Bayram Cigerli Blog

Bigger İnfo Center and Archive
  • Herşey Dahil Sadece 350 Tl'ye Web Site Sahibi Ol

    Hızlı ve kolay bir şekilde sende web site sahibi olmak istiyorsan tek yapman gereken sitenin aşağısında bulunan iletişim formu üzerinden gerekli bilgileri girmen. Hepsi bu kadar.

  • Web Siteye Reklam Ver

    Sende web sitemize reklam vermek veya ilan vermek istiyorsan. Tek yapman gereken sitenin en altında bulunan yere iletişim bilgilerini girmen yeterli olacaktır. Ekip arkadaşlarımız siziznle iletişime gececektir.

  • Web Sitemizin Yazarı Editörü OL

    Sende kalemine güveniyorsan web sitemizde bir şeyler paylaşmak yazmak istiyorsan siteinin en aşağısında bulunan iletişim formunu kullanarak bizimle iletişime gecebilirisni

YER KABUĞUNU OLUŞTURAN KAYAÇLAR VE ÖZELLİKLERİ


OLUŞUMLARINA GÖRE KAYAÇLAR

Püskürük (magmatik) taşlar:
· Magmadan yükselen lavların farklı derinliklerde
veya yüzeyde soğuması sonucu oluşur.
· Derinde soğuyanlara iç püskürük taşlar
(ör:granit) yüzeyde soğuyanlara dış püskürük (ör: andezit, bazalt) taşlar denir.
-Tortul taşlar:
· Dış kuvvetlerin etkisiyle aşındırılıp taşınan
maddeler yer kabuğun çukur yerlerinde birikerek taşlaşır. Bu şekilde oluşan
taşlara tortul taşlar denir.
-Kırıntılı (mekanik) tortullar:
· Kırıntılı tortullar içinde bulunan malzemenin
boyutuna göre isim alırlar.
- Çakıl taşı, kum taşı, kil taşı, konglomera vb.
-Kimyasal tortullar:
· Suda çözülmüş halde taşınan malzemenin
totullanması sonucu oluşan taşlardır.
- Kireç taşı (kalker), jips (alçı taşı), dolomit vb.
-Organik tortular:
· Bitki ve hayvan artıklarının tortulanması sonucu
oluşan taşlardır.
- Taş kömürü, linyit, mercan, tebeşir vb.
-Başkalaşım (metomorfik) taşlar:
· Taşların yüksek sıcaklık ve basınç altında
kalmasıyla yapılarında ve dokularında meydana gelen değişim sonucu oluşurlar.
*Kalker - Mermer
*Granit - Gnays
*Kömür - Elmas

Kayaçlar – Mineraller

Yer kabuğu bilyonlarca yıl boyunca oluşmuş kayaç katmanları içerir.
Yüzeyde ki kayaçlar su, buz, rüzgar ve yer kabuğundaki hareketlerin etkisiyle
sürekli olarak aşınıp biçimlenir. Üç tür kayaç vardır. Magmatik, tortul ve
metomorfik bunların oluşumu ve yapısı bir yerin dış görünümünü belirler.
Kayaçlar, yakıt ve değerli minareller içermeleri, binalar için malzeme kaynağı
olmaları nedeni ile ekonomik bir değer taşır.
Minareller:

Tüm kayaçlar değişik biçim, boyut ve renklerdeki minarel denilen
maddelerden oluşur. Bunların çoğu karbon, demir ve silisyum gibi kimyasal
elementlerin karışımından meydana gelir çoğu kayaçlar birkaç minarel içerir;
Örneğin granitte kuvars, feldispalt ve mika vardır.
Ergicin, kayacın soğuyup katılaşması yada minarel içeren sıvıların
buharlaşmasıyla, düzenli geometrik mineral kristalleri oluşur.

Magmatik kayaçlar:

Magmatik kayaçlar, magmanın mantodan yükselerek soğuyup katılaşması
sonucu oluşur. Magmanın, yanardağlarda olduğu gibi yer kabuğunun yüzeyinde
soğuyup katılaşmasıyla oluşan yer şekline ekstrusif yada volkanik; dayklar yada
siller de olduğu gibi yer kabuğun içinde katılaşmasıyla oluşan yer şekli neyse
instrusif yada plütonik yer şekli denir. Zamanla üsteki kayacın erozyona
uğramasıyla instrusif yer şekilleri yüzeye çıkar. Magmatik kayaç, magmanın
oluşmasıyla soğuyan birbiri içine geçmiş kristaller içerir. İri kristaller,
magmanın yerin altında yavaş yavaş soğumasıyla oluşan granit türü kayaçlarda
bulunur. Magma hızla soğursa, obsidi yerde(doğal cam) olduğu gibi, geniş alanlar
kaplayan derinlik kayaçları oluşur.

Tortul kayaçlar:

Tortullar, doğal süreçler sonucu biriken maddelerdir. Örneğin, bir kayacın su,
rüzgar ve buzul aracılığıyla aşınması sonucu, parçacıkların (molozların)
taşınarak başka yerlerde birikmesiyle bir tortul katmanı oluşur.

Tortul kayaçlar tortulanma, yani tortuların çökelmesi sonucu oluşur.
Tortul katmanlarının oluşumu alta ki katmanların basınç altında sıkışıp
kenetlenerek yavaş yavaş bir kayaç katmanına dönüşmesine dek sürer. Bu sürecin
çoğu kez devam etmesiyle de üst üste bir çok kayaç katmanı ortaya çıkar. Oluşan
kayaç tipini tortulun niteliği belirler. Aşınıp taşınarak kumtaşı gibi başka bir
kayaca dönüşen kayaç parçacıklarının yanı sıra, suyun buharlaşarak geride
bıraktığı(kaya tuzuna dönüşen) çökelti de tortul kayaçlar oluşturula bilir.
Ayrıca tortul kayaç (kömür ve kireçtaşına dönüşen) bitki veya hayvan
kalıntılarından da oluşa bilir

Metomorfik kayaçlar:

Metomorfik kayaçlar, magmatik ya da tortul kayaçların ısı ya da basınç
ya da
Her ikisinin etkisiyle başkalaşması sonucu oluşur. Bu tür kayaçlar magmanın
diğer kayaçların içine sokulması sırasında dar bir alanda oluşa bildiği gibi,
dağların meydana gelişi sırasında geniş alanlar da oluşa bilirler. Seyl denilen
bir kayacığın başkalaşmasıyla oluşan mermer bunun en güzel örnekleridir.

Kayaçların bileşimi:

Değişik kayaçlarda bulunan minerallerin tipi ve dizilişi kayaçlara,
onların aşınma biçimlerini belirleyen kimi özellikler katar.
Kireçtaşı gibi geçirgen kayaçlarda su sızdıra bilen çatlaklar vardır.kum taşı
gibi gözenekli kayaçları oluşturan parçacıkların arasında suyun girebileceği
boşluklar vardır. Bunların ikisi de geçirimli kayaçlardır. Geçirimsiz kayaçlara
su kolay kolay giremez.

KÜTLELER(KAYAÇLAR= TAŞLAR)

Yer kabuğunu oluşturan, çeşitli minarellerden ve organik maddelerden
oluşan katı doğal maddelere taş (kayaç) denir. Minarel, belirli bir kimyasal
yapıya sahip olan ve yer kabuğunun asıl elemanı olan inorganik, doğal ve katı
maddedir.(en yumuşağı talk, en serti ise elmastır). Aslında yerin üstünde ve
içinde bulunan bütün taşların kökeni magmadır. Ancak bunların bir kısmı daha
sonra bazı olaylar sonucu değişik özellikler kazanarak çeşitli isimler alır. Bu
nedenle, oluşumları göz önüne alınarak taşlar üç grupta toplanır.

1- Tortul kütleler
2- Katılaşım kütleler
3- Başkalaşım kütleler

1- TORTUL KÜTLELER

Senklinaller de birikerek oluşan kayaçlardır.

a- Taşınmış (mekanik) tortul kütleler:
Dış kuvvetler tarafından antiklinallerden koparılan parçalar büyük
çukurlara(senklinallere) taşınır. Burada büyük basınç altında kalarak katılaşır,
yan basınçların etkisiyle kıvrılır ve yeryüzüne çıkarlar. Böylece mekanik
tortullar oluşur. Kumtaşları, kil taşları, mil taşları ve konglomera tortullara
örnektir.
Tortul tabakalarının özellikleri
· Fosilli olurlar
· Tabakalı yapıya sahip olurlar
· En geniş alanlara yayılmışlardır.

b- Organik tortul kütleler:

Denizlerde yaşayan kalkerli ve silisli kavkılara sahip küçük 1canlılar öldükten
sonra deniz diplerinde yığılır, kalın tabakalar oluşturarak karılaşır, yan
basınçların etkisiyle kıvrılarak su yüzüne çıkarlar. Mercan kayaları, bitüm,
turba, linyit, taş kömürü ve tebeşir kayaları organik tortul kütlelerdir.

c- Kimyasal tortul kayaçlar:

Bünyelerinde erimiş halde kalsiyum karbonat taşıyan, karbondioksitli
sular yer yüzüne çıktıklarında co ve caco kaya tabakası üzerinde çökelir.
Böylece örneğin Pamukkale de gördüğümüz TRAVERTENLER oluşur. Yer altı
mağaralarının tavanlarından sızan sular, sarkıt, dikit ve sütunları
oluştururlar.

2- KATILAŞIM KÜTLELER

Dünyanın iç kısmında bulunan erimiş kızgın maddeler (magma) aslında
sıvı oldukları halde büyük basınç altında kalarak katılaşmışlardır. Bir kırık
civarında yeniden sıvı hale dönüşen bu maddeler yükselir ve yeryüzüne çıkarak
katılaşırlar. Bunlara magmatik yada püskürük kütleler denir. Bu kayalar, tortul
kütlelerde olduğu gibi bir tabakalaşma gösteremezler. Yeryüzüne yavaş yavaş
çıkan magma geç soğuduğundan iri kristalidir. Bunlara derinlik kayaları denir.
Yeryüzüne hızlı çıkan magma çabuk katılaşır. Bu bakımdan küçük kristalli olur.
Yurdumuzda en çok rastlanan katılaşım, kütleler, granit, bazalt ve andezittir.
Eğer volkanlar püsküren magma irili ufaklı katı parçaları halinde ise bunların
birikmesiyle de volkanik tüfler meydana gelir. Ürgüp – Nevşehir çevresinde peri
bacalarının oluştuğu yörelerde volkanik tüfler yaygın olarak görülür.

3- BAŞKALAŞIM KÜTLELER

İç basıncın arması sonucunda magma, bir kırık boyunca yükselir ve yer
kabuğu üstündeki bir tortul kütle üzerinde yayılarak katılaşır. Ancak alta kalan
tortul kütle magmanın büyük basıncı ve sıcaklığı altında erir, eski tabakalı
özelliğini kaybeder ve yeniden katılaşır. Kristalli be damarlı bir yapı kazanır.
Bu kütlelere metomorfik kütle denir. Mermer, gnays, şist başkalaşım kütlelerdir.
Bunlar tabakalaşma göstermezler kristalli oluşları ile katılaşım kütlelere
benzerler. Kalkerin başkalaşması ile mermer, granitin başkalaşması ile de gnays
oluşur.

YERLEŞME ÇEŞİTLERİ

YERLEŞME ÇEŞİTLERİ

A. KIRSAL YERLEŞME
Türkiye’de, nüfusu 10.000'in altında olan yerleşmelere denilmektedir. Kır yerleşmeleri, tarım ve hayvancılık faaliyetlerinin birlikte yapıldığı ya da ön plana çıktığı yerleşmelerdir. Kırsal yerleşmelerin bazılarında yerleşik hayat tarzı (köy, mahalle, çiftlik gibi), bazılarında konar - göçerlik veya yaylacılık gibi yarı yerleşik tarz görülür.
Kırsal yerleşme çeşitleri
a) Köy altı yerleşmeleri: Mahalle, çiftlik, mezra, kom, divan, oba, yayla gibi yerleşmelere denir. Bunlar köylerden küçüktür. Daha çok, hayvancılık amaçlı veya yazları serinlemek amacıyla kurulmuştur. Doğu Anadolu, Güneydoğu Anadolu, Karadeniz ve Akdeniz bölgelerinde yaygındır.
b) Köyler
c) Kasabalar

Kır Yerleşmeleri, arazinin yapısı ve su kaynaklarının özelliğine göre ikiye ayrılır.
Toplu Kır Yerleşmeleri
Dağınık Kır Yerleşmeleri

Toplu Kır Yerleşmeleri

Evlerin birbirine çok yakın olduğu kır yerleşmeleridir. Bu tür yerleşmelerde iklim koşulları belirleyici olmuştur. Yerleşim birimleri su kaynaklarının çevresinde toplanmıştır. İç Anadolu, Güneydoğu Anadolu ve Doğu Anadolu bölgelerinde yaygın olarak görülür.

Dağınık Kır Yerleşmeleri

Evler arasında uzaklığın fazla olduğu, geniş bir alana yayılan kır yerleşmeleridir. Bu tür yerleşmelerde arazinin engebeli durumu tarım topraklarının küçük, parçalı ve dağınık olması belirleyici olmuştur. Yağışların ve su kaynaklarının bol olması dağınık yerleşmeyi kolaylaştırmıştır. Karadeniz Bölgesi’nde dağınık yerleşme yaygındır.
Kır yerleşmeleri sürekliliğine göre de ikiye ayrılır: Kalıcı kır yerleşmeleri ve geçici kır yerleşmeleri.
Kalıcı yerleşmeler
Mahalle, divan, çiftlik tir.

Geçici Yerleşmeler

Ülkemizde kır yerleşmelerinin, ekonomik açıdan tamamlayıcısı olarak gelişmiş, ekonomik faaliyetin tarım ve hayvancılığa dayalı olduğu yerleşmelerdir. Yayla, mezra, oba, kom, ağıl gibi adlar verilen geçici yerleşmeler Doğu Anadolu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinde yaygın olarak görülür. Ayrıca mevsimlik olarak konaklamak amacıyla gidilen yazlık siteler, dağ ve bağ evleri de geçici yerleşmelerdir.

Yayla: Yaz aylarında hayvan otlatmak veya tarımsal faaliyette bulunmak amacıyla gidilen geçici yerleşmelerdir. Yaylalar dinlenmek amacıyla gidilen yazlık sayfiye yerleri de olabilir.

Mezra: Bazı ailelerin tarım alanlarının az olması, kan davaları gibi nedenlerle bulundukları sürekli yerleşmelerden ayrılıp daha uzak bir yere yerleşmesiyle oluşmuş yerleşmelerdir. Tarımsal faaliyetler hayvancılığa göre ön plandadır. Bir kaç ev ve eklentilerden oluşan mezralar zamanla sürekli yerleşme haline gelebilir. Örneğin Elazığ, Harput’un bir mezrası iken zamanla büyüyerek kent haline gelmiştir.

Oba : Daha çok göçebe hayvancılık yapan toplulukların geçici olarak yerleşip, çadır kurdukları yerleşmelerdir.

Dam : Köy ailelerinin geçici bir süre için yararlandıkları yerleşme biçimidir. Bölge köy yerleşmelerinde bir kısım aileler, birkaç aylık süre için köylerinden ayrılarak, kendi bahçe, tarla ve otlaklarındaki damlarda oturduktan sonra, tekrar köylerine dönerler.

Kom : Ekonomik faaliyetin büyük ölçüde hayvancılığa dayalı olduğu aileler veya kişiler tarafından oluşturulan geçici yerleşmelerdir.

Ağıl : Hayvanların barındığı, çevresi taş veya ahşap ile çevrili yerlere ağıl adı verilmektedir. Ağıllar zamanla nüfusun artmasına bağlı olarak sürekli yerleşme haline gelebilir. Sürü sahipleri tarafından kurulan ağıllar kış mevsiminde hayvanların korunması amacıyla kullanılır.

B. KENTSEL YERLEŞME (ŞEHİRLER)

Türkiye’de, nüfusu 10.000 den fazla olan yerleşmelere kentsel yerleşme denmektedir. 1935'e kadar nüfusun % 80'i köylerde otururken, kent nüfusu % 20'sini oluşturuyordu. 1997 yılında yapılan sayım sonuçlarına göre, ise nüfusun % 65'i kentlerde % 35'i kırsal kesimde toplanmıştır. 2007 nüfus sayımlarına göre bu oran kent nüfusu %70, kır nüfusu %30 olarak değişmiştir.
Türkiye’de özellikle sanayinin gelişmesine paralel olarak göç olayı artmış ve yeni kentler ortaya çıkmış ya da kentlerde aşırı büyümeler meydana gelmiştir.
Türkiye’de kentleşme hızı sanayileşme hızından daha yüksektir. Bu durum gecekondulaşma gibi birçok problemi beraberinde getirmiştir. Ülkemizde kentleşme oranının en yüksek olduğu bölge Marmara’dır. Bu durum, bölgenin çok göç aldığını ve sanayileşmede ileri gittiğini gösterir. Marmara’yı, Ege, İç Anadolu, Akdeniz, Güneydoğu ve Doğu Anadolu bölgeleri takip eder. Kentleşme oranı en az Karadeniz Bölgesi’nde görülür

ŞEHİRLERİN SINIFLANDIRILMASI

1. Nüfuslarına Göre: Uluslararası düzeyde ortak bir ölçü olmamakla birlikte genelde nüfuslarına göre şehirler şu şekilde gruplandırılmaktadır:
* Küçük şehir: Nüfusu 10.000–100.000 arasında olanlar
* Orta şehir: Nüfusu 100.001–500.000 arasında olanlar
* Büyük şehir: Nüfusu 500.001–1.000.000 arasında olanlar
* Çok büyük şehir (metropol): 1.000.000'dan çok olanlar

2. Fonksiyonlarına Göre: Şehir fonksiyonu denilince ona merkezi özellik kazandıran, gelişmesinde etkili olan sosyo–ekonomik özellikleri anlaşılır. Şehirsel fonksiyonlar genel olarak üç ana grupta toplanır:
* Ekonomik fonksiyonlar: Örnek: Tarım şehirleri, sanayi şehirleri, ticaret şehirleri
* Kültürel fonksiyonlar: Örnek: Üniversite şehirleri
* İdari fonksiyonlar: Örnek: Başkentler

Tarım Şehirleri: Ekonomisi tarıma dayalı olan şehirlerdir. Çevre köylerin alışveriş yerleri, pazarları niteliğindedirler.

Ticaret Şehirleri: Ekonomisi büyük ölçüde ticarî faaliyetlere dayalı olan şehirlerdir. Bildiğiniz gibi ticaret, ucuz mal alıp pahalıya satarak aradaki farktan para kazanma faaliyetidir. Dolayısıyla ticaretin olabilmesi için öncelikle fazla miktarda mal üretimi yanında kolay ulaşım ve merkezî bir konum şarttır.

Liman Şehirleri: Bir limanın ya da liman şehrinin gelişmesinde art ülkesinin (hinterland) genişliği ve gelişmişliği çok önemlidir.
Hinterland: Bir limanı ticarî etkinliği bakımından besleyen, ona çeşitli ulaşım yollarıyla bağlı bölgeye denir.

Sanayi Şehirleri: Sanayi denilince her çeşit hammadde ya da yarı işlenmiş maddeleri işleyip doğrudan kullanılır hale getirme etkinliği anlaşılır. Sanayi şehri ise, ekonomik yaşamı büyük ölçüde çeşitli sanayi kuruluşlarının etkinliğine dayanan şehir demektir.
Sanayi şehirleri madencilik şehirleri ve imalât şehirleri olmak üzere ikiye ayrılır:
a. Madencilik Şehirleri: Çeşitli madenlerin çıkarılması ve onların işlenme faaliyetleriyle geçinenlerin çoğunluğu oluşturduğu şehirlerdir. Zonguldak, Batman, Garzan, Raman, Soma, Maden, Murgul, Tavşanlı gibi.
b. İmalât Şehirleri: Bunlara asıl sanayi şehirleri de denilmektedir. Genellikle ham ya da yarı işlenmiş çeşitli maddeleri işleyen kuruluşlara sahiptir.
Ülkemizde imalât sanayinin en önemli fonksiyon olduğu 60'tan fazla yerleşim yeri vardır. Özellikle büyük şehirlerimizin hemen hepsinde sanayi fonksiyonu hâkim durumdadır.
Bu şehirlerimiz:
* Marmara Bölgesi’nde, İstanbul, İzmit, Adapazarı, Edirne, Lüleburgaz, Çorlu, Bursa, Susurluk, Balıkesir dir.
* Ege Bölgesi’nde İzmir, Uşak, Denizli, Manisa dır.
* Orta ve Batı Karadeniz bölgeleri’nde Samsun, Karabük, Ereğli, Turhal dır.
* Güneyde Adana ve çevresinde Adana, İskenderun, Gaziantep, Mersin dir.
* İç Anadolu’da Ankara, Kırıkkale, Eskişehir, Konya ve Kayseri dir.
Sanayi şehirlerinin gelişmesi, ortaya çıkması rastlantı değildir. Bunda etkili olan faktörler:
* Ulaşım (önemli ticaret yolları üzerinde yer alma)
* Yeraltı kaynakları (değerli madenlere sahip olma)
* Hammadde (tütün, pamuk, zeytin vb. önemli hammadde kaynakları üretme)
* Enerji ve su kaynaklarının varlığı
* İşgücünün kolay sağlanması

Beşeri coğrafya, Yerleşme Coğrafyası, Nüfus Coğrafyası, Sanayi Coğrafyası, Siyasi Coğrafya, Enerji Coğrafyası, Turizm Coğrafyası, Ulaşım Coğrafyası, Tarım Coğrafyası

BEŞERİ COĞRAFYA
Beşeri coğrafya, Yerleşme Coğrafyası, Nüfus Coğrafyası, Sanayi Coğrafyası, Siyasi Coğrafya, Enerji Coğrafyası, Turizm Coğrafyası, Ulaşım Coğrafyası, Tarım Coğrafyası gibi alt dallara ayrılarak incelenir.
YERLEŞME COĞRAFYASI
İnsanların, farklı türdeki konutlarda, yaşamlarını toplu ya da dağınık şekilde sürdürmelerine yerleşme denir.
Yerleşmeyi etkileyen faktörler
1. İklim
Yerleşmeyi etkileyen en önemli faktördür. Dünya’da Orta kuşak karalarında iklim koşulları uygun olduğundan, nüfus fazla iken çöllerde, kutup bölgelerinde, bataklıklarda ve yüksek dağlık alanlarda, iklim şartları uygun olmadığından, nüfus çok azdır. Yine, Ekvatoral bölgede 0 - 1000 m yükseltiler arasında, aşırı nemli ve bunaltıcı bir iklim etkili olduğundan, Amazon ile Kongo havzalarında da nüfus azdır.
2. Yeryüzü şekilleri
Dağlık, çok engebeli ve yüksek sahalar, yerleşmelerin kurulmasını ve gelişmesini önemli ölçüde engellemektedir. Buna karşılık düz ovalık alanlarda tarım, ulaşım, sanayi faaliyetleri daha çok geliştiğinden nüfus fazladır. Doğu Anadolu ve Karadeniz bölgelerinde nüfus yoğunluğunun az, Marmara ve Ege bölgelerinde fazla olması buna örnektir.
3. Toprak
Verimsiz toprakların bulunduğu yerler, nüfusça tenha iken (Tuz Gölü çevresi), verimli toprakların bulunduğu yerler nüfusça zengindir. (Çukurova ve Ege ovaları gibi)
4. Ekonomik Kaynaklar
Ekonomik kaynakların fazla olduğu, sanayi, ticaret faaliyetlerinin yoğun olduğu, maden ve enerji kaynaklarının çok bulunduğu yerlerde nüfus yoğunluğu artmaktadır. Ülkemizde Marmara Bölgesi ile Zonguldak, Karabük, Ereğli, Batman gibi merkezlerin nüfusça yoğun olmaları ekonomik kaynakların çok olmasındandır. Ekonomik kaynakların yetersiz olduğu bölgelerde, halk geçimini temin etmek için göç etmekte ve nüfusları azalmaktadır.

Başlıca Kıyı Tipleri

Başlıca Kıyı Tipleri
a) Fiyort Kıyılar: Buzul vadilerinin sular altında kalması sonucu oluşan kıyılardır. Bu kıyı tipine ait en güzel örnek, İskandinav Yarımadası’nın Atlas Okyanusu kıyılarıdır. Dünya’nın en büyük fiyordu Norveç’teki Soğne fiyordudur.
b) Skyer Kıyılar: Buzulların aşındırdığı tepeciklerle veya buzulların biriktirdiği moren yığınlarıyla şekillenmiş kıyılar sular altında kalınca yüzlerce adacık ortaya çıkar. Bu tür kıyılara skyer kıyılar denir. Baltık Denizi’nin kuzeydoğusunda bu tür kıyılar görülür.
c) Ria tipi kıyılar: Plâtoları yaran derin vadilerin sular altında kalmasıyla oluşan kıyılardır. Dünya’da en güzel örnekleri, Güneybatı İrlanda ve Kuzeybatı İspanya’da görülür. Ülkemizde de Güneybatı Ege kıyıları, İstanbul ve Çanakkale boğazları ile Haliç, ria tipi kıyılara örnek olarak verilebilir.
d) Liman tipi kıyılar: Alçak kıyılardaki geniş vadilerin sular altında kalması ve bunların önünün kıyı setleriyle kapatılması sonucunda oluşmuştur. Dünya’daki en iyi örnekleri, Ukrayna’nın Karadeniz kıyılarında görülür. Ülkemizde de örnek olarak Büyük ve Küçük Çekmece kıyıları gösterilebilir.
e) Dalmaçya tipi kıyılar: Deniz sularının, kıyıya paralel uzanan dağlar arasındaki çukurluklara dolmasıyla oluşan kıyılardır. Dünya’daki en iyi örneği Adriyatik Denizi kıyılarında görülür. Ülkemizde de Kaş (Antalya) çevresinde bu tür kıyılara rastlanır.
f) Haliç (Estuar) tipi kıyılar: Gel - git olayı sonucunda akarsu ağızlarının aşındırılmasıyla oluşan ve huniye benzeyen kıyılardır. Dünya’nın en büyük halici Hamburg halicidir. Bunun yanında Londra, Elbe, Wesser, Thames, Evoş, Bordeaux ve Weischel haliçleri de Dünya’nın önemli haliçlerindendir. Bu haliçlerin hepsi, aynı zamanda gelişmiş birer limandır.
g) Boyuna kıyılar: Dağların denize paralel uzandığı yerlerde boyuna kıyılar görülür. Bu kıyılarda girinti ve çıkıntı son derece azdır. Karadeniz ve Akdeniz kıyıları bu tiptendir.
h) Enine kıyılar: Dağların denize dik uzandığı yerlerde enine kıyılar görülür. Bu kıyılarda girinti - çıkıntı son derece fazladır. Ege kıyıları bu tiptendir.

Türkiye’de Dalga ve Akıntıların Oluşturduğu Kıyı Şekilleri

Türkiye’de Dalga ve Akıntıların Oluşturduğu Kıyı Şekilleri
Falezler (Yalıyarlar): Yüksek kıyılarda dalgaların etkisiyle kıyıların alt kısımları aşındırılır ve bazı oyuklar oluşur. Bu oyuklar büyüdüğü zaman tavanları çöker ve denize dik kıyılar meydana gelir. Bu dik kıyılara falez ya da yalıyar adı verilir.

Ülkemizde, falezler en çok Karadeniz kıyılarında oluşmuştur. Çünkü en dik kıyılarımız Karadeniz kıyılarıdır. Hopa - Sarp kıyıları ile Cide - İnebolu kıyıları arasında ve Şile çevresinde falezli kıyıların en tipik örnekleri görülür. Akdeniz’de Teke ve Taşeli kıyılarında da falezler oluşmuştur.
Kıyı Kumsalları (Plajlar): Dalga ve akıntıların etkileriyle kıyıdan koparılan malzemeler, bir müddet sonra sürtünme sonucu iyice ufalanır, incelir. Dalgalar bu küçülen malzemeleri alçak kıyılarda biriktirirler. Sonuçta kıyı kumsalları yani plajlar oluşmuş olur.
Kıyı Okları ve Kordonları: Dalgalar ve kıyı akıntıları, taşıdıkları materyalleri özellikle koyların kenarında biriktirirler. Sonuçta kıyılarda çıkıntılar oluşur. Bunlara kıyı oku denir. Kıyı okları zamanla daha da genişler ve uzar. Bunlara da kıyı kordonu adı verilir. Kıyı okları ve kordonları, en belirgin olarak Çukurova, Göksu, Çarşamba ve Bafra deltalarında oluşmuştur.
Lâgünler: Koyların önünde oluşan kıyı kordonları zamanla koyun önünü tamamen kapatır ve denizle olan bağlantısını keserek deniz kenarında bir göl oluşumuna neden olurlar. Böyle oluşan göllere lâgün ya da denizkulağı denir.

Türkiye’deki bütün delta ovalarında küçük lagünler oluşmuştur. Ayrıca, Büyük ve Küçük Çekmece Gölleri ile Durusu Gölü birer lagündür.
Tombololar: Kıyı yakınındaki bir adanın bir kordonla kıyıya bağlanması sonucu oluşan yarım adalara tombolo denir. Türkiye’de Güney Marmara kıyılarındaki Kapıdağ Yarımadası tomboloya örnek olarak verilebilir.

Dalgalar

Dalgalar
Dalga, deniz yüzeyindeki salınım hareketleridir.
Dalgaları oluşturan nedenler;
Dünya’nın dönmesi,
Rüzgârlar,
Depremler,
Denizaltı heyelanı,
Volkanizma’dır.
Deniz dibindeki depremlere ve volkanik faaliyetlere bağlı olarak oluşan dalgalara tsunami dalgaları denir.
3. Akıntılar
Deniz yüzeylerindeki suların, bulundukları yerlerden başka alanlara doğru taşınmasına akıntı denir. Akıntıların oluşmasına neden olan faktörler şunlardır:
a) Yoğunluk farkı
Sıcaklık farkı: Yoğunluğu fazla olan soğuk sular, alttan sıcak su alanlarına doğru, yoğunluğu az olan sıcak sular, üstten soğuk su alanlarına doğru akarlar.
Tuzluluk farkı: Yoğun olan tuzlu sular, alttan tatlı su bölgelerine doğru, yoğunluğu az olan tatlı sular ise üstten tuzlu su bölgelerine doğru akarlar.
b) Seviye farkı: Beslenme kaynakları fazla olan denizlerin seviyeleri, beslenme kaynakları az olan denizlere göre fazladır. Örneğin, İstanbul ve Çanakkale boğazındaki akıntılar gibi.
c) Sürekli rüzgârlar: Okyanus ve denizlerdeki akıntıların en önemli nedeni, sürekli rüzgârlardır. Rüzgârların süresi ve şiddeti, akıntıların etkili olma süresi ve alanını etkiler.
d) Gel - git olayı: Deniz ve okyanuslardaki akıntıların oluşum sebeplerinden birisi de, gel - git olayıdır. Gel - git’in etkili olduğu kıyılarda şiddetli akıntılar, buna bağlı olarak aşınım ve birikim şekilleri oluşur.

GEL-GİT (MED-CEZİR) DALGALAR ve AKINTILAR

GEL-GİT (MED-CEZİR) DALGALAR ve AKINTILAR
1. Gel - Git (Med - Cezir)
Özellikle, Ay’ın ve Güneş’in çekim gücü etkisiyle okyanuslarda görülen alçalma - yükselme hareketleridir. Ay, Dünya’ya Güneş’ten daha yakın olduğu için, gel - git oluşumundaki etkisi daha fazladır. Ay ve Güneş aynı doğrultuda oldukları zaman çekim güçleri birbirine eklenir ve kabarma daha fazla olur. Buna Büyük Gel-git denir

Ay ve Güneş birbirlerine dik doğrultuda oldukları zamanlarda çekim güçleri birbirini zayıflatır ve kabarma daha az olur Buna da Küçük Gel-Git denir.

Suların kabarma ve çekilme düzeyleri arasındaki dikey yükselti farkına gel - git genliği denir. İç denizlerde genlik az iken (30 - 80 cm), kıyı denizlerde fazladır. (8 - 20 m)
Gel - gitin etkisi sonucunda;
Akarsu ağızlarında delta oluşumu engellenir.
Akarsu vadilerinin ağızlarının tıkanması önlenir.
Kıyı kirlenmesi önlenir.
Haliçler oluşur. Deniz yükseldiği zaman akarsuların ağız kısımlarına sokulur ve haliç şekli meydana gelir. Bu çeşit kıyılara estuar (haliç tipi) kıyılar denir.
Watt kıyıları oluşur. Deniz, belli aralıklarla alçalıp yükselince kıyı çizgisi değişir. Deniz alçalınca ortaya çıkan, deniz yükselince ortadan kalkan bu kıyılara watt kıyıları denir.
Türkiye’nin çevresindeki denizler iç deniz olduğu için gel - git genliği azdır. Bu nedenle, ülkemiz kıyılarında gel - git’in etkisi hissedilmez.

BUZULLAR VE BUZULLARIN OLUŞTURDUĞU ŞEKİLLER

BUZULLAR VE BUZULLARIN OLUŞTURDUĞU ŞEKİLLER
Kutuplarda ve yüksek dağlar üzerinde yağışlar genellikle kar halinde olur. Sıcaklık çok düşük olduğu için yağan karlar erimeden üst üste birikir. Biriken bu karlara toktağan (kalıcı) kar denir. Yaz ve kış karla örtülü olan böyle yerlerin alt kısımlarına ise, toktağan (kalıcı) kar sınırı adı verilir.




Türkiye’de IV. Jeolojik zamanda buzullaşmaya uğrayan sahalar

Kar örtüsü başlangıçta yumuşak ve gevşektir. Ancak, daha sonra soğuğun etkisi ve yağan karların sıkıştırması ile sertleşir. Buna buzkar denir. Buzkarlar, daha sonra üst üste yağan karların basıncı ile iyice katılaşır ve buzul haline gelir.
Binlerce km2 lik sahaları geniş ve kalın bir örtü gibi kaplayan buzullara örtü buzulu, dağların zirvelerinde oluşan buzullara da dağ buzulu denilmektedir. Ülkemizdeki buzullar dağ buzulu şeklinde oluşmuşlardır.
Türkiye’deki buzul dönemi, dördüncü jeolojik zamanda, Dünya’daki iklim değişmelerine bağlı olarak başlamıştır. Bu devirde özellikle ülkemizin yüksek yerleri buzullaşma olaylarından etkilenmiştir. Bundan dolayı, 2200 m. den daha yüksek olan dağlarımız buzullarla kaplanmıştır.
Buzulların Aşındırma Şekilleri
Buzul Vadisi: Buz örtüleri altında kalmış olan bölgelerde, buzun yatağını aşındırıp derinleştirmesi sonucunda oluşan “U” şeklindeki vadilerdir.

Hörgüç kaya: Ana kayanın buzullar tarafından işlenmesi sonucunda oluşan kaya tepeleridir.
Sirk Çanağı (Buz Yalağı): Dağ yamaçlarındaki bazı buzulların, bulundukları alanı aşındırmasıyla oluşan çanaklardır. Buzullar bazen eriyince bu çanaklar sularla dolarak sirk göllerini meydana getirirler.




Türkiye’de, buzulların aşındırma şekilleri, en çok aşağıdaki dağlarımızda görülür:
• Toroslar’da, Bey Dağları, Sultan Dağları, Bolkar Dağları ve Aladağlar
• Göller Yöresi’nde, Davras ve Dedegöl Dağları
• Doğu Anadolu Bölgesi’nde, Mescit, Yalnızçam, Bingöl, Buzul, Süphan, Sat ve Ağrı Dağları
• İç Anadolu Bölgesi’nde, Erciyes Dağı
• Marmara Bölgesi’nde, Uludağ
• Karadeniz Bölgesi’nde, Kaçkar ve Giresun Dağları
Buzulların Biriktirme Şekilleri
Moren (Buzultaş): Buzulların aşındırdıkları malzemeleri biriktirmesiyle oluşurlar. Ortalama kalınlıkları 50 - 60 m kadardır.
Drumlin: Buzulların taşıyıp biriktirdiği materyallerin, buzulun alt kısmındaki erimeler sonucu meydana gelen dereler tarafından işlenmesiyle oluşan birikintilerdir.
Sander Ovası: Eriyerek çekilen buzul sularının oluşturduğu düzlüklerdir.
Ülkemizde, buzul birikim şekillerinden sadece morenler bulunur. Ancak, bunlar da pek yaygın değildir. Çünkü morenlerin büyük bir kısmı akarsular tarafından taşınmıştır.

KARSTİK SULAR, AŞINDIRMA VE BİRİKTİRME ŞEKİLLERİ

KARSTİK SULAR, AŞINDIRMA VE BİRİKTİRME ŞEKİLLERİ
Kayatuzu, jips (alçıtaşı), kalker (kireçtaşı) gibi suda kolay eriyebilen kayaçların bulunduğu arazilere karstik araziler adı verilir. Bu arazilerde suların etkisiyle birtakım şekiller oluşur. Bu şekillere karstik şekiller denir.
1. Aşındırma (Çözünme) Şekilleri
Lapyalar: Karstik arazilerde, yağışlar sonucunda yeryüzüne düşen sular, kireçtaşlarını aşındırarak oyuklar ve yarıklar oluşturur. Bunlara lapya denir. Lapyalar en küçük karstik çözünme şekilleridir. Toroslar’da, Bolkar Dağları ile Aladağlar’ın yamaçlarında bu tür şekiller yaygın olarak görülür.
Dolinler: Lapyalar zamanla genişleyip birleşerek dolinleri oluştururlar. Derinlikleri birkaç metredir. Çapları ise birkaç yüz metreyi bulabilir. Göller Yöresi’nde, Geyik ve Bolkar Dağları ile Aladağlar üzerinde, İç Anadolu’nun güneyindeki Obruk Plâtosu’nda sayısız örnekleri vardır.


Uvala ve Polyeler: Karstik sahalarda dolinler zamanla genişleyerek uvala denilen şekilleri oluştururlar. Uvalalar da genişleyip birleşirlerse polye adı verilen şekilleri meydana getirirler. Ülkemizdeki bazı ovalar polye ovası özelliğindedir. Bunların en önemlileri Muğla, Elmalı, Kestel, Çeltikçi polyeleridir.
Obruklar: Yeraltındaki mağara ve galeri tavanlarının çökmesiyle oluşmuş derin karst kuyularıdır. Obrukların bazılarının tabanlarında sular birikmiştir ve obruk gölleri meydana gelmiştir.
Ülkemizin özellikle Konya Bölümü’nde obruklar yaygın olarak görülür. Bu bölümde Kızılören, Timraş, Kuruobruk ve Çalıdeniz obrukları en çok bilinenlerdir. Ayrıca Akdeniz Bölgesi’nde Akseki’nin doğusunda çok derin obruklar bulunur. Silifke’nin doğusundaki Cennet - Cehennem obrukları turistik açıdan önemlidir.



Mağaralar: Karstik alanlarda yeraltı sularının eritmesi sonucu oluşan doğal yeraltı boşluklarına mağara denir. Bu mağaralar birer turizm alanıdırlar. En tanınmış olanları Damlataş (Alanya), Karain (Antalya), İnsuyu (Burdur), Dim (Alanya), Zindan (Isparta), Dilek kuyu (Mersin) ve Narlı kuyu (Mersin) mağaralarıdır.
Tüneller ve Doğal Köprüler: Karstik alanlarda yeryüzündeki sular yeraltına sızarlar ve tabakaların bu sularla çözünmesi sonucu tüneller oluşur. Özellikle, Akdeniz Bölgesi’nde bu tüneller sıkça görülür. Buralardaki bazı akarsular, akışlarının bir kısmını yeraltındaki bu tünellerle gerçekleştirirler. Yer altında oluşan bu tüneller yer yer çökerek doğal köprüler oluştururlar. Örneğin, Silifke’nin kuzeydoğusunda Göksu nehri üzerindeki Yerköprü bu şekilde oluşmuştur. Uzunluğu 500 m kadardır.

2. Biriktirme Şekilleri
Travertenler: Karstik alanlardan kaynaklanan suların içerisinde eriyik halde bulunan kireç, buharlaşma ve sudaki karbondioksitin ayrışması sonucu çökelir ve travertenler meydana gelir.
Ülkemizde traverten oluşumu en yaygın olarak, Antalya Ovası’ndadır. Bursa’da, Denizli civarında, Pamukkale’de ve Silifke’de de travertenler oluşmuştur.
Sarkıt, Dikit ve Sütunlar: Mağara tavanından sarkan kalsiyum karbonat çökelti taşlarına sarkıt, mağara tabanından yükselen kalsiyum karbonat çökelti taşlarına ise dikit adı verilir.




Sarkıt ve dikitler birleşirse sütun adı verilen şekiller oluşur. Akdeniz Bölgesi’ndeki karstik mağaralarda sarkıt, dikit ve sütunlar fazlaca oluşmuşlardır.

YERALTI SULARI VE KAYNAKLAR

YERALTI SULARI VE KAYNAKLAR

Yağışlarla yeryüzüne düşen suların bir kısmı yüzeyden akarken, bir kısmı da yeraltına sızarak orada akış oluştururlar. Bunlara yeraltı suyu, yeraltı sularının kendiliğinden yeryüzüne çıktığı yerlere de kaynak adı verilir.
1. Yeraltı Suları
Türkiye, yeraltı suları bakımından oldukça zengin sayılır. Jeolojik yapı ve yer şekilleri yeraltı sularının özelliklerini belirler. Kumlu ve çakıllı yapılarda bol miktarda yeraltı suyu bulunur. Ülkemizde, özellikle kıyı bölgelerimizdeki ovalar ve deltalar, oldukça zengin yeraltı suyuna sahiptir. Ayrıca, karstik alanlarımızda da yeraltı suyu oldukça fazladır.
2. Kaynaklar
Artezyen Kaynaklar: Özellikle kıvrımlı yapılarda iki geçirimsiz tabaka arasında bulunan geçirimli tabakalarda basınçlı yeraltı suları birikir. Bu suların bulunduğu alanlar sondajla açılırsa, bu sular basınçlı bir şekilde fışkırır. Böyle kaynaklara artezyen kaynak adı verilir.

Karstik Kaynaklar: Kireçtaşlarının çatlaklarından sızan suların, yeraltında toplanması ve bunların vadi tabanı ile yamaçlarında bol debili akması sonucunda oluşurlar.

Karstik kaynaklar, kalkerli arazide oluştuğu için, suları bol miktarda kireç içerir.
Ülkemizde başta Akdeniz Bölgesi olmak üzere karstik arazilerin bulunduğu alanlarda bol su çıkaran karstik kaynaklar bulunur.
Fay kaynakları: Fay hatlarındaki çatlaklardan yeryüzüne çıkan sıcak suların oluşturduğu kaynaklardır. Ülkemizde fay kaynakları en çok, Ege Bölgesi ve Güney Marmara Bölümü’ndeki grabenler boyunca görülür. Ayrıca Kuzey Anadolu fay hattı üzerinde de bu tür kaynaklar oluşmuştur.
Yamaç kaynakları: Dağ ve vadi yamaçlarında, geçirimsiz bir tabakanın yüzeyi kestiği yerlerde oluşurlar.
Termal Kaynaklar ve Kaplıcalar: Yerin derinliklerine sızan sular, yerin iç ısısının etkisiyle ısınarak yeryüzüne çıkarlar. Bu şekilde oluşan sıcak su kaynaklarına termal kaynak ve ya kaplıca adı verilir. Eğer bu kaynakların suyu çok sıcak ise ve basınçlı olarak yeryüzüne çıkıyorlarsa, bunlara gayzer, suları az sıcak ise, bunlara da ılıca denir.
Sıcak su kaynakları aynı zamanda bileşimlerinde çözünmüş halde kimyasal madde bulundururlar. İçlerinde mineral bulunan bu sular maden suyu olarak adlandırılmıştır.