Bayram Cigerli Blog

Bigger İnfo Center and Archive
  • Herşey Dahil Sadece 350 Tl'ye Web Site Sahibi Ol

    Hızlı ve kolay bir şekilde sende web site sahibi olmak istiyorsan tek yapman gereken sitenin aşağısında bulunan iletişim formu üzerinden gerekli bilgileri girmen. Hepsi bu kadar.

  • Web Siteye Reklam Ver

    Sende web sitemize reklam vermek veya ilan vermek istiyorsan. Tek yapman gereken sitenin en altında bulunan yere iletişim bilgilerini girmen yeterli olacaktır. Ekip arkadaşlarımız siziznle iletişime gececektir.

  • Web Sitemizin Yazarı Editörü OL

    Sende kalemine güveniyorsan web sitemizde bir şeyler paylaşmak yazmak istiyorsan siteinin en aşağısında bulunan iletişim formunu kullanarak bizimle iletişime gecebilirisni

ÖSS BİRİNCİLERİNİN TAKTİKLERİ

ÖSS uzun ve zor bir maraton. Artık hazırlıklar ilkokul seviyesinde başlıyor. 2006’nın ÖSS şampiyonlarına başarının sırrını sorduk. Eminiz ki onların hikayeleri birçok öğrenciye rehber olacaktır.
‘Hiç kimse, başarı merdivenlerini elleri ceplerinde tırmanmamıştır.’ Konfiçyüs’ün bu sözünü en iyi doğrulayan kişilerin başında şüphesiz, geçen yıl üniversite sınavında dereceye girmiş öğrenciler bulunur. ÖSS şampiyonlarının başarıdaki ortak noktası; sınava hazırlanmaya lise 1’den itibaren başlamaları ve yaz tatillerinde az da olsa düzenli çalışmaya özen göstermeleri olarak özetlenebilir. Sistemin değişmesi, sınava hazırlanmaya önceden başlayan öğrenciler için bir avantaj teşkil ediyor. Okulda gördüğü dersleri günü gününe çalışan öğrenciler ÖSS’ye hazırlanırken, bu konuları tekrar ederek pekiştiriyor.

Şu günlerde yüzbinlerce öğrenci seneye bir üniversite anfisinde oturabilmek ve geleceği adına iyi bir eğitime kavuşabilmek için hayaller kuruyor. Eğer hayallerinizi gerçeğin kendisiyle yüz yüze getirmezseniz o pembe hayallerin kara bir kâbusa dönüşmesini engelleyemezsiniz. O halde tecrübelere kulak vermeli, bu yollardan geçmiş insanları dikkatle dinlemeli. Ailem dergisi olarak öğrencilere çok sıcak tecrübeler sunmak için geçen yılın ÖSS’de dereceye girmiş öğrencilerini sizlerle bir kez daha buluşturmayı düşündük. Burak Eryiğit (Söz-2 puan türünde birinci), Mert İlker Hayıroğlu (Eşit ağırlık-2 puan türünde beşinci), Ahmet Celiloğlu (Söz-2 puan türünde dördüncü), Furkan Sakar (Söz-1 puan türünde üçüncü), Yusuf Akbulut (Söz-2 puan türünde beşinci) tecrübelerini sizler için anlattı.

1. Düzenli ve planlı çalışma başarıya ulaştırır

Furkan Sakar, lise 1’in başında çalışmaya başladığını ve okuldan eve geldiğinde her gün dört saat çalıştığını söylüyor. “Fırsat buldukça okulda test çözüyordum. Lise 1 ve 2’nci sınıfın yazında okulda gördüğüm konuları içeren kitapları bitirdim. Lise 3. sınıfta tempom yoğunlaştı.” diyen Sakar, şubat tatili gibi okulun olmadığı zamanları bir fırsat olarak değerlendirip, daha yoğun çalıştığını anlatıyor. Furkan bu arada okuldaki sınavlara da önem verdiğini ve ortaöğretim notunu da yüksek tutmaya çalıştığını anlatıyor. Okul sınavlarına çalıştıktan sonra o konularla ilgili test çözülmesi ise Furkan’ın tavsiyelerinden.


2. Hedef belirlemek motivasyonu artırıyor

Bu yoğun tempo içerisinde motivasyonlarını dengede tutmalarının tek bir formülü var: Kısa ve uzun vadeli hedeflere sahip olmaları. Mert İlker Hayıroğlu, bu durumu, “Motivasyonumu koruyabilmek için hep bir sonraki deneme sınavına yönelik çalışırdım. Hedef belirlerdim.” şeklinde özetliyor.


3. TV ve bilgisayar, ders çalışmayı engeller

Ders çalışmayı, televizyon ve bilgisayarla vakit geçirmeye tercih etmeleri, başarıya ulaştıran bir diğer faktör. Burak Eryiğit, televizyon izlemeye sekizinci sınıftayken sınır koyduğunu ve bu sınırı aşmamaya özen gösterdiğini vurguluyor.


4. Düzenli hayat ve uyku çok önemli

Sınava hazırlanırken düzenli bir yaşam sürdürmeye dikkat edilmesi gerektiğinin altını çizen Ahmet Celiloğlu, uyku bozuklukları ve düzensizlikler, bilgisayar ve televizyon gibi ilgiyi dağıtacak unsurları başarısızlığın temel nedenleri olarak özetliyor. Sınava hazırlandığı dönemde 6-7 saatlik düzenli uyumaya dikkat ettiğini vurguluyor.


5. Özel taktikler her zaman işe yarar

Burak Eryiğit, “Sınava en iyi olduğum dersten başladım. Saatimi çıkartıp, masaya koydum. Hangi derse ne kadar vakit ayıracağımı sınavdan önce girdiğim denemelerde tespit etmiştim. Herhangi bir testte süreyi daha az kullanırsam, not alır, başka bir testte bu süreyi değerlendirirdim. Sorular beni oyalar ve süreyi fazla kullanırsam, yine not alır, diğer testte hızlanırdım. Adaylar alternatif üretebilmeli ve sınavda uygulayacakları taktikleri deneme sınavlarında belirlemelidir.” diye konuşuyor.


6. Bedeninizden çok zihninizi dinlendirin

Dinlenme vakitlerini verimli bir şekilde geçirmeleri, bu vakitlerde bedenlerinden çok zihinlerini dinlendirmeye dikkat etmeleri şampiyonların bir başka ortak noktası. Yusuf Akbulut, dinlenme vakitlerini nasıl geçirdiğini şu cümlelerle özetliyor: “Arkadaşlarla rahatlatıcı sohbetler yapardık.”

Burak Eryiğit, güncellenen bilgilerin hatırlanacağına dikkat çekiyor ve devam ediyor: “Dinlenirken yaptığımız sohbetlerde, edebiyat dersindeki eserleri ve yazarlarını birbirimize sorardık. Böylece hem ders eğlenceli hale gelirdi hem de tekrar ettiğimiz için unutmazdık.”


7. Başarının formülü yüzyıllardır aynı

Şampiyonlara ‘başarının formülü nedir?’ diye sorduğumuzda Burak Eryiğit, “Başarı konusunda hep aynı şeyler söylendi; çünkü başarının çalışmak dışında bir formülü yok.” şeklinde cevap veriyor.

Furkan Sakar, başarının formülünü düzenli ve disiplinli çalışma, dershaneye giderek bir uzmandan destek alma ve kötü alışkanlıkların terk edilmesi olarak özetliyor.

Mert İlker Hayıroğlu’na göre, başarılı olmada düzenli çalışmanın yanında dikkat ve diğer adaylarla rekabet önemli bir rol oynuyor.

Ahmet Celiloğlu ve Yusuf Akbulut, başarı konusunda aynı formülü vurguluyor: “Düzenli çalışma, ümitvar olma, iyi bir arkadaş ve aile ortamı, başarının olmazsa olmazları.”


8. Heyecan normal; ama aşırı kaygı yanlışı artırır

Yüksek derecede kaygı taşıyan adaylar, sınavda bildikleri sorularda bile yanlış yapabiliyorlar.

Kaygıyı doğal bir süreç olarak gören Burak Eryiğit, sözlerine şöyle devam ediyor: “Heyecan mutlaka olur. Önemli olan heyecanı ne kadar hızlı atabildiğinizdir. Deneme sınavlarına ÖSS’ye giriyormuş gibi girer ve yapmanız gerekenleri yaptığınıza inanırsanız, heyecanı üzerinizden daha çabuk atarsınız.”

Yusuf Akbulut; ilk 15 dakikada heyecanlandığını; ama daha sonra heyecanını yendiğini söylüyor.

Furkan Sakar’ın matematikteki bir soruyu bölme işlemini yapmayı unuttuğu için kaçırdığını anlatması; heyecanın tüm adaylar için doğal bir durum olduğunu, konuları bilen öğrencilerin heyecandan kaynaklanan hataları daha az yaptığını gösteriyor.


9. Denemeler, gerçek sınava hazırlar

Mert İlker Hayıroğlu: “Sınava girdiğimde içim rahattı. Çünkü elimden geleni yapmıştım. Bu nedenle kaygım orta düzeydeydi. Soruları çözerken her şıkka değer verirdim.”

Furkan Sakar: “Deneme sınavlarında farklı taktikler kullanarak, en doğru taktiği belirledim. Yapamadığım sorulara takılmayarak, boş bırakıyor, sonra dönüp bakıyordum. Sınavı alıştığım şekilde çözdüm. Farklı taktik denemedim.”

Yusuf Akbulut: “Deneme sınavlarını ÖSS’ye basamak olarak görüyor, sınav sonunda eksiklerimi tespit ederek, yeni taktikler geliştiriyordum.”

Ahmet Celiloğlu: “Sınavda amacım çözebildiğim en fazla soruyu çözmekti. Bu nedenle yıl içinde deneme sınavlarından erken çıkmayarak, tüm vaktimi değerlendirirdim.

Sözel ve sayısal derslere farklı tekniklerle çalıştığını vurgulayan Burak Eryiğit, sözel derslerde belli aralıklarla konu tekrarı yapmaya özen gösterdiğini, sayısal derslerde ise daha çok soru çözmeye yöneldiğini belirtiyor. Ahmet Celiloğlu, sözel dersleri tarihsel bağlamı içinde öğrenmenin unutmayı azalttığını vurguluyor.


10. Başarı için fedakârlık şart


Furkan Sakar, bilgisayara meraklı olduğunu; ancak sınava hazırlanırken yalnızca bilgisayar oyunlarını biriktirdiğini anlatıyor. Sınavdan sonra onlarla oynayacağını düşünerek teselli olduğunu söylüyor. Bu fedakârlığı onun, Boğaziçi Bilgisayar Mühendisliği’ne girmesini sağlamış.


11. Not tutmak, bilgilerin kalıcılığını artırıyor

Başarılı olmasında not tutmasının önemli bir rolü olduğunu söyleyen Furkan Sakar ve konu anlatımlarına özel bir önem vererek, çözümlü sorularada çalıştığını vurgulayan Yusuf Akbulut’un görüşleri birbirini destekler nitelikte.

Mert İlker Hayıroğlu’nun adaylara tavsiyeleri: “Ellerinden geleni yapsınlar. Sınava vicdanları rahat girsinler. Özellikle lise bir ve lise ikinci sınıftaki adaylar, dersleri ne kadar öğrenirsek kar diye düşünsünler.” şeklinde.


12. Ümitsizliğe düşmeyin, aradaki farkı kapatabilirsiniz

Yusuf Akbulut bu konuda, “Henüz vakit var. Çözdükleri sorular iyi nitelikte olursa, verimleri artar. Soru sayısının yanı sıra kaynakların niteliği önemli.” diyor. Ahmet Celiloğlu, adayların sınavlarda çözemedikleri sorulara geniş kapsamlı bakarak konuya çalıştıklarında başarılı olacakları kanaatinde. Burak Eryiğit, çalışmaya geç başlayan adayların temposunu yüksek tutarak aradaki farkı kapatabileceklerini ifade ediyor. Furkan Sakar, adaylara bundan sonra kalan süreyi çalışarak ve test çözerek geçirmelerini tavsiye ediyor. Adayların vakit ayıramadıkları hobilerine, sınavdan sonra vakit ayırabileceklerini vurguluyor.


13. Sınavı kazanmadan tercih yapamayacağınızı unutmayın

Şampiyonlar tercihlerini yıl içinde düşünerek vakit kaybetmediklerini, hedeflerini belirledikten sonra ellerinden geleni yapmak için gayret sarf ettiklerini söylüyorlar. Yusuf Akbulut, “Sınavdaki derecesinden çok her üniversiteyi ve her bölümü yazabilecek olmama sevindim.” diyor

--------------------------------------------------------------------------------

mehmetakifm04-28-2007, 09:29 PM
ÖSS şampiyonlarının sınava hazırlanırken yaşadıkları olaylar


BURAK ERYİĞİT:
Uykum geldiğinde rakiplerimi hatırlardım

Lise üçüncü sınıfın başında, bir deneme sınavında süreyi iyi kullanamadım. Geometride bir soruda takıldım, yapamadığım halde soruyu atlayamadım. Soruyu çözdüğümde sınavın bitimine beş dakika kalmıştı. Bu tecrübeyi bir uyarı olarak zihnime yazdım, bir daha takılmadım. Sınava hazırlanırken uykum geldiğinde ya da çalışmak istemediğimde, rakiplerimi hatırlar ve bu isteğimden vazgeçerdim.
(Söz-2 puan türünde birinci)
Bilkent Üniversitesi Hukuk Fak. (İngilizce)

***

FURKAN SAKAR:
ÖSYM bahanelere değil, puanlara bakıyor

Sınav sırasında, heyecanlanan bir aday bağırdı. O anda ÖSYM’nin bizim bahanelerimize değil, puanlarımıza bakacağını düşündüm. Sınava hazırlık sürecinde; bol bol deneme sınavı çözmemin başarımdaki etkisi de yadsınamaz. Bu nedenle periyodik sesler dışında dikkatim dağılmadı.
(Söz-1 puan türünde üçüncü)
Boğaziçi Üniversitesi Bilgisayar Mühendisliği (İngilizce)

***

AHMET CELİLOĞLU
Düzenli çalışmam önemliydi

ODTÜ işletmeyi bırakarak, yeniden sınava girdim. Sınav sisteminin değişmesi, liseden itibaren düzenli çalışan adayların derece yapmasına imkân sağladı.
(Söz-2 puan türünde dördüncü)
Sabancı Ünv. Politik Sosyal Bilimler (İngilizce)

***

YUSUF AKBULUT:
Şakalaşırken ne olduğunu öğrendim

Sınava çalışmayı iki gün önce bıraktım. Arkadaşlarla şakalaşırken, bir arkadaş diğerine ‘pragmatik’ dedi. Kelimenin anlamını bilmiyordum. Kullanan arkadaşa sorduğumda ‘faydacı’ anlamına geldiğini söyledi. Sınavda felsefe testinde, bu kelimenin anlamına dair bir soru çıktı.
(Söz-2 puan türünde beşinci)
Boğaziçi Ünv. Siyasal Bilgiler ve Uluslararası İlişkiler (İngilizce)


***

MERT İLKER HAYIROĞLU:İrademi kullandım, bilgisayarı odamdan çıkardım

Lise son sınıftayken, odamdaki bilgisayarı söktüm. Odamda durduğu sürece, bilgisayarı kullanmak istiyordum. İrademi kullandım ve odamda çalışmamı engelleyecek hiçbir unsur bırakmadım.
(Eşit ağırlık-2 puan türünde beşinci)
Hacettepe TMert İlker Hayıroğlu’nun babası Hasan Ali Hayıroğlu; çocuklarının çalışma alışkanlığı kazanmasında, evdeki düzenin etkili olduğunu vurguluyor. Uyku, yemek ve sosyal faaliyetlerin evde belirli saatlerde gerçekleştirildiğinin altını çiziyor. Çocuklarının fikirlerine saygı göstererek, ortak paydalar bulduklarını ifade ediyor.

Ailelerin en büyük hatasının, çocuklarının sorunlarıyla ilgilenmeme olduğunu söylüyor. Sıkı kontrol ve hoşgörünün çocuk eğitiminde önemli olduğunu söylüyor.

Mert İlker Hayıroğlu’nun annesi Sibel Hanım ise; oğlunun eğitim hayatı boyunca öğretmenleriyle sürekli irtibat halinde bulunduğunu, arkadaş çevresine dikkat ettiğini ifade ediyor. Okuldan eve geldiğinde evde bulunmaya özen gösterdiğini söylüyor.

Hayıroğlu’nun anne ve babası; çocuklarının, kötü alışkanlıklara yönelmemesi için spora yönlendirdiklerini, mevcut enerjisini bu yolla değerlendirdiklerini söylüyor.

Furkan Sakar’ın annesi Pervin Hanım, oğlunun sınava hazırlandığı dönem boyunca misafirlikler ve gece gezmelerinden vazgeçtiklerini anlatıyor.

Baba Fikret Sakar; çocuklarından bağımsız, kendilerine ait bir hayat yaşamadıklarını, birçok konuda fedakârlıkta bulunduklarını dile getiriyor.ıp Fakültesi (İngilizce)

Devlet Tiyatroları Türkiye’yi dolaşacak


Devlet Tiyatroları, “Hiçbir Yeri Unutmadık” sloganı ile yaz sezonunda, 29 değişik oyunuyla, 81 il, 196 ilçe ve 10 köye turne düzenleyecek.

Nevşehir İl Kültür ve Turizm Müdürü Velettin Birsöz, yaptığı yazılı açıklamada, Devlet Tiyatroları’nın, “Hiçbir Yeri Unutmadık” projesinin amacının, Türk Tiyatro Sanatı’nın gelişmesini, ilerlemesini, yaygınlaştırılmasını sağlamak, halkın dil ve kültür eğitimini, yurt sevgisini, görsel ve bilimsel olarak yükseltmek olduğunu belirtti.

Birsöz, yurt içinde ve yurt dışında festival ve turneler düzenleyerek kültür faaliyetlerini dünya çapında yaygınlaştırmak amacıyla kurulan Kültür ve Turizm Bakanlığı’na bağlı Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğü’nün proje kapsamında yaz sezonu boyunca 81 il, 196 ilçe ve 10 köyde 29 değişik oyun sahneleyeceğini kaydetti.

Turne programı çerçevesinde Ankara Devlet Tiyatrosunca hazırlanan “Yunus Dürür Benim Adım” adlı tiyatro oyununun Nevşehir’de 10 Haziranda Nevşehir Belediyesi Kapadokya Kültür ve Sanat Merkezi’nde sahneleneceğini ifade eden Birsöz, tiyatro gösterisi için biletlerin 4 YTL’den satılacağını bildirdi.

Meclis Dilimize Sahip Çıkıyor

Meclis, Türkçe’deki bozulmaya karşı eğitim ve yasal düzenlemeye gidilmesini istedi. Önerilerin arasında ‘Eurovision’a Türkçe şarkıyla girilmesi’, ‘Bilgisayar oyunlarının Türkçe olması’, ‘F klavyenin yaygınlaştırıması’ da yer alıyor

ANKARA - TBMM’de Türkçe’nin korunması ve geliştirilmesi için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis Araştırma Komisyonu oluşturuldu. Komisyonun hazırladığı taslak raporu birbirinden ilginç öneriler içeriyor. Önümüzdeki hafta son şekli verilerek TBMM Başkanlığı’na sunulması beklenen raporda, hayatın hemen her alanıyla ilgili çözüm önerileri yer aldı. Bazıları şöyle:

Türkçe mülakat: Öğretmen yetiştiren fakültelerin programlarına uygulamalı güzel yazı, güzel konuşma ve yazma ile hitabet dersleri konulmalı. Kamu Personeli Seçme Sınavı’nda başarılı olan öğretmen adayları Türkçe yeterlilik açısından mülakata tabi tutulmalı.
Türkçe konuşan oyuncak: MEB denetiminde okul öncesi çocuklarının dil eğitimi için hazırlanan oyuncakların Türkçe olması ve oyuncak isimlerinin Türkçeleştirilmesi temin edilmeli.

Türkçe çizgi film, oyun: Çocukların kendi kültürünü tanımalarını ve sevmelerini sağlamak amacıyla Nasrettin Hoca, Deli Dumrul, Keloğlan gibi kendi kahramanlarımızla ilgili çizgi film ve programlar hazırlanmalı. Günümüz konularını işleyen yeni kahramanların oluşturulması temin edilmeli. 3-5 yaşındaki çocukların oynadığı bilgisayar oyunları ve kahramanları Türkleştirilmeli.

Zorunlu olmalı:?Türkçe?ile Türk dili ve edebiyatı derslerinde kurul kararı, afla geçme kaldırılmalı.

Bilim dili olmalı: Üniversitelerde Türkçe eğitim dili olmalı ve bütün tezler Türkçe yapılmalı. Yabancı dilde eğitime üstünlük sağlayan yüksek öğretim kurumlarıyla ilgili yönetmelikler

Türkçenin lehine değiştirilmeli
Basın yayın: Basın yayın kuruluşlarında ‘Dil Denetleme Kurulları’ oluşturulmalı. Görev yapacak yönetmen, haber müdürleri ve program yapımcıları da Türkçe yeterlilik belgesine sahip kişilerden oluşmalı. Spor Yazarları Derneği, üyelerine belirli aralıklarla dille ilgili seminerler vermeli. Yerli sermaye ile kurulan televizyon isimleri Türkçe değilse yayın yapma izni verilmemeli. TRT, yabancı dille yarışma programları düzenlememeli.

Reklamlara dikkat: Reklamlarda dil bilgisi kurallarına aykırı dil kullanılmamalı, yabancı kökenli kelime ve adlara yer verimemeli.

Türkçe beste: Ülkemiz Eurovision şarkı yarışması gibi uluslararası yarışmalara Türkçe eserle katılmalı. Televizyonlarda şarkı ve türkülerimiz altyazı ile sunulmalı.

Türkçe isimler: Türkçe alfabede bulunmayan harfler ve işaretler işyeri adlarında yer almamalı. Mahalle, sokak, park ve binalara Türkçe ad verilmeli. Yabancı tabelalara yüksek vergi getirilmeli, Türkçe tebelalara ise kolaylıklar sağlanmalı.

F klavye: Kamu kurum ve kuruluşları başta olmak üzere F klavye yaygınlaştırılmalı.

Nota verilmeli: Dışişleri Bakanlığı, BM nezdinde Türkçe’nin resmi dil olarak kabulü konusunda girişimlerde bulunmalı. Türkçe’yi küçümseme, konuşulmasını yasaklama gibi saygısızlıkta bulunanlar Dışişleri Bakanlığı tarafından hemen bir nota ile uyarılmalı.

Türk Dünyası Çocuk Şenliği


Başkanlığını Prof. Dr. Turan Yazgan'ın yaptığı Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı Türk Dünyası için çok önemli bir etkinliğin 14.sünü gerçekleştiriyor: Türk Dünyası Çocuk Şenliği.
Şenlik yürüyüşü İstanbul Kadıköy'de büyük bir coşku içerisinde yapıldı. Sögütlüçeşme Caddesi üzerinde toplanan 32 Türk Cumhuriyeti'nden 44 grup, yöresel kıyafetleri ve bayraklarıyla İskele Meydanı'na doğru yürüyüşe geçti. 21 Mayıs- 15 Haziran tarihlerinde Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün himayesinde yapılan şölenin asıl etkinliği 4 Haziran'da Beşiktaş İnönü Stadyumu'nda gerçekleşecek. Şölenin açılışını, TBMM Başkanı Köksal Toptan yapacak.

Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı internet sitesi www.turan.org da yer alan Türk Dünyası Çocuk Şenliği ile ilgili açıklama:

Türk Dünyası'nın geleceği olan çocuklarımızı tabiki unutmadık. Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin düzenlemiş olduğu 23 Nisan çocuk şenliğine, Birleşmiş Milletler'e üye devlet olmadığı için katılamayan Türk Dünyası çocukları bunun burukluğunu, acısını, boynu büküklüğünü yaşıyorlardı. "Biz çocuk değil miyiz?" sorularına cevap bulamıyorduk. Bu sebepten dolayı, Türk Dünyası çocuklarına yönelik bir şölen düzenleme kararı verdik. Bu kararı verirken kesinlikle 23 Nisan çocuk şenliğine alternatif olma gayesi güdülmemiştir.

Amacımız;Türk Dünyası çocuklarının tanışma, kaynaşma, birbirlerini tanıma, Türk aile yapısını tanıma, Türk insanını, müzelerimizi, saraylarımızı ve Sovyet rejiminin kendilerine öğrettiği "geri, pis, barbar, görgüsüz Türk" imajını yok etmek, gerçek Türk insanının, misafirperverliğini öğretmek; ülkelerine döndüklerinde gördüklerini anlatabilme şuurunu yerleştirmektir. İlki Mayıs 1995 tarihinde gerçekleştirilen "Türk Dünyası Çocuk Şöleni", o tarihten itibaren geleneksel hale getirilmiş ve 1999 yılında 5'incisi düzenlenmiştir. Düzenlendiği tarihten itibaren 2000 çocuk bu şölene katılmış, ortalama 2000 aileye misafir olmuşlardır. Bu çocukların misafir oldukları ailelerde gördükleri ilgi neticesinde, ülkelerine döndüklerinde Türkiye'yi hatırlamamaları, aileleri unutmaları mümkün mü? Rakamlar dikkate alındığında; yapılan faaliyetin büyüklüğü ve amaca ne kadar yaklaşıldığı açıkça görülmektedir. Burada şunu da zikretmeden geçemeyeceğiz: Şölene katılan çocukları misafir etmek isteyen okulların ve ailelerin nasıl büyük bir coşkuyla, sevgiyle, heyecanla bizleri aramaları, ricaları ve misafir ettikleri çocukları ülkelerine gönderirken ortaya çıkan tablo, yapılan faaliyetin ne derece olduğunu göstermesi bakımından dikkat çekicidir. Tabii ki bu faaliyeti yalnız başımıza gerçekleştirmemiz mümkün değildir. Şölenimizde bize yardımcı olan İstanbul Valiliğimiz, İstanbul Milli Eğitim Müdürlüğümüz, okullarımız ve misafir çocukları kendi çocuklarından ayrı tutmayarak, her türlü fedakârlığı gösteren ailelere de sonsuz teşekkürlerimizi sunarız.

OKS öncesi son taktikler

Fen, Anadolu ve Sosyal Bilimler liseleri, Polis Koleji ve özel okullarda okumak isteyen öğrencilere yönelik olarak son kez düzenlenecek Ortaöğretim Kurumları Öğrenci Seçme ve Yerleştirme Sınavı (OKS) yarın yapılacak.
Sınav, yurt içinde tüm iller ve bazı ilçeler ile yurt dışında 8 şehirde olmak üzere toplam 247 merkezde toplam 2 bin 842 binada, 49 bin 430 salonda gerçekleştirilecek. Sınav saat 10.00'da başlayacak ve tek oturumda 120 dakika sürecek. Sınavda adaylara matematik, fen bilgisi, sosyal bilgiler ve Türkçe alanında çoktan seçmeli test uygulanacak.

Sınavda, 468 bin 905 erkek, 444 bin 707 kız toplam 913 bin 612 aday ter dökecek. Sınava 1899 engelli aday katılacak.

Adayların sınav salonuna gelirken yanlarında, sınav giriş ve kimlik belgesinin yanı sıra en az 2 adet koyu siyah ve yumuşak kurşun kalem, yumuşak ve leke bırakmayan silgi ve bir kalemtıraş bulundurmaları gerekiyor.

-KIYAFET-

OKS kılavuzunda yer alan kurallara göre adaylar başı açık, temiz, düzenli ve aşırılığa kaçmayan bir kıyafetle sınava girecekler.

Kimlik kontrolleri ve salonlara yerleştirmenin zamanında yapılabilmesi için adaylar, en geç saat 09.30'da sınava girecekleri okulda hazır bulunacaklar.

Adaylar kimlik kontrolleri yapılarak salona alınacaklar. Salona yerleştirme işlemleri tamamlandıktan sonra salon başkanı sınavda uyulacak kuralları adaylara hatırlatacak ve cevap kağıtları dağıtılacak. Adayların, cevap kağıtlarındaki bilgilerin kendilerine ait olup olmadığını kontrol etmeleri, kendilerine ait değilse değiştirilmesi için salon başkanına başvurmaları gerekiyor. Adayların ayrıca dağıtılan soru kitapçıklarının sayfalarında eksik veya hatalı baskı olup olmadığını kontrol etmeleri isteniyor. Eksik veya hata tespit edildiğinde soru kitapçıkları değiştirilecek. Adaylar soru kitapçıklarının üzerindeki ilgili yerleri dolduracaklar.

Sınavda, ''A'' ve ''B'' olmak üzere iki adet soru kitapçığı kullanılacak. Her iki tür soru kitapçığında da aynı sorular bulunacak, ancak soru numaraları farklı olacak. Adayların sınava başlamadan önce mutlaka kendilerine verilen soru kitapçığının türünü cevap kağıdına işaretlemeleri gerekiyor. Soru kitapçığının yanlış işaretlenmesi veya boş bırakılması halinde adayın sınavı geçersiz sayılacak.

-YASAKLAR-

Sınav başladıktan sonra 30 dakika içinde gelen adaylar salona alınacak. Sınav başladıktan sonra adaylar ilk 60 dakika içinde sınav salonundan çıkamayacaklar.

Adaylardan birinin sınavının devam etmesi durumunda sınav bitimine 15 dakika kala salonda engelli adaylar hariç en az iki aday sınıfta tutulacak.

Adaylar, sınava gelirken yanlarında çağrı cihazı, telsiz, cep telefonu gibi haberleşme araçları, cep bilgisayarı, her türlü bilgisayar özelliği bulunan cihazlar, saat fonksiyonu dışında özellikleri bulunan saatler, müsvedde kağıdı, defter, kitap, sözlük, hesap cetveli ve benzeri araçlar bulunduramayacak.

Adaylar, sorulara verdikleri cevapları alamayacak, aksi halde bu adayların sınavı geçersiz sayılacak. Sınav sonunda adaylar cevap kağıtlarını ve soru kitapçıklarını görevlilere teslim edecekler.

Görme ve işitme engelli adaylara sınavda 30 dakika ek süre verilecek. Üst bedenini kullanamayan ya da kullanmakta zorluk çeken adaylara sınav görevlilerinden bir öğretmen, yazman olarak yardımcı olacak ya da adaya sınavda 30 dakika ek süre verilecek.

Sınav sonuçları 11 Temmuzda açıklanacak

Students at the British School at Athens (1886-1914): Index Available

The index for the Students at the British School at Athens (1886-1914) is now available from Amazon. [Further details]


TÜRKÇE NASIL DOĞRU YAZILIR?



TÜRKÇEMİZİ GÜZEL KONUŞUP YAZMAMIZ İÇİN BAZI KURALLAR:
(http://www.edebiyatturk.com sitesinden alıntıdır. Hiçbir değişiklik yapılmamıştır.

Nasıl yazacağım?

Yazmaya başlarken bunu sorarız kendi kendimize. Çok basit kurallar, iyi yazmanızı sağlar. En azından yazdıklarınızın iyi görünmesini, iyi okunmasını sağlar. Bu iyi okunma ve görünme, kuşkusuz içerikle ilgili değil. Burada kastedilen biçimsellik. Yazarken biçimle ilgili uymamız gereken belli başlı bazı kurallar var. Bunları şöyle sıralayabiliriz:

BUNLARI YAPIN

* Mutlaka sık sık paragraf yapın!
Paragrafsız bir yazı upuzun ve ürkütücü bir duvara benzer. Böyle bir duvarı kimse görmek istemez. Yazınızı da kimse okumak istemez.

* Her noktalama işaretinden sonra, (yani virgül, nokta, üst üste iki nokta, soru ve ünlem işaretleri gibi) bir boşluk (yani espas) bırakın.
Bunu yapmazsanız cümleleriniz ve sözcükleriniz karmakarışık bir koyun sürüsüne benzer. Hiç birini diğerinden ayıramazsınız.

* Ne kadar sade yazarsanız o kadar güzel görüneceğinden emin olun!
Yani mümkün olduğu kadar az noktalama işareti kullanın. Gereksiz tırnaklardan, parantezlerden, çizgilerden, şapkalardan kaçının. Noktalama işaretlerini sadece gerektiğinde ve zorunlu olduğunuzda kullanın ki onların da kıymeti bilinsin.

* İmla kurallarına mutlaka uyun. O kurallar dilin birliğini ve düzenini sağlar.
Yazdıklarınızın okuyan herkes tarafından anlaşılmasını sağlar. Bilmediğiniz bir imla kuralı olursa diye, yanınızda bir “imla kılavuzu” bulundurmanız sizi küçük düşürmez.

* Kısa cümleler okunma açısından büyük avantaj sağlar.
Tamam, uzun cümleler kurup ne kadar usta yazar olduğunuzu göstermek isteyebilirsiniz. Ama art arda sıralanmış onlarca sözcüğün insan beynine anlamlı bir mesaj göndermesi, birkaç sözcüğün göndermesinden daha zordur.

* Artık çoğumuz bilgisayarlarda, klavyeleri kullanarak yazıyoruz. Yazı büyüklüğünüzün (yani punto) ve yazı karakterinizin (yani font), kullandığınız dile uygun olmasına özen gösterin.
Çok küçük de olmasınlar, çok büyük de. Unutmayın yazınız binlerce bilgisayarda açılacak. Her yerde aynı düzenlilikte görünmesi, sık kullanılan yazı tipleri (font) ve normal ölçülerde bir punto seçmenizle mümkün olabilir.

* Boşluklar çok önemlidir.
Yukarıda her noktalama işaretinden sonra boşluk bırakmanız önerildi. Yazınızın bütününün biçimsel olarak sıcak görünmesi için, yanlardan, alt ve üstten de uygun boşluklar bırakmalısınız. Derli toplu bir görüntü, karmaşa karşısından her zaman avantajlıdır.

Yazıda bazı durumlarda başlık (yani belirleyici, vurgulayıcı sözcük ya da sözcükler) kullanırız. Bunların dikkat çekmesi için yazının bütününden farklı bir font ve punto ile yazılmaları gerekir.




DOĞRU SÖZCÜKLER

İmla kurallarına mutlaka uymalısınız.
Türkçede bazı sözcükler söylenişlerindeki kolaylık ve alışkanlığın yazı diline de yansıması sonucu yanlış yazılıyor. Bunları yaparsanız, yazınızı okuyan sizin için “acemi” diye düşünür.

“Acemi” bir yazar olarak adlandırılmamak için şu sözcüklerin yazılışına mutlaka dikkat edin:

Yanlız değil yalnız yazmalısınız

Yalnış değil yanlış yazmalısınız

Çünki değil çünkü yazmalısınız

Herkez değil herkes yazmalısınız

Kurdela değil kurdele yazmalısınız

Meyva değil meyve yazmalısınız

Makina değil makine yazmalısınız

Sarımsak değil sarmısak yazmalısınız (Kaynak TDK Türkçe Sözlük)

Fasulya değil fasulye yazmalısınız

Ambülans değil ambulans yazmalısınız

Akedemi değil akademi yazmalısınız

Deklerasyon değil deklarasyon

Papuç değil pabuç yazmalısınız

Otobos değil otobüs yazmalısınız

Orjinal değil orijinal yazmalısınız

Konservatuar değil konservatuvar yazmalısınız

Alimünyum ya da aliminyum değil alüminyum yazmalısınız

Sovan değil soğan yazmalısınız

Kapora değil kaparo yazmalısınız

Prosedir değil prosedür yazmalısınız

Traş ve heykeltraş değil tıraş ve heykeltıraş yazmalısınız

Dokuman değil doküman yazmalısınız

Labaratuvar veya labaratuar değil laboratuvar yazmalısınız

Acenta değil acente yazmalısınız.


ESPAS

İmla kurallarımızın en çok ihlal edilenlerinden ya da yanlış kullanılanlarından biri ayrı yazılması gereken eklerin bir türlü yazılmamasıdır. Dahi (üsteleme) anlamına gelen de’ler, da’lar ve ki’ler kullanıldıkları sözcükten bir boşlukla (espas) ayrılır. Yani “Ben de geleceğim” yazmalısınız. “Bende geleceğim” yazarsanız yanlış olur. “Ben de” deki bu de eki dahi anlamındadır. “Öyle sevdim ki, kimse inanamadı” yazmalısınız. “Öyle sevdimki kimse inanamadı” yazarsanız yanlış olur.

Soru ekleri de bağlı oldukları sözcükten bir boşlukla ayrılır. Bu ekler mi, mı, mu şeklinde olabilir. Yani şöyle: “Ben de geleyim mi?” Burada “mi” bir soru ekidir. Yapayım mı, seveyim mi… Gibi…

ÜNLÜ VE ÜNSÜZLER

Türkçede bazı harflere ünlü, bazılarına ünsüz denir. Sesli ve sessiz harfler tanımı da kullanılır.

Sesli harfler a, e, i, ı, o, ö, u, ü’dür. Sessiz harfler ise kalan 21 harf. Sessiz harfler kendi aralarında “sert” ve “yumuşak sessiz” olarak ayrılırlar. f, ç, h, p, k, s, ş, t sert sessiz harflerdir. Kalan sessizler ise “yumuşak sessiz”. Sert sessizlerle biten sözcüklere bir ek yapılacaksa, bu ek de mutlaka sert sesiz bir harfle başlamak zorundadır. Örneğin “otobüsdeki” sözcüğü yanlıştır. Çünkü otobüs’ün son harfi s sert sessizdir. Bu nedenle de ekinin “te” şeklinde kullanılması gerekir. Yani doğrusu “otobüsteki”.

Peki, sert ve yumuşak sessizleri nasıl ayıracağız? Kullanabileceğiniz en basit yöntem “FISTIKÇI ŞAHAP” yöntemidir. Bu iki sözcükteki sesli harfleri çıkarın. Yani I’ları ve A’ları. Kalan harflerin tümü sert sessizlerdir. Eğer ekleyeceğiniz sözcüğün son harfi fıstıkçışahap’ı oluşturan sessizler arasında varsa, ek de sert sessizlerden, yani fıstıkçışahap içindeki harflerden (f. s, t, k, ç, ş, h , p) biri ile başlamalıdır.

ŞAPKA VE ÜNLEM

Şapka inceltme ya da uzatma işaretidir. Bazı sesli harflerin üzerine konur. A, u, i gibi. Amacı, bu harfin uzatılarak ya da iki taneymiş gibi okunması gerektiğini göstermektir. Yani şapkalı bir a harfi gördüğünüzde bunu aa gibi okursunuz. Türkçeye özellikle Arapça ve Farsça dillerinden giren sözcüklerdeki anlam karışıklığını önlemek amacıyla uzatma işareti kullanmak gerekiyor. Hala yazdığınızda bu sözcüğün babanın kız kardeşini kastettiği anlaşılır. Ama hâlâ yazarsanız bu devam eden, süregelen, devam etmekte olan anlamındadır. Aynı şekilde kar yazarsanız, meteorolojik bir olay anlaşılır. Kazanmak, çoğaltmak, artırmak anlamına gelen kâr’ı kastediyorsanız kâr yazmalısınız. Uçurum anlamındaki yar ile sevgili anlamındaki yâr’i de bir şapka ayırır. Genel kural olarak şapka bu üç sözcükte kullanılır. Çünkü hala ile hâlâ’yı, kar ile kâr’ı, yar ile yâr’i birbirinden ayırmak gerekir. Ama örneğin reklam yazarken şapkalı da yazsanız, şapkasız da o sözcüğün reklam olduğu anlaşılır. Yazının sade olması bakımından gereksiz ve sık şapka kullanılmaması yerindedir. Yazıyı illa “süslemek” istiyorsanız kullanın.

Yine yazının sadeliği, kolay okunması bakımından sık sık ünlem işareti (!) ve soru işareti (?) kullanmak da gereksizdir. Kurduğunuz cümle zaten bir vurgu içermiyorsa siz sonuna istediğiniz kadar ünlem işareti koyun istediğiniz etkiyi sağlayamazsınız. Ama yeterli vurgu varsa, ünlem işareti koymaya bile gerek kalmaz.



ŞU HAİN EKLER [/size]
Özellikle yabancı sözcükler ve kısaltmalara yapılan eklerde hatalı kullanım çok yaygın. Örneğin IMF kısaltmasına den, ye, nin benzeri ekler yapıldığında bu kısaltmanın orijinal okunuşuna göre mi, yoksa Türkçe okunuşuna göre mi ek yapılacağı kestirilemiyor. Doğrusu eki Türkçe okunuşuna göre yapmak. Yani IMF kısaltmasının son harfi “f” olduğuna göre yapılacak ekin de bu yumuşak sessiz harfe uygun olması gerekir. IMF’e (okunuş şekli orijinal ef’ten) yazılışı ya da söylenişi yanlıştır. Doğrusu IMF’ye (okunuş şekli Türkçe fe) olmalı.

NE ZAMAN AYRI NE ZAMAN BİRLEŞİK?

Türkçede 1980 döneminde başlayan ayrı mı yazmalı, birleşik mi yazmalı konusundaki kaos hâlâ sürüyor. Örneğin “karabahtım” mı yazılmalı, “kara bahtım” mı yazılmalı gibi. Bu tartışmanın temelinde sözünü ettiğimiz dönemde ülkemizdeki dilbilimciler arasında ortaya çıkan “öztürkçe”, “canlı ya da yaşayan Türkçe” bölünmesi yatıyor. Öztürkçe’yi savunanlar genellikle birleşik, “yaşayan Türkçe”yi savunanlar ise ayrı yazımdan yanadır. Genel kural olarak, eğer iki ayrı sözcük birleşip yeni ve bambaşka anlamlı bir sözcük oluşturuyorsa birleşik yazılmalıdır. Örneğin, sivrisinek, anamuhalefet, karabasan, kardelen, tümdengelim, ortaokul, altyapı, üstgeçit, karadelik gibi…

GELİYİM Mİ, GELEYİM Mİ?

Sık yapılan yanlışlardan biri de bu. Yani soru eklerindeki ilgeçlerin (edatların) yanlış kullanımı. Geliyim mi, söyliyeyim mi, ağlıyayım mı, başlıyayım mı, yatırıyım mı demek ya da yazmak yanlıştır. Doğrusu geleyim mi, söyleyeyim mi, ağlayayım mı, başlayayım mı, yatırayım mı olmalı…

ŞİİR VE NOKTALAMA İŞARETLERİ

Sık yapılan bir başka hata şiirlerde dize sonlarında virgül kullanılması. Yapısı gereği şiirde bir dize ya bir cümledir ya da alt dizelerde tamamlanacak olan bir cümlenin parçasıdır. Bir cümle olması halinde dize sonuna virgül değil nokta konulur. Ki bu da şiirin görselliği, estetiği ve anlatım kaygısı bakımından illa gerekmez. Ustaların noktalama işareti kullanmadan yazdığı pek çok güzel şiir olduğunu hatırlayın. Bir cümlenin parçası olması halinde ise her dizenin sonuna virgül koymak, bir yandan anlamı karmaşıklaştırır, söylemi zayıflatır, bir yandan da görselliği içinden çıkılmaz hale getirir. Eğer şiirde bölünmüş bir cümleden oluşan birden çok dize varsa, anlamı zayıflatmamak, söylem kaybının önüne geçmek amacıyla virgül kullanılabilir. Ama “bu dize bitti, cümle bitmedi, alt dize ya da dizelerde sürüyor” mantığıyla her dize sonuna virgül koyarsanız estetikten, içerikten ve okuma kolaylığından ödün vermiş olursunuz.


BOL NOKTA BOL HATA

Türkçe imla kılavuzunda “yan yana iki nokta” şeklinde bir noktalama işareti yok.

Ama “yan yana üç nokta” Türkçe imlasında yer alan bir noktalama işaretidir. Bunu unutmayın!

Milli edebiyat akımının ilk dönemlerinde Latin alfabesine geçişin karmaşası içinde kimi yazarların kullandığı “yan yana iki nokta” yanlışı kısa sürede düzeltildi. Çoğu zaman düzyazıda, özellikle şiirde yapılan bir başka nokta hatası “yan yana üçten çok nokta” ya da “sıralı nokta” koymak. “Sıralı noktalar”, kural olarak, bir metinde “bilerek ya da eksik bilgilenme nedeniyle” atlanan veya çıkarılan bölümleri belirtmekte kullanılır. Ya da bir yazının içine herhangi bir metinden bir bölüm alındığında, alınan bölüm metnin başından değil başka bir yerinden başlıyorsa, bunu belirtmek için “sıralı nokta” kullanılır. Siz, şiir ya da düzyazınızdaki cümlelerin sonuna “anlamı ve söylemi güçlendirme” kaygısıyla “üçten fazla” noktayı sıralarsanız, ortaya çıkan anlam budur: Yani kastınızdan çok uzak ve tümüyle yanlış bir anlam.

NİDÂ’YI NÂDİM ETMEYİN

Nidâ, bildiğiniz gibi, ünlem işareti. Bu tür düşünce, duygu ve fikirleri içeren cümlerin sonlarında korku, şaşkınlık, hayret, üzüntü benzeri güçlü duyguları belirtmek için konulur. Bağırma, haykırma, isyan etme, zafer düzeyindeki bir sevinci belirtme gibi güçlü duguysallık ve şiddet içeriği bulunan cümleler de ünlem işaretiyle bitirilir. Bilinmeyen, belirlenemeyen, anlam verilemeyen durumların ifade edildiği cümlelerin sonuna bunu vurgulamak amacıyla yine ünlem işareti konulur.

Sık yapılan bir hata, ya da yanlış anlama nedeniyle başvurulan bir yöntem, bu tür cümlelerde güya anlamı güçlendirmek, vurguyu artırmak amacıyla art arda ünlem işaretinin kullanılması. Oysa art arda iki ya da üç ya da dört ya da daha fazla ünlem işareti Türkçe’nin noktalama işaretleri arasında yer almaz. Ünlem işareti bir kez kullanılır ve istenilen vurguyu yapar. Eğer cümleniz zaten doğuştan vurgusuzsa sizin art arda ünlem işareti koymanız onu ne güçlendirir ne de kurtarır. Olsa olsa zayıflığını iyice ortaya çıkarır. Bir yandan da bu kadar kalabalık “nidâ” bir “nidâ”yı “nâdim” eder. Yani üzer.

12 Hayvanlı Türk Takvimi


12 Hayvanlı Türk Takvimi, 12 yılın 5 katı olan 60 yıllık devreleri ile Göktürkler’de, Uygur Türkleri’nde, Tuna Bulgarları’nda, İtil Bulgarları’nda ve daha önceleri de büyük ihtimalle Hun Türkleri’nde kullanılmış olup, Türkler arasında çok yaygın bir sistem olmuştur. Göktürk Yazıtları, Uygur kitap ve hukuk belgeleri, Tuna Bulgarları’nın yazıtları, Bulgar Hakanları Listesi bu takvimle tarihlendirilmiştir. Hatta, Manas Destanı’ndaki bazı olaylar bile On İki Hayvanlı Türk Takvimi ile tarihlendirilmiştir.



Tarih

Edouard Chavannes’in “Le Cycle turc des Douze Animaux 12 Hayvanlı Türk Takvimi”, adlı araştırmasına göre Asya’da kullanılan 12 Hayvanlı takvim Türklere ait bir takvim sistemiydidi ve Çinliler bu takvimi Türklerden almışlardı. Chavannes bu yüzden de araştırmasının adını 12 Hayvanlı Türk Takvimi koymuştur.



Yıllar
Yıl Eski dil Günümüzde
1 Sıçan Fare
2 Ud Sığır Öküz
3 Bars Pars
4 Tavışgan Tavşan
5 Lu[1] Ejderha
6 Ilan Yılan
7 Yunt At
8 Koy Koyun
9 Biçin Maymun
10 Tabuk Tavuk
11 İt Köpek
12 Tonguz Domuz
Aylar

Bir yılda 12 ay vardı. Aylar birinçay (birinci ay) , ikinçay (ikinci ay), üçünçay (üçüncü ay), dördünçay (dördüncü ay), beşinçay (beşinci ay), altınçay (altıncı ay), yedinçay (yedinci ay), sekizinçay (sekizinci ay), dokuzunçay (dokuzuncu ay), onunçay (onuncu ay), onbirinçay (onbirinci ay) ve onikinçay (onikinci ay) diye adlandırılmıştır.



Mevsimler
Eski isim Günümüzde
Oğlak ay: İlkbahar
Uluğ Oğlak ay: Yaz
Uluğ ay: Sonbahar
Ay: Kış



Günler

Türklerde gün isimlerinin yabancı kökenli olmasının sebebi bazı tarihçilere göre; göçebelik sebebiyle Türklerde gün kavramının gelişmemesidir. Türk Takvimi‘nde bir gün 12 bölüme ayrılır, her bölüme Çağ adı verilirdi. Bir çağ iki saat, dolayısıyla bir gün de 24 saatdi. Herbir çağ ise sekiz Kehten ibaretti. Yılbaşı olarak gece-gündüz eşitliğinin yaşandığı 21 Mart, Nevruz günü alınırdı.

Sınav kabus olmasın

Haziran ayı demek; sınav demek, heyecan demek, korku demek! ÖSS, OKS ve SBS`ler yaklaşırken, öğrenci ve velileri saran stres dalgasından kurtulmanın, kaygıyı başarıya dönüştürmenin yolları.....

ÖSS , SBS , OKS , LGS ... Bütün bu terimler kimilerinde hiçbir anlam ifade etmese de, öğrenciler ve onların aileleri için adeta `ölüm-kalım ` meselesi olan sınav isimlerinin kısaltılmışıdır!


İyi bir eğitim almak ve başarılı olmak için geleceğini bu sınavlara bağlayan gençler şu günlerde var güçleriyle yaklaşan sınavlara hazırlanıyor. Korku, panik, öfke ve heyecan gibi karmaşık duygular yaşayan gençleri, bu hislerinde aileleri de yalnız bırakmıyor. Peki bu çok önemli sınavlara gençler nasıl hazırlanmalı, sınav sırasında nasıl davranmalı, aileler çocuklarına nasıl yaklaşmalı?


Tüm bu soruların yanıtını Bahçelievler Medical Park Hastanesi `nden Psikolog Şebnem Turhan `dan aldık. Şu günlerde sınav stresi yaşayan öğrenci ve velilerin kendisine sıklıkla başvurduğunu belirten Turhan `ın çarpıcı açıklamaları ve önerileri şöyle:


YÜKLENEN ANLAM ÖNEMLİ


"Sınav kaygısı yaşamamak için öncelikle sınavı kaygı haline getiren nedenleri bilmek gerekir. Birincisi; sınavla ilgili bilgi almak çok önemli:


Sınav nasıl bir şey, ne kadar sürüyor, ne olacak? İkincisi ise öğrencilerin, öğrenme modelini keşfetmeleridir. Nasıl öğreniyorlar? Sözel mi, sayısal mı, görsel mi, işitsel mi öğreniyorlar? Bununla birlikte öğrencilerin akademik anlamda düzenli çalışmaları gerekiyor. Eğer ki bunlar yapılmazsa kaygı yaşanması çok doğaldır. Çünkü hazır değilsinizdir. Hazır olmadığımız bir şey de bizi tehlikeye sokar. Aslında sınavı kaygı haline getiren şey, sınava yüklediğimiz anlamdır. En önemlisi de sınav hakkındaki düşüncelerimizdir. Eğer sınav bizim için ölüm-kalım meselesiyle, hayatımızın dönüm noktası ise o zaman kaygıyı hem aileler, hem de öğrenciler daha yoğun yaşar.


`NORMAL BİR DUYGUDUR`


Dozunda olduğu sürece, sınav kaygısı hedefe ulaşmak için motive edici normal bir duygudur. Ama ailelerin `Sen başarırsın, sana güveniyoruz` gibi gaz vermeleri, `Senin için çalıştık, didindik, şimdi sıra sende` gibi fedakarlık edebiyatları çocuğu motive etmiyor, aksine derslerden uzaklaştırıyor.


Ailelerin yaklaşımı sınav kaygısının fobiye dönüşmesinde önemli rol oynuyor. Sınav kaygısını problem haline getiren unsurlardan biri sınava girecek kişinin üzerindeki yük ve taleplerdir. Sınava girecek kişinin ya da etrafındaki insanların beklentileri kişinin bilgi düzeyinden yüksekse sınav kaygısı olumsuz bir işlev kazanmaya başlayabilir . Diğer bir unsur ise sınava yüklenen anlamdır.


Çevremize baktığımızda, her sınava giren kişi aynı düzeyde stres hissetmediğini görürüz. Bunun önemli sebebi çevresel ve sosyal faktörler. Sınava girecek çocuğu olan bazı aileler, yapılan maddi ve manevi yatırımlar sebebiyle sınava bir ölüm kalım meselesi olarak bakabiliyorlar. Bu da çocuklar üzerinde önemli bir baskı unsuru oluşturuyor. Eğer aileler sınavı;


* Bir ölüm-kalım meselesi haline getiriyorsa,


* `Sen başaracaksın, biz sana çok güveniyoruz` diyerek zamansız ve uygun olmayan cesaretlendirmelerde bulunuyorsa,


* Kazanamadığında bunun çocuk için felaket olacağı mesajını veriyorsa,


* Sınavı kazanması için yapılan maddi-manevi fedakarlıklar çocuğa sıklıkla aktarılıyorsa, başarılarını küçümsüyor, başarısızlıklarını abartıyorsa,


* Yaşıtlarıyla karşılaştırarak çocuğu değerlendiriyorsa,


* Bugüne kadar başarılı olduğu alanları da olması gerekenden daha fazla şekilde ödüllendiriyorsa (başarının abartılması) sınav bir o kadar daha olumsuz yönde ve kaygı yaratıcı şekilde anlam kazanmaya başlayacaktır.


`UNUTMAYIN, O BİR ERGEN `


Kaygı duygusu çok kolay ve çabuk şekilde bulaşan bir duygudur. Çocukların sınav karşısında duydukları kaygıları en aza indirmek istiyorsak ; aile olarak sınav karşısında öncelikle kendi duygularımızı tanıyıp kontrol etmeliyiz ki çocuklarımıza yardımcı olabilelim. Ailece sınavın anlamanı sorgulamak, değerlendirmek ve en uygun hale getirmek de kaygıyı azaltacaktır.


MOTİVE EDİCİ ÖNLEMLER


* İlk yapılacak iş neyle karşılaşılacağını bilmek ve sınav hakkında bilgi edinmektir; hangi konulardan soruların gelebileceği, zamanı etkin kullanma yöntemleri gibiBu konuda okul ya da dershanedeki rehberlik servislerinden yardım alınabilir.


* Yapabildiklerinizin farkında olup kendinize gerçekçi hedefler koyun.


* Öğrenme modelinizi tanımalı ve çalışma sisteminizi bu modele göre planlamalısınız.


* İç diyaloglarınızı gözden geçirmeli, düşünce hatalarınızı fark etmeli ve düzeltmelisiniz. `Sınavda hiçbir şey yapmayacağım, kazanamayacağım yerine, elimden geldiğince çalıştım ve sınavda da elimden geleni yapacağım, sonuçta sınav nasıl biri olduğumu değil, bilgi birikimimin nasıl olduğunu gösterecek` diye düşünmelisiniz.


* Gevşeme egzersizleri öğrenmek ve düzenli bir şekilde uygulamak da kaygıyı en aza indirmeye yardımcı önemli tekniklerdendir.


* Tüm bu önerileri denediğiniz halde halen sınav kaygınızı yenmek de zorluk çekiyorsanız bir uzmana danışmanız çok doğru olacaktır.

Jericoacoara - Land of Sand

I found my new favorite place! It was hard to get to, but in the end, it was totally worth it! To get here, I had to take a bus for 2 hours, wait for another 2 hours, take another bus for 8 hours, wait for another 2 hours, take a bus for 5 hours, get off and then on to another "bus" (this one is 4 wheel drive, open sided with bench seats and the luggage goes on the top) for an additional hour.

After all that, I arrive in a town with all sand roads, no sidewalks, barely 2 small markets and no
stress. This town is, as the locals say, TRANQUILO, tranquil, layed back and beautiful. The beach stretches some 30 km the town one way and I dont know how many the other way... I was going to stay here for two or three days and then...Chris finally met back up with me AND we both loved it so much we ended up staying about a week. We met some great people, hung out at the beach, relaxed at the hostel with our books, chatted with the owners of the pousada, hiked up sand dunes, rode horses, watched MANY sunsets.... it was great.
Then we decided to get back to the real world...but first we wanted to go to a Park called Lençois Marahenses, which is full of sand dunes and lakes. But to get there, we had to...take a 4x4 for about 2 hours, a van for about 3 hours, a bus for about 4 hours...to the town of Tutoia, where we spent the night. Then the next day, we took another 4x4 to a small town where we spent the night, then the next day another two hours to Barrerinhas, where you can do a jeep tour to the dunes. Whew!

The jeep tour was great! We went in the afternoon to be able to see the sunset, but it was kind of cloudy. However, we did swim in a few warm fresh water lakes and hike over some beautiful white dunes...
Next we went to the big city of Sao Luis, where we walked around the colonial center, met a bunch of people and got to see the locals practicing for the Bumba do Moi festival by dancing around in cool feather costumes...It was very cool!

So, next stop, Brasilia and then the Pantanal!