Bir ülkede veya bir bölgede nüfusun şehir veya kırlarda yoğunluk kazanması o ülke veya bölgenin sosyo-ekonomik durumunu da yansıtır
. Sanayileşmiş ileri ülkelerde nüfus şehirlerde yoğunlaşmıştır. Ekonomisi tarıma dayalı ülkelerde ise nüfusun önemli bir bölümü kırsal alandadır. Sosyal yapı bakımından da şehir ve kır toplumu arasında büyük farklar bulunmaktadır. Şehirlerde yaşayan insanlarda geleneksel kültür ve davranışlar önemli ölçüde erozyona uğramaktadır. Kır nüfusunda ise geleneksel davranışlar hakimdir. Bu nedenle hem ekonomik hem de sosyo-kültürel değer ifade eden kırsal ve şehirsel nüfus konusu ile özellikle beşeri coğrafyacılar yakından ilgilidirler.
1800’lü yılların başlarında dünya nüfusunun kabaca %3’ü şehirlerde yaşıyordu. Günümüzde bu oran %50 civarındadır. Fakat kıtalar arasında önemli farklar vardır. Örneğin; Avrupa’da nüfusun %65’i, Kuzey Amerika’da %80’i şehirlerde yaşar. Bu oran Afrika ve Asya’da %25-30 arasındadır. Kırsal ve şehirsel nüfusu birbirinden ayıran ana kriter nüfus miktarıdır. Sınır değer 10.000 kişilik nüfus kitlesidir. Nüfusu 10.000’den az olan yerleşme birimlerinin nüfusu kırsal, 10.000 ve daha fazla kişi barındıran yerleşmelerin nüfusu ise şehir nüfusu kapsamına alınmaktadır. Ülkemizde nüfusu 10.000’in altında bulunan yerleşmelerde yaşayan nüfusa kırsal nüfus adını veriyoruz. Bu nüfus kitlesinin geçim kaynağı önemli ölçüde tarla tarımı ve hayvancılığa dayanmaktadır. Bu ayrım nüfus miktarı kriteri olup, idari ayırımında on binden az nüfuslu ilçe merkezleri de şehir kapsamına alınmaktadır. Türkiye’de Cumhuriyetin ilk yıllarında kırsal nüfus, toplam nüfusumuzun büyük bir yüzdesini meydana getiriyordu. 1927’de 10.000 kriterine göre, ülkemiz nüfusunun
%83.8’i kırsal, %16.2’si şehirsel yerleşmelerde yaşıyordu. Kırsal nüfusun bu hakimiyeti etkisini giderek kaybetmesine rağmen, 1970’li yılların sonlarına kadar devam etmiş ve ilk olarak 1980 nüfus sayımında şehir nüfusu, kır nüfusundan daha fazla sayıya ulaşmıştır.
Kır-şehir nüfus ayrımına coğrafi bölgelerimiz açısından bakılacak olursa Marmara Bölgesi’nde nüfusun %75’ten fazlasının şehirlerde yaşadığını, buna karşılık Karadeniz Bölgesi nüfusunun ancak %30’unun şehirli olduğu göze çarpar. Karadeniz dışında şehirsel nüfusun kırsal nüfusun altında kaldığı diğer bölgeler ise Akdeniz ve Doğu Anadolu bölgeleridir.
Kuşkusuz Türkiye’nin nüfusu artarken sadece şehir nüfusu değil, kır nüfusu da artış kaydetmiştir. Her ne kadar şehirsel nüfus karşısında kırsal nüfusun oransal olarak azaldığı görülüyorsa da, mutlak değer olarak devamlı artış söz konusudur. Kır-şehir nüfusumuza ait yukarıda verilen genel değerlendirmelerden sonra ülkemiz için aşağıdaki sonuçları maddelemek mümkündür (10.000 kriterine göre):
- Türkiye 1950’li yılların başından itibaren hızlı bir şehirleşme sürecine girmiştir ve bu süreç halen devam etmektedir.
- Şehirsel nüfus, 1927-1990 yılları arasında yaklaşık on beş kat artmış, buna karlışık kırsal nüfus 2.2 kat artmıştır.
- 1950-90 arasındaki dönemde şehirsel nüfus artışı, ülkemiz ortalama nüfus artışının iki misli gerçekleşmiştir. Kır nüfus artışı ise ortalama nüfus artışının yarısı kadardır.
- Toplam şehir nüfusumuzun hemen hemen yarısı beş ilde (İstanbul, Ankara, İzmir, Adana ve Bursa) toplanmıştır.
- Ülkemizde 1990 sayımına göre, nüfusu 10.000-50.000 arasında olan 286, 50.000-100.000 arasında 59, 100.000-500.000 arasında 36, 500.000’in üzerinde ise 7 idari yerleşme birimi mevcuttur.