Bayram Cigerli Blog

Bigger İnfo Center and Archive
  • Herşey Dahil Sadece 350 Tl'ye Web Site Sahibi Ol

    Hızlı ve kolay bir şekilde sende web site sahibi olmak istiyorsan tek yapman gereken sitenin aşağısında bulunan iletişim formu üzerinden gerekli bilgileri girmen. Hepsi bu kadar.

  • Web Siteye Reklam Ver

    Sende web sitemize reklam vermek veya ilan vermek istiyorsan. Tek yapman gereken sitenin en altında bulunan yere iletişim bilgilerini girmen yeterli olacaktır. Ekip arkadaşlarımız siziznle iletişime gececektir.

  • Web Sitemizin Yazarı Editörü OL

    Sende kalemine güveniyorsan web sitemizde bir şeyler paylaşmak yazmak istiyorsan siteinin en aşağısında bulunan iletişim formunu kullanarak bizimle iletişime gecebilirisni

Kehribar Müzesi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Kehribar Müzesi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Kehribar ve odası 2/Kültür - Sanat/milliyet blog




Efsaneye göre, ''Güneş Tanrısı Helios’un oğlu Phaeton, bir gün babasını ziyarete gider. Babasından azgın atların çektiği arabasını ister. Helios bu hediyeyi vermek istemez. Çünkü bir ölümlünün bu arabayı sürmesi çok tehlikelidir. Denizden tepelere çıkan yol, çok dik ve yalçındır. İniş yolu daha da zordur, hele o
 azgın atlarla…Merak ettiği burçlar boğa, aslan, akrep, yengeç gibi O’nu öldürmeye çalışacak korkunç yaratıklarla doludur.

Başka ne dilerse yapabileceğini, ama arabadan vazgeçmesini ister. Phaeton ısrar eder. Babası arabayı getirtir. Oğluna dizginleri sımsıkı tutmasını tembih edip, tekerlek izlerinden ayrılmamasını öğütler.

Phaeton atların hızla ileri atılmasıyla yola çıkar. Sürücünün acemi olduğunu anlayan atlar şimşek gibi yol almaktadır. Hızla yokuşu tırmanan arabada Phaeton dehşet içinde kalır ve heyecandan dizginleri elinden kaçırır. Bunun üzerine başıboş atlar çılgıncasına yeryüzüne inmeye başlar. Arabanın güneşten getirdiği sıcaklık yüzünden tepeler tutuşur, vadiler ateşin ısısıyla buharlaşır. Bunu gören Zeus, eline yıldırımı alıp Phaeton’a fırlatır. Yıldırımın çarptığı delikanlı, arabadan düşüp ırmağın sularına gömülür, ölmüştür. Kızkardeşleri Heliadlar üzüntü ve korkuyla ağlamaya başlarlar. Ağlaya ağlaya ağaçlara dönüşürler. Gözyaşları o ağaçlardan sızan reçinelerdir, kehribara dönüşene kadar ağlamaya devam ederler. Yıllar sonra deniz hala o kehribar gözyaşlarını kıyıya getirmektedir.''

Bu, kehribarın oluşumuna dair anlatılan efsanedir. Yantarni Müze'de(Kehribar Müzesi) gerçekten, akan gözyaşına son derece benzeyen örnekler de gördük. Başparmak iriliğindeki kehribar örnekleri efsaneyi doğrularcasına gözyaşı damlaları şeklinde idi.

Kehribarın, gerçekte ağaç reçinesinin 40-50 milyon yıllık fosili olduğunu önceki yazıda anlatmıştım. Bu etkileyici cevherin en ilginç hikayesi, Yantarni Komnata’nın (Kehribar Odası) tarihçesidir. Günümüzde St. Petersburg - Çarskoe Selo’daki yazlık Katerina Sarayı’nın en dikkat çekici bölümü olan Kehribar Odası, 2003 yılında ziyarete açıldı. Bu yeniden yapılmış haliydi. Orijinali, en son 1945 yılında Königsberg’de (bugünkü Kaliningrad) görüldü. Ondan sonra sırra kadem bastı. Hala da nerede olduğu bilinmiyor.

Fikir, ilk defa Prusya Kralı 1. Frederick’ten çıkmıştı. Satranç takımından piposuna kadar pek çok eşyasını bu materyalden yaptırırdı. O kadar meraklısıydı ki, neden çalışma odasının duvarlarında da işlemeli kehribarları görmesindi? 1701 yılında mimarını panellerin yapımı ile görevlendirdi. Müfrezeleri dört yıl boyunca Baltık kıyılarında mücevher değeri taşıyan kehribar aradı, topladı. Kaba kütleler, dilimleniyor, parlatılıyor, işlemeye hazır hale getiriliyordu. Sanatçılar tarafından rölyeflerle bezenen parçalar, parlaklığı artsın diye arkasından gümüşle kaplanıp mozaik panellere yerleştiriliyordu. 1712 yılında kısmen tamamlandığında, o sırada Prusya’yı ziyaret eden Çar Büyük Petro odayı gördü ve işçiliğine hayran kaldı.

Bir yıl sonra 1. Frederick ölmüştü. Yerine geçen oğlu, 1. Frederick William, babasının kaprisi uğruna daha fazla para harcamak istemedi, panellerin sökülüp paketlenmesi emrini verdi.

1716 yılında İsveç’e karşı yapılan Rusya-Prusya antlaşmasının hatırası olarak da bu panelleri törenle Çar’a hediye etti. Paneller, bir yıl sonra, o sıralarda Büyük Petro tarafından yeni başkent olarak yaptırılmakta olan St. Petersburg’a götürüldü. Karşılığında Çar, Prusya Kralına 248 asker, bir torna tezgahı ve kendi yapıtı olan bir şarap kadehi hediye etmişti. Buna rağmen panellerle ilgilenmedi ve bir depoya koydurttu. Muhteşem panellerin tekrar gün ışığına çıkması için aradan 30 yıl geçmesi gerekti. Çariçe Elizabeth, panellerin Saray Mimarı Rastrelli’den Kışlık Sarayın çalışma odasında sergilenmesini isteyene kadar.

Çariçe 1755 yılında panelleri 2.Dünya Savaşına kadar kalacakları Çarskoe Selo’daki yazlık saraya taşıttı. İşte efsanevi oda, Katerina Sarayı olarak bilinen bu sarayda tamamlandı. Çalışmaları 20 yıl sürdü. Orijinali 36 m2 idi, 48 m2 daha ilave edildi. Yüksek oda duvarları 7.5 mt’ye kadar kehribarla kaplandı. Tamamı kırmızı, kahverengi, sarı, turuncunun tonlarında; küçük heykeller, çiçek desenleri, hanedan armaları, küçük taşlar ve kabuklarla işlenmiş, son derece gözalıcı bir ortam yaratılmıştı. Döşemede duvarlar kadar muhteşem girift işlemeli ahşap işi kullanılmıştı. Tavanda Rus saraylarında sıkça gördüğümüz resimlerden biri yer alıyordu.

1770 yılında tamamlandığı açıklanana kadar Königsberg’li (bugünkü Kaliningrad) beş usta çalışmıştı. Oda, diğer kehribar sanat eserleri ve imparatorluk hazinelerinin de sergilendiği bir yer olmuştu. Çariçe, yabancı konuklarını etkilemek için bu çok sevdiği odayı düzenli kullanır oldu. Sonraki imparatorlar da bunu devam ettirdi. Dekorasyona en son eklenen obje, 1913 yılında son Çar, 2. Nikola tarafından satın alınan kehribar taç idi.

İnanılmaz bir şekilde 170 yıl dayanan paneller, Bolşevik Devrimi’nde de bozulmadı. Arada restore edildiği yıllar oldu. 1940 larda geniş kapsamlı bir restorasyon planlandığı için panellerin fotoğrafları çekilmişti. Ama ne var ki, 1941’de Alman birlikleri Sovyetler Birliği’ni istila etti. Eylülde, Katerina Sarayı da dahil olmak üzere Leningrad (bugün St.Petersburg) civarındaki sarayları ele geçirdiler.

Rusların üç yıl boyunca karşı koyduğu Alman kuşatması sırasında şehirdeki sanat eserlerini koruma fedakarlıkları her türlü takdire şayan bir olaydır. Kum torbalarına sararak yer altına, toprak altına sakladıkları paha biçilmez sanat hazineleri, bugün Dünya’nın en büyük müzelerini onlara kazandırmış durumdadır.

Katerina Sarayı’ndan taşınabilir objeler Almanlardan kaçırılabilmiş. Ne yazık ki Kehribar Odasının panelleri yerlerinden sökülememiş. Aceleyle üzeri bir kat duvar kağıdıyla kapatılan kaplamalar, Almanların gözünden kaçmıyor. Hitler, Kehribar Odası’nın esas yeri olduğunu düşündüğü Königsberg’e iade edilmesi emrini veriyor. (O yıllarda Königsberg henüz bir Alman şehriydi.) Altı kişi 36 saat uğraşarak panelleri yerinden söküyor. Titizlikle sandıklara yerleştirilen yirmi ton kehribar kamyon ve trenlerle batıya yollanıyor. Alman gazete haberlerinde çıkan ‘’Kehribar Odası evine döndü’’ haberleriyle Königsberg Kalesi’nde monte edilmiş ve Nazi müzeleri arasında en popüleri olmuş.

1944 de Königsberg müttefikler tarafından bombalanmaya başlıyor. Panellerin küçük bir kısmı hasar görüyor. Ondan sonra olanlar belirsiz. Sovyet ordusu Königsberg’e yaklaşırken kehribar panelleri sandıklanıyor ve Saksonya’ya gönderilmek üzere yol çıkarılıyor. Sandıklar son defa nisan 1945 de görülüyor. Yapıt böylece ortadan yok oluyor. 2. Dünya Savaşı sırasında Hitler ve Nazilerin, Dünya çapında pek çok sanat eserini, işgal ettikleri ülkelerden yağmalayarak ya özel mülklerinde saklamış ya da Güney Amerika ülkelerine kaçırmış oldukları biliniyor. O zamandan beri ortaya çıkmayan pek çok hazine gibi, Kehribar Odası’nın akibeti de bugün hala meçhuldür.

Ben bu aralar Kaliningrad’da yaşıyorum. ‘’Königsberg’’, Rusya’ya ilhakından önceki ismi... Kehribar Odası’nı St. Petersburg’daki Katerina Sarayı’nı gezerken görmüştük. Kaliningrad’daki Kehribar Müzesi’nde ise bu tarihçe ve bazı siyah beyaz fotoğraflar var sadece…Burada anlattığım hikayesini ise ben de yeni öğrenmiş bulunuyorum. Bizim gördüğümüz ‘’oda’’ 2003 yılında açılanıydı. 1940 lardan önce restorasyon niyetiyle çekilen orijinal oda fotoğrafları rehberliğinde yeniden yapılmışıydı. Saray gezimizde oda duvarlarına bakarken epey etkilenmiştik. Bu geçmişi o zaman biliyor olsaydım daha da ilgi çekici olacaktı. Şans eseri uzun süreler kalma imkanı bulduğum iki Rus Şehri bu hikayenin ana ekseninde yer alıyorlar. Son günlerde okuduğum Steve Berry’nin ‘’Kehribar Odası’’ isimli romanı da cabası oldu.

Yurtdışına sadece gezi amaçlı çıkma adeti bizde ne yazık ki pek fazla değil. Ama hasbelkader gidilen yer hakkında edinilen bu tür bilgiler, oranın tadını almakta çok faydalı olabiliyor. Kaliningrad, Türkiye’den turistik amaçlı gelinecek bir yer değil, ama St. Petersburg’a bizden pek çok tur gidiyor. Yolunuz düşerse Kehribar Odası’nı muhakkak görmenizi öneriyorum.

-‘’Amber is trying to communicate with us, but we are still unable to understand and discover all its secrets.’’(Kehribar bizimle iletişim kurmaya çalışıyor, fakat biz onun bütün sırlarını anlamak ve keşfetmekten hala uzağız.) -The Bakken Museum web site

Kaynakça…Kehribar Müzesi (Kaliningrad), Kehribar Odası (Steve Berry romanı), Skylife Dergisi, The Bakken Müzesi web sitesi.

Blog,Blog Milliyet,Alıntı,Bayram Cigerli,Okunacaklar, bayramcigerli.blogspot.com, Kültür,Sanat,