Bayram Cigerli Blog

Bigger İnfo Center and Archive
  • Herşey Dahil Sadece 350 Tl'ye Web Site Sahibi Ol

    Hızlı ve kolay bir şekilde sende web site sahibi olmak istiyorsan tek yapman gereken sitenin aşağısında bulunan iletişim formu üzerinden gerekli bilgileri girmen. Hepsi bu kadar.

  • Web Siteye Reklam Ver

    Sende web sitemize reklam vermek veya ilan vermek istiyorsan. Tek yapman gereken sitenin en altında bulunan yere iletişim bilgilerini girmen yeterli olacaktır. Ekip arkadaşlarımız siziznle iletişime gececektir.

  • Web Sitemizin Yazarı Editörü OL

    Sende kalemine güveniyorsan web sitemizde bir şeyler paylaşmak yazmak istiyorsan siteinin en aşağısında bulunan iletişim formunu kullanarak bizimle iletişime gecebilirisni

İnkılapların Aydınlanma Çağı içerisindeki görünümü

Ana konu : İnkılapların Aydınlanma Çağı içerisindeki görünümü

İçerikte hangi konular var ? :  İnkılapların oluşum mantığı , devletlerin yaşam süreçleri , ihtilal ve inkılap kavramlarının ilişkisi , Türk devriminin siyasi oluşum şekli , Avrupa ‘ nın Aydınlanma Çağı ‘ na girişi

İNKILAP TARİHİNE BİR ADIM

Evet , yeni bir konuyla daha karşınızdayım …

Devrimin varlığını kavramak için sosyal olaylara bakmamız gerekebilir … Ama sosyal yaşamın anlamını açıklamak bu iş için bir adım olacaktır .
Sosyal yaşam , insanoğlunun varlığını sürdürmesi için bir gereksinimdir . İnsanın sosyal bir canlı olması onun konuşabilmesi ve düşünebilmesi yönleriyle diğer canlılardan ayrılması sayesinde olur .

Konuşmak , düşündüğünü ve hissettiğini ifade edebilmektir . Hiçbir canlıya nasip olmayan bu özellik , insanın simge yapma ve kullanma becerisinden kaynaklanır . Diğer canlılar tıslayarak , havlayarak , görüntüsünü değiştirerek veya benzeri şekillerde iletişim kurarlar . Ancak simge yapma sadece insanda olan bir özelliktir . Arap alfabesi , Çin alfabesi , logaritma dili ( mesela log 10 = 1 diyebilmek gibi ) gibi bütün diller işte bu söz konusu olan simgesel beceriyi göstermektedir . Mesela sin 30 = ½  , cos 30 = √ 3 / 2 , Arap alfabesindeki “ “ ( lamelif ) simgesi gibi simgesel durumlar hep bahsedilen konuyu pekiştirmektedir .
Canlılar içerisinde yalnızca insanlar konuşurlar . Belki bazen el kol hareketleriyle olur bu … Ama hep olan bir şeydir . Düşünme ise birazcık farklı bir durumdur . Bu da insana has bir özelliktir . “ sin 30 = ½  “denklemini bulan insan zihni ve düşüncesidir . Bir maymuna belki insana has bazı yetenekler kazandırabilirsiniz ama mesela bir maymun , Leonardo da Vinci hakkında onun resimlerinin güzel olup olmadığını söyleyebilir mi ? Bunu bir makaleyle ya da bir panel düzenleyerek açıklayabilir mi ? Buna bakarak denilebilir ki insan zihnini yüceltmek  elbette bir gereksinimdir .
İnsan ne zaman ortaya çıktı ? Şimdi bunu irdeleyelim .
İnsan , kökeni aydınlatılamamış bir canlıdır . Bir dinazorun tarihini arkeologların çalışmaları sayesinde öğrenebiliyoruz  ama maalesef insanın kökenini ne arkeologlar , ne etnologlar ne de antropologlar kesin olarak ortaya koyabilmişlerdir . Birtakım bulgular olmakla birlikte bu konu kesinliğe ulaşamamıştır . Belki şöyle denilebilir ; milyonlarca yıl önce insanın ataları belirdi . Bu , evrimci görüşe göre insansı maymunlar idi . Bir ailenin , arkasından kabile ve devletin oluştuğu görüşü ise tamamen bir varsayımdır . Ailede baba ve anne belirdi . Baba , ev ihtiyaçları ve savunma ile ilgileniyor ; anne ise eve ve çocuklara bakıyordu . Aileden önce her şey kolektif idi . Aslında bu söylenenler bir uyumlu sosyal yapı için geçerli olabilir . Ancak insanın bu yolla yaşamını sürdürmesi pek mümkün değildir . Çünkü insan , birey olma düşüncesini taşımadan bir mesleği icra edemez . İnsanlar eğer ki kolektif yaşadılarsa iş bölümü nasıl sağlanabildi ? Birey olma düşüncesi doğmadıysa insanın ,  bitkilerin tozlaşmayla üremesi gibi bir durumda olması söz konusu olmaz mı ? Ayrıca hukuk , basit ve kolektif yaşayan bir topluma nasıl egemen olabilir ? Devlet , belli bir kültür düzeyine gelmiş toplumların eriştiği bir aşamadır . Ancak düşünen bir varlığın , bu günkü düzeye göre ilkel fakat maymunlara göre modern bir yaşam sürmesi söz konusu değil midir ?  Aileler , daha sonra kabilelere dönüştüler . Kendi gücünü kabul ettiren kişi o zaman için şef sayılıyordu . Ve daha ileriki bir aşamaya gelindiğinde devlet ortaya çıktı . Burada itiraz ettiğim nokta açıktır : İnsan , evrensel haklara sahip olabilmek ve hakkını koruyabilmek için hukuka , bir sistemli yaşayışa muhtaçtır . Kolektif yaşayan bir toplumda bunlardan bahsedemezsiniz . Bu ise insani değerlere uygun düşmez . Devlette şefler kendi kurallarını koyarlardı . Yani seçilme olayı ortada yoktu . Yunanlıların site devletlerinde – polislerde -  demokrasiyi basit tarzda yaşayanların olduğu kabul ediliyor . Fakat egemenliği dine dayandırma olgusunu da açımlamak gereklidir . Evet , belki % 90 din kuralları vardı . Romalılarda , Yunanlılarda , Mısırlılarda bu , vardı . Ama hepsini aynı kefeye koymanın doğru olmadığını söyleyebilirim . İçerisinde demokrasiyi savunanlar yok muydu ? Belki basit bir şekildeydi ama mesela Hz. Peygamber , kurduğu din devletinde hiçbir görüşünü tek başına belirlemiyordu . Bir olayda daima yakınlarına ve arkadaşlarına danışarak hareket ediyordu . Bu , Kur ‘ an ‘ da da yazan bir olgudur . Bir din devletinde danışma ve iş birliği anlayışının olması bu günkü demokrasinin basit de olsa bir örneği değil midir ? Burada şunu eklemek isterim ; dogmatik kalıplar içerisinde devlet yönetilemez . Kemal Atatürk ‘ ün dediği şey çok açıktır : “ Hayatta en gerçek yol gösterici şey bilimdir . “ İnsan , tartışmalı ; fikir düzeyini yükseltmelidir . Devlet , ancak akıl ve bilimle yönetilmelidir . Din bilginleri sınıfının yönettiği bir anlayış laiklikle uyuşamaz . Benim söylemek istediğim şey açıkça şudur : Tarihte demokrasi örnekleri görülmemiş değildir . En ulvi anlayışlarda bile kısmen de olsa demokrasiye inanmış kimseler bulunabilir ve bunun olması çok normal sayılmalıdır . Yoksa bu günkü yapımızın bozulması anlamında bir söz söylemiş değilim ve bu söz konusu bile olamaz .
Mısırlılar , dini anlayışların egemen olduğu bir yaşam tarzını tarihte elbette sürmüştür . Hatta firavunların kendilerini tanrı sayması bile söz konusu olmuştu . Halkın onayını almadan bir yönetim şeklini benimsemiş nice milletler vardır . Yunanlılar , yöneticilerinin tanrıya danışmasını benimsemişlerdi . Mısırlılarda kral aynı zamanda rahipti . Demek ki dini kaynaklı yönetim çoğunluğun yönetim tarzıdır . Dinin egemen olmaması , seçimle iş başına yöneticilerin getirilmesi Fransız ve Amerikan devrimlerinin bir sonucudur . Amerikan devrimi önce olmuştur ancak Fransız devrimi , çok daha geniş bir alanda etkili olmuştur . Tarihte ilk devrim Amerikan devrimidir . Halkın yöneticileri seçmesi düşüncesi Aydınlanma Çağı ‘ nın 18. yy. ın sonlarına doğru oluşturduğu bir olgudur . Avrupa , para ekonomisine geçtikten sonra bu uyanış somut olarak ortaya çıkmaya başlamıştı .
Halkı iyi yönetemeyenler seçimle iş başından uzaklaştırılabilir . Bu , modern düşüncenin bir ürünüdür . Bir hükümet darbesinde ise durum şöyledir ; ancak eski düzenin başına yeni yöneticiler zorla gelir ve ufak değişiklikler olur . Yani sistem aynen devam eder . İnkılap ya da devrim ise bütün toplumsal kurumlarda külli bir değişimi anlatır . Reform ya da ıslahatlar ancak var olan durumu düzeltmeye çalışabilir . Devrimde kurumlar zorla değiştirilir . Bir ihtilal olmadan devrim olamaz . İhtilal , var olan durumunu düzeltemeyen bir devlette bir düşünsel alt yapıdan sonra gerçekleşir ve kurumlar zorla değiştirilerek devrim yapılmış olur . Türk devrimi , zaten var olan eskimiş kurumlarını atamadığı için kanlı olmayan bir girişimle yani devletin kurulmasıyla işe başladı . Fransız devrimine bakarsanız orada kanlı bir ihtilali bulursunuz .
Fransız devriminde becerikli olmayan kralların etkisiyle ve düşünsel bir alt yapıdan sonra kanlı bir ihtilal oldu . Sonunda Aydınlanma Çağı fikirleri bütün Avrupa
’ yı ve ardından diğer devletleri – Osmanlı Devleti , Rus Çarlığı gibi – etkiledi .
Peki devlete dönelim diyorum . Bir devlet olmadan kültür gelişemez . Çünkü devlet , kültürün olmasını sağlayan ve buna güvence veren asgari bir şarttır . Kültür ise şöyle tanımlanabilir : “ İnsanların yarattığı ekonomik , bilimsel , dini , spor , eğlence , giyim – kuşam ,..vb. alanlarda yarattığı değerlerin hepsine birden kültür denilir . “ Bu bakımdan kültürsüz toplum olamaz .
Devrimle ilgili söyleyeceklerime devam ediyorum . Devrim , bazen bazı alanlardaki değişimleri yansıtmak için kullanılabilir . “ Kültür devrimi , iletişim devrimi , eğitim devrimi ,..vb. “ deyimler kullanılabilir . Ama teknik anlamda devrim bu anlamda kastedilen şey değildir . Teknik anlamda devrim , külli bir değişimdir .
Evrim ( evolution ) nedir peki ? Bir toplum , kendiliğinden zorlama olmadan değişirse buna evrim denilir . Bu , devrimden sonra da olabilir , devrim ( revolution ) olmadan da olabilir . Yani evrimleşme için devrim şartı yoktur . İskandinav ülkeleri bunu açıkça göstermektedir .
Türk devrimi , evrimleşen fakat sonradan durağanlaşmış bir toplum için yapıldı . Bu bakımdan evrimleşme Türk toplumu ve Türk devrimi için geçerli değildir . Türk toplumu ancak Türk devrimi yapıldıktan sonra evrimleşme aşamasına tekrar gelebilmiştir .
Devletin olmadığı ilkel yaşayış bu gün dahi görülebilmektedir . Devlet kuramayan toplumların tutsak yaşamaları çok olağan sayılmalıdır . Bu bakımdan Türk devrimi , Türk milletinin özgür yaşamasının kalıcılığını sağlamıştır .
İnsanın sosyal yaşamı , bir gereksinimdir dedim yazımın başında . Sosyal yaşayan arı , böcek , horoz , aslan gibi canlı türleri doğada elbette vardır . Fakat insan , özellikle aklı ve konuşması ile eşref – i mahlukat olarak anılmış bir canlıdır demek yanlış olmayacaktır sanırım .
22.01.2009 23:49:05

E – postam : dussunce@yahoo.com

Yazan : Tarık Tümlü adlı bir babayiğit .

TEYEMMÜMÜN ALINIŞ ŞEKLİ

TEYEMMÜMÜN ALINIŞ ŞEKLİ

Teyemmümün alınış şekli nasıldır ? : Teyemmümün sünni mezheplere göre sünnet ve farzlarına uygun alınış şekli şöyle söylenebilir :
·         Euzü besmele çekmek
·         Niyet etmek ( Niyet ettim teyemmüm etmeye denilebilir . )
·         Elleri toprağa sürmek
·         Sonra elleri yüze sürmek
·         Fazla toprağı silkmek
·         Sol elle sağ kolu meshetmek
·         Sağ elle sol kolu meshetmek
·         Bunları yaparken sol elin baş ve işaret parmaklarını sağ kolun dış kısmını , diğer parmaklarını da iç kısmını meshederken kullanmak
·         Sağ el için de aynı şeyi uygulamak
Teyemmüm için piyasadaki namaz hocası ve kadın ilmihalleri kaynak olarak incelenebilir .
6-Eyl-09
Yazan : Tarık Tümlü adlı bir bilgi deposu
E – postam : dussunce@yahoo.com

TEYEMMÜMÜN SÜNNİ MEZHEPLERDEKİ HÜKMÜ

TEYEMMÜMÜN SÜNNİ MEZHEPLERDEKİ HÜKMÜ

Teyemmüm nedir ? : Teyemmüm ; kast etmek , yönelmek anlamlarına gelen bir kelimedir . Sünni mezheplere göre teyemmüm bir ibadet şeklidir . Sünni mezheplere göre teyemmüm , abdesti ya da guslü gerektiren bir hal olur da su olmazsa temiz bir toprağa el ve yüzü sürerek kollar da dahil olacak şekilde bu uzuvları mesh etmekten ibaret bir harekettir .
Sünni mezheplere göre teyemmümün hükümleri :
1-      Farzları ( şartları ) : Niyet ve elleri ve yüzü ( kollar da dahil olacak şekilde ) toprağa sürüp mesh etmek
2-      Sünnetleri : Besmele çekmek , parmakları açık bırakmak , eller ve yüzdeki fazla toprağı silkmek , teyemmümü yaparken sıraya uymak , elleri geri ve ileri hareket ettirmek ,..vb.
Teyemmüm sünni mezheplere göre ne zaman farz olur ? :
1-      Su 3 km. ötedeyse
2-      Su , ihtiyaç kadarsa
3-      Suyu kullandığımız zaman hastalık olacaksa
4-      Suya ulaşmak zorsa ( örneğin kuyudan su çekmek zorsa )
5-      Suyla abdest veya gusl alınınca bayram veya cenaze namazlarını kaçırma olasılığı varsa
Teyemmüm sünni mezheplere göre ne zaman bozulur ? :
1-      Teyemmümü mubah kılan hal ortadan kalkarsa
2-      Su herhangi bir şekilde bulunursa
Teyemmümün Şiilik gibi mezheplerdeki uygulama alanı farklı bir tarzda olabilmektedir .
6 Eyl. 09
Yazan : Tarık Tümlü adlı bir şiirci .
E – postam : dussunce@yahoo.com

TEYEMMÜMÜN NİTELİĞİ VE FARZLARI

TEYEMMÜMÜN NİTELİĞİ VE FARZLARI

Teyemmüm  , sözlükte bir şeye kasdetmek demektir . Dini olarak ise abdestsizliği gidermek için su bulunmadığı veya suya gücü yetmediği zaman kişinin temiz toprakla elini ve yüzünü meshetmesidir .
Gusül veya abdest için su bulunmadığı zaman teyemmüm edilir .
Teyemmüm nasıl yapılır ? : Abdest alınacağı zaman su yoksa o zaman temiz toprak cinsinden bir şeye kişi önce elini değdirir , yüzünü mesheder sonra da kollarını dirseklere kadar mesheder .
Teyemmüm için farzlar niyet ve bu meshetmelerdir .
İmam Züfer ‘ e göre niyet teyemmüm için farz değildir .
Teyemmüm ile insan toprağa döneceğini anlar ve tevazu sahibi olur .
Teyemmüm ne zaman farz kılındı ? : Hicretin beşinci senesinde . Şaban ayının ilk günlerinde “ Beni Mustalık “ ( Huzaa kabilesinin bir oymağı ) savaşında Hz. Peygamber , bin kişilik bir ordu ile susuz bir yerde gecelemişlerdi . Sabah namazı için su bulamadılar .
Nisa 43. ve Maide 6. ayetlerinde geçen hükme göre “ Yolculuğa çıkar da su bulamazsanız teyemmüm getiriniz . “ anlamındaki teyemmüm ile o bin kişilik ordu sevinerek sabah namazlarını kılmışlardı .
18.12.2011 03:23
Yazan : Tarık Tümlü adlı bir bilim sevdalısı .

E – postam : dussunce@yahoo.com

TERLEDİM !!!

Konu : Terleme – kohezyon teorisi , bitkilerde su yükselişini açıklayan bir teoridir . Bitkilerde su , üç olay ile yükselir . Kök basıncı , kılcallık olayı ve terleme – kohezyon teorisi bu durumu açıklayan üç tane olgudur .

TERLEDİM !!!

Ceddim baba , ceddim dede …
Hımmm !... Anlamsız bir başlangıç …
Bitki olmak isterdim şu hayatta .
Ne demek bu şimdi …
Terlemek bitkiler için bir kader mi ?
Bitkilerde su , yükselen bir yapı gösterir . 100 metrelik ağaçlarda su nasıl yükselmektedir ? İşte bu soruyla ilgili olarak terleme – kohezyon teorisi ortaya atılmıştır . Terleme , bitkilerin yapraklarında olan bir şeydir . Yapraklardaki stomalardan bitki için fazla olan su terleme yoluyla atılır . Stoma , gözenek demektir . Dolaşım sistemi bitkilerde taşıma sistemi adını alır . Stomalar , bitkinin gaz alışverişini yaptığı boşluklardır . Aynı zamanda su kaybının olması için de stomalar iş görmektedir .
Terleme – kohezyon teorisi , yapraklardan su kaybı olunca azalan suyun bitkinin köklerinden gelen suyu çektiğini ve bu şekilde gövde boyunca suyun yükseldiğini ortaya koyar . Yapraklarda damarlar bulunur . Bu damarlar , yapraklara terleme yani fazla suyun atılması için suyu taşırlar . Köklerden alınan su , aynı zamanda inorganik maddeleri de beraberinde getirir . Bu maddeler arasında mineraller de bulunmaktadır .
Kök basıncı , köklerin bitkilerde suyu emmesidir . Bu emme bir basınç ile oluşmaktadır . Kılcallık olayı ise odun çeperinin suyu çekmesi ile ilgili bir olaydır . Esas olarak terleme – kohezyon kuvveti suyu yükselten unsurdur . Kılcallık olayı daha az etkilidir bu konuda . Kök basıncı da bu konuda etkisini göstermektedir .
Tabii ki stomalardan su kaybının olması aynı zamanda suyun bitkideki durumuyla da ilgilidir . Yani su bitkilerinde su kaybı en çokken sıcak iklim ve çöl bitkilerinde su kaybı en azdır .
Sadece stoma işin içerisinde değildir . Kovucuk ya da lentisel denilen açıklıklar da su kaybıyla ilgilidir .
Bitkiler , damarlı bitkiler – damarsız bitkiler , çok yıllık bitkiler gibi ayrımlara da uğrarlar . Damarlı bitkilerde yapraklar vardır . Yaprak ayasının genişliği suyun kaybına bağlıdır . Su bitkilerinde örneğin nilüfer bitkisinde yapraklar son derece geniş bulunmaktadır .
Kılcallık olayında suyun çekilmesini sağlayan kuvvete adezyon kuvveti denilir .
Bitkilerin çok yıllık – tek yıllık olması onların ömürlerinin uzunluğunu ve yaşayışlarının şeklini belirtir .
27.04.2009 07:59

E – postam : dussunce@yahoo.com


Yazan : Tarık Tümlü adlı bir biyolojist

TERAVİH NAMAZININ SÜNNİ MEZHEPLERE GÖRE KILINIŞI

TERAVİH NAMAZININ SÜNNİ MEZHEPLERE GÖRE KILINIŞI

·         Teravih namazı bir müekked sünnettir .
·         Teravih namazını cemaatle kılmak efdaldir .
·         Teravih namazına Hz. Peygamber döneminde olduğu gibi dört halife ( Hulefa – i Râşidin ) döneminde de devam edilmiştir .
·         İmamın 4 rekatte bir selam vererek kıldırması efdaldir . Her rekatte en az on ayet okunması böylece bir hatim yapılmış olunması ( Ramazan ayında ) güzel bir harekettir .
·         Teravih namazını iki rekatte bir kılmak akşam namazının iki rekat sünnetini kılmak gibidir . Teravih namazını dört rekatte bir kılmak da yatsı namazının dört rekatlik sünnetini kılmak gibidir .
·         Güzel ses , kalbi meşgul etmez . Güzel okuyuşu olan bir imamın olduğu mescide gitmekte bir sakınca yoktur .
·         Cemaate vitirde yetişen yatsıyı sonradan kendisi kılar . Yine cemaate teravih namazının bir bölümünde yetişen kimse de yatsıyı yalnız başına kılar .
·         Teravihi yalnız başına kılmak isteyen için cemaate gitmemek hata değildir .
·         İmamın cemaati sıkacak şekilde Kur ‘ an okuması da doğru değildir .
·         Teravihi kılmak için yalnızca “ Namaza “ diye niyet etmek de mümkündür .
·         Teravihte hata yapan imam hatasını düzeltmelidir .
·         Teravihin 20 rekatte bir , 10 rekatte bir veya 2 rekatte bir kılınması da mümkündür .

13/11/11
Yazan : Tarık Tümlü adlı bir şahıs .

E – postam : dussunce@yahoo.com

Temerrüde girmenin şartları nelerdir ?

HUKUKA GİRİŞ YARDIMI ( 1 )

Konu 2 : Temerrüde girmenin şartları nelerdir ?

TEMERRÜT İLE BAŞBAŞA !!!


Temerrüt ile başladı hikayemiz … O gün bu gündür temerrütteyim .
Temerrüdü tanımlamıştım ben …
Temerrütsüz bir hayat olmaz mı acaba ?
Yahu ne diyorum ben ?
Bir borç zamanında ödenmiyorsa ve borçlu , ihtar ediliyorsa işte o zaman borçlu temerrüde girmiş demektir .

Burada şunu belirtmek istiyorum : Bir borcun ödenmesi için belirli bir zaman olmalıdır . Borcun niteliğine göre o borcu ister taksitle ister peşin ödemiş olalım o borcun vadesi gelmiş olmalıdır . Mesela elektrik borcunu , günü gelmeden almıyorlar şu anda . Yani borcun ödeme zamanı gelmeli . Peki ne zaman ödenecek borçlar ? Aksine bir hüküm yoksa hemen ödenmelidir . Ama sonradan ödeme konusunda anlaşılmışsa o zaman o ödeme tarihi geçerli olacaktır .
 Borcun ödenme zamanına eski tabirle ifa zamanıdenmektedir .
Borcun günü gelmiş olabilir ama bu da temerrüt için yeter koşul değildir .
Peki ne lazım ? Şu lazım : İhtar
Daha önce açıkladım ihtarı . İhtarı sözlü ya da yazılı yapmak alacaklıya kalmıştır . Fakat yazılı yapmak ispat gerektiren hallerde söz konusu olabilmektedir .
Bakın temerrüdün şartları nelerdir konusunu işliyorum . Ve bu şartları az ve öz olarak anlatmış bulunuyorum .
Burada ekleyeceğim şeyler olacak … Öncelikle şunu söyleyeyim ; alacaklı , borcu isteme yetkisi olan kişidir . Borçlu ise borcunu yerine getirmesi gereken kişidir . Aradaki borç ilişkisinin konusu bir hareket biçimidir ve buna , daha önceki yazımda söylemiştim , edim denir . Burada şunu söyleyeyim ; edimin konusu : yapmak , yapmamak ve vermektir .
Vermek borcu , mesela para borcu olarak söylenebilir . Yapmak borcuna örnek : işçinin iş taahhüdünü yerine getirmesi … Yapmamak borcuna örnek : rekabet yapmamak …
Borcun konusu ne ise onu yerine getirmeye de ifa denir .
Borçlu olan kişi temerrüt halinde sözleşmenin geçerli olduğu ödeme zamanını aşmış ve alacaklı tarafından uyarılmış durumdadır .
Bu bakımdan borcunuzu zamanında ödeyin derim ben . Temerrüdün sonuçlarıyla ilgili gerekli bilgileri daha sonra işleyeceğim .

15 Ekim 2008 Çarşamba
E postam : dussunce@yahoo.com
Yazan : Tarık Tümlü nün bizzat kendisi .

SULARIN ÇEŞİTLERİ

SULARIN ÇEŞİTLERİ

Doğada bulunan suya “ mutlak su “ denilir . Örneğin yağmur suyu , kar suyu , ..vb. söylenebilir .
Mukayyed sular da kullanılmış sulardır . Gül suyu , kolonya , karpuz suyu ,..vb.
Mutlak suyun içine bir başka su karıştırılırsa o su mukayyed olur .
Nohut , mercimek gibi şeylerin karıştığı sular da mukayyed sulardır .
Mutlak suyun içine yaprak , toprak gibi temiz bir şey düştüyse ya da nohut , mercimek gibi şeyler karıştıysa ( Suyun vasıfları bozulmamış olmalıdır . ) o zaman bu su , yine mutlak sudur .
Suyun vasıflarından kasıt suyun renk , koku , tat özellikleridir .
Mutlak suyun içine sirke gibi bir şey karıştırılırsa suyun vasıfları değişeceğinden bu su , mukayyed sudur .
Karpuz suyu da mutlak suyu mukayyed yapar .
12.12.2011 09:46:16
Yazan : Tarık Tümlü bir bilim insanı .

E – postam : dussunce@yahoo.com

SÖZLEŞTİN Mİ Kİ ?

Konu : Hukuki sonuç doğuran olgular arasında sözleşmeler önemli bir yer tutar . Sözleşmelerle kişiler arasında hukuki ilişkiler doğmakta ve kişilerin hakları bir sınırlamaya tabi tutulmaktadır .

SÖZLEŞTİN Mİ Kİ ?


Efendim !!! Merhabalar … 
Hukuki sonuçlar almaya hoş geldiniz …
Borçlar kanunumuz sözleşmeleri şöyle tanımlar : “ İki tarafın karşılıklı ve birbirine uygun surette irade açıklamasıyla oluşan hukuki işlemlere sözleşme denir . “
Ben size şunu söyleyeyim ; hukuki işlem ne demektir ?

Taraf ya da tarafların hukuki bir sonuç doğuracak şekilde irade açıklamasında bulunmasına hukuki işlemdenir .
 Bakınız … Hukuki fiilden farklı bir şey söylüyorum . Hukuki işlemde “ irade açıklaması “ var . Sıradan bir hukuki olay mesela doğmak veya ölmek , bir hukuki sonuç doğurur . Bunun gibi hukuki sonuç doğuran bir eylem mesela velayet altındaki bir çocuğa bakmak bir hukuki fiildir . Ancak irade açıklaması işin içerisine girince bu , hukuki işlem adı altında incelenir . Bir satım sözleşmesi bir hukuki işlemdir . Yani karşılıklı ya da tek taraflı olarak iradeyi beyan ettiniz mi adı hukuki işlem oluyor . İşte burada az önce söylediğim tanıma giren bir işleme sözleşme denilmektedir .
Evet , sözleşmelerle kişiler bir hak sınırlaması altına girerler . Her hukuki işlemde kişiler haklarını sınırlandırırlar . Mesela evlenme de bir sözleşmedir . Ve evlenenler medeni hukukun aile ile ilgili kurallarına uymayı vaat etmektedirler . Yani bir hak sınırlamasına girilmektedir . Veya motosiklet satan bir mağazadan taksitle motosiklet alırsanız kendinizi bir sınırlamaya tabi tutmuş olursunuz . Çünkü satıcının sizden malın bedelini isteme anlamında bir alacak hakkı doğar . Sizin de satıcıdan malı teslim alma , malın mülkiyetinin size devri gibi alacak haklarınız doğar . Bunun anlamı şudur : Yani siz kendinizi hukuki anlamda bir yükümlülük altına sokmaktasınız . Satıcı da kendisini bu borcun bir tarafı durumuna getirmektedir .
Ya da bir bağışlama sözleşmesi yaptınız diyelim . Sizin herhangi bir şeyi bağışlayarak vermeniz ya da hibe etmeniz karşılıklı bir irade açıklamasıyla olmaktadır . Ve tabii taraflarca yapılmış birbirine uygun bir açıklamayla  … Burada siz bağışlamakla mülkiyet hakkınızı kaybediyorsunuz . Yani mülkiyet hakkınızı başkasına devrediyorsunuz . Bu durumda sizin bir hakkınız sınırlanmakta ve de bir hukuki sonuç elde edilmektedir .
09/09/2008

E postam : dussunce@yahoo.com

Yazan : Tarık Tümlü adına yazı yazan biri .

Şizofreninin varlık sahası

Şizofreninin varlık sahası
Şizofreni kelimesi aslen Fransızca dan gelir .

Bu konuda araştırmalar devam etmektedir .

Bu hastalığa tutulan kimseye şizofren denilir .

Kraepelin adlı bilim insanı , bu konuda değerli tespitlerde bulunmuştur . Hastalıkta üç ayrı hastalığın varlığı iç içe görülür . Ve bu hastalığın sonu bunama ile biter .

Hastalığın genetik faktörlere dayandırılması doğru değildir . Çünkü net bir tespit yapılamamamıştır .

Sosyal tespitlerde de fakir çevrelerde bu hastalık daha sık görülür .

Bu hastalığın gençlerde görülme olasılığı daha fazladır .

Bu hastalıkta hasta , gerçeği göremez . Rüyaya benzer bir düşünce zinciri içinde yaşar .
Şizofren hasta , sakinleştiriciler sayesinde tedavi edilebilmektedir .

Şizofreni öncesinde hasta ağır bir bunalım döneminde kendisini görür .

Şizofreni kelimesi , Fransızca aslında “ sch “ harfleri ile başlar .

Bilimin araştırdığı şizofreni hastalığı  hiçbir şekilde olumsuzlukla sonuçlanmak zorunda değildir .

Şizofrenler , tedavi altına alınmazsa esas problemli hayatı yaşamaya başlarlar .

Nörolojik ilaçlar , şizofren dahil tüm psikiyatrik hastalıkları iyileştirebilmektedirler .

24.10.2010 saat 13.57
Yazan : Tarık Tümlü
E – posta : dussunce@yahoo.com