Bayram Cigerli Blog

Bigger İnfo Center and Archive
  • Herşey Dahil Sadece 350 Tl'ye Web Site Sahibi Ol

    Hızlı ve kolay bir şekilde sende web site sahibi olmak istiyorsan tek yapman gereken sitenin aşağısında bulunan iletişim formu üzerinden gerekli bilgileri girmen. Hepsi bu kadar.

  • Web Siteye Reklam Ver

    Sende web sitemize reklam vermek veya ilan vermek istiyorsan. Tek yapman gereken sitenin en altında bulunan yere iletişim bilgilerini girmen yeterli olacaktır. Ekip arkadaşlarımız siziznle iletişime gececektir.

  • Web Sitemizin Yazarı Editörü OL

    Sende kalemine güveniyorsan web sitemizde bir şeyler paylaşmak yazmak istiyorsan siteinin en aşağısında bulunan iletişim formunu kullanarak bizimle iletişime gecebilirisni

İNSANLIĞI TEHDİT EDEN OLAYLAR NELERDİR?

İNSANLIĞI TEHDİT EDEN OLAYLAR NELERDİR?
1.Dünya'mızda Bazı Canlı Türlerinin Yok Olmasının Doğal Dengeye Etkisi:
Yeryüzünde çok sayıda canlı yaşamaktadır. Canlılar, yaşamlarını çevreleriyle sürekli bir etkileşim içinde sürdürürler. Beslenme, barınma ve çoğalma gibi temel gereksinimlerini yaşadıkları bu doğal ortamdan karşılarlar. Doğal ortamda canlılarla cansızlar arasındaki sürekli ilişkiye doğal denge denir. Doğal ortamın zarar görmesi, doğal dengenin bozulmasına neden olur. Bu da o çevrede yaşayan canlıların, yok olması veya türlerinin azalması anlamına gelir.
Canlılar arasında, bulunduğu çevreyi en çok etkileyen ve ona zarar veren insandır. Günümüzde dünya nüfusu hızla artmaktadır. Artan nüfusun beslenme, barınma vb. gereksinimlerini karşılayabilmek için doğal ortam, insanların bilinçsiz davranışları sonucunda bozulur. Ormanlar; tarla açmak, bina yapmak amacıyla veya yangınlarla yok edilir. Oysa ki ormanlar, doğal dengeyi sağlayan çok sayıda canlının barınma ve beslenme ortamıdır. Ayrıca çevreyi canlı tutan, güzelleştiren, erozyonu önleyen, toprak kaymalarını engelleyen ve insanlara pek çok ürün sağlayan doğal varlıklar yine ormanlardır. Bunların yok edilmesi, orada yaşayan canlıların da tükenmesine, insanların bu ürünlerden yoksun kalmasına ve doğal ortamın bozulmasına neden olur.
Aynı şekilde sanayi atıkları ve daha başka maddelerle suların (deniz, göl ve akarsu) kirletilmesi de pek çok canlı türünün azalmasına veya yok olmasına neden olur. Av yasağına uymama ve aşırı avlanma da canlı türlerini yok eden bir başka etmendir. Görülüyor ki, doğal ortamın bozulmasının kaynağında her insan vardır. İnsanın doğal ortama bu şekilde müdahalesi dünyanın zenginliğini büyük çapta yitirmesine neden olur. Sonuçta, yaşamak için birbirlerine doğrudan veya dolaylı olarak muhtaç olan canlılardan birinin yok olması, doğada düzeltilemeyecek bozulmalara yol açar. Bu bakımdan doğal çevreyi korumak önemlidir. Çevrenin korunması biz insanların çevreye karşı duyarlı olmasıyla mümkündür.
Hepimize büyük yarar sağlayan doğal çevremize karşı görevimiz, onu yok etmek değil, korumak, geliştirmek ve ondan bilinçli olarak yararlanmaktır. Bu nedenle tüm canlıları sevmeli ve doğayla dost olmalıyız.
Son yıllarda, doğal dengenin bozulmasının doğuracağı sonuçların ne kadar önemli olduğunu anlayan ülkeler, çevre korumasına büyük önem vermeye başlamışlardır. Yurdumuzda da doğal yaşamı korumak amacıyla pek çok milli park oluşturulmuştur. Kuşcenneti, Yedigöller, Kovada Gölü ve Uludağ milli parkları bunlara örnektir.
2. Doğal Kaynakların Bilinçsizce Tüketilmesi:
Yaşamımızı sürdürmek için doğal kaynaklardan yararlanırız. Hava, su, toprak, bitki örtüsü, hayvanlar ve madenler doğal kaynaklarımızı oluşturur. Bitmeyecekmiş gibi görünen bu kaynaklar, insanların bilinçsizce davranışları sonucu hızla azalmaktadır. Oysa görevimiz, bunları yok etmek değil, korumaktır.
Bitkiler ve hayvanlar, yaşamları için gerekli oksijeni havadan alırlar. Havanın çeşitli şekillerde kirletilmesi, bu kirliliğin yağmur suları ile yeryüzüne inerek akarsu, yer altı suları ve toprağa karışması, orada yaşayan canlıları olumsuz yönde etkiler. Onların türlerinin azalmasına veya yok olmasına neden olur. Çünkü doğadaki canlıların zenginliği, sağlıklı bir çevrenin var olmasına bağlıdır.
Su, sağlıklı bir hayatın devamı için canlıların gereksinim duyduğu en önemli doğal kaynaklardandır. Yeryüzünün yaklaşık dörtte üçünü ve canlı vücudunun önemli bir kısmını su oluşturur. İnsanlar birçok alanda (temizlik işlerinde, elektrik enerjisinin elde edilmesinde, bahçe ve tarlaların sulanmasında, deniz ulaşımında vb.) sudan yararlanır. Su, içinde yaşayan birçok canlıya da yaşama ortamı sağlar. Burada yaşayan balıkların beslenmemiz açısından önemi büyüktür.
İnsanların yıllarca deniz, göl ve akarsulara bıraktığı atık maddeler, buralarda yaşayan canlı türlerinin azalmasına, bazılarının da yok olmasına neden olmuştur. Ayrıca buna bağlı olarak birçok önemli turizm merkezi de özelliğini yitirmiştir. Örneğin, bugün yurdumuzda Haliç ve İzmit Körfezi'nin çeşitli şekillerde kirletilmesi, çevre ve orada yaşayan canlılar için önemli bir tehlike oluşturmaktadır. Sanayinin hızla gelişmesi de su kaynağının tüketimini etkilemektedir. Ancak ülkelerin kalkınmasında ve iş olanaklarının oluşturulmasında sanayi kuruluşlarına da gereksinim vardır. Burada dikkat edilmesi gereken konu, suyun tutumlu bir şekilde ve kirletilmeden kullanılmasıdır.
Aynı şekilde doğal kaynaklarımızdan olan ormanların da sayılamayacak kadar yararları vardır. Bunlardan, gelecek kuşakların da yararlanmasını sağlamak için onları korumalıyız. Nüfus artışına paralel olarak giderek artan bir biçimde kullanılan bu kaynaklar korunmadığı takdirde zamanla tükenme noktasına gelir. Bu durum, doğa için bir felaket oluşturur.
Yaşamın doğal kaynağı olan toprağa bırakılan zararlı katı ve sıvı atıklar, zamanla toprağın özelliğini kaybetmesine neden olur. Verimliliğini yitiren toprak, üzerinde yaşayanları besleyemez duruma gelir. Bitki örtüsünden yoksun kalan toprak, sularla taşınarak gölleri doldurur ve oradaki canlıların yok olmasına neden olur.
Doğal kaynaklarımızdan olan yer altı zenginlikleri (madenler) de insanlar tarafından bilinçsizce tüketilmesi sayesinde her geçen gün azalmaktadır. Madenlerden; sanayi alanında, enerji elde etmede ve başka alanlarda yararlanmaktayız. Yapılan araştırmalara göre çok önemli birer enerji kaynağı olan petrol, kömür ve doğal gaz, yeni yataklar bulunmazsa, aşırı kullanılmaları nedeniyle çok kısa bir zaman sonra tükenecekleri belirtilmektedir. Bu bakımdan gerek enerji kaynaklarımızı, gerekse diğer yer altı kaynaklarımızı bilinçli kullanarak onlardan daha uzun bir süre yararlanmayı sağlamalıyız.
Şu halde yaşamımız için vazgeçilmez birer kaynak olan doğal kaynaklarımızı bilinçli kullanmak, en başta gelen görevlerimiz içerisinde olmalıdır.Günlük yaşantımızda, okulda ve evde bilinçli birer tüketici olmak durumundayız. Su, elektrik, yakıt ve besin maddelerini israfa kaçmadan gerektiği kadar kullanmalıyız.
3. Savaş, Açlık ve İsraf :
Savaşlar, insanlar üzerinde uzun yıllar silinemeyecek olumsuz etkiler bırakan felaketlerdir. Savaşların pek çok nedeni olabilir. Ancak bazen gerçek nedenleri yerine basit bir nedenden dolayı da savaş çıkmaktadır. Çok sayıda insanın hayatını kaybetmesine neden olan savaşlar, pek çok kişinin de sakat kalmasına neden olmaktadır. Teknolojinin gelişmesiyle birlikte savaşlarda kullanılan silahlarda büyük gelişme olmuştur. Özellikle kitle imha silahlarından olan nükleer (atom bombası), biyolojik ve kimyasal silahların savaşlarda kullanılması halinde büyük çapta ölümlerin, acıların yaşanacağı bir gerçektir. Nitekim İkinci Dünya Savaşı'nda Japonya'nın Nagazaki ve Hiroşima kentlerine atılan atom bombaları çok sayıda insanın ölmesine, sakat kalmasına ve hastalanmasına neden olmuştur. Bombaların etkisi günümüzde de devam etmektedir. Bu durum ülkeleri savaş yapmamak için önlem almaya zorlamıştır . Bu amaçla Birleşmiş Milletler Teşkilatı kurulmuş, birçok anlaşma ve sözleşme yapılmış ve bu tür silahların yapımı, kullanılması yasaklanmıştır.
Savaş ve açlık kavramları arasında doğrudan bir bağ bulunmaktadır. Doğal çevreye de zarar veren savaşlar, açlığa da neden olan ekonomik ve sosyal etkenlerin başında gelir. Ülkelerin silahlanmaya ayırdıkları büyük paralar, o ülkedeki toplumun açlık felaketi ile karşı karşıya kalması sonucunu doğurabilir.
Dünyadaki besin kaynaklarının dağılımında büyük farklılıklar vardır. Bu kaynaklar, bazı ülkelerde çok bol iken, bazılarında azdır. Kaynakların az olması, ülkelerde açlığa neden olmaktadır. Dünyada açlığa karşı mücadele etmek amacıyla kurulan Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Teşkilatı (FAO) 'na göre 450 milyon insan açlık tehlikesiyle karşı karşıya bulunmaktadır. Bu tehlikede çoğunluğu çocuklar oluşturmaktadır. Birleşmiş Milletler Uluslar Arası Çocuklara Yardım Fonu (UNICEF), her yıl bu şekilde 15 milyon çocuğun öldüğünü belirtmektedir.
Açlıkla karşı karşıya olan insanların çoğunluğunu Afrika ve Asya kıtalarındaki bazı ülkeler oluşturmaktadır. Gelişmiş ve bol miktarda besin maddesine sahip ülkeler, açlıkla karşı karşıya bulunan ülkelere, gıda ve parasal yardımda bulunmaktadır. Ayrıca FAO ve Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı gibi uluslararası kuruluşlar da bunlara yardım elini uzatmaktadır. Ancak bu ülkelerde nüfus artışının hızlı olması, yapılan yardımlarla açlığın önlenmesinde başarıya ulaşılmasını güçleştirmektedir.
Yurdumuz, kendi gereksinimi olan tarım ürünlerini kendi topraklarındım sağlayabilen çok az ülkeden biridir. Bu özelliği ile beslenme sorunu bulunmayan ender ülkelerdendir. Bununla birlikte ülkemizde, yanlış beslenme alışkanlığından kaynaklanan dengesiz bir beslenme sorunundan söz etmek mümkündür. Dengesiz ve yetersiz beslenme birçok hastalığı beraberinde getirmektedir.
Bazı ülkelerde her yıl çok sayıda insan açlıktan ölürken, bazı ülkelerde büyük bir savurganlık ve israf yaşanmaktadır. İsraf, ülkelerin ekonomilerini çökerten bir faktördür. Bu bakımdan her konuda tasarrufa dikkat etmeli, israftan kaçınılmalıdır.
İsraf yalnızca besin maddelerinin bilinçsizce tüketiminde yaşanmaz. Aynı zamanda insan gücü ve beyin gücünün de uygun alanlarda kullanılmamasıyla da gerçekleşir. Bu alanlardaki israf nedeniyle Türkiye, dünya ülkeleri içerisinde ön sıralarda yer almaktadır. İsrafın önüne geçebilmek için her alanda tutumlu olmak gerekir. Gereksinimimiz olan maddeleri, zamanımızı ve gücümüzü tasarruflu kullanmak zorundayız, Ülkemize olan sevgimizi, bu şekilde davranarak gösterebiliriz.
4. Nükleer, Biyolojik ve Kimyasal Silahlar ile Mayınların Kullanımı :
Kısaca, kitle imha silahları (KİS) olarak bilinen nükleer, biyolojik ve kimyasal (NBC) silahlar, insanlığın geleceği için büyük bir tehdit oluşturmaktadır.
Son yıllarda özellikle Orta Doğu ülkelerinin bir kısmında giderek artan bir silahlanma yarışı gözlenmektedir. Endişe verici en önemli gelişmeler, çok sayıda insanın birden ölümünü ve stratejik tesislerin yok olmasını hedefleyen nükleer, biyolojik ve kimyasal silahlar alanında olmaktadır. Bu silahların fırlatılmalarını sağlayan füzelerin 600-1000 km arasındaki uzaklıklara kadar etkili olmaları, kullanılmaları halinde insanlığa büyük zararlar verecektir.
Yurdumuzun çevresinde bulunan bazı komşu ülkelerin, söz konusu silahları geliştirme yönündeki çalışmaları, Türkiye ve dünya tarafından yakından ve kaygıyla izlenmektedir. Bu çerçevede ülkemiz ve daha pek çok ülke, bu silahların yapılmasının, kullanılmasının ve yayılmasının önlenmesine ilişkin uluslar arası anlaşmalara üye olmuştur. Ancak bu silahların yapımı, yayılması, kullanılması ve denenmesi çeşitli antlaşmalarla yasaklanmasına rağmen, bazı ülkelerin bu silahlarla ilgili gizli çalışmaları olduğu belirtilmektedir. Bu durumda nükleer silahlar insanlığın geleceğini tehdit etmeye devam etmektedir. İnsanlık için bir felaket oluşturan bu silahların yapılması ve kullanılması mutlaka engellenmelidir. Bu konuda, Dünya devletlerine önemli görevler düşmektedir.
5. Başlıca Bulaşıcı Hastalıklar:
Her hastalık önemlidir. Ancak sık görülen ve birçok kişinin ölümüne veya sakat kalmasına yol açan hastalıkların toplum açısından ayrı önemi vardır. Böyle hastalıklara önemli hastalıklar denir. Bulaşıcı hastalıklar da tarih boyunca önemli hastalıkların başında gelmiştir, Günümüzde de bazı bulaşıcı hastalıklar hala önemini korumaktadır. Her yıl binlerce kişi bu hastalıklara yakalanmakta ve yaşamını yitirmektedir.
Kızamık, kızamıkçık, kabakulak, suçiçeği, boğmaca gibi hastalıklar Özellikle çocuklar için büyük önem taşımaktadır. Tifo, dizanteri, kolera, bulaşıcı sarılık (hepatit), AİDS, trahom, sıtma ve kuduz gibi hastalıklar da insanların ölümüne neden olabilen önemli bulaşıcı hastalıklardır. Bu hastalıklar hasta kişiyle doğrudan temas yoluyla bulaşabildiği gibi, su, besin, kan ve havayla da bulaşabilir. Ayrıca bazı sineklerin sokması, bazı hasta hayvanların ısırması ve tırmalaması yoluyla da bulaşması mümkündür.
Bunlardan; özellikle çocuklar için önemli olan hastalıklar, hasta kişinin öksürük ve hapşırmasıyla çevreye yaydığı mikroplar aracılığıyla bulaşır. Tifo, dizanteri, kolera, bulaşıcı sarılık ve AİDS gibi hastalıklar ise daha çok su, besin ve kan yoluyla bulaşan hastalıklardır. Sıtma (sivrisinekle) ve trahom (karasinekle) sineklerin sokması, kuduz da hasta hayvanların (köpek, kedi gibi) ısırması ile bulaşır.
Çağımızda insanlığı tehdit eden en önemli hastalıklardan biri de AİDS'tir. Bu hastalık vücudun başka hastalıklara karşı direncini azaltarak ölüme yol açar. Etkeni bir virüstür. Hem kan yoluyla hem de cinsel ilişki ile bulaşan bu hastalığın henüz tedavisi ve aşısı yoktur. AİDS hastalığına yakalanma riskinin en çok olduğu gruplar; güvenli cinsel ilişkisi olmayanlar, kan ürünleri kullanması gerekenler, uyuşturucu bağımlıları ve sağlık personelidir. Bu hastalıktan korunmak için; kan ürünleri kullanması gerekenler, mutlaka gerekli tahlilleri yapılmış kan ürünlerini tercih etmelidirler. Ayrıca kullanılan birtakım aletlerin (cerrahi, diş fırçası, manikür aletleri vb.) sterilize edilerek kullanılması gerekmektedir. Bunun yanında sağlıklı cinsel ilişki kurallarına uyulmalıdır.
Çağımızda henüz tedavisi olmayan bir diğer önemli bulaşıcı hastalık da HEPATİT B (sarılık)'dir. Bu hastalık da kan yoluyla ve cinsel ilişki ile bulaşmaktadır. Bu hastalığa yakalananlarda, karaciğer yetmezliği ve karaciğer kanseri oluşma ihtimali yüksektir.
Hepatit B'den korunmak için aşı yaptırmalı, test edilmemiş kan kullanılmamalı, tıbbi aletler sterilize edilerek kullanılmalıdır. Ayrıca bir defa kullanılan enjektörler atılmalı, güvenli cinsel ilişki ve tek eşlilik kurallarına uyulmalıdır.
6. Eğitimsiz Nüfus ve İşsizlik :
Eğitim, insanların en temel hakkıdır. Ülkelerin gelişmişlik düzeyi ile eğitim sistemleri arasında çok sıkı bir bağ vardır. Ancak dünya ülkeleri arasında okuryazar oranı konusunda çok büyük ayrılıklar vardır. Gelişmiş ülkelerde okuryazar oranı %95'i aşarken pek çok ülkede bu oran oldukça düşüktür. Okuryazar olmayanların oranı özellikle Afrika ülkelerinde fazladır. Bu ülkelerde okuryazar olmayanlar, nüfusun %60'ından daha fazlasını oluşturuyor. Okuryazar oranının düşük olduğu ülkeler; dünyada nüfus artışının en yoğun olduğu ülkelerdir. İllimi karşılık yoksulluk nedeniyle bu ülkelerin eğitime ayırabildiği ödenek oldukça azdır. Oysa zengin ülkeler, eğitim için çok büyük harcamalar yapmaktadır. Örneğin, Fransa'da milli eğitimin bütçesi, devletin en önemli harcaması haline gelmiştir.
Yoksul ülkelerde, temel bilgilerin verilmesinde bazı sorunlarla karşılaşılmaktadır. Eğitimin dershane yerine açık havada yapılması, öğretmenlerin yeterince eğitilememiş ve sınıfların kalabalık olması (80-100 kişi), okul araç ve gereçlerinin yetersizliği vb. bu sorunlara örnektir. Bu ülkelerde çok sayıda çocuk ilköğretime devam edememekte veya hiç okula gidememektedir. Çünkü bu çocukların büyük çoğunluğunu yoksul ve eğitimsiz ailelerin çocukları oluşturmaktadır. Bu nedenle, ailelerine maddi katkıda bulunmak amacıyla küçük yaşta çalışmak zorunda kalan bu çocukların zamanla kötü alışkanlıklar kazanmaları kaçınılmaz olmaktadır.
Gelişmemiş ülkelerde kız çocukları ile erkek çocukları arasında, okula gitme ve eğitilme konusunda oldukça belirgin bir eşitsizlik vardır. Çünkü bu ülkelerde, kız çocuklarını daha çok aile çevresi içerisinde tutmaya yönelik bir anlayış hakimdir. Bu durum kadınların ekonomik, sosyal ve siyasal hayatın dışında kalmasına neden olmaktadır. Bu eşitsizliğe küçük oranda da olsa sanayileşmiş ülkelerde de rastlanmak mümkündür. Oysa ki bir ülkenin eğitilmiş kadın nüfusu, ne kadar çok olursa o ülkenin sosyal durumu da o kadar yüksek olur. Çünkü eğitilmiş kadın, çocuğunu da iyi eğiten kadındır. Böylece toplumun sosyal, ekonomik ve kültürel yönlerden düzeyini yükseltmiş olmaktadır.
Son yıllarda yoksul ülkelerde cehalete karşı büyük bir savaş açılmıştır. 196O'lı yıllardan itibaren pek çok ülke, bu konuya öncelik vermeye başlamıştır. Okul çağındaki çocukları eğitebilmek için çok büyük harcamalar yapılmaktadır. Okuryazar olmayan yetişkinler için de bu konuda büyük gayretler sarf edilmekte ve olumlu sonuçlar alınmaktadır. Buna rağmen dünyada okuma yazma bilmeyenlerin sayısı oldukça yüksektir. Bu konuda ciddi çalışmaların yapılması gerekmektedir.
Ülkemizde de devletimizin, her vatandaşın okuryazar olması konusunda büyük gayretleri vardır. Bu amaçla en küçük yerleşim birimine kadar eğitim hizmetlerini götürmeye çalışmaktadır. Bunun mümkün olmadığı yerlerde taşımalı sistemle çocuklarını eğitmektedir. Ayrıca yatılı bölge okulları açmakta ve daha pek çok proje ile çocuklarına bu hizmeti sağlamaya çalışmaktadır.
Devletimiz, eğitim hizmetlerini yalnızca okul çağında olan çocuklarına değil, ayrıca yetişkinlere de götürmeye çalışmaktadır. Bu hizmetiyle okuma yazma bilmeyenler için açtığı kurslarla vatandaşlarına okuryazar duruma getirdiği gibi, onlara beceri kursları ile meslek de kazandırmaktadır. Etkin bir temel eğitim, ekonomik kalkınmanın da temel öğesidir. Çünkü eğitim, ekonomik büyümenin ve işsizliği önlemenin de ön koşuludur. Eğitim; çocuklara, gençlere, hatta yetişkinlere temel beceriler kazandırır. Onların topluma etkin bir biçimde katılmalarını sağlar. Bu durum ekonomik gelişmeyi hızlandırır. Toplumsal ilişkileri geliştirir. Bunun böyle olmaması halinde toplumda bunalımlar olur, yoksulluk ve işsizlik başlar.
İşsiz insan, çalışabilir durumda olduğu halde işten yoksun olan ve karşılığında para kazanacağı bir iş arayan kimsedir. Günümüzde işsizlik, ekonomik özelliklerine bağlı olarak gelişmiş ülkelerin bile sorunu olmaktadır. Bu sorun gelişmekte olan ve gelişmemiş ülkelerde hızlı nüfus artışına paralel olarak kendini daha çok belli eder.
Ülkemizde de bir yandan hızlı nüfus artışı, öte yandan tarım topraklarının daha çok insan tarafından bölüşülmek zorunda kalınması, kırdan kente göç hareketleri ile işsizlik sorunu yaşanmaktadır...

Ders Dışı Etkinlik Sayfa 168 Japonya'nın depremlere karşı aldığı önlemler nelerdir? COĞRAFYA 11.SINIF DERSİ LİSE 3.SINIF ÜLKENİN BU DEPREMLERE KARŞI ALDIĞI ÖNLEMLER NELERDİR?

Ders Dışı Etkinlik Sayfa 168 Japonya'nın depremlere karşı aldığı önlemler nelerdir? COĞRAFYA 11.SINIF DERSİ LİSE 3.SINIF ÜLKENİN BU DEPREMLERE KARŞI ALDIĞI ÖNLEMLER NELERDİR?
Japon kenti Kobe 1995 yılında yaşadığı 7,3 büyüklüğündeki depremle yerle bir oldu. Japonlar iki yıl içinde yıkılan 46 bin evi yeniden inşaa etti. Dört yıl içinde de tamamen yeni bir kent yaratıldı.
10 yıl önce büyük bir felaketle sarsılan Kobe yaralarını hızla sardı. 1995 yılında 7.3 büyüklüğünde bir depremin vurduğu Japonya'nın Kobe kenti şimdi eskisinden daha çok turist çekiyor. Takriben 90 milyar dolarlık bir proje ile iki yıl içinde mucize bir şekilde 46 bin ev yeniden inşaa edildi, köprüler, demiryolları ve okullar yeniden yapıldı. Kobe Üniversitesi şehir planlama profesörü Yosuke Hirayama'nın büyüleyici ve yeni bir kent kurmak için bir fırsat yakaladı dediği Kobe'de, yeni otoyollor, yeni havalanı ve hatta yeni banliyöler inşaa edildi. Oysa 10 yıl önce 17 Ocak günü yaşanan deprem, 1,5 milyon nüfüslu kentte 88 bin eve hasar vererek 6 bin 400 kişinin ölümüne neden olmuş, 350 bin kişiyi evsiz bırakmıştı.
HALK BİLİNÇLENDİRİLİYOR
Felaketin ardından gerek teknolojik gerek sosyal alanda alınan önlemler parmak ısırtıyor. Japonlar Kobe'de şu önlemleri aldı:
* Japon araştırmacılar depreme dayanıklı binaların test edilmesini sağlayan dünyanın en büyük deprem similatörünü geliştirirken, her yıl tatbikat düzenlenen ülkede, insanlar smilatör odalarını girerek sarsıntı anında panik yapmak yerine nasıl davranmaları yönünde deneyim kazanıyor.
* Yavaş hareket eden ve ekipmanları yetersiz olan kurtarma ekipleri yerine, donanım eksikleri tamamlanarak, çok daha gelişmiş bir ilk yardım rehberliği oluşturuldu.
* Deprem sonrası çıkan yangınlar su bulunamadığı için söndürülemediği için Kobe ve Tokya'da artık su pompalama araçları alındı.
* İlk katlarda bulunan mağazalarda kolonların azaltılması yüzünden yıkımlara sık rastlanılması nedeniyle bu şekildeki mevcut binalar güçlendirilirken, yeni yapılar çok daha gelişmiş bir konstrüksyonla yapılıyor.
* 23 semtte kanalizasyon kapaklarının gerektiğinde dönemsel olarak umumi tuvalete dönüştürülmesi planlanıyor.
* Artık liman yeniden inşa edilirken, yerle bir olan otoyolda arabalar vızıldıyor.
BÜROKRASİ HIZLANDIRILDI
Kobe depreminde bürokratik işlemler nedeniyle 60 ülkeden sadece yirmisinin yardımı kabul edilirken, doktor ekiplerinin Japonya'ya girmesi üç gün, ABD'den gelen 50 bin battaniye izin verilmesi 2 gün sürmüştü. Afet anındaki işlerin yavaş işlemesi nedeniyle yoğun eleştiri alan hükümet, kriz yönetimini de geliştirmek amacıyla yasal düzenleme yaptı.
YETKİLER ARTIRILDI
Olası bir deprem anından yetki kaosu yaşanmaması için askeri yetkililer yerel otoritelerden resmi taleplerde bulunabilecek. Başbakan'ın başkanlığını yaptığı Afet İşleri Gücü de yerel yetkililere emir verme yetkisini korurken, daha hızlı bilgi edinmesi sağlanacak.

DOĞAL KAYNAKLARIN VERİMLİLİĞİ Konuya Başlarken SAYFA 162 LİSE COĞRAFYA 12.SINIF KİTABI LİSE 4.SINIF

DOĞAL KAYNAKLARIN VERİMLİLİĞİ Konuya Başlarken SAYFA 162 LİSE COĞRAFYA 12.SINIF KİTABI LİSE 4.SINIF
Konuya Başlarken
1.Sizce ülkelerin farklı doğal kaynak potansiyellerine sahip olmaları gelişmişlik düzeyleri üzerinde ne yönde etkili olmuştur? Açıklayınız.
2.Günümüzde en önemli doğal kaynaklar hangileridir? Söyleyiniz.
3.Sizce ülkeler ihtiyaç duydukları doğal kaynakları nasıl temin ederler? Söyleyiniz.
Konuya Başlarken
1.Sizce ülkelerin farklı doğal kaynak potansiyellerine sahip olmaları gelişmişlik düzeyleri üzerinde ne yönde etkili olmuştur? Açıklayınız.
2.Günümüzde en önemli doğal kaynaklar hangileridir? Söyleyiniz.
3.Sizce ülkeler ihtiyaç duydukları doğal kaynakları nasıl temin ederler? Söyleyiniz.

Doğal Kaynakların Uluslararası İlişkilere Etkileri LİSE COĞRAFYA 12.SINIF KİTABI LİSE 4.SINIF

Doğal Kaynakların Uluslararası İlişkilere Etkileri LİSE COĞRAFYA 12.SINIF KİTABI LİSE 4.SINIF
Maden, petrol, su, orman, tarım gibi doğal kaynaklar, tarih boyunca toplumların kalkınmasında önemli rol oynamıştır. Dünya nüfusunun artması ve toplumsal ihtiyaçların çeşitlenmesi doğal kaynaklara olan talebi hızla artırmıştır.
Bazı ülkeler petrol, doğal gaz ve kömür gibi enerji kaynakları bakımından, bazıları ise orman, su kaynakları vb. alanlarda daha zengindir. Bu farklılıklar ülkelerin küresel ve bölgesel etkileşimini artırmaktadır.
Ülkeler, doğal kaynaklarını farklı şekillerde kullanmışlardır. Örneğin, Kanada, İsveç, Norveç gibi bazı ülkeler doğal kaynaklarını kullanarak ekonomik yönden gelişmişlerdir. Orta Doğu ve Afrika ülkeleri ise çeşitli nedenlerle doğal kaynaklarından yeterince yararlanamamışlardır. Afrika, Orta Doğu ve Güney Amerika'da bulunan ülkelerin doğal kaynakları bazı ülkeler tarafından sömürülmektedir. Örneğin, nemli tropikal ve subtropikal bölgelerde bulunan zengin tarım potansiyeline sahip Kolombiya, Brezilya, Arjantin gibi ülkelerde plantasyon tarımı, yerliler tarafından yapılamamaktadır, çünkü bu plantasyonlar ABD, Avrupa ülkeleri ve Japonya'ya ait çok uluslu şirketlere aittir.
Geçmişte olduğu gibi günümüzde de uluslararası ilişkilerde doğal kaynaklara sahip olma ve bu kaynakları kontrol etme giderek önem kazanmaktadır. Gelişmiş ülkelerin bir çoğu sömürgeleri olan ülkelerin doğal kaynaklanndan yararlanarak bugünkü sanayileşme düzeyine ulaşmışlardır. Orta Asya'da Kazakistan-Türkmenistan-Özbekistan'nın, Kuzeydoğu Afrika'da Çad-Libya-Mısır-Sudan, Kuzeybatı Afrika'da Cezayir-Fas-Nijerya-Mali-Moritanya-Batı Sahra'nın ve Orta Amerika'daki ülke sınırlarının bugünkü şekliyle oluşturulmasının nedeni zengin doğal kaynaklara sahip olmalarıdır. Stratejik doğal kaynaklara sahip olan bu ülkeler, İkinci Dünya Savaşı sonrasında ulusal bağımsızlıklarını ilan ettikleri hâlde ekonomik alanda bağımsızlıklarını elde edememişlerdir.

Ders Dışı Etkinlik SAYFA 163 LİSE COĞRAFYA 12.SINIF KİTABI LİSE 4.SINIF

Ders Dışı Etkinlik SAYFA 163 LİSE COĞRAFYA 12.SINIF KİTABI LİSE 4.SINIF
Günümüzün gelişmiş ülkeleri (İngiltere, Fransa, ABD vb.)başka ülkelerin doğal kaynaklarını kullanmasalardı bugünkü gelişmişlik seviyesine ulaşabilirler miydi? Araştırmanızın sonuçlarını arkadaşlarınızla paylaşınız.

Rusya Federasyonu LİSE COĞRAFYA 12.SINIF KİTABI LİSE 4.SINIF

Rusya Federasyonu LİSE COĞRAFYA 12.SINIF KİTABI LİSE 4.SINIF
Rusya Federasyonu 1991'de SSCB'nin dağılması sonucu kurulmuş bir ülkedir. Rusya, doğal kaynaklar bakımından dünyanın en zengin ülkelerinden biridir, ülke; petrol, doğal gaz, turba ve kömür gibi enerji kaynakları ve boksit, bor, altın, elmas, platin, fosfat, krom gibi madenler bakımından da çok zengindir. Ayrıca 763 milyon hektarı aşan orman alanı ile orman arazisi genişliği bakımından dünyanın en zengin ülkelerinden biridir. Baykal Gölü 24 bin km3 tatlı su kapasitesi ile dünyanın önemli tatlı su kaynakları içinde yer almaktadır. Nükleer ve hidroelektrik enerji üretiminde dünyada beşinci sıradadır.
Tundra-tayga kuşağı olarak adlandırılan Rusya Federasyonunun % 70'ten fazlasını oluşturan kuzey bölgeleri petrol, doğal gaz, kömür, altın, kereste, tatlı su kaynakları ve hidroelektrik enerji potansiyeli bakımından zengindir.
Rusya ekonomisinin temelini petrol ve doğal gaz oluşturmaktadır. Rusya Federasyonu doğal gaz rezervlerinin büyüklüğü açısından dünyada ilk sırada yer almaktadır.
Rezervlerin tahmini olarak toplamı 48 trilyon m3 yıllık doğal gaz üretimi ortalama 600 milyar metreküptür. Bu üretimin yaklaşık 1/3'ünü Almanya, İtalya,* Fransa, Finlandiya ve Türkiye'ye ihraç etmektedir.
Rusya'nın ihraç ettiği doğal gaz bölgesel ve uluslararası sorunlara yol açmaktadır. Özellikle bazı ülkelerle Rusya arasında doğal gaz bedellerinin ödenmesi konusunda anlaşmazlıklar çıkmaktadır. Örneğin, Ukrayna ve Beyaz Rusya'nın Rusya'ya olan borçları nedeni ile doğal gazın Avrupa'ya taşınmasında sorunlar yaşanmaktadır.
Rusya, dünyadaki petrol üretiminin yaklaşık % 10'unu gerçekleştirmektedir. 140 milyar ton olan dünya rezervleri içinde Rusya'nın payı 6 milyar 609 milyon ton seviyesindedir. Petrol rezervlerin % 80 Sibirya'da, % 20'si üral, Volga gibi bölgelerde bulunmaktadır. 2004 yılında Rusya Federasyonu'nda 460 milyon ton ham petrol üretilmiş ve bunun 277 milyon tonu ihraç edilmiştir. Rusya petrol ihracatını çoğunlukla Baltık Denizi ve Karadeniz'de yer alan terminaller aracılığı ile yapmaktadır. Rusya Federasyonu, Suudi Arabistan'dan sonra dünyanın en büyük ikinci petrol ihracatçısıdır. İhracatının büyük bir kısmını petrol ve doğal gaz oluşturduğu için dünya piyasalarındaki değişmeler ve dalgalanmalar Rusya ekonomisini önemli ölçüde etkilemektedir, uluslararası piyasalarda petrolün ve doğal gazın fiyatı yükseldikçe ekonomideki büyüme hızlanmakta, fiyatlar düştükçe ekonomi küçülmektedir.
Rusya dünyada kömür rezervleri bakımından üçüncü sırada yer alır. Yıllık üretimi yaklaşık 270 milyon tondur. Rusya'daki ilk demir yollan da kömür üretim ve dağıtımına bağlı olarak gelişme göstermiştir.

Beyin Fırtınası SAYFA 163 LİSE COĞRAFYA 12.SINIF KİTABI LİSE 4.SINIF

Beyin Fırtınası SAYFA 163 LİSE COĞRAFYA 12.SINIF KİTABI LİSE 4.SINIF
Rusya doğal gaz, petrol ve kömür gibi zengin doğal kaynaklara sahip olmasaydı küresel ve bölgesel etkisi nasıl olurdu?

Güney Afrika Cumhuriyeti LİSE COĞRAFYA 12.SINIF KİTABI LİSE 4.SINIF

Güney Afrika Cumhuriyeti LİSE COĞRAFYA 12.SINIF KİTABI LİSE 4.SINIF
Afrika kıtasının güneyinde yer alan, Atlas ve Hint okyanuslarına kıyısı olan Güney Afrika Cumhuriyeti (GAC), Cap, Natal, Transval ve Oranj eyelatlerinin birleşmesiyle oluşmuş federal bir cumhuriyettir. Ülkenin doğu ve güneydoğu kıyılarında Mozambik Sıcak Su Akıntısı'nın etkisiyle ılıman bir iklim hâkimdir ve ülkede ormanlık alanlar oldukça azdır. Farklı etnik gruplardan oluşmuş olan bu ülke Afrika'nın kalabalık ülkelerinden biridir.
Hollandalılar, Almanlar ve Fransızlar doğal kaynaklara sahip olmak için 1488 yılından itibaren Güney Afrika topraklarına yerleşmişlerdir. 1800'Ierin sonunda İngilizler, elmas ve altın madenlerinin bulunması üzerine GAC'ye gelmeye başlamıştır. Yerli halklarla İngilizler arasında yaşanan savaşlardan sonra 1910 yılında İngiltere'ye bağlı ve egemenliğin Avrupalı beyazların elinde olduğu Güney Afrika Birliği ortaya çıkmıştır.
GAC günümüzde Afrika kıtasının en gelişmiş ekonomisine sahiptir. Ayrıca yabancıların en fazla yatırım yaptığı ülkedir, ülkede ekonomik faaliyetler büyük ölçüde değerli metal ve madenlere, tarım ürünlerine dayanmaktadır. Altın dışındaki ihraç ürünlerinin % 30'u ham ve işlenmiş tarım ürünlerinden oluşmaktadır. GAC, Afrika'nın tek kâğıt ve selüloz üreticisidir.
GAC değerli madenler bakımından dünyanın en zengin ülkelerinden biridir, ülke dünyanın en büyük altın üreticilerinden biridir.
Burada meydana gelebilecek bir üretim aksaklığı uluslararası piyasaları etkilemektedir (bk. Haber köşesi). 2006 yılında 52 milyar dolar ihracatı içerisinde, platin 8 milyar, altın 5 milyar, elmas 2.5 milyar dolarlık paya sahiptir. Son yıllarda üretim ve ihracatta altın ve elmasın yerini platin grubu almaktadır.
ülkede kömür önemli bir enerji kaynağını oluşturmaktadır. Yaklaşık enerji ihtiyacının % 72'si kömür ile karşılanmaktadır. 1997 yılında 57 milyon ton kömür ihraç etmiştir.
Güney Afrika Cumhuriyeti sahip olduğu değerli madenlerin ve doğal kaynakların (Manganez, Platinyum, Krom, Altın, Elmas, Uranyum, Titanyum, Kömür)sağladığı ekonomik gelişmeyle Afrika kıtasında kurulan bölgesel birliklerde etkin ülke konumuna
gelmiştir.

Etkinlik SAYFA 164 LİSE COĞRAFYA 12.SINIF KİTABI LİSE 4.SINIF

Etkinlik SAYFA 164 LİSE COĞRAFYA 12.SINIF KİTABI LİSE 4.SINIF
Yukarıda verilen bilgilerden ve ön bilgilerinizden yola çıkarak aşağıdaki soruları cevaplayınız.
1.Afrika ülkelerinin gelişmesi için doğal kaynaklarını ne şekilde kullanmaları gerekir?
2.Afrika ülkelerininin uzun süre başka ülkelerin sömürgesi altında kalmalarının nedenleri nelerdir?
3.Afrika ülkeleri içerisinde Güney Afrika Cumhuriyeti'nin ön plana çıkmasının nedenleri nelerdir?

Haber Köşesi Güney Afrika'da üretim Durdu, Altın Rekor Kırdı LİSE COĞRAFYA 12.SINIF KİTABI LİSE 4.SINIF

Haber Köşesi Güney Afrika'da üretim Durdu, Altın Rekor Kırdı LİSE COĞRAFYA 12.SINIF KİTABI LİSE 4.SINIF
Güney Afrika'da madencilik şirketinin üretimini durdurması ve ABD Merkez Bankasının (FED), faizlerde yüzde 0.50'lik yeni bir indirime daha gidebileceği beklentisiyle altının onsu dün 922 dolarla yeni rekora imza attı.
Platinin ons fiyatı da 1.6 dolarla rekor kırdı, uzmanlar kısa vadede altının onsunun 950 doları görebileceğini belirtiyor. ABD'de faiz indirimlerinin süreceği beklentisinin yanı sıra, avro/dolar paritesindeki artış, arza ilişkin kaygılar ve petrol fiyatlarının yükselmesi de altın fiyatlarını rekora taşıyan nedenler arasında gösteriliyor.
GÜNEY AFRİKA'NIN ETKİSİ: Dünyanın en büyük ikinci üreticisi olan Güney Afrikalı madencilik şirketinin enerji açığı nedeniyle üretimini durdurması fiyat artışında etkili oldu. Wall Street'in ABD'de faiz oranlarının daha fazla düşeceği yönündeki tahminleri, doların zayıflığı ve petrol fiyatlarının varil başına 90 doların üzerine çıkması değerli metallerin fiyatlarının yükselmesinde etkili olmaya devam ediyor. Londra'da spot altın külçe piyasası rekor kırarak 1 ons'u 921.30 dolar oldu. Bu ayın başlarında ulaştığı zirve olan 914 doları aştı. Platin de Güney Afrika'daki üretim sorunları nedeniyle 1 ons'u 1640 dolardan tüm zamanların en yüksek değerine çıktı.