Bu çalışmada cümle ögelerinden belirtisiz nesnenin Türkçe söz dizimi içindeki yeri
hakkında tarihî lehçeler ve Türkiye Türkçesi ile sınırlandırılmış bir değerlendirme yapılacaktır. -A
ekli – hatta -DAn ekli – bir kısım tamlayıcıların da bazı gramerlerde ve araştırmalarda nesne terimi
ile karşılandığını dikkate alarak öncelikle bu çalışmada nesne terimi ile kastedilen öge hakkında
bir açıklama yapmak gerektiğini düşünüyorum. Bu yazıda, nesne terimi ile akkuzatif ekinden
başka hâl eki taşımayan veya hâl eksiz de kullanılabilen cümle ögesi kastedilmiştir. Yazının başlığı
olan “belirtisiz nesne” terimi ise içinde anlamca belirlilik niteliği veren başka gramatikal ögeler
bulunsa da nesnenin akkuzatif eki taşımayan hâli için kullanılmıştır. Ancak yazıda belirtisiz nesne
ve belirtili nesne terimleri yerine -bu çalışmaya mahsus olmak üzere- daha çok akkuzatif ekli
nesne, akkuzatif eksiz nesne terimlerine yer verilmiştir. Bu tercihte, belirli, belirsiz, belirtili,
belirtisiz gibi terimlerin nesnenin aynı zamanda anlam boyutunu da çağrıştırdıkları için herhangi
bir karışıklığa sebep olabilecekleri endişesi etkili olmuştur.
Türkçe söz dizimindeki karakteristik özne-tümleç-yüklem sırasına rağmen cümle ögeleri,
bazı genel eğilimler yanında cümlenin anlamını çeşitli oranlarda etkileyebilecek bir hareketliliğe,
bir esnekliğe sahiptir. Yer değiştiren bir öge, bazen özel bir anlam vurgusuna, bazen bir belirliliğe
veya belirsizliğe işaret eder, bazen de cümlenin anlamını tamamen değiştirir. Cümle ögeleri içinde
yer değiştirmeye en fazla direnen ögelerden biri de belirtisiz nesne yani akkuzatif eksiz nesnedir.
Nesne, içinde yer aldığı cümlenin yardımcı değil zorunlu ögesi veya ögelerinden biridir; hâl
eksiz veya akkuzatif eki ile kullanılır. Bu iki farklı kullanılış, nesnenin söz dizimi içindeki yerini
ve anlamını etkilemiştir. Belirtisiz nesne – yani akkuzatif eksiz nesne – genellikle yüklemin
yanında yer alırken, akkuzatif ekli nesne yüklemle ilişkilerinde – akkuzatif ekli nesneye göre –
bağımsız bir öge olarak söz dizimi içinde daha rahat yer değiştirir. Akkuzatif eksiz nesne,
“belirsizlik” ve “genellik” niteliği ile zorunlu ögesi olduğu fiile bağımlıdır. Nesnenin anlamı
yüklemin anlamıyla birleşerek “dinleyenin şuurunda tamamiyle bütün bir tasavvuru çağrıştırır.”
(2004) V. Uluslararası Türk Dili Kurultayı Bildirileri I, 20–26 Eylül 2004,
Ankara: TDK, 1615–1624.
(Grønbech 1995: 110). “Söz vermek, ders çıkarmak” örneklerinde olduğu gibi birleşik fiil
oluşturmaya diğer cümle ögelerinden daha elverişli olması, akkuzatif eksiz nesnenin bu
“belirsizlik”, “genellik” niteliğinden kaynaklanmaktadır. Aralarındaki ilişkinin mahiyetinden
dolayı böyle nesneler söz dizimi içinde yüklemin yanında yer alırlar. Ancak nesne, çeşitli
gramatikal yollarla “belirlilik” kazandığında fiille arasındaki bağ gevşemekte ve böylece
gerektiğinde yüklemin önünden uzaklaşabilmektedir.
Bu husus, nesneyi konu alan araştırmalarda ve gramerlerimizde vurgulanmıştır. Konuyla
ilgili özel tespitleri olan Grønbech, belirtisiz nesnenin bu özelliğini şöyle ifade ediyor: “Nesneden
başka bir diğer cümle unsuru doğrudan doğruya fiilin önüne gelirse ve dolayısıyla nesne daha
geriye atılmak durumunda kalırsa, sonuncu daima ekin düşmesi gerektiği durumlarda da yükleme
hâline dönüşür.” (Grønbech 1995: 139). Bu genellemelere rağmen tarihî metinlerimizde ve bugün
Türkiye Türkçesinde çok yaygın olmamakla birlikte bir anlamı öne çıkarma ve vurgulama
ihtiyacıyla veya başka bir sebeple nesne dışındaki bir öge yükleme yaklaştığında, akkuzatif eksiz
nesne akkuzatif eki almadan da başka gramatikal yollarla belirlilik kazanarak yüklemden
uzaklaşabilmektedir.
Akkuzatif eksiz bir nesne ile yüklem arasındaki bağımlı şekil ilişkisi da / de, dahi, bile gibi
bağlama, pekiştirme işlevli edatlarla ve soru eki/edatı -mI ile gevşer. Bu gevşeme, bağımlılığın da
derecesini göstermektedir. Akkuzatif eksiz nesne-yüklem ilişkisi, meselâ belirtisiz isim
tamlamalarındaki tamlayan-tamlanan ilişkisine göre daha toleranslıdır. Çünkü belirtisiz isim
tamlamalarında iki unsur arasına edat dahil hiçbir kelime giremez. Akkuzatif eksiz bir nesne ile
yüklem arasındaki şekil ilişkisini etkileyen edatlar, işlevsiz dil birimleri olmadıklarına göre bu iki
öge arasındaki anlam ilişkisini de etkileyeceklerdir. Meselâ Roman da okudum cümlesi, da edatı
ile bize Hikâye okudum, roman da okudum gibi bağlı bir yapıyı çağrıştırabilir. Bu cümlelerde
nesneler, belirtisiz nesnelerdir. Ancak bunlar tek olarak değil, bağlı yapı içinde
değerlendirildiğinde nesnelerin belirsizlik dereceleri arasında fark ortaya çıkmaktadır. Tek bir
cümle sınırları içinde bir cinsi, bir türü karşılayan roman ve hikâye, bağlı yapıda anlam
daralmasına uğrayarak kitap gibi anlam boyutu daha geniş bir cins, bir tür içinde kısmî bir
belirlilik kazanmaktadır.
Bugünkü Türkiye Türkçesinde olduğu gibi tarihî lehçelerde de bir önceki cümle ile bağlantı
sağlamak ve nesnenin anlamını pekiştirmek üzere akkuzatif eksiz nesne ile yüklem arasına
bağlama/pekiştirme edatları ve soru eki/edatı girebilmektedir. Aşağıda çok sık rastlanan bu
kullanımla ilgili birkaç örnek verilmiştir:
İncü dahı dizer (Marzubannâme 250)
İşâret hoz bilmez (Marzubannâme 242)
Ammâ eger sulh isteyüb tuhfeler dahı viribiyevüz (Marzubannâme 255)
Şol kadar ni’met ve ganîmet dahı vermeye ( Kelîle ve Dimne 28)
Ebu Müslim Kahtabe’ye yardımçun on biŋ er dahı göndürdi (Târih-i İbn-i Kesîr 246)
Bir köprüg dahı yasaŋ (Eckmann 1988: 64)
Yataçak yir mi bulduŋ, yurt mı bulduŋ noldı saŋa (Dede Korkut 192/12)
Nesnelere “belirlilik”, dolayısıyla “bağımsızlık” kazandıran ögelerden biri akkuzatif ekidir.
Bu ekin “belirlilik” kazandırma işlevi, tarihî ve bugünkü bazı lehçelerde sadece nesnede değil
ismin isimle ve ismin çekim edatlarıyla ilişkisinde de ortaya çıkmaktadır. Yani akkuzatif ekinin
işlevi sadece nesne ile sınırlı değildir. Ek, meselâ “Efrasiyabnı oglı, yıglamaknı sebebi”
örneklerinde ismin isimle, “anı teg, bizni üçün” örneklerinde ise ismin çekim edatlarıyla ilişkisinde
belirtme görevi yapmaktadır (Karahan 1996: 607). Böyle örnekler Türkiye Türkçesinde yoktur.
Akkuzatif eki bu işleviyle ilgi hâli ekine benzer. Nasıl isim tamlamalarında birinci unsur ilgi hâli
eki ile bağımsızlaştırılıyorsa nesne de akkuzatif eki ile yüklemden bağımsız hâle
getirilebilmektedir (Grønbech 1995: 123). Akkuzatif eki ile ilgili iki önemli tartışmayı da burada
zikretmek istiyorum. Bunlardan biri akkuzatif ekinin içinde bulunduğu kategoridir. Ekin hâl
kategorisi içinde değerlendirilip değerlendirilmeyeceği hususu bugün tartışılmaktadır (Uzun 2000:
232). “Belirli kavram kategorilerinin taşıyıcısı olmadığı”nı savunan Grønbech’e göre bu ek, isim
ile fiil arasında sağlam bir bağlantı meydana gelmesini önleyen bir kelime ayırıcısıdır. O, örnek
olarak Böthlingk’ten Yakutça Ū istim ‘Su içtim’ ve Ūnu istim ‘Suyu içtim’ cümlelerini nakleder ve
cümlelerin ilkinde yapılan, ikincisinde de içilen şeyin ne olduğu anlatıldığı için iki cümle arasında
fark bulunduğunu kaydeder. Akkuzatif ekinin diğer bazı hâl eklerinden farklı olarak fiil-tamlayıcı
ilişkisini kuran, yönlendiren bir ek değil, nesneye tam veya kısmî belirlilik anlamı kazandıran bir
ek olduğu dil biliminde seslendirilen bir görüştür (Karahan 1996: 610). Diğer bir tartışma da ekin
belirtme işlevi etrafında cereyan etmektedir. Akkuzatif eki, yapısında bir belirsizlik sıfatı bulunan
bir sıfat tamlamasını bir belirsizlik sıfatına rağmen – belirli yapabilir mi? Johanson’a göre
akkuzatif ekinin belirlilik işlevi bir kitabı gibi belirsizlik sıfatı biri taşıyan bir örnekte ortadan
kalkmakta ve ek belirlilikten çok özgüllük (specificity) ifade etmektedir. Meselâ Kitabı okudum
cümlesinde hangi kitabı okuduğumuz bellidir; Bir kitabı okudum cümlesinde ise hangi kitabı
okuduğumuz belli değildir. Bu yapı bazı dil bilimi kaynaklarında mantıksal olmayan bir birleşim
olarak değerlendirilir (Johanson 1977:1186-1203 Çeviri: Çelik – Özsoy ).
Akkuzatif eki ile belirlilik niteliği kazanan ve bağımsızlaşan nesne söz dizimi içinde
serbestçe dolaşabilmektedir. Ancak bu dolaşma amaçlanan anlam vurgusu çerçevesinde gelişir. Yer
değiştirmeler keyfî ve gelişigüzel değildir.
Nesnelere belirlilik anlamı veren gramatikal ögelerden biri de iyelik ekidir. İyelik eki,
eklendiği ismi söylenen veya söylenmeyen bir başka kavramla ilişkilendirerek, o kavramı
genellikten kurtarır, belirli yapar. Böyle olduğu için birinci unsuru iyelik ekli isim olan meselâ
Uygur Türkçesinden oglum savı, ögüküm köŋli (Grønbech 1995: 95), Eski Anadolu Türkçesinden
göŋlüm odı, gözlerüm nurı, bahtum güneşi, kirpügüŋ okı (Timurtaş 1981: 67, 68), Çağatay
Türkçesinden atası atı, anası kabri (Eckmann 1988: 58) gibi isim tamlamalarında birinci unsur ilgi
hâli ekine ihtiyaç duymaz. Söz diziminde de akkuzatif eki taşımayan nesneler, iyelik ekleri ile
belirlilik, dolayısıyla bağımsızlık kazanmakta ve gramatikal bir engel olmadan – tabiî gerektiğinde
– kolayca yüklemin yanından uzaklaşabilmektedir. Tarihî lehçelerden bu duruma pek çok tanık
getirmek mümkündür:
Günlerüm dün eyledi ( Timurtaş 1981:71)
Düş gördüm ve nice gördügüm girü unıtdum (Marzubannâme 263)
Oşbu benüm haberüm ol balıklara degür (Marzubannâme 273)
Ben kız kardaşum Hâbile virmezem (Kısas-ı Enbiyâ 101)
Ya Kâbil kardaşuŋ niçün öldürdüŋ? (Kısas-ı Enbiyâ 101)
Bu örneklerdeki nesneler, akkuzatif eki almamalarına rağmen bir türü, bir cinsi değil, bana,
sana, ona, yani bir şahsa ait bilinen bir varlığı karşılarlar ve söz dizimi içinde belirli nesneler
olarak serbestçe dolaşabilirler. Böyle örnekler Türkiye Türkçesinde görülmez. Türkiye
Türkçesinde iyelik ekli bir nesne mutlaka akkuzatif eki istemekte ve ancak akkuzatif eki ile söz
dizimi içinde hareket kabiliyetine sahip olmaktadır.
Nesneleri bağımsızlaştırarak gerektiğinde yüklemden uzaklaştırabilen bir başka yapı da
kelime gruplarıdır. Nesneleri belirtmek, pekiştirmek ve nitelemek amacıyla kurulan kelime
gruplarında, belirtilen, pekiştirilen, nitelenen isim genel olma, tür olma niteliğini kaybeder ve
böylece kısmî de olsa bir belirlilik kazanır. Bunun için en uygun yapı, sıfat tamlamalarıdır. Sıfat
tamlamaları, bir ismin niteleyen veya belirten tarafından daraltılmış anlamını taşır (Banguoğlu
1990: 500). Dil bilimi kaynaklarında gerek belirtme gerekse niteleme sıfatları küme daraltıcı
olarak nitelendirilmektedir (Akerson 2000: 96, 100, 106). Yani isimler, niteleme ve belirtme
sıfatları ile genelden, türden uzaklaşır, belirlilik kazanırlar. Bu özellik, tarihî lehçelerde, sıfat
tamlaması kuruluşundaki akkuzatif eksiz nesnelerin söz dizimi içindeki yerini etkilemiştir. Bu
yapıdaki nesneler, başka bir ögenin bir anlam vurgusu ile yüklemin yanında yer alması durumunda
akkuzatif eki almadan yüklemden uzaklaşabilmektedir. Aşağıda verilen örnekler, çeşitli tarihî
dönemleri temsil eden eserlerden alınmıştır. Örneklerde de görüleceği gibi nesne olan sıfat
tamlamalarının bir kısmı belirtme, bir kısmı da niteleme sıfatlarıyla kurulmuştur:
Bunça budun kop itdim (Kül Tigin Abidesi, Güney Cephesi 2, 3)
Bunuŋ gibi mâlihülyâlar şol kadar söyledi (Gülistan Tercümesi 178)
Saŋa munça türlü ni’met ve ziynet anıŋ üçün birdi (Gülistan Tercümesi 2)
Dürlü ilm hikmet anlara talim itdürür (Marzubannâme 225)
Çok mâl dost düşmen yolında harc itmişem (Marzubannâme 220)
Yana bir sir söz kulagıŋa aydı (Nehcü’l-Ferâdis 157/6)
Bir altun bir yoldaşlarına virüb ta’âm almaga viribidiler (Marzubannâme 222)
Bir kov anlar dahı getürdiler (Dede Korkut 11/10)
Amma ben bu ılan gerek baguban eliyile öldürem (Marzubannâme 227)
Bizi hayır duâdan ferâmuş itmesin diyü bir gayrı kürk hakîre ihsân eyledi (Evliyâ Çelebi
101)
Biş biŋ dahı aŋa virdi (Târih-i İbn-i Kesîr 139)
Men on miŋ yarmak bir kimerse katında emânat koydum (Nehcü’l-Ferâdis 195/3)
Tegme yılda altmış câme böz, bir kat ton za’îfenga bereyin (Kısasü’l-Enbiyâ 144r)
Beş batman etmek, beş batman et, beş batman un, beş kümüş yarmak bir câme böz ol
balık birle Süleymâŋa berdiler (Kısasü’l-Enbiyâ 144r)
Ogul kız erdin bolur tesen Meryemge isi teg ogul atasız ruzi kıldı ( Kısasü’l-Enbiyâ 67r)
Hızır gibi âb-ı hayat benden içti (Marzubannâme 239)
Belki yalıncak padişahlık nice isteyelüm (Marzubannâme 236)
Acı tırnak ağ boynına takalum (Dede Korkut 29/13)
Dede Korkut’ta geçen bazı örneklerde nesne uzaklaşması, vurgudan ziyade cümleler
arasındaki öge paralelizminden (sentaktik paralelizm) kaynaklanmaktadır (Konuyla ilgili olarak
bkz. Üstünova 2002: 50-59).
Kara otağa kondurdılar, kara kiçe altına döşediler, kara koyun yahnısından öŋine
getürdiler (Dede Korkut 11/10)
Kara otağa konduruŋ, kara kiçe altına döşen, kara koyun yahnısından öŋine getürüŋ (Dede
Korkut 13/2)
Bu cümlelerde altına kelimesi otağa ve öŋine kelimelerine paralel olarak yüklemin yanında
yer aldığı için nesne olan kara kiçe sıfat tamlaması yüklemden uzaklaşmıştır. Tekin, gramerinde
uzaklaşmayı, nesnenin yapısına değinmeyerek “Bazı durumlarda, özellikle öznenin vurgulanması
istendiğinde cümle devrik olabilir, yani özne tümleçten sonraya alınabilir.” (Tekin 2003: 211)
şeklinde açıklamakta ve nesnenin yapısına değinmemektedir. Ergin’e göre ise bu konuyu “Nesne
uzaklaşması yerine yer tamlayıcısı yaklaşması şeklinde görmek de mümkündür.” (Ergin 1963:
479). El-Kavâninü’l-Külliye’de belirtisiz nesnenin yeri ile ilgili olarak verilen “Birdüm bege bir
at” örneğinde yüklemden uzaklaşan nesne sıfat tamlaması kuruluşundadır. Ancak eserde bu
yapının değil belirtisiz nesnenin yüklemin hemen yanında bulunduğu “Bir at birdüm bege”
yapısının en fasih ve en yaygın yapı olduğu belirtilir (El-Kavânin 44). Gerçekten de akkuzatif
eksiz nesnenin yüklemden uzaklaşması olayı hiçbir dönemde yaygın değildir. Uzaklaşan nesneler
ise genellikle sıfat tamlaması kuruluşundadır. Çok seyrek olmak üzere isim tamlaması ve tekrar
grubu kuruluşundaki bazı akkuzatif eksiz nesneler de yüklemden uzaklaşabilmektedir.
Yazıtlarda geçen Kagan at bunta biz birtimiz (Kül Tigin Abidesi, Doğu Cephesi 20)
cümlesinde nesne, bir isim tamlamasıdır ve yüklemle arasına başka ögeler girmiştir. Üze Türk
teŋrisi, Türk ıduk yiri subı ança itmiş (Kül Tigin Abidesi, Doğu Cephesi 10, 11) cümlesinin
nesnesi de akkuzatif eksiz bir isim tamlamasıdır.
Yine yazıtlarda geçen şu cümlelerde, yüklemden uzaklaşan nesneler tekrar grubu
kuruluşundadır:
Yelme kargu edgüti urgıl (Tonyukuk Abidesi, Birinci Taş, Kuzey Cephesi 2)
Altun kümüş işgiti kutay buŋsuz ança birür (Kül Tigin Abidesi , Güney Cephesi 5)
Taranan eserlerde aykırı tek tük bazı örneklere de rastlanmıştır. Yazıtlardaki Sab ança ıdmış
(Tonyukuk Abidesi, Birinci Taş, Güney Cephesi 2) ve tartışmalı bir cümle olan Öd teŋri yaşar (Kül
Tigin Abidesi, Kuzey Cephesi 10) cümlesinde uzaklaşan nesneler, kelime grubu değildir. Ergin’in
Dede Korkut Kitabı’nda verdiği(1958–1963) verdiği 12 örneğin 9’u sıfat tamlaması
kuruluşundadır. Yüz yire kodı (204-11), yüz göge tutdılar (68-8), at meydana sürdi (286-3)
örneklerinde ise uzaklaşan nesneler tamlama değildir. Taranan diğer eserlerde de Saman çok
virürler (Marzubannâme 245), Atka eger o yasadı (Eckmann 1988: 64), Benüm katımda mâl nice
emânat kor? (Târih-i İbn-i Kesîr, 178), Dahhâk’ın memleketine hatar nice irişdi. (Gülistan
Tercümesi, 136) cümlelerinde olduğu gibi aykırı birkaç örneğe rastlanmıştır.
Tarihî lehçelerde akkuzatif eksiz bir nesneyi yüklemden uzaklaştıracak kadar vurguya
ihtiyacı olan ögelerin daha çok anıŋ üçün, anlara, anlar, anda, benden, niçe, ança, bunta, biz gibi
zamir kökenli olduğu görülmektedir. Zamirlerle ilgili araştırmalarda bu eğilimin sebepleri üzerinde
durulmalıdır.
Akkuzatif eksiz bir nesneyi yüklemden uzaklaştıran bir başka yapı da bağlı cümlelerdir.
Meselâ Türkiye Türkçesinde İki kitap sana vereyim, üç kitap da arkadaşına vereyim gibi bağlı bir
yapıda akkuzatif eksiz nesnelerle yüklem arasına başka ögeler girmiş ve nesne yüklemden
uzaklaşmıştır. Tek bir cümlenin sınırları içinde gramatikal bir bozukluğa sebep olan bu durum,
bağlı bir yapının sınırları içinde kurallı bir kullanımdır. Verilen bu örnekte de olduğu gibi,
akkuzatif eksiz nesnelerin yüklemden uzaklaşabilmeleri için sıfat tamlaması kuruluşunda olmaları,
yapılarında mutlaka sayı veya belirsizlik sıfatı bulunması ve anlamca paralellik arz eden,
karşılaştırma, beraberlik bildiren bağlı cümleler içinde yer almaları gerekmektedir. Bu hususu
Gencan “de ile bağlanmış eşit kısımlardaki belirtisiz nesnelerle yüklemler arasına başka tümleçler
de girebilmektedir.” şeklinde açıklar ve Bir gömlek kendime, bir gömlek de Orhan’a aldım; Bir
top Orhan’dan, bir top da Yalçın’dan aldım örneklerini verir (Gencan 1971: 97). Aynı yapı, Uzun
tarafından da değerlendirilmiş ve “Yandaşlık Türkçede mutlak değildir, sıralı yapılarda ve bazı
bağlaçlarda belirtisiz ad öbeği – eylem yandaşlığı gerekmeyebilir.” açıklaması ile Ali bir kitap dün
aldı, bir kitap bugün (Uzun 2000: 204) örneği verilmiştir. Bu yapı, Türkçenin tarihî dönemleri için
de mümkün olabilecek bir yapıdır. Ancak sınırlı taramalarımız sırasında bu yapıyı
örneklendiremedik.
Sonuç olarak şunları söyleyebiliriz:
1. Akkuzatif eksiz bir nesne bugün Türkiye Türkçesinde ve tarihî lehçelerde bazı özel
yapılar içinde yüklemden uzaklaşabilmektedir.
2. Nesneye belirlilik anlamı veren sadece akkuzatif eki değildir. Nesne başka yapılarla da
belirlilik kazanmaktadır.
3. Bir cümlede imkânsız olan öge dizilişi, birbirine bağlı cümlelerde mümkün
olabilmektedir. O hâlde öge diziliş kuralları, bağlı cümleleri de içine alacak şekilde belirlenmelidir.
4. Bu çalışmada üzerinde durduğumuz akkuzatif eksiz nesnenin söz dizimindeki yeri
konusu, hem tarihî lehçelerde, hem de bugünkü lehçelerde daha geniş bir inceleme konusu olmalı,
bu kullanımın hangi dönemlerde ve hangi lehçelerde daha yaygın olduğu araştırılmalıdır.
Örneklerin Alındığı Eserler
Dede Korkut bk. Ergin (1958–1963), El-Kavânin bk. Toparlı – Çögenli – Yanık (1999),
Evliyâ Çelebi bk. Gökyay (1996), Gülistan Tercümesi bk. Özkan (1993), Karamanlıoğlu (1989),
Kelîle ve Dimne bk. Zajączkowski (1934), Kısas-ı Enbiyâ bk. Cemiloğlu (1994), Kısasü’l-Enbiyâ
bk. Ata (1997), Kül Tigin Abidesi bk. Ergin (1970), Marzubannâme bk. Korkmaz (1973),
Nehcü’l-Ferâdis bk. Eckmann (1995), Târih-i İbn-i Kesîr bk. Ergüzel (1999), Tonyukuk Abidesi
bk. Ergin (1970)
Kaynaklar
Akerson, F. E. (2000), Dile Genel Bir Bakış, İstanbul: Multilingual.
Ata, A. (1997) Kısasü’l-Enbiyâ, Ankara: TDK Yayınları
Banguoğlu, T. (1990) Türkçenin Grameri, Ankara: TDK Yayınları
Cemiloğlu, İ. (1994) Kısas-ı Enbiyâ Nüshası Üzerinde Sentaks İncelemesi, Ankara: TDK
Yayınları
Çelik, M. – Özsoy, A. S. (Baskıda) Türkçe Tümcelerde Belirlilik ve İletişimsel Sözce Bakış
Açısı
(L. Johanson’un “Bestimmtheit und Mitteilungsperspektive im türkischen Satz. Zeitschrift
der Deutschen Morgenländischen Gesellschaft, Suppl. III: 2. 1186-1203. başlıklı
makalesinin çevirisidir.)
Eckmann, J. (1995) Nehcü’l-Ferâdis, Ankara: TDK Yayınları
Eckmann, J. (1988) Çağatayca El Kitabı, çev. G. Karaağaç, İstanbul: İÜ, Edebiyat Fakültesi
Yayınları
Ergin, M. (1958–1963) Dede Korkut Kitabı 1–2, Ankara: TDK Yayınları
Ergin, M. (1970) Orhun Abideleri, 1000 Temel Eser, İstanbul: Milli Eğitim Basımevi
Ergüzel, M. M. (1999) Târih-i İbn-i Kesir Tercümesi, Ankara: TDK Yayınları
Gencan, T. N. (1975) Dilbilgisi, Ankara: TDK Yayınları
Gökyay, O. Ş. (1996) Evliya Çelebi Seyahatnamesi 1, Ankara: Yapı Kredi Yayınları
Grønbech, K. (1995) Türkçenin Yapısı, çev. M. Akalın, Ankara: TDK Yayınları
Johanson, L. (1977) Bestimmtheit und Mitteilungsperspektive im türkischen Satz,
Zeitschrift der Deutschen Morgenländischen Gesellschaft Suppl.III: 2, 1186–1203.
Karahan, L. (1996) Yükleme ve İlgi Hâli Ekleri Üzerine Bazı Düşünceler, Üçüncü Uluslar
Arası Türk Dili Kurultayı, TDK Yayınları, 605–611.
Karamanlıoğlu, A. F. (1989) Gülistan Tercümesi, Ankara: TDK Yayınları
Korkmaz, Z. (1973) Marzubanname Tercümesi, Ankara: TDK Yayınları
Özkan, M. (1993) Gülistan Tercümesi, Ankara: TDK Yayınları
Tekin, T. (2003) Orhon Türkçesi Grameri, İstanbul: TDA.
Timurtaş, F. K. (1981) Eski Türkiye Türkçesi, İstanbul: İÜ Edebiyat Fakültesi Yayınları
Toparlı, R. – Çögenli, S. – Yanık, N. H. (1999) El-Kavaninü’l-Külliye Li-Zapti’l-Lügati’t-
Türkiyye, TDK Yayınları, Ankara.
Uzun, N. E. (2000) Ana Çizgileriyle Evrensel Dilbilgisi ve Türkçe, İstanbul: Multilingual.
Üstünova, K. (2002) Dil Yazıları, Ankara: Akçağ Yayınevi
Zajączkowski, A. (1934) Studja nad językiem staroosmańskim. Wybrane ustępy z
anatolijskotureckiego przekładu Kalili i Dimny, Krakowie
hakkında tarihî lehçeler ve Türkiye Türkçesi ile sınırlandırılmış bir değerlendirme yapılacaktır. -A
ekli – hatta -DAn ekli – bir kısım tamlayıcıların da bazı gramerlerde ve araştırmalarda nesne terimi
ile karşılandığını dikkate alarak öncelikle bu çalışmada nesne terimi ile kastedilen öge hakkında
bir açıklama yapmak gerektiğini düşünüyorum. Bu yazıda, nesne terimi ile akkuzatif ekinden
başka hâl eki taşımayan veya hâl eksiz de kullanılabilen cümle ögesi kastedilmiştir. Yazının başlığı
olan “belirtisiz nesne” terimi ise içinde anlamca belirlilik niteliği veren başka gramatikal ögeler
bulunsa da nesnenin akkuzatif eki taşımayan hâli için kullanılmıştır. Ancak yazıda belirtisiz nesne
ve belirtili nesne terimleri yerine -bu çalışmaya mahsus olmak üzere- daha çok akkuzatif ekli
nesne, akkuzatif eksiz nesne terimlerine yer verilmiştir. Bu tercihte, belirli, belirsiz, belirtili,
belirtisiz gibi terimlerin nesnenin aynı zamanda anlam boyutunu da çağrıştırdıkları için herhangi
bir karışıklığa sebep olabilecekleri endişesi etkili olmuştur.
Türkçe söz dizimindeki karakteristik özne-tümleç-yüklem sırasına rağmen cümle ögeleri,
bazı genel eğilimler yanında cümlenin anlamını çeşitli oranlarda etkileyebilecek bir hareketliliğe,
bir esnekliğe sahiptir. Yer değiştiren bir öge, bazen özel bir anlam vurgusuna, bazen bir belirliliğe
veya belirsizliğe işaret eder, bazen de cümlenin anlamını tamamen değiştirir. Cümle ögeleri içinde
yer değiştirmeye en fazla direnen ögelerden biri de belirtisiz nesne yani akkuzatif eksiz nesnedir.
Nesne, içinde yer aldığı cümlenin yardımcı değil zorunlu ögesi veya ögelerinden biridir; hâl
eksiz veya akkuzatif eki ile kullanılır. Bu iki farklı kullanılış, nesnenin söz dizimi içindeki yerini
ve anlamını etkilemiştir. Belirtisiz nesne – yani akkuzatif eksiz nesne – genellikle yüklemin
yanında yer alırken, akkuzatif ekli nesne yüklemle ilişkilerinde – akkuzatif ekli nesneye göre –
bağımsız bir öge olarak söz dizimi içinde daha rahat yer değiştirir. Akkuzatif eksiz nesne,
“belirsizlik” ve “genellik” niteliği ile zorunlu ögesi olduğu fiile bağımlıdır. Nesnenin anlamı
yüklemin anlamıyla birleşerek “dinleyenin şuurunda tamamiyle bütün bir tasavvuru çağrıştırır.”
(2004) V. Uluslararası Türk Dili Kurultayı Bildirileri I, 20–26 Eylül 2004,
Ankara: TDK, 1615–1624.
(Grønbech 1995: 110). “Söz vermek, ders çıkarmak” örneklerinde olduğu gibi birleşik fiil
oluşturmaya diğer cümle ögelerinden daha elverişli olması, akkuzatif eksiz nesnenin bu
“belirsizlik”, “genellik” niteliğinden kaynaklanmaktadır. Aralarındaki ilişkinin mahiyetinden
dolayı böyle nesneler söz dizimi içinde yüklemin yanında yer alırlar. Ancak nesne, çeşitli
gramatikal yollarla “belirlilik” kazandığında fiille arasındaki bağ gevşemekte ve böylece
gerektiğinde yüklemin önünden uzaklaşabilmektedir.
Bu husus, nesneyi konu alan araştırmalarda ve gramerlerimizde vurgulanmıştır. Konuyla
ilgili özel tespitleri olan Grønbech, belirtisiz nesnenin bu özelliğini şöyle ifade ediyor: “Nesneden
başka bir diğer cümle unsuru doğrudan doğruya fiilin önüne gelirse ve dolayısıyla nesne daha
geriye atılmak durumunda kalırsa, sonuncu daima ekin düşmesi gerektiği durumlarda da yükleme
hâline dönüşür.” (Grønbech 1995: 139). Bu genellemelere rağmen tarihî metinlerimizde ve bugün
Türkiye Türkçesinde çok yaygın olmamakla birlikte bir anlamı öne çıkarma ve vurgulama
ihtiyacıyla veya başka bir sebeple nesne dışındaki bir öge yükleme yaklaştığında, akkuzatif eksiz
nesne akkuzatif eki almadan da başka gramatikal yollarla belirlilik kazanarak yüklemden
uzaklaşabilmektedir.
Akkuzatif eksiz bir nesne ile yüklem arasındaki bağımlı şekil ilişkisi da / de, dahi, bile gibi
bağlama, pekiştirme işlevli edatlarla ve soru eki/edatı -mI ile gevşer. Bu gevşeme, bağımlılığın da
derecesini göstermektedir. Akkuzatif eksiz nesne-yüklem ilişkisi, meselâ belirtisiz isim
tamlamalarındaki tamlayan-tamlanan ilişkisine göre daha toleranslıdır. Çünkü belirtisiz isim
tamlamalarında iki unsur arasına edat dahil hiçbir kelime giremez. Akkuzatif eksiz bir nesne ile
yüklem arasındaki şekil ilişkisini etkileyen edatlar, işlevsiz dil birimleri olmadıklarına göre bu iki
öge arasındaki anlam ilişkisini de etkileyeceklerdir. Meselâ Roman da okudum cümlesi, da edatı
ile bize Hikâye okudum, roman da okudum gibi bağlı bir yapıyı çağrıştırabilir. Bu cümlelerde
nesneler, belirtisiz nesnelerdir. Ancak bunlar tek olarak değil, bağlı yapı içinde
değerlendirildiğinde nesnelerin belirsizlik dereceleri arasında fark ortaya çıkmaktadır. Tek bir
cümle sınırları içinde bir cinsi, bir türü karşılayan roman ve hikâye, bağlı yapıda anlam
daralmasına uğrayarak kitap gibi anlam boyutu daha geniş bir cins, bir tür içinde kısmî bir
belirlilik kazanmaktadır.
Bugünkü Türkiye Türkçesinde olduğu gibi tarihî lehçelerde de bir önceki cümle ile bağlantı
sağlamak ve nesnenin anlamını pekiştirmek üzere akkuzatif eksiz nesne ile yüklem arasına
bağlama/pekiştirme edatları ve soru eki/edatı girebilmektedir. Aşağıda çok sık rastlanan bu
kullanımla ilgili birkaç örnek verilmiştir:
İncü dahı dizer (Marzubannâme 250)
İşâret hoz bilmez (Marzubannâme 242)
Ammâ eger sulh isteyüb tuhfeler dahı viribiyevüz (Marzubannâme 255)
Şol kadar ni’met ve ganîmet dahı vermeye ( Kelîle ve Dimne 28)
Ebu Müslim Kahtabe’ye yardımçun on biŋ er dahı göndürdi (Târih-i İbn-i Kesîr 246)
Bir köprüg dahı yasaŋ (Eckmann 1988: 64)
Yataçak yir mi bulduŋ, yurt mı bulduŋ noldı saŋa (Dede Korkut 192/12)
Nesnelere “belirlilik”, dolayısıyla “bağımsızlık” kazandıran ögelerden biri akkuzatif ekidir.
Bu ekin “belirlilik” kazandırma işlevi, tarihî ve bugünkü bazı lehçelerde sadece nesnede değil
ismin isimle ve ismin çekim edatlarıyla ilişkisinde de ortaya çıkmaktadır. Yani akkuzatif ekinin
işlevi sadece nesne ile sınırlı değildir. Ek, meselâ “Efrasiyabnı oglı, yıglamaknı sebebi”
örneklerinde ismin isimle, “anı teg, bizni üçün” örneklerinde ise ismin çekim edatlarıyla ilişkisinde
belirtme görevi yapmaktadır (Karahan 1996: 607). Böyle örnekler Türkiye Türkçesinde yoktur.
Akkuzatif eki bu işleviyle ilgi hâli ekine benzer. Nasıl isim tamlamalarında birinci unsur ilgi hâli
eki ile bağımsızlaştırılıyorsa nesne de akkuzatif eki ile yüklemden bağımsız hâle
getirilebilmektedir (Grønbech 1995: 123). Akkuzatif eki ile ilgili iki önemli tartışmayı da burada
zikretmek istiyorum. Bunlardan biri akkuzatif ekinin içinde bulunduğu kategoridir. Ekin hâl
kategorisi içinde değerlendirilip değerlendirilmeyeceği hususu bugün tartışılmaktadır (Uzun 2000:
232). “Belirli kavram kategorilerinin taşıyıcısı olmadığı”nı savunan Grønbech’e göre bu ek, isim
ile fiil arasında sağlam bir bağlantı meydana gelmesini önleyen bir kelime ayırıcısıdır. O, örnek
olarak Böthlingk’ten Yakutça Ū istim ‘Su içtim’ ve Ūnu istim ‘Suyu içtim’ cümlelerini nakleder ve
cümlelerin ilkinde yapılan, ikincisinde de içilen şeyin ne olduğu anlatıldığı için iki cümle arasında
fark bulunduğunu kaydeder. Akkuzatif ekinin diğer bazı hâl eklerinden farklı olarak fiil-tamlayıcı
ilişkisini kuran, yönlendiren bir ek değil, nesneye tam veya kısmî belirlilik anlamı kazandıran bir
ek olduğu dil biliminde seslendirilen bir görüştür (Karahan 1996: 610). Diğer bir tartışma da ekin
belirtme işlevi etrafında cereyan etmektedir. Akkuzatif eki, yapısında bir belirsizlik sıfatı bulunan
bir sıfat tamlamasını bir belirsizlik sıfatına rağmen – belirli yapabilir mi? Johanson’a göre
akkuzatif ekinin belirlilik işlevi bir kitabı gibi belirsizlik sıfatı biri taşıyan bir örnekte ortadan
kalkmakta ve ek belirlilikten çok özgüllük (specificity) ifade etmektedir. Meselâ Kitabı okudum
cümlesinde hangi kitabı okuduğumuz bellidir; Bir kitabı okudum cümlesinde ise hangi kitabı
okuduğumuz belli değildir. Bu yapı bazı dil bilimi kaynaklarında mantıksal olmayan bir birleşim
olarak değerlendirilir (Johanson 1977:1186-1203 Çeviri: Çelik – Özsoy ).
Akkuzatif eki ile belirlilik niteliği kazanan ve bağımsızlaşan nesne söz dizimi içinde
serbestçe dolaşabilmektedir. Ancak bu dolaşma amaçlanan anlam vurgusu çerçevesinde gelişir. Yer
değiştirmeler keyfî ve gelişigüzel değildir.
Nesnelere belirlilik anlamı veren gramatikal ögelerden biri de iyelik ekidir. İyelik eki,
eklendiği ismi söylenen veya söylenmeyen bir başka kavramla ilişkilendirerek, o kavramı
genellikten kurtarır, belirli yapar. Böyle olduğu için birinci unsuru iyelik ekli isim olan meselâ
Uygur Türkçesinden oglum savı, ögüküm köŋli (Grønbech 1995: 95), Eski Anadolu Türkçesinden
göŋlüm odı, gözlerüm nurı, bahtum güneşi, kirpügüŋ okı (Timurtaş 1981: 67, 68), Çağatay
Türkçesinden atası atı, anası kabri (Eckmann 1988: 58) gibi isim tamlamalarında birinci unsur ilgi
hâli ekine ihtiyaç duymaz. Söz diziminde de akkuzatif eki taşımayan nesneler, iyelik ekleri ile
belirlilik, dolayısıyla bağımsızlık kazanmakta ve gramatikal bir engel olmadan – tabiî gerektiğinde
– kolayca yüklemin yanından uzaklaşabilmektedir. Tarihî lehçelerden bu duruma pek çok tanık
getirmek mümkündür:
Günlerüm dün eyledi ( Timurtaş 1981:71)
Düş gördüm ve nice gördügüm girü unıtdum (Marzubannâme 263)
Oşbu benüm haberüm ol balıklara degür (Marzubannâme 273)
Ben kız kardaşum Hâbile virmezem (Kısas-ı Enbiyâ 101)
Ya Kâbil kardaşuŋ niçün öldürdüŋ? (Kısas-ı Enbiyâ 101)
Bu örneklerdeki nesneler, akkuzatif eki almamalarına rağmen bir türü, bir cinsi değil, bana,
sana, ona, yani bir şahsa ait bilinen bir varlığı karşılarlar ve söz dizimi içinde belirli nesneler
olarak serbestçe dolaşabilirler. Böyle örnekler Türkiye Türkçesinde görülmez. Türkiye
Türkçesinde iyelik ekli bir nesne mutlaka akkuzatif eki istemekte ve ancak akkuzatif eki ile söz
dizimi içinde hareket kabiliyetine sahip olmaktadır.
Nesneleri bağımsızlaştırarak gerektiğinde yüklemden uzaklaştırabilen bir başka yapı da
kelime gruplarıdır. Nesneleri belirtmek, pekiştirmek ve nitelemek amacıyla kurulan kelime
gruplarında, belirtilen, pekiştirilen, nitelenen isim genel olma, tür olma niteliğini kaybeder ve
böylece kısmî de olsa bir belirlilik kazanır. Bunun için en uygun yapı, sıfat tamlamalarıdır. Sıfat
tamlamaları, bir ismin niteleyen veya belirten tarafından daraltılmış anlamını taşır (Banguoğlu
1990: 500). Dil bilimi kaynaklarında gerek belirtme gerekse niteleme sıfatları küme daraltıcı
olarak nitelendirilmektedir (Akerson 2000: 96, 100, 106). Yani isimler, niteleme ve belirtme
sıfatları ile genelden, türden uzaklaşır, belirlilik kazanırlar. Bu özellik, tarihî lehçelerde, sıfat
tamlaması kuruluşundaki akkuzatif eksiz nesnelerin söz dizimi içindeki yerini etkilemiştir. Bu
yapıdaki nesneler, başka bir ögenin bir anlam vurgusu ile yüklemin yanında yer alması durumunda
akkuzatif eki almadan yüklemden uzaklaşabilmektedir. Aşağıda verilen örnekler, çeşitli tarihî
dönemleri temsil eden eserlerden alınmıştır. Örneklerde de görüleceği gibi nesne olan sıfat
tamlamalarının bir kısmı belirtme, bir kısmı da niteleme sıfatlarıyla kurulmuştur:
Bunça budun kop itdim (Kül Tigin Abidesi, Güney Cephesi 2, 3)
Bunuŋ gibi mâlihülyâlar şol kadar söyledi (Gülistan Tercümesi 178)
Saŋa munça türlü ni’met ve ziynet anıŋ üçün birdi (Gülistan Tercümesi 2)
Dürlü ilm hikmet anlara talim itdürür (Marzubannâme 225)
Çok mâl dost düşmen yolında harc itmişem (Marzubannâme 220)
Yana bir sir söz kulagıŋa aydı (Nehcü’l-Ferâdis 157/6)
Bir altun bir yoldaşlarına virüb ta’âm almaga viribidiler (Marzubannâme 222)
Bir kov anlar dahı getürdiler (Dede Korkut 11/10)
Amma ben bu ılan gerek baguban eliyile öldürem (Marzubannâme 227)
Bizi hayır duâdan ferâmuş itmesin diyü bir gayrı kürk hakîre ihsân eyledi (Evliyâ Çelebi
101)
Biş biŋ dahı aŋa virdi (Târih-i İbn-i Kesîr 139)
Men on miŋ yarmak bir kimerse katında emânat koydum (Nehcü’l-Ferâdis 195/3)
Tegme yılda altmış câme böz, bir kat ton za’îfenga bereyin (Kısasü’l-Enbiyâ 144r)
Beş batman etmek, beş batman et, beş batman un, beş kümüş yarmak bir câme böz ol
balık birle Süleymâŋa berdiler (Kısasü’l-Enbiyâ 144r)
Ogul kız erdin bolur tesen Meryemge isi teg ogul atasız ruzi kıldı ( Kısasü’l-Enbiyâ 67r)
Hızır gibi âb-ı hayat benden içti (Marzubannâme 239)
Belki yalıncak padişahlık nice isteyelüm (Marzubannâme 236)
Acı tırnak ağ boynına takalum (Dede Korkut 29/13)
Dede Korkut’ta geçen bazı örneklerde nesne uzaklaşması, vurgudan ziyade cümleler
arasındaki öge paralelizminden (sentaktik paralelizm) kaynaklanmaktadır (Konuyla ilgili olarak
bkz. Üstünova 2002: 50-59).
Kara otağa kondurdılar, kara kiçe altına döşediler, kara koyun yahnısından öŋine
getürdiler (Dede Korkut 11/10)
Kara otağa konduruŋ, kara kiçe altına döşen, kara koyun yahnısından öŋine getürüŋ (Dede
Korkut 13/2)
Bu cümlelerde altına kelimesi otağa ve öŋine kelimelerine paralel olarak yüklemin yanında
yer aldığı için nesne olan kara kiçe sıfat tamlaması yüklemden uzaklaşmıştır. Tekin, gramerinde
uzaklaşmayı, nesnenin yapısına değinmeyerek “Bazı durumlarda, özellikle öznenin vurgulanması
istendiğinde cümle devrik olabilir, yani özne tümleçten sonraya alınabilir.” (Tekin 2003: 211)
şeklinde açıklamakta ve nesnenin yapısına değinmemektedir. Ergin’e göre ise bu konuyu “Nesne
uzaklaşması yerine yer tamlayıcısı yaklaşması şeklinde görmek de mümkündür.” (Ergin 1963:
479). El-Kavâninü’l-Külliye’de belirtisiz nesnenin yeri ile ilgili olarak verilen “Birdüm bege bir
at” örneğinde yüklemden uzaklaşan nesne sıfat tamlaması kuruluşundadır. Ancak eserde bu
yapının değil belirtisiz nesnenin yüklemin hemen yanında bulunduğu “Bir at birdüm bege”
yapısının en fasih ve en yaygın yapı olduğu belirtilir (El-Kavânin 44). Gerçekten de akkuzatif
eksiz nesnenin yüklemden uzaklaşması olayı hiçbir dönemde yaygın değildir. Uzaklaşan nesneler
ise genellikle sıfat tamlaması kuruluşundadır. Çok seyrek olmak üzere isim tamlaması ve tekrar
grubu kuruluşundaki bazı akkuzatif eksiz nesneler de yüklemden uzaklaşabilmektedir.
Yazıtlarda geçen Kagan at bunta biz birtimiz (Kül Tigin Abidesi, Doğu Cephesi 20)
cümlesinde nesne, bir isim tamlamasıdır ve yüklemle arasına başka ögeler girmiştir. Üze Türk
teŋrisi, Türk ıduk yiri subı ança itmiş (Kül Tigin Abidesi, Doğu Cephesi 10, 11) cümlesinin
nesnesi de akkuzatif eksiz bir isim tamlamasıdır.
Yine yazıtlarda geçen şu cümlelerde, yüklemden uzaklaşan nesneler tekrar grubu
kuruluşundadır:
Yelme kargu edgüti urgıl (Tonyukuk Abidesi, Birinci Taş, Kuzey Cephesi 2)
Altun kümüş işgiti kutay buŋsuz ança birür (Kül Tigin Abidesi , Güney Cephesi 5)
Taranan eserlerde aykırı tek tük bazı örneklere de rastlanmıştır. Yazıtlardaki Sab ança ıdmış
(Tonyukuk Abidesi, Birinci Taş, Güney Cephesi 2) ve tartışmalı bir cümle olan Öd teŋri yaşar (Kül
Tigin Abidesi, Kuzey Cephesi 10) cümlesinde uzaklaşan nesneler, kelime grubu değildir. Ergin’in
Dede Korkut Kitabı’nda verdiği(1958–1963) verdiği 12 örneğin 9’u sıfat tamlaması
kuruluşundadır. Yüz yire kodı (204-11), yüz göge tutdılar (68-8), at meydana sürdi (286-3)
örneklerinde ise uzaklaşan nesneler tamlama değildir. Taranan diğer eserlerde de Saman çok
virürler (Marzubannâme 245), Atka eger o yasadı (Eckmann 1988: 64), Benüm katımda mâl nice
emânat kor? (Târih-i İbn-i Kesîr, 178), Dahhâk’ın memleketine hatar nice irişdi. (Gülistan
Tercümesi, 136) cümlelerinde olduğu gibi aykırı birkaç örneğe rastlanmıştır.
Tarihî lehçelerde akkuzatif eksiz bir nesneyi yüklemden uzaklaştıracak kadar vurguya
ihtiyacı olan ögelerin daha çok anıŋ üçün, anlara, anlar, anda, benden, niçe, ança, bunta, biz gibi
zamir kökenli olduğu görülmektedir. Zamirlerle ilgili araştırmalarda bu eğilimin sebepleri üzerinde
durulmalıdır.
Akkuzatif eksiz bir nesneyi yüklemden uzaklaştıran bir başka yapı da bağlı cümlelerdir.
Meselâ Türkiye Türkçesinde İki kitap sana vereyim, üç kitap da arkadaşına vereyim gibi bağlı bir
yapıda akkuzatif eksiz nesnelerle yüklem arasına başka ögeler girmiş ve nesne yüklemden
uzaklaşmıştır. Tek bir cümlenin sınırları içinde gramatikal bir bozukluğa sebep olan bu durum,
bağlı bir yapının sınırları içinde kurallı bir kullanımdır. Verilen bu örnekte de olduğu gibi,
akkuzatif eksiz nesnelerin yüklemden uzaklaşabilmeleri için sıfat tamlaması kuruluşunda olmaları,
yapılarında mutlaka sayı veya belirsizlik sıfatı bulunması ve anlamca paralellik arz eden,
karşılaştırma, beraberlik bildiren bağlı cümleler içinde yer almaları gerekmektedir. Bu hususu
Gencan “de ile bağlanmış eşit kısımlardaki belirtisiz nesnelerle yüklemler arasına başka tümleçler
de girebilmektedir.” şeklinde açıklar ve Bir gömlek kendime, bir gömlek de Orhan’a aldım; Bir
top Orhan’dan, bir top da Yalçın’dan aldım örneklerini verir (Gencan 1971: 97). Aynı yapı, Uzun
tarafından da değerlendirilmiş ve “Yandaşlık Türkçede mutlak değildir, sıralı yapılarda ve bazı
bağlaçlarda belirtisiz ad öbeği – eylem yandaşlığı gerekmeyebilir.” açıklaması ile Ali bir kitap dün
aldı, bir kitap bugün (Uzun 2000: 204) örneği verilmiştir. Bu yapı, Türkçenin tarihî dönemleri için
de mümkün olabilecek bir yapıdır. Ancak sınırlı taramalarımız sırasında bu yapıyı
örneklendiremedik.
Sonuç olarak şunları söyleyebiliriz:
1. Akkuzatif eksiz bir nesne bugün Türkiye Türkçesinde ve tarihî lehçelerde bazı özel
yapılar içinde yüklemden uzaklaşabilmektedir.
2. Nesneye belirlilik anlamı veren sadece akkuzatif eki değildir. Nesne başka yapılarla da
belirlilik kazanmaktadır.
3. Bir cümlede imkânsız olan öge dizilişi, birbirine bağlı cümlelerde mümkün
olabilmektedir. O hâlde öge diziliş kuralları, bağlı cümleleri de içine alacak şekilde belirlenmelidir.
4. Bu çalışmada üzerinde durduğumuz akkuzatif eksiz nesnenin söz dizimindeki yeri
konusu, hem tarihî lehçelerde, hem de bugünkü lehçelerde daha geniş bir inceleme konusu olmalı,
bu kullanımın hangi dönemlerde ve hangi lehçelerde daha yaygın olduğu araştırılmalıdır.
Örneklerin Alındığı Eserler
Dede Korkut bk. Ergin (1958–1963), El-Kavânin bk. Toparlı – Çögenli – Yanık (1999),
Evliyâ Çelebi bk. Gökyay (1996), Gülistan Tercümesi bk. Özkan (1993), Karamanlıoğlu (1989),
Kelîle ve Dimne bk. Zajączkowski (1934), Kısas-ı Enbiyâ bk. Cemiloğlu (1994), Kısasü’l-Enbiyâ
bk. Ata (1997), Kül Tigin Abidesi bk. Ergin (1970), Marzubannâme bk. Korkmaz (1973),
Nehcü’l-Ferâdis bk. Eckmann (1995), Târih-i İbn-i Kesîr bk. Ergüzel (1999), Tonyukuk Abidesi
bk. Ergin (1970)
Kaynaklar
Akerson, F. E. (2000), Dile Genel Bir Bakış, İstanbul: Multilingual.
Ata, A. (1997) Kısasü’l-Enbiyâ, Ankara: TDK Yayınları
Banguoğlu, T. (1990) Türkçenin Grameri, Ankara: TDK Yayınları
Cemiloğlu, İ. (1994) Kısas-ı Enbiyâ Nüshası Üzerinde Sentaks İncelemesi, Ankara: TDK
Yayınları
Çelik, M. – Özsoy, A. S. (Baskıda) Türkçe Tümcelerde Belirlilik ve İletişimsel Sözce Bakış
Açısı
(L. Johanson’un “Bestimmtheit und Mitteilungsperspektive im türkischen Satz. Zeitschrift
der Deutschen Morgenländischen Gesellschaft, Suppl. III: 2. 1186-1203. başlıklı
makalesinin çevirisidir.)
Eckmann, J. (1995) Nehcü’l-Ferâdis, Ankara: TDK Yayınları
Eckmann, J. (1988) Çağatayca El Kitabı, çev. G. Karaağaç, İstanbul: İÜ, Edebiyat Fakültesi
Yayınları
Ergin, M. (1958–1963) Dede Korkut Kitabı 1–2, Ankara: TDK Yayınları
Ergin, M. (1970) Orhun Abideleri, 1000 Temel Eser, İstanbul: Milli Eğitim Basımevi
Ergüzel, M. M. (1999) Târih-i İbn-i Kesir Tercümesi, Ankara: TDK Yayınları
Gencan, T. N. (1975) Dilbilgisi, Ankara: TDK Yayınları
Gökyay, O. Ş. (1996) Evliya Çelebi Seyahatnamesi 1, Ankara: Yapı Kredi Yayınları
Grønbech, K. (1995) Türkçenin Yapısı, çev. M. Akalın, Ankara: TDK Yayınları
Johanson, L. (1977) Bestimmtheit und Mitteilungsperspektive im türkischen Satz,
Zeitschrift der Deutschen Morgenländischen Gesellschaft Suppl.III: 2, 1186–1203.
Karahan, L. (1996) Yükleme ve İlgi Hâli Ekleri Üzerine Bazı Düşünceler, Üçüncü Uluslar
Arası Türk Dili Kurultayı, TDK Yayınları, 605–611.
Karamanlıoğlu, A. F. (1989) Gülistan Tercümesi, Ankara: TDK Yayınları
Korkmaz, Z. (1973) Marzubanname Tercümesi, Ankara: TDK Yayınları
Özkan, M. (1993) Gülistan Tercümesi, Ankara: TDK Yayınları
Tekin, T. (2003) Orhon Türkçesi Grameri, İstanbul: TDA.
Timurtaş, F. K. (1981) Eski Türkiye Türkçesi, İstanbul: İÜ Edebiyat Fakültesi Yayınları
Toparlı, R. – Çögenli, S. – Yanık, N. H. (1999) El-Kavaninü’l-Külliye Li-Zapti’l-Lügati’t-
Türkiyye, TDK Yayınları, Ankara.
Uzun, N. E. (2000) Ana Çizgileriyle Evrensel Dilbilgisi ve Türkçe, İstanbul: Multilingual.
Üstünova, K. (2002) Dil Yazıları, Ankara: Akçağ Yayınevi
Zajączkowski, A. (1934) Studja nad językiem staroosmańskim. Wybrane ustępy z
anatolijskotureckiego przekładu Kalili i Dimny, Krakowie