Bayram Cigerli Blog

Bigger İnfo Center and Archive
  • Herşey Dahil Sadece 350 Tl'ye Web Site Sahibi Ol

    Hızlı ve kolay bir şekilde sende web site sahibi olmak istiyorsan tek yapman gereken sitenin aşağısında bulunan iletişim formu üzerinden gerekli bilgileri girmen. Hepsi bu kadar.

  • Web Siteye Reklam Ver

    Sende web sitemize reklam vermek veya ilan vermek istiyorsan. Tek yapman gereken sitenin en altında bulunan yere iletişim bilgilerini girmen yeterli olacaktır. Ekip arkadaşlarımız siziznle iletişime gececektir.

  • Web Sitemizin Yazarı Editörü OL

    Sende kalemine güveniyorsan web sitemizde bir şeyler paylaşmak yazmak istiyorsan siteinin en aşağısında bulunan iletişim formunu kullanarak bizimle iletişime gecebilirisni

AK ZAMBAKLAR ÜLKESİ FİNLANDİYA'DA

KİTABIN ADI

Ak Zambaklar Ülkesi Finlandiya’da

KİTABIN YAZARI

Grigoriy PETROV

ÇEVİREN

Hasip Ahmet AYTUNA

YAYINEVİ VE ADRESİ

İnkılap Kitabevi / İSTANBUL

BASIM TARİHİ

1994

KİTABIN YAYIM MAKSADI

Politika-Sosyal Ve Ekonomik Koşullarin Ve Önemli Kişiliklerin Bir Ulusun Gelişmesine Ve İlerlemesine Yön Verişini Anlatmak

KİTABIN ÖZETİ :

1. Tarihin Verdiği Dersler :

Altyapısı eskimiş ulusların bir zamanların çok güçlü kuruluşları olan örgütleri, düzenleri ve hatta yönetim şekilleri, her nasılsa zamanımıza kadar sürüp gelebilmiştir. Bugün yeterlilik ve geçerlilik değerlerini kaybetmişler ve günlük ihtiyaçları karşılayamaz duruma gelmişlerdir.

2. Kahramanlar ve Ulus :

Devletlerin güçleri ve güçsüzlükleri, ulusların toplu halde gelişmeleri veya çözülüp dağılmaları her zaman ve yalnız onları yönetenlerin değerli veya değersiz ya da erkli veya erksiz olmalarından ileri gelmez. Yöneticiler iyi veya kötü, kahraman veya korkak, ya da hain olabilirler. Fakat her biri kendi ulusunun eseridir. Onlar ulusal ruhun birer kopyasıdırlar. Halk yığınlarının yarattığı kişilerdir ve kendi uluslarına benzerler. Bu yakınlık “Her ulus layık olduğu devlet şekli ile ve hakettiği yönetimle yönetilir”. özdeyişiyle pekiştirilmiştir.

3. Suomi’nin Tarihi :

Fin ulusunun hayatında ve tarihinde çok önemli yer tutmuş olan ilginç iki özelliği bulunmaktadır. Bunların birincisi; Finlilerin 1917 Rus devrimine kadar tarihleri boyunca bağımsız bir ulus ve devlet hayatı yaşamamış olmalarıdır. İkincisi; Fin tarihlilerin boyunca, başlı başına büyük güç sayılacak ve kendilerine önderlik yapacak değerde büyük adamlar yetiştirmemiş olmalarıdır. Finlilerin, görünen ve bilinen yüksek kültürleri, tek tek büyük kişilerin eseri değil; Fin halkının bir bütün olarak, birlikte yarattığı ortak bir eser olmuştur.

4. Snelman Kimdir? :

Snelman, yeniden doğmakta olan genç Fin aydınlarının en gözde temsilcilerinden biridir. Snelman, her şeyden çok, bir halk öğretmeni ve Finlilerin ulusal kültürlerinin yaratıcısı olmakla ün yapmıştır. Grigoriy Petrov, Snelman’ı, binlerce göller ve bataklıklar ülkesi Finlandiya’yı “Akzambaklar Ülkesi”ne dönüştüren ve yepyeni bir Finlandiya yaratan lider olarak tanımlamaktadır. Snelman’ın istekleri doğrultusunda genç Fin öğretmenler, din adamları, avukat ve memurlar harekete geçmişler; halk yığınlarının eğitimi, okur yazarlığı, aydınlatılması ve uyarılması için bir seferberlik başlatılması gereğini insanlar arasında yaymaya başlamışlardır.

5. Kilise ve Halk :

Kilise papazları kiliselerinde cemaatlerine yeni ve daha başka bir dil ile konuşarak yeni konular etrafında konferanslar vermeye başlamışlardır. Gençler ve çocuklarla da ayrı ayrı toplantılar yapmışlar, bunu yaparken de aklı, ilmi ve hayatın gereklerinden olan neşe ve eğlenceyi uluorta eleştirip lanetlemeden yapmışlardır. Tersine, onları ilgilendikleri herşeye, her zaman ruhlarının çocukça temizliği ve gençliğin ideallerinin ateşi ile, fakat akıllı bir şekilde eğilmeye davet etmişlerdir. Bütün bu çalışmalar halkı uyarmış, harekete geçirmiştir. Toplumu iyiye ve iyiliğe doğru yöneltmiş, birçok insanın gönlünü ferahlatmış ve dünyaya daha güleç bakmalarını sağlamıştır.

6. Memurlar-Eğitimciler :

Snelman’ın halka karşı yaptığı konuşmalar halkın kendi memurlarına karşı daha çok güven beslemesini sağlamıştır. Dinç, zihin ve ruhca gelişmiş, ahlakça üstün yeni genç memurlar devlet kuruluşlarında görev almaya başlamışlardır. Bu sayede Finlandiya örnek gösterilmeye layık bir kalkınma aşamasına erişmiştir. Halk da bu yeni kuşak memurlarıyla pek haklı olarak övünmeye başlamıştır.

7. Halk Okulu Kışla :

İsveç yönetimi altında iken Fin kışlası bütünü ile en kaba, en çirkin küfürlerle dolup taşardı. Erler, subaylar ve hatta generaller küfrederlerdi. Anaya, babaya ve hatta Tanrı’ya küfretmekten çekinmezlerdi. Finli genç subaylar bu döneme kötü davranışlara son vermişler; kışlaya vücut, söz ve ahlak temizliğini getirmişlerdir. Erlere sabah, akşam ve her yemekten önce ve sonra el yıkamayı, yüz ve diş temizliğini öğretmişlerdir. Okuma-yazması kıt olanları okur-yazarlıkta ilerletmek ve bilgice yetiştirmek için gece dersleri, karşılıklı konuşma ve tartışma saatleri düzenlemişlerdir.

8. Futbol :

Snelman ve arkadaşları gençlerin körpecik fakat dinç ve güçlü dimağlarını geliştirecek çalışmaları bir yana iterek, sadece futbola kendilerini bu derecede tutku ile kaptırmış olmalarını asla uygun bulmamışlar; bu gidişi, bütün gençliğin zihinsel ve ruhsal yönlerden yoksun, bomboş ve çırılçıplak durumda bulunması şeklinde yorumlamışlardır.

9. Analar, Babalar ve Çocuklar :

Snelman ve arkadaşları, Finlandiya’nın geleceğe yönelmiş kalkınmasıyla ilgili bütün ümitlerini Fin gençlerinin akıllıca eğitimi konusuna bağlamışlardı. Gençlik, onların çok sevdiği ve aynı zamanda üzerinde duyarlılıkla durduğu bir konuydu. Bu nedenle Snelman; dosdoğru konuşur, gençleri uygunsuz davranışlarından dolayı yüzlerine karşı azarlamaktan çekinmezdi. Ama yaşlılar önünde gençler eleştirilirken moralce bozuldukları; bu sebeple gençlerden hiçbir iyi hareket ve tutum beklenemeyeceği iddia edilirken, Snelman gençleri daima savunurdu.

10. Karokep (bir kişiliğin dramı) :

Yarvinen ve Karokep aynı ulusun ve aynı çağın çocuklarıdır. Bu; çocukluklardan iyi koşullar içinde ve elverişli etkiler altında kaldıkları gibi, kötü koşullar altında da yaşayarak ve çoğu kez ezilerek büyüyenler vardır. Yarvinen karşılaştığı çeşitli zorlukları yenebilmiş ve günün birinde herkesin sevdiği, saydığı ve değer verdiği bir kişi olmuştur. Çocukluk arkadaşı Yohan Karokep ise gençlik yıllarında hırsızlık ve soygunculuk yapmış ve daha sonra da istemeyerek katil olmuştur ki, bu O’nun kendi suçundan ziyade kötü talihinin onu zorla ittiği kötü bir sondur. Bu iki arkadaş bir madalyonun iki yüzü gibidirler.

11. Aydınlar ve Halk :

Yazara göre; yüksek okullarda, gerçek anlamda öğrenim ve öğretim; bu okullardan alınan diplomalardan daha üstün değerler taşımaktadır. Yüksek öğrenim kurumlarının gerçek ödevi ve görevi diploma vermek değil; gittikleri yerlerde ve tuttukları işlerde işlerini ve etraflarını gerçek anlamdaki bilgileri ile aydınlatacak, güçlü ışık saçıcılar yetiştirmektir. Bu kimseler yalnız kendi uluslarının değil; yeryüzünün ve insanların da aydınlanmasına yardım edecek güçlü ışık üreteçleri, güçlü moral ve ruhsal ışık santralleri olacaktır. Yazara göre bu söyledikleri gerçekleşirse Karokep’in başına gelenlere benzer olaylar gerçekleşmeyecek ve sadece bir iz olarak kalacaktır.

12. Yarvinen, Okunen ve Tomas Gulbe Nasıl Kral Oldular ? :

Yarvinen ilk önce şekerleme ve simit satarak işe başlamış daha sonra arıcılıkla ilglilenmiştir. Yalnız çocukların değil, az kazançlı işçilerin ve fakir köylülerin de rahatlıkla satın alabilecekleri ürünleri fiyatla satarak kısa bir süre sonra büyük kazançlar elde etmiş ve uygun “Tatlıcılar Kralı” olmuştur.

Okunen önce ayakkabı yapım atölyesine girmiş, burada tecrübe kazanarak zamanla usta olarak yetişmiştir. Daha sonra gitmiş olduğu Paris’ten Finlandiya’ya dönerek yüksek tahsil görmüş ve iki oğluyla büyük bir mağazalar zinciri kurmuştur.

Tomas Gulbe ise köyleri dolaşarak yumurta toplamakla işe başlamıştır. Gittiği köylerden yumurta toplayarak, yerlerine küçük manifatura malları vermiş ve yumurtaları istifleyerek yabancı ülkelerdeki tüccarlara göndermiştir. Bu işi kısa zamanda büyütmüş, ve on yıl sonra Finlandiya’da ünlü bir yumurta kralı olmuştur.

13. Köylüler, İşçiler, Küçük Zanaatkarlar :

Snelman; henüz çocukluk ve okul çağlarında iken dünyada ve uluslar arasında gelip geçen ve her biri ağır suç sayılacak nitelikteki kıyasıya boğuşmalardan ve kendi deyimine göre insanlar arasında, uşak ve kölelik anlayışı ile yürütülen alçakça davranışlardan ve özellikle, saray entrikalarından nefret eder; bu işlere adları karışanlara karşı derin bir kin duyardı.

14. Hastalarını İyileştiren Hekim :

“Bir Köy Hekiminin Anıları” adındaki bir kitabın yazarı bu kitabında, görev aldığı ilk günden başlayarak kendi hayat hikayesini ve sıra ile; küçük bir ilçede oturan bir ayakkabı onarıcısının oğlu olduğunu, Tıp Fakültesini nasıl bitirdiğini her yeni göreve ne gibi parlak, planlar ve ümitlerle başladığı halde şansının hiçbir işte kendisine güleryüz göstermediğini, çocukluk ve gençlik yıllarının da hep sürekli yoksunluklar ve ihtiyaçlar içinde geçtiğini, fakat hayatın yalnız kendisine değil pek çok kimseye de gülmediğini görerek her gün biraz daha artan derin üzüntülere kendini kaptırdığını anlatmaktadır.

15. Piskopos Makdonald :

Piskopos Makdonald; Finlandiya’da yaşayan ve koyu aristokrat olan İsveçli bir ailenin oğlu olarak dünyaya gelmişti. Yayınladığı kitap, Fin din adamlarının çalışmaları ve Fin ulusunun ruhsal gelişmesi üzerinde büyük bir devrim yapmıştır. Soylu bir aileden gelen ve Graf ünvanını taşıyan Makdonaldlar; Finlandiya’da koyu dindar ve gerçek din adamları olmakla ün yapmışlardı. Yıllar boyunca Makdonald soyundan gelen kişiler arasından birisinin mutlaka din adamı olması bir gelenek halini almıştı. Makdonald’lardan gelme her din adamı; Şötlandiya’da kiliseye hep canla başla hizmet etmişlerdir. Bu aydın rahipler, ülkede Katolik kilisesinden olan din adamlarının halkta gördükleri hoşgörüyü eleştirirler, halkı aydınlatma görevlerini ihmal eden bu kişilerle uğraşırlar; onları, ulusun asalakları ve kilisenin tembel uşakları ve din sömürücüleri olmakla suçlarlardı. Reform yanlısı aydın kişilerle ve bilginlerle yakınlık kurarlar, kilise öğretilerinin hurafelerden ayıklanıp temizlenmesini; kilisenin, gerçek hayat koşullarıyla ilgili olmayan tutucu öğretilerinin düzeltilmesini ve sağlam temeller üzerine nasıl oturtulacağı gibi konular üzerinde tartışmalar sürdürürlerdi.

16. Sonsuz Uğraşı (Papaz Makdonald Efsanesi) :

L. Makdonald, kitabını, aşağıdaki güzel efsane ile bitirmektedir. İki ruh karşılaşmış. Bunların biri kötü ruh; yani ölümün, kötülüğün, zorbalığın ve yalancılığın ruhu imiş. Öteki ise; gerçeğin, gerçekliğin, iyinin ve iyiliğin, sevincin ve yaşamın ruhu. Kara ruh derin derin nefesler alarak yeryüzünün bütün havasını kendi içine çekmek ve sonra bu havayı üfleyerek yeryüzünün bütün ateşlerini ve ışıklarını söndürmek ve aydın ruhu da yere sermek istemiş. Kendini zorlamış, bu zorlama nedeniyle yüzü kıpkırmızı olmuş, bir tulum gibi şişmiş ve yere yığılıp nefes alamaz olmuş. Bütün gücünü böylece kaybetmiş. Sadece ince bir fısıltı halinde: ”Hakkın varmış! Ama, bizim seninle savaşımız bitmemiştir. Bitmez de! Seninle ben; bir gün, elbette gene karşılaşacağız!” diyebilmiş ve susmuş! Bundan sonra, aydın ru-hun ateşleri, meşaleleri yanmaya, parıldamaya ve etrafı aydınlatmaya devam ederken, gökyüzü, gitgide aydınlanarak pembeleşmiş. Bir ateş koru gibi, kıpkırmızı bir hale gelmiş. Daha sonra da bu kırmızılık, yavaş yavaş değişerek parlak bir altın rengini andırmış. Tertemiz ve bulutsuz göklerde güneş yükselmeye başlamış.

17. Efsanenin Anlamı :

Luka Makdonald, bu efsanenin taşıdığı anlamı şöyle açıklamaktadır:

“Ne yazık ki, insan hayatı ve bu hayatın düzeni, çok kere insanların ne olduklarını iyice belirleyemedikleri kapkara ve yıkıcı çeşitli güçlerle savaşmak zorunda kalmaları gibi nedenler yüzünden, hemen daima hem güçleşmekte ve hem de çok karmaşık bir problem haline gelmektedir. Büyük işler peşinde koşan insanlar, sempati ile karşılanmaktadırlar”.

Makdonald’a göre, bugün bile, iyi ve büyük, genel ve ulusal her işte, politikada, basında ve kamusal işlerde çoklukla vicdan korkusu, utanma duygusu olmayanlar, yeteneksiz demagoglar, şöhret düşkünleri, açgözlüler ve her alanda deneyimsiz kimseler hep öne geçmekte ve her şeye burunlarını sokmaktadırlar. Politikayı, hayata ve topluma çekidüzen vericiliği ve liderliği; bir ayrıcalık sağlamak, bir basamak yapmak isteyenler ve hatta; kirli, namus ve ahlaka zıt yollarla zenginliklere veya kişisel yükselmelere erişmek için etkili birer araç gibi kullanan yalancı kahramanlara çok rastlanmaktadır.

SONUÇ :

1. KİTABIN ANAFİKRİ :

Bir toplum içinde varolan ve kahraman olarak belirip sivrilen kişilerin hangi koşullar altında bir ulusun ilerlemesine, gelişmesine ve bir kahraman ulus olmasına nasıl yardım ettikleri ve neler yaptıkları.

2. KİTABIN GETİRDİĞİ YENİLİKLER :

Kitap; politika, sosyal ve ekonomik koşullar dikkate alınarak yazılmıştır.

3. KİTAP HAKKINDA GENEL DEĞERLENDİRME VE TEKLİFLER :

Kitap bir milletin uyanışını anlatmaktadır. Lider, yönetici ve eğitimciler tarafından okunabilir

AFRİKA KITASI VE ÖZELLİKLERİ

AFRİKA KITASI VE ÖZELLİKLERİ

Eski dünya karalarından birisi olan Afrika, 30 218 000 km² yüz ölçümü ile kıtalar arasında Asya ve Amerika'nın ardından üçüncü sırada gelir.

Afrika adı, Kartaca'ya ilk defa ayak basan Romalılarca "Afri" veya "Africani" denilen oymakların adından esinlenerek verilmiştir. Afrika adı bu ülkeye "Pön" savaşları sırasında verilmiştir. O zamana kadar Yunanlı yazarlar bu kıtaya "Libya" yani "Lebular Diyarı" derlerdi. Fakat MS I yy sonlarında bu isim bütün kıta için kullanılmaya başlandı. Afrika terimi daha sonra Arapça'ya "İfrikaya" şeklinde geçmiştir.

Afrika kuzey-güney doğrultusunda Tunus'taki Beyaz Burun (37° 22' 20'' K Paraleli) ile Güney Afrika Cumhuriyeti'ndeki Ahulhas Burnu (34° 50'28'' G Paraleli) arasında 8 025 km boyunda, doğu batı doğrultusunda ise; Somali'deki Ras Hafun Burnu (51° 25' 27'' D Meridyeni) ile Senegal'deki Yeşil Burun (17° 31' 17'' B Meridyeni) arasında 7 416 km genişliğindedir.

Afrika kuzeyden Akdeniz ile sınırlanırken kuzeydoğuda Süveyş kanalı ile Asya'dan ayrılır. Kıta doğuda Kızıldeniz ve Hint Okyanusu ile komşudur. Babülmendep Boğazı Arap Yarımadasına 18 km yaklaşır. Kıtanın güneyi yine Hint Okyanusu, batısı Atlas Okyanusu ile çevrilidir. Kıta kuzeybatıda Avrupa'dan 14 km genişliğindeki Cebeli Tarık Boğazı ile ayrılır.

Kıtanın bazı ülkelerinde yoksulluk, şiddet ve kirlilikle özdeşleştirilen petrol üretimi Batı Afrika’da on yıl içinde iki katına çıkabilir. Peki bu ek gelir nerede kullanılacak? Yozlaşmış zenginlerin cepleri mi dolacak yoksa milyonların yaşamı mı iyileştirilecek?

İki küçük uçak ve sarsılmaz bir kararlılıkla yola çıkan kâşif ve doğa korumacı J. Michael Fay, 40.000 litre benzin ve 21 ülkenin ardından elde ettiği 92.000 fotoğrafla, insanoğlunun Afrika kıtasında bıraktığı izleri belgeledi

Sahra-altı Afrika’da AIDS’e bağlı hastalıklarla bir yılda 2,3 milyon kişi yaşamını yitiriyor. HIV pozitif olanların sayısının 26 milyona ulaştığı bölgede bir günde AIDS’e yakalananların sayısı 8500. Sahra altı Afrika’da anti-retroviral ilaç kullanımı gelecek için umutları artırırken, çağın vebasına yönelik toplumsal önyargıların yıkılması için de savaş veriliyor

Ağrı - Ağrı Dağı

Ağrı - Ağrı Dağı

Türkiye'nin en büyük dağı olan Ağrı Dağı jeolojik konumu ve Büyük Tufandan sonra Nuh'un gemisine ev sahipliği yapması dolayısıyla efsanevi özelliği olan bir dağdır. Kutsal kitaplarda da adı geçen Ağrı Dağının farklı dillerde bir çok ismi vardır. Başlıcaları, Ararat, Kuh - i Nuh, Cebel ül Haristir.

Marco Polonun hiç bir zaman çıkılamayacak dediği Dağa ilk tırmanışı, kayıtlara göre 9 Ekim 1829 yılında Prof. Frederik Von Parat tarafından gerçekleştirildi. İkinci kış tırmanışı ise ilk tırmanıştan çok sonra 21 Şubat 1970' de Dağcılık Federasyonu eski başkanlarından Dr. Bozkurt Ergör tarafından gerçekleştirildi. 1980'li yıllarda binlerce dağcı Ağrı Dağını ziyaret etti. Ağrıya tırmanışa 1990 yılında yasaklandı.1998 de Dağcılık Federasyonunun bir grup dağcıya izin vermesiyle bu yasak kaldırıldı.

Yükseklik

5165 m.

Konumu

Doğu Anadolu'da İran sınırları yakınında yükselir. (Aras-Murat Nehirleri arası)

Tırmanış Zamanı

Tırmanışlar İçin En Uygun Zaman Temmuz, Ağustos ve Eylül aylarıdır. Kış tırmanışları zorlu ancak zevklidir.

Özellikleri

Ağrı dağı(5165 m.), Anadolu Yarımadası ve Avrupa'nın en yüksek doruğudur. 4000 metreye kadar bazalt daha sonra sonraki yükseklikte andezit lavlarından oluşarak volkanik bir dağ özellikleri gösterir. Dağın doruğunda bir örtü buzulu vardır. Doğu yüzünde Serdarbulak yaylası ve 3896 m. yükseklikteki Küçük Ağrı Dağı yer alır. Ağrı dağı yüksekliği, buzulları, insanları, değişik yapısal görünümleri, kar sınırına kadar kaplı otlukları ve dağ çayırları ile ilginç ve çekici bir görünüme sahiptir.

Ulaşım ve Konaklama

Trabzon-Erzurum-Tahran Uluslararası kara yolları Ağrı eteklerini dolanarak İran'a uzanır. Ankara-Erzurum arasında düzenli olarak hava, demir ve karayolu bağlantısı mevcuttur.

Dağa en yakın merkez Doğubeyazıt'tır. Buraya Ağrı ve Erzurum'dan ulaşmak mümkündür. Kent ve çevresinde konaklama ve lokanta tesisleri vardır.

Tırmanışlar

Malzemeler

Krampon, İp (11 mm), Buz Kazması, Emniyet Malzemeleri (Perlon, Buz Burgusu vb)

Yaz çıkışlarında

(-5, -10 ºC'ye) dayanaklı uyku tulumu, anorak, rüzgarlık, diğer kamp malzemeleri ile gerekli ihtiyaçlar, Dağcıların çıkışları izne tabi olan Ağrı ve Küçük Ağrı dağlarına tırmanışlarında şu noktalarından hareket etmeleri zorunludur.

* Ağrı dağına çıkışlar Doğubeyazıt - Topçatan köyü - Eli Çiftliği güzergahından olmak şartıyla yalnızca dağın Doğubeyazıt sınırları içinde kalan cephesinden yapılmaktadır.

* Küçük Ağrı Dağına ise yalnızca kuzeybatı güzergahından çıkış yapılmaktadır. Ağrı Dağı doruğuna tırmanmak için haberleşme, taşıma güvenlik ve tırmanma açısından en rahat ve sık kullanılan rota güney rotasıdır.

* Doğubeyazıt'ta konaklayan dağcılar tırmanış için gerekli hazırlıkları burada tamamlayarak oto mobil ile Eli köyüne ulaşırlar. Burada su ikmali yapıldıktan sonra 7-8 saatlik bir yürüyüşle 2800 m. yükseklikteki ilk kamp yerine varılır ve burada geceleme yapılır. 2. gün 4-6 saatlik bir tırmanışla 4200 m. dolaylarında ikinci kamp yerine ulaşılır. Doruk tırmanışı için krampon, buz kayması ve ip alınması zorunludur. 8-10 saatlik tırmanışla doruğa ulaşılır ve birinci kamp yeri olan 2800 m. ye dönüş yapılır.


AFGANİSTAN-AFGANİSTAN’DA SOSYAL VE KÜLTÜREL HAYAT

ÖNSÖZ

Afganistan Orta Asya’nın kalbinde yer alıp 5000 yıllık bir tarihe sahiptir. Büyük imparatorlukların dikkatini çeken bu ülke tarih boyunca bir çok savaş yaşamıştır. İmparatorlukların bu ülkeye savaş çıkarmalarının amacı ilk başta Hindistan’ı ele geçirmek ve bu amaçlarına ulaşmak için Afganistan’ın stratejik konumundan yararlanıp oraya nüfuz etmektir. Ayrıca ülkenin zengin yer altı kaynaklarına hakim olmak ve Asya’daki ülkeleri kendi kontrolü altında tutmaktır. Bu savaşlar beraberinde bir takım yağmaları da getirmiş, ülkenin ilerlemesine engel olmasına neden olmuştur diyebiliriz. Bu ülkedeki gelişmeler halkının dini hayatında tasavvuf ve tarikatlar çok etkili olmuştur. Edebiyat ve eğitim Gazneliler, Timuriler ve Selçuklular zamanında yaygınlaşmış büyük bir kitleye ulaşmıştır. Bu dönemlerde büyük şair, edip ve yazarlar yetişmiştir. Modern eğitim ve öğretim araç ve gereçleri son dönemlerde ülkeye girmiştir. Taliban’ın iktidara gelişiyle eğitim ve öğretime büyük darbe indirilmiş okular kapatılmış, sadece geleneksel din eğitimi verilmiştir. Geçici hükümet yeniden modern eğitim ve öğretime geçiş arayışı içerisindedirler.

Çalışmamız üç bölümden oluşmakta, birinci bölümde Afganistan’ın tarihçesi, coğrafyası ve ekonomisi; ikinci bölümde ise, Afganistan’da sosyal yapı ve gruplar, aile yapısı, örf, adet, sanat; üçüncü bölümde ise, dinî hayat , eğitim, din eğitimi, mezhep ve tarikatlar hakkında bilgi verilmiştir.

Araştırmamızın tezimizin hazırlanmasında yardımcı olan Afganistanlı arkadaşlarımıza katkılarından dolayı teşekkürü bir borç biliyorum.

Ayrıca bizim öğrenim görmemiz için Afganistan-Türkiye arasında aracı olan Türkiye Diyanet Vakfına teşekkürü bir borç bilirim. Çalışmamız boyunca bizden yardımını esirgemeyen ve her konuda bize destek olan değerli hocamız Yrd. Doç. Dr. Ramazan Buyrukçu’ya ve bu tezimin hazırlanmasında katkısı bulunan arkadaşım Cengiz Titiz’e ve beni eğiten aileme teşekkürü bir borç bilirim.

A. Jalil UZBEK

ISPARTA 2002

GİRİŞ

I. Konunun belirlenmesi ve sınırlandırılması:

Afganistan’ın tarihi çok eskilere varır ve üzerinde bir çok imparatorluklar, devletler kurulmuşlardır. Yer altı kaynakları bol olan Afganistan, stratejik bakımdan da önemli bir yere sahiptir. Günümüze kadar Afganistan gerek ekonomik yönden gerekse ilmi ve teknolojik yönden gelişmeyi bir türlü başaramamıştır. Bu coğrafyada aynı zamanda bir çok edibler, şairler ve yazarlar yetişmiştir. İslam’dan önce Budist eğitim verilirken, daha sonra İslami eğitime geçilmiştir. Emir Şir Ali Han zamanında eğitim alanında ilk modernleşme çalışmalarına başlanmıştır. Amanullah Han zamanında ise eğitim ve öğretime çok önem verilmiştir. Komünistler zamanında ise modern eğitim en parlak dönemini yaşamıştır. Mücahitlerin yönetimi ele geçirmesiyle din eğitimi ön plana çıkmıştır. Taliban’ın gelişiyle modern eğitim tamamen kaldırılmış ve geleneksel din eğitimi verilmiştir. Geçici Karzai hükümetinin kurulmasıyla modern eğitim tekrar ön plana çıkmıştır.

Afganistan hakkında genelde yapılan araştırmalar sağlıksız ve doğrudan araştırılarak kaynağından yapılmamıştır. Ülkede Peştunların haricindeki etnik grupların tarihi eserleri yakılmış ve sadece Peştunların Farsça-Peştuca eserleri günümüze kadar ulaşabilmiştir. Afganistan’la ilgili araştırmalarda bu sebepten sadece Peştun kaynaklarına dayanmaktadır.

Bizde bu çalışmamızda Afganistan’ın farklı bir boyutunu göstermeye çalıştık. Bu araştırmamızda özellikle Afganistan’ın sosyal yapısı ve eğitim sahalarına ağırlık verilmiştir.

II. Konunun Araştırmasında Kullanılan Metot:

Araştırmamızda Afganistan’ın ekonomi, eğitim gibi konularında Farsça, Türkçe kitaplardan yararlanılmıştır. Ayrıca örf-adet gibi konularda kendi bilgilerim ile Afganistanlı arkadaşlarımın bildiklerinden de istifade edilmiştir.

Bu çalışmamızda özellikle Afganistan hakkında yapılan Farsça ve Türkçe eserlerden yararlanılmıştır. Fakat Eğitim ve Din Eğitimi, Mezhepler ve Tarikatlar konusunda kaynak teminin de güçlük çektik. Umarız ki bu çalışmamız bundan sonra yapılacak olan çalışmalara ışık tutar ve bu konuda bilgi sahibi olmak isteyenlere faydalı olur.

I. BÖLÜM

AFGANİSTAN’IN COĞRAFİ, TARİHİ VE EKONOMİK KONUMU

1- Coğrafi Konumu

Ortaasya , Hindistan ve Ortadoğunun kesiştiği bir alanda bulunan Afganistan 650.000. km2 yüzölçümü ile kuzeyden Türkmenistan, Özbekistan, Tacikistan, doğudan Çin (Doğu Türkistan), güneyden de Pakistan ve batıdan da İranla komşudur. Kuzeyden üç Ortaasya Cumhuriyeti ile 2000 km, güneyden Pakistanla 1700 km’lik bir sınırı paylaşmaktadır. Ülkenin en batısıyla en doğusu arasındaki mesafe ise 9000 km’dir. Dağlık bir ülke olan Afganistan’ın en büyük kentleri sırasıyla Kabil, Kandahar, Herat, Mezarı Şerif, Kunduz, Celalabad, Faryab’dır. [1]

Afganistan doğudan İncevahan koridoru ile 240 km ile birlikte doğu batı yönünden yaklaşık 1280 km, kuzeyden güneye 970 km uzunluğundadır. Doğudan güneye Pakistan sınırı 1810 km, Batıdan İrana 816 km, kuzeyden Türkmenistan, Özbekistan, Tacikistan 1680 km dir. Hiç kıyısı olmayan Afganistan’a en yakın deniz 480 km güneyde olan Umman Denizi’dir. Kuzeydeki yayla büyük ölçüde çöller ve yarı çöllerle kaplıdır. İki bölge arasında Himalaya dağlarının uzantısı olan Hindukuş dağlarını da içine alan 414.400 km2 dağlık alan bulunur. Genel olarak yarı kurak, bozkır ikliminin egemen olduğu Afganistan’da kışlar çok soğuk yazlar ise çok sıcak geçer. Ancak oradaki dağlık bölgelerde kutup altı kuşağı özellikleri görülür. Kışlar dondurucu, yazları kısa ve serin olur. Güney batıdaki Celalabad’ta Temmuz ayı sıcaklığı zaman zaman 49Co ulaşır. [2]

Afganistan ve Güney Türkistan hududları Anglo-Rus ittifakı tarafından tayin edilmiştir. Pakistan ile Duran hattı ve İran’la sınırlar çizilmiştir. Kuzeyden Amu Derya’sıyla Türk Cumhuriyetleri ile sınır olmuştur. Güney Türkistan büyük Türkistan’ın bir parçasıdır. Güney yani Pakistan’la Afganistan sınırı olarak bilinen Durran hattını Regway ve Durrand isminde iki Anglo tayin ederken İranla Afganistan sınırını Fahreddin Paşa çizmiştir. Bu belirlemeyle Horasan şimdiki Afganistan ve Güney Türkistan topraklarında olmasına rağmen Meşhed ili dahi İran’a bırakılmıştır. [3]

Güney Türkistan’ın % 60’ı ekilir. Geri kalan kısmı ise sarp dağlıktır. Hindukuş dağları Tirbendi Türkistan ve Baba dağları gibi çeşitli isimlerle kuzeydoğudan kuzeybatıya uzanıp Afganistan’ın belkemiğini oluşturur. Orta kısım başşehri Bamyan yazları çok serin olup, Hazara Türkleri yaşamaktadırlar. Kuzeyde ise Türk boyları Turanlılar ikamet etmektedir.[4]

Irmaklar: Türkler her nerede yaşadıysa ırmaklara yakın yerlerde ikamet etmişlerdir. Bunlardan biri de Amu Derya ırmağıdır. Amu Derya Afganistan’daki Pamir Dağlarından başlayıp Tacikistan, Özbekistan, Tükmenistan’dan geçerek Aral gölüne dökülür. Uzunluğu 2400 km’dir. Kökçe ırmağı ise Pamir dağından başlar. Kunduz ırmağı Hazaracat Bamyan’ından geçip Amu Derya ırmağı ile birleşir. Uzunluğu 480 km’dir. Taşkorgan ırmağı Hazaracat’tan başlayıp Ergenekon çöllerine kadar varır. Uzunluğu 190 km’dir. Belh ırmağı Hazaracattan başlayıp tarihi Belh şehrine akar ve uzunluğu 480 km’dir. [5] Serpul ırmağı Orta Türkistan’daki dağlardan süzülerek Şıbırgan’a akar, uzunluğu 320 km’dir. Kaysar ırmağı Türkistan dağlarından başlayıp Maymane ve Andhoy’a dökülür. Uzunluğu 320 km’dir. Herat ırmağı Hindukuş dağlarından başlayıp İran’dan geçip Türkmenistan’a dökülür. Uzunluğu 650 km’dir. Margab ırmağı Tribendi Türkistan’dan başlayıp Afganistan’dan geçip, 700 km. Afganistan, 700 km de Türkistan’dan geçer. Hilmend ve Argandap ırmakları Hazaracattan başlayıp İran topraklarına akar. Hilmen ırmağının uzunluğu 1300 km, Argandap ırmağı 56 km’dir. Kabil ırmağı Kabil dağlarından başlayıp Pakistan topraklarında Sın ırmağı ile birleşir. Uzunluğu 350 km’dir. [6]

Ülkenin büyük kısmı ise ilkbahar yağmuru ile sulanır. Ülkenin gerçek ormanları güneyde yer alır. Orta kesimdeki dağlarda fıstık ağaçları yetişmektedir. [7]

Afganistan’ın komşuları ile ticari ve gidiş gelişte şu gümrükler kullanılmaktadır; Pakistan’la sınır olan Celalabad kentinde Hayber gümrüğü, İran ile İslamkala , Türkmenistan’la iki gümrük olup birisi Heratta Turgundi ve Faryab ilçesi Andhoy’da Akina, Özbekistan sınırında Hayratan, Tacikistan sınırında ise Şirhanbender gümrükleri bulunmaktadır.

2- Afganistan’ın Tarihçesi

M.Ö.4000 yıllarda Baktariya devleti ve daha sonra ise Pars,Yunan,Hint, Arap,sonrası ise Türkler bağımsız devletlerini ve Moğollar da Afganistan’da devlet kurmuşlar. İpek yolunu oluşturan Afganistan 240 sene önce bağımsız bir devlet olarak Ahmet Han tarafın dan kuruldu.[8]

Elli bin yaşındaki Tutan Afganistan olur mu? 1900’lerden önce tarihlere bakarsak Afganistan adına bir memleket yoktur. Bu günkü Afganistan adıyla tanınan ,eskiden Turan veya Baktaria, Atlı Göçebeler , Diyari Atlı Akıncılar imparatorluğu ,İskitler,Setler, ve Sakalar. Ülkesi, Partlar, Sartlar, Baktaria, Belh, Horasan, Güney Türkistan yani Turan zemin olarak biliniyordu. Bu topraklarda hakimiyet kuranların hükümdarları kendilerinin ve sülalelerinin adıyla tanınmaktaydı. Hakhamansahilar, Siyungunlar, Hunlar, Oğuzlar, Kuşaniler, Samaniler, Şeybaniler, Harezmi , Sahiler, Gazneliler, Guriler, Selçuklular, Avşarlar, Timuriler, Baburiler olarak tanınıyordu .Demek ki orası Türk toprağı ve Türk ülkesiydi.[9]Amerikalı Prof. Lvis Pres’e göre Afganistan Arapça “fıgan” kelimesinden türetilmiştir. Fıgan kelimesi “İnlemek” demektir[10]

DR. Murat Argun Afganistan hakkında şöyle söylemekte”Afganistan tarih boyunca çeşitli isimlerle anılmıştır. Bir zamanlar Turan diye anılan bölge için deydi. Afganistan’da gerçekten eski Türk devletleri burada kurulmuştur. Bu günkü Afganistan güneyde ki Sistan vilayetinin ismi Saka Türklerinden kalmadır. Hazarpes ve Kapisa bölgelerine hakim olan Kuşaniler başşehri ise Bamyandı. Kabil ise Yefteliler(Ak Hunlar)Türklerinin başkentiydi. Bu yüzden çeşitli isimlerle anılan Uluğ Türkistan coğrafyasının güneyi(Güney Türkistan)teşkil eden bölge bir zamanlar Turan daha sonra Horasan adıyla anılmıştır. Afganistan adı 19.asrın ikinci yarısından sonra yani 1870’li, yıllardan sonra kullanıldı. Emir Abdurrahman Han kral iken kaleme aldığı (Siracüh tavarih)isimli kitapta “ Ben Horasan ve Türkistan kralı”diye yazdı. Güney Afganistan için ise Horasan ismi kullanılıyordu. Emir Abdurrahman Han’nın oğlu Emir Habibullah han zamanın da İngilizler ilk defa Afganistan adını kullandılar. yani 120-130 yıl önce Afganistan kelimesi ortaya çıktı.[11]

Bugünkü Afganistan eskiden adı Ariyana’dı. Ariya milleti kuzeyden soğuk bölgelerden güneye sıcak bölgelere yerleşmişler. Daha sonra Ariyali’lar Hindukuş dağlarından geçerek İran oradan Hilici Fars(körfez bölgesi)e ve Uman deryasının etrafında yayılmışlar. Bazıları Afganistan’ın güneyine yani Hayber geçidinden geçerek Hindistan’da göçebe hayatı yaşamışlar ve yerleşmişler. Bunların yayılması M.Ö.3000-4000 yıllarda olmuştur. Birinci Darviş zamanında Afganistan’ın büyük bir kısmı Huhamanşi imparatorunun elindeydi. Baktaria imparatoru Herat, Kandahar gibi yerler ellerindeydi. Büyük İskender Huhamanşahi devletini yenerek İran’ı alarak Hindistan’a kadar ilerledi. İskender Yunan’a dönerken Afganistan’ı elden vermemek için kendi adamlarını orada yerleştirdi ve Afganistan da yerleşen Yunanlar daha sonra ise Baktaria isminde bir devlet kurdular daha sonra İran da güçlenen Sasaniler Baktaria devletine son verdiler.

“Eskiden Afganistan Bahtar olarak Kabilistana bağlıydı ve eskiden Afgan kelimesi Avgan olarak kullanılıyordu. Daha sonra ise Afganistan adını bütün ülke söylemeye başladı.[12]

Afganistan’ın stratejik durumundan ilk istifade edenler Eski İranlılar olmuştur. M.Ö.500 yıllarda İranlı Dara’nın ordular ülkeyi işgal ederek güney İndus vadisine inmeye çalışmışlar. Ülke iki asır İranlıların hakimiyetinde kalmıştır. Makedonya kralı Büyük İskender İranlıları yenerek İranî ve Afganistan’ı işgal ederek Hindukuş dağlarını aşarak ve Sogdlar ülkesine kadar varmıştır. İskender’den sonra bir grup Yunanlı memlekete Baktaria adında bir devlet kurmuşlar .Baktaria Devleti M.S.50 yılında Hindistan dan gelen başka bir devletle son buldu. Bundan sonra M.S.50 ila 125 yılına kadar Türk asıllı olduklar tahmin edilen Sakalar(İskitler)M.S. 125-450 yıllar arası Türk oldukları tahmin edilen Kuşaniler Ariyana(Afg.)da hakimiyetlerini sürdürler.480 den sonra Ariyana’nın hakimiyeti Türklerin eline geçmeye başladı. Ak Hunlar olarak bilinen Halaç Türkleri bu devirde Ariyana ya yerleşmeye başlamışlar ve bir asır Afganistan’da devlet kurmuşlar. Ak Hunlar’dan sonra orda kalanlar Halaç Türkleri olarak devam etmişler. İslâmiyet’in yayılmasıyla Afganistan Araplar hakimiyeti altında girmişler. Araplar dan sonra ise İran Samani devleti Afganistan ın büyük bir kısmını ellerin de tutuyordu. Bu ordunun büyük bir kısmını Türkler oluşturuyordu. 10. Asırda Samani devletini zayıflamasıyla Türk asıllı Sübüktekin isimli birisi Horasana gelerek meşhur Gazne şehrini kendine Başkent seçti.[13]

Sübüktekinin oğlu sultan Mahmut babasını yerine geçerek (999-1030)kadar hüküm sürdü ve Abbasi halifesi tarafından sultanlık unvanı verildi. 17 defa Hindistan’a seferler düzenledi ve oradaki putlar kırarak put kırıcı Mahmut ismini kazandı. O tarih tan sonra Hint Müslüman krallıklarının görevlileri ve yöneticileri Afganlarla Afganlaşmış Türkler arasında seçilmeye başladı[14].

Sultan Mahmut tan sonra yerine oğlu Sultan Mesut tahta geçti. Gazneliler’i devletini kuzeyden gelen başka bir Türk devleti olan Selçuklar yıktı. Selçuklular Hindistan’a kadar ilerlediler. Selçukluların son Sultanı olan ünlü Sultan Sançar ın ölümünden sonra (1119-1157) Guriler kısa sürede Horasanın tamamını ellerine geçirdiler. XII. asırda Guriler Devleti’ni başka bir Türk kökenli olan Harzemşahlar son vererek 1220 yıları yani Moğolların saldırısına kadar hüküm sürdüler. Moğollar ülkeyi işgal ederek 1.5 asır kaldılar. [15]

1369’da Emir Timur sahip kuran dünyaya geldi ve 1370 yılında Endecan’da Tac giydi. Horasan, İran, Hindistan’a ve Anadolu’ya kadar ilerledi. Son seferi olan Çin e giderken yolda vefat etti. Timur’un ölümünden sonra oğulları ve torunları yönetimi ele geçirerek hüküm sürdüler. Herat’ta, Şah Ruh iktidarı ele alarak 1447 yılına kadar idare etti. Herat’ın gelişmesi için Gavher şad hatun yani hanimi ile çok çalıştı ve tarihi eserler bıraktılar. Şah Ruh tan sonra tahta Sultan Husyen’i Baykara tahta geçti.1469-1506’ya kadar hüküm sürdü ve ünlü veziri Ali Şiri Nevayi ile ülkenin gelişmesi için çok çalıştı. Endican da ise Babür’ün babası iktidarı ele aldı babasının ölümünden sonra Babür 12 tahta geçti 1500’de. Babasında kalan Endican’ı bir türlü ele tutamadı başka Türk asıllı olan Şeybani Han güçlerince yenilerek Horasan’a gitmeyi tercih etti. Önce Kunduz daha sonra ise Kabili ele geçirerek güney deki Peştunları hakimiyeti altına aldı ve aradan da Hindistan ele geçirdi. Hindistan’da Türk İslam imparatorluğunu kurdu. Baburun torunu olan Avrangzip döneminde ise Afganistan da Peştunlar güçlenerek Afganistan’ı kısa bir süre elerinde tuttular. 1500 yıllarında Horasan’ın kuzey ve güneydoğusu Baburilerin elinde ve ülkenin batısı ve güneybatısı ise İranlıların yani Safevi Devletini hakimiyeti altında idi. 1708 de Peştun aşiretlerinin Gilzaylar’ından olan Mir Vayis Han Kandahar’da Safevi ,Devletine karşı ayaklanarak Kandahar’ın Safeviler’in elinden aldı. Mir Vayis Han’ın ölümünden sonra oğlu olmadığı için yeğeni iktidarı ele alarak Safevilerler’in den İran’ı ele geçiriyor. İran da ise Nadir Afşar isminde bir Türk komutanın yıldızı parladı kısa sürede İran’ı sonra Afganistan’ı ve Hindistan’ı ele geçirir. Nadir Kandaharı ele geçirdiğinde daha önce Herat’tan Kandahar’a savaşmaya gelen Peştun asıllı olan Ahmet Han Gilzaylar tarafın dan esir edilmişti. Nadir Afşar Hindistan’dan dönüşünde ise Ahmet Hanı kendisi ile İran’a götürerek Mazandaran valisi tayin eder. Ahmet Han Nadir şahın ölümünden sonra Horasana dönerek ilk Afgan milli devletini kurdu.

1747 yılında Büyük İran Sultan’ı Nadir Afşar’ın ölümünden sonra Ahmet Han Abdalı ki Peştun aşır atlarının reisi bir grup Afganlı askerlerle ki ben Nadir Afşar’dan sonra onun kormuş olduğu imparatorluğunu sonuna kadar muhafıza edeceğim bahanesiyle Nadir den kalan teçhizatı kendisiyle Afganistan’a götürüp Kandahar’da Ahmet şah kendisini şah ilan etti.[16]

Ahmet Han Kandahar’da şahlığını ilan ettikten sonra Özbekler ,Hazaralar, Kızılbaşlar, Tacikler ve diğer halkları de hakimiyeti altına alarak Afganistan’ın tamamına hakim olmuştur. Ahmet Han Hindistan’a 1756-1757 yılları arası altı defa sefer düzenledi ama Sihiler yüzünden hep yenildi. Ahmet Han Hindistan la uğraşırken İranlılar Meşhedi ve Türkler yani Buhara Emri ise Afganistan Türkistan’ını bir kısmını ele geçirdiler. 1772 de Ahmet şahın ölümünden sonra yerine oğlu Timur şah tahta geçti.[17]

Timur babası kadar devlet işlerine başarılı olamadı. İlk defa merkez hükümeti Kandahar dan Kabile nakil etti. Babadan kalan imparatoru ele tutamadı. Güneyde Sihiler, kuzeyde Buhara Emir’i ilerliyordu. Timur 20 sana hakimiyetinden sonra 1793 yılında vefat etti. Yerine oğlu Zaman Şah geçti. Zaman şah yedi sana iktidardan sonra 1800 yılında kardeşi Mahmut tarafından tahtan indirildi. Sonra Mahmut’un kardeşi Şüca,ül mülük Sihiler yardımı ve İngilizlerin desteğiyle savaşlar başlatıldı. O günden sonra İngilizler Afganistan’ı sömürgeleştirmeye başlamıştır. Şüca,ül mülük Kabil’i ele geçirerek kardeşini hepse atı. sonra Fatih Han isminde bir vezir Şüca,ül mülk’ü yenerek ve Kabil’i ele geçirir. Mahmut’u ikinci defa tahta çıkarır ve sonra ise Mahmut tamamen Fetih Han’ın hükmü altında hareket etmek zorunda kalır. Herat’ta bir ailevi karışıklıktan dolayı Mahmut Fetih Han’ı öldürüyor ve yaptığı iş hayatının sonu ve Sadozai kabilesinin yıkılışına sebep oluyor. Fetih Han’ın kardeşleri Dost Muhammed Han’ın başkanlığa toplanarak Kabil’i kısa sürede ele geçirirler. yönetin sadozai aşireti kolundan Barakzai (muhammezai), koluna geçmiş olur. Bu gelişmeden faydalanan Sihiler güneyden Peşaver ve güneydeki bütün illeri ele geçiriyor. Şüca ülkü Kandahar’a saldırır Dost Muhammed Han Şüca’ül mülkü yenerek kendisini Afganistan Emir’i ilan eder.[18]

Üç Afgan İngiliz savaşı olur. Birincisi 1842 yılında kabil halkı İngilizlere karşı Kabil’de bir ayaklan da 16 bin İngiliz askeri öldürülüyor. Şüca,ül mülük ise İngilizlerin desteğiyle ikinci defa kabil’de şah olur. İngilizler Şüca ül mülkü kullanarak ikinci defa Afganistan’ı ele geçiriyorlar. Şü,caül Mülük Afganistan halkı tarafından vatan haini olarak ilan eder. 1829’da Afganistan istiklalli tamamen yok oluyor. [19]

Güneyden İngilizler kuzeyden ise Ruslar Afganistan’ı sıkıştırıyorlar. Ruslar Türkistan kentlerini birer, birer ele geçirerek Afganistan topraklarına doğru ilerliyor. Dost Muhammed Han Türkistan’a kaçmasından sonra İngilizlere teslim olur ve İngilizler tarafından Hindistan’a gönderilir ve bir müddet sonra İngilizler tarafından ikici defa Afganistan Emiri tayin edilir, ölümüne kadar İngilizlere vefalı kalır. Dost Muhammed Han Kabil’e gelmeden önce oğlu Vezir Ekber Han başkanlığında bir ayaklanmada 5900 İngiliz askeri ve Ekber Han’da İngilizlerin Başkomutanını öldürür. 28 şubat 1842 de İngilizler yine kısa sürede Afganistan’ı ele geçirir. İsyancıları yakalayıp hepsini öldürürler ve Camiler, binaları yıkarlar.

28 şubat 1868’de Türkmenlerin yardımıyla Herat’ı Dost Muhammed Han’a kazandırırlar ve Dost Muhammed Han ilk defa Afganistan’ın tamamına hakim olur ve 9 ay sonra 1863’te Herat’ta vefat eder. 1858 yılında oğlu Şir Ali Han tahta geçer ve kardeşler arsında taht kavgaları başlar. Şir Ali yenilerek Herat’a çekilmek zorunda kaldı. Tahta Şir Alinin kardeşi önce Efzel han sonra onun yerine kardeşi Azam han geçeri. Sonra ise Şir Ali han ikinci defa tahtı ele geçirir. Daha önceleri Şir Ali Hanla savaşan Abdurrahman Han ise Türkistan’a kaçar ve böylece kardeş kavgaları 1868’de sona ermiş olur. İngilizlerle anlaşamayınca Şir Ali Han tahtı oğlu Yakub’a bırakarak Afgan Türkistan’ına kaçınca yolda vefat eder(1879). Yakub Han bir hatası yüzünden Hindistan’a sürgün edilir. Afganistan tahtına daha önce Türkistan’a kaçan Abdurrahman Hanı getirilir. Abdurrahman han da ölene kadar İngilizlere vefalı kalır. Ruslar da Bencide, Mervi ele geçirirler. Merv’deki Abdurrahman han bir hastalık yüzünden 28 Eylül 1901 de vefat eder ve yerine büyük oğlu Habibullah han tahta geçeri ve babası gibi dostluğunu İngilizlere aynan devam ettirir. Ruslarla da ilişkilerini düzeltir. Afganistan ilk defa Habibullah Han döneminde 24 büyük elçilik açar. Babası zamanındaki Derran hattını de tekrar den imzalar.(21 mart 1905). Habibullah Han Birinci dünya savaşına da katılmaz. 19 şubat 1919 de faili meçhul kişiler tarafın dan Celalab’da öldürülür. Yerine büyük oğlu Amanullah han tahta geçer. Amanullah han tahsil görmüş,dünyadan haberdar,açık görüşlü ve demokrat birisi olarak hemen Afganistan’ın istiklalini almak için çalışmalar yapar. Amanullah Han İngilizlere bir mektup göndererek Afganistan’ın istiklalini istemiş ve İngilizlerde bunu reddetmiştir Üçüncü İngiliz Afgan savaşı çıkmış oluyor. 8 Ağustos 1919 da beş maddelik bir anlaşma imzalanarak Afganistan iç işlerine olduğu gibi dış işlerine de tam bağımsız bir ülke olur. Afganistan’ı ilk tanıyan Rusya olur ve iki ülke arasında büyük elçilikler açılır ve 1 mart 1921’de Afganistan ve Türkiye arasında bir ittifak kurulmuş olur. 1920-1921 yıllar arası Cemal paşa ve Enver paşa Afganistanın ordusuna eğitim vermeye gelir. Amanullah han 1927 yılın da bir dünya türüne önce. Mısır, Fransa, Belçika, İsviçre, Almanya, İngiltere, Rusya, İran ve Türkiye yi ziyaret ederek Mustafa kemal la yakından görüştü. Amanullah han ülkesine döndüğün de hemen Avrupa ve Türkiye’de gördüğü yenilikleri Afganistan’a da uygulamaya başlayınca bunları kaldıramayan halk Amanullah Han’a karşı isyan ederek Tacik asıllı çete reisi Habibullah Han ki lakabı Beçeyi Sakavdır. Kabil’e saldırır Amanullah Han kardeşi İnayetullah Han tahta bırakıp kendisi Avrupa’ya kaçar ve üç gün sonra kardeşi de Avrupa’ya kaçmak zorunda kalır. İsyancıların lideri Mir Habibullah “Beceyi sakav” kısa sürede kabil’i ele geçirir.Beçeyi sakav okuma yazma bilmeyen cahil birisidir. Mir Habibullah yönetimi ele aldığında ülke tam anlamıyla çöker 9 ay tahta kalabilir.

Daha önce Afganistan’ın istiklaline başarılı rol oynayan Nadir han kardeşleri ile Fransa dan Afganistan’a girdiler (25 Şubat 1929). Nadir han Mir Habibullah Hanla savaşır 12 ekim 1929’da Habibullah Hanı yakalayarak idam eder. 16 Ekim 1929’da kendisini Afganistan şahı ilan eder. 31 Ekim 1931’de yeni bir anayasa çıkartı ve bu anayasa 1964’e kadar devam etmiştir. Nadir han daha önce Hazara milletine mensup bir çocuk tarafından öldürülür. Sonra Nadir’in büyük oğlu Zahir şah 19 yaşında tahta geçer. Afganistan da 1937 yılında Türkiye,İran,Irak,Afganistan Sadabad Paktını kurulur. İkinci dünya savaşına Zahir şah katılmadı.[20]

Zahir şah ABD silah yardımı istedi reddedildi. Rusya den istedi olumlu yanıt aldı ve kısa sürede iki devlet arasında dostluk anlaşması imzalanır Rusya ve Türkiye’ye de öğrenci gönderilir. 1953-1963’te babasından kalan anayasanın değiştirerek yeni anayasa çıkartır. Bu anayasada basın ,düşünce özgürlüğü, Parti kurma serbestliği ilan edilir ve yönetim de şahın yakınları bulunamayacaktır. 1965’te Komünist, Marksistler ADHP(Afganistan Demokrat halk parti)’yi kurdular. Davud daha önce Rusya’ya öğrenci göndermişti,öğrenciler ülkelerine döndüğünde ADHP’ini kurdular. Bundan sonra Üniversitelere eylemler baş gösterdi. Afganistan’ı çok kötü etkilemiş olur. O yıl tam 80 bin kişi hayatını kaybeder. Zahir şah ADHP’i Üniversiteleri ve tüm partileri kapattı. M.Zahir Şah 1933-1973 arası 40 sana Afganistan da Cumhurbaşkanlığı yaptı. Zayıf,tembel, dış dünyaya kapalı uyuşuk bir hükümdardı. Devleti onun adına amcaları ve diğer yakınları yönetiyordu. [21]

Zahir Şah kırk yıllık yönetiminde sadece halkın serbestçe dalaşabilmesi, kimsenin kimseye karışamaması, savaştan uzak fakat eğitim, ekonomi, insan hakları, vs. Hiç bir ilerleme olmadı. buda halkın cahil kalmasına sebep oldu. [22]

Zahir Şahın İtalya da olduğu sırada daha önce Başbakan olan kuzeni Sardsar M. Davut han solcu subaylarla Zahir Şaha bir kansız darbe vurdu ve yönetimi ele geçirerek Cumhuriyet ilan etti. Daha önce solculara bazı bakanlıklar verdi daha sonra ise solcularla arası bozuldu ve İslamcılarla yakınlaşmaya başladı Rusya’ya sırt çevirdi, İran ve ABD yakın ilişkiler için olmaya başladı . ABD tavsiyesiyle Pakistan’la arasını düzelti Rusya ise bu gelişmelerden çok rahatsız oldu ve Afganistan’ı elden vermek istemiyordu. 1977 de Davut Han Rusya’ya son gezisinde komünist partisinin genel sekreteri olan Brejnevle tartışarak kızgın bir şekilde Rusya ı terk eder. Komünistler ve General Abdülkadir askerleri ile sarayı basarak Davut Hanı, çocuklarını, hanımı ile birlikte öldürdü ve böylece “İnkilabi Savur” isminde bir inkılâp yapılmış oldu. [23]

Darbeye kilit noktayı ADHP i gizlice çalışmakta idi. ADHP ikiye ayrıldı ADHP i lideri Nur Taraki ve Hafızullah Emin seçildi.Perçem liderliğine Berak Karmal seçildi. İkisi arasında ciddi rekabetler yaşandı. Bu günkü Afganistan İslami liderler Davud’a karşı çıkarak Pakistan’a kaçmışlılardı. 24 Şubatt1977 da yeni anayasa çıkartıldı. ADHP ve perçem partisi bir koalisyon kurdular. Afganistan Cumhuriyeti, Afganistan Demokrat olarak değiştirildi. Cumhurbaşkanı Taraki ve Başbakan,Diş işleri Bakanı ise Hafizullah Emin seçiliyordu. Bu dönemde kadınlar özgürlük, halkın arazileri zorla alınarak fakirler bahanesiyle ordu arasında paylaşılıyordu. Bu defa de iktidarda ADHP ve Perçem anlaşamıyordu, Taraki Perçemileri yönetimden uzaklaştırdı ve liderini de Çekoslovakya’ya Büyükelçi olarak gönderdi. Taraki öldürmeye çalıştıysa da başarılı olamadı ve kendi kazdığı pusuya düşerek Emin tarafından öldürüldü ve Emin cumhurbaşkanı oldu. [24]

Mücahitler de bazı illerde direnmeye başlamıştı. Afganistan’a ilk yardım eden Pakistan oldu ki onun amacı Afganistan da iç karışıkları çıkararak Durran Hattını erteletmekti . Pakistan dan sonra ise İran İslami Cumhuriyeti ,İran yardımı Şii ve başka gruplara vermezken Peştun asıllı Gülbeddin Hikmetyar’a vermekte idi. Mücahit gruplar Emin Cumhurbaşkanı olduktan sonra saldırıya geçtiler ve savaş şiddetlendi. İlk defa Pakistan, İran, ABD, İsrail, İngiltere, S.Arabistan, Almanya, Fransa, Japonya başta olmak üzere daha sonra da 26 ülke silah ve her türlü yardım etmeyi resmen ilan ediyorlar. Emin ise Rusya’dan yardım talep ediyor Taraki gibi Emini de reddedilir. Ama Rusya gizlice yardım ediyordu. [25]

1979’da Ruslar askerleri Afganistan’a havadan inerek Afganistan Cumhurbaşkanı olan Emin’i öldürdüler. 27 Aralık ayında Bebrak Karmal Ruslar tarafından Afganistan Cumhurbaşkanı tayin ediliyor. [26]

Babrak Karmal Emin gibi hata yapmamak için siyasi tutukluları serbest bıraktı, İslam dinide önem verdi konuşmalarında bismillah ile başladı, Cuma namazlarına gitti ve mollalar poz verdi. Barış için çok çaba gösterdi. Ama halkın gönlünü fethedemedi.

Rusların Afganistan’a girmesini ilk önce ABD, Avrupa ülkeleri ve İslam ülkeleri 14 ocak 1978 de BM uyası olan 140 ülke tepki göstererek Rusların Afganistan’dan çekilmeleri için oy kullanıyorlar. Bu 140 ülkeden 18’i ret 18’i de çekimser, geri kalan ülkeler ise Rusların çekilmesi için oy kullandılar. Dünyadaki Komünist partilerin hepsi ve sadece Fransa komünist partisi hariç Rusların Afganistan dan çekilmesini istiyorlardı.[27]

Binlerce bina, okul, cami, hastane, köprü, yollar ağır hasar gördü ve yıkıldı. Rusların 500 e aşa uçakları düşürüldü. Ruslar 1979 da 10 bin askerle Afganistan a girerken 1980 de 70 bin,1987 de ise bu rakam 125 bin olmuştur.

Mücahitlere yardımlar sürmekte idi.1980 da 30 milyar 1981 de ise 50 milyar 1891’de ABD ve S.Arabistan 208 milyar dolara ulaştı. Mücahit liderleri Pakistan da oldukları için bu işten Pakistan karlı çıkıyordu. Pakistan’daki beşli gruplar yediye yükseldi ve aynı günde de Perçem ve ADHP’si de uzlaştı. İran’daki dokuzlu partiler tek parti olarak Hizbi Vahdet partisi oldu. Mücahitler gün gittikçe güçlenmekte idiler, Ruslarda Babrak Karmal yerine eski “KHAT” (Afganistan gizli İstihbarat) başkanını Dr. Necibullah’ı getirdiler.[28]

Cenevre’de BM Rusların Afganistan dan çekilmeleri için bir toplantı yaptı. 1986’da Dr. Necibullah Afganistan Cumhurbaşkanı Rusya devlet Başkanı M. Gibacup’la görüşmek için Rusya’ya gitti. Bu görüşmelerde ilk önce 1986 Ekimin de 80 bin , yani 9 ay içinde Ruslar’ın hepsi Afganistan dan çekilecekti. Anlaşmalara göre Rusların Afganistan dan çekilmelerimden sonra hiçbir ülke mücahit gruplarına yardım etmeyecekti. 15 Şubat 1989 da mücahitler ülkelerine geri döneceklerdi. [29]

Savaş hızlı bir şekilde devam ediyordu. Sovyetler bu işten zararlı çıkmışlardı. 140 bin Sovyet ordusundan 25 bin ölü ve binlerce yaralı ve sakat bırakmıştı. Sovyet’in günlük askeri harcaması ortalama 10 milyon dolar civarında idi. Bu yüzden Ruslar çekildi ve komünist devletin yıkılmaması için Rus uzmanları Afganistan’a kalıyorlardı. Dr. Necibullah mücahitlere anlaşmak ve barış istedi bunu mücahit liderleri reddetti. Necibullah kendi hükümetini ayağa tutmak için Mücahitleri kendine çekiyordu. Bazen de mücahit komutanlarla anlaşamıyordu ki bunlardan biri Kandaharlı İsmet Müslümdü. Bu kişi zalim ve kızları zorla kaçırıyordu. Kuzey bölgesin de ise Türk asıllı General Dostum kuzey bölgesinin elinde tutuyordu. Dr. Necibullah G.Dostum’u Kabile çağırdı ve en zor savaşlara G.Dostumu gönderdi ve savaşları da başarılı bir şekilde yerine getiriyordu. En zor savaşlardan biri olan Kandahar’a İsmet Müslüm’e karşı gönderdi bu savaşı da başarılı bir şekilde yerine getirdi ve İsmet Müslüm ve adamlarını yok etti ve halkın sevgisini kazandı. Mücahitlere karşı da bir çok zaferlere imza attı. Her savaşta terfi ediyor ve ödüllendiriliyordu. Bu cesaretin den dolayı general oldu ki bun dan Peştunlar ve Necibullah ta endişe ediyordu.[30]

General Dostum uzun yıllardan beri ezilen Türkleri tek çatı altına toplamı başardı. Dr. Necibullah ta Dostumun önünü kesmek için kuzeyde bazı Peştun komutanları atıyordu ve uçağına bomba koyuyordu ama hiçbir şey yapamıyordu. Mücahit gruplar Mezari Şerifi ele geçirmek istediler ama G.Dostum mücahitlerden erken davranarak Mezari Şerifi ele geçirdi ve kuzey bölgesindeki yedi ilin tek hakimi oldu. Kabili ele geçirmek için Penşir vadisinde G:Dostum ve Şah Mesud bir araya gelerek Kabili almak için bir ittifak kurdular. Kabil’de ise savaş şiddetli bir şekilde sürmekte idi. Kabil halkı ise savaştan Pakistan ve kuzey bölgesinde kaçıyorlardı. Dr. Necibullah hükümetten istifa etti, Kabil’de iktidar boşluğu oluştu bunu fırsat bilen G. Dostum kuzey bölgesinden 11 uçak dolusu ile Kabil’e havadan asker indirdi ve Hikmetyar askerlerinin önü keserek Kabili ele geçirdiler. Dr. Necibullah ta BM yardımcısı ile Kabilden Hindistan’a kaçarken G. Dostumun askerleri tarafından engellendi ve BM binasına sığındı. Kabil ve Afganistan halkı ilk önce mücahitlerden çok memnundular savaşın bitiğini sanıyorlardı ama sevinçleri uzun sürmedi. Mücahit liderler koltuk savaşına başladılar. [31]

Kabil’deki şeriat devleti ilk olarak kadınların evden çıkmalarına kısıtlılık getirdi. Daha önce etekle dolaşan Kabil bayanları 1992 den sonra artık kapanacaktı. Bu yasaklara karşı çıkan Kabil kadınlarının üzerine,yüzüne, asit döktüler ve iyice dövdüler. İnsanları halkın önünde astılar. [32]

Mücahitlerin Kabil’i ele geçirmesi ile cumhurbaşkanı olarak 2 aylığına Sıbgatullah Müceddidi cumhurbaşkanı olacaktı daha sonra ise 4 aylığın Burhaneddin Rabbani cumhurbaşkanı olacakı. Sıbgatullah Mücededi 2 ay cumhurbaşkanlıktan sonra hükümeti Rabbani’ ye teslim verdi. Rabbani ise hükümetten bir daha çekilmek istemedi. Bunun üzerine G .Hikmetyar Kabili bomba yağmuruna tuttu, her gün binlerce masum, günahsız Kabil halkı hayatlarını kayıp ettiler.

Önce G. Dostum Şah Mesutla birlikte Hikmetyar’a karşı savaşırken aniden Hikmetyar’la ittifak kurup Şah Mesud’a karşı savaştı ve Kabil harabeye döndü, mücahitlerin koltuk kavgaları yüzünden on binlerce halk hayatını kayıp etti ve Pakistan’a muhacir oldular. Mücahitler marketleri, mağazaları, dükkanları yağmaladılar, kütüphaneleri okulları yaktılar, öğretmenleri komünist diye öldürdüler. Kızlarla zorla evlendiler ve zorla tecavüz ettiler.

Afganistan’da bunlar yaşanırken 1994’te Taliban isminde yeni bir grup çıktı. Daha önceleri bu gruba pek önem verilmezken gün gittikçe güçlendiler ve Afganistan’ın vilayetlerini teker, teker ele geçiriyorlardı. Talibanların Afganistan’a girmeden önce o günkü Pakistan Dışişleri Bakanı, İran, Türk cumhuriyetleri ile ticari anlaşmalar yapmak için Afganistan’ın batı bölgesini elinde bulunduran İsmail Hanla da antlaştılar. Pakistan’dan ticari Tırları Kandahar’dan geçerken Kandahar’da bulunan komutanlar ticari araçlara saldırdı bahanesi ile Pakistan’dan gelen mollalar araçları kurtarmak için komutanlarla savaştılar ve onları yendiler. Haşhaş ve eroinleri yakarak yasak olduğunu söylediler. İlk defa Kandahar’ı ele geçirdiklerinde “Allah’ın zemininde Allah’ın hükmünü hakim kılacağız” dediler. Kabil’de yönetim Taciklerin elinde olduğu için Taliban’ın gelmesi ile en çok Peştunlar sevinmişti ve Taliban da Peştunlar’dan ibaretti. Önce güney bölgesinin Peştunlar’ın elinden savaşmadan ele geçirdiler, daha sonra ise Afganistan’ın batı bölgesini elinde bulunduran İsmail Han hakimiyeti olan batıyı ele geçirdiler. Sonra Kabil’i Şah Mesud’un elinden aldılar ve BM binasında sığınan Dr. Necibullah’ı da trafik lambasına astılar. Şah Mesud Rabbani ve adamları ile birlikte kuzey bölgesinde sığındılar. Rabbani daha önce G. Dostuma cihat ilan etmişti , Mezari Şerife gelerek Dostum’a sığındı. Hikmetyar ve bir çok lider Dostumun yanına geldiler. 1995’te Dostumun komutanlarından biri olan Resul Pehlivan bir suikastta öldürülmüştü. Resul Pehlivan’ın kardeşi Melik pehlivan benim abimi Dostum öldürdü bahanesi ile Talıbanlarla birleşti ve Mezari Şerifi ele geçirdi ve G. Dostumda Türkiye’ye kaçtı. İki gün geçmedi ki Melik Talibanla Mezari Şerif’te savaştı. Çok sayıda Talibanın adamlarının bir kısmı öldürüldü ve bir kısmı da esir edildi. Melik iktidarda birkaç ay kalabildi . Bir kaç ay sonra ise G. Dostum ülkesine dönerek tekrar iktidarı ele geçirdi ki, 1998 de Taliban güçleri Kuzey bölgesini ele geçirdi ve G. Dostum yine Türkiye’ye sığındı. Talibanlar Mezari Şerifi ele geçirince 8 bin Hazara’yı öldürmüştü. Taliban kadınları evden dışarıya çıkmalarını ve TV. Teyp, müzik, sinema, hemen, hemen her şeyi yasakladı. Her şey yasaklanırken haşhaşın ekilmesi serbest bırakıldı. Taliban 5 sene yönetime böyle devam ettiler. Finansmanları ABD, S. Arabistan, Arap asıllı Üsame Bin Ladin ve Arap ülkeleri iken askerleri de Pakistan sağlıyordu. 10 Eylülde Şah Mesud suikastte öldürülmesinden sonrada 11 Eylül 2001’de Newyork’taki ikiz kulelere Üsame Bin Ladinin saldırması ile ADB ve NATO Taliban’a bir operasyon düzenledi. Kuzey bölgesinin güçlü komutanı G. Dostumun öncülüğü ve ABD‘ın uçaklarının bombaları ile önce Mezari Şerifi ve kuzey bölgesini Dostumun güçleri ele geçirmesinden sonra Kabili de Tacik asıllı General Fehim ele geçirdi.

Almanya’nın Bonn şehrinde geçici hükümetin kurulması için bir toplantı düzenlendi ve 4 aylık bir geçici hükümet kuruldu. Bu hükümetin başına Peştun asıllı Hamit Karzayi getirildi ve ilk defa Afganistan tarihinde az olsa da bütün etnik gruplardan Bakanlar seçildi. İlk defa bütün milletlerden “LOYI CIRGA” ya (TBMM gibi) katılmaları istendi. Bu geçici hükümetten sonra ise iki yıllığa yeni bir hükümet kurulacağından söz edilmektedir.

2- Ekonomi Durumu

Afganistan 1946-1953 yıllarında ekonomiye büyük önem vermiş, önemli yatırım yapmıştır. Ancak malın az olması sebebiyle fazla bir ilerleme kaydedememiştir. Rusların yardımıyla 5 yıllık planlar yapılmıştır. Bunun amacı, sanayi, enerji, madencilik sahalarında devleti geliştirmektir.

Afganistan çok zengin yer altı kaynaklarına sahiptir. 1950-1988 arasında Ruslar bu yer altı kaynaklarını belirlemek için bir çok araştırmalarda bulunmuşlardır. İşgali de bu kaynaklara sahip olmak için yapmışlardır. Afganistan’da en önemli madenlerden doğalgaz, petrol, demir, kömür, altın, kıymetli taşlar vb. madenler bulunmaktadır. Bunlardan sadece doğalgaz, kömür, tuz kullanılmış ama altın, gümüş, uranyum gibi kıymetli madenler gizlice kullanılmış ve yurtdışına götürülmüştür.

Ülke gelirinin % 50’sini doğalgaz oluşturur. Rusların çıkışıyla satışlar gerilemiş, Necibullah yönetiminin 1991’de yıkılışıyla Rus doğalgaz hattı kesilmiştir. Doğalgaz Afganistan’da bol miktarda bulunmakta, ama yeterli miktarda kullanılmamaktadır. Şıbırgan, Mezarı Şerif halkına doğalgaz verilmekte ve fabrikalarda kullanılmaktadır. Elektrik olarak Afganistan barajları yeterli olmamakta, ihtiyacını Türk Cumhuriyetlerinden karşılamaktadır.

Afganistan’ın % 15’i tarıma müsaittir. Bunun yarısında ziraat yapılır. Bu topraklarda yağmur dışında bir sulama yoktur. Savaşlardan önce buğdayının % 50’sini kendisi üretiyordu, savaşlar nedeniyle ziraat yapılmadı ve Rusya’dan almak zorunda kaldı. Arazilerde Haşhaş ekimi başladı.

Afganistan’da sanayi çok az gelişmiştir. Afganistan sanayi ürünlerini Avrupa’dan karşılamaktadır. Fabrikalar genellikle Kabil ve kuzey bölgesinde yoğunlaşmaktadır. Tekstil, Çimento, Gübre, Yağ, Şeker, Cam, İlaç gibi fabrikalar mevcuttur. Kuzeyde yaşayan Türkler tarafından halı, kilim, dericilik gibi el sanatları işlenmektedir. Savaş nedeniyle bu fabrikaların bir çoğu hasar görmüştür.

Afganistan’ın para birimi Afgani’dir. 1963’te bir Amerikan doları resmi olarak 45 Afgani iken serbest piyasada ise 650 Afganiye kadar yükselmektedir. 1991’den sonra bu rakam 65.000’e kadar yükselmiştir. 1995’e kadar banknotlar 10 Afgani’den 1000 Afgani’ye varken, 1995’ten sonra 5000-10000’lik banknotlar şeklinde basılmıştır. Bu da Afganistan’daki finans durumunu açık bir şekilde göstermektedir, diyebiliriz. Milli gelir 1981 3.000.000.000 Dolar, 1986’da 3.800.000.000 Dolardır. Kişi başına düşen milli gelir 273 dolardır. Halkın % 66’sı ziraat, % 15’i madencilik, % 3’ü ise başka işlerle meşgul ve geri kalanı % 14’ü ise işsizdi. Bankalar 1930’larda açılmıştır.

Savaşlardan önce Afganistan’ın gelir kaynaklarından biri de Turizmdi. Turistler Bamyan dev heykeli, tarihi Belh şehri, Hayber geçiti ve Herat’taki tarihi minareleri görmeye geliyorlardı. Savaşlardan sonra ise Turizm bütünüyle sona ermiştir diyebiliriz.

Afganistand dış ülkelere maden ve tarımsal ürünleri ihraç eder, Amerika, Avrupa ve Rusya’dan her türlü elektronik ve makina gibi her türlü sanayi malları ithal etmektedir. Ülke 1946’da BM lere üye oldu.[33] 1986-1987 yıllarında Afgan ticaret geliri 1.4 Milyar dolara ulaşmıştır.[34]

“Sovyetlerin işgaliyle Afganistan ekonomisi ağır darbe yedi. Örnek olarak tarımsal alanda 70 milyar zarara uğradı. Komünistlerin yıkılışı Mücahitlerin yönetime gelişiyle birlikte ekonomiye 10 milyar dolar zarar geldi. Taliban’ın gelişiyle ekonomi iyice çöktü. Gelecek 50 yıla kadar düzelmesi imkansızdır. Çünkü ekonomik hiçbir hizmet yapılmadı.” [35]

Taliban haşhaşın ekimine çok önem verdi. Arazilerin % 80’inde haşhaş ekiliyordu. Taliban’ın tek ticaret geliri haşhaştır. Haşhaş Önce Pakistan, İran, Türkiye ve Türkiye’den de Avrupa, Amerika ülkelerine gönderiliyordu. Celalabad kaçakçıların ve teröristlerin merkezi olmuştu. Bununla birlikte pek çok yerleşik alanda halk açlıktan eşyalarını satıyorlardı.[36] Afganistan Taliban döneminde Dünyanın % 70 haşhaşını sağlıyordu. Bundan yıllık ortalama 70 milyar gelir sağlandığı tahmin edilmektedir. Afganistan dünyada eroin satımında birinci sırada yer almaktadır denebilir. Molla Ömer bir konuşmasında haşhaş uyuşturucusu ekimi yasak değildir, çünkü Afganistan’ın ekonomik durumu çok kötüdür. İyi olana kadar haşhaş ekimine devam edilecektir. Ülke dışına satılması serbest, ama Afganistan halkının kullanması ise yasaktır, demiştir. [37]

II. BÖLÜM

AFGANGİSTAN‘DA SOSYAL YAPI

1- Afganistan’ın Etnik Yapısı

Afganistan’da çeşitli milletler yaşamaktadır. Eskiden beri Afganistan’da iki temel ırk vardır. Birisi Beyaz, diğeri ise Sarı’dır. Peştunlar, Tacikler, Hazaralar*, Nuristaniler beyaz ırka mensupturlar. Özbekler, Türkmenler, Moğollar kısaca Türkler sarı ırka mensup. Afganistan’daki yaşayan etnik gruplar ise Peştunlar, Türkler (Özbek, Türkmen, Kazak, Hazaralar…) Kızılbaşlar, Aymaklar, Hintliler, Nuristanilerdir.[38]

Özbekler, Kırgızlar, Kazaklar… 1978’de yapılan sayının yarısını Tükler oluşturmakta.[39] Çok milletli olan Afganistan’da yaklaşık 18 milyonu ülkede, 2 milyonu İran ve Pakistan’da yaşayan 20 milyon nüfuslu bir ülkedir. Ülkede bir milyon şii mezhebine ve geri kalanı da Hanefi mezhebine mensup insan yaşamaktadır. Ülkenin her yerinde çeşitli diller konuşulmakta ve resmi dil Farsça ve Peştucadır. Peştu dili resmi olarak geçerli ise de, halk arasında pek geçerli değildir. Eski ülkenin % 60’ı bu dili bilmemektedir. Ülkenin ikinci resmi dili Farsça’yı herkes konuşabilmektedir. Bundan dolayıdır ki Farsça dili diğer milletlere de tesirini göstermiştir.[40]

Afganistan’da Afgan adıyla herhangi bir halk veya topluluk bulunmamaktadır. Afgan sözünden genellikle Peştun anlaşılmaktadır. Afganistan’da herkes kendi milleti ve aşireti ile tanınmaktadır. (Kuzeyde aşiret sistemi yok, aşiret sistemi güneyde geçerlidir. Zira Eskiden kuzey bölgesi beyliklerle yönetiliyormuş.) Afganistan’daki halklara kimsiniz sorusunu sorduğumuzda; ben Özbek, Tacik, Peştun, Türk cevabını alırsınız. Afganım diye bir cevabın alınması oldukça zordur.[41]

Afganistan’da hiçbir zaman gerçek ve objektif bir nüfus sayımı yapılmamıştır. Ancak Cumhuriyet döneminde nüfus sayımı yapılmış ise de sağlıklı değildir. Peştun yöneticiler yönetimi ellerinde bulundurabilmek için Peştunların sayısını çok fazla belirtmişlerdir. Bütün dünyadaki kaynaklarda da Türkler ve diğer milletlerin sayısı az Peştunların sayısı çok fazla olarak yazılmıştır. Bütün yabancı yazarlar kitap yazarken Peştunların kaynaklarını kullanmışlardır. Tabii ki diğer milletlerin tarihi eserleri Peştun yöneticiler tarafından yakılmış, yok olmuş. Peştunların sayısı diğer milletlere göre fazla olduğu gerçektir. Ama sözde 8 milyon Türk var, tarihlerde sayıları 3 milyonu geçmiyor. Kısaca Afganistan’da hangi milletin n[42]e kadar nüfusu var, kimse kesin bir bilgiye sahip değildir, düşüncesindeyiz.

a) Peştunlar (Patanlar):

Peştunların sayısı tahmini olarak 10 milyon civarındadır. Peştunlar Afganistan’da Babur Şah zamanında yani 1500’lü yıllarda tarih sahnesinde gözükmüşlerdir. Peştunlar eskiden genellikle Süleyman dağlarında yaşamaktadır.) Aria ırkından olduğu tahmin edilmektedir. Peştunlar Afganistan’ın güneyinde ve güneydoğusunda ve Hindukuş dağlarında yaşamaktalardır. Ancak Abdurrahman Han zamanında Peştunlar ülkenin çeşitli yerlerinde yerleştirilmiştir. Dilleri ise Aria dilinin bir lehçesini konuşurlar. Peştunlar iki büyük kısma ayrılıyorlar.

1- Gilzayı (galcayi) ve 2-Durraniler.

Gilzayılar Peştunların yaşadığı kuzeydoğuda, Durraniler ise Peştunların yaşadığı batısında ikamet etmektelerdir. XI. yy.da Durraniler’in Kandahar’dan Herat’a sürgün edilmeleriyle Kandaharı Gilzayılar ele geçirdiler. 1747’de daha sonra Nadir Afşar’ın ölümünden sonra Durrani (Abdali) koluna mensup olan Ahmet Han Kandahar’a gelerek kendini şah ilan etti. Böylece Kandahar tekrardan Abdalî (Durranilerin) eline geçti. Durranilerin bir kolu olan Sadazayiler 1747 yılından 1818’e kadar hüküm sürdü. 1818’den 1978’e kadar yönetim Durrani’nin başka bir kolu olan Barakzayilere geçti. Ondan sonra ise, kısa bir süre yönetim Gilzayiler’in eline geçti. Peştun kabileleri asırlarca yönetim için savaştılar, bu düşmanlık şimdi de devam etmektedir.[43]

1747’den şimdiye kadar Afganistan’ın hükümetini sadece Peştunlar yönetmiş diğer milletlere hiçbir hak verilmemiş, çünkü köle olarak kullanmışlardır. 1926 Anayasasında Afganistan’ın resmi dili Peştuca olarak kabul edildi. General Elphintone kitabında Peştunlar hakkında şöyle yazmaktadır: “Peştunların şeri(kötülüğü) şundan ibarettir. Kin, intikam almak, hased etmek, zorla baskı yapmak, hırslı, çok yiyen, şiddetli, kendini beğenen, özgürlükçü, dostlarına karşı vefalı, misafir perver, mert, suça meyyal gibi özelliklere sahipler. Peştunlar Sünni İmam Azam’ın mezhebine mensup ama az sayıda içlerinde şii mezhebinde olanlar vardı. Dağlarda yaşamaktadırlar.[44]

Afganistan’ın nüfusunun yarısını Peştunlar oluşturuyorlar. Peştunlar milattan önce ve sonraki yüz yıllarda Orta Asya’dan İndus vadisine göç eden, değişik kavimlerin torunları olduğu tahmin edilir. Gilzayiler 10.yy’da Afganistan’ın güneyinde yaşayan Halç Türklerinden geldikleri iddia edilmektedir. Gilzayilerin altı boyu vardır. Turan, Buran, Tokhi, Hotak, Ender ve Taraki sözlükte bu isimlerin aslı Türkçedir. Bunlar ya Türk ve Türklerin etkisi çok fazla olmuşdur. Tarih boyunca dağınık yaşayan Peştunlar 1747’de ilk defa Ahmed Han başkanlığında bir araya toplanıp ilk defa bir hükümet kurdular. Daha önce de Mirveys Han başkanlığında bir devlet kurmuşlardır. Bundan dolayı çeşitli aşiretler yüzyıllardır birbirleriyle savaşı ve kan davalarını sürdüre gelmişler. “Kan kanla yıkanır” Peştunların yazısız kanunudur.[45]

Peştunlar Afganistan’ın en kalabalık nüfusunu oluşturmaktadır. Bir kısmı göçebe hayatı sürmektedir. Konuştukları Peştuca dili Hind ve Arap dilinden oluşup 1926’da Farsça’nın yanında resmi dil olarak devlet tarafından kabul edilmiştir. Peştunlarda kabilecilik çok etkilidir. 1893 Martında Abdurrahman Han döneminde İngilizlerin Durand hattını çizmesiyle Peştunların büyük kısmı Hindistan ve şimdiki Pakistan topraklarında kalmıştır.[46]

Peştunlar çiftçilik ve çobanlıkla meşguldürler ve bölgelerinde şeker kamışı, portakal, nar vb. meyveler yetiştirilmektedir. Göçebe hayatı yaşayan Peştunlar ise kışın sıcak yerlerde yazında yaylalarda göç etmekteler. Bunlar genelde hayvancılıkla uğraşırlar.[47]

Abdurrahman Han ve Zahir Şah zamanında bir çok Peştun ailesi güneyden kuzeye yerleştirilmiş ve kuzey bölgesinde yaşayan Türklerin evleri ve arazileri alınıp peştunlara verilmiştir. Eskiden kuzey bölgesinde sadece Türkler yaşıyordu. Bölge Türkistan adıyla anılmakta idi.*

c) Türkler

Türklerin sayısı tahminen 6 milyon civarındadır.[48] Afganistan’da yaşayan Türkler farklı boylardan oluşmaktadırlar.

1- Özbekler: Özbeklerin sayısı tahminen 3 milyondur.[49] Özbek Türkçesi konuşmaktadırlar. Özbekler Hindukuş dağlarının kuzeyinde yani Afgan Türkistan’ın da yaşarlar. Özbekler, yani Türkler Afganistan’ın doğusu yani Bedahşan’dan Herat’a kadar uzanan illerde yaşamaktadırlar. Özbekler ziraat ve ticaretle meşguldürler. Hayvancılık önemli bir geçim kaynağıdır. Afganistan’ın en iyi atlarını Özbekler yetiştirmektedir. Koyun karakolu* olarak bilinen ki bu sadece kuzey bölgesinde Türkler üretirler, dünyaca ünlü olup, Avrupa ve Amerika’ya satılır. Özbekler de diğer milletler gibi hakları mahrum edilmiş ve Peştunların zulüm ve işkencesinin altında yaşamışlardır. Özbeklerin yaşadığı Cevzican (Şibirgan) da doğalgaz kaynakları vardır. Ülke ekonomisine çok katkı sağlıyor. Afganistan’ın kuzeyinde her yerde maden çıkmış ve çıkmaktadır.[50]

2- Türkmenler: Türkmenlerin sayısı ise 700 bin civarındadır.[51] Türkmenler de Özbek Türkleri gibi Afganistan’ın kuzey bölgesinde Türkistan bölgesinde Amu Deryanın güneyinde yaşamaktalardır. Türkmenler de hayvancılık, ziraat, halıcılık gibi işlerle uğraşmaktadırlar. Türkmenler ve bütün Türkler sarı ırktan gelmekte ve Hanefi mezhebine mensupturlar.[52]

3- Kırgızlar: Kırgızların sayısı 400 bin civarındadır.[53] Kırgızlar da Türk ırkına mensuplar. Afganistan’ın kuzey doğusu aynı zamanda doğu Türkistan’ın batısında Vahan koridorunda yaşamaktadırlar. Kırgızlar da hayvancılık ve tarımla… uğraşırlar ve çadırlarda yaşarlar. Ruslar Afganistan’a gelince Kırgızları Vahan’dan Pakistan’a sürgün ettiler. Onlardan bir çoğu 1982’de o zamanki Türkiye Cumhurbaşkanı tarafından Türkiye’ye götürülüp yerleştirilmiştir.[54]

Aslında Afganistan’da Türkler ciddi bir azınlık teşkil etmeseler de, genelde azınlık gibi gösterilmişler. Nüfusun % 17’sini oluşturan Türkler Hindukuş dağlarının bitişi ve Afganistan’ın Tükistan’ı olarak bilinen kuzey bölgesinde çoğunluğu oluşturmaktadırlar. Milattan sonra birinci yüzyılda yaşamış olan en eski Türk boyu Yuhaçiler’den 1747’ye kadar yani Nadir Afşara kadar yönetim hep Türklerin elinde olmuştur. 250 yıldır ülkeyi yöneten Peştunlar, Türkleri yönetimden safdışı bırakmışlardır, Yapılan nüfus sayımında da Türklerin nüfusu gerçek dışı gösterilmiştir.[55]

Afganistan’da Peştunlardan sonra ülkenin en kalabalık nüfusunu Türkler oluşturuyor. Türkler Afganistan’ın kuzeyinde Türkistan bölgesinde yaşarlar. Afganistan Türkistanı olarak meşhur olan bölge her ne kadar Afganistan sınırları içinde kalsa da Hazar Denizinden Kaşgara, Vurallar’dan Hindukuş dağlarına kadar uzanan büyük Türkistan’ın doğal bir parçasıdır. Ülkenin en doğusundan Vahan koridorunun en batısındaki tarihi Herat’a kadar uzanan Afganistan Türkistanı Katagan ve Türkistan olmak üzere iki bölgeye ayrılmaktadır. Bir Özbek beyi ve beylik başı olan Katağan bölgesinin merkezi Kunduz ve Türkistan bölgesinin merkezi de Cevizcan (Şıbırgan) dır.[56]

Afganistan’ın kuzeyinde hep Türkler yani Özbekler, Türkmenler, Kazaklar, Kırgızlar, Kızılbaşlar, Karakalpaklar gibi Türk toplulukları yaşamaktadır. Ülkenin güneyinde de Türk boyları bulunmaktadır. Ancak bunlar çoğunlukla maalesef Peştunlara karışmış milli kimliklerini kayıp etmişlerdir. Kuzeyde herkes Türkçe’nin çeşitli lehçelerini konuşmaktadırlar. Türklerin sayısı 5 milyon olarak tahmin edilmektedir. Bunun çoğu Özbek, bir kısmı Türkmen geri kalanı da diğer Türk topluluklarındandır. Türkmenler, Özbekler Moğol karışımı bir ırktır. [57]

1468’de Özbekler ikiye ayrıldılar. Bir grup Sir deryaya yerleşerek bugünkü Özbekistan’ı kurdular. İkinci grup ise başı boş olarak göçebe hayatı yaşadılar ve bu gruba kazak ismi verildi ve sonra küçük Hanlıklar (Beylikler) kurdular. Türkmenler ise 19. yy. a kadar göçebe hayatı yaşıyorlardı. 20. yy. da hepsi birden yerleşik hayata geçtiler. 1920’de Bolşeviklerle amansız bir mücadele verdiler. 7. yy. dan beri Afganistan’da yaşayan Türkmenler önemli bir kısmı 1887’de Afganistan’ın sınırının çizilmesiyle bugünkü Türkmenistan’a geçtiler. 1920-30’da Ruslar Türkistan’a ilerlemesiyle büyük bir Türkmen göçü Afganistan’a başladı. Kazak Türkleri de Rusya’nın zulmünden kaçıp Afganistan’da yaşamışlar. 50 bin civarındadırlar. Karakalpak Türkleri de Özbekçe ve Türkmence’den farklı bir konuşmaları vardır. Sayıları 20 bine ulaşır. Bunlar Afganistan’ın güneyinde Celalabad kentinde yaşarlar. Afganistan’da tek şii Türk gurubu olan Kızılbaşlardır. 18. yy. larda Afganistan’ı işgal eden Nadir Afşar kentini de geriye bırakmıştır. Sayıları 60 bin olarak tahmin edilir. Afganistan’daki Türkler genelde Ziraat, ticaret, hayvancılık, halıcılık, tarım… gibi şeylerle uğraşmaktadırlar. Dillerini, kültürlerini, örf ve adetlerini halen kayıp etmişlerdir, Hanefi mezhebine mensupturlar. Sadece Kızılbaş Türkleri şii olup Farsça’nın tesirinde kalarak Farsça konuşurlar ama Türk olduklarının bilincindedirler.[58]

4- Hazaralar: Hazaraların nüfusu ise 1 milyon civarındadır.[59] Afganistan’ın orta kısmı, yani merkezde ve Hindukuşun tepelerinde yaşarlar. Orasına Hazaracat ismini koymuşlardır. Araştırmalara göre Hazaralar Moğol soyundan geldikleri iddia edilmektedir. Cengiz Han onları geri bırakmışlardır. Başka bir araştırmacılara göre ise Hazaralar Farsça konuştukları için Moğollardan önce İranlılar bırakmış olabilir. Hazaraların bir kısmı da İran sınırı yakınlarında yaşamaktalar. 1890’da Abdurrahman Han Hazaralara çok zulüm etti ve çok sayıda insanları katletti ve her şeyden mahrum bırakmıştır. Hazaralara Peştunlar çok zulüm ettiler, ağır işlerde çalıştırdılar. Arazileri, evleri ellerinden alınıp Peştunlara verildi. Bu işkencelerden biride “kafa oyunu”* dur ki bununla eğleniyorlarmış. Hazaralar tarım ve hayvancılıkla uğraşıyorlar, bölgeleri dağlık olduğu için ziraate müsait değildi. Hazaralar çok fakir ve geri kalmış bir topluluktur. Onların baş şehri Bamyandır ve Afganistan’ın kömürü ordan sağlanıyor. Hazaralar Afganistan’ın en kalabalık şii grubundan biridir.[60]

Afganistan’ın dördüncü etnik grubu olan Hazaralar Moğolların yani Cengiz han’ın askerleri olarak bilinir. Besut aşireti saf Hazara olarak sayılmış ve Hazarlar dağlarda hayat sürmekteler. Hazaraların bir kısmı Peştunlar ve Taciklerle evlenerek onların kültürleri altında kalmışlar. Hazaralar Farsça konuşmaktalar. Konuştukları dilde çok sayıda Çağatay Türkçesi ve Moğolca kelimeleri ve deyimleri mevcuttur. Yaptıkları en yaygın işleri ise hamalcılıktır. Komünistler döneminden beri yani 1979’dan beri Hazaracat bağımsız bir yönetime sahiptir ve İran desteklemektedir. İran onlara hem dil hem mezhep olarak yakın olduğu için onların aracılığı ile etkisini Afganistan’da yaymaktadır.[61]

Hazaralar 13. ve 15. yüzyıllar arasında bölgeye gelen Moğolların torunu olarak bilinir. Hazaralar daha önceleri Budizm dinini benimsediği iddia edilmekte ve kendilerini Türk ve Moğol karışımı olduklarını da iddia etmekteler. Hazaralar diğer Türkler gibi 250 yıldır iktidar tarafından dışlanmışlar.[62]

b) Tacikler

Taciklerin nüfusu 4 milyon olarak tahmin edilmektedir.[63] Bunlar Farsça dilinin bir dalı olan Darice’yi konuşuyorlar. Tacikler Afganistan’ın kuzeydoğusunda yaşıyorlar. Tacikler kendilerini “Tac” kavramı olarak isimlendirirler. Araplar ülkeyi ele geçirdiklerinde “Taj” diye farsça’ya geçmiştir. Tacikler çobanlık ve çiftçilikle uğraşırlar. Taciklerin çoğu yerleşik ve yarı yerleşik hayatı yaşamaktadırlar.[64]

Tacikler ülkenin ikinci kalabalık nüfusunu oluşturmaktalar ve ülkenin en eski etnik gruplarından sayılır. Tacikler 13. yy. da Delhi’de kurdukları devleti Timur yıkmıştır. 1929’da bir çete reisi olan Beçe-i Sakav birkaç aylık Afganistan’da hüküm sürmüştür.[65]

Afganistan’ın Tacikleri Dağ Tacikleri ve Farsivan Tacikleri olmak üzere ikiye ayrılır.

Tacikler Afganistan’ın kuzeydoğusunda yaşamaktalar ve Hanefi mezhebine mensupturlar. Sadece Vahan’daki Tacikler şii mezhebine mensupturlar. Dağ Tacikleri çok fakir, Farsivan Tacikler ise kırsal kesimlerde yaşamaktalar ve dağ Taciklerine göre çok zengindirler. Ülkenin batısında Herat’ta da farsivan Tacikleri yaşamaktadır. Bazı milletler Tacik olmadıkları halde Farsça konuşurlar. Yani Hazaralar ile örneğin Afganistan’ın kuzeyinde yaşayan bazı Türk asıllı aileler Taciklerin etkisinde kalarak ikinci dil olarak Farsçayı konuşuyorlar.[66] Tacikler Tacikistan’da yaşayan Taciklerden farklı bir Tacikçe dilini konuşmaktadırlar.[67]

Tacikler şehir merkezlerinde yaşamakta olup, aşiret sistemini bırakmışlardır. Tacikler barışçı, şair, mütevazi, misafirperverdirler ve ziraatle uğraşırlar. Tacikler bu kadar sakin gözükseler de peştunlar gibi kin, nefret dolu, kavgacı, kendini beyenen bir karaktere sahiptirler.…[68]

d) Diğer Etnik Gruplar:

Nuristaniler (kafirler): Nuristanlıların sayısı ise 100 bin civarındadır.[69] Afganistan’ın güneydoğusunda Pakistan’ın sınırına yakın dağlık bölgede eski adı kafiristan ve şimdiki adı Nuristan’da Nuristanlılar yaşamaktalar. Bazı iddialara göre “Nurileri” Büyük İskender Afganistan’ı işgal ettiğinde ülkesine dönerken geriye bıraktıkları askerler olarak biliniyor. Gazneli ve Timuriler döneminde Nuristanlıların varlığı sözedilmektedir. 1896’da Abdurrahman Han bölgeyi ele geçirip halk da İslam dinini kabul ettiler. Sonra kafiristan adını Nuristan olarak değiştirdiler. Nuristanlılar ikiye ayrılmaktadır: 1) Siyahpaş , 2)Sefitpaş. Bunlardan siyahpaşlar kati denilen bir dil konuşmaktalar. Kültürleri Afganistan’da yaşayan diğer milletlerden daha farklı onlar keçi, sığır, at yetiştirmekteler. Müslüman olmadan önce Tanrılarına keçi gibi hayvanlar kesmekte idiler. Bunlar ölülerini bir tabuta koyarak köyün dışında bırakırlar. Müslüman olduktan sonra bu geleneklerinin değiştirdiler, değişmeyen pek çok gelenekleri halende mevcut. Başka milletlerle kaynaşmamışlardır.[70]

Diğer milletler gibi Nuristanlılar da yönetimden hakları verilmemiş.[71]

Beluçiler: Beluçiler Afganistan’ın güney batısında çadırsız, çöllerde yaşamaktalar. Çöller kurak olduğu için ziraate az müsaittir. Bu bölgenin gelişmesi için hiçbir çaba harcanmamış hatta unutulmuş. Baluciler her zaman isyan etmişler. Şu madenler bulunmaktadır: Gaz, Kömür, Demirtaş, kimyasal maddeler… gelecekte ekonomik yönden onların için sevindiricidir.[72]

Göçebe bir hayat sürmekteler. Beluçiler Afganistan, İran, Pakistan sınırlarının kesiştiği bölgede yaşıyorlar. Bu bölge siyistan olarak biliniyor. Sayıları 100.000 olduğu tahmin edilmektedir. Beluçilerin en önemli kaynağı kaçakçılaktır. Üç ülkenin sınırlanın kesiştiği bölgede yaşadıkları için bir ülkeden aldıkları malı diğer ülkeye kolaylıkla satabilirler. Bu kaçakçılığı sadece Afganistan Beluçileri değil Pakistan, İran Beluçileri de yapmaktalar.[73]

Çaymaklar: Afganistan’ın batısında yaşıyorlar. Taciklerin kültürünün etkisinde kalmışlar ve Moğol kökenli bir halktır. Çaraymak “dört aşiret anlamına gelir” Aymaklar Firukuhi, Taymani, Çemşidi, Taymuri olarak dört boydan gelmekteler. Bunların ilk üçü şii dördüncüsü sünnidir. Farsça konuşuyorlar. Sayıları 450.000 civarında tahmin edilmiş. Genelde göçebe ve yarı göçebe hayatı sürdürmekteler, çadırlarda yaşıyorlar.[74]

Hindular: Afganistan’da tek Müslüman olmayan etnik grup Hindulardır. Hindular Hintçe konuşmaktadırlar. Bunlar Başkent Kabil’de yaşıyorlar. Genellikle bankacılık, eczacılık, kuyumculuk, ticaretle meşguller. Landa adlı bir değişik şiveyi konuşuyorlar. Sayıları 60.000 civarındadır. Komünistleri desteklemişler, savaşlara katılmayan tek etnik gruptur. Hinduların sayıcı çok az olmasına rağmen Hint kültürü, filmi, müziği Afganistan’da çok etki olmuş. Hinduların yabancı oluşu, Müslüman olmayışı, farklı kültürlere sahip oluşlarına karşı diğer etnik grupların tepkisine maruz kalmamışlar.[75]

Araplar: Araplar Taciklere çok benzemekte Farsça konuşuyorlar. Sünni mezhepli ve Tacikler tarafından asimilaştırılıyorlar. Arap kültüründen hiçbir iz kalmamıştır. 8. yy.da Türkistan’ı ele geçirerek geri bıraktıklar asker olarak tahmin edilmekte. Hz. Muhammed’in soyundan geldiklerini iddia eden Sait Araplar’da mevcuttur. Araplar, Türk, Peştun, Tacik, Hazaralarla karışmış ve o milletin dilin kültürünü benimsemişlerdir.

2- Aile Yapısı

Aile; toplum yapısının en önemli unsuru, çekirdeğidir. Afganistan’da bazı yerlerde ve köylerde insanlar büyük aile olarak yaşamakta bazı yerlerde ise küçük aile olarak yaşamaktalar. Afganistan’da genel olarak evin tek hakimi, reisi erkektir, yani babadır. Eğer babadan büyük olarak baba ve amca varsa evde onun sözü geçerlidir. Büyüklerin sözünün geçerli olmasının nedeni Afganistan’da büyüklere çok saygı göstermelerindendir. Babadan sonra evde en çok söz sahibi olan kadınlardır. Afganistan’da Amanullah’ın reformları ile kadınlara hak tanınmaya başlamıştı ki, Amanullah Han başarılı olamadı. Ama kadınlar her ne kadar haklarını alamazlarsa da bu reform kadınları haklarını almaları için uyandırmıştı.

“Afgan toplumu erkek egemenliğine dayanan ataerkil aile yapısına sahiptir. Erkek ailenin tek hakimidir. Aile için onun sözü geçerli ve kadının durumu ise içler acısıdır.”[76]

Biraz önce söylediğimiz gibi Afganistan’da evin tek hakimi erkektir. Ama kadının durumu hiçte içler acısı değildir. Şöyle düşünürsek bir ülkede Dışişleri Bakanı dışarıdaki işlerle sorumlu, İçişleri Bakanı ise içerideki olan şeylerle sorumludur. Afganistan’da da bir aile erkek dışarıdaki işlerle yani aileyi geçindirmek için çalışmakta, erkekler il merkezlerinde ticaret, dükkan, mağaza, idare gibi işlerde çalışmakta (Taliban dönemi hariç idari işlerde bayanlarda çalışmaktalardı) köylerde ise erkekler aile geçimini sağlamak için çiftçilik, bağ ve bahçe tarım gibi işlerle uğraşmakta kadınlar ise genelde evdeki işlerle yani yemek, içmek, çocuğa bakmak ve büyütmek vb. işlerle meşguldür. İl merkezlerinde ise idari işlere giden çok sayıda kadın var. Köydeki kadınlar idari işlerle uğraşmasalarda bu işleri ve bazıları kocalarına yardım etmekte ve evde inek, koyun, el sanatları varsa onlarla uğraşmaktalar. Merkezdeki aile, anneler erkenden kalkıp kahvaltıdan sonra anne çocuklarını okula yollar ve okula gitmeyen erkek çocuksa babasıyla iş yerine götürülmekte. Kız ise annesine yardım etmektedir. Son zamanlarda köylerde erkek okulları açıldı ise de çocuklar pek okula gitmemekte, şehir merkezlerinde ise okula gidenin sayısıda çoktur. Eğer köydeki çocuk okula gitmiyorsa babasıyla araziye götürülmekte. Güney bölgesinde köylerde daha önceden kız okulları açılmıştı, ama kuzeydeki köylerde ve Afganistan’ın bir çok ilinde kız okulu daha açılmadı. Okula gidemeyen köy kızları evde annelerine yardım etmekte veya evde el sanatlarıyla ilgili halı, kilim dokumak, dikiş işleriyle uğraşmaktalar. Bazı aileler hariç Afganistan’da kadınlara hiçbir zulüm, işkence yapılmıyor. Ama kadın hakkı diye bir şeyde yoktur. Bazı kesin bilgilere göre Afganistan’ın güneyi Nuristan, Pektiya gibi yerlerde kadınlara çok zulüm edilmektedir. Kadın hakkı diye bir şey yoktur. Kadınlar erkenden kalkıp ev işleriyle ve çocuklarla uğraşmakla birlikte bir de arazilere giderek yaz sıcağında tarlada çalışırlar. Erkekler ise evden dışarı çıkmamakta gününü uykuyla geçirmekteler.

Köylerde büyük aileler halinde yaşarlarken, şehirlerde küçük aileler şeklinde yaşarlar. Aynı evde birkaç aile yaşadığı da görülür. Evler genelde büyüktür. Büyük illerde ise aileler genelde küçük aile tipi olarak yaşamaktalar. Yakın akrabaları ile münasebetleri çok sıkıdır. Çocuğun evlendirilmesi, okula gitmesi gibi şeyler babanın vazifesidir. Bunun nedenleri oğlan baba desteği olmaksızın tek başına evlenememesidir. Çünkü Afganistan’da başlık parası çok ağırdır. Baba hayattayken çocuklarının düğününü görmek ister. Baba ölürse çocukları kimse evlendiremez korkusunu da aynı zamanda taşımaktadırlar. Afganistan’da genelde kızlar 18, erkekler 20 yaşında evlendirilirler. Küçük yaşta evlendirilmelerinin sebebi de çok çocuk sahibi olmaktır. Çocukların ahlakının bozulmaması içinde erkenden evlendirildiği olur.

Dışarıya çıkmak için kadın ve çocuklar aile reisinden izin almaktadırlar. Aynı zamanda Afganistan savaş durumunda olduğundan kimin nereye gittiği bilinsin diye baba haberdar edilir. Kadınlar evin hakimiyeti ve işleri düzenlemede babaya etkin bir şekilde yardım ederler. Büyük illerde ve il merkezlerinde kocalar hanımlarına çok saygı duymakta ve onların sözünden çıkmamaktadırlar. Afganistan’da boşanma çok azdır. Bunun nedenleri ise yakından ve kocanın birbirleriyle iyi anlaşmaları veya kadınların kocalarından korkmalarıdır. Bu aynı zamanda ahlaki ve geleneksel yapıdan da kaynaklanmaktadır.

Afganistan’da akraba evliliğine çok önem verilmektedir. Bu akraba evliliği köylerde çok görülmekle beraber şehirlerde pek yaygın değildir. Güneyde Peştunlar kızlarını genelde aşiret dışına vermezler. Özbekler. Tacik ve Peştun kızlarıyla evlenmektelerse de , Tacikler ve Peştunlar’ın Özbek kızlarıyla evlilikleri pek nadirdir. Tükmenler ise kızlarını başka etnik grublara vermezler. Seyyitler Afgan halkından kız almakla birlikte bunlara kız vermemektedirler. Hz. Peygamber’in soyundan geldikleri için onlara saygı göstermeleri bunda etkilidir.

Akraba evliliğinin sebepleri, kız yabancıya gitmemesi, kızla erkek birbirlerini küçüklükten beri tanımış olmaları, başlık parasında indirim yapmak veya başlık parasını vermemek için yapılmaktadır. Aynı zamanda kızlarını yanlarından ayırıp uzak kalmamak için bu yol tercih edilmektedir.

Afganistan’da birden fazla evlilik görülmektedir. Zenginler, aşiret reisleri ve komutanlar gibi güçlü olanlar dört kadına kadar evlenebilmektedirler. Fakat dört kadınla evlenenlerin sayısı azdır. İki kadınla evlenenlerin sayısı biraz daha fazladır. Ama bunlar evdeki otoritelerini kurmakta zorlanmaktadırlar. Afganistan’da halkın geneli tek kadınla evlenmektedir. Bununla beraber parasızlıktan dolayı evlenemeyen gençlerde vardır. Birden fazla kadınla evlenilmesinin sebepleri İslam’ın dört kadına cevaz vermesi, savaşlarda erkek nüfusunun azalması, kimsesiz kalanların evlendirilmesi ve kendi arzuları doğrultusunda bu kadar kadınla evlenilmesi gösterilebilir.

Afganistan mücahit liderlerinden Peştun asıllı Vehhabi mezhebine mensup olan Abudurrab Resulüs-Seyyaf’a göre kızlar 9 erkekler 15 yaşında evlendirilmek zorundadırlar. [77]

Afganistan’daki liderlerin, reislerin, yaşlıların aileler üzerinde çok büyük bir etki sahibidirler. Genelde güney Afganistan’ın her yerinde aileler arası anlaşmazlık, kavga, savaş, kan davası yaşandığında bu olayları bu büyükler çözmektedirler. [78]

Kızın ailesi damadın evinde olup bitenlere karışmamaktadır. Aileler genelde çok çocuk sahibidirler. Erkek çocuk kıza göre daha önemlidir. Çocuk ilk evlendiğinde bir müddet ailesinin yanında kalır ve daha sonra başka bir eve taşınır. Koca ve karının malı ortaktır. Erkek çocuklar miras olarak büyük payı alırlar. Kadınlar ise bunun yarısını alırlar. Baba ölürse evin idaresi büyük olan çocuk üstlenir. Köylerde abi vefat ederse bunun hanımı ile kardeşi evlenir. Misafir geldiğinde köylerde kadın ve erkekler ayrı olarak oturmakla birlikte, şehirlerde bu ayrım yoktur. Bunlar benim gözlemlerim ve arkadaşlarımın gözlemleridir

3- Örf ve Adetler

a) Ad Koymak

Daha önce aile yapısı konusunda evlilik hakkında bahis etmiştik. Evlilikten sonra karı, kocanın öncelikli istekleri çocuk sahibi olmaktır. Çocuk dünyaya gelmeden önce anne, baba adayları çocukları için yatak, giysi gibi bazı ihtiyaç olan şeyleri hazırlar. Bir de çocuk için güzel bir ad koymayı daha önceden düşünürler.

Çocuk dünyaya geldikten sonra ailedeki herkes mutlu ve sevinçlidir. Babası ise küçük çocuklara sevincinden bazı hediyeleri alacağını vaat etmek ve para vermekte, çocuk doğmadan üç gün sonra yani üçüncü gününde cami imamı veya dede çocuğun iki kulağına da ezan okur. Çocuğun ismi de üç defa çağırılır. Çocuğa ne ad verilecekse daha önceden aile üyeleri tarafından kararlaştırılıyor. Çocuğa isim verildikten sonra oradakilere ve komşulara, yakın akrabalara şeker ve tatlı türü şeyler dağıtıyorlar. Komşu ve yakın akrabalar ise tatlı tabaklarını boşaltıp verirken, tatlı tabağına bir miktar para koyarlar ki, bu gelenek Afganistan’ın her yerinde mevcuttur.

Afganistan’ın genelinde çocukların ismi Kuran’dan Allah’ın ve Peygamberlerin ismi verilmekte. Herkes çocuğunun ismini İslam Dinine uygun bir şekilde koyarlar. Bir de Hz. Peygamber (sav)’in sahabilerinin ve dört büyük halifenin ismini, İslam dinine hizmet eden, şehit olan büyük kişilerin ismi tercih edilmekte. Sonra ise padişahlar, kahramanlar, şairler ve yazarların ismini çocuklara koyarlar. İsimler genelde vezin, kafiyeye göre koyarlar. İsimlere ek olarak Abdül, Muhammed, Allah gibi isimleri takarlar. Bir de çocuk mübarek ay, mübarek günde dünyaya gelmiş ise o ayın, günün ismi verilir.

Allah’ın isimleri olarak Abdurrahman, Abdurrahim, Abdulcabbar, Abdulkerim, Gafur, Gafar, Hekim, Settar gibi isimleri çocuklarına verirler. İslam dininde önceki dinler gözetmeksizin peygamberlerinin ismi olarak İbrahim, İsmail, İshak, Yakub, Nuh, Salih, Halil, İdris, İsa, Musa, Harun, Yunus, Davud, Süleyman, Yusuf, Meryem (Zuleyha) Muhammed (Mehmed), Mustafa, Ahmed, Nebi, Resul gibi isimler koymaktalar. Sahabiler olarak Bekir, Ömer, Osman, Ali, Hasan, Hüseyin, Halid gibi isimler konulmaktadır. Dini isim olarak isme dini ekleyerek, Mağzaddin, Mehrabuddin, Şerefuddin, Burhaneddin, Tacaddin, Alüddin, Sıracuddin, Sebahaddin, Sebraddin gibi isimler mübarek aylar olarak Ramazan, Şaban, Receb mübarek günler olarak Cuma, kurban, bayram, ayid, berat gibi isimler konulur. İsimlere ek olarak isim şükrü ise Şükrü+Allah= Şükrullah, Şefikullah, eğer isim kahar ise Abdül+Kahar= Abdülkahhar ismi kullanılır. Birde en çok isim konulurken vezin, kafiyeye göre isim koyarlar. Babasının ismi Meymetullah ise oğullarının ismi Atavullah, Nakibullah, Şukrullah, Şefikullah, Rahmetullah. Babasının ismi Abdülkerim ise oğullarının ismi Abdülcebbar, Abdülcelil, Abdülkahar gibi isimler kullanılır. İkiz (çift) çocuk dünyaya getirdi ise Erkek ise Hasan, Hüseyin, Tahir, Zahir kız ise Fatma, Zühra gibi isimleri kullanırlar.

Afganistan’ın genelinde kızlara şu isimler verilir: Meryem, Züleyha, Fatma, Zühra, Ayşe, Hatice, Amine, Şahle, Nergis, Nesrin, Atife, Arifa, Şefika, Suheyla, Necibe, Aliye, Habibe, Sürreya, Frişte, Şügüfe, Nesibe, Latife, Huma, Fıriba gibi

Özel olarak milletlere has olarak bazı gelenek isimler verilmektedir. Türklerin geneli eski Padişahların, kahramanların, Alperenlerin, şairlerin, yazarların ismini unutulmaması için çocuklarında yaşatmaktalar. Kuzey bölgede bir ailede bir isim verildiğinde aynı ismi başka bir yakını ve akrabası çocuğuna veremez. Eğer verirse nezaketen ayıp sayılır. Kuzeyde yaşayan Türkler genelde şu isimleri koymaktalar: Mahmud, Timur, Babur, Uluğbey, Şahruh, Sencer, Arslan, Bahtur, Berzu, Koyaş, Pamir, Elmas, Arman, Bektaş, Aybes, Alişin, Sabur, Alperen, Taş, Hudaybendi (Allah verdi), Baykara, Ergeş, Yoldaş, Ayid, Peygamberkol, Boribey gibi isimleri kızlara ise de: Ayhanım, Gevher Şad Hatun, Ayhan, Aybala, Aykız, Halime, Senem, Sevinç, Arzu, Saire, Badem, Meyna, Ayidhal gibi. Kuzeyde en çok kafiye veznine göre babasının ismi Babur ise oğullarının ismi Batur, Tahır, Bektaş gibi Annelerinin ismi Bahar ise kızlarının ismi Gülnar, Gülnigar, Gülbahar gibi isimler.

Yine kuzeyde daha sonradan çocuk sahibi olan aileler evlatlarının ismini Ömür, Murat, Nazir, Nazirkol, Lütfullah gibi isimler koymaktalar. Bazı ailelerde çocukları dünyaya geldikten sonra belli bir hastalık yüzünden ölürlerse bu aileler çocuklarına özellikle şu isimleri koyarlar: Dursun, Tuhta, Tahta, Hudeybendi (Allah verdi), Buri bey (kurt) gibi isimler koyarlar. Türkmenlerde çocukları ardı ardına gelirse sırasıyla şu adları vermekteler: Core (çift), Çari (dördüncü), Benci (beşinci) gibi isimler. Şurası çok ilginçtir, Türkmenler Türkçe isim yerine Çari, Benci gibi Farsça isimleri kullanmışlardır. Bir de Türkler kız çocuklarına Yıldız erkelere Koyaş (güneş) isimleri vermekteler. Türklerde kafiyeye göre ardı ardına gelen çocuklara Vahid, Vahide, Sani, Saniye, Rabia gibi isimler koymaktalar.

Tacikler genelde çocuklarına Kuran’daki Allah ve peygamberlerin ismini ve padişahların ismini vermekteler. Ama özel olarak kendilerine has bazı isimleri vardır ki, bu isimler şunlardır: Erkeklere, Ferid, Cemşid, Kanişka, Yama, Huşang, Kavalı, Eraydun gibi kızlara ise, Şekila, İncila, Necla, Leyla, Furuan, Firiba, Şahla, Sivita gibi isimler koymaktalar. Taciklerde gelenek olarak aile büyük oğlu ve kızı öldüğü zaman daha sonraki çocuklarına abisinin ismini unutulmaması için küçük kardeşine vermekteler. Taciklerde kafiyeye göre ve ard arda gelen çocuklarına Vahid, Sani, Selalsa, Rabia gibi isimler koymaktalar.

Peştunlarda çocuklarının ismini Kuran’dan ve Dine uygun olarak koymaktalar. Diğer milletler gibi Peştunlarında kendilerine has bazı isimleri var. Erkeklere şu isimler vermekteler. Kandil Han, Mehrdil Han, Zinaray, Turyalay, Beryalay, Nigyalay, Limar, Rahmetgül, Meyvend, Hayber, Emal, Ecmal gibi kızlara ise Spojmay, Brişna, Zarguna, Gülgülay, Sloney, Mine gibi isimler verilmektedir.

Hazaralarda çocuklarına genelde dini isimler koymakta ayrıca kendilerine has şu isimleri verirler. Erkeklere, Batur, Çağatay, Cengiz, Heloka, Temuçin gibi kızlara ise Barışgül, Başgül, Begum, Payışgül, Çaman, Uzra gibi isim koymaktalar. Bu isimlerin Türkçe oluş sebebi ise Hazaralar Moğol soyundan geliyor. Bir de şii mezhebine mensup oldukları için erkeklere Ali, Hasan, Huseyin, Haydar, Cafer, Muhammed gibi kızlara ise Fatma, Hatice, Zehra gibi isimler koymakta. Bir de yakın akrabalar arası aynı ismi her aile çocuğa koyarsa ayıp sayılmaz.

Afganistan’daki ad koymakla bazı gelenekler şunlardır: çocukların vücudunda birden fazla Ben varsa onun ismini Halid, Hal (Ben), Halmurad, Haliyen gibi isimler, Afganistan’ın kuzey bölgesinde batıl inanç olarak bazı aileler çocukları bazı hastalıklardan küçük yaşta ölürse çocuklarının ölmemesi için ölü kurdun ağzından geçirir vb. bazı hurafeler mevcuttur. Afganistan’ın genelinde dedesi ölen torununa dedesinin ismini verirler. Çocuğu olmayan aileler velilerin, evliyaların mezarlarına giderek çocuk istemekte ve eğer çocuklar olursa o, velinin ismini çocuğa koymaktadır. Bazı kırsal kesimdeki aileler şehir merkezinde yaşayan aydın, imam, büyük kişilerden çocuklarına nasıl bir isim vermek için onlardan soruyorlarmış. Son zamanlarda Afganistan’da Hint filmleri çok seyir edildiği için film aktörlerinin kız olsun erkek olsun fark etmez isimleri çocuklara vermektedir. Bazı çocuklar doğuştan sünnetli olarak dünyaya geldi ise onların ismini Süleyman koyuyorlar. Afganistan’da soyad zorunlu olmadığı için okumamış insan kullanmazken, genelde aydın kişiler kullanmaktadır. Bir de takma ad olarak yaptığı şeye göre kahraman, hacı, molla, Dr. gibi isimleri daha sonradan verilmektedir.

b) Bayramlaşma

Bilindiği üzere Müslümanların senede iki dini bayramları vardır. Bu bayramlardan biri Ramazan bayramı, ikincisi de Kurban bayramıdır.

1) Afganistan’da Ramazan (Şeker) Bayramı

Ramazan ayı ile Şeker bayramı birbirine yakın bağları olduğu için her zaman komünist dönemi de dahil bayramdan önce bir de Afganistan halkı % 99 Müslüman olduğu için herkes oruç tutar. Kim ki oruç tutmazsa halkın gözünde nefretle karşılanır. Oruç tutmayan birisi açıkça halkın önünde bir şey yiyemez, içemez. Lokantalar ise bir ay boyunca gündüz kapalı, akşam açık olur. Camiler cemaatten dolup taşar, her camide 3-10 gün içinde hatim indirilir. Hatim bitince cemaate tatlı dağıtılır. Kadir gecesi herkes nafile namaz kılarlar ve ertesi gün camilerde halk toplanır ve Kuran’dan ayetler okurlar. Ramazan ayının her akşam iftar için yemek gibi ve tatlı türü, helva getirirler. Bir yandan da halk bayram için hazırlık yaparlar. Bayramdan bir hafta önce anne, baba kendilerine ve çocuklarına elbise ve giyecekler alırlar ki, almaları çok önemlidir. Bayramda giysi alamayan kişinin bayram onun için hiç tadı olmuyor. Yani çok önemlidir. Durumları iyi olmayan kişiler genelde Bayramda elbise alamıyorlar, zengin, fakir ayrımı açıkça görülmektedir. Bayramdan bir veya iki gün önce insanlar anne, baba, dede ve yakın bir akrabalarının mezarına giderek kendisi veya oradaki bir Mollaya Kuran okutuyorlar ve ölünün ruhuna dua ediyorlar.

Hanımlar ise evleri temizlerler. Bayramdan bir gün önce herkes evine bir Mollayı çağırarak Kuran okutur ve mollaya bir miktar para verirler. Şeker Bayramı olduğu için bayram şekeri, tatlı, nohut, kek, ama kabil halkı keki kendileri yapıyorlarmış. Kabilli sosyeteler ise en pahalı kekleri satın alıyorlarmış ve çekirdek tür kına alıyorlar. Bayramdan bir gün önce nişanlı olan damat ve gelin birbirinin evine damat, geline, gelin tarafı da damada elbise gibi bazı şeyleri bir düğün şeklinde gönderiyorlar.

Ramazan ayı ile bayramı bağlayan akşamda ise herkes evinden çorba, börek, tatlı, helva gibi yiyecek şeyler geriyorlar. Yatsı namazından sonra herkes heyecanla Radyo ve Televizyonlara kulak veriyorlar. Çünkü Afganistan her zaman Ramazana başbakanı, Bayramlarda hep Suudi Arabistan’ı takip etmiştir. Suudi Arabistan yarın Bayram olduğunu söylerse, Afganistan’daki Radyolar ve Televizyonlar yarın Bayram olduğunu halka duyuruyor. Her evde bir ve birden fazla silah ve havayi fişek olduğu için halk sevinçten havaya ateş etmeye başlıyorlar ki, bu saatlerce sürüyor, bazı talihsizlerin ölmesine sebep oluyor. Onlar, için Bayram değil, yas oluyor. Genelde Bayanlar, çocukları ve bazı erkekler ellerine kına koyuyorlar. Kına koyma geleneğini bütün Afganistan’da herkes yaparken, Afganistan’ın orta kısmında yaşayan Hazara Şiileri ellerine kına koymamakta bir de Ramazan ayı ile Bayram ayını bağlayan gecelerin sahuruna diğer mezheplerden kimse kalkmazken, şii Hazaralar kalkarmış. Bayram da Cumhurbaşkanı, Siyasi parti liderleri valilikler Afganistan, halkına Bayram tebrik mesajı veriyorlar.

Bayram sabahında herkes erken uyanır. Banyo, sakal traşı olurlar ve bay-bayan bayramlık elbiselerini giyerler. Erkekler bayram namazını kılmak için evin, büyüğü ve yaşlısı olan önde, oğullar, torunlar arkadan camiye doğru yola çıkarlar. Bayanlarda kahvaltıyı hazırlıyorlar. Afganistan’da Bayram namazı saati 9 ile 10 arası kılınır. Namazdan da önce Başkentte ise Cumhurbaşkanını il ve ilçelerde ise vali ve komutanlar geçecekleri için her taraf temizleniyor ve emniyete alınıyor. Cumhurbaşkanı askeri kıta ile karşılıyorlar. Sonra Cumhurbaşkanı, vali camiye girerek ilk safta imam arkasında duruyor. Namaz çıkışında herkes kucaklaşıyor. Yine askeri kıtayı selamlıyor. Devlet adamları, liderler ise hastane gibi bazı yerleri ziyaret ediyorlar.

Bayram namazından sonra ise babalar, ağabiler küçüklere oyuncak gibi şeyler alıyor, en önemli geleneklerden biri hiç değişmeyen şey büyükler küçüklere para vermesidir. Çocuklar anne, baba, dedelerinin ve bazı yaşlıların ellerini öperler. Afganistan’da anne, baba, dede dışında kimsenin elini öpmezler. Damat, gelin sabah erkenden anne, babalarının elini öpmek için onların evlerine giderler.

Bayramın ilk günü namazdan sonra daha önce yakınlarından biri vefat etti ise erkek ve kadınlar ölünün evine giderek, molla Kuran’dan ayet okur ve ölünün ruhuna bağışlarlar. Bir de bazı yerlerde yani benim ilim, Faryab ve Andhoy da mahalle halkı “kavm mescid”[79] her evden bir kişi camide toplanır. Cami imamı önde ve ev, ev yani herkesin evini ziyaret edip, bayramlaşır, komşulardan biri daha önce vefat etti ise onun ruhuna dua da bulunurlar. Her evden onlara çay, şeker, kek, badem, ceviz… ikram edilir. Bayramlaşmaya gelen büyükler, küçüklere para veriyorlar. Çocuklarda paraları çocuk eğlence yerleri ve lunapark gibi yerlerde harcarlar.

Bayramda küs ve dargınlar barıştırılıyor. Kızlar kız arkadaşlarıyla, erkekler erkek arkadaşlarıyla birbirlerinin evine giderler ve eğlenirler. Bayramın ikinci, üçüncü günü de bayramlaşmayla geçer.

2) Afganistan’da Kurban Bayramı

Kurban bayramı, hemen hemen şeker bayramıyla her şey yine aynı olur. Bazı farklar var. Kurban Bayramında daha önceden Kurbanlık alınır. Durumu iyi olanlar elbise alırlar. Mezarlıklara ölüler ruhuna fatiha okunur. Evler temizlenir ve her eve molla gelerek Kuran’dan birkaç cüz okur. Bayramdan önceki akşam camiye helva gibi yiyecek götürülür. Halk Radyo, Televizyonlardan bayramın olduğunu öğrenir. Yine silahlar patlar, havayi fişekler atılır. Sabah erkenden herkes banyo, sakal traşı yapar. Erkekler namaza gider, namaz kılmadan hiçbir şey yemez. Erkekler eve gelip hafif kahvaltıdan hemen sonra, bağ, bahçe veya uygun bir yerde Kurbanlığı kasaba kestirir. Hayvan derisi cami imamına verilir. Kurbanlık etinden birazını hemen pişirirler. Etleri küçük parçalara bölerler. Bazı ile ve ilçelerde birbirinden biraz farklı olarak kurban etini şöyle bölerler, Kabilde eti üçe bölerlermiş. Bir bölümü komşulara, ikinci bölümünü akrabalara, üçüncü bölümünü kendilerine saklarlar, kendi payında düşen eti öğlen ve akşamda bayramlaşmaya gelen misafirlere ikram ediliyormuş. Hazaracat bölgesinde Şiiler ise eti ikiye bölerlermiş. Bir kısmını komşu ve akrabalara dağıtırlarmış, ikinci kısmını ise pişirirlermiş ve yakın akrabalarını davet ederlermiş. Kuzey bölgesi Adhoy’da gelenek olarak iki şekil varmış. 1. şekil eti ikiye bölüp bir bölümünü yakın komşu, akrabalara dağıtırlarmış , ikinci bölümünü ise evde nohut, patates eti de birlikte pişirerek Bayramın ikinci, üçüncü gününde Bayramlaşmaya gelenlere ikram ederlermiş. “. Şekli ise zengin olan kişiler evli olan evlatlarıyla 7 kişi bir deve veya dana olarak keserlermiş. Sadece etlerin hepsini büyük toncalarda akşamdan sabaha kadar döverek, parça parça olana kadar pişiriyorlarmış ki bu yemeğin adı da “Arse” imiş. Bizim il Faryab’da ise et ikiye bölünür. Bir bölümü komşu, akraba, fakir kimselere verilir. İkinci kısmı da bayramın ikinci günü et, nohut, patatesle birlikte pişirilir. (Afganistan’ın genelinde kavurma yapılmaz) ki eti pişirip bayramın ikinci, üçüncü gün bayramlaşmaya gelenlere ikram edilir. Genelde kuzey bölgesinde devam edegelmiştir. Sadece Faryab ilinde şu gelenek devam etmekte. Bayramın ikinci, üçüncü gününde et pişirilir, ilk önce her evden bir çok tabak et yemeği camiye götürülür, sofralar hazırlanır mahalle halkı birlik beraberlik için bir arada getirdikleri yemekten yiyorlar. Bunun asıl amacı ise durumu iyi olmayıp et yiyemeyen fakirler bayram vesilesi ile et yiyebilsinler düşüncesidir ki bu et yemekleri fakirlere ikram edilir. Faryab’da cami yemeğinden sonra yine ikinci gün diğer iller de ise yine Bayramın ikinci günü imam önden cemaat, kavmi mescidle birlikte mahalledeki evlere giderek bayramlaşıyorlar. Ev sahibi etli yemek ikram ediyor. Küçüklere para veriliyor. Üçüncü günde yine et yemesi yapılıyor, millet bayramlaşıyor, dargınları barıştırıyorlar vb.

Benim bu yazmış olduklarım bütün Afganistan’ı kapsıyor. Bazı gelenekler dışında hemen hemen % 80-85 Afganistan’ın her yerinde illerinde aynıdır. Bu yazmış olduklarını Afganistan, hepsini kapsıyor, ama Afganistan’ın güney bölgesinde de aynı şeyler yapılıyor. Ama güney bölgesi için fazla bilgiye sahip değilim. Ama bayram kutlamalarında pek bir farklı bir şey olduğunu zannetmiyorum.

c) Düğünler

Düğünler geleneksel ve modern olarak devam etmektedirler. Köylerin genelinde geleneksel devam ederken, şehir merkezlerinde teknolojinin etkisiyle düğünler modernleşmiştir. Şehirlerde düğünler yarı geleneksel olarak devam ederken % 40 civarında etkilenmiştir. Düğünlerin geleneksel oluşunu sebebi ise İslam dininin etkisi olsa gerek. İslamiyet’in geleneği ile Afganistan’daki gelenekler çok yakındır. Ne kadar teknoloji etkili olursa da düğünler geleneksel biçimde devam etmektedir.

1) Evlilik Merasimi

Düğünün yapılması için şu aşamalardan geçmesi gerekir:

1. Kız istemek, 2. Nişan, 3. Nikah, 4. Taht cami (Taht toplamak), 5. Pay bazi

Geleneksel düğünlerin oranı % 60, modern düğünlerin oranı % 40’dır. Modern düğünlerde sanatçı, kamera, oyun dansı, kadın ve erkek karışıktır. Bu gibi şeyler olurken geleneksel düğünlerde bunlara yer verilmez. Nedeni ise İslam dininin etkisi olsa gerektir. Büyük şehirlerdeki modern düğünlerin bir kısmı otellerde yapılmaktadır. Geleneksel düğünlerde ise sanatçı, kamera gibi şeyler bulunmaz. Kadınlar ayrı erkekler ayrı olarak bir araya gelerek eğlenirler. Köylerde halkı düğüne davet etmek için camiden ilan edilirken, şehirlerde ise davetiye kartı gönderilmektedir. Köylerde gelin ve bazı yakınları kendilerine yeni elbise alırken, şehirlerde herkes yeni elbise alabilmektedir. İslamiyet’in etkisiyle İmam nikahı geçerli, resmi nikah ise sadece Kabil gibi büyük şehirlerde de nadiren görülmüştür. Şehirlerde çocukları evlendirirken erkekler okulu ve askeri bitirecek, kızlar ise okulu bitirmesi yeterlidir. Köylerde ise genelde ise küçük yaşta evlendirilirler. Genelde erkekler 23 yaşında kızlar ise 18-19 yaşlarında ve bazı kimseler ise çocuklarını çok küçük yaşta yani erkek 15, kız 12 gibi yaşlarda evlendirirler. Bazı aileler ise çocuklarını beşik kertmesi olarak evlendirirler. Başlık parası erkekler tarafından ağır bir şekilde ödenmektedir. En ağır başlık parası Türkmenler arasında yaygındır. Çünkü kadınların halı dokuma marifeti vardır. Başlık parasının belli bir miktarı veya belli bir sınırı yoktur. Eğer düğün masraflarını kız tarafı üstlenirse başlık parası alınacak, eğer kız tarafı başlık parası istemezse bütün masrafları erkek tarafı yapmak zorundadır. Kız kaçırmak çok nadir görülmüştür. Yakalandığı zaman sonucu ölümdür. Boşanmakta çok nadir görülmüştür. Bunun sebebi ise İslam’a bağlı olmasından ve başka evliliğin imkansız gibi görülmesindendir. Genelde köylerde akraba evliliği yaygın olmakla birlikte şehirlerde bu çok azdır. Bazı yerlerde bazı kişiler tarafında değiş-tokuş evliliği de vardır. Bu ise köylerde çokça görülmektedir. Bunun sebebi başlık parasının ağır olmasıdır.

Afganistan’da genelde görücü usulü evlilik geçerlidir. Bu ise üç şekilde olur: 1- Anne-babanın istemesiyle, 2- Kız ve erkek birbirleriyle tanışıp evlenirler, 3- Anne-baba tarafından erkek ve kız zorla evlendirilirler.

Şehirlerde kız-erkek okullarda, düğünlerde, çarşıda gibi yerlerde tanışabilmektedirler. Ama köylerde böyle bir durum yoktur. Kız ve erkek tanışıp birbirlerini beğenmişlerse erkek bunu annesine-babasına söyler. Annesi-babası kabul ederse kız ailesini, geçmişini, ahlakını araştırırlar. Eğer münasip görürlerse kızın evine misafir olurlar. Kızı yakından incelerler. Bu ziyaretler en az 3-4 kere olur. Eğer kızın ailesi kabul ederse erkeklerinizi gönderin der. Yok kabul etmezlerse bizim kızımız daha küçük, abisi, ablası evlenmedi diye bahane ederler. Kabul ederlerse kız tarafı erkek tarafına bir liste gönderirler ki, bu listenin başında başlık parası ve eşyalar sıralanmıştır. Kız tarafı da erkeğin aynı şekilde ahlakını, ailesini araştırırlar. Eğer erkek tarafı listeyi kaldırabilecek güçte ise erkeğin babası, dayısı, yakınları kız istemeye giderler. Kızın babası kabul ederse tatlı ve şeker dağıtır. Bunu bütün mahalleye duyururlar.

Başka bir gün nişan için hazırlıklar alınır. Yakın akraba ve dostlar davet edilir. Nişan günü damat tarafı kızın evine malzeme ve ne eşya lazımsa gönderir. Yemek yapılır, yemekten sonra ipek mendil içinde tatlı, şeker koyularak davetlilere dağıtılır. Düğün sahibi zenginse sanatçı çağırırlar. Bugünde ise düğünün ne zaman yapılacağı için bir gün belirlerler. Düğün en azından 6 ay, 1 sene veya 3-4 sene kadar uzayabilir. Bunun nedeni ise düğün için bazı hazırlıklar yapmaktır. Düğün yaklaştığında eğer yakın akrabalardan biri ölürse düğün ertelenir.

Büyük düğünden birkaç gün önce gelin tarafından damada takım elbise gibi damatlık şeyler alınır. Damadın babası, annesi, kardeşlerine elbise türü şeyler hediye edilir. Bunun yanında börek, çörek, tatlı da gönderilir. Bu düğüne sadece bayanlar katılır. Bir iki gün sonra ise damat tarafı geline gelinlik ve makyaj malzemesi gibi ihtiyaçları ve yakınlarına elbise türü şeyler börek,çörek gibi şeyler gönderilir. Merasimden sonra iki tarafta birbirlerine sini içinde para gibi kıymetli şeyler gönderirler. Bu düğünlere erkekler katılmaz, sadece bayanlar katılır.

Düğünden bir gün önce ise kına gecesi olur. Kına gecesi kızın evinde yapılır. Şehirde bu düğün yapılırsa damat, gelin ikisi bir arada bulunur. Birbirlerinin eline kına koyarlar. Gecenin geç saatlerine kadar eğlenirler. Modern düğünlere damat katılırken, geleneksel düğünlere damat katılmaz

Kınada sonra ise büyük düğün merasimi başlamış oluyor. Yakın akraba ve dostları düğüne davet edilirler. Büyük Düğünler büyük şehirlerde otellerde yapılırken küçük şehirlerde ve köylerde ise evlerin büyük olması ile evlerde yapılır. Düğünden önce davetiye kartı gönderilir. Düğünden bir akşam önce ise yemek yapmak için hazırlıklar yaparlar. Yemek otelde verilirse davetliler otele veya yemek evde verilirse davetiler eve gelecekler ki yemek öğlen sunulur ve sadece erkekler katılır.

Düğün günü imam tarafından aynı günde nikah ta yapılır. Sonra akşam için hazırlıklar başlarlar. Eğer düğün evde yapılırsa akşam damat yakın dost ve arkadaşları ile gelinin evine gelir. Düğün otelde yapılırsa gelin ve damat ve davetliler otele giderler. Damat ve arkadaşlarına özel yemekler sunarlar. Yemekten sonra ise gelin ve damat takı takma merasimi için bir araya gelirler. Yakınlar takı taklar takırlar ama bizim orada altın gibi şeyler takamazlar genelde ise elle yapılan güller takılır. Sonra sanatçıların eşliği ile gecenin geç saatlerine kadar dans oyunlar yelenceler devam eder. Köylerde ise kadınlar ayrı erkekler ayrı olarak eğlenirler. Bazı özel yerlerde su gelenek görülmüştür ki takı merasiminden sonra gelinle damadı oturtmak için anne baba arazimi, evimi, bağ, veya bahçemi hediye edeceğim der sonra damat ve gelin oturur ve eğlence yaparlar.

Düğünden sonra ise gelini eve götürmek herkese göre farklıdır. Birincisi ise merasim bitince damat gelini evine götürür. İkincisi ise düğün merasiminden sonraki akşam gelini eve götürür. Üçüncüsü ise gelin 6 ay veya 1 sene babasının evinde kalır damat bazı özel akşamlar kayınpederinin evine varırı buna “kalığ” denir. Dördüncüsü ise kayınpederin isteği ile damat ömür boyu kayınpederin evine kalır.

Gelini evine getirmek için bir arabayı gelin ve damat için güzel bir şekilde süslenir. Afganistan’ın genelinde damat gelini babasının evine getirir veya kendisinin evi varsa kendi evine götürür. Damat gelini arkadaşlarının eşliği ile babasının evinden almaya varırlar,baba kızına kuranı kerim hediye eder ve dua vererek yolar. Damat tarafı gelini evden çıkarırken Faryab’da şöyle bir gelenek var. Gelin tarafının haberi olduğu halde gelinin evinden tabak,bardak türü şeylerden çalıyorlar ki bunu genelde gelin tarafı ortalıkta bırakıyor. Sonra gelin damat arabası önden diğer arabalar arkadan şehri birkaç kez turlarlar sonra damadın evine vardırdıklarında gelin ve damadın yağı altında koyun veya keçi türü hayvan keserler ve hayvanın kanından damat ve gelinin ayakkabısına sürerler. Bazı yerlerde ise gelin ve damadı yakılan ateşin etrafından birkaç defa dolaştırıyorlar. Zerdüştlükten kalan gelenek olabilir. Sonra ise damadın evine gelen kişilere yemek verilir ve sanatçıların eşliği ile gecenin geç saatlerine kadar eğlenirler.

Birkaç gün sonra ise “taht yığdı”(taht toplama) olarak küçük bir merasim oluyor ki bu merasimde gelin ve damadın yakınları katkı olarak gelin damada tabak,bardak,tencere gibi eşyalar hediye ediyorlar. Son bir küçük merasim olarak Farsçacı “paybazi” Özbekçisi “ayak oynatmak” tir ki önce baba kızın,damadı,damadın babası,annesi,kardeşlerini kendi evine yemeğe davet ediyor. Birkaç günden sonra ise damat tarafı gelinin annesi,babası,kardeşlerini evlerinde yemeğe davet ediyor. Bundan amaç ise her iki tarafı da birbirlerinin evine rahatça gidip gelebilmelerini sağlar.

2) Sünnet Merasimi

Afganistan halkı % 99 Müslüman oldukları için İslam Dininin emir ve yasaklarına uyarak İslam’daki farz ve sünnetleri yerine getirmeye gayret gösterirler. Sünnet merasimi Afganistan’da bir başkadır. Sünnet düğünü en pahalı düğünlerdendir diyebiliriz. Afganistan’da halk gücü yettiği kadar çocukları için masraflı bir şekilde sünnet merasimi tertip ederler. “Sünnet ettirmek” deyimi diğer Türk boylarında olduğu gibi Özbek lehçesinde ve Türkmen lehçesinde… yine Sünnet olarak kullanılmaktadır. Özbekçe’de “kestirmek” anlamındadır.

Afganistan’ın genelinde sünnet merasimleri gelenek görenekleri aşağı-yukarı aynı olmakla birlikte gelenekler bazı yerlerde farklıdır. Afganistan’ın bütün il merkezlerinde yapılan sünnet merasimi bazı gelenekler, aynı iken, köylerde ve ilçelerde daha farklı oluyor. Burada farklılıkları esas alarak bazı örnekler vereceğiz. Biz güney bölgesindeki gelenekler hakkında yeterli bilgi sahibi olmadığımız için örneklerimiz Kuzey Bölgesinden seçilmiştir.

Afganistan’ın genelinde çocuklar 7-15 yaşları arası belli bir mevsimde sünnet edilirler. Ayaktan başa kadar herkes elbise giysi alacaklar ki bu çok önemlidir. Afganistan’da düğünlerde, bayramlarda giyim almak en önemli şeylerden biridir. Çocuğu sünnet etmeden önce yakın akraba, dost , komşu vb. yemeğe davet edilmek için davetiye kartı gönderilir. Önce hafızlar gelip hatim yapıyorlar. Davet edilen kişilerde[80] Yemekten sonra çocuğun sünneti yapılır, herkes çocuğa bir miktar para bazı hediyeler bazı yerlerde maddi yardım olarak pirinç, et gibi şeyler getirirler. Büyük şehirlerde sünneti düğün eğlenceli düğün salonlarında yapılırken, küçük il, ilçe köylerde kendi evlerinde yapılır. Eğer sünnet düğünün sahibi zengin ise sanatçılar getirilir, “ağlak”[81] yapılır. “Güreş tutulur vb. başka eğlenceler düzenlenir. Eğlenceler gecenin geç saatlerine kadar devam eder.

Faryab: Eğer il ve ilçeleri örnek verirsek benim yaşadığım Faryab ilinin merkezinde sünnet düğünü şöyle yapılır. Halk çocuklarını iki şekilde sünnet ederler. Çocuk dünyaya geldiğinde hemen aynı gün cami imamı ve birkaç kişi akraba ve ustayı çağırarak çocuğu sünnet ettirirler. Bunu genelde maddi durumu iyi olmayanlar yaptırırlar. Kanaatimizce bu uygulamada dini motifler de etkilidir. Arap kültürü etkisi olabilir. Ancak daha yaygın olan sünnet merasimi; çocuk 7-10 yaşları arası sünnet ettirilir. Sünnet etmeden önce bazı hazırlıklar yapılır. Çocuğa ayakkabıdan elbiseye kadar her şeyini alırlar ve çocuğun anne, baba, abla, abi, teyze… gibi yakınları da giyecek şeyler alıyorlar. Çocuğu sünnet etmeden birkaç gün önce akrabalar komşular dostlar kadın, erkek sünnet düğünü yemeğine davet edilir. Yemekler genelde evlerde yapılır ve öğlen yemeği olarak ikram edilir. Davet edilen kimseler toplanınca öğlen yemeği yenir. Yemekten sonra ise sıra çocuğu sünnet edilmesine gelir. Davet edilenler giderken sadece çocuğun yakınları kalır. Bizim ilde ve Ahdhoyda şu gelenek devam etmekte. Çocuğu sünnet etmeden önce ise dayısı veya abisinin omuzlarına alarak dolaştırır ki biz ona “LALLALİ”* deriz. Çocuk dayının omuzlarında dolaştırılırken, arkadan da küçük çocuklar gelirler, çocuğun teyzesi halası çocuğa bazı hediyeler verir. Ve arkadan gelen çocuklara ise tatlı şeker gibi şeyler verilir. Sonra sıra sünneti gerçekleştirmeye gelir. Daha önceden çocuk için ayrı bir oda ve yatak hazırlarlar. Sonra çocuğu usta (sünnetçi)[82] sünnet etmeye başlar, çocuğun etrafında anne, baba, akraba, yakınları toplanır ve çocuğa moral, cesaret verirler. Yakınlarından biri çocuğun ayaklarından tutar, ağlamasın diye ağzına tatlı türü bazı şeyler verilir. Usta ise elindeki kesici aletle çocuğu sünnet eder. Daha önce de bir tabak içinde pamuğu yakarak külünü hazırlayıp kıymışlardır. Kanı durdurmak için o, pamuklardan kullanırlar. Bir de çocuğu sevindirmek ağlamaması için davet edilen kişiler çocuğa bir miktar para ve bazı hediyeler verirler. Bazı çocuklar ise sünnet edilmeden korkup kaçarlar. Zengin aileler ise sünnet düğünlerine sanatçı getirirler. Sabahtan gecenin geç saatlerine kadar eğlence devam eder. Birkaç gün sonra ise usta çocuğu görmeye gelir ve pamukları yavaşça alır. Bütün il merkezlerinde aşağı, yukarı sünnet böyle yapılır. Kabil, Mezarı Şerif gibi büyük yerlerde biraz farklıdır. Büyük şehirler olduğu için genelde sünnet düğünü otellerde yapılır. Yemek, para verme geleneği gibi… aynıdır. Andhoy ilçe ve köylerde örnek olarak Andhoy’u gösterebiliriz. Andhoy’da sünnet şöyle yapılır. Çocukların çift yaşta iseler düğün yapılmaz. Çocukları genele 3-5-7-9-11 yaşları olarak sünnet edilir. Hatim indirilmeden yemek verilmeden sünnet yapılmaz ve Andhoy da sünneti maddi durumu iyi olmayanlar üç gün düğün yaparlar. Zenginler ise 7-8 gün düğün yaparlar.

Çocuğu sünnet etmeden önce çocuğun babası etraftaki her mahalleden iki “yaşuluğ”[83] ve zengin arkadaşları çağırılır ve onlarla bir araya toplanarak onların görüşlerini, düşüncelerini alır. Düğün sahibi onlara ben oğlumu sünnet edeceğim şehirden de diğer illerden diyelim 600 kişi 100 atlı gelecek ve şehir merkezinden ise 400 kişi davet edilecektir. Zengin arkadaşları ise ona her birisi birer illerden gelen bir ilin misafirleri bu 7 gün içinde her türlü masrafı olursa karşılanır ve atlarına bakar, onlara elinden gelen her türlü hizmeti yapar. Ayrıca maddi yardım olarak pirinç, yağ… yardım ederler. Önce bir hatim yapar, zengin arkadaşları. Mahalleli yaşuluğları ve her mahalleden onar kişi çağırılır. Hatimden sonra yemek yenir. Sonra ise düğün programı yapılır. Yüzlerce genç çeşitli işlere görevlendirilir. Bu gençlerin görevleri ise etraftan haberdar olmak. Misafirlere hizmet etmek, gizli polis gibi bazı görevleri yapmaktır. İllerden davet edilen misafirler ise yavaş, yavaş gelmeye başlar ve iline göre konağı olanlar sahipleri karşılıyorlar. Hatimin ertesi günü ise gündüz oğlak gece güreş yapılır. Güreş yapmak için her ilden birkaç pehlivan gelir. Bunlara ödüllerini zengin arkadaşların oğulları verir. Evde ise sanatçılar bayanları coşturur. Her şey yedi gün kadar böyle sürer. En sn gün ise, o gün çocuğun sünnet edilme günüdür. Sabahleyin il ve ilçelerden köy ve mahalleden davet edilen insanlar sünnet sahibinin evinde yemeğe davet edilmişlerde gelmeye başlıyorlar. Misafirlere Türklerin özel yemeği olan Özbek Pilavı ikram edilir. Yemek işi iki saat sürer. Bu iki saat içinde sünnet edilecek çocuğu eğlendirirler ve “LALLALİ” ederler. Yemekten sonra ise düğün sahibinin yakın akraba, dost, arkadaşları kalır ve diğer misafirler ise giderler. Sonra sıra kesmeye gelir, daha önce de anlattığımıza göre çocuğu usta sünnet eder. Çocuğa para verilir. Böylece sünnet düğünü sona erer.

Bir de maddi durumu iyi olmayanlar ise üç gün sünnet düğünü yaparlar. İlk gün hatim, yemek ve yaşuluğlar toplanırlar, Kuran okurlar. İkinci gün, bayanlar davet edilir, yemek, eğlence … gibi şeyler yapılır. Üçüncü gün ise erkekler davet edilir de çocuğu sünnet ederler.

Afganistan’ın orta kısmında Hazaracat bölgesindeki Hazaralar şii mezhebe mensup olanlar yaşamaktadır. Onlar çocuklarını iki şekilde sünnet ettirirler. Birinci şekli ki herkesin tarafından yapılan sünnet ki çocuk dünyaya gelir gelmez hemen sünnet ettirilir. İkinci şekli ise çok az sayıda halk çocuklarını yedi yaşına bastığında sünnet ediyorlarmış. Hazaracat’ta genelde çocuğu akşam sünnet ediyorlarmış. Bir koyun nezir ederek o, koyunu keserlermiş ve yakın akrabalarını davet ediyorlarmış. Zengin insanlar sünneti düğününe sanatçı getiriyorlarmış ve sabaha kadar herkes eğleniyorlar. Eğer çocuğu 40 günlüğünde sünnet edeceklerse “koca pilav”[84] yemeğini yaparlarmış. Bu yemeği komşu, akrabaları dağıtılırmış. Böylece sünnet edilirmiş.

Afganistan’da sünnet aşağı-yukarı böyle yapılır. İl merkezlerinden Faryab örnek gösterilmiştir. Kabil gibi büyük şehirlerde ise sünnet diğer yerlerden biraz farklı olarak doktor tarafından yapılıyor. Ama bazı gelenekler farlı olabilir. İlçelerden Andhoy örnek gösterdik bütün köy ve ilçelerde sünneti bunun gibi yapılır. Herkes maddi durumuna göre bazıları 1 gün….8 güne kadar düğün verenler vardır. Bu yazdıklarım benim ve arkadaşlarımın yakından görüp, yaşadıklarımızdır.

Sünnet merasimlerinde yöresel farklılıklar görülmektedir. Sünnet merasimleri, ekonomik, dini ve sosyo-kültürel şartlara göre şekillenmektedir. Dini motifler oldukça yönlendiricidir.(Hatim, dua vs.).

d) Oyunlar:

Oyunlar olarak spor oyunlar,halk oyunları, eğlence oyunlar olarak üçe ayrılıyor. Spor oyunlar olarak atla yapılan Farsçısı “buzkeşi” Türkçe olarak yani Özbekçe, Türkmence, olarak “oğlak oyunu” çünkü bu oyun Türklere aittir. Daha sonra ise ülkenin diğer illerine de yayılmıştır. Bu oyun şöyle yapılmaktadır. Çok sayıda atlı insanlar katılır ve bir daire çizilir bu daire içerisinde küçük bir danayı bırakırlar. Oyuna başlar, kim ki daire içinden danayı alırsa çok uzak bir yerde bir bayrak dikilidir o bayraktan dalaşıp danayı tekrar daire içine bırakabilirse oyunu kazanmış olur ve ona ödül verilir. At üzerinden mızrak atmak ve mızrak oyunu gibi oyunlar mevcuttur.

Güreş olarak deve ve boynuz güreşi, köpek, huruz, tavuk ve bildiricin dövüşü mevcuttur. İnsan güreşi de yapılmakta ama Türkiye’deki gibi yağlı olmuyor ve her bölgenin kendine has güreşi vardır.

Halk oyunları olarak her bölgede her etnik grubun kendine has oyunu var.

Çocuklarında kendilerine göre oyunları var. Bazıları şunlardan ibarettir: uçurtma, top oyunu (küçük bir topu, ince uzun odunla oynarlar.) saklanma oyunu, çiz oyunu ve bunun gibi bir çok oyunlar mevcuttur.

e) Hurafeler

Hurafe bir şeyi aslından olmayıp daha sonra ortaya atılan bir takım inanışlardır.Hurafeye kısaca batıl bir inançta diyebiliriz.

Afganistan ‘da çok sayıda hurafe mevcuttur.Bunlara örnek vermek gerekirse; baykuşun ötmesi uğursuzluk getirir inancı, karganın ötmesinin karın yağacağına ve birisinin öleceğine delalet olması inancı, yatan birinin üzerinden başkasının geçmesinin onun boyunu kısaltacağı inancı, gece sakız çiğnemenin ölmüş insan eti çiğnemek gibi olduğu inancı, özel bir ağaca çivi çakarak diş ağrısını tedavi etme inancı, küçük yaştaki çocukların bayılması durumunda cam kırılması inancı, kapı eşiğine oturmanın uğursuzluk getireceği inancı, gece aynaya bakmanın ve çocukların aynaya bakmasının uğursuzluk getireceği inancı, iki bayanın arasından geçmenin bahtı kapatacağı inancı, nazara karşı evlere ve çocuklara nazar boncuğu takma inancı, yeni yapılan evlere kırmızı bez bağlama inancı, köpeğin havlamasının bir felakete delalet olduğu inancı, soğan kabuğunun ateşte yakılmasının uğursuzluk getireceği inancı, kuru çay tanelerinin çayın içine düşmesinin ve örümcek ağının insan üzerine düşmesinin misafir geleceğine delalet olduğu inancı, ayakkabıların üst üste konulmasının yolculuğa çıkılacağına delalet olması inancı, uyurken horlayan birinin horlamasını durdurmak için ayakkabılarını ters çevirme inancı, çocukları sürekli ölü doğanın doğan çocuğu ölü kurdun ağzından geçirme inancı, türbelere bez bağlayıp dileklerde bulunmak inancı,bazı günlerin hayırlı bazı günlerin hayırsız olduğu inancı, yastığın üzerine oturmanın baş ağrısına sebep olacağı inancı, dişi çıkmayan çocukları atın ve eşeğin üzerine bindirmek inancı, saç tellerine basmanın baş ağrısına sebep olacağı inancı, elbisesi yırtılan binin elbisesini üzerinde dikmeme inancı, gece ev süpürmeme,süpürgeyi başkasına vermeme,süpürgeyle birisinin dövülmesinin felaketlere sebep olacağı inancı, kırkını doldurmamış çocukların dışarı çıkarılmayıp,misafirlere gösterilmeme inancı, parmakla birilerinin sayılmasının onların ölümüne sebep olacağı inancı, birisi hakkında bahsederken o kişinin gelmesinin onun ömrünü uzatacağı inancı, ay tutulması sırasında tencere ve kaşıklarla ses çıkarmak inancı, sofranın üzerinden geçilmesinin uğursuzluğa sebep olacağı inancı,kötülüklere karşı muska takma inancı, at nalın uğur getireceği inancı, türbelerde mum yakma inancı, yeni gelen gelinin ateşin etrafında dolaştırılması inancı, tılsım, büyücülük,falcılık gibi kavramlara ve sihirbazlara,perilere inanmak,küçük çocukların namaz kılacağının birisin ölümüne delalet olacağı inancı, herkesin içinde, odada uyumanın birisinin öleceğine sebep olacağı inancı, yarasanın gece ötüşünün ölmüş birisin ruhunun geldiği inancı, evin kapı,pencere gibi kısımlarının ses çıkarmasını o evin sahibin zengin olacağına delalet olduğu inancı, kulak çınlamasının kişinin birisi tarafından anılılığı inancı, kulakta kendi sesini duyup cevap verildiğinde ölüneceği inancı, yıldız kaymasının birinin ölümüne sebep olacağı inancı, kedinin gece ses çıkarmasının cin olduğu inancı, kedinin üzerine su dökülmesinin eli yara yapacağı inancı, yürürken ayak sürmesinin kavgaya sebep olacağı ve bunu önlemek için tokalaşmak inancı, örümcek ağının uğursuzluk getireceği inancı, aka kuşunun sevinçli bir haber getireceği inancı, gece beyaz güvercin görmenin cin görmek olduğu inancı, sağ gözün seğirmesinin iyilik,sol gözün seğirmesinin kötülük haberi verdiği inancı, göz seğirmesini önlemek için üstüne kıymık koyma inancı, horozun erken ötmesinin birinin öleceğine delalet olduğu inancı, yürüyerek ekmek yiyen birisinin fakir olacağı inancı, yere yazmanın babanın fakirliğine sebep olacağı inancı, damadın nikaha giderken bahtının kapanmaması için cebine bıçak koymak inancı, gece uyurken korkmamak için yastık altına bıçak koymak inancı, küçük çocukların ateşle oynamasının uyurken altlarına yapacağına sebep olacağı inancı, külün üzerine küçük abdestin yapılmasının körlüğe sebep olacağı inancı gibi hurafeler vardır.

4) Sanat ve Kültür

a) Edebiyat ve Sanat:

Afganistan da dil ve edebiyat komşu dil ve edebiyatının etkisi altında gelişmesini göstermiştir. Peştu dili ve edebiyatı üzerin de Hintçe’nin Dari edebiyatı üzerinde ise Farsça’nın etkisi büyüktür. Kuzey bölgesinde konuşulan çak sayıda mahalli dil üzerinde ise Orta Asya dilleri ve kültürlerinin etkisi görülür. Peştu dilinde ise yazılan edebi ve dini bir çok eserler vardır. Afganların şairi olarak Ahmet Şah ve Oğlu ve bazıları örnek verebiliriz ki Peştu dilinde bazı eserleri vardır. Peştunlar’ın en ünlü yazarları ise Gulam Muhammed Gubar ve Mahmut Begi Terzidir. Terzi Türkiye de eğitim gömüştür. Gazeteci ve dergicilik alanlarında ise Emini Afgan,Enis,ıslah gibi yazarları görmekteyiz. Sovyet ve komünistler zamanında ise radyo, televizyon, gazetecilik alanında komünistlerin ve Sovyet’in etkisi büyük olmuştur ve bir az olsun ilerleyebilmiştir. [85]

İlk Afganistan devleti kurulmada önce ve sonra ise bir çok Türk şairleri,yazarları,ulaması geçmiştir. Türk şairleri olarak örnek verecek olursak Mirza Uluğbeğ, Mirza Baykara, İbn Yemen, Ağbedi, Kerim Şıbırganı, Ebu Nasrı Faryabi, Natura Hatun, Azim Azimi, Abdul Kadır Bedıl, İbn Sina, Farabi, Emir Timur, Zahiredin Muhammed Babur, Zahireddin faryabi, Celaluddin Ekber, Hilmi Faryabi, Mevlana Celaluddin gibisi.[86]

Afganistan tarihte İslam dünyasının en önemli ilim ve kültür merkezlerinin gelişmesine sahne olmuştur. Gazneliler zamanında Gazne, Timurlar zamanında ise Herat şehirleri dönemin en çok sayıda ilim adamı yetiştirirken en önemli ilim ve kültür merkezleri idiler. Gazneli Mahmut’un sarayında coğrafyacı,edipler yetiştirilmiştir. Bunlar dan Beruni, Beyhakı, Utbi, Firdevsi gibi en meşhurlarındandır. [87]

Afganistan da Peştu dilinden başak Farsça ve Türkçe’de kullanılmıştır. En ünlü ve tanınmış şairlerinden Barlas aşeratından Türk asıllı olup uzun yıllar der barında Farsça dili ile şiirler yazmış olan Mirza Abdul Kadiri Bedildir. Örfi, Hakim, Fahreddini Razi de Afganistan’ın sevilen şairlerindendir.[88]

Afganistan 5000 yılık geçmiş tarihe sahip olup Orta Asya’ nın uygarlık tarihinde ilk ülkeler arasında yer almıştır. Geçmişinde el sanatı olarak “fılz kari” (demircilik gibi işlerle meşgul olana denir) mimarlık gibi sahalarda ise çok ileride olduğu söyleniyor.Ariyalılar Belh şehrinde ilk Ariyalılar devletini kurdular. Ticaret olarak ipek yolu tarihi Belh şehrinden geçerdi. [89]

Afganistan’daki zengin tarihi ve mirası eserler ülkenin mirasını yaşatan önemli yapılarıdır. M.Ö.3000 yılına kadar giden tarihi eserler Helenistik dönemine aittir. Ülkenin çeşitli yerlerinde Budistlik tapınaklarına rastlanmak mümkündür. Ortaçağdan kalan çeşitli kuleler, camiler,türbeler ve zaviyelerin dışında özellikle Gazneliler’den kalma çok sayıda dini eserler vardır. Cami minaresi(12.yy),Herat camii ve Gavher Şad türbesi(15.yy), kuzey bölgesi Belh’te ise Hoca Ebu Nasrı Paşa camii ve türbesi (15.yy), Mezar-i Şerif camii (15-17.yy), Hz. Ali türbesi, Gazne’de bulunan Gazneli Mahmut’un diktirdiği zafer abidesi ve Gazneli Mahmut’un türbesi,kabilde Babur şahın türbesi ve bir çok şair ve sanancıların türbesi ve tarihi eserleri bulunmaktadır. Türk İslam sanatının en güzel örneklerindendir. Herat mektebi tarafından temsil edilen Ortaçağdaki güzel sanatlarından halı,seramik ve el sanatlarının örnek verebiliriz. Son zamanlarda kabilde yapılan üniversite,otel havaalanı belli başlı mimari yapıları zikretmeye değer.[90] Bu tarihi eserlere ek olarak Tahhar vilayetinde ki Ay Hanıma ait bir çok tarihi eserler bulunmuştur. Faryab İlçesi olan Kaysar da Selçuklu Sultanlarından Sultan Sencer’e ait bir çok tarihi eserlerin bulunduğu söylentiler arasında. Bu tarihi eserler komutanlar tarafından ülkeden gizlice dışarıya götürülerek satılmıştır. [91]

Afganistan dünyanın tarihi eserler olarak bilinen ülkelerinden biridir. Budistler,Hintliler,İslam’ın yayılmasıyla bir çok tarihi eserler ülkesi olmuştur. Bir çok büyük imparatorluklar Büyük İskender,Timuriler,Gazeliler gibi tarihi eserlerini bu ülkede bırakmıştır. Tarihi Herat şehri, Mezar-i cam ismindeki minare 12 yy.dan kalmıştır. Bu minare dünyanın en eski minarelerinden olup şimdiye kadar sağlam kalabilmiştir.[92]

b) El sanatları:

Dünya sanayileşirken dünyanın bir çok ülkesin hala el sanatlarına önem vermektedir, ki bu ülkelerden biri de Afganistan dır. El sanatları olarak çeşitli dikiş türleri, terzilerde dikilen elbiseler, her bölgede kendine has olarak etnik grubun elle dikilen şapkaları, Türkmen ve Özbeklerin halı ve kilimleri, Hazaralar’ın da kilimleri meşhurdur. Dericilik, ressamlık, minyatür sanatı, hattatlık, heykel tıraşlık özellikle at, aslan, kurdun heykellerinin yapılması, çinicilik, mimarlık, marangozluk, demircilik, gibi el sanatları mevcuttur.

c) Kültür:

Budizm ilk defa bu ülkede görülmüştür ve sonra ise Ariyalılar tarafından Çin, Japon, Kore ve Endonezya taraflarına kadar yayılmıştır. Bir İngiliz yazarı Prof. Tynebee Afganistan kültürel medeniyetin eski dinler,tapınaklar tarihi Belh şehrinden gecen kervan ticaret yolu ile doğunun en eski tarihli ülkesi olduğunu söylemiştir. Afganistan’ı Büyük İskender’in ele geçirmesi ile doğu ile batının kültürleri karşı karşıya geldi. Ariyalılar ise Yunanlılardan tarihi el yazısını, mimari yeteneklerini alarak diğer ülkelere yaymaya çalıştılar. Afganistan ondan sonra İran Sasanileri, İslam medeniyeti ve sonra ise Türk imparatorluklarının kültürlerinin etkisi altında kaldılar. [93]

Afganistan’ın gelenek ve kültürü İslam kültürü ve geleneğinden ibarettir. Afganistan halkı dini inançlarına çok bağlıdırlar kültür din içinde devam etmiştir. Hiçbir güç bunun karşısına duramaz ,gençler İslam dini ve kültürüne göre büyürler. Afganistan kültürü ile İran kültürü birbirine çok yakındır. Resmi olarak ülkenin hiç bir yerinde içki satılmıyor, İslam dinine uygun bir şekilde giyinirler. Kırsal alanda yaşayanlar şehirlilere göre dinlerine bir az sıkıdırlar. Resmi yerlerde pantolon ve takım elbise giyilirken, resmiyet sonra ise herkes milli kıyafetlerini giyerler ve isteyen sarık sarabiliyor. Modayı takip etmeyi de unutmamışlardır. Komünistler döneminde büyük il merkezlerine kadınlar “çadari” yani uzun hırka giymezlerken mücahitlerin yönetimi ele geçirmeleri ile bayanların hırka giymeleri zorunlu oldu. [94]

Otel, restoranlar, çayhaneler açıktır. Halkın geneli pilav ve et yemeyi yemektedir. Biri yeşil diğeri siyah iki tür çay kullanıyorlar. Çok misafirperverdirler. Savaşlar yüzünden eğlence yerleri kapatılmıştır. [95]

Farklı etnik gruplara mensup kitlelerin yaşadığı Afganistan’da zengin bir müzik kültürünün varlığı görülmektedir. ülkede dil ve kültürlerin az çok farkı halkların yaşamaları ve kendilerine has müzik kültürüne sahip bulunmaları Afganistan müziğinin karma ve zengin bir yapıda olmasını sağlamıştır. Çeşitli nefesli vurma ve yaylı müzik araçları Hint,İran, Orta Asya kültürünün etkisini yansıtır. Komşu ülkelerin ve kültürlerinin tesiri edebiyat ve dil alanında olduğu gibi müzik olanında da görülmektedir.[96]

Taliban’ın gelmesi ile kadınların evden çıkması yasaklandı ve kültüler faaliyetler durduruldu tarihi eserler yağmalandı,yıktırıldı,gizlice ülkeden çıkarılarak Pakistan’da satıldı ve ya hediye edildi. Televizyon, teyp, müzik yasaklandı. Televizyonlar. Kasetler,el sanatları,minyatürü halkın önünde parçalandı. Bütün örf ve adetle nevruz yasaklandı. Halkı camiye gitmelerini için zorladılar ve çocuk oyuncaklarını yasakladılar. Kültür sanat diye bir şey kalmadı.

Dr. Necibullah tan sonra Afganistan da sosyal kültürel durumu olarak ilk kültür değişikliği olarak televizyon ekranı adeta mescidin minberine dönüştü, sürekli olarak halka vaaz ve nasihat veriliyordu. Kuzey bölgesinde ise 6 ay televizyon, radyo mevcut şartlar içinde normal yayın hattına devam etti. Halkın derdini dile getirmek için sürekli bir gazete yayınlanıyordu. Talibanların gelmesi ile televizyon, gazete,dergi yayınlanması bir yana televizyonlar, kasetler parçalanarak ağaçlara asıldı. Bütün tarihi belgesel film arşivleri yakılıp yok edildi. Sinemalar ya yıkılıyor ve ambar haline getiriliyordu. Radyolar sürekli milli marş ve ilahiler söylüyordu ki yas ve kin havasında idi. Nevruz kutlamaları haram ve yasaklandı. [97]

III. BÖLÜM

A- AFGANİSTAN’DA EĞİTİM VE DİN EĞİTİMİ

I- İslam’dan Önce Afganistan’da Eğitim

Afganistan çok eskiden beridir eğitim ve öğretim merkezi olmuştur. Bu ülkede yaşayan insanlar sürekli ilme, okumaya, yazmaya önem vererek eğitim sahasının büyümesi için her zaman çaba göstermişlerdir. Ahlak ve meslek eğitimi her zaman İlahi olan ve İlahi olmayan dine göre verilmiştir. Kitaplar sayfalar okutularak ezberletilmiş, din derslerinden sonra ise nücum ve mezhep kitapları okutulmuştur. Prenslere ve askerlere zihni ve bedeni eğitim verilmiştir. Eğitim öğretim ve beden eğitimi saraylarda ağaçlar altında ibadethanelerde yapılmıştır. Medeniyet ülkenin batısına doğru yayılarak Büyük İskender ülkeyi ele geçirinceye kadar böyle devam etmiştir. Anneye, babaya, komşuya, büyüklere milletin namusuna vb. gibi değerlere saygı bu zamanda ders olarak temel ilkelerden sayılmıştır. Milli marş ezberlemek, nücum, riyaziyat (matematik), dini kitaplar okutmak tıb ilmini öğretmek, yüksek öğretim alanlarından sayılmıştır.

Ülkede (m.ö. 237) putperestlik dini yayılmaya başladı. Putperestlik dini okullarda eğitim-öğretim olarak 6 yaşından 20 yaşına kadar verilmekteydi. Bundan sonra ise nesir, mantık, felsefe, doğa bilimi öğretiliyordu. Bunları öğrendikten sonra ise sınava tabi tutuluyorlardı. Sınavı kazananlar yüksekokul’a kaydediliyorlardı. Budist rahibler ibadet hanelerde mabethanelerde yaşamaktalardı. Bu ibadethaneler ilim, marifet, bilgi, eğitim merkeziydi. Örnek verecek olursak; Belh kenti ve Nabahan’daki ibadethanelerde yüzlerce öğrenci eğitim ve öğretimle meşguldü.

II- İslam Sonrası Afganistan’da Eğitim

Yüce İslam dini Arabistan’dan çıkarak dünyanın büyük bir kısmına yayıldı. İslam dini Horasan’ın bir kısmı Afganistan’a 3. halife Hz. Osman zamanında yayılarak Emeviler zamanında ise bütün Horasan İslam Dinini kabul etti. İslam dini Horasan’a bir din olarak değil de, bir medeniyet olarak girmiştir. Bu zamanda okutulan dersler: Fıkıh,Tefsir, Hadis, Sarf, Nahiv, Edebiyat, Dini inanç, Felsefe olarak sıralanabilir. Eğitim-öğretim cami ve medreselerde yapılırdı. Eğitim-öğretim gayri resmi bir şekilde toplu veya ferdi olarak yapılmaktaydı. Çocuklar camide dinin temel esaslarını kendi dillerinde öğreniyorlardı. Peştunlar Peştuca, Türk boyları Türkçe, Tacikler Farsça vb. dilleri öğreniyorlardı. Bazı kişiler yüksek İslam eğitim derslerini medreselerde veya özel olarak alıyorlardı. Bazı ilme düşkün kişiler daha çok bilgi sahibi olmak için ülke dışına gidiyorlardı. Ülkelerine döndüklerinde ise temel dini esasları ve dinle ilgili dersleri başkalarına öğretiyorlardı. Şimdiye kadar bu durum böyle devam edegelmiştir.

Afganistan’da ilk defa eğitim-öğretim Emir Ali Şir Han zamanında Resmi olmuştur. Bu dönemde eğitim sahası çok küçüktü. Eğitim müdürlüğü, yabancı öğretmenler, yardım dernekleri, tahvildar (depo sorumlusu), kitap kırtasiye, öğretmen, personel maaşlarıyla ilgilenmekteydi. Şir Ali Han zamanında Harbiye ve Mülkiye Mektebleri açıldı. Bunun yanında Taş matbaası açılıp gazete ve kitaplar basılıp yayınlandı.

Habibullah Han da eğitim-öğretimin resmi oluşu ve gelişmesi için çok çaba harcadı ve kendi ismiyle Habibiyye okulunu açtı. O, zamanın modern okulu idi. Prenslerin eğitim ve öğretimi, enstitü ve kazai okullarının temeli onun zamanında atıldı.

Amanullah Han (Afganistan’ın kurtuluşu) döneminde eğitim ve öğretim farklı şekillerde gelişti. Bu dönemde Afganistan bir taraftan İstiklaline kavuşurken başka bir taraftan da ilim kültür ilerlemesinde dünya ile bağlantılarını kurdu. İlk defa okullar ülkenin il merkezlerinde açılmaya başladı. Yabancı öğretmen ve uzmanlar getirildi. Öğrenciler yüksek tahsil görmek için Fransa ve Türkiye’ye gönderildi. Ticaret, Defterdarlık, Camcılık, Çimentoculuk okulları ve kursları açıldı. Yüksek öğrenim olarak Amaniye ve Amani Gazi okulları açıldı. Bu okullar bugün Amani Gazi , Şir Ali Habibiye liseleri olarak anılmaktadır. Bunun yanında kız okulları açılarak şehir merkezlerinde kız öğrencilere kurslar verilmeye başlandı. Amanullah Han’dan sonra Behçi Sakav döneminde kısa sürede okullar kapatıldı. Nadir Han yönetime geçmesiyle eğitim ve öğretime tekrardan önem verildi. Bu dönemde okullar dört devre olarak ilkokul, ortaokulu, lise, yüksekokul olarak derecelendirildi. Yine bu dönemde Tıp, darül-İlim, Arabiye, Eczacılık Fakülteleri açıldı. İlk defa tarihte büyük bir gelişme olarak Üniversite açıldı. Zahir Şah döneminde (1933-1973) kırk yıllık bir zaman içerisinde meslek okulları bütün illerde açıldı. Edebiyat, Hukuk, Ziraat, Mühendislik, Teknik, Tıp ve bir çok kız okulları açıldı. Bu dönemde de yurt dışındaki üniversitelere kız ve erkek öğrenciler gönderilmiştir. Haziran 1973’te Zahir Şah’ın kuzeni eski başbakan Davud Han bir darbe ile yönetimi ele geçirdi. Krallığa son vererek Cumhuriyeti kurdu. Davud Han zamanında çocuklar okuldan önce eğitime hazırlandı, Halkın ihtiyaçlarına göre mesleki okullar genişletildi. Eğitim öğretime faydalı olabilmesi için Milli Eğitimi Bakanlığı yüksek öğretim ve meslek eğitimleri için ayrı programlar hazırlamaya başladı. İlkokul sekiz, lise dört yıl olarak değiştirilmiştir. Birinci sınıftan 3. sınıfa kadar öğrenciler sınıfı otomatik olarak geçeceklerdir. Sayısal dersler ayrı okutulmaktayken, bu dönemde birleştirilmiştir. Ve bunlar 7., 8. sınıflarda anlatılacak ve tek sınava tabi tutulacaktır. 9. sınıf hazırlık sınıfıydı. Bu sınıfı bitirenler çalışkanlıklarına göre bir üst sınıfa geçerek sayısal ve sözel olarak ayrılacaklar, 12. sınıfa kadar bu bölümlerde okuyacaklardır. Mezun olan öğrenciler seçme ve yerleştirme sınavından sonra sayısal bitirenler sayısal bölümlere, sözel bölümünü bitirenler sözel bölümlere yerleştirilmektedir.

Afganistan’da 1978’de Komünistlerin devrimiyle eğitim ve öğretim sistemi bütünüyle değişerek ilköğretim 12 yıla çıkarılmış sınıflar 3+3+6=12 şeklinde düzenlenmiştir. Bu düzenleme ilk olarak Muhammed İtibar okuluna uygulandı. Daha sonra ise başka okullara uygulamaya başladı. Savaş yüzünden pek başarılı olamadı.

1988’de Bakanlar Kurulu ve Meclis toplanarak ders kitapları, okullar, dini medreseler, öğretmen yetiştirme okulları olmak üzere bütün okullara bazı değişiklikler getirildi. 1990’da Afganistan Cumhurbaşkanı Dr. Necibullah eğitimde bir çok değişikliklerin getirilmesini istedi. 1991’den sonra eğitim-öğretim 12 yıl olarak bütün ülkenin genelinde uygulanacaktı. 1990’da Afganistan’ın okul sayısı 1401’dir. Bunlardan 343’ü lise, 480 ortaokul, 577’si ilkokuldur. Toplam öğrencilerin sayısı 909.870 dir.

III. Eğitimin Hedefleri ve Kurumsallaşması

Eğitimin öncelikli hedefi

9 yaş arası çocukların okumaları için eğitim-öğretim sahasını müsait kılmaktır. Diğer bir hedefi de öğrencilere vatan sevgisi, namusa saygı, milli menfaatler, İslam ahlakı ve inancını öğretmektir.

Okuma-yazma bilen insanların sayısını çoğaltmak, eğitimsizliği önlemek, çağımızdaki teknoloji, fen, ilim sahasını genişleterek öğrencileri dünyadan haberdar kılmak, Öğrencileri ileriki dönemlerde karşılaşacakları problemlere hazırlamak, öğrencilere yükseköğretim ve meslek sahaları hazırlamak, Sağlıklı yaşamak için, ruh sağlığını, temizlik ve çevre temizliğine önem vermeyi öğretmek, Uluslararası gelişmelerden haberdar etmek ve ülkede barışı öğretmek, milli gururunun yükseltilmesini öğretme, kültür sahasındaki ilerlemeyi geliştirmek, eğitimin genel hedeflerindendir.

1) Öğretmen Yetiştiren Enstitülerin Kurulması

Bütün okullarda değişiklikler yapıldığı gibi öğretmen yetiştirme okullarında da bazı değişiklikler yapılmıştır. Bu değişiklikler ihtiyaçlara göre yapılmıştır. Bu değişiklikler sosyal, siyasi, ekonomik, ilmi, kültürel alanlarda milli ve uluslararası ilişki ve gelişmelere göre yapılmıştır. Bu değişiklikler bütün eğitim ve öğretim sahasında hem öğretmen yetiştirme hem de kreş, ilk, orta , lise okullarında yapılmıştır.

1978’de ülkede 14 öğretmen yetiştirme okulu faal olarak devam ediyordu. Daha sonra da bir çok öğretmen yetiştirme okulları açılmıştır. Bu okullardan mezun olanlar kreş, ilk, orta ve lise okullarında öğretmen olarak seçilirler. 1984’te M.E.B. tarafından öğretmen yetiştirme meslek okulları Pedagoji enstitüsü haline getirildi. 1987’de Herat, Belh, Celalabad, 1988’de Faryab ilindeki öğretmen yetiştirme okulları Pedagoji enstitüsüne çevrilmiştir. Pedagoji enstitülerinin genel hedefi Öğretmen adaylarının mesleklerini ve çeşitli ihtiyaçlara göre yetiştirmek, İslam dini kültürü ve geleneklerine açıklık getirmek, yetenekli öğretmenleri yetiştirerek öğrencilere yol göstermek için eğitim seviyesini yükseltmek, anlatımını güçlendirmek. Öğretmenlerin eğitim-öğretime başlamadan önce bilgi sahalarını genişletmek için konferanslar, seminer, sempozyumlar, hazırlamaktır. Pedagojiyle ilgili alanlarda ilmi araştırma ve incelemeler yapmak. Vatan aşkı öğretmenlik mesleğine istekli öğretmenler yetiştirmektir.

Öğretmen; İyi niyetli, yüksek ahlaklı çocukları sevip onları gelecekleriyle ilgili alanlara yol göstermek, yetenekli, güçlü öğretmenler yetiştirerek çocuklara cismi, zihni güzellik, ahlaki yönden eğitebilmelidir.

2) Savadamuzi* (Halk Eğitimi) Okulları

Afganistan’da Savadamuzi kursları çok eskiden beri vardır. İslam dininin yayılmasından sonra Savadamuzi okullarına daha çok önem verildi. Bu kurslarda Kuran-ı Kerim öğretilmektedir. Eskiden okul, kurs ve camide Kuran-ı Kerim’in öğretilmesinden önce Arapça alfabesi öğretilirdi. Sonra ise Kuran’ın 30. cüzündeki kısa sureler öğretilirdi. Merhum Kaka Said isminde birisi Habibullah Han döneminde Savadamuzi kurslarında ilk defa Farsça, peştunca alfabesini kullanmıştır. Hapishanede iken Savadamuzi ile ilgili eserlerini yazdı ve mahpuslar üzerinde denedi. Bunun metodu “usulü Kakaolarak ün kazandı. Amanullah Han döneminde “ Metni ibtidayiyeyi Amaniye”diye isimlendirildi. Sait Kaka yazmış olduğu “Büyük Devan” kitabı ders kitabı olarak anlatıldı. Amanullah Hanın başka bir metodu ise “usulü Saut Gazi”diye isimlendirildi. Küçük ve büyük yaştaki insanlara bu metot uygulanarak okuma-yazma, öğretiliyordu. 1950 lerde bir taraftan “Dr.Lubak” bir taraftan ise Merhum Muhammed Yunus Kitapları “üsulu Lukab” ve “Üsulu Yunus olarak çıkartılıp insanlara anlatılmakta idi.

Cumhuriyetin kurulmasından sonra kadınlara da savagamuzi dersleri verilmeye başladı. Şehirlerde ve köylerde çiftçiler, kooperatif üyelerine ve kadınlara savadamuzi okulları açıldı. 1980 de okula gidemeyen küçük çocuklara savadı amuzi okulları açıldı. Bu durum 1991 e kadar devam etti. Savadamuzi okullarının katılımcıları şöyledir.kadınlar,çiftçiler, koferatif üyeleri,askerler,okula gidemeyen çocuklardır.

Ülkede okumamış insanların sayısının azaltmak ve okuma yazma bilen insanların sayısının çoğalmak ev bilgi alanlarının genişletmektir. Yaşı büyük olan kişilere özel kurslar açmak ve ideallerine doğru, faydalı işler için yetiştirip, yetenekler ve beceriler kazandırmak. Savadamuzi kurslarının hedeflerindendir.

3) Afganistanın Anayasasına Göre Eğitim Öğretimle İlgili temel hüküm ve ilkeler:

13. madde: Afganistan cumhuriyeti çok uluslu ülkedir. Devletin politikası herkesle yüzleşmek milletler,kavimler,kabileler,siyasi,ekonomi,sosyal kültürel yönden geliştirmektir.

14.madde:devlet ülkede kültürel gelenek,edebiyat,dili yükseltmek için önemli tedbirle almalı ki ülkede yaşayan büyün milletler,kaviler,kabilelerin dil,edebiyat,gelenek ve görenekleri,kültürlerinin geliştirilmesidir.

16. madde: gençleri eğitim öğretim sahası olarak iş edinmeleri, maddi ve manevi yönden onlara bazı yetenekler kazandırılmak,ufuklarını genişletmektir.

56.madde: Afganistan cumhuriyetinde eğitim ve öğretim bedavadır. Özel ve yabancı okulların açılması serbesttir.bilgili,çalışkan her ilmi alanda araştırma yapacak olan kişileri de teşvik ederek destek çıkacaktır.

1990-05-10 no’lu hükme göre Afganistan’ın Cumhurbaşkanı Necibullah, bugünkü eğitim-öğretimin yeterli gelmemesinden dolayı kalkındırılması için bazı değişiklikler yapmayı Bakanlar Kurulundan istemiştir. 1990-09-15 tarihinde Afganistan Bakanlar Kurulu bu doğrultuda bazı kararlar alarak bu konuda hedefleri belirlemiştir.

M.E.B. faaliyetleri şunlardır:

1. Çocuklar, gençler, yetişkinlerin dikkatli bir şekilde eğitime İslam Dininin temel esasları örf ve adetlere uygun olarak geliştirmek.

2. Afganistan Cumhuriyetinde yaşayan milletler, kanunlar, mezhep ayırt etmeksizin herkes eğitim-öğretimde eşit olmalıdır

3. Afganistan Cumhuriyetinde eğitim-öğretim devlet tarafından parasız olarak verilmektedir.

4. Fakir, kimsesiz, akli dengesi zayıf olan kişilere eğitim-öğretim sahasını müsait kılmalıdır.

5. Afganistan Cumhuriyetinde ilkokulda eğitim ve öğretim öğrencilere ana dillerine göre verilmelidir.

6. Afganistan eğitim ve öğretim için iki dil Farsça ve Peştuca resmi dil olarak seçilmiştir. Orta ve lise okullarında derseler bu dillere göre verilmelidir.

7. Eğitim-öğretim bütün ülkede tek merkezli olarak aynıdır.

8. İlkokullar zorunlu olacak.

9. Öğrencilere ülke içi ve dışı eğitim-öğretimin ortamını hazırlayıp geliştirip müsait kılmalıdır.

10. Halkın ihtiyaçlarına göre öğretmen yetiştirmelidir.

11. Mezun olan öğrencilere M.E.B. diploma vermelidir.

12. Halkın ihtiyaçlarına göre Yüksek İslam Enstitü sahası genişletip, yükseltilmelidir.

13. Okumayanlara karşı önlem almak onları okutmak bu alanla ilgili okullar yapıp kalkındırılmalıdır.

14. Eğitimsizliği önlemek için devlet idareleri özel kuruluşlar ve bütün devlet daireleri sorumluluk içinde işbirliği olmalıdır.

15. Yerli yabancı özel kuruluşlar ileri teknolojiye göre eğitim vermeleri serbest kılınmalıdır.

16. Çocuk, genç, yetişkinlere vatan sevgisi, barış, uluslar arası yüzleşmeyi, insan haklarını , savaşa karşı olmayı öğretmektir.

17. Eğitim-öğretimi ekonomi ve milli gelire göre planlanmalıdır.

18. İşçilere eğitim-öğretim sahasını müsait kılmak içn kurslar açılmalıdır.

19. Devlet eğitim-öğretime rehberlik etmelidir.

a. İl Milli Eğitim Müdürlüklerinin Görevleri;

1. Okullarda ders kitapları ve ihtiyaç olan malzemeleri planlı olarak tamamlanmalıdır. Her türlü imkanlardan istifade edebilmelidir.

2. Eğitim-öğretimin devamı sırasında öğretmenleri bir yerden başka bir yere değiştirilmemeli, tatil sırasında öğretmenlerin isteklerine göre mahallelerine en yakın olan okullara yerleştirilmelidir.

3. Milli Eğitim İl müdürlükleri tarafından bütün okulların okulla ilgili her türlü malzemeyi saklamak için depo yapılmalıdır ve bu depoya güvenilir birini seçmelidir. Milli Eğitim ders kitaplarını listesini göndermelidir.

4. Milli Eğitim müdürleri tarafından tayin edilen personel memur, okul müdürü, müdür yardımcıları, yöneticileri işlerini planlı dikkatli bir şekilde uygulamaları hakkında bilgilendirmelidir.

5. Okul müdür, müdür yardımcısı gibi yöneticiler kanun ve kuralları göz önünde bulundurmalıdırlar.

6. Valilikler idari işler ile işbirliği içinde olmalıdır. Halkın dikkatini kendine çekebilmelidir. Buna milli eğitim il müdürlükleri öncü olmalıdır.

7. Liseyi bitirip mezun olan öğrencilerin üç yıllık planlarını milli eğitim genel başkanına gönderilmeli ve başarılı öğrenciler ödüllendirilmelidir.

8. Okul müdürleri işlerini nasıl düzenli bir şekilde yapacakları konusunda seminerler düzenlemelidirler.

9. Denetimciler, depocular seviyeli öğretmenlerden seçilmelidir.

10. Okullarda yasak olan içki, uyuşturucu ile ilgili programlar yapılması, uygulaması suçtur. Dikkatli olunmalıdır.

4) Yüksek İslam Enstitüleri ve İmam Hatip Okulları (1976-1978)

1978 ve sonraki senelerde Yüksek İslam medreseleri (enstitüleri) Darul-Hifazat (İmam Hatip okullarının) gelişmesi ve yükselmesi için çok çaba harcandı. Bazı ihtiyaçlara göre İmam Hatip okullarının ders programlarında ortaokul 7. sınıftan 9. sınıfa, lise 10. sınıftan 12. sınıfa, enstitü ise 13’den 14’e yükselmiştir. Ders programları şu bölümleri içine almaktadır. Dini amaçlı dersler, din dersleri çağımızın ihtiyaçlarına göre verilmelidir.

Kız İmam Hatip okullarının açılması, kız medreseleri veya imam hatip okulları Kabil’de ilk defa 1989’da açıldı. Kızlar imam hatibe 6. sınıftan başlayıp 11. sınıftan mezun oldular. 1991’de ise 7. sınıftan başlayıp 11. sınıftan mezun oldular.

1990’a kadar ülkenin genelinde 23 Yüksek İslam Enstitüsü ve İmam Hatip okulları mevcuttu. Toplam 9445 öğrenci 501 öğretmen bulunmaktaydı.

İmam Hatip okulu ve Yüksek İslam Enstitülerinin genel amaçları İslam dininin, ahlakının , inançlarının anlatılıp öğretilmesi, Kıymetli İslam kitaplarından öğrencilerin anlama kapasitelerine göre anlatmak. Ülkede yaşayan Müslümanlara İslam dinini anlatıp tebliğ ederek mezhep sorunlarına çözüm bulmak, okullarda mesleki öğretmenleri yetiştirmek, toplumun haklarını korumak, idari işleri muhafaza etmek için meslekleri ile ilgili öğretmenler yetiştirmek, öğrencileri üniversitelere hazırlamak şeklinde ifade edilebilir.

Yüksek İslam medreselerinin özel hedefleri ise; İslam dininin ahlaki, ilmi , temel inançlarını öğretmek. İslam şeriatına göre tarihi anlatmak. İslam dini, siyasi, ekonomi, sosyal, bilim, medeni kurallar öğretmek. Öğrencilere milli menfaatler, mezheple ilgili bilgi vermek, İslam’a göre inançlı, vatan sevgisini kazanmış kişileri yetiştirmek. Olumsuz kötülük, zararlardan kaçınmayı öğretmek. Mezhep sorunlarını gidermek için öğrencileri bilgilendirmek, mezhep taassuplarından kaçındırmak, İslam dininin fazileti hakkında bilgiler kazandırmak, kişilere ve toplumlara İslam dininin önemini anlatmaktır.

İmam Hatip okullarının özel hedefleri de; Kuran-ı Kerim’in kıraat, tecvid kurallarını öğretmek, Kuran-ı Kerimi tertil kurallarına göre ezberletmek, İslam dininin kıymetli eserlerini öğretmek. Öğrencilerin ileri görüşlü aydın olmaları için milli menfaat, vatan sevgisini kazandırmak. İslam dinine karşı her türlü olumsuzluklar ve olumlu gelişmelere karşı bilinçli olmayı öğretmek. İslam dinini öğrenmek için dini ibadetleri kazandırmaktır. [98]

Afganistan’da din eğitimi ikiye ayrılıyor. Biri devletin verdiği, din eğitimidir, ikincisi ise özel din eğitimi. Özel din eğitimi olarak ev, cami özel medreselerden bahsedeceğiz. Afganistan’da cami ve evlerde verilen din eğitimi hem şehir merkezinde hem de kırsal alan ve köyleri içine almaktadır. Şehir merkezinde çocuklar okula gitmeden önce İslam dinini ve Kuran-ı Kerim’i öğrenmek için cami ve özel evlere aileleri tarafından gönderiliyor. Bu çocuklara camide cami imamı evde ise molla olan kişiler Kuran-ı Kerimi öğretmektedir. Kuran-ı Kerim’i öğretmek için önce Arapça alfabesi, sonra Kuran-ı Kerim’in 30. cüzünden sonra ise 1. cüzünden okutulmaya başlanır. Okul zamanında dönem tatillerinde Kuran-ı Kerim’in birinci cüzünden son otuzuncu cüzüne kadar öğretilir. Sonra ise 4 kitap, 5 kitap penç genc, kuduri, fıkhı ekber* gibi dersleri alıyorlar. Şehirde yapılan din eğitiminin aynısı kırsal alanlarda da yapılmaktadır. Şehirdeki özel medreselerde devlet hakimiyeti varken, kırsal kesimlerdeki medreselerde mücahitler hakimdi. Din eğitimi almak isteyen kişiler köylerden çeşitli illerden Mevlevilere müracaat ediyorlardı. Bunlara öğrenci değil talebe ismi verilmektedir. Bunlar ders olarak fıkıh, nahiv, sarf Arapça grameri gibi dersler verilmektedir. Bu medreselerden mezun olanlar Mevlevi,damolla,molla olarak mezun olmaktadırlar. Mezunlara diploma merasiminde sadece hocasının dua ile beli bağlanmaktadır. Talibanlar da bu tür medreselerden mezun olmuşlardır.

Şehir merkezleri ve köylerde büyük camilerin yanında uzaktan gelen talebeler için hücre yapılmaktadır ki bu talebeler çeşitli il ve ilçelerden gelerek sabah,akşam, cami imamı ve Mevlevilerden ders olmaktalar. Ders için her hangi bir ücret ödenmemekte ve yemekleri mahalledeki halk tarafından sağlanmaktadır. Ama özel evlerden ders alan küçük çocuklardan bir miktar para alınmaktadır. Talibanların ülkeyi ele geçirmesi ile bütün okulları ve üniversiteleri kapattı,sadece dini eğitim ve medreselere çok önem verdi. Son zamanlarda Talibanın ülkeden çekilmesi ile okullar tekrar açıldı.

23.04.2002. Radyo Sadayi Azadi(Serbest Radyo Sesi) gazetecisi Abdul Habib M.E.B.lığında çalışan İsmeti isminde biriyle Kabil de şöyle röportaj yapmıştır:

Kabil’de din eğitimi nasıldır? Şimdi Afganistan’daki geçici hükümet din eğitimi okulları için bazı tedbirler alacaktır. Ülkenin genelinde 13 dini medrese mevcuttur ve buralarda öğrenciler okumaktadırlar. 1996’ya kadar dini okullar devletin elinde idi. Ondan sonra Taliban’ın gelmesiyle durum bozulmuştur. Şimdi ise Afganistan’da kurulacak eğitim sistemi belirsizdir.

Yüzde sekiz olan okur-yazar oranı yüzde 16’lara ulaşmıştır. İç savaşlar yüzünden öğretmen, doktor, mühendis… ülkeyi terk etti. 1978’de modern okullar kurulmuş ve 4 Milyon kitap bedava olarak dağıtılmıştır. Kabil’de Sovyetlerin kurdukları okullar Avrupa’da eşi benzeri zor bulunabilecek okullardı.[99]

Komünistler zamanında üniversiteye girme zorlaşmıştı, komünistlerden sonra ise , mücahitler devleti cihad nuru ile zulüm atılıp ülkeyi aydınlattılar.[100]

Afganistan’da bugün ilim, kültür fazla gelişmiş değilse de, fakat tarihe baktığımızda dünyanın önemli ilim ve kültür merkezlerinin gelişmesine sahne olmuştur. Gazneliler zamanında Gazne şehri, Timuriler zamanında Herat şehri çok sayıda ilim adamı yetiştirmiş ve önemli kültür merkezleri kurulmuştur. Gazneli Mahmut zamanında Matematikçi, Astronomici, Edibler yetiştirilmiştir. Örneğin Beyruni, Beyhaki, Firdevsi gibi.[101]

Nüfusun büyük oranı kırsal alanlarda yaşadığı için ülkede okuma-yazma seviyesi düşüktür. Kırsal kesimde geleneksel eğitim-öğretim kurum olarak camilerin medreselerin etkisi büyüktür. Yeni ilimler alanında eğitim-öğretim yapılan bu kültür kurumlarının bir kısmı devlet denetiminde bir kısmıda özel olarak faaliyet göstermektedir. İlk lise 1903’te açılmıştır. 1920’den itibaren Türkiye’den çok sayıda Türk eğitimcisi okulların kurulmasına yardım etmiştir. 2. Dünya savaşı sonrası Sovyetlerin Afganistan’a girmesi en çok eğitim-öğretim alanında etkisini göstermiştir. 1932’de ilk üniversite olan Kabil Üniversitesi kuruldu. 1920’de ilk defa kütüphane olarak Kabil kütüphanesi kuruldu.[102]

Afganistan’da ilk modern okul 1906’da kurulmuştur. Fakat gerçek eğitim 1930’da başlamıştır. Kızlar için ise 1933’te ayrı bir okul açılmıştır. 1964’te öğretim zorunlu olmuştur ve her şehirde sınırlı sayıda ilk okulların açılmıştır. Rus işgaline paralel olarak okullarda baskı yoluyla Marksist, Leninist eğitim verilmeye başlamıştır. Üniversitelerde ise Rus dili yaygınlaştırılmaya başlanmıştır. Öğretmenlere Rusça’yı öğretmek için Rusya’ya gönderilmişler, eğitim ve öğretimide Sovyetleştirmeye çalışmışlar, ama başarılı olamamışlar.[103]

Afganistan’da mezhep eğitimi fazladır. Her 5 erkekten biri her 20 kadından da birisi okuma yazma bilmemektedir. Son zamanlarda eğitim sahasında artış görülmektedir. 1990’ta okula giden nüfusun % 30 erkek, % 5 kadındır. Ortalama % 18’dir. Devlet okullarının sayısı gün geçtikçe artmakta, yükselmekte ve bu okulların geneli Kabil ve il merkezlerindedir. 1987’de okullar parasız ve ilkokul zorunludur.

Afganistan’da eğitim-öğretim 3 kısma ayrılır. İlkokul 6 yıl, lise ve ortaokul 6 yıl, Üniversite 5 yıldır.

1991’de Kabil Üniversitesinde 25.000 öğrenci vardır ve çok sayıda Fakülte açılmıştır. Afganistan’ın öğrencileri okumak için burslu olarak Amerika, Avrupa’ya gönderilmekte idi. Sovyetlerin işgalinden sonra ise burslu okumak için Rusya’ya gönderildi. Ruslar ve komünistlerin zulmünden kaçan Afganistanlılar ise Pakistan ve İran’da okuyabilmişler. Okula gidemeyen bir çok öğrenci ise ekonomik sıkıntı yüzünden ekmek parası kazanma derdine düşmüştür. Afganistan’ın büyük sıkıntısı kitaptır. Bir çok okullarda kitap verilmemiş kütüphane sayısı çok azdır.[104] 1991’de İslam devletinin kurulması Cumhurbaşkanı Burhaneddin Rabbinin başa geçmesiyle iç savaşlar başlamış ve eğitim-öğretim çökmüştür. Bu savaşlarda yüzlerce ilkokul, ortaokul, lise yakıldı ve bombalandı. Kabil Üniversitesi, Tıp Fakültesi, liseler ve bütün kütüphaneler yakılıp yağmalandı. Mücahitler tarafından milyonlarca kitap yağmalanmıştır. Eğitim-öğretim matbaası, devlet matbaası, yazarlar birliği, büyük depo kütüphanesi gibi. 2 Milyon kitap mücahitler tarafından yağmalandı.[105]

Binlerce öğretmen öldürüldü. 1995 te ise Taliban grupları sahneye çıktılar. Eğitim öğretim diye bir şey kalmadı okullar tümünden kapatıldı. 1995 te Herat 1996 da Kabili ele geçirerek erkek ve kız okullarını ve idari iş yerlerini hepsinin kapattılar ve kadınların evden çıkması yasaklandı, evden dışarıya çıkan kadınları kırbaçladılar. Hz. Peygamber in “ilim erkek ve kadına farzdır” Hadisine uymadılar. Molla Ömer “Biz kadın öğretmenler ve idari işlerde çalışanların maaşlarını evlerine göndereceğiz” demesi de sözde kaldı. Taliban “Biz okullar ve üniversiteleri yeniden inşa edeceğiz. Ama 2000 yılında bütün okul ve idareleri resmi olarak kapattılar.” [106]

Afganistan’da iç savaşa rağmen 1998’e kadar okullar, üniversiteler açıktı. (1998’e kadar Taliban kuzey bölgesini ele geçirememişti, yazarın amacı Raşid Dostum’un yönetimini kastetmektedir.) Öğretmenler ders yapmakta idi. Sivil okullar 3,4 dönem ders almıştı. Hocaların maaşları bazen geçikmekte veya maaş verme gücüne sahip değillerdi. Halk evlatlarını Silahlı kuvvetlere teslim ediyordu. Sözde İslam devletinin zafere ulaşmasının ardından tıpkı diğer sahalarda olduğu gibi eğitim, öğretim kurumları bozulmuş, kültür varlıkları talan edilmeye başlamıştı. İslam devletinin düşmesi Taliba’nın ülkeye gelmesiyle Afganistan’ın bütün okul ve üniversiteleri kapatıldı. [107]

Ş. Sitanazay Afganistan’ın gerçek vakaları ve hadiselerini söylemekle birlikte Kuzey bölgesindeki gerçeklerden söz etmemiştir. Afganistanlı mücahitlerin yağmalamaları devam ederken Kuzey bölgesinde General Raşid Dostum hakimdir. Bütün okullar ve Belh üniversitesi açıktı. Öğrenciler okula devam ediyorlardı. Eğitim-öğretim önem verilmekteydi, bir çok illerde ve ilçelerde, köylerde okullar açılıyordu. Belh üniversitesi General Dostum zamanında en parlak dönemini yaşadı. Yabancı okullar olarak 5,6 tane Türk lisesi açılmıştı. 1998’de Taliban’ın kuzey bölgesini ele geçirmesiyle Türk liseleri kısa bir müddet açık kaldı. Daha sonra kuzeydeki Türkleri Taliban’a kışkırtmak bahanesiyle Türk liseleri Taliban tarafından kapatıldı. İki ülke arasında yapılan protokoller çerçevesinde; 1992’de Afganistan’dan 500 öğrenci Türkiye’ye getirildi ve ÖSS sınavını kazandıktan sonra M.E.B. tarafından çeşitli üniversitelere yerleştirildi. Daha sonra yine 1995’te 30 öğrenci M.E.B. tarafından Türkiye’ye getirildi. Bu öğrencilerin bazıları ekonomik nedenler ve bazı sıkıntılardan dolayı okula devam edemediler. Fakat bir çoğu üniversiteyi bitirdiler. Bunlardan bazıları ise Yüksek Lisansa devam etmekte veya ülkelerine dönmektedirler.

1996’da Türkiye Diyanet Vakfı tarafında 34 öğrenci getirildi. Aynı senede ise 15 öğrenci M.E.B. tarafından burslu olarak Türkiye’ye gönderilmiştir. 1998’de Taliban Kuzey Bölgesini ele geçirdiler ve bütün okulları kapattılar. 2001’de Taliban yönetiminin geri çekilmesiyle Kuzey bölgesini General Dostum ele geçirdi ve bütün okulları, devlet idarelerinin açılmasını emretti. 21 Mart 2001’de Afganistan’da hem ilbaşı (Nevruz) hem de okulların açılış günü olmuştur. Daha önce liseyi bitiren öğrenciler Kabil’de üniversite sınavına girdiler.

B- Afganistan’da Dini Hayat

Afganistan’da Türkiye’deki Diyanet kurumuna benzer Şuun-i İslami teşkilatı vardır. Bunun yanında bir çok medreseler vardır. Medreseler klasik dini eğitimin yapıldığı yerlerdir. Halk için cami önemli bir kuruluştur. Bunun yanında halk tarikat, tasavvuf, tekke, zaviyelere ve buralarda bulunan molla ve sufi din adamlarına çok önem vermektedirler. Camilerdeki cemaate kavm mescid denilmektedir. Tacik, Peştun, Özbek gibi her etnik milletten oluşmaktadır. Bunun başında Yaşuluğ veya Muysefid denilen yaşlı kişiler bulunur, cenaze ve düğün gibi merasimlerde bunların görüşleri alınır.

Her türlü dini konularda Molla ve Mevlevilerin görüşleri alınmaktadır. Çocukları hastalanınca bu kişilere götürülüp okutulup üflenmektedirler. Hatta hukuki işlerde mahkemeler yerine Molla ve Mevlevilerin Hanefi mezhebine göre meselelere çözüm aranmaktadır. Güney bölgesinde Peştun vali (Peştun gelenek ve kanunu) şeriatın önüne geçmektedir.

1) Mezhepler

Afganistan’ın resmi dini İslam’dır. Afgan halkının % 99’u müslümandır ve bunların % 80’i Sünni Hanefi Müslüman, geri kalanı çoğu Hazara milletinden olup Şiî mezhebindendir. Doğu Türkistan (Çin) ve Pakistan sınırında az sayıda İsmailî topluluğu vardır. Bunlar Farsça konuşmaktadırlar ve Taciktirler. [108] Bunun yanında birkaç bin Hindu ve Sih ile birlikte çok az miktarda Yahudi de bulunmaktadır.[109]

Kızılbaş Türkmen, Tacik, Peştun milletleri içinde de az sayıda Şiî mezhebini benimseyenler mevcuttur. Zahir Şah döneminde İslam dini ve Hanefi mezhebi anayasaya göre devletin resmi mezhebi olmuştur. Kral da Hanefi olmak zorundadır. Hanefiler arasında din hakkında bilgisi olan kişiye ulema veya Mevlevi (Mevlana) adı verilir. Şiilerde ise ulemaya Hüccetül-İslam denilir. Ulema hem Şiiler hem de Sünniler üzerinde etkilidir. Afganistan’da çok eskilerden beri Şii ve Sünni görüş ayrımı ve bunun sonucu olarakta kavgalar mevcuttur. Afganistan’da komünistlerin hakim olmasıyla mezhep kavgaları biraz sakinleşmiştir. Komünistlerin yıkılışlarıyla mezhep kavgaları yeniden alevlenmiştir. [110]

Komünistlerin yıkılışından sonra İslam devleti kurulmasıyla iç savaşlar başladı. Bu savaşlardan biri de mezhep kavgasıydı. Kabilde iki gruptan biri Vehhabi mezhebinden İttihadı İslami Peştun asıllı Abdurrab Seyyaf liderliğinde, diğeri ise Şiî hizbi vahdet grubu Hazara asıllı Abdül-Ali Mezari liderliğinde mezhep kavgaları başlamıştır. Bu savaş Kabil’in merkezi olan Kartayise mahallesi ve Kabil Üniversitesi yakınlarında meydana geldi. Savaş aylarca sürdü. Çok sayıda insanlar ve savunmasız masum kabil halkı hayatını kaybetti. Sayısızca insanlar katledildi.

Taliban Hanefi olmakla birlikte Vehhabiliğin savunucusuydular. Taliban Mezarı Şerif’e girdiklerinde yaklaşık 7-8 bin Şiî hazarayı katlettiler. Taliban Şiilere hayat hakkı vermemiştir.[111]

2) Tasavvuf ve Tarikatlar

Afganistan toplumunun dini hayatında tasavvuf ve tarikatların önemli bir yeri vardır. Tarihte olduğu gibi günümüzde de tasavvuf, dini sosyal hayatı etkileyen temel unsurlardan biridir. İslam dünyasının meşhur Tasavvuf merkezlerinden olan Horasan bölgesinin bir kısmı Gazne, Herat, Belh gibi önemli şehirler bu ülkenin sınırları içinde bulunmaktadır. İbrahim b. Ethem (ö.161/777) Şakiki Belhi (ö.164/780), Ebul Hasan Buşenci (ö.348/959) gibi sufiler hep Belh ve Afganistan’lı (Horasanlı) dır. Tasavvufun temel kaynaklarından Keşful-Mahcub müellifi Hücrevi (ö.470/1077) ile Menazilüs-Sairin ve Tabakatus-Sufiye müellefi Hoca Abdullah Ensari (ö.481/1088) başta olmak üzere pek çok Sufi ve yazar buradan yetişmiştir. Fütüvvet hareketi de burada gelişme göstermiştir. Moğol istilasından dolayı göç eden erlerin bir kısmı bu bölgedendir. Bahaeddin Veled (ö.6228/1230) oğlu Celaleddin Rumi (ö.671/1273) Belh’ten Konya’ya gelmiştir.

Afganistan’ın İslamlaşmasında önemli tesirleri bulunan Tarikatlar günümüzde de etkili olmaya devam etmişlerdir. Burada Kübrevilik, Kadirilik, Sühreverdiye, Şuttaliye, Çiştiye ve Nakşibendiye gibi tarikatların taraftarları vardır. Afganistan’ın belli başlı şehirlerinde çok sayıda zaviye, tekke, türbe ve yatırlar bulunmaktadır. Hintlilerin etkisi altında yetişen bazı tarikatlar sünni tarikatlardan büyük ölçüde sapmışlardır. Beyazidî Ensari’nin (ö.993/1585) Revşeniyye tarikatı bunlara örnek gösterilebilir. Halkın eğitilmesinde İslam ve geleneksel kültürün yeni nesillere aktarılmasında tasavvuf ve tarikatların önemli fonksiyonları olmuştur. İşgalci Sovyet birliklerine ve Komünist yönetimine karşı başlatılan mücadelede çeşitli tarikat şeyhleri ve onların müridleri fiilen cihada katılarak büyük rol oynamışlardır.[112]

Afganistan’da esasen 3 büyük tarikat vardır. Nakşibendiye, Kadiriye, Çiştiye’dir. Sufiler mahallelerde, köylerde yaşamakta ve gün geçtikçe güç kazanmaktadırlar. Sufilerin büyük merkezi Kabil ve Herat’tır. Ülkenin kuzey ve güneyinde Kandahar’da sufilik çok etkili olmuştur.

Geleneksel sufiler, ihvan ve gruplar içinde öncelikle Nakşibendilerden oluşur. Bu gruplar arasında Kadiri, Çişti de bulunur. Sufiler hatta devlet görevlileri arasında da bulunmaktadırlar. Tarikatlar genellikle ülkenin kuzeyinde ve Herat, Kabil, Meymene ve Mezarı Şerif gibi büyük kültür merkezlerinde yerleşmişlerdir.

Murabıt sufiler Peştun kabilelerinde yaygındır. Mensuplarının çoğu Kadiri olan bu topluluğun kısal kesimdeki bölümünün başında Geylani ailesi bulunmaktadır.

Bir de Gelen Pir Gezginler Aymaklar arasında Gur’da yaygındır. Tarikatın başı olarak bilinen Ağayı Haştumin Faryab’ta bulunur.[113]

Kadiriye tarikatının kurucusu olan Abdülkadir Geylani (16.yy.)’nin mezarı Bağdat’ta bulunmaktadır. Soyundan gelenler Osmanlı rejimiyle sıkı bir ilişki içinde bulunmuşlar ve 16. asırda bu tarikat Hindistanda da tahsis edilmiş ve bu yol üzerinden Gilzay Peştunları bilhassa Süleyman ve Hugani’ye ulaşmıştır. Tarikat içerisinde çeşitli dallara ayrılmaktadır. Şu anda Afganistan Pirinin babası olan Hz. Nakib Sahib mevcut mahalli nizam üzerinde daha sıkı bir kontrol sağlamak amacıyla 1920’lerde Irak’ı terk ederek Nangahar’a (Celalabad) kentine çarharbağ’a yerleşmiştir. 1947’de ölümü üzerine Efendi Can olarak bilinen oğlu Seyyid Ahmet Geylani yerini aldı. Aile hemen ardından zamanın krallık idaresiyle sıkı ilişki içerisindeydiler ve Hatta Ahmet Geylani 1952’de bir Muhammedzay ile evlendi. Bu arada ailenin bağışlar vasıtasıyla toplanan paralarla tümüyle laiklik faaliyetlerine yatırım yapıldığını görmekteyiz. Ahmet Geylani de o zaman Kabil’de temsilciydi. Elini yıkadığı suların hastalara dağıtılmasına müsaade etmiş. Pir tarikatın laikleşmesine de göz yummuştur. Gilzayiler ve Vardakiler arasında itibarı hala yüksektir. Geylani ailesi Murabıtın sufilik içinde, kusursuz bir örnektir.[114] Geylani hala hayatta olup fanatik eski kral Zahir şah hayranıdır. Kendisi cihat zamanında ve şimdi de Muhazi milli partisinin lideridir.

Nakşibendilik, Buhara’da Bahauddin Nakşibend (1318-1389) tarafından kurulmuştur. Afganistan’da en çok mensubu bulunan tarikat da Nakşibendilik’tir. Burada Nakşibendiliğe ait birkaç değişik kol ve iki farklı etki hissedilmektedir. Kuzey ve Batı’daki kolların nizamın doğuş yeri olan Orta Asya ile yakın ilişkileri mevcuttur. “Hvace Ahrar” adıyla anılan kol da bu gruba girer. Doğu’da ve Kandahar’da bulunan kollarında, tarikatın reformcusu olarak bilinen Şeyh Ahmed Serhendi’nin soyundan gelen Müceddidi ailesiyle alakalı olduğu göze çarpar. Hindistan’dan gelen bu aile on dokuzuncu asrın sonlarında Kabil’e yerleşmiştir. Ailenin bir kısmı Herat’a taşınmış ama hiçbir zaman Kabil’de kalanlar kadar bir siyasi güce sahip olamamıştır. Müceddidiler bir hanakah kurmuşlardır. Ailenin başındaki unvan da buradan gelmektedir. Hazreti Şor Bazar. Kabil’deki Nakşibendiler geleneksel düzeni kabul etmekte Müceddidi ailesinin peşinden giderler. Gilzaylara ait kabile bölgelerindeyse kabileler Murabitun fikirlerini benimsemişlerdir. Kuzey ve Batı’nın Nakşibendileri gelenekçi olmalarına rağmen Müceddidi ailesini takip etmezler. Bu bölünmeleri direniş teşkilatı içinde de bulmak mümkündür.

Müceddidiler, Geylanilerin tersine aktif bir politik rol oynarlar. Katıksız gelenekçi ulema olarak önceleri Kral Amanullah’ın pan-İslamizmini desteklemelerine rağmen, daha sonra reformlarına karşı çıkmışlardır. Şor Bazar Hazret’inin üç oğlu tarafından sürdürülen siyasal kampanyanın iki temeli anti-emperyalizm ve anti-modernizm idi. 1924 yılında Host’daki ayaklanmaya karışmışlar; burada, müritlerden biri olan Abdulgani, Molla-i Langa mahallesindeki Süleymanbey’i harekete geçirmiştir. 1928 yılındaysa Hazret’in tutuklanmasını takiben Şir Ağa adıyla tanınan kardeşi Fazıl Ömer, Baca-yı Saka’yı destekledikten sonra, Nadir Han lehine Gilzay kabilelerini ayaklandırmıştı. Başlangıçta aileyle, yeni işbaşına gelmiş Musahiban Hanedanı (Nadir, erkek kardeşleri ve oğlu Zahir) arasında oldukça sıkı bağlar mevcuttu. Fazıl Ömer, Adalet Bakanlığı’na getirilirken, kardeşlerinden üçüncüsü olan Sadık, büyükelçi olarak Kahire’ye gönderildi. 1936 yılındaysa Kral, “Kala-yi Cavan” bölgesini onlara bağışladı. Osman ailesi vasıtasıyla yaptıkları evliliklerle de kraliyet soyuyla da akraba oldular. Gayet güzel giden bu ilişkiler 1953 yılında Davud’un başbakanlığından sonra gerginleşmeye başladı. Aile fertleri Mısır’a göç ederek Müslüman Kardeşler teşkilatının mensuplarıyla yakın ilişkiler içine girdiler. Bunlar arasında şimdiki liderleri Sıbgatullah ve sonraları Nasır tarafından tutuklanacak olan Harun da bulunmaktaydı. Sonraları Sıbgatullah’ın ders vermek amacıyla Kabil’e döndüğünü görüyoruz. 1959 yılındaysa İslamcı muhalefete katıldığı için tutuklanarak Danimarka’ya sürgüne gönderildi. Fazıl Ömer’in 1956’daki ölümünden itibaren yeni Pir, Muhammed İbrahim (Şir Padişah) oldu. Muhammed İbrahim 1979 yılında ailesindeki tüm erkek fertlerle birlikte Taraki tarafından idam edildiği için yerine pir olmamasına rağmen Sıbgatullah müceddidi geçti.

Bu şekilde, Müceddidi ailesi içerisinde birbirine zıt tesirlere sıkça rastlandığını görmekteyiz. Kral ailesiyle akrabalıkları olmasına rağmen ülkedeki adetlerin ve idari sistemin Batılılaşmasını hoşnutsuzlukla karşılarlar Zengin olmalarına rağmen Kapitalist formda kalkınmaya iştirak etmezler. Resmi görevlerde bulunmalarına rağmen, siyasi muhalefetin bir parçasını oluşturur ve muhafazakar olmalarına karşılık, politik İslamcılık gibi İslam’ın bazı radikal akımlarına karışmaktan da geri kalmazlar.

Daha önceden de söylediğimiz gibi Müceddidi ailesi Afgan Nakşibendilerine dair tipik bir örnek olmaktan son derece uzaktır. Herat, Purçemen ve Karuh faal Nakşibendi merkezlerinin başında gelmektedir. Taşra’da Nakşibendi teşkilatı medrese ve ulemasıyla tanınır. Otoritesi Herat’tan Maymana’ya kadar uzanan ve Şerefüddin unvanına sahip Karuh Hazret’i bir şeyhülislam olduğundan ötürü aynı zamanda alim unvanına da sahiptir. 1856 yılında zamanın Hazret’inin Herat’ın İranlı Şiilere karşı müdafaa edilmesi yolunda verdiği fetva örneğinde olduğu gibi otoritesinin merbutlarınca tartışılmaksızın kabul edildiğini görüyoruz.

Çiştiye Mevdud-i Çişti (1142-1236) tarafından kurulan bu tarikat daha çok Hindistan’da yerleşmiştir. Afganistan’daysa Çişti Şerif civarındaki Hari-rud vadisi dolaylarında, daha çok bir azınlık grubu olarak yer alır. Günümüzde Çiştiye içinde iki pir bulunmaktadır. Bölgedeki ulema Çiştidir. Köylülerse bu tarikatı kasaba halkının çoğunluğunun mensubu bulunduğu bir seyyid kavmi olarak görürler. 1981 yılına değin topluluk tipik bir tarikatı şeraiti olup her birinde kendisine ait bir kütüphane bulunan yirmiye yakın medreseye sahipti. Burada pir’in alim ile, müridin talebeyle olan benzerliklerinin tamamlandığın görmekteyiz. Tüm gelir kaynaklarını öğretmen ve öğrencilerin ihtiyaçlarıyla, binaların bakım ve onarım giderlerine harcayan bu tarikat modern dünyanın tümüyle dışında yaşamaktadır.

5000 yıllık bir tarihe sahip olan Afganistan eğitime çok önem vermiş bir çok ulema, şair ve yazar yetiştirmiştir. Zamanla okullar kültür, edebiyat ve sanat alanları olarak şekillenmiştir. Eğitim ve öğretim çeşitli sistemlere göre bazen olumlu bazen de olumsuz sonuçlar vermiştir.

SONUÇ

Afganistan kuzeyden, Türkmenistan, Özbekistan, Tacikistan, doğudan Çin Cumhuriyeti, güneyden Pakistan, batıdan İran ile sınırı vardır. Afganistan, tarihi boyunca, Gazneliler, Timurlular, Selçuklular gibi bir çok Türk imparatorluklarının idaresi altına girmiştir. Son Türk imparatoru Nadir Afşar imparatorluğu idaresi altına geçen Afganistan, ilk Afganistan devletini 1747’de Ahmed Şah Baba tarafından kurulmuştur. O tarihten bu yana yönetim Peştunların elinde olmuştur, bu kavmiyetçilikten dolayı diğer etnik gruplar tamamen safdışı bırakılmıştır. Ahmed Şah’ın ölümünden sonra Cumhuriyetin kurulmasına kadar yönetim babadan oğla yani kraliyet olarak kavga içinde geçmiştir.

1973’te Davud Han kansız bir darbe ile Cumhuriyeti kurmuş günümüze kadar hep koltuk kavgası ülkeyi kaosa sürüklemiştir. 1979’da ülkenin yönetiminde olan komünistlerin de yardımıyla Ruslar’ın işgali başlamış, verilen büyük mücadelelerden sonra 1989’da Rusları Afganistan’dan atıp işgali durdurmaya başarmışlardır. İşgalin bitiminden komünistlerin parçalanmasından sonra, İslami devletin kurulmasıyla milliyetçilik ve kavmiyetçilik ülkeyi iç savaşa ve insanların rahatsızlığına neden olmuştur. Karanlık çağları yaşatan Taliban’ın yönetimi ile geçirmesiyle ülke tamamen derin bir kaos ve cehalete sürüklenmiştir. 11 eylül olayından sonra Taliban’ın maskesi yüzünden düşürülmüş ve tamamen ortadan kaldırılmış ülkeden atılmıştır. Taliban’ın ortadan kaldırılmasıyla birlikte geçici bir hükümet kurulup ilk kez etnik gruplara azda olsa hak tanınmıştır.

Gazneliler, Timurlular ve Selçuklular döneminde Afganistan ilim ve kültür merkezi olmuştur, sonraki devlet ve kraliyet kavgalarından dolayı gerilemeye götürülmüştür. Batıyı görmüş orada tahsil görmüş modern reformcu ve demokrat bir düşünceye sahip olan Amanullah Han 1919’da İngilizlerden Afganistan’ın istiklalini almıştır. Eğitim ve öğretimin ilerletilmesi için Mahmut Beg Terzi ile Amanullah Han çok çaba sarfetmişlerdir. Bir ilerlemeden anlamayan cahil isyancılar, okulları kapamış, Baçayı Sakav adında biri birden bire ortaya çıkmış bu cahil halka liderlik yapmış, cahil halkın sert tutumuna dayanamayan Amanullah Han ülkeyi terk etmek zorunda kalmış ve sürgüne gitmiştir. Daha sonra Nadir Şah ve Zahir Şah zamanında eğitime ve öğretime biraz önem verilmiş ama ilerleme adına hiçbir şey yapılmamıştır. Davud Han’ın yönetime gelmesiyle eğitime ve ilerlemeye çok önem verilmiş, eğitim adına bir çok şey yapılmış ilk kez yurtdışına öğrenci gönderilmiştir. Eğitim öğretime en çok komünistler zamanında önem verilmiştir ve eğitimin en parlak dönemini bu komünistler zamanında görüyoruz, ama din eğitimin sahasına pek önem verilmemiştir. İslami Hükümetin kurulmasıyla eğitime büyük darbe indirildi, okullar kapandı, kitaplar yakıldı, her şey yağmalandı, bir çok öğretmenler komünist diye öldürüldü. Taliban’ın ortaya gelmesiyle bütün okular kapatıldı, kadınların evden çıkması yasaklandı, eğitim-öğretim sahaları kapatıldı, insanlara karanlık çağını yaşatıp, din eğitimi cami ve özel medreselerde talebe yetiştirmeye yönelikti. Bu dönemde ülke derin bir sessizliğe ve tam geriye sürüklenmiştir. Geçici hükümetin kurulmasıyla birlikte modern eğitim ve öğretime önem verilmiş, insanlar yeniden rahat yaşama ve özgürlüklerine kavuştular.

KAYNAKÇA:

· Aziz, Muhammed Amaç, İrfan dergisi, 2. sayı, Afganistan’da eğitim-öğretimin kısaca Tarihi, Kabil, 2002.

· OĞUZ, Esedullah, Afganistan, 1. baskı, İstanbul, 1999.

· TUĞRA, Yunus, Afganistan’da Taliban Hareketinin Siyasal Yapısı, S.D.Ü. Sosyal Bilimler Enstitüsü Kamu Yönetimi Ana Bilim Dalı Yüksek Lisans Tezi, Isparta, 2002.

· ERGEŞ, Uçkun, Yeni Türkiye, 97/16.

· DEMİR, Sami Afganistan’ın Sosyal ve Dini Yapısı, A.Ü. İlahiyat Fakültesi, Lisans Tezi, Ankara, 1996.

· UYSAL, Hasan, Adı Afganistan, 3. baskı, Ankara, 1996..

· İnsijam, Quariterly Vol, 1, No:1.

· Husamuddin, İmami, Afganistan ve Zuhuru, Şıtab yayınları, Taliban, 1999.

· SARAY, Mehmet, Af ganistan ve Türkler, 2. baskı, İstanbul, 1997.

· SARAY, Mehmet, Dünden Bugüne Afganistan, Boğaziçi Yayınları, İstanbul, 1981.

· Ahmed Han, Nationel Georapich, “Afganistan”, Aralık 2001.

· Ali Abad/Ali Rıza, Afganistan Dışişleri Bakanlığı Tahran, 1996.

· Muhammed Haşim, İsmeti İlah. Ciryanı Purşitabi Taliban, İran,1999.

· Peter Marsden, Taliban war Religion and the New order in Afganistan, Tahran, 2000.

· AKTAN, Hamza,TDV. İslam ansikopedesi .I.cilt.

· www.uzbek.dost web.com.

· www.bbc.co.uk/persian.

· Muhammed Osmanoğlu, Afganistan’da Cihad’ın 10 yılı , Rehber Yayınları, Ankara, 1990.

· Doğuştan Günümüz Büyük İslam Tarihi, c.6. “Müslüman Ülkeler maddesi Afganistan” , Çağrı Yayınları.

· Ş.Sıtanezay, “Ezpataki Şahi, Takebeli Şahi, Afganistan’da gerçek vakalar ve hadiseler, 2000.

· Korgeneral Rauf Beg, Adı Afganistandı, Talibanların eline nasıl düştü? Turan Kültür Vakfı, İstanbul, 2001.

· Sıraj, İslamic QUARTERLY JOURNAL Devoted To: Thovght Politic, Culture And The History in Afganistan, Puhlished By: Cultral Center of Afganistan Writers, vo.3 no.12, İran, summer 1997.

· Oivier Roy., Afganistan’da Direniş ve İslam Türkçe’si Mustafa Kadri Orağlı, İstanbul, 1990.

· Yeni Avrasya aylık haber ve kültür dergisi, “Afganistan”, Ekim-Kasım, 2001.

İÇİNDEKİLER:

ÖNSÖZ. 1

GİRİŞ. 2

I. Konunun belirlenmesi ve sınırlandırılması: 2

II. Konunun Araştırmasında Kullanılan Metot: 2

I. BÖLÜM... 3

AFGANİSTAN’IN COĞRAFİ, TARİHİ VE EKONOMİK KONUMU.. 3

1- Coğrafi Konumu. 3

2- Afganistan’ın Tarihçesi 5

2- Ekonomi Durumu. 16

II. BÖLÜM... 19

AFGANGİSTAN‘DA SOSYAL YAPI 19

1- Afganistan’ın Etnik Yapısı 19

a) Peştunlar (Patanlar): 20

c) Türkler 22

b) Tacikler 25

d) Diğer Etnik Gruplar: 26

2- Aile Yapısı 28

3- Örf ve Adetler 31

a) Ad Koymak. 31

b) Bayramlaşma. 34

1) Afganistan’da Ramazan (Şeker) Bayramı 34

2) Afganistan’da Kurban Bayramı 36

c) Düğünler 37

1) Evlilik Merasimi 38

2) Sünnet Merasimi 41

d) Oyunlar: 45

e) Hurafeler 45

4) Sanat ve Kültür 47

a) Edebiyat ve Sanat: 47

b) El sanatları: 49

c) Kültür: 49

III. BÖLÜM... 51

A- AFGANİSTAN’DA EĞİTİM VE DİN EĞİTİMİ 51

I- İslam’dan Önce Afganistan’da Eğitim.. 51

II- İslam Sonrası Afganistan’da Eğitim.. 51

III. Eğitimin Hedefleri ve Kurumsallaşması 53

Eğitimin öncelikli hedefi 53

1) Öğretmen Yetiştiren Enstitülerin Kurulması 54

2) Savadamuzi (Halk Eğitimi) Okulları 55

3) Afganistanın Anayasasına Göre Eğitim Öğr. İlgili temel hüküm ve ilkeler: 55

4) Yüksek İslam Enstitüleri ve İmam Hatip Okulları (1976-1978) 58

B- Afganistan’da Dini Hayat 63

1) Mezhepler 64

2) Tasavvuf ve Tarikatlar. 65

SONUÇ.. 69

KAYNAKÇA: 71


T.C.

SÜLEYMAN DEMİREL ÜNİVERSİTESİ

İLAHİYAT FAKÜLTESİ

FELSEFE VE DİN BLİMLERİ BÖLÜMÜ

DİN EĞİTİMİ ANABİLİM DALI

LİSANS TEZİ

AFGANİSTAN’DA SOSYAL

VE KÜLTÜREL HAYAT

Danışman

Yrd. Doç. Dr. Ramazan BUYRUKÇU

Hazırlayan

A.Jelil UZBEK

9711501126

ISPARTA -2002



[1] OĞUZ, Esedullah, Afganistan, s.33.

[2] Yunus Tuğra, Afganistan’da Taliban Hareketinin Siyasal Yapısı, s.5.

[3] Ergeş, Uçkun, Yeni Türkiye, 97/16, s.1698.

[4] Ergeş, a.g.e., s.1698.

[5] Ergeş, a.g.e., s.1699-1702.

[6] Ergeş, a.g.e., s.1699-1702.

[7] Sami Demir,Afganistan’ın Sosyal ve Dini Yapısı, s.3-4.

[8] Hasan Uysal, Adı Afganistan, s.73-74

[9] Ergeş, a.g.e., s.1694-1695

[10] Ergeş, a.g.e., s.1695

[11] Yeni Avrasya, s.8

[12] Husamuddin, İmami, Afganistan ve Zuhuru Taliban, s.18

[13] Mehmet, Saray, Af ganistan ve Türkler, s.26-29

[14] Demir, a.g.e., s.6-7

[15] Saray, a.g.e., s.26-29

[16] Hüsamuddin, a.g.e. s.227.

[17] Saray, a.g.e., s.39-42

[18] Saray, a.g.e., s.43-47.

[19] Husamuddin, a.g.e., s.30-31

[20] Saray, a.g.e., s.48.

[21] Tuğra, a,g,e, s.17.

[22] Tuğra, a.g.e., s.19.

[23] Tuğra, a.g.e., s.18.

[24] Uysal, a.g.e., s.85.

[25] Uysal, a.g.e., s.87.

[26] Uysal, a.g.e., s. 89.

[27] Uysal, a.g.e., s.89,

[28] Tuğra, a.g.e. s.31.

[29] Uysal, a.g.e., s.95.

[30] Tuğra, a.g.e. s. 34-35.

[31] Tuğra, a.g.e.s. 36-38.

[32] Uysal, a.g.e., s.140-142.

[33] Ali Abad/Ali Rıza, Afganistan Dışişleri Bakanlığı Tahran, 1993, s.11-12.

[34] Ünsal, a.g.e., s.105.

[35] Muhammed Haşim, İsmeti İlah. Ciryanı Purşitabi Taliban, 1999, s.180-182.

[36] Peter Marsden, Taliban war Religion and the New order in Afganistan, s.10.

[37] Hüsameddin, a.g.e., s.168-170.

* Hazaralar Moğol soyundan geldikleri için sarı ırka mensup olmalılar.

[38] Ali Abad/Ali Rıza, a.g.e., s.13.

[39] UYSAL, a.g.e., s.74.

[40] OĞUZ, a.g.e., s.33-34.

[41] OĞUZ, a.g.e., s.34.

[42] SARAY, M., Dünden Bugüne Afganistan, Boğaziçi Yayınları, İstanbul, 1981, s.18.

[43] Ali Abad/Ali Rıza, a.g.e., s.14-15.

[44] Ali Abad/Ali Rıza, a.g.e., s.15-17.

[45] OĞUZ, a.g.e., s.35-37.

[46] Tugra, a.g.e., s.6.

[47] Demir, a.g.e., s. 28.

* Bu bilgiler büyüklerimizin bize anlattıkları bilgilerdir.

[48] SARAY, a.g.e., s.18.

[49] SARAY, a.g.e., s.18.

* Karakol: Koyun yavrusunu dünyaya getirir, getirmez koyun yavrusunu kesip derisini yüzerler. Deriyi kurutup sonra ondan şapka yaparlar. Bu şapkadan Karzayinin başında da vardır.

[50] Ali Rıza/Ali Abad, a.g.e., s. 22.

[51] SARAY, a.g.e., s.19.

[52] Ali Rıza /Ali Abad, a.g.e., s. 22.

[53] SARAY, a.g.e., s.19.

[54] Ali Rıza /Ali Abad, a.g.e., s. 23.

[55] Tuğra, a.g.e., s.8.

[56] Oğuz, a.g.e., s.39.

[57] Oğuz, a.g.e., s.40.

[58] Oğuz, a.g.e., s.40-43.

[59] SARAY, a.g.e., s.20.

* Kafa oyunu, Peştunlar Hazaraları yakalayıp kafalarını boyunlarından ayırıp hem sıcak yağla kanı durdururlar ve oynamaya başlıyormuşlar.

[60] Ali Abad/Ali Rıza, a.g.e., s.19-21.

[61] Oğuz, a.g.e., s.43.

[62] Tuğra, a.g.e., s.9.

[63] SARAY, a.g.e., s.20.

[64] Demir, a.g.e., s.31.

[65] Oğuz, a.g.e., s.39.

[66] Oğuz, a.g.e., s.37-39.

[67] Tuğra, a.g.e., s.7.

[68] Ali Abad/Ali Rıza, a.g.e., s.18-19.

[69] Ali Abad/Ali Rıza, a.g.e., s.13.

[70] Oğuz, a.g.e., s.45-46.

[71] Demir, a.g.e., s.37.

[72] Ali Abad/Ali Rıza, a.g.e., s.23-24.

[73] Oğuz, a.g.e., s.50-51.

[74] Oğuz, a.g.e., s.50.

[75] Oğuz, a.g.e., s.51-52.

[76] Demir, s. 40.

[77] Ali Abad/Ali Rıza, a.g.e., s.39.

[78] Ali Abad/Ali Rıza, a.g.e., s.39.

[79] Kavm mescid, camiye gelen halk, cemaat demektir. Kavm mescid yeni mahalle halkı Türk, Peştun, Tacik diğer etnik yapılardan oluşuyor.

[80] Afganistan’da düğünlerde de sünnet düğünlerinde büyük iller dışında yemek herkesin kendi evinde verilir. Çünkü evler çok büyüktür.

[81] Ağlak hakkında geniş bilgiyi oyunlar bölümündü bahs edeceğiz.

* Çocuğu sünnet etmeden önce dayısı veya abisi gibi yakınlarından birisi çocuğu omuzlarına alarak teyze veya halasının yanına götürürler. Teyzesi, halası tarafından çocuğa bazı hediyeler verilir.

[82] Afganistan’ın genelinde çocukları usta sünnet eder. Doktorlara çok az sayıda bazı sosyete aile sünnet ettirir. Doktorlarda ustanın kesmesini onaylamıştır.

[83] Yaşuluğ mahallenin yaşlısı, ihtiyarı oluyor ki mahalledeki her şey ondan sorulur, yaşuluğ yani “kavm mescid” ise cami cemaati ve mahalle sakinleri anlamına gelir. Kavm mescidin reisi sayılır. Kavim mescidden birisi üç defa mahalledeki cenaze, sünnet düğününe katılmazsa yaşuluğ önce nedeni sorar. Eğer adam ısrarla cenaze vb. gemlemezlik yaparsa Yaşuluğ tarafından kavmi mescidden çıkarılır. Bu adamın evinde iyi günü, kötü günü olursa, Kavmi Mescidden kimse katılmaz. Ancak dostlar, akrabaları gelir, ve merasim soğuk bir şekilde yapılır. Kavm mescidin üyesi olsa idi herkes merasime gelip hizmet ederdi ve coşkulu bir şekilde yapılırdı.

[84] Bu koca pilav yemeği Hazaralara has olup bu yemek buğday, nohut, et karışımından yapılırmış.

[85] Aktan, Hamza,TDV. İslam ansikopedesi .I.cilt.s.407.

[86]www.uzbek.dost web.com.

[87] Aktan, I.cilt.s.407.

[88] Ali Abad/Ali Riza a.g.e .s. 39-40.

[89] Insıjam. a.g.e, .s.31

[90] Aktan, I.cilt.s.407.

[91] Aktan, I.cilt, s.407.

[93] .Insıjam.a.g.e..s.33-35

[94] .Ali Abad/Ali Riza.a.g.e.s.37-38.

[95] Ali Abad/Ali Riza.a.g.e.s. 39-50.

[96] Aktan, .I.cilt.s.407.

[97] Rauf Beg, s.418-419.

* Okuma-yazma bilmeyen yaşlı insanlara ve okula gidemeyen bazı çocuklara eğitim-öğretim verilmesi

[98] Aziz Muhammed Amaç, Afganistan’da eğitim öğretimin tarihçesi, s. 1-50.

* İlk Üçü Farsça şiir kitabıdır. Kuduri abdest,namaz, oruç, zekat , temizlik gibi ibadetlerle ilgili İlmihal kitabıdır. Fıkhı Ekber ise İmamı Azam’ın eseridir.

[99] Uysal, a.g.e., s.103-104.

[100] Muhammed Osmanoğlu, Afganistan’da Cihad’ın 10 yılı, s.16-17.

[101] Aktan, a.g.e., s.407-408.

[102] Aktan, s.407-408.

[103] Doğuştan Günümüz Büyük İslam Tarihi, c.6. “Müslüman Ülkeler maddesi Afganistan”, s.227.

[104] Ali Abad/Ali Rıza, a.g.e. , s.43-44

[105] Ş.Sıtanezay, “Ezpataki Şahi, Takebeli Şahi, Afganistan’da gerçek vakalar ve hadiseler, s.161-162.

[106] Ş.Sıtanezay, a.g.e, s.164-165.

[107] Korgeneral Rauf Beg, Adı Afganistandı, Talibanların eline nasıl düştü?, s.418.

[108] Osmanoğlu, a.g.e., s.14-15.

[109] Demir, a.g.e., s.48.

[110] Ali Abad/Ali Rıza, a.g.e., s.29-32.

[111] Sıraj, İslamic QUARTERLY JOURNAL Devoted To: Thovght Politic, Culture And The History in Afganistan, Puhlished By: Cultral Center of Afganistan Writers, vo.3 no.12, summer 1997, İran, s.16.

[112] Aktan, a.g.e., s.403.

[113] Oivier Roy., Afganistan’da Direniş ve İslam Türkçe’si Mustafa Kadri Orağlı, İstanbul, 1990, s.70-73.

[114] Olivier,Roy, a.g.e., s.75-76.