Dünyaca ünlü keman virtüözümüz Suna Kan’ın, geçen yıl Dündar Çiğit Gazetecilik Başarı Ödülleri töreni nedeniyle İzmit’te vereceği konser öncesinde, eşinin ölüm haberini almasına rağmen, konserini iptal ettirmemesinin yankıları, yerel ve ulusal basınımızda epeyce yer buldu.
Bu yazıyı Suna Hanımın kişisel davranışını yargılamak için -zira herkesin özel yaşamı sadece kendilerini ilgilendirir-yazmıyorum. Ancak ne zamandır yazmayı düşündüğüm bir konu için ihtiyacım olan zamanlamayı da sağladı doğrusu.
Ülke olarak dünyaya değerli insan yetiştirmek çok başarılı olmadığımıza göre, var olanları da içsel davranışları nedeniyle kolayca yargılama hakkını kendimizde görmemeliyiz.
Bu son örnek nedeniyle daha önce de benzerlerini gördüğümüz davranışlarla ilgili olarak kafamda bazı soru işaretleri oluşmadı değil. Zira, topluma malolmuş kişilerin, haber niteliği taşıyan davranışlarının etkileme gücünü dikkatlerden uzak tutmak da safdillik olurdu.
Diğer taraftan böyle bir tavıra çanak tutan güya sanat aşıklarının, verdikleri paranın karşılığını almak için ortaya koydukları duygusuzluklarına olan kızgınlığımı dile getirmeden duramayacağım.
Kanaatimce hiçbir seyirci topluluğu, sanat faaliyeti ya da organizasyon, bir şekilde yaşamın bizleri buluşturduklarından daha önemli değildir.
Daha önce de benzerlerini yaşadığımız üzere, ne bu tür davranışları yapanları ne de onları alkışlayanları anlayabilmiş değilim.
İlginçtir, farklı düşünenlerin de bu tavır dayatıcılarının ve alkışlayıcıların “doğrusu budur” yaklaşımları karşısında seslerini çıkaramadıklarına şahit oluyoruz.
Şahsen farklı düşünüyor ve düşündüğümü de söylüyorum. Kalp nakli yapmıyorlardı sahnede. Nihayette yapılan bir konser olabilir, bir tv şovu olabilir veya stendap olabilir. Tüm bu faaliyetler ertelenebilir daha sonra yine yapılabilir. Amiyane tabir ile telafisi mümkün.
Nezle olduğunda konser, program, şov vs iptal edenlerin, çevreleriyle ilgili yaşadıkları acılarda nedense dayanıklılık testine tabii tutulmuş gibi işkoliklik sendromuna girdiklerini hala anlayabilmiş değilim. Bunun sanatçı duyarlılığından yoksun olmamla ilgisi var mıdır bilmiyorum.
Sanatsal duyarlılığımız duygusal duyarlılığımızın aleyhine olarak mı gelişiyor. Ya da bu bir zorunluluk mu? Yoksa bir tür farklı olma mı?
Şunu belirtmeliyim ki bu halk, böyle acılı günlerinde insanlarımızı en iyi anlayan ona omuz veren engin bir kültür ile yoğrulmuş bir halktır.
O toplum, böylesine arkasındayken sanatçılarımızın neden en acılı zamanlarında bile yapacakları işten vazgeçemezler üzerinde düşünülmesi gerekir diye düşünüyorum.
Yoksa bu davranışın nedeni arkalarındakilerin halk değil elit bir azınlık olması olabilir mi?
Dedim ya bu sanatçı tavrı geyiği beni tatmin etmedi. Konuştuğum arkadaşlarımı da. Demek ki toplumsal gerçeklikle örtüşmeyen içten içe de olsa eleştirilen bir durum var ortada. Buradan aldığım cesaretle, gazetem sayesinde sesli düşünerek bunu okurlarla paylaşmak istedim sadece.
Blog,Blog Milliyet,Alıntı,Bayram Cigerli, bayramcigerli.blogspot.com, Kültür,Sanat,