Bayram Cigerli Blog

Bigger İnfo Center and Archive
  • Herşey Dahil Sadece 350 Tl'ye Web Site Sahibi Ol

    Hızlı ve kolay bir şekilde sende web site sahibi olmak istiyorsan tek yapman gereken sitenin aşağısında bulunan iletişim formu üzerinden gerekli bilgileri girmen. Hepsi bu kadar.

  • Web Siteye Reklam Ver

    Sende web sitemize reklam vermek veya ilan vermek istiyorsan. Tek yapman gereken sitenin en altında bulunan yere iletişim bilgilerini girmen yeterli olacaktır. Ekip arkadaşlarımız siziznle iletişime gececektir.

  • Web Sitemizin Yazarı Editörü OL

    Sende kalemine güveniyorsan web sitemizde bir şeyler paylaşmak yazmak istiyorsan siteinin en aşağısında bulunan iletişim formunu kullanarak bizimle iletişime gecebilirisni

Ticarette de Türkçe Kampanyası

Basın, yayın kuruluşlarının, eğitim kurumlarının, özel sektörün, kamu sektörünün, dernek ve vakıfların, meslek odalarının, belediyelerin ve Türkçeyi seven herkesin Türkçeye sahip çıkacağını biliyoruz.

Ürünlere verilen yabancı isim, o yabancı ülke ve dilin bedavadan reklamını yapar. Dünyada nitelikli Türk ürünlerinin bulunduğu düşüncesinin oluşmasını ve Türk markalarının dünyaya açılmasını engeller. Dünyada tanınan her Türkçe isimli ürün yeni bir Türk ürününe öncülük eder ve tanınmasına yardımcı olur.

Üstelik, siz yabancı bir isimle ürününüzü pazarladığınızda yabancı ülkelerdeki rakiplerinize dolaylı da olsa yardım etmiş olursunuz.

Oysa, Türkçe ile dünyaya açılan şirketler, diğer Türk şirketlerine de dolaylı olarak yarar sağlar, Türk ekonomisinin gelişmesine katkıda bulunur.

Dünyada bir küreselleşme eğilimi olmasına karşın Batı ülkeleri her zaman dil konusunda son derece tutucu davranmakta ve Küreselleşme yolunda ilerlerken kendi dilleri ile ilgili yasaları çıkartmakta da geri kalmazlar. Söz konusu bu ülkelerin ürünlerine yabancı isimler verilmez. Bu ülkelerin tabelalarında yabancı sözcükleri bulamazsınız. Batı ülkeleri ve vatandaşları kendi dillerine büyük özen gösterirler.

Türkiyede ise son yıllarda büyük bir hızla, Türk olmalarına ve üstelik kanunları ve yasaları çiğnemek pahasına, yabancı ad kullanan işyerlerinin sayısı artıyor.

Yabancı adla ürün pazarlayan ve kullanan şirketler, haksız rekabet etmiş oluyor, ayrıca tüketicilerde yanlış kanılar uyandırarak toplumu bir bakıma yanıltıyorlar.

Türkiye ticarette de dünyada saygın bir yer edinmek istiyorsa öncelikle ürünlerini isimlendirirken Türkçeden yararlanmalı ve onları diğer ülkelere tanıtarak öz güvenini artırmalıdır.

Dünya ekonomisinde yer edinmenin tek yolu budur.

TÜRKÇENİN SIRLARI

Şu fani dünya saâdetleri içinde hiçbir şey, aziz Türk çocuklarına Türk dilini öğretmek kadar güzel hizmet değildir.

Vatan çocuklarına bir milletin yarattığı ve yaşattı­ğı dili, bütün güzellikleri, incelikleri, yücelikleri ve güzel sesleriyle öğretmek...

Onları, böyle bir dilin sihirli ifadelerine yükselterek; her an, daha çok duyan, düşünen, anlayan ve yara­tan insanlar olarak yetiştirmek...

Dilin, böylesine tılsımlı vasıta olduğunu bilmek ve bütün bunları, bilerek, severek yapmak...

Burada cesaretle söyleyebilirim ki yeryüzünde nice insan, böyle büyük bir sanatın, böyle şerefli bir hizmetin vazifelisi olduğunu düşünmemiştir. Çünkü bilindiği ve zannedildiği gibi, bu güzel hizmet, yalnız dil ve edebi­yat hocalarının vazifesi değildir. Muallimler, hangi dersin hocası olurlarsa olsunlar, Türk çocuklarına her şeyden çok Türkçe’yi öğretecek, onlara, anadillerinin ses ve söz güzelliklerinden, ifade ve mana zenginliklerinden güfteler ve besteler vereceklerdir. Öğretmen değil de anne ve baba iseniz, abla ve ağabey iseniz, bu sizin daha sevgili vazifenizdir. Yavrularınıza, sözlerini halk dehasının yarattığı ve bestesi yine halk sanatından yükselen ninniler söylemekten başlayarak, öğreteceğiniz en güzel şey, Türkçe’dir.

Aradaki fark, bunu bilmekte ve bunu Türkçe’nin bü­tün incelik ve güzelliklerini benimseyerek, zevkle ve ül­kü ile yapmaktadır.

Çünkü diller, milletlerin en aziz, en tılsımlı, en kıymetli servetleridir. Çünkü dillerin bir ses güzelliği ile dalgalanıp bir duyurma, anlatma ve inandırma gücün ulaşmaları, kısa zamanda olmamıştır.

Çünkü yeryüzünde diller kadar millet fertlerini bir­birlerine bağlayan, onlara birbirlerini sevip anlamakta, hele sevgilerini dile getirmekte aziz yardımcı olan başka kuvvet mevcut değildir.

Bir tarih boyunca ordu ordu insanları, savaş meydanlarından geçirerek, zafere, gazi veya şehit olmaya koşturan cihangirler, büyük başarılarını, birçok da, sa­vaşçılara duyurabildikleri hitabet dilinin büyüleyici güzelliğiyle kazandılar.

Bizim tarihimizde: Bu denizler, bu ırmaklar bize yetmez! Daha deniz, daha ırmak istiyoruz! Yurdumuzu öylesine büyültelim ki gök kubbesi ona çadır, güneş de bayrak olsun! diyen Oğuz Han; yine böyle bir hitabeyle, kendisine isyan etmiş bir orduya Çaldıran gibi zafer kazandıran Yavuz Sultan Selim ve daha nice cihangirler, tarihi zaferlerini, birçok da, kütlelere söz söyleyişlerindeki inandırıcı lisana borçludurlar.

Mermere can veren heykeltıraş gibi, kelimelere ses ve hayat veren söz sanatkarının da bu başarısı, söze musikinin duyurucu kudretini katabildiği ölçüde derin ve ölümsüzdür. Bu bakımdan, büyük ses şairi Baki’nin:



Avâzeyi bu âleme Davud gibi sal

Baki kalan bu kubbede bir hoş sadâ imiş



mısralarında, yalnız şiir anlayışı bakımından değil, dil anlayışı bakımından da varılmış derin hakikat vardır.

Çünkü, tekrar edelim ki:

Dillerin bir musiki kudreti kazanması, kelimelerin birer nağme güzelliği alması, kısa zamanda olmamıştır.

Denilebilir ki dil ve edebiyat sanatı, bu güzel neticeye varmak için, sanat ve edebiyat tarihinin daha ilk anla­rından başlayarak; sözü sesle birleştirmeğe çalışmıştır.

Bunun en açık delili, sözün en güzel sesli ifadesi olan şiir sanatının, başlangıçta musiki sanatından ayrı olmayışıdır: Bilindiği gibi, ilk şiirler, asırlarca, hatta çağlarca, musiki aletlerinden çıkan seslerle birlikte söylenmiştir.

Bir misal olarak, eski Yunanlılar, söze bir duyuruculuk vermek için, şiiri, lyre isimli sazla söylüyorlardı.

Eski İranlı’lar, bunun için, rûd, çenk, rebâb gibi sazlar kullanıyorlardı. İbrani şiiri, Davud Peygamber’in de kullandığı mizmâr isimli bir sazla söyleniyordu. Davud’un ilahilerine Mezâmir denilmesi, bu dini şiirlerin miz­mar’la birlikte söylenmesindendi.

Eski Türkler, şiiri, kopuzla söylüyorlardı. Saz, eski Türk şiirinin, ayrılık kabul etmez arkadaşıydı. Türkler, onsuz şiir söylemez; yalnız söz sanatında değil, yapacak­ları hareketlerin de pek çoğunda onun yardımını arar­lardı.

Bütün bunlar, dillerin daha ilk devirlerinde söz’ e musiki katmak ihtiyacındandır. Dillerde kelimeler, uzun asırlar içinde, işte bu musikili çalışmalar sonunda nağmeleşmiştir.

Düşünmelidir ki, söz’ün ses’e bu ölçüde ihtiyacı olduğunu, daha ilk insanlar, bizim kendilerine iptidai dedi­ğimiz insanlar anlamıştır.

Asırların, bazen çağların emeğiyle, böylesine güzel ses ve güzel mana kazanmış kelimelerin, neden, şu veya bu hoyratlıklar içinde ziyan edilmemesi lâzım geldiğinin (anlayanlar için) en büyük delili budur
Nihat Sami BANARLI

VI. Uluslararası Türk Dili Kurultayı

VI. Uluslararası Türk Dili Kurultayı 20-25 Ekim 2008 tarihleri arasında Ankara'da toplanacaktır. Kurultay'a başvuru süresi sona ermiştir.

1. Bildiri özeti kabul edilenlere ikinci duyurum 16 Mayıs 2008 günü gönderilecektir. Bildirinin tam metninin çıktısı ve yoğun diske (YD=CD) kayıtlı kopyası en geç 31 Temmuz 2008 tarihinde Kurumumuzda olacak şekilde gönderilmelidir. Metinlerde kullanılan özel yazı karakterleri de yoğun diskte yer almalıdır.
2. Bildirilerin tam metinleri Kurultay Danışma Kurulu tarafından değerlendirilecektir. Kurul değerlendirmesine girmeyen bildiriler daha sonra kesinlikle programda yer almayacaktır.
3. Kurultay Danışma Kurulu tarafından bildirisi kabul edilenlere üçüncü duyurum 1 Eylül 2008 tarihinden itibaren gönderilmeye başlanacaktır.
4. Kurultay'a yurt içinden ve yurt dışından katılacak bilim adamlarının sadece konaklama ve yiyecek giderleri Türk Dil Kurumu tarafından karşılanacaktır.
5. Bütün yazışmalar: VI. ULUSLARARASI TÜRK DİLİ KURULTAYI, TÜRK DİL KURUMU, Atatürk Bulvarı 217, Kavaklıdere / ANKARA adresiyle yapılacaktır.




Bilgilerinize sunar, dilimize ve Kurumumuza gösterdiğiniz ilgi için teşekkür ederiz.



Türk Dil Kurumu

'Türkçe yabancı dillerin hakimiyetine girmiş'

Türkiye'de 'Beş Katlı Binanın Altıncı Katı' adlı romanıyla tanınan Azeri yazar Anar Resuloğlu, son yıllarda Türkçe'deki yabancı sözcük sayısının artmasını eleştirdi.

Türkler ve Azeriler'in özde aynı dili konuşmasına rağmen artık birbirini anlamadığını belirten Resuloğlu, şöyle konuştu:

'Biz 100 yıl Çarlık Rusyası'nın sömürgesi olduk, sonra da Sovyetler çatısında 70 yıl kaldık, ama Rus dilinden en fazla 10-12 kelime aldık. Çünkü Azerbaycan edebiyatı Rus etkisine karşı direndi, dilimizi savunduk. Ancak Türkiye Türkçesi'ne baktığımda, ne kadar çok Fransızca ve İngilizce sözcük var. Bu sözcükler de bizi birbirimizden ayırıyor' dedi.

Resuloğlu, aynı sorunun bağımsızlığın ardından Azerbaycan'a da yayılmaya başladığını kaydetti.

Liderler Türkçeden Sınıfta Kaldı

Emekli dilbilimci ve MHP eski milletvekili Müjdat Kayayerli, liderlerin konuşmalarını analiz etti. Altı ay boyunca 3 bin 688 konuşmayı inceleyen ve birbirleriyle karşılaştıran Kayayerli'nin çalışması ortaya ilginç sonuçlar çıkardı. Konuşmalardaki hataları da belirleyen Müjdat Kayayerli, şu sonuca vardı: 'Liderler, basın aracılığıyla birbirleriyle karşılıklı konuşuyor gibiler. Konuşmalarında büyük dil bilimi hataları var. Hepsinin mutlaka dil bilimci birer danışman tutması lazım. Çok uzun konuşmaktan kaçınmalılar. Metne dayalı konuşmalılar. Özellikle üretici fikirlerin yer aldığı metinler oluşturulmalı.' Müjdat Kayayerli, elde ettiği sonuçları Marmara Üniversitesi Atatürk Eğitim Fakültesi Türkçe Eğitimi Bölümü tarafından düzenlenen uluslararası 5'inci Dil, Yazın, Deyişbilim Sempozyumu'na bildiri olarak sundu. Kayayerli'nin hatalarını görmeleri için liderlere de göndereceği metinde şöyle denildi

BAŞBAKAN TAYYİP ERDOĞAN-Yabancı kelimeleri çok fazla kullanıyor

Konuşmalarında çok sayıda yabancı sözcük kullanıyor. 'Kronik gerilim, rant dağıtım aracı, siyasi perspektif, siyaset pratikleri, parti misyonu, dinamizm, marjinal vehim, statükocu, mekik diplomasisi, marjinal partiler' bunlardan bazıları. Bu sözcüklerle siyaset terminolojisine hakim olduğunu göstermek istemekte olup, yabancı dil bilmemesini de belki bu şekilde gidermektedir.

Erdoğan'ın kullandığı sıfatlara bakarak görüş ve düşüncelerini öğrenmek mümkün değildir.

Kirli kan: 1. anlamı pis kan, 2. anlamı 12 Eylül öncesi anarşi, 3. anlamı terörizm, 4. anlamı *** olabilir.

Halkı hor görenler: Kim, kimler? Bürokratlar mı, askerler mi, siyasetçiler mi, kim belli değil.

Ah almak: Kim, siyasi partiler mi?, Yüksek bürokratlar mı, başörtüsüne karşı çıkanlar mı?, Rektör mü?

Gençlerin: Başörtülü kızlar kastedilmesine rağmen, 'gençlerin' gibi kapalı sözcük kullanılmıştır. Kız ve erkek olduğu da belli olmadığından kapalı ifade ile ajitasyon yapılmakta.

Erdoğan, 'bıkmıştır, usanmıştır, görmeyecektir, gelmiştir, halkındır, milletindir' gibi filler ve zaman kullanarak 'kesin, kararlı sözcükleri' gündeme getirmektedir. Bunlar, kendinden emin kişilerin kullandığı sözcüklerdir.

CHP LİDERİ DENİZ BAYKAL - Dolaylı anlatımı seviyor

Konuşmalarını, önceden hazırlanarak ve notlarına bakarak yapar. Konuşması, 'doğal görünüm' arz ediyor. Sözcüklere, kendine özgü anlamlar yükler. Zengin seçenekli sözcükler kullanarak konuları açıklar. Halk dilindeki atasözlerinden ve deyimlerden yararlanır. Dolaylı anlatım ifade eden cümleleri vardır. Hitap ederken resmidir. Bitişte, 'Hepinize teşekkür ediyorum, başarılar diliyorum, saygılar sunuyorum' gibi kalıplaşmış nezaket ifadelerini kullanır.

MHP LİDERİ DEVLET BAHÇELİ - Ümitli olmayı vaat ediyor

Çoğu konuşmasında partisini milleti 'kendi özüne, kendi yol arkadaşına' benzeterek iktidar olmak için taraftar toplamak gayretindedir. 'Kıymetli dava arkadaşlarım, aziz Türk milleti' gibi hitaplarla konuşmasına devam eder. Bahçeli, 'onurlu duruş, milli menfaat, terörle mücadele, teslimiyetçiliğe hayır' gibi özlü sözcüklerle konuşmasını pekiştirmektedir. Bahçeli, seçmenlere ümitli olmayı vaat ederken, kararlı ifadeler kullanmaktadır.

DYP LİDERİ MEHMET AĞAR - Argo kelimeler kullanıyor

Diğer liderlere göre hitapları, 'Milletin evlatları, bu vatanın has çocukları, Kırat'ın eşsiz süvarileri' gibi ifadelerle farklılık gösterir. Konuşmaları nda, 'Allah'ına kadar Adana' gibi. Bitiş cümleleri ise 'Allah'a emanet olun. Allah razı olsun' gibi yerel ifadeleri kullanıyor. Argo kelimelere de konuşmalarında yer veriyor. Konuşmaları kısa ve anlaşılır cümlelerden oluşuyor. Anlatımı, halkın kolay anlayacağı şekilde basit ifadelerle yapabiliyor.

Türkçe Dünyada En Çok Konuşulan 5. Dil

Yeryüzünde 6 bin 912 dil var! Dünya nüfusunun yüzde 3'ü ise bizim dilimizi konuşuyor.

Türkler, dillerini adım attıkları her bölgeye taşımış. Dünya nüfusunun yüzde 3'ü dilimizi konuşuyor. Türkçe dünya dilleri arasında 5. sırada yer alıyor.

Türk Dil Kurumu (TDK) Başkanı Şükrü Haluk Akalın’ın yıllardır süren çalışmaları Türkçe'nin dünyada sık kullanılan diller arasında olduğunu gösteriyor. Çalışmaya göre yeryüzünde toplam 6 bin 912 dil konuşuluyor ve Türkçe bu diller arasında dünya üzerinde kullanılan ilk 5 dil arasında yer alıyor.

TÜRKÇE’YE SAHİP ÇIKALIM

Yani dünyada 220 milyon kişinin Türkçe konuşuyor. Bu da dünya nüfusunun ortalama yüzde 3’üne denk geliyor. Türkçe toplam 6 gruba ayrılıyor ve bu 6 grup içinde 39 dil bulunuyor. Haluk Akalın, Türkiye Türkçesinin 12 milyon kilometrekarelik bir alanda çeşitli kollarıyla, lehçeleriyle, şiveleriyle kullanılmakta olan Türk Dili ailesinin en büyük kolu olduğunu belirtiyor. Akalın , “Türkçe sadece Türkiye sınırları içinde kullanılmıyor. Örneğin Rusya’da Tofa Türkçe’sini sadece 30 kişi konuşuyor. Ve dillerini korumaya çalışıyorlar. Oysa bizde son yıllarda bir yozlaşma var. Örneğin iş yeri adlarının yabancı yazımı konusunda belediyeler çalışıyor. Eskiden Türkçe Fransızca’nın etkisindeydi. Şimdi İngilizce. Dilimizi korumaya çalışmıyoruz. Aksine elimizden akıp gidiyor" dedi.

ÇİNCE İLK SIRADA

Akalın en çok konuşulan dilleri ise şöyle sıraladı: 1 milyar 30 milyon kişi Çince konuşuyor. İngilizce ise ikinci sırada. Onu İspanyolca, Hintçe Urduca ve Türkçe izliyor..

Kaynak: HABERTÜRK

İşte Gençliğin Hâli!


ATO'nun 'Gençliğin Hali' raporuna göre, Türkiye'de 15 -24 yaşları arasında 4.4 milyon genç, eğitim ve üretim dışında. Her 100 genç erkeğin 23'ü, genç kızın 55'i, iş ve eğitim hayatında yer almıyor.



Ankara Ticaret Odası (ATO), Türkiye`de 4 milyon 422 bin gencin eğitim ve üretimin dışında kaldığını belirtti. ATO'nun, "Gençliğin Hali" raporuna göre, Türkiye'de 15 ile 24 yaş arasında, 5 milyon 830 bini kız, 5 milyon 441 bini de erkek olmak üzere 11 milyon 271 bin genç bulunuyor. Bu sayının sadece 3 milyon 425 bini çalışıyor, 3 milyon 424 bini öğrenci olduğu için üretime katılmıyor, 4 milyon 422 bin genç ise ne üretimde ne de eğitimde yer alıyor.


Rapora göre, her 100 genç erkekten 23'ü çalışma veya eğitim hayatı içinde yer almazken, bu sayı kızlarda 55'e yükseliyor. 5 milyon 830 bin genç kızdan 1 milyon 508 bini eğitimine devam ederken, 1 milyon 140 bini çalışıyor. Atıl kızların sayısı ise 3 milyon 182 bine ulaşıyor. Atıl gençlerin yüzde 72'si kızlardan oluşuyor.

Cinsiyetler arasındaki fark yerleşim yerlerinde de görülüyor. Resmi rakamlara göre yoksulların üçte ikisinin yaşadığı kırsal yerleşim yerlerinde yoksulluğu kıracak olan gençler de atıl durumda bulunuyor. Kentlerde yüzde 37 olan atıllık oranı, kırsal yerleşim yerlerinde, özellikle kızların eğitim dışında kalmaları nedeniyle yüzde 44'e yükseliyor.

EĞİTİM OLANAKLARINDAN YOKSUNLUK

"İşgücü", iş arayanlarla çalışanlardan oluşuyor. Toplam 836 bin işsiz gençle birlikte işgücünde yer alan genç nüfus 4 milyon 261 bin kişi olurken, 7 milyon 10 bin genç işgücü dışında bulunuyor. Gelişmiş ülkelerde gençlerin işgücü dışında olma nedenlerinin başında "eğitim" gelirken, Türkiye için bu durum geçerli değil. AB ülkelerinde gençlerin yüzde 87'si okudukları için işgücü içinde yer almazken, bu oran Türkiye`de yüzde 49 düzeyinde bulunuyor. AB ülkelerinde gençlerin yüzde 13'ü eğitim olanaklarından yararlanamazken, Türkiye`de gençlerin yarıdan fazlası eğitim olanaklarından yoksun olarak işgücü dışında bulunuyor.

CİNSİYETLER ARASI FARK

AB ülkelerinde eğitim nedeni ile işgücü dışında kalma oranları erkek ve kızlar arasında fazla farklılık göstermezken, Türkiye'de cinsiyetler arasında uçurum var. AB ülkelerinde 4 puan olan "cinsiyetler arası fark", Türkiye'de 40 puana fırlıyor. Genç erkeklerin yüzde 74'ü eğitim nedeni ile işgücü dışında yer alırken, bu oran kızlarda yüzde 34'e düşüyor.

Eğitim, gençlerin işgücü piyasasına girişlerinde kilit rol oynarken, gençlerin önemli bir bölümü eğitimlerini tamamlamadan okuldan ayrılıyor. Avrupa Birliği ülkelerinde gençlerin altıda biri, temel eğitimden sonra okula devam etmezken, Türkiye'de gençlerin yarısı okulu erken terk edenlerden oluşuyor. Değişen işgücü talebi düşük eğitimli gençlerin işgücü piyasasında kendilerine yer bulmalarını zorlaştırıyor.

Atıl gençlerin sadece yüzde 19'u işgücü piyasasına girmek için yolları zorluyor. 4.4 milyon atıl gençten 836 bini iş arıyor. Diğerleri geleceklerine yatırım yapmaktan tamamen yoksun bulunuyor. Atıl gençlerin yüzde 14

'ünü oluşturan 600 bin işsiz genç, çalışmak istediği halde "umutsuz" olduğu için iş aramıyor.

ÇALIŞAN GENÇLERİN YÜZDE 62'Sİ KAYIT DIŞI

Yetersiz eğitim gençlerin istihdamda istedikleri şekilde yer almasını da etkiliyor. Çalışan gençlerin yüzde 62'si sosyal güvenceden yoksun olarak çalışırken, kayıt dışılık oranı lise altı eğitimlilerde yüzde 73'e çıkıyor.

Çalışan gençlerin büyük çoğunluğunun kayıt dışı küçük işletmelerde geçici işlerde çalışması, işten çıkartılmalarını da kolaylaştırıyor. 836 bin iş arayan gençten sadece 296 bini iş piyasasına ilk kez girecek olanlardan, 540 bini de daha önce bir işte çalışırken işsiz kalanlardan oluşuyor. Çalışırken işsiz kalanların oranı 2006 yılında yüzde 62 iken, 2007 yılında yüzde 65'e yükseliyor.

DÖRTTE BİRİ TARLADA ÇALIŞIYOR

Gençlerin dörtte biri hiçbir kişisel gelir elde etmeden çalışan ve ekonomik katkıları da tam olarak ölçülemeyen kişilerden oluşuyor. Yani çoğunluğu tarlada olmak üzere, kendi işletmelerinde ücretsiz aile işçisi olarak çalışıyor. İstihdam oranlarını yukarı, işsizlik oranlarını ise aşağıya çekerek işgücü piyasasının problemlerini gölgeleyen ücretsiz aile işçiliği, gençlerin atıllık oranlarında da iyileştirici yönde etki yapıyor.

AYGÜN: "GENÇLERİMİZİN EN VERİMLİ ÇAĞLARI BOŞA GİDİYOR"

ATO Başkanı Sinan Aygün yaptığı açıklamada, Türkiye'nin 4.4 milyon gencine ne iş ne de eğitim olanağı sağlayabildiğini belirterek, "Gençlerimizin en verimli çağları boşa gidiyor. Sadece gençlerin gelecekleri değil, ülkenin de geleceği kararıyor" dedi. Ailelere bakabilecekleri sayıda çocuk sahibi olmaları önerisinde bulunan Aygün, "Eğer iyi bir gelecek sunamayacaksanız fazla çocuk yapmayın" uyarısında bulundu. Gençlerin önemli bir bölümü atıl iken işgücü piyasasına girmek isteyenlerin işinin de her geçen gün zorlaştığına dikkati çeken Aygün, şunları kaydetti:

"2008 Şubat ayı sonuçlarına göre işsizlerin yüzde 32'sini gençler oluştururken, gençlerdeki işsizlik oranı, toplam işsizlik oranının 9.6 puan üstünde gerçekleşerek yüzde 21.2 oldu. Türkiye gençlerinden yararlanamıyor, gençler eğitim ve üretime katılamıyor. Okulda veya çalışma hayatı içinde yer alması gerekirken, evde, sokakta veya kahvehanelerde vakit öldürüyorlar. Gençler için özel politikalar oluşturulmuyor, gençler ile birlikte ülkenin de geleceği kararıyor."