4:Deprem(seizma)
Yeryüzünde doğal yollara bağlı olarak oluşan ve kısa süreli ani sarsıntılar şeklinde hissedilen olaylara deprem denir.
Depremler oluşumlarına göre üç gruba ayrılır:
Volkanik depremler: Etki alanları oldukça sınırlı olan bu depremler faaliyetini devam ettiren volkanların etrafında görülür. Bu depremlerin oluşması volkanik püskürmelere bağlıdır.
Çöküntü depremleri: Mağara, tünel ve galeri gibi yer altı boşluklarının tavanlarının çökmesiyle oluşan depremlerdir. Bu tür depremler karstik araziler gibi yer altı boşluklarının yaygın olduğu sahalarda görülür. Bu depremlerin de etki alanları ve enerjileri azdır.
Tektonik depremler: Yeryüzüdeki depremlerin tamamına yakını (% 99) bu tür depremlerdir. Yer kabuğu levhalarının hareketi sırasında, Yer’in derinliklerinde oluşan basınçlar ve gerilimler sonucunda oluşan kırık hatları (fay) boyunca görülen depremlerdir.
Depremin enerjisinin ortaya çıktığı Yer’in derinliklerindeki merkeze iç merkez (hiposantr); bu merkezin yeryüzüne dikey olarak ulaştığı merkezine ise dış merkez (episantr) adı verilir. Depremler belirli aralıklarla oluşur. Depremin etkisi iç merkezde çevreye doğru adetâ suya atılan taşın oluşturduğu titreşim dalgaları gibi dalgalar hâlinde yayılır. Deprem dalgalarının aynı şiddette olduğu noktaların birleşmesiyle elde edilen eğrilere eş deprem eğrisi (izoseist) adı verilir.
Deprem olaylarını inceleyen bilim dalına sismoloji adı verilir. Deprem dalgalarını ölçen ve kaydeden aletlere ise sismograf adı verilir. Depremin insanlar, yapılar ve arazi üzerindeki etkisinin ölçüsü depremin şiddeti olarak tanımlanır. Bu şiddeti belirlemek amacıyla hazırlanan ölçeklerde en önemlisi Mercalli – Sieberg ölçeğidir. Bu ölçekte depremin şiddeti 1 ile 12 arasında derecelendirilmiştir. Günümüzde ise depremin şiddeti çevredeki gözlemlere göre değil, depremin merkezinden boşalan enerji miktarına göre ölçülmektedir. Rihcter ölçeği olarak bilinen bu yöntemde depremin büyüklüğü (magnitüdü) 1,5 – 8,9 arasındaki değerlerle tanımlanmaktadır. Türkiye’de deprem ile ilgili ölçümler, İstanbul’da yer alan Kandilli Rasathanesi‘nde yapılmaktadır.
Yeryüzünde depremlerin dağılışı ile fay hatlarının dağılışı az çok paralellik gösterir. Dünya’daki başlıca deprem kuşakları; Büyük okyanus çevresi, Alp – Himalaya kıvrım sistemi, Akdeniz çevresi ve Atlas okyanusu ortasındaki sırttır. Okyanus tabanlarında meydana gelen depremlerin etkisiyle dev dalgalar oluşabilmektedir. Tsunami adı verilen bu dalgalar kıyılardan kara içlerine kadar ilerleyerek büyük hasarlara, can va mal kayıplarına neden olabilmektedir.
Depremler oluşumlarına göre üç gruba ayrılır:
Volkanik depremler: Etki alanları oldukça sınırlı olan bu depremler faaliyetini devam ettiren volkanların etrafında görülür. Bu depremlerin oluşması volkanik püskürmelere bağlıdır.
Çöküntü depremleri: Mağara, tünel ve galeri gibi yer altı boşluklarının tavanlarının çökmesiyle oluşan depremlerdir. Bu tür depremler karstik araziler gibi yer altı boşluklarının yaygın olduğu sahalarda görülür. Bu depremlerin de etki alanları ve enerjileri azdır.
Tektonik depremler: Yeryüzüdeki depremlerin tamamına yakını (% 99) bu tür depremlerdir. Yer kabuğu levhalarının hareketi sırasında, Yer’in derinliklerinde oluşan basınçlar ve gerilimler sonucunda oluşan kırık hatları (fay) boyunca görülen depremlerdir.
Depremin enerjisinin ortaya çıktığı Yer’in derinliklerindeki merkeze iç merkez (hiposantr); bu merkezin yeryüzüne dikey olarak ulaştığı merkezine ise dış merkez (episantr) adı verilir. Depremler belirli aralıklarla oluşur. Depremin etkisi iç merkezde çevreye doğru adetâ suya atılan taşın oluşturduğu titreşim dalgaları gibi dalgalar hâlinde yayılır. Deprem dalgalarının aynı şiddette olduğu noktaların birleşmesiyle elde edilen eğrilere eş deprem eğrisi (izoseist) adı verilir.
Deprem olaylarını inceleyen bilim dalına sismoloji adı verilir. Deprem dalgalarını ölçen ve kaydeden aletlere ise sismograf adı verilir. Depremin insanlar, yapılar ve arazi üzerindeki etkisinin ölçüsü depremin şiddeti olarak tanımlanır. Bu şiddeti belirlemek amacıyla hazırlanan ölçeklerde en önemlisi Mercalli – Sieberg ölçeğidir. Bu ölçekte depremin şiddeti 1 ile 12 arasında derecelendirilmiştir. Günümüzde ise depremin şiddeti çevredeki gözlemlere göre değil, depremin merkezinden boşalan enerji miktarına göre ölçülmektedir. Rihcter ölçeği olarak bilinen bu yöntemde depremin büyüklüğü (magnitüdü) 1,5 – 8,9 arasındaki değerlerle tanımlanmaktadır. Türkiye’de deprem ile ilgili ölçümler, İstanbul’da yer alan Kandilli Rasathanesi‘nde yapılmaktadır.
Yeryüzünde depremlerin dağılışı ile fay hatlarının dağılışı az çok paralellik gösterir. Dünya’daki başlıca deprem kuşakları; Büyük okyanus çevresi, Alp – Himalaya kıvrım sistemi, Akdeniz çevresi ve Atlas okyanusu ortasındaki sırttır. Okyanus tabanlarında meydana gelen depremlerin etkisiyle dev dalgalar oluşabilmektedir. Tsunami adı verilen bu dalgalar kıyılardan kara içlerine kadar ilerleyerek büyük hasarlara, can va mal kayıplarına neden olabilmektedir.
3:Volkanizma
Yer’in derinliklerindeki kızgın hamur kıvamındaki magmanın yer kabuğu içindeki boşluklara sokulması ya da yeryüzüne çıkması faaliyetlerine volkanizma denir. Bu faaliyerlerden yeryüzü şekillenmesinde daha çok rol oynayan dış volkanizmadır.
Bu volkanizma sırasında magma yeryüzüne katı, sıvı, ve gaz olmak üzere çeşitli şekillerde çıkar. Sıvı hâlde akışkan çıkan malzemelere lâv, katı malzemelere ise genelde tüf adı verilir. Gaz hâlinde ise çoğunlukla su buharı çıkar. Bu maddelerin çıktığı sahalarda oluşan koniye benzer dağlara volkan konisi adı verilir. Volkan konilerinin tepesinde bulunan çukurluğa krater adı verilir. Koninin içindeki lâvların çıktığı ve magmayla bağlantılı olan bölüm ise baca olarak adlandırılır.
Volkan konilerinin şekli lâvların kimyasal özelliğine, akıcılığına ve içindeki gaz miktarına göre değişir. Çok akıcı olan lâvların oluşturduğu volkan konileri kalkan biçiminde, yayvan ve basık volkan konileri (Güneydoğu Anadolu’daki Karacadağ volkanı) oluşurken; lâvların daha katı olduğu püskürmeler sonucu oluşmuş volkan konileri (Büyük Ağrı, Nemrut, Erciyes) daha dik ve yüksek olur. Bu tür büyük volkan konilerinden çıkan lâvların içindeki gaz oranı da fazla olduğundan püskürme sırasında patlamalar fazla olur. Bu patlamalar sonucunda koninin üst kesiminin parçalanmasıyla kraterden daha büyük çukurlar oluşur. Bu çukurlara kaldera adı verilir. Nemrut dağının üzerindeki kaldera buna güzel bir örnektir.
Volkanik faaliyetlerin gaz patlaması şeklinde gerçekleştiği de olur. Bu şekildeki çıkışlar sonucu volkanik arazide koni yerine maar adı verilen patlama çukurları oluşur. Karapınar yöresindeki Meke ve Acıgöl maarları bunlara birer örnektir.
Dünya üzerinde volkanik faaliyetlerin yoğunlaştığı yerler genelde yeni oluşmuş (üçüncü zaman) genç kıvrım dağlarının uzandığı kuşaklar ve okyanus tabanlarıdır. Bunların başında Büyük okyanus çevresi gelir. Bu sahada birçok aktif volkanın bulunması nedeniyle bu bölgeye ateş çemberi adı da verilir. Ayrıca Akdeniz çevresi, Doğu Afrika graben hattı ve Atlas okyanusunun orta kesiminde de birçok aktif volkan vardır.
Volkanik sahalarda oluşmuş topraklar oldukça verimli topraklar olduklarından kalabalık nüfuslu alanlardır. Tarihin eski devirlerinde beri insanlar tehlikeli olduklarını bile bile bu sahalarda şehirler kurmuş ve yaşamlarını devam ettirmiştir.
Volkanik şekillerin yaygın olduğu Türkiye’de en dikkat çeken volkanik şekiller volkan konileridir. Bu volkanların tamamı sönmüş volkanlardır. Yani uzun zamandan beri faaliyet göstermemektedir. Bu volkanlardan en son sönmüş olan Doğu Anadolu Bölgesi’ndeki Nemrut dağıdır. Bu dağdaki volkanik faaliyetler 15. yy’a kadar devam etmiştir.
Türkiye’deki başlıca volkanik dağların çoğu Doğu Anadolu ve İç Anadolu bölgelerinde yer alır. Doğu Anadolu Bölgesi’ndeki başlıca volkanik dağlar kuzeydoğu yönünden güneybatı yönüne doğru; Büyük Ağrı, Küçük Ağrı, Tendürek, Süphan ve Nemrut dağı şeklindedir. İç Anadolu’dakiler ise yine kuzeydoğu yönünden güneybatı yönüne doğru uzanan bir sıra hâlinde; Erciyes, Melendiz, Hasan dağı, Karacadağ ve Karadağ’dır.
Bu dağlardan başka Ege Bölgesi’nde Türkiye’nin en genç volkanları olan Kula volkanları yer alır. Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde ise Diyarbakır yakınlarındaki Karacadağ volkanı dikkat çeker.
Volkanik dağlardan başka volkanizmayla oluşmuş yer şekilleri de vardır. Hatay – Hassa, Nevşehir – Ürgüp ve Kars – Ardahan yörelerinde geniş bir alana yayılmış lâvların oluşturduğu tüf platoları dikkat çeker. Örneğin, Nevşehir – Ürgüp yöresindeki tüflerin sel suları tarafından aşındırılmasıyle peri bacaları ve kırgıbayır şekilleri oluşmuştur.
Bu volkanizma sırasında magma yeryüzüne katı, sıvı, ve gaz olmak üzere çeşitli şekillerde çıkar. Sıvı hâlde akışkan çıkan malzemelere lâv, katı malzemelere ise genelde tüf adı verilir. Gaz hâlinde ise çoğunlukla su buharı çıkar. Bu maddelerin çıktığı sahalarda oluşan koniye benzer dağlara volkan konisi adı verilir. Volkan konilerinin tepesinde bulunan çukurluğa krater adı verilir. Koninin içindeki lâvların çıktığı ve magmayla bağlantılı olan bölüm ise baca olarak adlandırılır.
Volkan konilerinin şekli lâvların kimyasal özelliğine, akıcılığına ve içindeki gaz miktarına göre değişir. Çok akıcı olan lâvların oluşturduğu volkan konileri kalkan biçiminde, yayvan ve basık volkan konileri (Güneydoğu Anadolu’daki Karacadağ volkanı) oluşurken; lâvların daha katı olduğu püskürmeler sonucu oluşmuş volkan konileri (Büyük Ağrı, Nemrut, Erciyes) daha dik ve yüksek olur. Bu tür büyük volkan konilerinden çıkan lâvların içindeki gaz oranı da fazla olduğundan püskürme sırasında patlamalar fazla olur. Bu patlamalar sonucunda koninin üst kesiminin parçalanmasıyla kraterden daha büyük çukurlar oluşur. Bu çukurlara kaldera adı verilir. Nemrut dağının üzerindeki kaldera buna güzel bir örnektir.
Volkanik faaliyetlerin gaz patlaması şeklinde gerçekleştiği de olur. Bu şekildeki çıkışlar sonucu volkanik arazide koni yerine maar adı verilen patlama çukurları oluşur. Karapınar yöresindeki Meke ve Acıgöl maarları bunlara birer örnektir.
Dünya üzerinde volkanik faaliyetlerin yoğunlaştığı yerler genelde yeni oluşmuş (üçüncü zaman) genç kıvrım dağlarının uzandığı kuşaklar ve okyanus tabanlarıdır. Bunların başında Büyük okyanus çevresi gelir. Bu sahada birçok aktif volkanın bulunması nedeniyle bu bölgeye ateş çemberi adı da verilir. Ayrıca Akdeniz çevresi, Doğu Afrika graben hattı ve Atlas okyanusunun orta kesiminde de birçok aktif volkan vardır.
Volkanik sahalarda oluşmuş topraklar oldukça verimli topraklar olduklarından kalabalık nüfuslu alanlardır. Tarihin eski devirlerinde beri insanlar tehlikeli olduklarını bile bile bu sahalarda şehirler kurmuş ve yaşamlarını devam ettirmiştir.
Volkanik faaliyetlerle metalik madenlerin oluşumu arasında da doğrudan bir ilişki vardır. Birçok madenin kökeni magmadan çıkan maddelerdir.Türkiye’de volkanik dağlar
Volkanik şekillerin yaygın olduğu Türkiye’de en dikkat çeken volkanik şekiller volkan konileridir. Bu volkanların tamamı sönmüş volkanlardır. Yani uzun zamandan beri faaliyet göstermemektedir. Bu volkanlardan en son sönmüş olan Doğu Anadolu Bölgesi’ndeki Nemrut dağıdır. Bu dağdaki volkanik faaliyetler 15. yy’a kadar devam etmiştir.
Türkiye’deki başlıca volkanik dağların çoğu Doğu Anadolu ve İç Anadolu bölgelerinde yer alır. Doğu Anadolu Bölgesi’ndeki başlıca volkanik dağlar kuzeydoğu yönünden güneybatı yönüne doğru; Büyük Ağrı, Küçük Ağrı, Tendürek, Süphan ve Nemrut dağı şeklindedir. İç Anadolu’dakiler ise yine kuzeydoğu yönünden güneybatı yönüne doğru uzanan bir sıra hâlinde; Erciyes, Melendiz, Hasan dağı, Karacadağ ve Karadağ’dır.
Bu dağlardan başka Ege Bölgesi’nde Türkiye’nin en genç volkanları olan Kula volkanları yer alır. Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde ise Diyarbakır yakınlarındaki Karacadağ volkanı dikkat çeker.
Volkanik dağlardan başka volkanizmayla oluşmuş yer şekilleri de vardır. Hatay – Hassa, Nevşehir – Ürgüp ve Kars – Ardahan yörelerinde geniş bir alana yayılmış lâvların oluşturduğu tüf platoları dikkat çeker. Örneğin, Nevşehir – Ürgüp yöresindeki tüflerin sel suları tarafından aşındırılmasıyle peri bacaları ve kırgıbayır şekilleri oluşmuştur.
2:Kıta oluşumu(epirojenez)
Yer kabuğunun geniş parçalarının tabakalarının durumu bozulmadan dikey yönde yaylanması olayına epirojenez (kıta oluşumu) denir. Bu hareketler sonucu yaylanarak yükselen ve kara haline gelen sahalara jeoantiklinal, alçalarak deniz çukuru hâline gelen sahalara ise jeosenklinal adı verilir.
Zaman zaman duraklama ve hızlanma gösteren epirojenik hareketler oldukça yavaş gerçekleşir. Örneğin, iskandinav yarımadasının kuzey kıyılarında 100 yıla yakın bir sürede yaklaşık 50 cm’lik bir yükselme olmuştur.
Epirojenik hareketlerin nedenleri; yan basınçlarla yeni bir dağ oluşumu, karaların aşınmalarla hafiflemesi, deniz çukurlarındaki birikmeler, buzullaşma ve buzul erimeleri sonucunda kütlelerin ağırlığındaki değişmeler ve manto üzerindeki kütlelerin izostatik dengesinin bozulmasıdır.
Epirojenik hareketler sonucu, deniz ilerlemesi (transgresyon) ve deniz gerilemesi (regresyon) olayları oluşur. Bu olaylara bağlı olarak yeryüzünde kara ve deniz dağılışında önemli değişmeler olur.
Türkiye’deki epirojenik hareketler
Anadolu yarımadası ikinci jeolojik devirde deniz çukuru halindeyken üçüncü zamanın sonlarındaki Alp orojenezi sırasındaki yan basınçların etkisiyle toptan yükselerek kara (jeoantiklinal) haline gelmiştir. Milyonlarca yıldan beri süren bu yükselmeler günümüzde de devam ederken, bir yandan da Karadeniz ve Akdeniz çukurluklarında birikmelerin etkisiyle çökmeler sürmektedir. Üçüncü zamandaki geniş çaplı bu hareketlerin yanı sıra, Ergene ovası ve Çukurova gibi dar alandaki ovalarımızda da epirojenik hareketlere bağlı çökmeler olmaktadır.
Dördüncü zamanın başlarında bugünkü Ege denizinin yerinde bulunan Egeit karasının epirojenik hareketlerle çökmesiyle Ege denizi oluşmuştur. Akdeniz’in suları bu deniz çukurluğunu doldururken, bir yanda da İstanbul ve Çanakkale boğazlarının ve Marmara denizinin bulunduğu sahalar sular altında kalarak bugünkü görünümlerini almıştır.
Zaman zaman duraklama ve hızlanma gösteren epirojenik hareketler oldukça yavaş gerçekleşir. Örneğin, iskandinav yarımadasının kuzey kıyılarında 100 yıla yakın bir sürede yaklaşık 50 cm’lik bir yükselme olmuştur.
Epirojenik hareketlerin nedenleri; yan basınçlarla yeni bir dağ oluşumu, karaların aşınmalarla hafiflemesi, deniz çukurlarındaki birikmeler, buzullaşma ve buzul erimeleri sonucunda kütlelerin ağırlığındaki değişmeler ve manto üzerindeki kütlelerin izostatik dengesinin bozulmasıdır.
Epirojenik hareketler sonucu, deniz ilerlemesi (transgresyon) ve deniz gerilemesi (regresyon) olayları oluşur. Bu olaylara bağlı olarak yeryüzünde kara ve deniz dağılışında önemli değişmeler olur.
Türkiye’deki epirojenik hareketler
Anadolu yarımadası ikinci jeolojik devirde deniz çukuru halindeyken üçüncü zamanın sonlarındaki Alp orojenezi sırasındaki yan basınçların etkisiyle toptan yükselerek kara (jeoantiklinal) haline gelmiştir. Milyonlarca yıldan beri süren bu yükselmeler günümüzde de devam ederken, bir yandan da Karadeniz ve Akdeniz çukurluklarında birikmelerin etkisiyle çökmeler sürmektedir. Üçüncü zamandaki geniş çaplı bu hareketlerin yanı sıra, Ergene ovası ve Çukurova gibi dar alandaki ovalarımızda da epirojenik hareketlere bağlı çökmeler olmaktadır.
Dördüncü zamanın başlarında bugünkü Ege denizinin yerinde bulunan Egeit karasının epirojenik hareketlerle çökmesiyle Ege denizi oluşmuştur. Akdeniz’in suları bu deniz çukurluğunu doldururken, bir yanda da İstanbul ve Çanakkale boğazlarının ve Marmara denizinin bulunduğu sahalar sular altında kalarak bugünkü görünümlerini almıştır.
Anadolu’nun iç kesimlerindeki birçok yüksek düzlüklerin ve platoların bulunması, önceleri deniz seviyesinde yer alan Anadolu yarımadasının toptan yükselmesinin sonucudur.
1:Dag oluşumu(orojonez)
Levha tektoniği teorisinde anlatıldığı gibi okyanus tabanındaki tortullar, yerkabuğu levhalarının birbirine doğru yaklaşması sırasında arada kalarak sıkışır. Böylece yan basınçların etkisiyle sıkışan tortul tabakalarda kıvrılmalar ya da kırılmalar oluşur. Bu hareketlere orojenik (dağ oluşumu) hareketler denir.
a. Kıvrılma
Orojenik hareketler sırasında tortul tabakaların esnek olanları kıvrılır. Bu şekilde kıvrım dağları oluşur. Himalayalar, Alpler ve bu dağların ülkemizdeki uzantıları olan Kuzey Anadolu dağları ile Toroslar bu şekilde oluşmuş kıvrım dağlarına en güzel örneklerdir.
Orojenik hareketler sırasında yer kabuğunun sıkışan bölümlerinden kubbe şeklinde olanlarına antiklinal adı verilir. Tekne biçiminde çukurlaşan bölümlere ise senklinal adı verilir.
Tortul tabakaların sert yapıda olanları orojenik hareketlerdeki yan basınçlar sırasında kırılır. Bu şekilde oluşan kırıklara fay adı verilir. Bu kırıkların kenarında yer alan ve yükselen bloka horst, çöken bloka ise graben adı verilir. Horst oluşumlarına kırık dağları adı da verilir. Graben çukurları akarsuların taşıdığı malzemelerle doldurulduğunda ovalar oluşur
a. Kıvrılma
Orojenik hareketler sırasında tortul tabakaların esnek olanları kıvrılır. Bu şekilde kıvrım dağları oluşur. Himalayalar, Alpler ve bu dağların ülkemizdeki uzantıları olan Kuzey Anadolu dağları ile Toroslar bu şekilde oluşmuş kıvrım dağlarına en güzel örneklerdir.
Orojenik hareketler sırasında yer kabuğunun sıkışan bölümlerinden kubbe şeklinde olanlarına antiklinal adı verilir. Tekne biçiminde çukurlaşan bölümlere ise senklinal adı verilir.
Antiklinal ve senklinal tek başına bir yer şekli değildir. Bu oluşumlar yer kabuğu tabakalarının yapı tipleridir.b. Kırılma
Tortul tabakaların sert yapıda olanları orojenik hareketlerdeki yan basınçlar sırasında kırılır. Bu şekilde oluşan kırıklara fay adı verilir. Bu kırıkların kenarında yer alan ve yükselen bloka horst, çöken bloka ise graben adı verilir. Horst oluşumlarına kırık dağları adı da verilir. Graben çukurları akarsuların taşıdığı malzemelerle doldurulduğunda ovalar oluşur
İç kuvvetler
Yeryüzünde ana şekiller denince ilk bakışta göze çarpanlar sıradağlar, volkan konileri, kara kütleleri ve deniz çukurları gibi büyük yer şekilleridir. Bu tür şekillerin oluşumu çok uzun bir sürede yer kabuğunda görülen hareketlenmelere bağlıdır. Yer kabuğunun bölümlerinden olan sial, manto katı üzerinde levha adı verilen birçok büyük kütle hâlinde bulunur. Bu kütleler manto katında görülen akıntılara bağlı olarak çok yavaş bir şekilde hareket etmektedir.
Bu hareketler bazen yatay olarak, bazen de dikey olarak gerçekleşir. Günümüzden milyonlarca yıl önce birleşik olarak bulunan kıt’alann birbirinden ayrılarak günümüzdeki hâllerini almaları bu şekilde açıklanmaktadır. Bu konuyla ilgili olarak Alman bilimadamı Alfred Wegener, 17. yy’da kıt’aların kayması teorisini ortaya atan ilk bilimadamıdır. Wegener teorisi olarak da bilinen bu teoriye göre, karalar çoğunluğu Güney Yarım Küre’de olarak bir bütün hâldeydi. Daha sonra ikinci jeolojik zamanın ortalarından itibaren karalar kuzeybatı ve doğuya doğru kayarak parçalandı ve günümüzdeki şekillerini aldı. Atlas okyanusunun her iki yakasında aynı tür canlı kalıntılarının (fosil) bulunması ve bu kıyıların jeolojik açıdan benzerlik göstermesi söz konusu teoriyi desteklemektedir.
Kıta kayması teorisi günümüzde daha da geliştirilerek levha tektoniği teorisi ortaya atılmıştır. Bu teoriye göre, yer kabuğu levhaları daha önce anlatıldığı gibi magma üzerinde mantodaki konveksiyonel akıntıların etkisiyle yatay ve dikey olarak hareket etmektedir. Mantodaki dikey yönlü akıntılar okyanus tabanları gibi ince levhaları zamanla parçalayarak yeni levhaların oluşmasına neden olur. Levhaların ayrıldığı yerler ise kırık hatları (fay) olarak belirir.
Esnek olan üst mantonun üzerindeki yer kabuğu levhaları, üst mantodaki akıntıların etkisiyle bazen birbirinden uzaklaşmakta bazen de birbirlerine doğru yaklaşmaktadır. Bu uzaklaşmalar sonucu oluşan yarıklardan volkanik faaliyetlerle çıkan magma, uzaklaşan levhaların arkasına eklenerek soğur. Böylece geniş okyanus çukurları oluşur. Bu yarıklardan çıkan magmanın bir bölümü okyanus tabanlarında okyanus ortası sırtlarını oluşturur. Bir bölümü de okyanusların yüzeyinde volkanik adalar olarak belirir. Yer kabuğu levhalarının birbirine doğru yaklaşarak çarpışmaları hâlinde, ağır olan okyanusal levha daha hafif olan kıtasal levhanın altına dalar. Böylece okyanuslarda derin çukurlar oluşur. Yoğunlukları birbirine yakın iki kıtasal levhanın birbirine doğru yaklaşması sırasında ise arada kalan okyanus tabanındaki tortulların sıkışarak kıvrılmasıyla kıvrım dağları oluşur.
Yer kabuğunda görülen bu tür hareketlenmelerin kaynağı, Yer’in derinliklerindeki magmaya bağlı olduğundan bu olaylar iç kuvvetler olarak bilinir.
a) Orojenez (Dağ Oluşumu)
b) Epirojenej (Kıta Oluşumu)
c) Volkanizma
d) Seizma (Depremler)
Bu hareketler bazen yatay olarak, bazen de dikey olarak gerçekleşir. Günümüzden milyonlarca yıl önce birleşik olarak bulunan kıt’alann birbirinden ayrılarak günümüzdeki hâllerini almaları bu şekilde açıklanmaktadır. Bu konuyla ilgili olarak Alman bilimadamı Alfred Wegener, 17. yy’da kıt’aların kayması teorisini ortaya atan ilk bilimadamıdır. Wegener teorisi olarak da bilinen bu teoriye göre, karalar çoğunluğu Güney Yarım Küre’de olarak bir bütün hâldeydi. Daha sonra ikinci jeolojik zamanın ortalarından itibaren karalar kuzeybatı ve doğuya doğru kayarak parçalandı ve günümüzdeki şekillerini aldı. Atlas okyanusunun her iki yakasında aynı tür canlı kalıntılarının (fosil) bulunması ve bu kıyıların jeolojik açıdan benzerlik göstermesi söz konusu teoriyi desteklemektedir.
Kıta kayması teorisi günümüzde daha da geliştirilerek levha tektoniği teorisi ortaya atılmıştır. Bu teoriye göre, yer kabuğu levhaları daha önce anlatıldığı gibi magma üzerinde mantodaki konveksiyonel akıntıların etkisiyle yatay ve dikey olarak hareket etmektedir. Mantodaki dikey yönlü akıntılar okyanus tabanları gibi ince levhaları zamanla parçalayarak yeni levhaların oluşmasına neden olur. Levhaların ayrıldığı yerler ise kırık hatları (fay) olarak belirir.
Esnek olan üst mantonun üzerindeki yer kabuğu levhaları, üst mantodaki akıntıların etkisiyle bazen birbirinden uzaklaşmakta bazen de birbirlerine doğru yaklaşmaktadır. Bu uzaklaşmalar sonucu oluşan yarıklardan volkanik faaliyetlerle çıkan magma, uzaklaşan levhaların arkasına eklenerek soğur. Böylece geniş okyanus çukurları oluşur. Bu yarıklardan çıkan magmanın bir bölümü okyanus tabanlarında okyanus ortası sırtlarını oluşturur. Bir bölümü de okyanusların yüzeyinde volkanik adalar olarak belirir. Yer kabuğu levhalarının birbirine doğru yaklaşarak çarpışmaları hâlinde, ağır olan okyanusal levha daha hafif olan kıtasal levhanın altına dalar. Böylece okyanuslarda derin çukurlar oluşur. Yoğunlukları birbirine yakın iki kıtasal levhanın birbirine doğru yaklaşması sırasında ise arada kalan okyanus tabanındaki tortulların sıkışarak kıvrılmasıyla kıvrım dağları oluşur.
Yer kabuğunda görülen bu tür hareketlenmelerin kaynağı, Yer’in derinliklerindeki magmaya bağlı olduğundan bu olaylar iç kuvvetler olarak bilinir.
a) Orojenez (Dağ Oluşumu)
b) Epirojenej (Kıta Oluşumu)
c) Volkanizma
d) Seizma (Depremler)
The Bunny Hop
We have all done our share of Turkey Trots, but have you done any Bunny Hops lately?
For Easter weekend I went to the Broski residence for some Sonoma county shenanigans. You may think this means wine tasting, but Sonoma County has tons of things to do! On Saturday, we went out to Bodega Bay (have you seen the movie The Birds?) and walked the cliffs, searching for whales.
We did not see any, but it is Grey Whale season! Afterward we went and got a nice bowl of clam chowder and a crab sandwich. It was yummy, but talk about cream/butter/mayo overload! However, it didn't stop us from stopping at the Wildflour bakery and getting a bacon maple blueberry cornmeal scone! Yup, that's one scone with all those things in it!
On Easter morning, Broski and I got up nice and early to rain, which was a bad thing since our plan was to run to the in-laws house for lunch. They live about 9 miles away, but Broski did some cool stuff with his Garmin and mapped out a course to their house, including a loop through Annadel park, rounding off the run at about 17 miles total.
I had forgotten my shorts, of all things to forget, but luckily the lady friend had a pair from a certain decade that she let me borrow. I will let you guess what decade they are from.
As soon as the rain slowed, we headed out. About two miles in, it began to pour on us. Luckily it only lasted a few miles and it stopped just as we reached the park for our loop through. The park was muddy and hilly, but it was beautiful and full of mossy trees, deer and turkeys. It was a great way for both of us to discover a new trail. We ended up at the in-laws house just in time for a quick dip in their (not heated!) pool, which was better than an ice bath, and then it was lunch time!
After lunch, we had an adult Easter hunt, aka a scavenger hunt, which was tons of fun. They have a lot of property with sheep and goats and chickens and peacocks (oh my!) and we had a blast running around scaring the animals while we searched for our next clue. And then I ate about 38 more deviled eggs.
As always, I got sent home with enough leftovers for two lunches (literally!), and a couple dozen farm fresh eggs, which is a real treat! We used to have chickens when I was a kid and I didn't realize how good I had it. Now I get them very rarely.
Did you have an Easter hunt, egg or otherwise? What era do you think those shorts are from? Have you ever had farm fresh eggs?
For Easter weekend I went to the Broski residence for some Sonoma county shenanigans. You may think this means wine tasting, but Sonoma County has tons of things to do! On Saturday, we went out to Bodega Bay (have you seen the movie The Birds?) and walked the cliffs, searching for whales.
Watch for birds |
We did not see any, but it is Grey Whale season! Afterward we went and got a nice bowl of clam chowder and a crab sandwich. It was yummy, but talk about cream/butter/mayo overload! However, it didn't stop us from stopping at the Wildflour bakery and getting a bacon maple blueberry cornmeal scone! Yup, that's one scone with all those things in it!
Doran Beach |
On Easter morning, Broski and I got up nice and early to rain, which was a bad thing since our plan was to run to the in-laws house for lunch. They live about 9 miles away, but Broski did some cool stuff with his Garmin and mapped out a course to their house, including a loop through Annadel park, rounding off the run at about 17 miles total.
Annadel |
I had forgotten my shorts, of all things to forget, but luckily the lady friend had a pair from a certain decade that she let me borrow. I will let you guess what decade they are from.
Zoom in. Guess the decade. |
As soon as the rain slowed, we headed out. About two miles in, it began to pour on us. Luckily it only lasted a few miles and it stopped just as we reached the park for our loop through. The park was muddy and hilly, but it was beautiful and full of mossy trees, deer and turkeys. It was a great way for both of us to discover a new trail. We ended up at the in-laws house just in time for a quick dip in their (not heated!) pool, which was better than an ice bath, and then it was lunch time!
After lunch, we had an adult Easter hunt, aka a scavenger hunt, which was tons of fun. They have a lot of property with sheep and goats and chickens and peacocks (oh my!) and we had a blast running around scaring the animals while we searched for our next clue. And then I ate about 38 more deviled eggs.
As always, I got sent home with enough leftovers for two lunches (literally!), and a couple dozen farm fresh eggs, which is a real treat! We used to have chickens when I was a kid and I didn't realize how good I had it. Now I get them very rarely.
Did you have an Easter hunt, egg or otherwise? What era do you think those shorts are from? Have you ever had farm fresh eggs?
Flat UI Responsive
TEMPLATE FEATURES
This is responsive blogger template from Prayag Verma the owner of Stylify Your Blog. Inspired from the the recently released Flat UI Kit from DesignModo FlatUI Blogger Template is a fully responsive and feature-rich template. One of its main advantages over other Blogger templates is the ease with which you can customize the various components via the Blogger Template Designer. Many custom options have been added to the Template Designer to make it simpler to modify from a single location.
Features :
Url Instruction : New Blogger Template : FlatUI
Designer : Prayag Verma
Url Designer : Stylify Your Blog
Features :
- Responsive
- Infinte Post Scrolling
- Custom Template Designer Options
- CSS3 Tags Widget
- Super Fast Load Time
- Inbuilt Read More Hack
- Share Privacy Buttons
Url Instruction : New Blogger Template : FlatUI
Designer : Prayag Verma
Url Designer : Stylify Your Blog