Selçuk Üniversitesi (SÜ) Araştırma Hastanesi Endokrinoloji Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Ahmet Kaya, kalp-damar hastalıklarını başlatan şişmanlığın, onlarca sağlık sorununa, en önemlisi de hormonal bozukluklara yol açtığını bildirdi. Prof. Dr. Kaya, yaşadığımız yüzyılın en önemli sorunu olarak nitelendirdiği şişmanlığın, kalp-damar, iskelet ve adale sistemi ile mide-bağırsak sistemi bozukluklarına yol açtığını, şeker hastalığının en önemli başlatıcısı olduğunu kaydetti. Doymamış yağlar açısından zengin besinlerle dengesiz beslenme neticesinde ortaya çıkan şişmanlığın diğer bir nedeninin de ‘’atalet’’ olduğuna işaret eden Kaya, ‘’Şişmanları bekleyen bir başka tehlike de yaşam süresidir. Şişmanların yaşam kalitesi de düşmektedir’’ dedi. Günlük fiziksel aktivitelerin artırılması ve dengeli beslenme ile fazla kilolardan kurtulmanın mümkün olduğunu dile getiren Prof. Dr. Ahmet Kaya, şu önerilerde bulundu: “Yağlardan ve kırmızı etten olabildiğince uzak durulmalı, aç kalmak yerine, günlük öğün sayısı altıya bölünmelidir. Yiyecekler de çok iyi çiğnendikten sonra yutulmalıdır. Fiziksel aktivitelerin artırılması, fazla kilolardan kurtulmak açısından önem taşımaktadır. Ancak bu konuda uzmanlara danışılması yararlı olacaktır. Çünkü bilinçsiz diyetler ve egzersizler (fazla kilolardan kurtulayım) derken, olmadık sorunlara yol açabilir.”
Şişmanlık, ciddi hastalık
Aşırı kilolu insanlar, eninde sonunda diyabetten kansere kadar ciddi hastalıkların pençesine düşüyor
Tıp dilinde “obeziti” olarak adlandırılan şişmanlık hastalığı, insan sağlığı için ciddi tehdit oluşturuyor.
Roche firmasının, gelişmiş ülkelerde sıkça rastlanan hastalıkla ilgili düzenlediği panele 250 hekim katıldı.
Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden Prof. Dr. Sema Akalın, “obeziti”nin gelişmiş ülkelerde sıkça rastlanan kalıtsal bir hastalık olduğunu, diyetle tedavi edilemediğini söyledi.
Akalın; aile yapısı, psikolojik tramvalar ve düzensiz beslenme alışkanlıklarının hastalığı artıran en ciddi unsurlar olduğunu belirterek, erken tedavi edilmediği takdirde kalp, damar sertliği, kanser, eklem, hipertansiyon, ani solunum durması ve şeker hastalığına sebebiyet verdiğini açıkladı.
HEKİMSİZ TEDAVİ RİSKLİObeziti hastalarına, hekim kontrolünde yeni bir beslenme formülü ile yeni bir hayat modeli öneren Uludağ Üniversitesi Endokrinoloji ve Metabolizma Uzmanı Prof. Dr. Şazi İmamoğlu, hastalığın koroner kalp hastalıklarında yüzde 25, inmelerde yüzde 10, safra kesesi taşı oluşumunda yüzde 40 oranında olumsuz etki yaptığını, diyabette ise riski iki katına çıkardığını belirtti.
Doç. Dr. Neşe Özbey de araştırmaların, kadınlarda meme ve rahim, erkeklerde ise prostat kanserinin, bu hastalıktan dolayı ortaya çıkma riskinin yüksek olduğunu gösterdiğini söyledi. Özbey, Obeziti’nin sadece fazla kilo alımı olarak algılanmasının insan sağlığı açısından büyük risk taşıdığını belirtti. Özellikle belde oluşan yağ tabakasının erkekte 102 santimetre, kadında ise 88 santimetreyi geçtiği takdirde ileri derecede Obeziti hastalığının varlığını ortaya koyduğunu vurgulayan Özbey, alınan enerjinin mutlaka aynı oranda harcanmasının riski azaltacağını söyledi.
Hastanın psikososyal durumuÖzgüveni zayıftır
Sosyal hayattan kopuk yaşar
Sıkıntı içindedir
Anksiyetesi bozuktur
Depresyon geçirir
Sigara ve alkole düşkündür
Fiziksel aktivitesi zayıftır
İş bulamazlar
Kilo vermenin faydalarıKalp krizi riskini azaltır
Kan basıncını düşürür
İnsülini azaltır
Karaciğerdeki yağ oranını azaltır
Uyku esnasında solunumun durmasını önler
Kandaki yağ oranını düzenler
Hastalığın bilimsel tedavisiHekim kontrolünde eğitim
Davranış ve medikal tedavi
Bakım
Cerrahi tedavi
Kişinin özelliğine göre diyet
Çağın hastalığı ŞİŞMANLIK
Dünya Sağlık Örgütü’nün (WHO) koyduğu kriterlere göre, kilosu, boyunun karesine bölündüğünde 30 sayısının üzerinde çıkan insanlar “aşırı şişman” kabul ediliyor.
Dünya Sağlık Örgütü’nün (WHO) koyduğu kriterlere göre, kilosu, boyunun karesine bölündüğünde 30 sayısının üzerinde çıkan insanlar “aşırı şişman” kabul ediliyor. Yani boyu 1.78 metre, ağırlığı 125 kilo olan bir insanda bu rakam 39.5 olarak çıkıyor. Bu rakam, bahsedilen kişinin oldukça şişman olduğu manasına geliyor. Bu kriterlere göre Amerika’da yetişkin erkeklerin yüzde 20’si, kadınların ise yüzde 25’i aşırı şişman. Yani, her 4 kişiden biri ciddi sorunlarla karşı karşıya.
Avrupa’da da durum pek farklı değil. İngiltere’de erkeklerin yüzde 17’si kadınların ise yüzde 20’si, Almanya’da erkeklerin yüzde 17’si kadınların ise yüzde 19’u aşırı şişman. Birçok üniversite bünyesinde özel zayıflama kursları düzenlenmesine aşırı şişmanlığın önü alınamıyor. Aşırı şişmanlık bir çok hastalığa davetiye çıkarıyor. Bunların başında şeker hastalığı, kalp rahatsızlıkları, damar tıkanıklıkları, bir çok kanser çeşidi, safra kesesi ve mafsallarla ilgili rahatsızlıklar geliyor
Şişmanlığa kapsülle son
İnsanlar fazla kilolarından kurtulmak için ellerinden gelen çabayı ve diyeti uygulamayı sürdürüyorlar. Yüzyıllardır insanlığın en büyük sorunlarından biri olan şişmanlık için şimdi Hollandalı uzmanlar yeni bir yöntem geliştirdiler. Laboratoriun Boran firması tarafından geliştirilen yeni diyet yüzde 100 etki özelliği taşıyor. Yeni yöntem kiloları kontrol halinde tutmayı hedefliyor. “Kilo kontrol sistemi” adı altındaki yeni yöntemi Born Eat Control ve Born Fat Control kapsülleri oluşturuyor. Tamamen bitkilerden yapılan diyet kapsüllerin hiçbir kimyasal zarar ve yan etki taşımadığı belirtiliyor. Uzmanlar Born Eat Control kapsüllerinin insana tokluk hissi verip, iştahtan kestiğini ve yemek yeme arzusunu öldürdüğünü söylüyorlar.
Şişmanlık nedenlerinden biri gen bozukluğu
Bir gendeki bozukluğun, aşırı şişmanlığa neden olabileceği belirlendi.
Fransız ve İngiliz araştırmacılar, GAD2 adı verilen gendeki bozukluğun, hem yeme tarzına, hem de ensülin hormonunun salgılanmasına etki ederek aşırı şişmanlama riskini artırdığını belirledi.
Lille'deki Pastör enstitüsü ve Londra'daki Imperial College uzmanlarının ortak araştırmasına göre, yeni buluş obezitenin önlenmesive tedavi edilmesinde yeni açılımlar sunabilecek.
Araştırmaya göre, 10. kromozom üzerindeki ADG2 geni, enzim aracılığıyla ''gama-aminobütrik asit''(GABA) üretimini hızlandırıyor. GABA da, beyinde hipotalamusdaki iştah merkezini uyarıyor. Normal işleyen gen ''koruyucu'' etki sağlıyor, anormallik varsa genin faaliyeti altı kat artıyor ve şişmanlığa kapıyı aralıyor.
Uzmanlar, bu genetik bozukluğun, şişmanlığın yüzde 10'unun nedenini açıklayabileceğini düşünüyor.
Araştırmacılara göre, anormal gen, kan şekerinin depolanmasını sağlayan ve doygunluk hissi veren ensülin hormonunun yemek sırasında salgılanması işlemini de bozuyor.
Hastalıkların anası: Şişmanlık
Şişmanlık (Obezite), kalp, hipertansiyon, diyabet gibi rahatsızlıklara davetiye çıkarıyor.
Cerrahpaşa Tıp Fakültesi İç Hastalıkları Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Hasan İlkova, hem dünyada, hem de Türkiye’de, diyabet ve obezite rakamlarının her geçen yıl daha da arttığına dikkat çekti. Bu durumun sağlıksız bir hayat sürmekten kaynaklandığını belirten İlkova, şunları söyledi:
“Gerekli besinleri alan, sürekli egzersiz yapan insan, sağlıklıdır. Bugün dünya nüfusunun yarısından fazlası şehirlerde yaşıyor. Dolayısıyla dengesiz beslenmenin kişinin hayatına girmesi, fiziki aktivitenin azalması, iki önemli hastalığın ortaya çıkmasına sebep oluyor.”
Türkiye’de, yetişkin her 100 kişiden 7-8’inin diyabetli olduğunu kaydeden İlkova, “Bu hastalığın henüz farkında olmayan insanları da unutmamak gerek. Kadınlarda şişmanlık yüzde 21 - 25 civarında. Erkeklerde de bu oran yüzde 10-13 arasında. Çocuklarımız ve genç nesil başta olmak üzere, insanlarımızın, spor ve egzersizden uzak, sağlıksız ortamlarda yaşamalarının, gelecekte bu rakamları daha da yükselteceği kaçınılmaz bir gerçektir” dedi.
İlkova, şişmanlıkla mücadelenin, ailelerin dengeli ve düzenli beslenme konusunda eğitiminden geçtiğini söyledi.
İlkova; “Eğer kan yağı tablosu bozuksa, hipertansiyonu varsa, erken damar hastalıkları, aileden birinde diyabet varsa, kadınlarda düşük, iri doğum varsa ve kişi şişmansa, bunların hepsi bir risk oluşturuyor” diye konuştu.
İnsanların artık fazla kiloları konusunda bilinçlenmeye başladığına dikkat çeken İlkova, şunları kaydetti:
“Ancak insanların kendi başına zayıflamaya çalışması da doğru bir yöntem değil. İnsanların birden bire değil, belirli aralıklarla kilo vermesi tıbben uygun. Ani verilen kilolar mutlaka geri dönüyor. Bunun için, kişilerin metabolizmasına uygun bir diyet programı, hiç bir yan etkisi olmayan kilo vermeyi kolaylaştırıcı bazı ilaçlar öneriyoruz. Reduch ve Xemicot bu ilaçlar arasında yer alıyor. Bu ilaçların kullanılması ise mutlaka doktor kontrolünde olmalıdır.”
İlkova, sağlıklı bir vücuda sahip olabilmek için kişilerin yaş durumunu göz önünde bulundurması gerektiğini de söyledi.
Şişmanlık da ‘pankreas kanseri’ nedeniymiş
ABD’de yapılan bir araştırmada, şişmanlık ile pankreas kanseri arasında ilişki bulundu. Bugüne kadar pankreas kanserine sigaranın neden ollduğuna dikkat çeken araştırmacılar, şişmanlığın yanı sıra fiziksel aktivite eksikliğinin de pankreas kanseri riskini tırmandırdığını açıkladılar. Harvard Tıp Okulu ve
diğer araştırma merkezlerinde,
20 yıl boyunca 150 bin kadın hemşire ve sağlık görevlisi erkekler üzerinde araştırma yapıldı. Araştırmalarda, şişmanlık ve fiziksel aktivite eksikliğinin, pankreas kanseri vakalarının yüzde 15’inin nedeni olduğu, ayrıca başka kanser türlerine de yol açtığı belirlendi.
Uzmanlara göre içinde bulunduğumuz hayat şartları, hepimizi hem ruhen hem de fiziken etkiliyor. Stresli bir hayat, hızlı tüketim, pahalılık ve daha birçok sebebe bağlı olarak hayat kalitemizdeki düşüş, istenmeyen problemleri de beraberinde getiriyor. İşte bu problemlerin başında aşırı kilo geliyor. Yapılan araştırmalara göre, özellikle gelişmiş toplumlarda ve metropol şehirlerdeki telaş, düzenli yemek yeme alışkanlığımızı elimizden aldı; bunun yerine fast food denilen, hızlı ve dengesiz kalorilere sahip gıdalara yönelmemize sebep oldu. Bu da toplumumuzu giderek şişmanlık (obezite) hastalığına sürükledi. Birçok ülke gibi Türkiye’nin de ciddi bir sağlık problemi haline gelen obezite, psikolojik problemleri ve buna bağlı olarak da depresyonu körükledi. Araştırmalara göre aşırı yemek bazen, endişe ve sıkıntı oluşturan durumla karşılaşıldığında savunma mekanizması olarak devreye giriyor. Böylece iç gerginlikleri azaltan yemek, öte yandan kilo aldırıyor. Bir okuyucumuza ait satırları aktarıyorum: “Şişmanım... Kendimi mutsuz hissediyorum, zayıflamak istedikçe de sanki daha fazla kilo alıyorum. Rejimler yapıyorum, kendimi her şeyden mahrum ediyorum, sonra bir bakıyorum ki buz dolabının başındayım!”
Giderilmesi mümkün
Uzmanlara göre, aşırı yeme isteğinin güçlü dürtüsü, doyma mekanizmasına ağır basıyor ve böylece kişi aşırı yeme davranışı içine giriyor. Ancak şişmanlık giderilmez bir problem değil ve sağlık için dengeli bir kiloya ulaşmak mümkün. Memory Center Psikolojik Destek Merkezi’nden Dr. Ercüment Doğan; bu problemi yaşayan kişilerin psikolojik ve fiziksel olumsuzluklarından kurtulmaları konusundaki tavsiyelerini şöyle özetliyor: “İngiltere’de yapılan bir araştırma erkeklerin, yüzde 52, kadınların yüzde 66’sının ideal kilolarının en az yüzde 15’inden daha fazla kiloya sahip olduklarını ortaya koyuyor. Kilo artışı kalp-damar rahatsızlığı riskini artırır. Bu noktada şunu vurgulamakta fayda var; kilo, şişmanlığın doğrudan bir göstergesi olarak alınmamalı, çünkü yağ dokusu olduğu kadar kas dokusu da vücut ağırlığımızı oluşturan unsurlardan biri. Aşırı şişmanlık, boy ile ağırlığın oranından anlaşılır. ‘Vücut Kitle Endeksi’ dediğimiz bu oranlamada boy ‘metre’, kilo ‘kilogram’ birimleri ile ölçülüyor ve kilonun, boyun karesine bölünmesi sonucu elde edilen değer şişmanlık ile ilgili bize bilgi veriyor. Bu değerin 25’ten yüksek olması fazla kilo, 30’dan yüksek olması ise aşırı şişmanlık göstergesidir.”
Aşırı kilolular dikkat!
Bilinçli beslenin
Aşırı besin kısıtlaması şeklinde olan diyetler istenmeyen sonuçlar doğurur. Kişi her ne kadar istediği kiloya ulaşsa da; bu bazı fiziksel ve psikolojik bedellerin ödenmesine sebep olur. Toplumda, diyet çoğunlukla aç kalmak olarak algılanır. Bu bakış açısına sahip kişiler kilo vermek uğruna ciddi sağlık problemleri ile karşılaşırlar. Karaciğer ve böbreklerde problem yaşarlar, bağışıklık sistemleri zayıflar. Kişi kilo vermeye aşırı odaklandığı için kilo verebildiği ve o kiloyu muhafaza edebildiği zamanlarda hayattan memnun hale gelir. Ancak aşırı derecede sınırlı beslenme sürekli bir hayat tarzı olamayacağından, kişi bir süre sonra eski yeme alışkanlığına geri döndüğünde verdiği kiloları fazlasıyla alır.
Özgüveninizi artırın
Kilo problemi olan kişilerin dikkat etmeleri gereken ikinci önemli husus egzersizdir. Egzersiz kalori yakılmasına neden olduğu gibi iştahı bastırıcı bir etki yaparak dolaylı yoldan gereksiz kalori alımını da engeller. Egzersiz yapmak kilo verirken kas dokularının korunmasını sağlar. Egzersiz eşliğinde yapılmayan diyet, kişinin yağ dokularının kas dokularına olan oranını artırıcı bir etkiye sahiptir. Aşırı kilonun yol açtığı yüksek tansiyon gibi fiziksel risk faktörlerinde düzenli egzersiz yaparak bir azalış sağlanabilir. Egzersiz yapmak, kişinin vücudunu daha olumlu değerlendirmesinde, özsaygısının artmasında ve ruh halinin iyileşmesinde de önemli bir rol oynar.
Ruh sağlığı önemli
Bu kişilerin hayattan zevk alma, sosyal ilişkiler ve özsaygı ile ilgili problemler yaşadıkları gözlemlenir. Hedef, psikolojik destekli zayıflama programlarıyla, kendisini ağırlıklı olarak kilosuna odaklayan kişiye, bu durum ile baş etmesini sağlamak ve kendisi ile ilgili olumlu bir algıya sahip olmasında, sosyal ilişkilerini doyurucu bir şekilde yaşamasında kişiye yardımcı olmaktır. Aşırı kilolu kişiler bu noktada kendi başlarına çözüm üretmekte güçlük çekebiliyorlar, dolayısıyla profesyonel bir yaklaşıma ihtiyaç duyuluyor. Bazen, kilo verme hedefine ulaşılamayabilir. Bu sebeple tansiyon ve kolesterol gibi risk faktörlerinin azaltılması ve kişinin kendisini daha olumlu bir bakış açısına sahip olması yardım ile sağlanabilir.
Üç taraflı müdahale
Aşırı kilo ile ilgili problemler ile mücadele ederken duruma aynı anda üç açıdan müdahale etme gerekliliği kendini gösterir.
Psikolog desteği
Kendinden memnun olmayan aşırı kilolu bir kişi kilo verirken zorluk yaşar, kilo verse de hayatının odak noktası bu kiloyu korumak olur. Kişinin vücut biçimi ve ağırlığını; kendisini değerlendirmede başlıca kriterlerden biri olarak görmesi, oldukça sağlıksız bir durumdur. Fazla kilonun yol açtığı psikolojik problemler söz konusu olduğu gibi; kişinin yaşadığı bazı psikolojik problemlerin, yeme alışkanlığını etkileyerek kişinin aşırı kilo almasına yol açması durumu da söz konusudur. Kişi bu durumda psikolog yardımı almalıdır.
Fizyolojik müdahale
İkinci müdahale fizyolojik temelde gerçekleşir. Kişinin kilo problemi ile ilişkili olabilecek fizyolojik unsurların belirlenmesi ve düzenlenmesi amacıyla bir iç hastalıkları uzmanı değerlendirme yapmalıdır. Aksi takdirde verilmesi hedeflenen kilo miktarı gibi hususlarda gerçekçi olmayan beklentiler oluşur ve bunlar doğrultusunda çabalamak kaçınılmaz olur. Bu; kişinin enerjisini ve parasını yanlış hedefler için gereksiz yere harcamasına yol açmakla kalmaz; kişiye yaşattığı hayal kırıklığı sonucunda, zaten yaşadığı olumsuz ruh halini de artırır.
Diyetisyen kontrolü
Sağlıklı bir diyet uygulamak, aşırı kilodan şikayetçi bir kişinin sağlıklı bir şekilde kilo vermesini ve fiziksel/psikolojik risk faktörlerinden uzak durmasını sağlamada önemli rol oynayan üçüncü müdahale tarzıdır. Bu da; uzman bir diyetisyen kontrolünde yapılması gereken bir uygulama. Kendisine uygun olan diyet programının oluşturulamaması durumunda kişinin ideal kilosuna sağlıklı bir şekilde ulaşması mümkün değildir. Bu sebeple basında yer alan ve kişiye özel olmayan paket diyet programları sağlıklı sonuç vermeyebilir.
Şişmanlığın temelleri bebeklikte atılıyor
Her ağladığında biberonla ve muhallebi gibi gıdalarla beslenen bebeklerin midesinin genişleyerek şişmanlamasına yol açtığı, bunun sonucu olarak da şişman süt çocuklarının önemli bölümünün, daha ileriki yıllarda şişman çocuk ve şişman erişkinler oldukları bildirildi.
Gaziantep Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Yavuz Coşkun, bebek doğduktan sonraki beslenme şeklinin, ileride oluşabilecek sağlık problemlerinin önlenmesi açısından çok önemli olduğunu söyledi.
Prof. Dr. Coşkun, bebeğin her ağlamasının açlık ağlaması olmadığını belirterek şöyle devam etti: “Doğumdan itibaren uygulanan beslenme şekli, çocuğun beslenme alışkanlıklarını belirler. Karışık veya yapay beslenen süt çocukları her ağladığında biberonla süt verilir ya da muhallebi gibi unlu, enerji bakımından zengin besinlerle beslemeye erken başlanır ve bunlar ısrarla uzun süre yedirilip içirilirse, şişmanlığa yol açar.’’
Bunların, çocuğun mide kapasitesini genişleten uygulamalar olduğunu anlatan Prof. Dr. Coşkun, ‘’Bunun sonucu olarak da şişman süt çocuklarının önemli bir bölümü, büyüdüklerinde şişman çocuk ve şişman erişkinler olurlar’’ diye konuştu.
Yenidoğan döneminde çocuğa ilk besin olarak anne sütü verilmesi ve 4-6 ay beslenmeye yalnız anne sütüyle devam edilmesi gerektiğini vurgulayan Prof. Dr. Yavuz Coşkun, şu önerilerde bulundu:
‘’Bu şekilde bir beslenme, en uygun beslenme şeklidir ve hem aşırı kilo almayı engeller, hem de hastalıklara yakalanma riskini azaltır. 4-6 aydan sonraki beslenme, anne sütü ile ek besin olarak yoğurt, meyve suyu, sebze çorbası gibi besinlerin verilmesi, çocuktaki şişmanlama eğilimine engel olur, yeterli ve dengeli beslenme alışkanlığı oluşmasına katkıda bulunur.’’
Şişmanlığın sırrı hücre zarında mı?
İtalya'da, aşırı iştahlı ve kilo alma yatkınlığı bulunan kişiler üzerinde yürütülen bilimsel çalışmalarda hücre zarı kalınlığı ile şişmanlık arasında bir bağ olduğu ortaya çıkarıldı. Milano Üniversitesi Gıda Biyokimyası doçenti Dr. Cestaro ve ekibi, mide sıvısında bulunan ve kilo almaya yol açan lipazların yağ depolamasını engellemeyi başararak şişmanlamanın önüne geçti.
Dokularda şeker birikmesine yolaçarak yağ dokusunun artmasını sağlayan ensüline karşı hücre zarının yaşlandıkça elastikiyetini kaybettiğini belirleyen Cestaro ve ekibi şimdi hücre zarlarının esnekliğini muhafaza edebilmenin yollarını araştırıyor. Ekip, bu amaçla balık ve yosunda bulunan çoklu doymamış yağ asitleri, antioksidan maddeler ve özellikle kekiğin yağ özütünden oluşan bir karışımın, hücre zarının elastikiyetini kaybetmesini yavaşlatabileceği umut ediliyor. Kandaki ensülinin azaltılmasıyla karaciğerin kolesterol üretimi de önlenebilecek.
Kadınlar neden şişman?
Toplumun yaşlandığını, kadınlarda yaşlanmanın daha fazla olduğunu kaydeden Prof. Dr. Satman, şöyle devam etti: ‘’Kadınlarımız orta yaşlardan itibaren hareketsizliğe itiliyor. Böyle bir özkültürümüz var. Diyabetin artışında, etnik köken, sosyal ve kültürel faktörler, eğitimsizlik, gelir düzeyinin düşük olması ve medeni durum söz konusu olabiliyor. Alışkanlıklarımız, dengesiz beslenme, kilo verme kaygısı ile gün boyu birşey yememe, ancak akşam çok yemek, sigara, alkol, fiziksel aktivite olmama gibi yanlışlarımız var. Şişmanlıkta olduğu gibi diyabette de kadınlar daha riskli gruptalar. Türkiye’de 8 milyon şişman, 2,6 milyon diyabetli var, bunların 800 bini diyabetli olduğundan habersiz. Diyabetli sayımızın 2025’te 6 milyon olması bekleniyor. Sağlıklı yaşamı sağlamalıyız, anahtar faktör bu.’’
Şişmanlara diş darbesi
ABD’de Buffalo Üniversitesi Diş Sağlığı Merkezi’nde yapılan araştırmalarda, şişmanların diş hastalıklarına karşı daha az dirençli olduğu belirlendi. 10 bin hasta üzerinde yapılan araştırmada, diş eti rahatsızlığı olanların yüzde 50’sinde şişmanlık sorunu bulunduğu tespit edildi. Araştırmacılar, diş eti hastalığı belirlenen şişmanların çoğunda şeker hastalığına yol açan İnsulin rezistansının geliştiğini de belirlediler. İnsulin’in direncinin gelişmesi durumunda, vücudun kanda dolaşan İnsulin’i tanıyamadığı ve sonuçta kandaki şekerin yükselerek şeker hastalığına yol açtığı bildirildi.
Obur nesil
Şişman mankenler, şişman şarkıcılar, şişman sanatçılar derken... Olan oldu ve artık gözümüz şişmanlığı iyice kanıksamaya başladı. Mağazalarda 10 yıl önce bulamayacağınız elbisedeki en büyük beden numarası XXL’yi şimdi hangi tezgaha gitseniz rahatlıkla elde edebiliyorsunuz.
Şuna ne demeli peki? Bir yanda Afrika’da açlıktan ölen milyonlar, bir yanda Batı dünyasında hızla şişmanlaşan nesiller... Bu ne yaman çelişki, diyesiniz geliyor ama maalesef durum böyle. Peki, dünya nereye gidiyor? Bu yeni hastalığın adı oburluk. Tedavisi ise tamamen kişinin kendisine bağlı.
Bir araştırmaya göre, ABD’de 100 çocuktan 17’si, Japonya’da 100 çocuktan 14’ü, Fransa’da 100 çocuktan 10’u, Almanya’da ise her 5 çocuktan birisi aşırı şişman.
Amerikalılar şimdiden çözüm arayışlarına girerken, üç çocuktan birinin de aşırı yeme alışkanlığına sahip olması yetkilileri derinden derine düşündürüyor. 12-13 yaşlarında, 1.65 boyundaki çocuklar 135 kilo gelebiliyor.
Yapılan araştırmalar, şişman nüfusun dünya genelinde 1 milyarı aştığını gösteriyor.
Şişman insanlar belki farkında değil ama kiloları onların hayatını da yönlendiriyor. Kalp, şeker, tansiyon gibi insan hayatını çok ciddi tehdit eden hastalıklar hep şişmanlıktan kaynaklanıyor.
Buna bir çözüm bulmak isteyen şişmanlar, mide diktirmekten iştahsızlık hapına kadar inanılmaz yöntemlere başvuruyor. Bu tür yöntemlerin sonu ise genellikle hüsran oluyor. Ya bir deri bir kemik kalıp tamamen hayata veda ediyorlar, ya da artık yarım insan olarak yaşıyorlar.
ABD şişmanladı
Her 5 ABD’liden biri aşırı şişmanlıktan şikayetçi. 5 milyondan fazla Amerikalı normalden 45-50 kilo daha şişman.
Özel ilaçlar
Amerikalı bilim adamları, aşırı şişmanlıkla mücadele amacıyla harıl harıl genler ve zayıflatıcı ilaçlar üzerinde çalışıyorlar.
Mideler dikiliyor
Zayıflamak için “gastrik bypass ameliyatı” olarak adlandırılan mide dikme ameliyatı yapılıyor ve hasta yüzde 80 zayıflıyor.
Kimler yapmadıki!
Mide dikme ameliyatını ABD’nin ünlü şişmanlarından TV yıldızı Roseanne ve Carnie Wilson bile uygulamaktan çekinmedi.
Dişler de çürüyor
Araştırmalar, şişman insanların diş hastalıklarına karşı daha az dirençli olduğunu, özellikle diş etlerinin bozulduğunu ortaya koyuyor.
Çelişkiye bak!
ABD, zayıflamak için milyarlarca dolar harcarken, Bangladeş’te halkın yüzde 56’sı normalin altında kiloya sahip bulunuyor.
Modada “L” devri
Giyimde en büyük bedenlerden kabul edilen XXL numarası artık bulunmayan Hint kumaşı değil. Bundan belki beş yıl önce mağazalarda bu model bulunmazken, şimdi ünlü modacılar bile şişmanlar için ayrı defileler düzenliyor.
Mağazalar tabelalarına şişmanlara seslenen sloganlar koyuyor, şişman mankenler daha kolay iş bulabiliyorlar.
Yemeden şişmanlıyoruz
Türkiye’de toplumun yüzde 22’sinin şişman olduğu belirtilirken, kadınlar da ise bu oranın yüzde 30 olduğuna dikakt çekildi. Doğu Anadolu Bölgesi insanlarında ise yaşam tarzları ve hareketlilikleri nedeniyle diyabet ve şişmanlığın az görüldüğü kaydedildi.
Kadınlar riskli
“Şişmanlık ve Diyabet” konulu konferansta konuşan İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi Endokrinoloji Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. İlhan Satman, Türkiye Diyabet Derneği’nin yaptığı son bilimsel araştırmada çıkan sonuçların, Türk halkının, şişman bir toplum olma yönünde adım adım ilerlediğini gösterdiğini kaydetti. Türkiye’de 2,6 milyon insanın diyabetli olduğunu, 800 bin kişinin ise diyabetli olduğundan habersiz yaşamını sürdürdüğünü anlatan Satman, sözlerini şöyle sürdürdü: “Diyabetli olduğunu bilen 1,8 milyon kişinin 37’si ilaç almıyor, gerisi ise alması gereken insülini almıyor. Yüzde 60’ı yetersiz tedavi görüyor, ancak yüzde 30’u iyi tedavi görebiliyor. Gizli diyabetli 2,4 milyon kişi öncü kuvveti oluşturuyor, 8 milyon insanımız ise şişman. Ne yazık ki, ülkemizde durum böyle. Kadın ve erkeklerde durum faklı. Şişmanlıkta olduğu gibi diyabette de kadınlar daha riskli gruptalar, çünkü baskı altındalar. 20-30 yaş grubunda az görülen diyabet, 30 yaşından sonra artmaya başlıyor. 60 ve üst yaşlarda daha da artıyor. Toplam nüfusta, 60 ve 70’li yaşlardan sonra her 20 kişiden biri diyabetli oluyor. Yine bu yaşlarda her 15 kişiden biri gizli diyabetli. Her 20 yaş üzerindeki 30 kişiden bir tanesi şişman. Kadınlarımızda şişmanlık oranı erkeklerden iki misli daha fazla. Toplumun
yüzde 22’si şişman. Kadınlarda ise bu oran yüzde 30.”
Hareketsizlik en büyük sebep
Diyabet ve obezite taramasında, Doğu Anadolu Bölgesi insanlarında, yaşam tarzları ve çok hareketli olmaları nedeniyle şişmanlık ve diyabete çok az rastlandığını bildiren Satman, şu değerlendirmeyi yaptı: “Taramada en yüksek rakamlara İstanbul, Gaziantep, Bursa, Samsun ve Antalya illeri ulaştı. Gizli diyabet taramasında Gaziantep ve İstanbul, en riskli illerin başında geliyor. Bunda, beslenme tarzları ve hareketsizlik etken oluyor. Gaziantep’te 70 bin diyabetli var. 21 bin kişi diyabetli olduğunu bilmeden aramızda geziyor, 55 bin dolayında ise diyabete aday kişi var. 235 bin kişi yüksek tansiyonlu, 200 bin kişi ise şişman.” Orta yaşlardan itibaren hareketsizliğe itilen kadınların, erkeklere oranla risk altında olduklarını anlatan Satman, sözlerini şöyle tamamladı: “Örf, adet ve kültür gereği kadınları arka plana itiyoruz. Diyabet ve şişmanlığın artmasında, etnik köken, sosyal, kültürel bağlar, eğitimsizlik, gelir düzeyinin düşük olması, medeni durum, doğurganlık, alışkanlıklar, dengesiz beslenme, kilo verme kaygısı ile hareket ederek akşam çok yemek yeme alışkanlığı, sigara, alkol ve fiziksel aktiviteden yoksunluk başlıca nedenler. Bu konuda bizlere, sizlere ve hükümete, yani hepimize çok büyük görev düşüyor. Bu hastalıkları toplumdan arındırmak, gelecek nesilleri korumak herkesin görevi. Bu nedenle üzerimize düşeni yapmak zorundayız.”
Şu Amerika'nın çıldırtan şişmanlığı
Amerika'da şu sıralar iki önemli tehlikenin 'açlık' ve 'oburluk' olduğunu biliyor muydunuz? Ataları avcı olan ve bir lokma yiyecek için dağ bayır dolaşan bir milletin şu modern çağlarda düştüğü duruma bakın.
Kimbilir belki de, bir taraftan hayvan avlarken, diğer taraftan da yok ettikleri Kızılderililer'in ahlarına ve ruhlarına çarpıldılar. Ayrıca kasım ayının üçüncü haftasındaki Şükran Günleri'ni, yıl sonunda da Noeller'ini, hem de aksırıncaya ve tıksırıncaya kadar 'yiyerek ve içerek' yani tıkınarak geçirmeye alışmış bir millet için elbette kaçınılmaz bir son.. Ama o nisbette de düşündürücü..
Yerken içerken düşünmek
Zaten USA Today Gazetesi'nde Julianne Malveaux bu çelişkili durumu yazısının başlığına şöyle taşımış: 'Yiyelim, içelim; ama biraz da düşünelim!' Gerçi insanın tok karnına düşünmesi zordur. Bizim atalarımız da zaten 'Tok, açın halinden ne anlar?' buyurmuşlar. Lakin yine de düşünmekte yarar var!
Yarar var; çünkü Worldwatch Enstitüsü'nün hazırladığı son raporlardan birinde, 'şişmanlığın, sadece ABD'yi değil bütün gelişmiş ülkeleri tehdit eden ciddi felaketlerin başında geldiği' ortaya konuluyor.
Rapora göre her yıl tahminen en az 300 bin Amerikalı, şişmanlık ve bunun yolaçtığı hastalıklar sebebiyle hayatını kaybediyor. İlginç olan şişmanlık bağlantılı ölümlerin, sigaradan dolayı ölüm oranını yakalamış olması. Zaten Amerikalılar'ı korkutan da bu korkunç gidişat.
Çünkü son 20 yılda sigaraya hayır kampanyaları ile sigara tiryakiliğini, Kızılderililer'in kökünü kazıma benzeri bir başarıyla düşürmeyi becerdikleri halde, oburluğun ve şişmanlığın önünü bir türlü alamıyorlar..
Bundan da felaket korkuyorlar. Korktukça yeme-içme arzuları daha bir artıyor. İştahları dizginlenemez hal alıyor.. İşte felaket de bu iştah artışı noktasında başlıyor ve katmerlenerek büyüyor. Ulusal bir tehlike boyutuna çıkıyor.
Şişmanlık öldürür
Amerikalılar üşenmemiş, araştırmışlar.. Metobolizmik sistemler 4 milyon yıldır avlanma gibi, (hareket) ve (aktivite) ile işliyor. Dolayısı ile bu işleyişi daha az hareket ile ikame ederseniz, yandınız gitti..
Zira uzmanlara göre egzersiz yapmadan, hareket kabiliyetini artırmadan, imkanı yok fazla kilolardan kurtulmanın.. Hatta egzersizsiz bırakın diyeti, açlık grevine başlasanız, yine zayıflamak mümkün değil.
Amerika'da her 100 yetişkinden 61'i fazla kilolu. Dünyada 1 milyar 100 milyon insan (ki büyük çoğunluğu gelişmiş ülkelerde yaşıyor) şişmanlık sınırını geçmiş durumda..
Ne olmuş fazla kiloluysak denecek zaman değil.. Zira şişmanlık damar tıkanmalarına, kalp bozukluklarına, strese, sırt ve bel ağrılarına, şeker hastalığına ve daha bir dizi bedensel ya da ruhi arızalara sebep oluyor.
Bulgulara göre, şişmanlıkta alınan her yarım kilo, ölüm riskini yani erken ölmeyi yüzde 1 nisbetinde artırmaktaymış..
Yine hem bir taraftan tıkınmaya devam eden, diğer taraftan da oburluk ve şişmanlığın tehlikeleri konusunda araştırmalarını sürdüren Amerikalılar'a göre, fazla kilo belasından kurtulmanın yolu yürümek, egzersiz ve bisiklete binmek; yani mutlaka 'hareket' imiş.
Şimdi uzmanlar uyarıyor. Daha doğrusu dizlerini şöyle dövüyorlar:
Hadi ABD'de katledilecek Kızılderili bırakmadık da avcılığı terkettik diyelim.. Peki kardeşim ne oluyor o evden işe, kapıdan kapıya 'araçla' taşınmak?
Merdiven yerine asansör ve taşıma sistemlerini ikame ettik.. Yürümeyi de unutuyoruz. Diyet yiyeceklerimiz bile bizde katmer katmer yağ yapar oldu.. Ne oluyoruz yahu?
Cevabını da Julianne Malveaux yazısında şöyle veriyor: "100 milyondan fazla Amerikalı aşırı kilolu hale gelirken, ABD'de 12'si çocuk 35 milyon insan 'açlık' sıkıntısı içinde.. Şükran Günü ve Noel'de yiyelim, içelim ama bir taraftan da 'bir lokma yiyecek bekleyen' bu insanlara yardım edelim.."
Julianne Malveaux açıkça, 'Hem yiyelim, hem açları düşünelim' demeye getiriyor. Getiriyor ama, tok açın halinden ne anlar? İşte püf noktası..
Ne diyelim?.. Yarasın, yarasın; efendim?!?!?!
Türk kadını şişman
Türk kadınlarının, şişmanlıkta dünya ortalamalarının çok üzerinde olduğu belirlendi. Buna göre; her 100 Türk erkeğinden 13’ünün, her yüz kadından da 30’unun obez olduğu bildirildi. İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi Endokrinoloji Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. İlhan Satman, ‘’Dünya genelinde ise bu oran erkeklerde yüzde 15, kadınlarda ise yüzde 21. Kadınlarda durum erkeklerden çok farklı. Kadınlar baskı altında ve hareketsiz yaşamayı tercih ediyorlar’’ diye konuştu. Gelişmiş ülkelerin en önemli meselesinin şişmanlık ve buna bağlı gelişen diyabet, hipertansiyon ve kalp-damar hastalıkları olduğunu anlatan Prof. Dr. Satman, ‘’Şişmanlık ile diyabetin bir arada görülmesi halinde, insan hayatını tehdit eden çok önemli riskler ortaya çıkar’’ dedi.
Kadınlar neden şişman?
Toplumun yaşlandığını, kadınlarda yaşlanmanın daha fazla olduğunu kaydeden Prof. Dr. Satman, şöyle devam etti: ‘’Kadınlarımız orta yaşlardan itibaren hareketsizliğe itiliyor. Böyle bir özkültürümüz var. Diyabetin artışında, etnik köken, sosyal ve kültürel faktörler, eğitimsizlik, gelir düzeyinin düşük olması ve medeni durum söz konusu olabiliyor. Alışkanlıklarımız, dengesiz beslenme, kilo verme kaygısı ile gün boyu birşey yememe, ancak akşam çok yemek, sigara, alkol, fiziksel aktivite olmama gibi yanlışlarımız var. Şişmanlıkta olduğu gibi diyabette de kadınlar daha riskli gruptalar. Türkiye’de 8 milyon şişman, 2,6 milyon diyabetli var, bunların 800 bini diyabetli olduğundan habersiz. Diyabetli sayımızın 2025’te 6 milyon olması bekleniyor. Sağlıklı yaşamı sağlamalıyız, anahtar faktör bu.’’
Şişmanlığın sırrı hücre zarında mı?
İtalya'da, aşırı iştahlı ve kilo alma yatkınlığı bulunan kişiler üzerinde yürütülen bilimsel çalışmalarda hücre zarı kalınlığı ile şişmanlık arasında bir bağ olduğu ortaya çıkarıldı. Milano Üniversitesi Gıda Biyokimyası doçenti Dr. Cestaro ve ekibi, mide sıvısında bulunan ve kilo almaya yol açan lipazların yağ depolamasını engellemeyi başararak şişmanlamanın önüne geçti.
Dokularda şeker birikmesine yolaçarak yağ dokusunun artmasını sağlayan ensüline karşı hücre zarının yaşlandıkça elastikiyetini kaybettiğini belirleyen Cestaro ve ekibi şimdi hücre zarlarının esnekliğini muhafaza edebilmenin yollarını araştırıyor. Ekip, bu amaçla balık ve yosunda bulunan çoklu doymamış yağ asitleri, antioksidan maddeler ve özellikle kekiğin yağ özütünden oluşan bir karışımın, hücre zarının elastikiyetini kaybetmesini yavaşlatabileceği umut ediliyor. Kandaki ensülinin azaltılmasıyla karaciğerin kolesterol üretimi de önlenebilecek
Ev kadınları daha şişman
Ev hanımlarının çalışan kadınlara oranla daha çok şişmanladığı bildirildi. İş yaşamından uzak, hareketsiz bir yaşamın şişmanlığa zemin hazırladığını belirten uzmanlar, Türkiye’deki şişman kadın oranının yüzde 46 olduğunu açıkladılar. Şişmanlıkla birlikte ortaya çıkan kalp rahatsızlıklarından dolayı Türkiye’de yılda 130 bin kişinin hayatını kaybettiğini hatırlatan uzmanlar, “Şişmanlarda hipertansiyon, şeker, iskelet sistemi rahatsızlığı daha çok görülmektedir” dediler. Türkiye’nin Avrupa’ya göre daha genç nüfusa sahip olduğunu, ancak kalp hastalıkları oranında ise eşdeğer sınırlarda bulunduğunu anlatan uzmanlar, Doğu ve Güneydoğu Bölgeleri’nde hipertansiyonluların oranının yüzde 75 civarında olduğunu vurguladılar. Özellikle kadınların günlerini hareketli geçirmesi gerektiğine işaret eden uzmanlar, zayıflamak için kullanılan ilaçların mutlaka doktor kontrolünde alınmasını da istediler.
Şişmanlığı önlemeliyiz
Gaziantep Üniversitesi Tıp Fakültesi İç Hastalıkları Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Yalçın Kepekçi, gelecek 20 yıl içinde toplumu en çok etkileyecek hastalığın diyabet olduğunu belirtti. Prof. Dr. Kepekçi, Gaziantep Üniversitesi ile Sağlık Müdürlüğü’nce düzenlenen “Diyabet ve Yeni Tedavi Teknikleri” konulu konferansta, Türk toplumunun, yemek yemeyi çok sevdiğini söyledi. Türkiye’ye son yıllarda giren fast-food türü beslenmenin, özellikle genç kuşakları etkilediğini belirten Prof. Dr. Kepekçi, “Toplum olarak çok yiyoruz ve şişmanlıyoruz, özellikle şişmanlığı önlemeliyiz” dedi.
Yürüyün
Türkiye’de 4,5 milyon insanın diyabet hastası olduğunu, gelecek 20 yıl içinde de bu hastalıkta artış gözleneceğini kaydeden Prof. Kepekçi, şunları söyledi:
“Şişmanlık özellikle bizim için büyük sorun. Ayrıca kötü beslenme alışkanlığı, alkol ve sigara tüketimindeki artış, özellikle kalp ve diyabet hastalığında büyük önem arz ediyor. Türk toplumunda kalp-damar ve diyabet hastalıkları yaygın. Şişmanlıkta Avrupa ülkelerine göre kadınlarda birinci, erkeklerde beşinci sıradayız. Hayvansal kökenli yağlardan kaçınarak, deniz ürünlerine yönelmeliyiz ve doğal beslenmeleyiz. Bol bol yürümeli, egzersiz yapmalı ve hareketsiz ortamdan uzak durmalıyız.”
Prof. Dr. Kepekçi, birçok hastalığa davetiye çıkaran şişmanlıktan kaçınmak için hekimin önereceği beslenmeye uyularak, sinsi hastalık olan diyabet, kolesterol ve kalp rahatsızlığından uzak durulabileceğini sözlerine ekledi.
Sağlığın altın üçgeni: MEYVE,SEBZE,SPOR
Şişmanlık artık bir kâbus haline gelmeye başladı, yalnızca diyetisyenleri değil, tüm sağlık uzmanlarını alarma geçiren obezite yani şişmanlık, son yıllarda yüzde 25 oranında arttı. Bu istatistiklerin ortaya koyduğu bir oran. Bütün uyarılara rağmen hâlâ çok fazla yağ ve çok az sebze yediğimizi vurgulayan beslenme uzmanlarının önerisi değişmiyor: Sağlık için bol sebze ve meyve yemek ve düzenli olarak spor yapmak gerekiyor.
Obezitenin giderek yaygınlaştığı ve daha büyük bir problem olmaya başladığı herkes tarafından kabul ediliyor. Ancak uzmanlar, son yıllarda şişman kişilerin sayısının yüzde 25 oranında arttığını belirleyerek durumun ciddiyetini gözler önüne seriyor. Fiziksel egzersize giderek daha az zaman ayrıldığını söyleyen uzmanlar, 1961’de günde ortalama 2500 kalori yakılırken, günümüzde 2300 kalori harcandığını belirtiyor. Aldığımız yağ miktarı yaktığımızdan fazla oldukça kilolarda artış kaçınılmaz bir sonuç olarak karşımıza çıkıyor. Beslenme uzmanları, bütün uyarılara rağmen hâlâ çok fazla yağ ve çok az sebze yediğimizi vurguluyor.
Sempatik ‘şişman’ güzelleri
Ülkemizde üçüncüsü düzenlenen “En sempatik şişmanlar yarışması” finali önceki akşam yapıldı. Türkiye’nin dört bir yanından yüzlerce şişmanın müracaat ettiği yarışmanın finali önceki akşam Mecidiyeköy Profilo Alış-veriş Merkezinde yapıldı. Ön elemelerden geçen ve finale kalan 22 şişman finalist birincilik için ter döktü. Banu Noyon başkanlığında, Proc Medya tarafından düzenlenen yarışmanın finalistleri bir haftalık kampın ardından son kez podyuma çıktılar. 22 şişman; jüri üyelerini ve kendilerini izleyen yüzlerce insanın önünde birbirinden ilginç espriler yaparak dereceye girmek için yarıştı. Üç gün süren yarışmanın ardından bayanlarda birinci Demet Özen, ikinci Oya İdacı ve üçüncülüğü de Nülifer Yılmaz kazandı. Erkeklerde ise birinci Volak Görkey, ikinci Orhan Meral olurken üçüncü de A.Şafak Tomruk oldu.
Mutlu şişmanlar
Eğer kilo fazlalığı olan kadınların günün modasına uygun ve şık giyinemeyeceğini düşünüyorsanız, yanılıyorsunuz. Yukarıda fotoğrafını kıyafet, İtalyan I Beati koleksiyonundan. Bu koleksiyonda, 48-68 beden arasındaki giysiler yer alıyor. Bir çok İtalyan markasını Türkiye'ye getirip, toptan ve perakende dağıtımını yapan Teşvikiye'deki Enea Fashion Store yetkililerinin verdiği bilgiye göre, şişmanlar için tasarlanan kıyafetler arasında gündelik, spor giyimin yanısıra akşam için özel kıyafetler ve deniz mevsimi dolayısıyla plaj kıyafetleri ve aynı bedenlerde mayolar bulunuyor. Kot pantolon ve gömlekler en beğenilen parçalar arasında.
Şişmanlamışsın şekerim!
Ne yiyip ne içtiğimiz büyük bir problem teşkil ediyor. Görüntünün her şeyden daha önemli zannedildiği bir çağda yaşıyoruz. Bu anlayış doğrultusunda fazla kilo demek mutsuz bir hayat demek oluyor neredeyse.
Güzelliğin bu kadar ön planda olması aslında rahatsız edici. Dünya üzerinde bu konuya bizim kadar takıntılı çok az toplum var. Yaptığımızın hoş olmadığını için için bildiğimizden saplantımıza bir de kulp takıyoruz. “Mesele sağlıklı yaşamak!”
İşin içine sağlık kelimesi girince akan sular duruyor elbette. Her gün her gazetede beslenme ile ilgili bir haber ya da tamamen bu konuya ayrılmış bir tam sayfa mutlaka yayınlanıyor.
Gerçekte yerleşik beslenme alışkanlığımızı bozamıyoruz. Türk mutfağında yağlar, baharatlar, kırmızı et çok fazla yer alıyor. Kalorisi yüksek hamur işlerini ve bakliyatı da unutmamak lazım.
Dolayısı ile üzerimizde kurulan fazla kilo baskısı olsa olsa moralimizi bozuyor. Doğru beslenme, kökleri derinlerde olan bir alışkanlıktır oysa. Öyle bir sabah kalkıp bütün yaşam biçiminizi değiştirmeniz olacak iş değil. Bu yüzden insanlar her Pazartesi günü rejime başlayıp salı günü terk ediyor. Kadınların çoğu bu yüzden farkında olmadan depresyona giriyor. Çantalarında bir elma ile dolaşmayı her türlü sorunun çözümü sanıyorlar.
Bütün bu sıkıntılar başta tüketim toplumu olmamızdan kaynaklanıyor. Günlük hayatımızda fazlasıyla rol oynayan reklamlar bizi şartlandırıyor. Zayıflama sektöründe milyarlarca dolar dönüyor. Bazı şirketler ve uzmanlar zayıflama yüzünden trilyoner oluyor.
Uzun sözün kısası bu nakarat bitmez. Herhalde nesiller boyunca zayıf kadın merakı devam edecek. Hemcinsleri bir kadını üzmek istediklerinde hemen “çok kilo almışsın şekerim” başlıklı cümlelerine sarılacaklar.
Bu saldırıdan yara alan kadın bir koşu rejime başlayacak, çuvalla para harcayacak, herkesten daha güzel görüneceği günlerin hayalini kuracak ama kısa bir süre sonra yine hüsranla boynu bükülecek.
İşte size mutsuz olmak için bir sebep daha.
Nerede kaldı zeki olmak, esprili olmak, kültürlü olmak?
Bunların hiç önemi yok mu? Kadının güzel ve zayıf görünmekten başka işlevi yok mu bu dünyada? Bütün işi bir süs bebeği kadar güzel görünmek mi?
Bunlar ne kadar sinir bozucu gerçekler. Erkeklerin dünyasında kadınlar tutunabilmek için ne kadar inanılmaz bir enerji sarf etmek mecburiyetinde! İş hayatında azıcık varlığını hissettiren kadınlar bile aynı işi yapan erkek meslektaşlarına göre üç kat fazla uğraşı vermek zorunda. Üstelik bu sadece Türkiye’de böyle değil. Dünyanın en gelişmiş ülkesi Amerika bile bu sebeplerden sıkıntı çekiyor.
Bu durumda ne yapacağız?
Bana göre çözüm basit. Kilo vereceksek de bunu kendimiz için yapacağız. Başkaları beğensin diye değil kendimiz öyle olmasını istediğimiz için çabalayacağız. Buna ve hiçbir şeye mecbur hissetmeyeceğiz. Eğer canımız istiyorsa şişman kalacağız. Ne yediğimizle ya da nasıl göründüğümüzle değil ne düşündüğümüzle, dünya üzerinde kapladığımız hacmin hakkını ne kadar verdiğimizle ölçeceğiz başarımızı. İltifat işitmek hayattaki en önemli hedefimiz olmayacak. Beğenen de beğenmeyen de sağ olsun deyip kendi huzurumuzun peşinde koşacağız. Başkalarının bizi yönlendirmesine, şartlandırmasına izin vermeyeceğiz. Gerekirse kilo aldığımızı zevkle yüzümüze vuran işgüzarlara “sana ne” diyeceğiz.
Çünkü bu dünyaya huzurlu ve mutlu olmak için geldik. Üçüncü şahıslara günlük rapor vermek için değil. Kişiliğimizi, onurumuzu milletin eline teslim etmek için değil. Günümüzde terbiyenin adı tarihe karışmak üzere. Televizyon ekranından erkeklerin sünnetini sorabilen muhabirler yetiştirir hale geldik. Onun için herkesi kendi işine bakmaya davet etmeye hakkımız var.
Siz canınızı sıkmayın yeter ki.
Sözün Özü
Bir tek ilaç her hastalığı tedavi edemez.
L E V H A
Ümitle beslenen insanlar şişmanlamaz.
Şişmanlığa son
ABD’nin Florida Üniversitesi’nde araştırmalar yapan bilim adamlarının, yeni bir gen terapisiyle, hayvanlarda şişmanlık hastalığını tedavi ettikleri bildirildi. İnsanlarda yapılacak denemeler için yıllar geçmesi gerekebileceğini belirten bilim adamları, gelecekte tek bir iğneyle, insanların, istedikleri kadar yemek yiyerek, şişmanlamadan hayatlarını sürdürebileceklerini belirttiler. Moleküler genetik ve mikrobiyoloji uzmanı araştırmacı Sergei Zolotukhin, buluşun insanların rüyası olduğunu, istenildiği kadar yiyerek hem zayıf, hem de sağlıklı kalabilmenin sırrını çözdüklerini açıkladı. Bilim adamları, hayvanlara aşıladıkları genle, vücutta var olan CNTF bileşimini arttırdıklarını ve bu bileşimin, iştahı bastırarak hücrelerin enerji tüketimini hızlandırdığını kaydettiler. Bilim adamları, CNTF’in, yağ hücreleri tarafından salgılandıktan sonra, kan dolaşımı ile beyne giderek, iştahı bastırmak için beyin hücrelerini uyardıklarını açıkladılar.
Yüzdeki şişmanlık alarmı
Amerikalı bilim adamları, şişmanlığın tehlikeli bir boyuta ulaşıp ulaşmadığını yüzden anlamanın mümkün olduğunu söylüyorlar. ‘‘Ne kadar yağlı olduğunuz önemli değil. Önemli olan bu yağın vücuttaki dağılımıdır’’ diyen bilim adamları kalça ya da göbek bölgesindeki yağların kan dolaşımına bir zararı olmadığını, buna karşılık iç organlardaki yağlanmanın büyük bir tehlike oluşturduğunu söylüyorlar. Bunu anlamanın yolu ise, yüzden geçiyor. Çoğu zaman iç organlardaki yağlanmayla birlikte ortaya çıkan ve ay surat olarak da ifade edilen aşırı tombul yanaklar, metabolizma bozukluğuna ve yüksek tansiyona eğilimli olmaya işaret ediyor.
. Şişmanlık nedenleri Şişmanlığın Tedavisi hakkinda aciklamalar Şişmanlık nedenleri Şişmanlığın Tedavisi konusunda bilgiler