Bugün haberlerde gördüm Japonya’da bir otelde robotlar çalışıyormuş. Resepsiyon görevlisi, bellboy ve kat servisinde robotlar görev yapıyor. Bakınca çılgınca gibi duruyor ama gidişat böyle ve yavaş yavaş hayatın her alanında robotları daha çok göreceğiz. Fiziki işlerde robotları daha çok görürken sistemsel işlerde de yazılımların gün geçtikçe daha çok geliştiğini görüyoruz. Tüm bunların sonucu olarak da insana olan ihtiyacın azaldığı gerçeği karşımıza çıkıyor.
Neden kendi kendimizi sitem dışına itiyoruz?
“İnsan insana bunu yapar mı?” diye içgüdüsel bir soruyu insan haklı olarak soruyor. Bir firma 5 kişilik bir veri kontrol ekibini neden 4’e düşürmek veya belki de işsiz bırakmak istiyor ya da bir fabrika neden şişeleme işini tamamen robotlara emanet edebiliyor. Bunun en temel cevabı “insan maliyeti” diyebiliriz. Bir işçinin işverene maaş, sigorta, karşılıklar, insana bağımlılık (hastalık veya izinde işgücü kaybı) vb. maliyeti vardır. Eğer siz iş sürecinizi insandan bağımsız hale getirebiliyorsanız hem daha verimli şekilde üretim yaparsınız hem de bunu daha az maliyetle gerçekleştirirsiniz. İşte bu sebeplerden ötürü bir makinenin veya bir bilgisayar programının yapabileceği bir işiniz varsa tehlike altındasınız demektir.
İnsanlık kendi kendine zarar mı veriyor?
İlk bakışta insanların robotlarla ve yazılımlarla kendi kendisine zarar verdiğini söyleyebiliriz ancak bu gelişmeler aynı zamanda insanlık evriminin bir parçasıdır. Yani bir arabaya veya uçağa bindiğimizde bir yerden bir yere hızlıca varabilmekten ötürü memnuniyet duyarız ancak bunun yarattığı hava kirliliğini pek düşünmeyiz. Teknolojinin insan yerine geçmesi de mantık olarak bundan farklı değildir. Tek fark, etkilenen tarafın çevre değil insanın bizzat kendisinin olmasıdır.
İnsanlık kendi kendine yönelttiği bu tehdide karşı yine kendi kendine çözüm geliştirmek zorundadır. İnsanlık dediğimiz kavramın parçası kendimiz olduğumuz için bu çözümleri hem bireysel hem de toplumsal olarak düşünmek zorundayız. Çözüm üretmek için ilk hareket noktamız robotların veya yazılımların yerimize geçemeyeceği işlere odaklanmaktır. Böylece değerimiz hiç düşmeyecek ve her zaman yerini koruyabilecektir. Diğer bir açıdan da yaklaşmak gerekirse sonuçta bu bir işgücü piyasası yarışı ise bu yarışta hep rekabetçi kalmak gereklidir. Modern üretim tekniklerine karşı olmak yerine onlarla uyumlu kalabilmeyi öğrenmemiz yani kolay adapte olabilmeyi başarabilmemiz gerekir. Böylece yeni dinamiklere karşı kendimiz hemen konumlandırabilir ve eski pozisyonumuzun dezavantajlı kaldığı noktada değil daha avantajlı konumlara kendimizi yerleştirmiş oluruz.
Örneğin tarlada çapa yapan bir kişiyi ele alalım. Bu kişi çapa yapabilen bir traktör karşısında işini kaybetmiş olacaktır. Bu bireyin buna dört şekilde tepkisi olabilir.
- Rekabette güçsüz olduğunu gör, yenilgiyi kabul et ve hiçbir şey yapma.
- Rekabette kendini yeniden konumlandır. Traktör maliyetinden daha düşük olacak şekilde kendi fiyatını düşür.
- Çapa işinde devam etme isteğine karar ver ve yöntemini değiştir. Çapa makinası kullanmayı öğren.
- Çapa işinin artık sana göre olmadığına karar ver ve yetkinliklerini kullanabileceğin farklı bir işe yönel.
Bireysel düzeyde yapılacak olan bu muhakeme aynı zamanda devletler içinde makro düzeyde geçerlidir. Devletler ya da hükümetler de kendi insanını işgücü piyasasında nasıl daha rekabetçi bir pozisyonda tutabileceğini düşünmek zorundadır. Teknolojik gelişim her geçen gün kesin olarak ilerleyeceğine göre ya bu ırmakta yüzeceğiz ya da akıntıda boğulup gideceğiz.
Akıntıda boğulup gitmememiz için çok güzel bir sebebimiz var, o da gençlik. Gençlik eğer kendini geliştirme arzusuna ve üretimsel meraka sahip olursa ve devlet de özellikle etkin eğitim programlarıyla buna destek olursa rekabette çok ciddi şekilde ülke atılımı yapabileceğimizi düşünüyorum. Yeniliklere son derece açık olan ve adaptasyon konusunda çok becerikli bir ülkeyiz ve insanımız gerçekten çok zeki diye düşünüyorum. Yeter ki disiplinli ve konsantre şekilde kendimiz bu yola adayalım.
Son Söz
Robotlar ve yazılımlar her ne kadar insan işgücüyle yer değiştiriyor olsa da bundan kaçamayacağımız için bu duruma karşı çözüm üretmemiz gerekiyor. Bu noktada ülke olarak makinelerden daha ucuza çalışmayı değil makinelerin yapabileceğinden daha değerli işlere odaklanmamız gerekiyor. Bu da huzurlu ve insanların birbirine güvendiği bir ülke ortamında, iyi eğitimli genç nüfusun yeni üretim kanalları açabilmesine ve yıllar içinde katma değeri yüksek alanlarda (bilim, tasarım, mühendislik, sanat vb.) daha çok deneyim biriktirmemize bağlı olacaktır.
0 Comments:
Yorum Gönder