Bu aralar kafamı gömdüğüm kumdan çıkarıp birbirinin aynı Amerikan filmlerini seyretmeye ara verdim. Yine de insan eski alışkanlıklarından vazgeçemiyor kolay kolay. Ama en azından Dünya sinemasını da takip etmeye –en azından- çalışmaya karar verdim.
Bu fikir doğrultusunda da üç tane Fransız filmi seyrettim bu haftasonu. Bu filmler ismini çok duyduğum ama bir türlü seyretmeye zaman ayıramadığım filmlerdi. Gerçekten üçü de beni çok şaşırtarak günlerdir aklımdan çıkmayan sahneleriyle Fransız sinemasını hayatımın akışının içinde bir yere sığdırmayı başardı.
Üç filmle karar vermek genellemelerde bulunmak belki yanlış olabilir. Ama beni gerçekten çok etkileyen bu filmler hakkında birkaç şey söylemek istiyorum.
İlk olarak görsel zenginlikleri beni çok etkiledi. Üçünde de ayrı ayrı renklerin kullanılışı ya da kullanılmayışı bir fotoğrafçı hassasiyetiyle çalışılması gerçekten film izlerken aynı zamanda bir fotoğraf galerisi geziyormuşsunuz izlenimi veriyor. Filmlerin üzerinden çok zaman geçse de konusu hafif hafif hafızanızdan silinmeye başlasa da hipotalamus arada bir size daha önce çekmiş olduğu resimleri isimsiz dosyalar halinde yollayarak hayatınızı zenginleştiriyor.
İkincisi zıtlıkların, tuhaflıkların, aşırılıkların ve mucizelerin filmi sanki onlar. Filmin sonunu tahmin etmek o kadar da kolay değil. Bir sonraki sahnede sizi şaşırtamayacağını düşündürecek kadar sıradanmış gibi gözüküp, tokat gibi çarpabiliyor son sahnesiyle yüzünüze.
Üçüncüsü şaşırtıcı derecede duygu zenginliği içerisinde filmler. Sizi sadece bir duygunun pençesinde bırakmak yerine. Kendiniz için seçtiğiniz karakterle filmin içinde yolculuk yapmanızı sağlayacak kadar da cömert. O karakterle gerçekten gülüyor, gerçekten ağlıyor, aşık oluyor ya da terk ediliyorsunuz. Film bittiğinde karakteri üzerinizden soyunup soyunmamak da size kalmış üstelik…
Blog,Blog Milliyet,Alıntı,Bayram Cigerli, bayramcigerli.blogspot.com, Kültür,Sanat