Bayram Cigerli Blog

Bigger İnfo Center and Archive
  • Herşey Dahil Sadece 350 Tl'ye Web Site Sahibi Ol

    Hızlı ve kolay bir şekilde sende web site sahibi olmak istiyorsan tek yapman gereken sitenin aşağısında bulunan iletişim formu üzerinden gerekli bilgileri girmen. Hepsi bu kadar.

  • Web Siteye Reklam Ver

    Sende web sitemize reklam vermek veya ilan vermek istiyorsan. Tek yapman gereken sitenin en altında bulunan yere iletişim bilgilerini girmen yeterli olacaktır. Ekip arkadaşlarımız siziznle iletişime gececektir.

  • Web Sitemizin Yazarı Editörü OL

    Sende kalemine güveniyorsan web sitemizde bir şeyler paylaşmak yazmak istiyorsan siteinin en aşağısında bulunan iletişim formunu kullanarak bizimle iletişime gecebilirisni

  etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
  etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Kalıcı Dövme Günah mı Değil mi? Ne yazdırdığın önemli değil

ne yazdırdıgın onemli değil arkadasım

öyle konustunki aklama zekerıya beyaz geldı sana ancak o yardımcı olabılır

onun fetvasına gorede kesınlıkle yaptırırsın dovmeyı 


bıldıgım kadarıyla haram ...
gerisini gerçek din alimlerine sormak ve içeriğini öğrenmek lazım

Kalıcı Dövme Günah mı Değil mi? Kalıcı Dövme abdeste kesinlikle mani değil

Kalici dovme abdeste kesinlikle mani degildir cunku derinin uzerine degil altina yapilir. Yine de dinimizce kalici dovme yaptirmak haramdir. Ustelik buyuk haramlardan biridir cunku insanin haram olan bir seyi yapmasi ne kadar kotu ise, o seyi uzerinde tasiyor olmasi 2 kat buyuk bir haramdir cunku diger insanlara da kotu ornek olur.

Kalıcı Dövme Yaptırmak Günahmı ??

Arkadaslar Kalıcı Dövme Yaptırmaya Karar Verdim Sizce Günahmı Belirli Kaynaklardan Okudum Ama Daha Acıklayıcı Olması için Sizlerle Paylaşıyım Dedim...
Evet - Hayır Açıklama İstiyorum.

eet günah kardeş yaptırmanı tavsiye etmem abdestinde kabul olmuo yani gerisini sen düşün benim bildiklerim bunlar ama daha bilgili arkadaşlarımız seni bilgilendirceklerdir... 


Kalici dovme abdeste kesinlikle mani degildir cunku derinin uzerine degil altina yapilir. Yine de dinimizce kalici dovme yaptirmak haramdir. Ustelik buyuk haramlardan biridir cunku insanin haram olan bir seyi yapmasi ne kadar kotu ise, o seyi uzerinde tasiyor olmasi 2 kat buyuk bir haramdir cunku diger insanlara da kotu ornek olur


arkadasim GOD veya ALLAH kelimesini insan vucuduna yazdirirmi hiç? banyoya tuvalete girerken Allah yazili kolyeleri ve takilari cikartmamiz lazim ya hani o dovmeyle nasil devam edeceksin gunluk hayatina?

bburadan sana bir yazi koyuyorum;

Dövme yapmak doğru mudur ?

--------------------------------------------------------------------------------

İnsanlar, çok eski zamanlardan beri vücutlarının çeşitli yerlerine dövme yaptırmışlardır. Bugün bu adet, yer yer sürdürülüyor. Avrupa ve Amerika'da bazı gençler bunu bir "süs" şeklinde yaparken, yurdumuzda da birtakım havai gençler onları taklit ediyorlar. Cahiliye Arapları dövmeyi süslenmek için yaparlarken; dövme ile bedenlerine çeşitli şekil ve suretler yaparak bununla mafsallarının güç kazandığına inanırlardı. Bugün ise bu tamamen bir özentiden öteye geçmemektedir.

dövme, bilinen şekliyle şöyle yapılıyor: Vücut, iğne ve benzeri aletlerle kan akacak şekilde yaralanıyor. Sonra aynı yere iç yağı ve bazı maddeler konarak yara iyileşmeye terk ediliyor. Sonunda deri altında koyu yeşil bir şekil meydana geliyor.

Buhari ve Müslim'de rivayet edilen hadislerde, Peygamber Efendimiz (a.s.m.) dövme yapmayı ve yaptırmayı yasaklamış, bunları yaptıranın İlahi rahmete liyakatini kaybettiklerini bildirmiştir.

Bilmeden dövmeyi yaptıran insan nasıl hareket edecektir? Bundaki hüküm, dövmeyi yaparken kullanılan maddeye göre değişir. Şayet bu maddeler dinen necis sayılanların arasında bulunuyorsa, dövme de o hükme girer. Şayet temizse, o da temizdir. Bunda yapılacak şey, şayet ufak bir müdahale veya ameliyatla hallediliyorsa gidermeye çalışmaktır. Şayet giderilemiyor, buna da imkan bulunamıyorsa, o şekilde bırakılır. Çünkü Cenab-ı Hak kuluna kaldıramayacağı yükü yüklemez, onun üstesinden gelemeyeceği, yapamayacağı şeyleri istemez.

Abdeste ve gusle mani olup olmadığına gelince; bir defa dövme derinin altındadır. Yani dış derinin altında yer alıyor. Abdest ve gusulde ise derinin altını değil, üstünü yıkamak farzdır. dövme de derinin altında kaldığına göre, onun bedenin herhangi bir yerinde bulunması abdeste ve gusle mani olmaz. Üzerinin yıkanmasıyla abdest ve gusül sahih olur.

Bilmeden böyle bir günahı işlemiş olan kimse de Allah'tan mağfiret diler, tövbe istiğfar eder. Ve inşallah da kabul edilir. (zafer dergisi)
__________________
Beğen
Gerçek Mesajı Gönderen CaNoSTyLiNG
Mesajı Göster
ya arkadasim GOD veya ALLAH kelimesini insan vucuduna yazdirirmi hiç? banyoya tuvalete girerken Allah yazili kolyeleri ve takilari cikartmamiz lazim ya hani o dovmeyle nasil devam edeceksin gunluk hayatina?

bburadan sana bir yazi koyuyorum;

Dövme yapmak doğru mudur ?

--------------------------------------------------------------------------------

İnsanlar, çok eski zamanlardan beri vücutlarının çeşitli yerlerine dövme yaptırmışlardır. Bugün bu adet, yer yer sürdürülüyor. Avrupa ve Amerika'da bazı gençler bunu bir "süs" şeklinde yaparken, yurdumuzda da birtakım havai gençler onları taklit ediyorlar. Cahiliye Arapları dövmeyi süslenmek için yaparlarken; dövme ile bedenlerine çeşitli şekil ve suretler yaparak bununla mafsallarının güç kazandığına inanırlardı. Bugün ise bu tamamen bir özentiden öteye geçmemektedir.

dövme, bilinen şekliyle şöyle yapılıyor: Vücut, iğne ve benzeri aletlerle kan akacak şekilde yaralanıyor. Sonra aynı yere iç yağı ve bazı maddeler konarak yara iyileşmeye terk ediliyor. Sonunda deri altında koyu yeşil bir şekil meydana geliyor.

Buhari ve Müslim'de rivayet edilen hadislerde, Peygamber Efendimiz (a.s.m.) dövme yapmayı ve yaptırmayı yasaklamış, bunları yaptıranın İlahi rahmete liyakatini kaybettiklerini bildirmiştir.

Bilmeden dövmeyi yaptıran insan nasıl hareket edecektir? Bundaki hüküm, dövmeyi yaparken kullanılan maddeye göre değişir. Şayet bu maddeler dinen necis sayılanların arasında bulunuyorsa, dövme de o hükme girer. Şayet temizse, o da temizdir. Bunda yapılacak şey, şayet ufak bir müdahale veya ameliyatla hallediliyorsa gidermeye çalışmaktır. Şayet giderilemiyor, buna da imkan bulunamıyorsa, o şekilde bırakılır. Çünkü Cenab-ı Hak kuluna kaldıramayacağı yükü yüklemez, onun üstesinden gelemeyeceği, yapamayacağı şeyleri istemez.

Abdeste ve gusle mani olup olmadığına gelince; bir defa dövme derinin altındadır. Yani dış derinin altında yer alıyor. Abdest ve gusulde ise derinin altını değil, üstünü yıkamak farzdır. dövme de derinin altında kaldığına göre, onun bedenin herhangi bir yerinde bulunması abdeste ve gusle mani olmaz. Üzerinin yıkanmasıyla abdest ve gusül sahih olur.

Bilmeden böyle bir günahı işlemiş olan kimse de Allah'tan mağfiret diler, tövbe istiğfar eder. Ve inşallah da kabul edilir. (zafer dergisi)
Zafer dergisini ilk defa duydum sitesini araştırdım fena değil dövme hakkında yaptığı yorumda o kadar kötü değil ben dövme yaptırdığında abdest olayında biraz tereddütlüyüm...sadece

genel olarak bakıldıgında katılıyorum...
_________________

Arkadaslar haram ilan etme yani tahrim sadece Allah'a aittir.Bu yetkiyi Allah tekelinde tutmaktadır.Peygamber dahi haram ilan edemez.Bu yetkiyi Allah'tan başkasında görmek açık şirke girer.En büyük günahında şirk olduğunu biliyorsunuzdur. Tahrim suresi 1. ayet şöyledir.
TAHRİM 1
-Ey Peygamber! Allah'ın sana helal kıldığı şeyi, eşlerinin hoşnutluğunu isteyerek neden haramlaştırıyorsun? Allah Gafûr'dur, Rahîm'dir.-

Neden Allah peygambere böyle bir uyarıda bulunuyor diye düşünmenizi tavsiye ederim.

Konu aslında uzunca konuşulması gereken konudur.Allah'ın dini Kuran'da yazandır.Kimse bu dine tek hüküm ilave edemez.İşte bir dövme olayı nerden nerelere getiriyor insanı.araştırmadan, incelemeden bişey yazmayın lütfen..

Lokman 20-21
20.Görmediniz mi, Allah, göklerde ve yerde bulunan şeyleri sizin emrinize verdi ve görünür-görünmez nimetlerini üstünüze saçtı. İnsanlardan öylesi var ki, Allah uğrunda ilimsiz, kılavuzsuz ve aydınlatıcı bir kitaba dayanmaksızın mücadele eder.

21. Böylelerine, Allah'ın indirdiğine uyun dendiğinde şu cevabı verirler: "Hayır, biz atalarımızı üzerinde bulduğumuz şeye uyarız." Peki, şeytan onları, alevli ateşin azabına çağırmış olsa da mı? -

Ben şimdi size diyorum ki Allah'ın indirdiğine uyun yani Kuran'a Kuran'Da dövme haram ilan edilmemiş ama bazıları Allah'lığa kalkıp bunu haram ilan etmiş.
__________________

Allah(C.C) neden ayetlerde hep kendisinden BİZ diye bahseder şüphesiz o tektir

Selamun Aleyküm kardeşlerim dün Kuran tefsiri okurken aklıma takıldı.Allah(C.C) neden ayetlerde hep kendisinden BİZ diye bahseder şüphesiz o tektir . örneğin:"Hani bir zaman BİZ meleklere: “Âdem'in önünde (Allah'a) secde edin!” deyince, onlar da derhal secdeye kapanmışlardı. Ne var ki İblis eğilmemişti. O cinlerden idi. Rabbinin emrinin dışına çıktı. " Türkçeye çevrilmesiyle alakalı birşey 

__________

Allah’ın, “Ben” Yerine “Biz” Tercihi

Prof. Dr. Muhammed ÇELİK
Kur’ân, nüzulünden itibaren ilgi odağı haline gelmiş, bahse konu alanı çok engin, kaynak bakımından bereketi bitip tükenmeyen bir kitaptır. Bir nesil, onda en son sınıra ulaştığını düşündüğü anda, karşısında geniş bir alanın ve yepyeni bir ufkun belirdiğini, ardından yenilerinin sökün ettiğini görür. Kur'ân'ın ufuk açıcı, yol gösterici hüküm ve hikmetleri hiç tükenmez. Daima "taze ve yeni olma" vasfının icabı olarak kitaplara ana referans olmayı sürdürür: "O'nun sahifelerinde doğru, değerli Kitaplar vardır" (Beyyine sûresi, 3). Bunun bir tezahürü olarak yeni araştırmalara kaynak olma hakkı daima saklıdır. O’nun anlam pınarlarının çağlaması Kıyamet'e kadar sürecek, bakir yönleri her dem bulunacak, mevzularını incelemeye olan ihtiyaç hiç eksilmeyecektir. Bu, Kur'ân'ın i'câzının bir tezahürü, "Her gün, her ân yeni bir tecelli ile yeni bir işte olan Allah'ın" kelâmı olmasının bir icabı ve delilidir.

Azâmet cemi zamiri meselesi, Kur'ân'ın ana konularının başında gelen ve nüzulünden beri incelenen Ulûhiyet’le alakalıdır. Ancak meselenin, bu açıdan yeterince incelenmediğini, hatta bunun bakir bir alan olduğunu söyleyebiliriz. Zira bin yüzü aşkın ayette Allah'ın bazı fiillerinin anlatımında birinci çoğul şahıs zamiri "Biz" gelmesine rağmen bu konuda müstakil çalışma pek yapılmamıştır.


Kur'ân'ı okuduğumuzda, Allah'ın, kendi fiillerini anlatırken bazen “Ben”, bazen “Biz” dediğini görürüz. “Ben” demesi kolaylıkla anlaşılır. Zira O'nun zatı vardır; “Ben” O'nun zatına işaret eder. Ancak, kendi ifadesi ile veya bazı hususi kullarının dili ile “Biz” demesinden ne gibi anlamlar ve işaretler sezilebilir?

Bu meseleyi incelemek, bir makalenin sınırlarını aşar. Bu hususta kitap telif etmeye ihtiyaç var. Ama "tamamen elde edilemeyen, büsbütün terk edilmez" kaidesince, böyle bir çalışmanın faydadan hali olmayacağı açıktır. "Biz" zamirinin geldiği ayetleri incelediğimizde öne çıkan meseleler şunlardır:

A. Yaratma ve Yeniden Diriltme
Kur’ân’ın yeryüzüne geliş gayesi, tevhid inancını fert ve toplum planında hâkim kılmaktır. Hemen bütün ayetlerde tevhidin bir yönü anlatılmaktadır. Âyetler ya tevhid-i ulûhiyeti ya tevhid-i rubûbiyeti veya tevhid-i ubûdiyeti göstermektedir. Kâinatın yaratılışını anlatan âyetlerde, Allah'a râci olmak üzere özne olarak bazen “Ben” veya O, bazen de "Biz" denilmektedir. Arapçada fiil siygalarındaki çoğul (cem’) mana ifade eden “nun” harfine “azamet nûnu” da denilir; çünkü bu harf, çokluk ifade etmenin yanı sıra azamet ve yücelik bildirir. O tür ifadelerdeki “biz” ifadesinden maksat, adet bakımından çokluğu değil, güç ve kudretin büyüklüğünü belirtmektir. Bu muhtevadaki âyetleri şöyle tasnif edebiliriz:

1. Dış dünyanın (Afâk) yaratılışı:
Bu muhtevadaki bir kısım ayetlerde, yaratma fiilinin faili olan zamir Cenab-ı Hakk'ı işaretle müfrettir: "O, gökleri ve yeri hikmetle ve ciddi bir maksatla yarattı. (..)" (Zümer sûresi, 5). "O her şeyi yarattı" (En’âm sûresi, 101) gibi. Yaratılışa dair Allah'a râci tekil zamirin geldiği ayetler daha fazla bir yekûn tutmaktadır.

Kâinatın yaratılışı ile ilgili bir kısım ayetlerde ise Allah'a râci olarak "Biz" zamiri gelmektedir ve bu zamir, duruma göre fail veya mef’ul olabilmektedir. "Biz gökleri, yeri, ikisinin arasındaki bütün varlıkları altı günde yarattık; Bize en ufak bir yorgunluk dokunmadı" (Kâf sûresi, 38). Bundan, Allah'ın kâinatı yaratırken birtakım vasıtalar, unsurlar istihdam ettiğini anlıyoruz.

2. İnsan (enfüs)ın yaratılışı:
Kâinatın en mühim unsuru "küçük kâinat", "câmi nüsha" olan insanın yaratılışına dair ayetlerin bir kısmında, yaratma fiilinin faili olan zamir Cenab-ı Hakk'a yönelik olarak müfret veya azâmet cemidir (Ben, O, veya Biz). "Ben cinleri ve insanları sırf Beni tanıyıp yalnız Bana ibadet etsinler diye yarattım" (Zâriyât sûresi, 56). "Rahman, Kur’ân’ı öğretti. İnsanı yarattı" (Rahmân sûresi, 1-3). "Biz insanı en güzel bir kıvamda yarattık" (Tîn sûresi, 4) gibi. Evrenin yaratılışında olduğu gibi, zamirin müfret/tekil (O) geldiği ayetler daha fazla bir yekûn tutmaktadır. Burada dikkat çeken husus şudur: Göklerin ve yerin yaratılışı anlatılırken Allah'a râci olarak "O" veya "Biz" denirken, insanın yaratılışı ile ilgili olarak "Ben", "O" veya "Biz" denir. Allah, kâinatın yaratılışında birçok unsuru istihdam ettiği gibi, insanın yaratılışında da anne-babayı vasıta kılmış, onları kudretinin görünen yüzü eylemiştir. Ayrıca, ilgili âyetlerden, bir fihrist durumunda olan insanda, Cenâb-ı Hakk’ın pek çok yüce isminin tecellî ettiğini anlayabiliriz.

3. Yeniden Diriltme
"Biz" zamirinin geldiği âyetlerden bir kısmı yeniden dirilişi anlatmaktadır. Tespit edebildiğimiz kadarıyla "Biz" zamirinin en yoğun görüldüğü ayet şudur:
وَإنَّا لَنَحْنُ نُحْيِي وَنُمِيتُ وَنَحْنُ الْوَارِثُونَ
"Elbette dirilten Biziz Biz. Hayatı geri alıp öldüren de Biz, hepsine vârisler de Biziz" (Hicr sûresi, 23). Bu altı kelimelik ayetin her kelimesindeki "Biz" ve "vârisler" kelimeleri Allah'a yönelik olup, ilk ve yeniden dirilişi işaret eder.

Allah, bazı fiilleri, kendi zatına nispet ederken, aynı fiilleri kimi zaman meleklere nispet etmektedir. Meselâ, kulların vefat ettirilmesini Zümer sûresi, 42'de kendisine, Secde sûresi, 11'de "ölüm meleği"ne nispet etmekte, bazen "Biz"e melekleri de katmaktadır

"Âlemler", insanın görüp idrak ettiklerinden ibaret değildir. Allah'ın, dilediği anda ve yerde istihdam ettiği varlıklar ve güçler vardır. "(..) Göklerin ve yerin orduları Allah’ındır. (..)" (Feth, 4, 7). "(..) Rabbinin ordularını ancak kendisi bilir. (..)" (Müddessir, 31). "Allah, (..) sizin göremediğiniz ordular göndermişti. (..)" (Tevbe, 26). "Biz" ifadesi oldukça şümullüdür.

Bu nispetlerin, elbette tevhide aykırılığından söz edilemez. Allah'ın zatı vardır; O vâhittir. Samet'tir, hiç kimseye ihtiyacı yoktur. Allah, "Bir şeyi dilediğinde O’nun buyruğu, sadece 'Ol!' demektir, hemen oluverir" (Yâsîn, 82). Ama O, bazı varlıkları (melekler, resuller, mü’min insanlar ve cinler gibi) istihdam edip, "Biz"in şümulüne almak suretiyle onlara bir mertebe vermiştir.

B. Nübüvvet
Kur'ân'ın ana konularından biri olan nübüvvet, “Hak’tan halka bir elçinin gönderilmesidir.” Kur'ân, birçok âyette insana, yaratılışın birliğini gösterip makro âlemden mikro âleme külli bir tablo çizdiği gibi, Hz. Nuh'tan Hz. Muhammed'e (s.a.s.), resulleri birbirlerine bağlamak suretiyle nübüvvetin birliğine işaret etmektedir.

Peygamberlerle ilgili meselelerde "Biz" zamirinin sıklıkla geldiğini görürüz. Onlara Allah'a yakınlık (zülfâ), Kitap, Furkan, mucizeler, hikmet, rüşt, hasene/iyilik, güzel bir gelecek (meâb) lütfedilmesi, sıklıkla "Biz" zamiri ile bildirilir: "Biz ona dünyada iyilik verdik." (Nahl, 122). Burada Hz. İbrahim’den bahsedilmektedir. Ona mucizeler (Enâm, 83), hidayet ve akl-ı selim verilmesi yine bu kalıp ile bildirilir (Enbiyâ, 51). Hz. Musa’ya ve Hz. Harun'a Kitap, Furkan ve mucizeler verilmesi "Biz" ile ifade edilmektedir (Bakara, 87; İsrâ, 2; Enbiyâ, 48).
عبد kökü de نَا "Biz" ile gelir (kulumuz: عَبْدِنَا). Bu terkip Hz. Nuh (Kamer, 9), Hz. Davud (Sâd, 17), Hz. Eyyüb (Sâd, 41) ve Hz. Muhammed'i (Bakara, 23) (asm) işaret etmektedir. Ayrıca on iki ayette, çoğul olarak عِبَادنَا "kullarımız" terkibi gelmektedir. Bu ayetlerde Hz. Yusuf (Yûsuf, 24); Hz. Musa ve Hz. Harun (Sâffât, 122), Kitap verilen Peygamberler (Fâtır, 32), Hızır (Kehf, 65) ve mü’minler (Meryem, 63) işaret olunur: "Kuvvetli ve basiretli olan o zatları; kullarımız İbrahim, İshak ve Yakup'u da an! Biz onları özellikle âhiret yurdunu düşünen ihlâslı kişiler eyledik" (Sâd, 45–46).
Bu âyetlerin bir teması da ibadettir. Hz. İbrahim ve oğulları şöyle nitelendirilir: "Onlar yalnız Biz'e ibadet ederlerdi" (Enbiyâ, 73). İbadet sadece Allah Teâlâ'ya mahsus olduğuna göre bu âyetten, tevhidin yanı sıra Allah'ın azâmetini, kudret ve yüceliğini anlayabiliriz. Nübüvvete dair "Biz" ifadesinin kullanılmasının hikmetiyle alakalı şunlar söylenebilir:

1. Peygamberleri Teyit ve Teselli
Muarızların Peygamberleri tekzipleri karşısında Allah, azâmet cemi zamiri ile Resullerini kendisine nispet etmek suretiyle onlara sahip çıkar. "Kendilerinden önce Nûh kavmi de kulumuzu yalancı saydı ve: 'Bu delinin teki!' dediler. Onu incittiler, tebliğini engellediler. O da: 'Ya Rabbi ben mağlubum, artık Sen bana yardım et!' dedi. Biz de derhal, boşalan bir su ile göğün kapılarını açtık. Yeri pınar pınar fışkırttık. Öyle ki her iki su kütlesi, takdir edilen o işin olması için birleşti. Biz Nuh’u, levha halindeki tahtalar ve çivilerle yapılmış gemiye bindirdik. O kadri bilinmemiş değerli insana, bir mükâfat olarak gemi, Bizim inayetimizle akıp gidiyordu. Biz ibret olsun diye, o gemiyi geriye bıraktık. Haydi, var mı ibret alan?" (Kamer, 9-16). Burada, dünya tarihinin en büyük hadiselerinden biri olan Nuh tufanından bahsedilmektedir. Allah'a nispetle gelen fiillerin "Biz" ile ifadesi, olayın heybetini daha da artırmaktadır. Allah, Hz. Nûh'a "kulumuz" demekte ve onu zatına nispet etmektedir. Bu, Resulullah ve mü’minler için büyük bir teyit ve tesellidir. Öte yanda "açtık", "fışkırttık", "bindirdik" fiillerinden, bu işlerde Mikail, Azrail ve maiyetlerindeki meleklerin istihdam edildiği, dolayısıyla "Biz" ifadesinin bu varlıkları da içine aldığı anlaşılmaktadır. Nitekim Allah, melekleri cemi zamiri ile zatına nispet eder. "Elçi meleklerimiz bütün o hilelerinizi kaydetmektedirler” (Yûnus, 21).

Peygamber Efendimize yönelik şu âyette aynı durum görülmektedir: وَاصْبِرْ لِحُكْمِ رَبِّكَ فَإِنَّكَ بِأَعْيُنِنَا
"Rabbinin hükmü yerine gelinceye kadar sabret. Çünkü sen Bizim himayemiz altındasın" (Tûr, 48).

Hz. Eyüp ve ailesine ilahi ikram ve ihsan verilişinin "Biz" zamiri ile bildirilmesini de bu çerçevede değerlendirebiliriz (Sâd, 41-44).

2. Peygamberleri Teşrif ve Tekrim
İbrahim'e İshak ve Yakub'un ihsan edilip (En'âm, 84; Meryem, 49) her birine Peygamberlik verilmesi, kendilerine dillerde ve dinlerde yüksek ve güzel bir nam bırakılması (Meryem, 49), Davud'a Süleyman'ın verilmesi (Sâd, 30), Allah'ın rahmet ve kereminden Musa'ya, kardeşi Harun’un nebi olarak ihsanı (Meryem, 53), Zekeriya’nın duasının kabul buyrulup ona Yahya'nın hediye edilmesi (Enbiyâ, 90). Bütün bu ihsan, ikram ve lütuflar "Biz" zamiri ile ifade olunmaktadır. "Cenab-ı Hak, Resûlü’ne ait olabilecek bazı halleri, O’nu tekrim ve teşrif noktasında bazen kendine isnat eder. İşte burada da (Zâriyât, 57) 'Resûlüm risalet vazifesi ve ubûdiyet tebliği hizmetine mukabil sizden bir ecir, ücret ve mükafat, bir it’âm istemez' manasında, 'Ben sizi ibadet için halk etmişim; bana rızk vermek ve yedirmek için değil" meâlindeki âyet Resûl-i Ekrem'e ait yedirme ve rızıklandırmanın murat olması gerektir." (28. Lemâ). Belagat ilminde bilinen bir kuraldır: Bir kelâmın manası malum ve bedihi ise, o mana murat değil, onun bir lâzımı, bir tâbii murattır.

3. Muarızları İnzar ve Tehdit
Allah, Peygamberlerini, muarızlarının tekzipleri karşısında "Biz" zamiri ile kendisine nispet etmektedir. Bundan ötürü verilen ceza da bu üslupla ifade edilir. Bunun, Peygamberimiz'i, sahabeyi ve sonraki nesil mü’minleri teyit ve teselli etmesi ve sadırlarına şifa olmasının yanında, öbürlerini tehdit edip sarstığı, zaafa uğrattığı, rahatlarını kaçırttığı açıktır. Baştan beri Hak ehlinin karşılaştıkları sıkıntılar, etraflarının mücadele etmek durumunda kaldıkları zorbalarla çevrili oluşu göz önüne alındığında, böyle bir atmosferde "Biz" ifadesinin ne denli hayati önemi haiz olduğu daha iyi anlaşılır. Bu üslubun daha çok Mekkî surelerde görülmesine bu açıdan bakabiliriz.

Kamer sûresinde, kevni ayetlerin yanında, Peygamberlerin gelişi ve ilgili kavimlerin karşı tavır takınmaları neticesinde cezalandırılmaları "Biz" üslubuyla anlatılmaktadır. Bu, Peygamberleri ve mü’minleri teselli, karşıtlarını inzar etmektedir. "Firavun hanedanına da uyaran peygamberler geldi. Onlar âyet ve delillerimizin hepsini yalan saydılar. Biz de onları mutlak galip, tam muktedir olan Allah’ın şanına yaraşır tarzda cezalandırdık" (Kamer, 41-42). "Bizim emrimiz sadece bir kere, hem de göz açıp kapama gibi pek hızlıdır. Gerçekten Biz sizin nice benzerlerinizi imha ettik!" (Kamer, 50-51).

4. Kur'ân'ın Korunması
Peygamber Efendimize Kitap verilmesi müfret zamirin (Kehf, 1) yanı sıra, azâmet cemi zamiri ile de bildirilir. "Biz seni sırf Kur’ân’la müjdelemen ve uyarman için gerçeğin ta kendisi olarak gönderdik. (..)" (Bakara, 119). "İnsanlar arasında Allah’ın sana bildirdiği şekilde hükmetmen için Biz sana kitabı gerçeğin, hakkın ta kendisi olarak indirdik. (..)" (Nisâ, 105). Bu âyet-i kerimedeki azâmete delalet edenنََا cemi zamiri vahiyde vasıtanın bulunduğuna işaret ettiği gibi, “بِمَا أَرَاكَ اللّٰهُ -Allah’ın sana bildirdiği şekilde”da müfret hükmünde olan lafz-ı celâle, mânâları ilham etmekte vasıtanın bulunmadığına işarettir.1 "Biz seni bütün âlemlere rahmet olarak gönderdik” (Enbiya, 107) âyetindeki “Biz", Rahmet Peygamberi’nin nübüvvetinin umûmiliğini işaret etmektedir.

Meselenin burasında "Kurân'ı Biz indirdik, onun koruyucusu da Biziz" (Hicr, 9) âyetine değinmemiz gerekir:

Kur'ân'ın korunmasının birinci safhası: Allah Teâlâ, vahyin iletilmesinde melek görevlendirmiştir. Kur'ân'ın Levh-i Mahfuz’dan alınması, dünya semasına getirilmesi ve buradan Allah Resûlü'ne iletilmesi (vahiy) işinde Cebrail'in ve onun yardımcı meleklerinin görev aldıkları anlaşılmaktadır.

İkinci safha: Bu safhadaki koruma işinde Efendimiz, sahabe, tabiun ve sonraki nesil Müslümanlar pay sahibidir. Şöyle: Peygamberimiz, kendisine nasıl iletildiyse Kur’ân’ı öyle tebliğ etti ve vahiy kâtiplerine yazdırdı. Kur’ân’ın anlaşılması ve yaşanması konusunda Sünnet ve Siret’iyle bize yol gösterdi; bir model ortaya koydu. Sahabe okudu, yazdı, ezberledi, yaşadı, Sünnet’i takip etti. Kur’ân Hz. Ebû Bekir döneminde iki kapak arasına getirildi (mushaf), Hz. Osman zamanında çoğaltıldı. Müslümanlar Kur’ân’ı nüzulünden itibaren korumaya aldı. Koruma olayının bir boyutu daha vardır: Kur'ân'ın nüzûlünden günümüze değin her bir kelimesi, harekeleri sükûnlarıyla nasıl mahfuz kalmış ise, O'nun kelimelerinin, cümlelerinin mânâları da öyle korunmuştur. İslâm kalemiyle telif olunmuş İslami ilimler kitaplarının her birinin gayesi, Kur'ân kelimelerinin, cümlelerinin anlamlarını koruma altına almaktır. Lügat kitapları, Tefsir ve Tefsir Usûlü kitapları ve öteki İslâmî ilimler kitapları Kur'ân kelimelerinin, cümlelerinin mânâlarını değişikliğe maruz kalmasına fırsat vermeksizin muhafaza etmek için kaleme alınmıştır. Binaenaleyh, Allah'ın Kur'ân'ı okumak, yazmak, açıklamak, meâlini hazırlamak, ezberlemek, anlamak, yaşamak, başkalarına öğretmek, yayılmasına vesile olmak vb. girişimlerle O'nun korunmasına katkıda bulunanları kendisine nispet ettiği ve "Biz"in şümulüne dâhil ettiği anlaşılmaktadır. Bu kutsi dairede yer alan beşeri unsurlar “Zikri koruma”da pay sahibidir; herkes kendi samimiyeti, cehdi ve katkısıyla bu “Biz”e dâhil olabilir.

Kur'ân'ı korumada arzın da görevli olduğunu öğreniyoruz. Nitekim, onun bir kelimesini değiştirmeye tevessül edenin ölüsünü arz kabul etmemiş, kusup dışarı fırlatmıştır.2

Allah'ın Kitabını koruma işinde görev alma, önceki Peygamberlerden beri devam eden kudsi bir gelenektir.3

5. Fetih
Allah'a râci olan "Biz" zamiri, "fetih-i mübin"i anlatan âyette de gelir. “Biz sana aşikâr bir fetih ve zafer ihsan ettik.” (Fetih, 1). Bu âyette "Biz" gelirken, sonraki âyette “Bu da Allah’ın, senin geçmiş-gelecek bütün kusurlarını bağışlaması içindir.” (Fetih, 2) İsm-i Celâl gelir. Âlûsi buradaki inceliğe şöyle dikkat çeker: “Allah Teâlâ, fetih ve zaferi pek çok vasıta ile mümkün kılarsa da 'mağfiret' doğrudan doğruya Allah Teâla'ya aittir, Gafûr u Rahîm bizzat bağışlar.” Cenâb-ı Hak, kudretinin icraatını ilan etmek ve azametini bildirmek için sebepleri istihdam etmektedir.

Bu nevi ayetler, aracı ve vesilelerin istihdam edildiğine işaretin yanı sıra, O’nun emre mutî ve vazifeye düşkün kullarına ne derece müşfik ve merhametli olduğunu ve onların vazifelerinden hoşnut bulunduğunu da ima etmektedir.

6. Mensubiyet
Yaratıcı ile kulları arasında bir mensubiyet söz konusudur. Bunun vesilelerinden biri yardımlaşmadır. Mü’minler Allah'tan yardım diler. "(..) Yâ Rabbi, kafir topluluğa karşı bizi muzaffer eyle!” (Bakara, 250).

"Ey iman edenler! Eğer siz Allah’ın dinine destek olursanız, O da size yardım eder ve savaşta ayaklarınızı kaydırmaz" (Muhammed, 7). "Ey iman edenler! Allah’ın dininin yardımcıları olunuz. (..)" (Saf, 14).

Allah, Resuller ve mü’minler arasındaki sevgi bağı, "Biz" ifadesini anlamamızı kolaylaştıran bir başka husustur. "(..) Mü’minlerin Allah’a olan sevgileri her şeyden daha ileri ve daha kuvvetlidir. (..)" (Bakara, 165). Allah mü’minleri sever, mü’minler de Allah'ı sever (Mâide, 54). İzzet konusunda da bir ilgi kurulmaktadır. "(..) Kesinlikle izzet Allah’ın, Resulü’nün ve mü’minlerindir. (..)" (Munafikûn, 8). Bu ve öteki âyetler, kudsi bir tarafın varlığını ve orada yer almak gerektiğini işaret etmektedir: Allah'ın yanı sıra Melekler, Peygamberler, mü’min insanlar ve mü’min cinler. "Biz" ifadesi, bazen onları da kapsamaktadır.

Kehf suresindeki Musa ve Hızır'ın arkadaşlıkları esnasında gelişen olaylar, onların ayrılmalarına sebep olur. Bu yolculuktaki gelişmelerin arka planı açıklanırken, Hızır'ın dilinden gelen "Biz" zamirinin hem kendisine hem de Cenab-ı Hakk'a yönelik olduğunu görüyoruz. Sûrenin 78-82 âyetlerinde konumuzla ilgili dört fiil görüyoruz: "istedim, korktuk, diledik, diledi." Bu ifadeler Hızır'ın dili üzere gelmektedir. "istedim" fiilinin faili (Ben) kendisidir. "korktuk", "diledik" fiillerinde ise fail "Biz" takdirinde olup hem Allah Teâlâ'ya hem de Hızır'a râcidir. Zira Hızır, Allah adına bu işleri yapmaktadır. Dolayısıyla buradaki cemi zamir, Allah ile birlikte Hızır ve öteki kutsi varlıklara yöneliktir. "diledi" fiilinde ise fail Allah'tır. Hızır, aynı zaman ve zeminde cereyan eden üç olayın birincisini kendisine nispet etmek suretiyle "ben" derken, ikincisinde "Biz" diyerek, beraberinde Allah'ı da işaret eder. Son olayla ilgili olarak "Rabbin diledi" demek suretiyle, bütün bunlarda hakiki failin Allah olduğunu, kendiliğinden bir şey yapmadığını, sadece aldığı ilahi emri yerine getirdiğini ifade etmektedir. Görünürdeki faili aynı olan üç olayda sırasıyla "Ben, Biz, O" zamirlerinin gelişi "Biz"in, Allah ile beraber Hızır'a da şamil olduğuna işarettir: Her şeyin gerçek faili Allah'tır. Evet ama O, görünen ve görünmeyen mahlûklarını istihdam edip onları kendisine nispet etmiştir.

Sonuç
Kâinatın yaratılışının yanı sıra, insanın var edilmesini ve yeniden dirilişi anlatan bir kısmın ayetlerde fail, Allah'a râci olan "Biz" zamiridir. "Âlemler", insanın görüp idrak ettiklerinden ibaret değildir. Allah'ın, dilediği anda ve yerde istihdam ettiği varlıklar ve güçler vardır. "Biz" ifadesi onlara da şamil olabilmektedir.

Allah ile kulları arasında bir alaka ve mensubiyet söz konusudur. Nitekim, Resûlullah'ın ve mü’minlerin din hizmetleri, Allah'ın eliyle yapılmış olarak nitelenir (Enfâl, 17). Cenab-ı Hak, dilediği kullarını zâtına nispet etmek suretiyle kendi mensuplarını belirler. Bu, "Biz"in katmanları olduğunu gösterir.

Peygamberlere kitap, vahiy, hikmet verilmesi gibi meseleleri anlatan âyetlerin "Biz" üslubuyla gelişi, vahiyde vasıtanın olduğunu gösterir. Dolayısıyla Biz'in katmanlarına Cebrail, öteki melekler, Peygamberler, mü’min cinler ve mü’min insanlar da dâhil olabilmektedir. Allah'ın görevlendirdiği kullarına âli bir mertebe ihsan etmek üzere onları "Biz"in şümulüne aldığını; bu azâmetten onları da nasiplendirdiğini söyleyebiliriz. Peygamber Efendimiz'in, "Bir aylık mesafeden düşmana korku salma hususiyeti ile yardım olundum."4 hadisini ve bu üslubun, daha çok Mekkî sûrelerde geldiğini hatırlayalım.

"Biz" zamirinin Peygamberlerle ilgili gelişinde psikolojik bir yön de vardır: O da birçok ayette görüleceği üzere, oldukça sert muhalefetle karşılaşan Resulleri ve Nebileri teselli, karşıtlarını da inzar ve tehdittir. Allahu a'lem.

Ebette Allah'ın, bir şeyi dilediğinde ona sadece 'Ol!' demesi kâfidir. Ama bazı varlıkları istihdam etmek suretiyle, "Biz"in şümulüne almaktadır. Bu, onlar için bir şereftir. Bu nispetlerin, elbette tevhide aykırılığından söz edilemez. Allah'ın zatı vardır; O Vâhit'tir, Samet'tir, hiç kimseye ihtiyacı yoktur. Bilinen bir üslup olduğundan, muarızlar buna itiraz edememişlerdir.
Ayrıca "Biz" ifadesi, egoist nefislere benliği bırakıp kolektif şuurla hareket etme ufkunu da göstermektedir.

“Seni tesbih ve tenzih ederiz yâ Rabbi! Senin bize öğrettiğinden başka bir bilgimiz yoktur. Her şeyi hakkıyla bilen, her şeyi hikmetle yapan Sensin Sen” (Bakara, 32).
*Dicle Üniv. İlahiyat Fak. Öğrt. Üyesi


====%%%%%%%%%%%%%%%


Değerli Kardeşim;

Kur’anda ben, biz, o gibi ifadelerin kullanılışı hakkında İsmail Hakkı Bursevi hazretleri buyuruyor ki:
Sultanların dört türlü konuşma tarzı vardır:
1- Ben yaptım der.
2- Biz yaptık der.
3- Kendinden bahsetmeden (Şunlar emredildi) der.
4- Yalnız unvanı ile (Sultanınız size şunu emretti, şunlar size yasak kılındı) der. Üçüncü şahıs olarak o diye de bildirir.

Allahü teâlânın, bazen ben, bazen biz demesi, halkın aşina olduğu sultanlara mahsus bir hitap tarzıdır. O, sultanlar sultanıdır. Yukarıdaki gibi dört tarzla da hitap etmiştir. Kur’an-ı kerimden üçer örnek verelim:

1-
 Ben dediğine örnekler:

Yalnız benden korkun. (Bekara 40)

Ben tevbe edenin tevbesini kabul ederim. (Bekara 160)

Kullarım beni sorarlarsa, bilsinler ki ben, onlara yakınım. Benden isteyenin, bana dua edenin duasını kabul ederim. (Bekara 186)

2-
 Biz dediğine örnekler:

Biz şükredenlerin mükafatını vereceğiz. (Al-i İmran 145)

Biz kâfirler için perişan edici bir azap hazırladık. (Nisa 37)

Biz Cehennemi kâfirler için bir zindan yaptık. (İsra 8)

3-
 Kendinden bahsetmeden verdiği emirlere örnekler:

Oruç size farz kılındı. (Bekara 183)

Evli kadınlarla evlenmeniz de haram kılındı. (Nisa 24)

Namaz, müminlere belirli vakitlerde farz kılınmıştır. (Nisa 103)

4-
 Üçüncü şahıs olarak bildirdiğine örnekler:

Allah ki sizi yarattı. (Rum 40)

O Rab ki, yeri sizin için bir zemin, göğü de bir tavan yaptı. (Bekara 22)

O, yerde ne varsa hepsini sizin için yarattı. (Bekara 29)

Allahü teâlânın Ben demesi yüce zatına göre, Biz demesi, isim ve sıfatlarına göredir. İsim ve sıfatlarının çokluğu zatının birliğine zıt değildir. Çünkü isim ve sıfatların hepsi, zata aittir. (Ruh-ul-beyan c.1, s.37)

Selam ve dua ile...


^^^^&&&&&&&&&&^^^^^^

Biz" diye hitap edilen âyet-i kerimelerde ise, umumiyetle arada bir vasıta vardır. Meselâ Kur'ân'ın indirildiğini haber veren bütün âyet-i kerimelerde "Biz indirdik" buyurulur. Bütün âyetler vahiy kanalıyla indirildiğine göre, burada Allah ile Peygamber (a.s.m.) arasındaki vasıta, bir melek olan Cebrail'dir (a.s.). Yine "Bulutla gölge yaptık"5 gibi âyetlerde işi yaptıran Allah, işi yapan "Allah'ın memurları" mesâbesindeki meleklerdir. Ancak burada, meleklerin "memur" olarak vasıflandırılmasını, insanların işlerini kolaylaştırmak için kullanma zorunda kaldıkları memurlarla kıyaslamaktan kaçınmak lâzımdır. İnsanlar acizliklerinden dolayı memur tutuyorlar; Cenab-ı Hak ise kâinatta hükmeden kudretinin icraatını ilân etmek, onlar vasıtasıyla azametini bildirmek için melekleri istihdam ediyor.

Zaten birçok müfessirimiz, bu çeşit âyet-i kerimelerde Cenab-ı Hakkın kendi azamet ve kudreti, ulûhiyet ve kibriyâsı ile hitap ettiğini bildirirler. Yâni Cenab-ı Hak, Esmâü'l-Hüsnâsı ve sıfatlarıyla birlikte hitap ederek, kendi büyüklüğünü ve celâlini bildirmektedir.
Meselâ, "Kur'ân'ı kesinlikle Biz indirdik, elbette onu yine Biz koruyacağız"6 mealindeki âyet-i kerimenin metninde "biz" mânâsına gelen dört kelime vardır. Burada hem Cenab-ı Hakkın kibriya ve azametinin ifadesi bahis mevzuudur, hem de meselenin ehemmiyeti zamirlerle kuvvetlendirilmektedir.

Müfessir Ebu's-Suûd Efendi, bu âyetin tefsirinde, "Biz azamet-i şânımız ve uluvv-i cenabımızla Kur'ân'ı indirdik" der.

Kevser Sûresinde geçen "Biz" mânâsına gelen "İnnâ"nın tefsirinde ise Fahrüddin Râzi, "buradaki 'Biz'den murad, Cenab-ı Hakkın azametini göstermektir" der. "Çünkü Kevser'i Peygamber Efendimize (a.s.m.) hediye olarak veren, yerin ve göğün sahibi olan Cenab-ı Haktır. Hediye edilen şey de verenin büyüklüğüne göre bir kıymet ve azamet kazanır."

Bediüzzaman, Bakara Sûresinin 34. âyetinin tefsirinde "Ben" mânâsına gelen "İnnî" ve "Biz dedik" mânâsına gelen "Kulnâ" kelimelerini ele alır ve şöyle der:
"Cenab-ı Hakkın halk ve îcat fiilinde vasıtanın bulunmadığına, kelâm ve hitabında vasıtanın bulunduğuna işarettir."

Devamında ise Nisa Sûresinin 105. âyetindeki "Biz" mânâsına gelen "nâ" zamirinin tefsirinde şu hususları dikkate verir:
"Bu âyette azamete delalet eden 'nâ' zamir-i cem'i vahiyde vasıtanın bulunduğuna işaret olduğu gibi, 'Allah'ın sana gösterdiği' mealindeki cümlede müfred hükmünde olan lafz-ı celâl mânâları ilham etmekte vasıtanın bulunmadığına işarettir."7

O halde, Allah'ın bazı âyetlerde "Biz" diye hitap etmesinden, hâşâ, Cenab-ı Hakkın birden fazla olduğu akla gelmemelidir. Zaten gelmez de.
Bazan biz de kendi yaptığımız bir işten bahsederken bile "Biz yaptık" demez miyiz?


1. Bakara Sûresi, 40-41.
2. Bakara Sûresi, 186.
3. Mü'minûn Sûresi, 60.
4. Zâriyat Sûresi, 56.
5. Bakara Sûresi, 57.
6. Hicr Sûresi, 9.
7. İşaratü'l-îcaz, s. 230.
Selam ve dua ile...
__________________

1) Kur-an'ı Kerim en üstün edebe göre yazılmıştır . Bu yüzden nasıl biz karşımızdaki her insana sen demeyipde siz diyorsak Allah'da kendi büyüklüğünü anlatmak için biz demiştir

2.)Bazen televizyonlarda radyolarda basında yada sağda solda duyarız bir şirketin üst düzey yöneticisi ,müdürü yada bir futbol takımının yöneticisi Nasıl konuşur : hep derki "Biz ürettik ,biz başardık ,biz yendik gibi laflar ederler "
buda böyledir işte Allah her bir görev için bir melek görevlendirir ve melek bu görevi yerine getirir O yüzden bu biz kelimesini kullanmıştır
Yani olay bu şekildedir
Yani Bazı Yerler de Alçak Gönüllük İçin ''Biz'' Demiştir.

Allah cümlemizi Doğru yoldan ve hidayetten ayırmasın .. Amin....


Değerli Kardeşimiz; 1- Flört Müslümanlarların lügatında yeri olan bir kelime olmadığı gibi, ifade ettiği mânâ da Müslümanlarda hayat bulan bir olay değildir. Flörte kimler ne mânâ yüklerse yüklesin. İslâm böylesine hissi bir konuda erkekle kadına sınırlar çizer ve Efendimizin meşhur ikazı iki tarafı da kesin ölçülerle korumaya alır, muhafaza eder. Nedir Efendimizin kesin ve çok makul olan ikazı? – Yabancı bir kadınla bir erkek iki ikiye, baş başa kalırlarsa üçüncüleri şeytandır! Evet, biribirine yabancı iki karşı cinsin tenha bir yerde baş başa kalışları; hislerinin isyanına, yaratılışta var olan duyguların ayaklanmasına vesile teşkil eder. Cinsi hislerin ayaklanması ve isyanından sonraki safhaları ise kimse kestiremez. Nerede başlar, nerelere kadar gider. Zaten toplum hayatındaki pişmanlıkların, hatta cinayetlerin ve kötülüklerin büyük çoğunluğunun bu ikaza kulak asmayıştan, aradaki sınırı aşıp taşmaktan kaynaklandığı da yaşanan günlük olaylarla sabittir. Bunun istisnası yok mu, her kadın, her erkek böyle mi? Elbette öyle bir iddiamız olmaz. Elbette her kaidenin istisnası olur. Lakin istisnalar hep müstesna kalır, umumi hükmü değiştirmez. Bildiğim gerçek odur ki kadın kendisini şaibe altına sokacak laubaliliklerden uzak kalmalı, kolay elde edilen, kolayca da terk edilen eğlence metaı haline gelmemelidir. Bilindiği üzere kolay elde edilen şeyin kıymeti pek bilinmez, kolayca da terk edilmesinde mahzur düşünülmez. Değerli şeyler ise hep zor elde edilir, böylece de kolayca terk edilmezler. Kadın değerlerin en yücesi, itibarını korunması lazım gelenlerin de en önde gelenidir. Kadının bir gün falanın yanında, öteki günü de filanın kolunda olması, bir başka gün ise kimin yanında olacağının bilinmez hale düşmesi, onu hayatı boyunca itibarsızlığa mahkum eder. Bir değerli hayatı böylesine değersiz ve itibarsız hale düşüren şeye ise siz ister flört deyin, isterse başka bir şey; ne savunulur ne de sonucu basite alınacak bir doğallık olarak görülebilir. Yine bir kudsi beyandan öğrenmekteyiz ki sonu evliliğe varmayan gayrımeşru yakınlaşmalardan taraflar öylesine pişmanlık duyacak ki ahirette: – Keşke ateş parçası tutsaydım da böyle sonuçlar verecek başlangıçlar yapmasaydım diye feryat edeceklerdir. Ama bunun faydası olmayacaktır. Çünkü ok yaydan çıkmış, kurşun hedefi vurmuş; tamiri mümkün olmayan tahribat vaki olmuştur. Onun içindir ki dindar ailelerde kadın, kuracağı yuvada mutlu ve huzurlu olmak için geride şaibeli bir geçmiş bırakmamaya çok dikkat eder, vardığı yerde başına kakılacak bir sürü yanlışların sahibi olmama konusunda büyük titizlik gösterir. Bu dikkat ve titizliğinden dolayı da ömür boyu sevinç duyar, itibar sahibi olmanın mutluluğunu yaşar. Kadını tertemiz mutlu bir ailenin kurucusu değil de, günlük zevklerin malzemesi haline getiren erkekler, yahut da kendilerini bu duruma düşürmüş kadınlar elbette konuyu bizim gibi yorumlamayacak, hallerine uygun düşen hayatın savunucusu olacaklardır. Böylelerine bizim ne söyleyecek sözümüz, ne de verecek cevabımız olur. Kendi düşen ağlamazdan başka. Ahmed Şahin, Aile İlmihali, 142

Dinimizde, evli olmadigin biriyle flört etmek, beraber olmak gunah mi? Yani evlilik öncesi cinsel iliski gunah onu biliyorum, ama yani bir kiz ile beraber olmak, nikah di$i a$k yasamak, sevgili gibi.. Gunah midir?

Benim merak ettigim $u : Dinimizde, evli olmadigin biriyle flört etmek, beraber olmak gunah mi? Yani evlilik öncesi cinsel iliski gunah onu biliyorum, ama yani bir kiz ile beraber olmak, nikah di$i a$k yasamak, sevgili gibi.. Gunah midir?

Tesekkurler
arkadasım .. Peygamber a.s : Birinin eline civinin çakılması , onun mahremı olmayan bırıne el degmesınden daha hayırlıdır buyuruyor .. hadısı serıfınde..
kaldıkı sız ask yasamak demıssınız.. sanıyorumkı ask yasamak deıl ona el surmek.. dahada ılerıde kol kola dolasmak sarmas dolas dolasmak gıbı hareketlerı ıcerısıne alan bır iş olsa gerek ...

yıne baska bır hadıste birbirlerinin mahremı olmayan 2 ınsan ıcın -- s.a.v : iki kişinin bulundugu aynı odada üçüncü seytandır . demıstır

senın flord kelımenın ıcerısınde oldugu bır hadıs yada ayet bız bulupda buraya delıl mahıyetınde getıremeyız.. cagın peydah edegeldıgı bır kelıme .. bzı ıcerıgıne muhatap olan ve gayrı mesru tum ılıskılerı ıcerısıne alan bır kelıme ZİNA
kelımesının uzerınde bıeyler nakıl etmeye calısırız...

Allahu teala hazretleri;

"Zinaya yaklaşmayın, çünkü o, şüphesiz bir hayasızlıktır ve kötü bir yoldur

ı> (İsra Suresi, 32)

"Kötülüklerini (zina ve benzerlerinin) açığına da gizlisine de yaklaşmayın."

(En'am Suresi, 151)

bu ayetlerın ıcerııgnı bızlere acıklayıcı Allah resulude:

Muhakkak Allah (C.C.) Adem oğlunun üzerine zinâdan nasibini yazmıştır.

Şüphesiz bu zinâya yetişicidir.

İşte gözlerin zinası, bakmaktır.

Kulakların zinası, kendi arzusu ile (Kadının sesini ve konuşmasını) işitmektir.

Dilin zinası; (Şehvet ve cima kelimelerini) konuşmaktır.

Elin zinası, (şehvetle) yapışmaktır. Ayağın zinası, (zina yoluna) yürümektir.

Kalb, (o fenalığı) arzu ve temenni eder. Fercde onu (zinayı) tasdik eder veya tekzib eder " (Buhari, Müslim)

buyurmustur.. uzatmadan yeterlı oldugu kanısı ıle tammalamak ıstedım .. umarım anlasılır oldu... vesselam


Değerli Kardeşimiz;

1- Flört Müslümanlarların lügatında yeri olan bir kelime olmadığı gibi, ifade ettiği mânâ da Müslümanlarda hayat bulan bir olay değildir. Flörte kimler ne mânâ yüklerse yüklesin. İslâm böylesine hissi bir konuda erkekle kadına sınırlar çizer ve Efendimizin meşhur ikazı iki tarafı da kesin ölçülerle korumaya alır, muhafaza eder.

Nedir Efendimizin kesin ve çok makul olan ikazı?

– Yabancı bir kadınla bir erkek iki ikiye, baş başa kalırlarsa üçüncüleri şeytandır!

Evet, biribirine yabancı iki karşı cinsin tenha bir yerde baş başa kalışları; hislerinin isyanına, yaratılışta var olan duyguların ayaklanmasına vesile teşkil eder. Cinsi hislerin ayaklanması ve isyanından sonraki safhaları ise kimse kestiremez. Nerede başlar, nerelere kadar gider. Zaten toplum hayatındaki pişmanlıkların, hatta cinayetlerin ve kötülüklerin büyük çoğunluğunun bu ikaza kulak asmayıştan, aradaki sınırı aşıp taşmaktan kaynaklandığı da yaşanan günlük olaylarla sabittir.
Bunun istisnası yok mu, her kadın, her erkek böyle mi?

Elbette öyle bir iddiamız olmaz. Elbette her kaidenin istisnası olur. Lakin istisnalar hep müstesna kalır, umumi hükmü değiştirmez. Bildiğim gerçek odur ki kadın kendisini şaibe altına sokacak laubaliliklerden uzak kalmalı, kolay elde edilen, kolayca da terk edilen eğlence metaı haline gelmemelidir.

Bilindiği üzere kolay elde edilen şeyin kıymeti pek bilinmez, kolayca da terk edilmesinde mahzur düşünülmez. Değerli şeyler ise hep zor elde edilir, böylece de kolayca terk edilmezler. Kadın değerlerin en yücesi, itibarını korunması lazım gelenlerin de en önde gelenidir. Kadının bir gün falanın yanında, öteki günü de filanın kolunda olması, bir başka gün ise kimin yanında olacağının bilinmez hale düşmesi, onu hayatı boyunca itibarsızlığa mahkum eder. Bir değerli hayatı böylesine değersiz ve itibarsız hale düşüren şeye ise siz ister flört deyin, isterse başka bir şey; ne savunulur ne de sonucu basite alınacak bir doğallık olarak görülebilir.

Yine bir kudsi beyandan öğrenmekteyiz ki sonu evliliğe varmayan gayrımeşru yakınlaşmalardan taraflar öylesine pişmanlık duyacak ki ahirette:

– Keşke ateş parçası tutsaydım da böyle sonuçlar verecek başlangıçlar yapmasaydım diye feryat edeceklerdir.
Ama bunun faydası olmayacaktır. Çünkü ok yaydan çıkmış, kurşun hedefi vurmuş; tamiri mümkün olmayan tahribat vaki olmuştur.

Onun içindir ki dindar ailelerde kadın, kuracağı yuvada mutlu ve huzurlu olmak için geride şaibeli bir geçmiş bırakmamaya çok dikkat eder, vardığı yerde başına kakılacak bir sürü yanlışların sahibi olmama konusunda büyük titizlik gösterir. Bu dikkat ve titizliğinden dolayı da ömür boyu sevinç duyar, itibar sahibi olmanın mutluluğunu yaşar.

Kadını tertemiz mutlu bir ailenin kurucusu değil de, günlük zevklerin malzemesi haline getiren erkekler, yahut da kendilerini bu duruma düşürmüş kadınlar elbette konuyu bizim gibi yorumlamayacak, hallerine uygun düşen hayatın savunucusu olacaklardır. Böylelerine bizim ne söyleyecek sözümüz, ne de verecek cevabımız olur. Kendi düşen ağlamazdan başka.

Ahmed Şahin, Aile İlmihali, 142

İslam'da Yeri Ne, 
İslam, 
Din Soruları,
 İslami Sorular,
 Sık Sorulan Sorular,
 En Çok Merak Edilen Sorular,
En Çok Merak Edilen Konular,
İslam'da Yeri Ne?,
Nedir? ,