlet işlerine karışmazlardı . Bir de kilise sınıfı vardı . Din adamları saygı görür ve soylular gibi hakları olurdu . Yarı burjuvazi sayılabilecek toprak sahipleri ve köleler de bu toplumda vardı . Halk , zaten Fransız düşünürlerinin etkisiyle bir devrime hazırdı . 1789 ‘ da kralın beceriksiz olması sebebiyle halk bir ihtilale girdi ve yeni , eşitlikçi ve laik bir düzen topluma yerleşti .
Toplumları yönetenler , toplumlarını ileri götüremezse ancak koruma işlevini yaparlar . Fakat donan bir toplum bir süre sonra kendini yenileyemezse dağılma durumuyla karşı karşıya kalır .
Evrim , bir toplumun hiçbir zorlama olmadan kendiliğinden gelişmesidir ve istenen bir durumdur . İhtilal , donan toplumun kısa sürede zorlama ile yeni bir düzene geçmesi sürecidir . Devrim ya da inkılap ise bu geçilen yeni düzendir . Aslında günlük yaşamda bu kelimenin teknik anlamından farklı anlamlar da kullanılmaktadır . Bazen devrimi yürütenler iki kavramı aynı anlamda kullanmışlardır . Reform ya da ıslahat düzendeki köklü olmayan değişikliklerdir . Askeri bir güç düzendeki yönetimi devirir de aynı düzende bir yönetim kurarsa bunun adı darbe olur .
Türk inkılabı , eski düzene karşı ve parçalanan bir toplumun tepkisiyle yapıldı . Aynı anda hem dış düşmanla hem de yenilgiyi kabul etmiş eski devletle savaşıldı . Ve yeni Türk inkılabı ulusal bir anlayışla devlete yerleşmiş oldu . Türk toplumu , ABD ‘ nin savaşından farklı olarak yüzyıllarca yaşamış bir toplum olarak savaştı . Türk inkılabı , Fransız modelinden etkilenilerek gerçekleşti .
Devrimin önderi olabilir de olmayabilir de . Fransa ‘ da olduğu gibi halk bir düşünme zeminine sahipse devrim öndersiz de gerçekleşebilir . Fakat belli bir ideolojisi olmayan bir devrim , gerçek bir devrim değildir . Örneğin 1917 Rusya sosyalist devrimi bu durum içerisine sokulabilir  . Bu devrime temel olan görüş sosyalizmdi ve az bir kesim bu görüşü benimsedi . Temeli olmayan bir devrim yok olmaya muhtaçtır . 20. yy. ın sonuna doğru bu devrim ortadan kalktı .
Antropologlar , etnologlar ve arkeologlar insanı tanımaya çalışırlar . Etnoloji , insan ırklarının tanınmasını ; arkeoloji , kazılarla sosyal bilimlerin gelişmesini ve de antropoloji insanın doğuşunu ve gelişmesini konu edinerek insana ait bilgilerin ilerlemesini sağlar .
17.08.2009 03:25

E – postam : dussunce@yahoo.com

Yazan : Tarık Tümlü adlı bir bilim insanı .

İNFAZIN GERÇEKLEŞTİRİLMESİ HAKKINDA

Konu :  İnfaz , cezanın yerine getirilmesi işlemidir . İnfaz , hemen yerine getirilir . İnfazın yeniden topluma kazandırma amacı anayasada da belirtilen sosyal devlet ilkesi ve insan haysiyetinin üstünlüğü ilkesine dayanmaktadır . İnfaz için Osmanlı ‘ da subaşı bu görevi yerine getirirdi . İslam hukukunda cezalar hapishanelerle ilgili değildir .

İNFAZIN GERÇEKLEŞTİRİLMESİ HAKKINDA

İnfaz ne demektir ? Bunu bilen var mıdır ?

İnfaz , cezanın yerine getirilmesi işlemidir . İnfaz , sözlükte yerine getirme demektir . İnfazda gecikme olamaz . İnfaz , hemen yerine getirilmek zorundadır .
İnfaz deyince korkmamak gerektir .
İnfaz para cezalarının ve hapis cezalarının hemen yerine getirilmesi işlemidir .
İnfazın yerine getirilmesinde duraklama olamaz . Zira suçlu için bu , bir kolaylıktır .
İnfazın amacı Orta Çağ ‘ da törensel bir beden acısı çektirmedir ve ödetmedir . Daha sonraları bu işlem acının hemen örneğin giyotinle sağlanması şekline dönüşmüştür . 17. yy. dan itibaren hapishaneler suçlu yetiştirme yerleri olmuştur .
Bu dönemde reform istekleri ön plandadır . Ve bedensel acı yerine özgürlüğü bağlayıcı cezalar 20 yy. dan itibaren asgari şartlarla uygulanmıştır .
Özgürlüğü bağlayıcı cezaların kökeni Amsterdam hapishanelerine kadar gider ( 1596 ) .
Bir ceza mahkemesinin bir sanığın devlet tarafından iyileştirilmesine hükmetmesiyle ortaya çıkmıştır .
Hapishaneler için ikinci dönem Fransız İhtilali ‘ nden itibaren başlar , 1. Dünya Savaşı ‘ na kadar sürer .
Üçüncü dönem de ceza infaz kurumlarının açılması ve 20. yy. da asgari esasların uygulanmasıyla birlikte ortaya çıkmıştır .
Bu günkü infaz kanunumuz 2004 ‘ te çıkarılmış olan Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun ‘ dur ( CGTİHK ) .
Artık Türk hukuku laik bir yapı göstermektedir .
Türk hukukunda Osmanlı ‘ da İslam hukuku egemendi .
İnfazın yerine getirilmesi Osmanlı ‘ da subaşının görevidir .
İnfazın artık Türk hukukundaki amacı ödetme değildir . Bedensel acı çektirilmeyecektir . Kimseye insan haysiyetine aykırı ceza verilemeyecektir ( Anayasa md. 17 ) .
Ayrıca yeniden topluma kazandırma amacı artık güdülmektedir .
Topluma yeniden kazandırma bir kişilik değiştirme çeşidi değildir . Hükümlünün üretken ve kanunlara , nizamlara aykırı davranmamasını sağlamak bu amacın özünü oluşturmaktadır .
İslam hukukunda bedensel cezalar ağırlıktadır . Bu bakımdan hapishanelerden söz edilmemektedir .
Ancak bazı davalarda taziren hapishanelerde kalmak hükmedilmiştir .
Osmanlı ‘ da kale burçları bir çeşit hapishane görevi görmüştür . 1831 ‘ de İstanbul zindanları kapatılmış yerine Hapishane – i Umumi kurulmuştur .
İnfazın artık Türk hukukunda ödetme amacını taşımadığını söyledim . Bu amaca dayanak olarak bir diğer esas da sosyal devlet ilkesidir . Vatandaşı için koruyucu bir kalkan gibi olmak demek olan bu ilke anayasada da vardır .
23.02.2012 20:37
Yazan : Tarık Tümlü adlı bir hukukçu J))))
E – postam : dussunce@yahoo.com

İMAN VE İSLAMIN NİTELİĞİ

İMAN VE İSLAMIN NİTELİĞİ

İman ; sözlükte bir şeye inanmak ve onu doğrulamak demektir . “ Bu iş şöyledir , böyledir . “ diye hüküm vermektir .
Dini anlamda iman “ Allah ‘ ın Hz. Peygamber ‘ e gönderdiklerine inanmak ve bunu kalp ile tasdik etmektir . “
Dil ile söylenmezse bu , o kişinin müslüman olmadığı kanısına götürür .
İslam ; din anlamında kullanılır . Sözlükte ; teslim olmak ve itaat etmektir .
Her hakiki din İslam , her İslam da hakiki dindir .
Şeriat ; kişilerin günlük ilişkilerindeki tüm işler için kullanılan bir kelimedir .
22.11.2011 03:20:55

Yazan : Tarık Tümlü adlı bir bilim canavarı

İMAN ESASLARI

İMAN ESASLARI

1.       İman , sözlükte herhangi bir şeye inanmak demektir .
2.       İman kelimesi dinde Allah ‘ ın Cebrail ile Hz. Muhammed ‘ e indirdiklerine iman demektir .
3.       Topluca iman iki şekilde olur :
Kelime – i Tevhit ile olur .
“ La ilahe illallah Muhammedün Rasülüllah “
Allah ‘ tan başka tanrı yoktur . Hz. Muhammed onun elçisidir .
“ Eşhedü enla ilahe illallah ve eşhedü enne muhammeden abdüh ve rasülüh “
Şahitlik ederim ki Allah ‘ tan başka tanrı yoktur . Yine şahitlik ederim ki Hz. Muhammed onun kulu ve elçisidir .
Tafsili iman ise her iman esasını ayrı ayrı öğrenerek olur .
1.       Allah ‘ a
2.       Allah ‘ ın dediği her şeye ( Kur ‘ andaki her şeye )
Bu iki şeye iman tafsili imanın konuları arasındadır .
07.11.2011 02:35:41
Yazan : Tarık Tümlü adlı bir bilim adamı
E – postam : dussunce@yahoo.com

İLETİŞİM BİLGİSİ VİDEO 1 ‘ DEN İZLENİMLERİM

İLETİŞİM BİLGİSİ VİDEO 1 ‘ DEN İZLENİMLERİM

İletişim bilgisi 1. videoyu seyretmiş bulunuyorum .
Programı sunan kişi o zaman doçent olan Doç. Dr. Haluk Gürgen . Yardımcıları ise Emre , Didem , Gül , Yekta ve Mert isimli gençler . Haluk Gürgen turuncu renkli bir ceket giymiş bu programda . Programın konusu ise “ İletişim ve toplumsal kültürel sistemler “ .
Şimdi konumuza geçelim . İletişim , bireylerin simgeler aracılığıyla duygularını , düşüncelerini , bilgilerini paylaşması sürecidir .
Simgesel dilin özellikleri hakkında açılım yapalım :
1.      Ad koyma : Her şeyin bir adı olduğunu öğrenmedir .
2.      Değişkenlik : Aynı mesajın değişik simgelerle verilebilmesi .
3.      Genelleme : Nesnelerin , olguların , kişilerin benzerliklerinden yola çıkarak soyutlama yapma ve genel bir anlam , kavram yaratma sürecidir .
Önerme dili : Yargılarımızı ve değerlendirmelerimizi veren dildir .
Duygusal dil : Duygusal tepkileri aktaran ve duygusal tepkiler ortaya koyduran dildir .
Hayvanlar da tıslayarak , kabararak , dikilerek , mırıldanarak öznel tepkilerini aktarırlar . Fakat bunda bir işaret ya da simge yoktur . İnsan ise kalıtımsal olmayan bir simgesel dilin yaratıcısı ve mirasçısıdır . Bu bakımdan insanın biricik özelliği konuşabilmesidir .
Simge ; işaret ya da semboldür . Örneğin kullandığım kelimeler , bir el hareketi , bir gülümseme , araya koyulan mesafe , trafik ışıkları , resimler , afişler , ..vb. şeyler hep simgedir .
İletişim olmasaydı kültür kuşaktan kuşağa aktarılamazdı . Kültür ; insanın doğayla olan etkileşimi sonucunda elde ettiği maddi manevi her şeydir . Kültür bir toplumsal paylaşımdır .
Toplumda nasıl davranacağımız önceden büyük ölçüde bellidir . Bir kıyafet dükkanında tatlı satılmadığını bilmemiz sadece kıyafet amaçlı o dükkana gitmemizi sağlar .
İletişim ; davranışlarda bir benzerlik oluşturur . İş toplantıları buna örnektir .
Mevlana ‘ nın deyişiyle : “ … Ey yürüyüp giden dost / Ne ararsan aradığını / Önce kendi içinde ara “ yani önce kendimizi tanımamız kendimize güvenmemiz iyi bir iletişim için şarttır .
İletişimde sadece paylaşım değil bazen savaşlar da vardır . Kavga da doğru olmamakla birlikte bir iletişim biçimidir .
İletişim her zaman bizimledir . Yaşamımızın yaklaşık ¾ ‘ ünü kapsar . Gazete , radyo , TV , cep telefonu , internet hep bu iletişim olgusunun araçlarıdır .
13.06.2012 12:09
Yazan : Tarık Tümlü adlı bir delikanlı .

E – postam : dussunce@yahoo.com

İLETİŞİMLE VAR OLMAK

Konu : İletişim ; duyguların , düşüncelerin , bilgilerin paylaşılması sürecidir . İletişimde ön bilgilerle ortak duygu ve düşünceler oluşturulabilmektedir . İletişim olmasaydı , kültürün paylaşılması ve yeniden üretilmesi süreci de olmayacaktı .
İLETİŞİMLE VAR OLMAK

İletişim …. Ne demektir iletişim ?!...
İnsanın kendisiyle ve çevresiyle kurduğu bütün etkileşimlerde iletişim vardır . Fakat insanlarla olan sınırlılığı dikkate alarak iletişimi ; bireylerin simgeler aracılığıyla duygularını , düşüncelerini , bilgilerini paylaşma süreci olarak tanımlayabiliriz . Hayvanlarda da iletişim vardır . Hayvanlar da mırıldanarak , kabararak , tıslayarak , dikilerek öznel duygularını ifade ederler . Fakat hiçbir hayvan iletişiminde bir simge ya da işaret yoktur .
İletişim sayesinde bizden öncekilerin yarattığı şeyleri öğrenebiliyor ve başkalarına aktarabiliyoruz .
İletişimin amacı ortak duygular , uzlaşı kültürü yaratmaktır . Fakat savaşlar , terör hep iletişimin bu amacı dışında gelişen şeylerdir .
Kültür ; insanın doğayla kurduğu etkileşimi sonucunda yarattığı maddi ve manevi şeylerin hepsine birden denilen bir kavramdır . Kültürün paylaşılması kültürün yeniden üretilmesini sağlamaktadır .
Ortak davranışlar da iletişim sayesinde var olur . Örneğin iş toplantıları iletişimin bu yönünü vurgular .
İletişim sayesinde günlük yaşamımızı düzenli sürdürebiliyoruz . Fenerbahçeli taraftarların bulunduğu tribünde Beşiktaş ‘ ın tezahüratını yapmamak bu duruma örnek teşkil eder .
Ya da işverenle işçilerin hakları konusunda tartışmamamız bu duruma başka bir örnek teşkil eder .
İletişimde simgeler vardır . Yani işaretler … Mesela şu an kullandığım kelimeler birer simgedir . Veya elimizde tuttuğumuz bir karanfil bile bize bir anlam verdiği için bir simgedir . ( simge = sembol )
Televizyon seyrederken , radyo dinlerken , gazete okurken ,..vb. örneklerde hep iletişim kuruyoruz . İletişim her zaman yaşamımızda var olan bir olgudur .
25/05/12
Yazan : Tarık Tümlü adlı bir lafazan J))))
E – postam : dussunce@yahoo.com

İLETİŞİM VE KÜLTÜRÜN ÖĞELERİ

İLETİŞİM VE KÜLTÜRÜN ÖĞELERİ



İletişim nedir , nedir ? Bildiniz !... İletişim hayatın anlamıdır . İletişimsiz dünya , havasız dünyaya benzer .
" İletişim bir canavardır . İyi niyetli olmazsanız sizi yer . İyi niyetli olursanız sizi sever . "
Bunun anlamı nedir yahu ? !
Saygı sınırını aşan insanların yaptıkları iletişim işte canavarlaştırılan bir iletişim demektir .
ABD , Irak ' ı bombaladı ... Ne oldu ki ? Ölen insanların hayatlarını mı kurtardı ?

İletişim bilgi , düşünce , duygu paylaşımıdır . Saygı sınırını aşanlar bu paylaşımı yaşayamayanlardır .
İletişim olmasaydı hayat olmazdı . Ne bir şey öğrenebilirdik , ne bir şey aktarabilirdik ! Ne okul hayatı olurdu , ne iş yaşamı ... Hareketlerimizde benzerlik gösteremezdik çünkü . Turistik geziler bile olmazdı , değil mi ?
İletişimin üç önemli öğesi şunlardır :
·        Ad koyma
·        Değişkenlik
·        Genelleme
Yani ; ad koyma , her şeyin bir adı olduğunu öğrenme ; değişkenlik , aynı mananın değişik simgelerle verilebilmesi ; genelleme ise kavramları soyutlaştırarak deneme yanılmaya muhtaç olmadan olayların , olguların farkına varılabilmesidir .
İletişim sembollerle olur . Örnek : " Vapur " kelimesi bir semboldür . Anlamı anlaşılabilen ve kabullenilebilen her işaret bir semboldür .
İnsanlar ancak sembol üretebilirler . Hayvanlar şiir yazabilirler mi ? Ya da köşe yazısı ?...
Peki kültür nedir ? İnsanın canlı cansız her şeyle kurduğu iletişim sonucunda ulaştığı bütün toplumsal değerlere kültür denir . Kültür , paylaşıldıkça artar ve yeniden oluşturulur . İletişim , kültürün oluşmasını sağlayıcı bir anahtardır .
Mevlana der ki : " ... Beden dalındaki mücevheri ara / Ey yürüyüp giden dost / Ne ararsan ara aradığını önce kendi içinde ara ..."
İnsan potansiyelini anladığı zaman nerede nasıl davranabileceğini kavrar ve daha rahat iletişim kurar .
Yerinde ve zamanında konuşmak nasıl olur peki ? Resmi bir büroda  " canımlı , cicimli " konuşamayız mesela . Bir futbol maçında aynı tribünde farklı takım tezahüratlarını duyamazsınız mesela .
Ben bu konuyla ilgili bir açıköğretim videosu seyretmiştim . Programın çekildiği zaman doçent olan Haluk Gürgen ve arkadaşları Gül , Didem , Mert , Emre ve Yekta ile program canlı bir yarışma gibiydi .
İletişim aynı zamanda olmayabilir . Mesela bu yazım bunun bir örneğidir .
İletişimde araya koyduğumuz mesafe bile iletişimi etkiler .
Günlük yaşamda karşılaştığımız her sembol ile iletişimimizi sürdürürüz .
Önerme dili ve duygusal dil nedir ?
Önerme dili yargılarımızı gösterir .
Duygusal dil ise duygusal tepkiler yaratır .
İletişimsiz dünyayı yaşamak bir işkence gibidir . Paylaştığımız zaman bilgilerimiz bir anlam taşır hale gelirler .
İletişim , karşılıklı konuşma ile de sağlanır . Yaşadığımız dünyayı birtakım ön bilgilerle görürüz . Bir taksi çağırmadan önce taksi ziline basılacağını bilmemiz taksi çağırmamızın mümkünatını sağlar .
Bireyin iletişimi arttıkça öğrenme yeteneği de daha karmaşık bir hale gelir .

Yazan : Tarık Tümlü .
E - postam : dussunce@yahoo.com
20.12.2007 01:06:37

İLETİŞİMDE BİLİNMESİ GEREKENLER

Konu :  İletişim , günlük hayatımızdaki etkileşimlerin hepsini kapsayan bir özelliğe ve öneme sahiptir . İletişimde ad koyma , genelleme ve değişkenlik simgesel dilin özelliklerinden yararlanmayı gerektirir . Elimizde tuttuğumuz bir karanfil bile bir semboldür ve bir anlamı yansıttığı için iletişimde yerini alır .
İLETİŞİMDE BİLİNMESİ GEREKENLER

İletişim , insanlarla sınırlı bir tanıma ulaştığımızda bireylerin semboller aracılığıyla düşüncelerini , duygularını , bilgilerini paylaşma süreci olarak tanımlanabilmektedir .
İletişimde sembol , örneğin şu an kullandığım kelimeler birer işaret olarak tanımlanabilir . Elimizde tuttuğumuz bir karanfil bile bir anlam taşıdığı için bir semboldür ve iletişim bakımından öneme sahiptir .
İletişimde ad koyma , değişkenlik ve genelleme 3 ayrı özelliktir .
Ad koyma : Her şeyin bir adı olduğunu öğrenmedir .
Değişkenlik : Farklı simgelerden yararlanabilme özelliğidir .
Genelleme : Benzer özelliklerden yola çıkarak soyutlama yapma ve benzer noktalara ulaşmadır .
Günlük hayatımızda iletişim denilince cep telefonları , TV , radyo , sinema , gazeteler ,..vb. birçok şey aklımıza gelir . Yüz yüze iletişimde pek çok şey öğrenme olanağımız da her zaman mevcuttur .
Duygusal dil , duygusal tepkiler aktarmaya ve duygusal tepkiler elde etmeye yarayan dildir . Önerme dili ise yargılarımızı ve değerlendirmelerimizi aktaran dildir . Önerme dilinde bile duygusal dile ait bir iz bulunabilmektedir .
İletişim , davranışlarda benzerlikler oluşturmaya da yarar . Kültür , insanın doğayla kurduğu iletişim sonucu elde ettiği maddi ve manevi bütün değerleri kapsar .
İletişim kurmak , hayatın akışını belirleyen bir öneme sahiptir .
18.05.2012 02:58
Yazan : Tarık Tümlü adlı bir sevdalı .
E – postam : dussunce@yahoo.com