Kırım Türklerinden edebiyatçı Cengiz Dağcı, 9 Mart 1919'da o zamanki Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti, Kırım Muhtar Cumhuriyeti adıyla geçen Gurzuf kasabasında doğmuştur. Aile kısa bir süre önce Kızıltaş köyüne taşındığından ,Dağcı'nın çocukluk hatıralarıyla, daha sonra edebi eserlerinin sosyal zemini teşkilindeki tesirinden olmalı ki o, kendini hep Kızıltaş'lı olarak kabul etmiştir. Babası önceleri çiftçilikle uğraşan , devrimden sonra Belediyede çalışan Emir Hüseyin Dağcı, annesi "Emir Saliler" sülalesinden Fatma Hanım'dır.
Cengiz Dağcı, İlk edebi zevkini, amcası Seyit Ömer Dağcı'nın aile içinde Ömer Seyfettin'den okuduğu hikayelerden alır. Sovyet rejiminin ilk yılları sayılan 1920'lerde uygulamaya konan(NEP) Yeni Ekonomik Politika çevresinde nisbeten problemsiz geçen yılların ardından, 1928'de başlayan Kırım'ın Ruslaştırılması ve Türklerden arındırılması politikası takib eder. Toplu Yahudi yerleşimine açılıp, özel mülkiyetin tamamen yasaklandığı bu politika sonucunda, Kırım Türkleri, Kırım'dan yıldırma taktiğiyle boşaltılmaya başlar ve aile 1931 kışında ilk defa baba Seyit Ömer Dağcı'nın bilinmeyen bir sebeple Rus askerler tarafından tutuklanışına şahit olur.
1932'de babanın hapishaneden çıkmasıyla Akmescit'e taşınan Dağcı ailesinde, Cengiz Dağcı'nın 12. Numune Mektebinde okul ve eğitim hayatı başlar. Ortaokul yıllarında yoğun bir okuma faaliyetine girişen Cengiz Dağcı'nın Abdullah Tobay (Kazan Türk Şairi) , Bekir Çobanzade, A. Bhok, Puşkin gibi şairleri okurken görürüz.
İlk eseri mahsullerini ( Kartanay ve Eçkisi, Gül ile Bülbül, Çadırdağı manzumeleri) Gençlik Dergisinde yazıp , ardından Kırım-Tatar Yazarlar Birliği'nin yayın organı olan"Edebiyat Mecmuası"na geçer, Edebiyata şiirle başlayan Cengiz Dağcı, çocukluktan gençliğe atladığı çağlarda, bir yandan çalışıp, bir yandan şiirle meşgul olurken 1938'de Akmescit'te Orta Okulu bitirip aynı yıl Kırım Pedagoji Enstitüsü'nün Tarih bölümüne kaydolur.
Pedagoji Enstitüsü'nde Dağcı'dan başka Göseve'den gelen bir genç daha vardır, bu gencin gayesi enstitüyü bitirdikten sonra, tarih sahasında doktora yapıp, Kırım Hanlıklar devrinin tarihini yazmaktır. Bu genç sayesinde Tarih'e ilgi duymaya başlayan Dağcı, bu yılların birikimiyle daha sonra "Genç Temuçin" adlı eserini kaleme alacaktır.
1938-1940 yıllarında iki yıl Pedogoji enstitüsünde eğitim gören Dağcı, 2. Dünya Harbi'nin başlayıp, askere alınmasıyla eğitim son bulacak, savaşa katılmak için cepheye gidecektir. Kırım'dan trenle odesa'ya gelen Dağcı, Odesa Askeri Okulu'nda kısa süren bir eğitimin ardından Tank Teğmeni olarar mezun olmuş, hemen aralarına gönderildiği Ukrayna cephesinde, Almanlarla-Kızılordu arasında cereyan eden savaşta 1941 Ağustosu'nda Almanlara esir düşmüştür. Hayatının üç-dört yılını,açlık, susuzluk ve soğuktan dolayı binlerce insanın öldüğü Kiravograd, oradan da Uman esir kampında geçiren Dağcı, savaşın seyrinin değişmeye başladığı 1942 yılında Alman Genelkurmay Doğu Dairesinin, gayri Rus halklarından Rus kızılordusuna karşı savaştırmak için lejyoner birlikleri kurma projesi çerçevesinde, Türkistan lejyonuna katılmıştır. Ne varki bu çabalar sonucu değiştirmeyecek, Alman ordularının, Kızılordu karşısında ünlü Stalingrad bozgununda, Dağcı yakalanacak ve Polonya'ya geçecektir. Tedavi için hastahanede yatarken, daha sonra eşi olacak olan ve hayatını değiştirecek olan hemşire Regina B. Klezesko ile tanışmaları bu yıllara rastlar.
1943-1946 yılları arasında muhtemelen hem kızılordu, hem de Almanlara karşı çete harbi veren Polonyalı vatanseverler saflarında çarpıştığı farzedilen( Kendisi bu yıllar hakkında bilgi vermiyor) Doğu, 1945'de evlendiği eşiyle birlikte önce Berlin'e, ardından 1946'da Londra'ya geçerek iltica eder. Artık bir ömür boyu yaşayacağı İngiltere hayatı başlamıştır. Savaş yıllarının bütün yıkık döküklüğü ve mahrumiyeti içinde kendine yeni bir hayat kurmaya çalışan Dağcı bir yandan geçim derdiyle uğraşırken, öte yandan da, Türk Edebiyatına kazandıracağı eserleriyle, Kırım Türklerinin, Türkistan Türklerinin Rus zulmü karşısındaki trajedilerini ölümsüzleştirecektir.
Bütün eserlerini Türkçe yazıp, Türkçe yayınlanan eserleri bazı talihsizlikler sebebiyle İngilizce'ye tercüme edilmiş ancak "onlarda insandı" romanının on sayfalık bir kısmının İngilizce yayınlanması Londra edebiyat mahvellerinde derin yankı bularak , Index dergisi yaptığı yorumunda Dağcı'yı "Dağcı en az Soljenitsin kadar büyük bir romancı olarak" tanıtmakla yetinmiştir.
Şiirle başlağıdı hayatına bir ara, (1939) gazeteciliği de ekleyen Dağcı, "Komsomolets" gazetesinde muhabir ve mülakatçı olarak çalışmış, ancak komsomol üyesi olmadığından dolayı, işine son verileceğinin söylenmesiyle Komsomol üyesi olacaktır. Komsomolets gazetesinde kendi şiirlerinin yanında, Kırım halk şiirlerini ve Kırım folkloruna ait kültürel ürünleri tanıtma ve yayımlama imkânı bulur.
1946'da geçip yerleştiği Londra'da eşi Regna hanımdan Arzu adında bir kızı olan(geçtiğimiz yıllarda eşi vefat etmiştir.) halen hayatını Londra'da devam ettirmektedir.
Cengiz Dağcı'nın memleketimizde yayınlanmış eserlerinin başlıcaları şunlardır:
Genç Temuçin, Onlarda İnsandı, Ölüm ve Korku Günleri, O Topraklar Bizimdi, Dönüş, Badem Dalına Asılı Bebekler, Üşüyen Sokak, Anneme Mektuplar, Benim Gibi Biri, (Hatıraları) Yansılar(1,2,3,,4), Ben ve İçimdeki Ben(Yansılar/5)
Cengiz Dağcı, İlk edebi zevkini, amcası Seyit Ömer Dağcı'nın aile içinde Ömer Seyfettin'den okuduğu hikayelerden alır. Sovyet rejiminin ilk yılları sayılan 1920'lerde uygulamaya konan(NEP) Yeni Ekonomik Politika çevresinde nisbeten problemsiz geçen yılların ardından, 1928'de başlayan Kırım'ın Ruslaştırılması ve Türklerden arındırılması politikası takib eder. Toplu Yahudi yerleşimine açılıp, özel mülkiyetin tamamen yasaklandığı bu politika sonucunda, Kırım Türkleri, Kırım'dan yıldırma taktiğiyle boşaltılmaya başlar ve aile 1931 kışında ilk defa baba Seyit Ömer Dağcı'nın bilinmeyen bir sebeple Rus askerler tarafından tutuklanışına şahit olur.
1932'de babanın hapishaneden çıkmasıyla Akmescit'e taşınan Dağcı ailesinde, Cengiz Dağcı'nın 12. Numune Mektebinde okul ve eğitim hayatı başlar. Ortaokul yıllarında yoğun bir okuma faaliyetine girişen Cengiz Dağcı'nın Abdullah Tobay (Kazan Türk Şairi) , Bekir Çobanzade, A. Bhok, Puşkin gibi şairleri okurken görürüz.
İlk eseri mahsullerini ( Kartanay ve Eçkisi, Gül ile Bülbül, Çadırdağı manzumeleri) Gençlik Dergisinde yazıp , ardından Kırım-Tatar Yazarlar Birliği'nin yayın organı olan"Edebiyat Mecmuası"na geçer, Edebiyata şiirle başlayan Cengiz Dağcı, çocukluktan gençliğe atladığı çağlarda, bir yandan çalışıp, bir yandan şiirle meşgul olurken 1938'de Akmescit'te Orta Okulu bitirip aynı yıl Kırım Pedagoji Enstitüsü'nün Tarih bölümüne kaydolur.
Pedagoji Enstitüsü'nde Dağcı'dan başka Göseve'den gelen bir genç daha vardır, bu gencin gayesi enstitüyü bitirdikten sonra, tarih sahasında doktora yapıp, Kırım Hanlıklar devrinin tarihini yazmaktır. Bu genç sayesinde Tarih'e ilgi duymaya başlayan Dağcı, bu yılların birikimiyle daha sonra "Genç Temuçin" adlı eserini kaleme alacaktır.
1938-1940 yıllarında iki yıl Pedogoji enstitüsünde eğitim gören Dağcı, 2. Dünya Harbi'nin başlayıp, askere alınmasıyla eğitim son bulacak, savaşa katılmak için cepheye gidecektir. Kırım'dan trenle odesa'ya gelen Dağcı, Odesa Askeri Okulu'nda kısa süren bir eğitimin ardından Tank Teğmeni olarar mezun olmuş, hemen aralarına gönderildiği Ukrayna cephesinde, Almanlarla-Kızılordu arasında cereyan eden savaşta 1941 Ağustosu'nda Almanlara esir düşmüştür. Hayatının üç-dört yılını,açlık, susuzluk ve soğuktan dolayı binlerce insanın öldüğü Kiravograd, oradan da Uman esir kampında geçiren Dağcı, savaşın seyrinin değişmeye başladığı 1942 yılında Alman Genelkurmay Doğu Dairesinin, gayri Rus halklarından Rus kızılordusuna karşı savaştırmak için lejyoner birlikleri kurma projesi çerçevesinde, Türkistan lejyonuna katılmıştır. Ne varki bu çabalar sonucu değiştirmeyecek, Alman ordularının, Kızılordu karşısında ünlü Stalingrad bozgununda, Dağcı yakalanacak ve Polonya'ya geçecektir. Tedavi için hastahanede yatarken, daha sonra eşi olacak olan ve hayatını değiştirecek olan hemşire Regina B. Klezesko ile tanışmaları bu yıllara rastlar.
1943-1946 yılları arasında muhtemelen hem kızılordu, hem de Almanlara karşı çete harbi veren Polonyalı vatanseverler saflarında çarpıştığı farzedilen( Kendisi bu yıllar hakkında bilgi vermiyor) Doğu, 1945'de evlendiği eşiyle birlikte önce Berlin'e, ardından 1946'da Londra'ya geçerek iltica eder. Artık bir ömür boyu yaşayacağı İngiltere hayatı başlamıştır. Savaş yıllarının bütün yıkık döküklüğü ve mahrumiyeti içinde kendine yeni bir hayat kurmaya çalışan Dağcı bir yandan geçim derdiyle uğraşırken, öte yandan da, Türk Edebiyatına kazandıracağı eserleriyle, Kırım Türklerinin, Türkistan Türklerinin Rus zulmü karşısındaki trajedilerini ölümsüzleştirecektir.
Bütün eserlerini Türkçe yazıp, Türkçe yayınlanan eserleri bazı talihsizlikler sebebiyle İngilizce'ye tercüme edilmiş ancak "onlarda insandı" romanının on sayfalık bir kısmının İngilizce yayınlanması Londra edebiyat mahvellerinde derin yankı bularak , Index dergisi yaptığı yorumunda Dağcı'yı "Dağcı en az Soljenitsin kadar büyük bir romancı olarak" tanıtmakla yetinmiştir.
Şiirle başlağıdı hayatına bir ara, (1939) gazeteciliği de ekleyen Dağcı, "Komsomolets" gazetesinde muhabir ve mülakatçı olarak çalışmış, ancak komsomol üyesi olmadığından dolayı, işine son verileceğinin söylenmesiyle Komsomol üyesi olacaktır. Komsomolets gazetesinde kendi şiirlerinin yanında, Kırım halk şiirlerini ve Kırım folkloruna ait kültürel ürünleri tanıtma ve yayımlama imkânı bulur.
1946'da geçip yerleştiği Londra'da eşi Regna hanımdan Arzu adında bir kızı olan(geçtiğimiz yıllarda eşi vefat etmiştir.) halen hayatını Londra'da devam ettirmektedir.
Cengiz Dağcı'nın memleketimizde yayınlanmış eserlerinin başlıcaları şunlardır:
Genç Temuçin, Onlarda İnsandı, Ölüm ve Korku Günleri, O Topraklar Bizimdi, Dönüş, Badem Dalına Asılı Bebekler, Üşüyen Sokak, Anneme Mektuplar, Benim Gibi Biri, (Hatıraları) Yansılar(1,2,3,,4), Ben ve İçimdeki Ben(Yansılar/5)