Bayram Cigerli Blog

Bigger İnfo Center and Archive
  • Herşey Dahil Sadece 350 Tl'ye Web Site Sahibi Ol

    Hızlı ve kolay bir şekilde sende web site sahibi olmak istiyorsan tek yapman gereken sitenin aşağısında bulunan iletişim formu üzerinden gerekli bilgileri girmen. Hepsi bu kadar.

  • Web Siteye Reklam Ver

    Sende web sitemize reklam vermek veya ilan vermek istiyorsan. Tek yapman gereken sitenin en altında bulunan yere iletişim bilgilerini girmen yeterli olacaktır. Ekip arkadaşlarımız siziznle iletişime gececektir.

  • Web Sitemizin Yazarı Editörü OL

    Sende kalemine güveniyorsan web sitemizde bir şeyler paylaşmak yazmak istiyorsan siteinin en aşağısında bulunan iletişim formunu kullanarak bizimle iletişime gecebilirisni

ÖNEMLİ TÜRKOLOGLAR

Kaşgarlı Mahmut
Ord. Prof. Mehmet Fuat Köprülü
Ord. Prof. Reşit Rahmeti Arat
Ord. Prof. Zeki Velidi Togan
Prof. Dr. Muharrem Ergin
Prof Dr. Zeynep Korkmaz
Prof. Dr. Osman Nedim Tuna
Prof. Dr. Ahmet Bican Ercilasun
Prof. Dr. Osman Fikri Sertkaya
Prof. Dr. Hasan Eren
Prof. Dr. Mehmet Kaplan
Prof. Dr. Doğan Aksan
Prof. Dr. Kazım Mirşan
Prof. Dr. Saim Sakaoğlu
Prof. Dr. Sadık Tural
Prof. Dr. Hasibe Mazıoğlu
Prof. Dr. Efrasiyap Gemalmaz
Prof. Dr. Nevzat Gözaydın
Prof. Dr. Tuncer Gülensoy
Prof. Dr. Ahmet Buran
Prof. Dr. Hamza Zülfikar
Prof. Dr. Oktay Sinanoğlu
Necip Asım
Besim Atalay
Tahsin Banguoğlu
Wilhelm Radloff
Hüseyin Namık Orkun
Hüseyin Nihal Atsız
Ziya Gökalp

Göktürk Alfabesi


Türklerin siyasal varlık olarak tarih sahnesine çıkmaları, Milattan önceki yüzyıllara, Hiung-nu`lar dönemine kadar geriye gitmektedir. Hunlar döneminde yazının kullanıldığına ilişkin bazı kayıtlar olmakla birlikte, bu yazının niteliği hakkında açık bilgilere sahip değiliz. Bu yüzden Türklerin kullandıkları kesin olarak bilinen ilk alfabe Göktürkler döneminde yaygınlık kazanan Göktürk alfabesidir. Son yıllarda Issık-Göl yakınındaki bir kurganda bulunan iki satırdan oluşan yazı, Göktürk alfabesi karaterinde olup, M.Ö. V.-IV. yüzyıllara tarihlenmektedir. Bu yüzden de Göktürklere bağlanan ilk Türk yazısının Göktürk Kağanlığı`nın kuruluşundan yüzyıllarca önce bulunduğunu kabul etmek gerekmektedir.

İlk Türk alfabesinden günümüze kalan en büyük kalınıtılar Göktürkler döneminde dikilen yazıtlarda karşımıza çıkmaktadır. Çözülüp değerlendirilmeleri ancak XIX. yüzyıl sonunda mümkün olmuştur. Bunlardan ilk bulunanları Yenisey Irmağı boyundaki yazıtlar olmuştu. 1889′da da Orhon yazıtları diye anılan iki büyük yazıt daha ortaya çıkarılmıştı. Öteki yazıtlardan farklı olarak bunların arka yüzlerinde Çince metinler de vardı. Yani Ankara`daki Augustus Tapınağı`nda olduğu gibi iki ayrı dilde yazılmışlardı. Danimarkalı Türkolog Wilhelm Thomsen, 1893`te bu yazıtları çözmüş, böylece bunların Kültigin ve Bilge Kağan tarafından diktirildikleri, yazının Türklere özgü bir alfabe, dilin de eski Türkçe olduğu meydana çıkarılmıştı.

Anıtların öneminden ötürü Orhon alfabesi diye de anılan Göktürk alfabesinin kökenine gelince, bu konuda çok farklı görüş ve iddialar bulunmaktadır. Bu alfabede kullanılan işaretler, Runik diye adlandırılan eski Iskandinav yazısındaki işaretlere benzediğı için Runik karakterli sayılmış ve o alfabeyle ilişkilli olabileceği öne sürülmüştür.Yazıyı çözen Thomsen, bu Türk alfabesinin Arani alfabesinden türemiş olabilece görüşünü savunmuştu. Buna karsın Aristov gibi Rus bilginleri, bu yazıdaki işaretlerin eski Türk damgalarından alınmış olabileceğine dikkatleri çekmiştir. A. Cevat Emre ise, Göktürk yazısının Sümer yazısı ile aynı kökten gediğini varsaymıştır. Bütün bu değişik, hatta çelişik savlar arasinda söylenebilecek şey, bilim çevrelerinde en çok Thomsen’ın görüşünün tutunduğudur.

Göktürkler çağında yaygınlaşan bu ilk Türk alfabesi, yazıtlar dışında yazma eserlerde de kullanılmıştır. Doğu Türkistan Yazmaları diye adlandırılan eserler bunu kanıtlamaktadır. Bu alfabenin Göktürkler`den sonra gelen Uygurlar döneminde de bir süre kullanıldığı görülmektedir. 759-760 yıllarında dikilen Şine-Usu yazıtı ile son yıllarda bulunan Taryat Yazıtı bunu göstermektedir. Bunun dışında Göktürk alfabesi, bazı değişikliklerle Bulgarlar,Hazarlar, Peçenekler ve Sekeller tarafından da kullanılmış ve böylece Orta Asya`dan Avrupa içlerine kadar yayılmıştır.

Potty Please

So, one of the things that many of you people who are sitting in your office or home where the bathroom is within easy reach dont think about is the idea of NOT being able to go to the toilet whenever you want. If you have ever driven on the Mass Turnpike (Grant - hehe! Thanksgiving 05) you know what I mean.

Here it is a constant battle. We get so used to the good old US of A, where we can stop at McDonalds or Starbucks or the Rest Stop on the side of the road (ha! no such thing here!) or...pretty much
wherever and people will let you use their toilet. Here, first of all, they probably dont have a toilet and if they do, they may or may not let you use it. If they DO let you use it, you may have to pay. Oh, and, there probably is not toilet paper. Actually, it is more than likely there is none. And maybe no seat on the toilet, as if you were going to sit on it anyway. Oh and probably no sink.

BUT you are LUCKY to have found a bathroom in the first place, so you can't complain. But it sure is a shitty situation sometimes!

Ticarette de Türkçe Kampanyası

Basın, yayın kuruluşlarının, eğitim kurumlarının, özel sektörün, kamu sektörünün, dernek ve vakıfların, meslek odalarının, belediyelerin ve Türkçeyi seven herkesin Türkçeye sahip çıkacağını biliyoruz.

Ürünlere verilen yabancı isim, o yabancı ülke ve dilin bedavadan reklamını yapar. Dünyada nitelikli Türk ürünlerinin bulunduğu düşüncesinin oluşmasını ve Türk markalarının dünyaya açılmasını engeller. Dünyada tanınan her Türkçe isimli ürün yeni bir Türk ürününe öncülük eder ve tanınmasına yardımcı olur.

Üstelik, siz yabancı bir isimle ürününüzü pazarladığınızda yabancı ülkelerdeki rakiplerinize dolaylı da olsa yardım etmiş olursunuz.

Oysa, Türkçe ile dünyaya açılan şirketler, diğer Türk şirketlerine de dolaylı olarak yarar sağlar, Türk ekonomisinin gelişmesine katkıda bulunur.

Dünyada bir küreselleşme eğilimi olmasına karşın Batı ülkeleri her zaman dil konusunda son derece tutucu davranmakta ve Küreselleşme yolunda ilerlerken kendi dilleri ile ilgili yasaları çıkartmakta da geri kalmazlar. Söz konusu bu ülkelerin ürünlerine yabancı isimler verilmez. Bu ülkelerin tabelalarında yabancı sözcükleri bulamazsınız. Batı ülkeleri ve vatandaşları kendi dillerine büyük özen gösterirler.

Türkiyede ise son yıllarda büyük bir hızla, Türk olmalarına ve üstelik kanunları ve yasaları çiğnemek pahasına, yabancı ad kullanan işyerlerinin sayısı artıyor.

Yabancı adla ürün pazarlayan ve kullanan şirketler, haksız rekabet etmiş oluyor, ayrıca tüketicilerde yanlış kanılar uyandırarak toplumu bir bakıma yanıltıyorlar.

Türkiye ticarette de dünyada saygın bir yer edinmek istiyorsa öncelikle ürünlerini isimlendirirken Türkçeden yararlanmalı ve onları diğer ülkelere tanıtarak öz güvenini artırmalıdır.

Dünya ekonomisinde yer edinmenin tek yolu budur.

TÜRKÇENİN SIRLARI

Şu fani dünya saâdetleri içinde hiçbir şey, aziz Türk çocuklarına Türk dilini öğretmek kadar güzel hizmet değildir.

Vatan çocuklarına bir milletin yarattığı ve yaşattı­ğı dili, bütün güzellikleri, incelikleri, yücelikleri ve güzel sesleriyle öğretmek...

Onları, böyle bir dilin sihirli ifadelerine yükselterek; her an, daha çok duyan, düşünen, anlayan ve yara­tan insanlar olarak yetiştirmek...

Dilin, böylesine tılsımlı vasıta olduğunu bilmek ve bütün bunları, bilerek, severek yapmak...

Burada cesaretle söyleyebilirim ki yeryüzünde nice insan, böyle büyük bir sanatın, böyle şerefli bir hizmetin vazifelisi olduğunu düşünmemiştir. Çünkü bilindiği ve zannedildiği gibi, bu güzel hizmet, yalnız dil ve edebi­yat hocalarının vazifesi değildir. Muallimler, hangi dersin hocası olurlarsa olsunlar, Türk çocuklarına her şeyden çok Türkçe’yi öğretecek, onlara, anadillerinin ses ve söz güzelliklerinden, ifade ve mana zenginliklerinden güfteler ve besteler vereceklerdir. Öğretmen değil de anne ve baba iseniz, abla ve ağabey iseniz, bu sizin daha sevgili vazifenizdir. Yavrularınıza, sözlerini halk dehasının yarattığı ve bestesi yine halk sanatından yükselen ninniler söylemekten başlayarak, öğreteceğiniz en güzel şey, Türkçe’dir.

Aradaki fark, bunu bilmekte ve bunu Türkçe’nin bü­tün incelik ve güzelliklerini benimseyerek, zevkle ve ül­kü ile yapmaktadır.

Çünkü diller, milletlerin en aziz, en tılsımlı, en kıymetli servetleridir. Çünkü dillerin bir ses güzelliği ile dalgalanıp bir duyurma, anlatma ve inandırma gücün ulaşmaları, kısa zamanda olmamıştır.

Çünkü yeryüzünde diller kadar millet fertlerini bir­birlerine bağlayan, onlara birbirlerini sevip anlamakta, hele sevgilerini dile getirmekte aziz yardımcı olan başka kuvvet mevcut değildir.

Bir tarih boyunca ordu ordu insanları, savaş meydanlarından geçirerek, zafere, gazi veya şehit olmaya koşturan cihangirler, büyük başarılarını, birçok da, sa­vaşçılara duyurabildikleri hitabet dilinin büyüleyici güzelliğiyle kazandılar.

Bizim tarihimizde: Bu denizler, bu ırmaklar bize yetmez! Daha deniz, daha ırmak istiyoruz! Yurdumuzu öylesine büyültelim ki gök kubbesi ona çadır, güneş de bayrak olsun! diyen Oğuz Han; yine böyle bir hitabeyle, kendisine isyan etmiş bir orduya Çaldıran gibi zafer kazandıran Yavuz Sultan Selim ve daha nice cihangirler, tarihi zaferlerini, birçok da, kütlelere söz söyleyişlerindeki inandırıcı lisana borçludurlar.

Mermere can veren heykeltıraş gibi, kelimelere ses ve hayat veren söz sanatkarının da bu başarısı, söze musikinin duyurucu kudretini katabildiği ölçüde derin ve ölümsüzdür. Bu bakımdan, büyük ses şairi Baki’nin:



Avâzeyi bu âleme Davud gibi sal

Baki kalan bu kubbede bir hoş sadâ imiş



mısralarında, yalnız şiir anlayışı bakımından değil, dil anlayışı bakımından da varılmış derin hakikat vardır.

Çünkü, tekrar edelim ki:

Dillerin bir musiki kudreti kazanması, kelimelerin birer nağme güzelliği alması, kısa zamanda olmamıştır.

Denilebilir ki dil ve edebiyat sanatı, bu güzel neticeye varmak için, sanat ve edebiyat tarihinin daha ilk anla­rından başlayarak; sözü sesle birleştirmeğe çalışmıştır.

Bunun en açık delili, sözün en güzel sesli ifadesi olan şiir sanatının, başlangıçta musiki sanatından ayrı olmayışıdır: Bilindiği gibi, ilk şiirler, asırlarca, hatta çağlarca, musiki aletlerinden çıkan seslerle birlikte söylenmiştir.

Bir misal olarak, eski Yunanlılar, söze bir duyuruculuk vermek için, şiiri, lyre isimli sazla söylüyorlardı.

Eski İranlı’lar, bunun için, rûd, çenk, rebâb gibi sazlar kullanıyorlardı. İbrani şiiri, Davud Peygamber’in de kullandığı mizmâr isimli bir sazla söyleniyordu. Davud’un ilahilerine Mezâmir denilmesi, bu dini şiirlerin miz­mar’la birlikte söylenmesindendi.

Eski Türkler, şiiri, kopuzla söylüyorlardı. Saz, eski Türk şiirinin, ayrılık kabul etmez arkadaşıydı. Türkler, onsuz şiir söylemez; yalnız söz sanatında değil, yapacak­ları hareketlerin de pek çoğunda onun yardımını arar­lardı.

Bütün bunlar, dillerin daha ilk devirlerinde söz’ e musiki katmak ihtiyacındandır. Dillerde kelimeler, uzun asırlar içinde, işte bu musikili çalışmalar sonunda nağmeleşmiştir.

Düşünmelidir ki, söz’ün ses’e bu ölçüde ihtiyacı olduğunu, daha ilk insanlar, bizim kendilerine iptidai dedi­ğimiz insanlar anlamıştır.

Asırların, bazen çağların emeğiyle, böylesine güzel ses ve güzel mana kazanmış kelimelerin, neden, şu veya bu hoyratlıklar içinde ziyan edilmemesi lâzım geldiğinin (anlayanlar için) en büyük delili budur
Nihat Sami BANARLI

VI. Uluslararası Türk Dili Kurultayı

VI. Uluslararası Türk Dili Kurultayı 20-25 Ekim 2008 tarihleri arasında Ankara'da toplanacaktır. Kurultay'a başvuru süresi sona ermiştir.

1. Bildiri özeti kabul edilenlere ikinci duyurum 16 Mayıs 2008 günü gönderilecektir. Bildirinin tam metninin çıktısı ve yoğun diske (YD=CD) kayıtlı kopyası en geç 31 Temmuz 2008 tarihinde Kurumumuzda olacak şekilde gönderilmelidir. Metinlerde kullanılan özel yazı karakterleri de yoğun diskte yer almalıdır.
2. Bildirilerin tam metinleri Kurultay Danışma Kurulu tarafından değerlendirilecektir. Kurul değerlendirmesine girmeyen bildiriler daha sonra kesinlikle programda yer almayacaktır.
3. Kurultay Danışma Kurulu tarafından bildirisi kabul edilenlere üçüncü duyurum 1 Eylül 2008 tarihinden itibaren gönderilmeye başlanacaktır.
4. Kurultay'a yurt içinden ve yurt dışından katılacak bilim adamlarının sadece konaklama ve yiyecek giderleri Türk Dil Kurumu tarafından karşılanacaktır.
5. Bütün yazışmalar: VI. ULUSLARARASI TÜRK DİLİ KURULTAYI, TÜRK DİL KURUMU, Atatürk Bulvarı 217, Kavaklıdere / ANKARA adresiyle yapılacaktır.




Bilgilerinize sunar, dilimize ve Kurumumuza gösterdiğiniz ilgi için teşekkür ederiz.



Türk Dil Kurumu

'Türkçe yabancı dillerin hakimiyetine girmiş'

Türkiye'de 'Beş Katlı Binanın Altıncı Katı' adlı romanıyla tanınan Azeri yazar Anar Resuloğlu, son yıllarda Türkçe'deki yabancı sözcük sayısının artmasını eleştirdi.

Türkler ve Azeriler'in özde aynı dili konuşmasına rağmen artık birbirini anlamadığını belirten Resuloğlu, şöyle konuştu:

'Biz 100 yıl Çarlık Rusyası'nın sömürgesi olduk, sonra da Sovyetler çatısında 70 yıl kaldık, ama Rus dilinden en fazla 10-12 kelime aldık. Çünkü Azerbaycan edebiyatı Rus etkisine karşı direndi, dilimizi savunduk. Ancak Türkiye Türkçesi'ne baktığımda, ne kadar çok Fransızca ve İngilizce sözcük var. Bu sözcükler de bizi birbirimizden ayırıyor' dedi.

Resuloğlu, aynı sorunun bağımsızlığın ardından Azerbaycan'a da yayılmaya başladığını kaydetti.