Uzun zamandır aklıma takıldı bu konu. Bir şeyler yapmak istedim ama yapamadım. Bir şeyler yazmak istedim TV kanallarına yazdım çözümleri çok basitti 'başka kanal seyredin'. Oysa benim bütün çabam, çırpınış nedenim bir yanlışlığı düzeltme adınaydı. Ama düzeltemedim.
Ne kadar 'aa asla seyretmem, ben bakmam bile' desek dahi pek çoğumuz, o yada bu nedenle magazin programlarını seyrediyoruz. Babam bazen kızar 'yapma çocuğum vaktine, gözlerine yazık' diye benim cevabım hep aynı 'ama baba Allaha şükretmek için bir neden bu, Allah korusun ya beni de bunlardan biri yapsaydı'. Bu işin şaka yanı ama ortada gerçekten vahim bir durum var ve herkes bunun farkında ama nedense hiç bir şey yapılmıyor.
Olayın pek çok boyutu var. Bana göre en vahim olanı gençlerin yanlış yönlendirilmesi. Çünkü bu programlarda her ne hikmetse herkes sanatçı! Yaşanan ilişkinin adı aşk! Alınan milyarlık lüks arabalar, daireler alın teriyle alınmış falan filan. Şimdi TDK ( Türk Dil Kurumu) nın İnternet sayfasında güncel türkçe sözlükten arama yapınca şu açıklama geliyor:
1. Güzel sanatların herhangi bir dalında yaratıcılığı olan, eser veren kimse, sanat adamı, sanat eri, sanatkâr.
2. Sinema, tiyatro, müzik vb. sanat eserlerini oynayan, yorumlayan, uygulayan kimse: "Türk tiyatrosunun en önde gelen kadın sanatçıları arasında yerini alıverdi."- H. Taner.
Yani bundan daha güzel bir açıklama olamaz. Bu ne demektir, okula giden çocuklarımıza öğretmenleri hemen hemen bu bilgiyi veriyor sanat ve sanatcı açıklaması yaparken. Çocuk akşam eve geliyor tv de magazin programı, ekranda baldırı çıplak, kargaları kıskandıran bir sesle ne yaptığı ne söylemeye çalıştığı anlaşılamayan ama programı sunanın sanatcı diye tanıttığı bir tip. Alın size çelişki. Çocuk düşünüyor hemen, eğer bunlar sanatçıysa Suna Kan neci? Bedri Baykam, Jale Yılmazbaşar yazmaya kalksak sayfalar dolar taşar yüzlerce sanatçımıza haksızlık olmuyor mu bu?
Vatandaş denizin ortasında olmayan bikinisi ile poz veriyor, 'ay yine yakaladınız beni, valla kocam beni bu sefer kesecek' diye fingirdiyor buna sanatçı deniyor. Oysa 'bu sefer' kelimesi ne çok şey anlatıyor. Pek çok kere olmuş bir şey yani bu. Ama saygıdeger! eş her seferinde göz yumdu buna yummayacak. (Neden ki bu poz digerlerinden daha çok pirim yapacak bana göre.) Ama normal vatandaş rüzgarın azizliğine uğrasa mahalleden geçerken eteği az açılsa taşa tutarlar, utanmaz diye yapmadığını bırakmazlar kadına di mi?
Hanım lokantadan içeri girdiğinde ayağa kalkmayan aklı başında tek insana gidip 'saygısız beni görmedin mi neden ayağa kalkmıyorsun ' diye fırça atıyor bunu TV'ler günlerce haber yapıyor, vatandaş sanatçı! sanatçı ama megalomanyak bir sanatçı!! ( o gazeteci arkadaşa hala öfkeliyim o tavrı yüzünden sözde sanatçıyı mahkemeye vermediği için)
Sonra sanatları! ile ekrana gelseler başım gözüm üstüne. Ne kardeşleri kaldı hayatımıza girmeyen ne baldızlarının bilmem kaçıncı sevgilileri. Ve işin ilginç yanı komşumuza bile söylemeye çekineceğimiz sırların milyonların önünde çok basitmiş gibi anlatılması. Bazen iyiki kızım yok diyorum, mazallah nasıl anlatırdım bunların yaptıklarının sanat olmadığını.
Madalyonun pek çok yönünden biri de bu. Toplumun terbiye, saygı kavramı değişiyor. Zorla değiştiriyorlar. Haftada 3 sevgili değiştiren sayın sanatçı! 'ay ne yapayım aradığım aşkı bulamadım' diye gündemi sarsan bir açıklama yapıyor. Ne yani aradığımızı bulamadıysak bulana kadar deneyecek miyiz? Bunun yanlış olduğunu çoluğumuza çocuğumuza nasıl anlatacağız. Altında 2006 son model jeep fiyatını söylemeye dilimiz varmıyor hatunun işi ne belli değil açıklama bomba gibi 'ay ben bunu alınterimle aldım'. Peki çocuğuna okula başlarken ayakkabı alamayan anne/ babanın alnındakı kuyu suyu mu ki bir ayakkabı bile almaya yetmiyor güçleri. O zaman ne oluyor yeni yetişen gençlik abuk subuk yarışmalarla bu kurtlar sofrasına dahil olmak için evlerinden kaçıyor 'annem istemedi ama bu benim özel hayatım' diye açıklama yapabiliyor göğsünü gere gere 17 yaşındaki kız çocuğu. Neden? Çünkü hala kiminle sevgili olduğunu anlayamadığımız bir takım varlıklar her cümleye 'bu benim özel hayatım' diyerek başlıyor. Oysa adı üzerinde özel hayat gözlerden uzak olandır 80 milyonun dilinde olan değil.
Suçu hep magazin basıncılığına atıyorlar. Oysa bir Mehmet Aslantuğ ve cici eşi, Cihan Ünal, Yıldız Kenter pek çok sanatçımızın neredeyse yüzlerini unutacağız. Onlar bu memlekette yaşamıyorlar mı, dışarı çıkıp yemek yemiyorlar mı? Yoksa basına 'ben şurdayım ama bak gelirsen küserim valla' demeyi mi unutuyorlar. Yani demek istiyorum ki arada aynaya bakmayı bilmek lazım. Suçu birazda kendinde aramak lazım.
Basının hiç mi suçu yok? Olmaz mı ama o ayrı bir konu. İçler acıtan başka bir dava. Basın özgürlüğünün, haberciliğin ne olduğunu bilmeyen iki baldırı çıplağın ahlaksızlıklarını yayınlamanın yayıncılık özgürlüğü olduğunu ileri süren, bırakın sanatçı geçinenleri onların ailelerinin bile özel hayatını ekrana taşıyan bir zihniyet haline geldi gazetecilik.
Benim babam sarı basın kart sahibi, hep gururla 'babamız gazeteci' demişizdir. Çünkü yazdığı haberlerle, oyunlarla, kitaplarla hep doğru birşeyler vermeye çabalamış, bize de tüm hayatımız boyunca 'doğrunun peşinden ayrılmayın' diye öğretmişti, ama şimdilerde nasıl diyorlar nasıl düşündürüyorlar bilemiycem çünkü doğru diye verdikleri yanlışın adresi aslında.
Büyük önder gerçekten büyük insanmış geleceği de görerek ' Herkes bakan, başbakan, milletvekili hatta cumhurbaşkanı olabilir ama sanatçı olamaz' demiş, demiş ama anlayanı nerede bulacaksın da anlatacaksın açılıp saçılmakla, haftanın 7 günü başkasına aşık olmakla, defilede/konserde firikik! vermekle sanatçı olunmuyor diye.
İşte dostlar bütün bunlardan sonra biri bana sanatçı kim anlatsın lütfen?
Blog,Blog Milliyet,Alıntı,Bayram Cigerli, bayramcigerli.blogspot.com, Kültür,Sanat