Bayram Cigerli Blog

Bigger İnfo Center and Archive
  • Herşey Dahil Sadece 350 Tl'ye Web Site Sahibi Ol

    Hızlı ve kolay bir şekilde sende web site sahibi olmak istiyorsan tek yapman gereken sitenin aşağısında bulunan iletişim formu üzerinden gerekli bilgileri girmen. Hepsi bu kadar.

  • Web Siteye Reklam Ver

    Sende web sitemize reklam vermek veya ilan vermek istiyorsan. Tek yapman gereken sitenin en altında bulunan yere iletişim bilgilerini girmen yeterli olacaktır. Ekip arkadaşlarımız siziznle iletişime gececektir.

  • Web Sitemizin Yazarı Editörü OL

    Sende kalemine güveniyorsan web sitemizde bir şeyler paylaşmak yazmak istiyorsan siteinin en aşağısında bulunan iletişim formunu kullanarak bizimle iletişime gecebilirisni

ALANYANIN TARİHÇESİ

ALANYANIN TARİHÇESİ

İlçenin Kuruluş Ve Gelişmesi :

Alanya’nın tarihi karanlık çağlara kadar uzanmaktadır. İlçe Merkezinin kuzeydoğusundaki Bademağacı Köyü ile Oba Köyü arasında bulunan iskelet ve fosiller bunu kanıtlamaktadırlar. Alanya bazen Kilikya, bazen de Pamfilya topraklarından sayılmıştır. Ünlü tarihçi Heredotos bu bölge için şunları yazmıştır: “Bu bölgede yaşayanlar Truva Savaşı sonrasında (M.Ö. 1820) buraya gelip yerleşirken, burada çeşitli kavimlerin gelenlere ev sahipliği yaptığı bilinmektedir.” Bunlardan da anlaşılacağı gibi Hititlerin bu bölgeye kadar gelerek M.Ö. XIV yüzyılın ilk yarısında 600 kadar insanı öldürüp, Kilikya ve Pamfilya’yı kendilerine bağlamışlardır. M.Ö. 224-188 yılları arasında bütün Kilikya, Büyük Antiocus tarafından istila edildiği halde, Coresium’un kuşatılması ve alınmasının zorluğu nedeniyle bağımsızlığını korumuştur.

Alanya’nın Osmanlılar Tarafından Alınması :

Alaiye’nin Osmanlılar tarafından alınması Fatih Sultan Mehmet dönemine rastlar. Fatih zamanında burası Selçuklular sülalesinden gelen Karaman oğlu Lütfi Bey’in oğlu Kılıç Arslan’ın elindedir.

Gedik Ahmet Paşa 1471 yılında fazla zorlanmadan Kılıç Arslan Bey’i ikna yolu ile Alaiye’yi Osmanlı topraklarına dahil etti.

Osmanlı döneminden de sayısız eserler günümüze kalmıştır. Alaiye adını Alanya olarak değiştirilmesi yapılan bir yanlışlık sonucudur. Ulu Önder Atatürk’e çekilen bir telgrafta Alaiye yerine alanya yazılmıştır. Atatürk “Madem ki böyle olmuş, bundan sonra bu güzel yöremizin adı Alanya olsun.”demiştir.

Alanya’nın Coğrafi Konumu Ve Yapısı

Coğrafi Konumu :

Alanya 36 derece 33 dakika kuzey enlem ve 32.01 derece doğu boylamı üzerine bulunmaktadır. Yüzölçümü 2.085 km2’dir

Alanya, Akdeniz Bölgesinde Antalya sınırları içinde yer alır. Doğusunda aynı adı taşıyan Alanya Körfezi bulunur. Güneyinde Akdeniz, doğusunda Gazipaşa, batısında Manavgat, kuzeyinde Toroslar yer almaktadır. Kuzey kütlesini batı Torosların kıyı silsileleri oluşturmaktadır. Bu kısımda yükseklikleri 500 – 600 m. İle 2500 – 3000 m. Arasında değişen dağ ve ovalardır. Alçak bölümleri, kıyı boyunca gözlenebilen ovalar belirler. Dağlık bölgelerden ovalara iniş platolardan yapılır. Yaylalar, batıda Alanya Yarımadasına isabet eden kesimde yok olur. Yaylaların kaybolduğu bölgelerden dağlık bölgeye geçiş dik yamaçlarla yapılır.

İklim :

Alanya’da tipik bir Akdeniz iklimi hüküm sürmektedir. Özellikleri : Kışın yağışlı ve nemli yazın kurak ve sıcak olmasıdır. Doğu , kuzey ve batının yüksek dağlarla kaplı olması nedeniyle bu üç yönden gelen rüzgarlara kapalı durumda ve bu özelliği dünyanın dört bir yanında yetişen bitkileri Alanya’da bulmamıza imkan sağlıyor.

EKONOMİK DURUM

Meyvecilik :

Alanya’da halkın yaptığı meyvecilik dışında, bir de meyve üretme istasyonu bulunmaktadır. İlçenin doğu yönünde, Aşağı Oba köyü hudutları içinde 1938 yılında kurulan 1000 dekar arazisi ile yılda 500.000 fidan üretim kapasitesi vardır. Başta Alanya olmak üzere diğer il ve ilçelere de dağıtım yapılmaktadır. Kurum dünyanın dört bir yanındaki çeşitli ürünleri az da olsa yetiştirmektedir. Bunlardan bazıları yeni dünya, nar, kahve, ceviz, ananas, guava, avokado, hünnap ve bahçe süs bitkileridir.

Alanya’da yetişen meyve narenciye türleri ünlüdür.

İpek Böcekçiliği :

Bölgenin ipek böcekçiliğinin tarihi M.Ö. XII.y.y.’a kadar uzanmaktadır. İpekçilik ilk olarak Çin’de Yüzyılda gelişmiş ve XCI. Yüzyılda Avrupa’da Türk ipeği aranır hale gelmiştir.

İpekçilik Alanya ekonomisinde önemli bir yer tutar.

Hayvancılık :

Hayvancılık yörede çeşitli sebeplerden dolayı eski önemini yitirmiştir. Bunda turizmin çok önemli rolü vardır. Alanya’da Hollanda türü inekçilik ve dağ köylerinde kıl keçisi türü hayvancılık yapılmaktadır.

Balıkçılık :

Balıkçılık ilçenin nüfusunun hızla artması ve turist akınları nedeniyle büyük önem kazanmıştır. Genelde beyaz etli balıkların bulunduğu bölgede, kuzu, mercan, lüfer, barbun, grida, sinarit, tonga ve palamut türleri avlanmaktadır.

Ticaret :

İlçenin en büyük gelir kaynakları turizm ve tarımdır. Turizme paralel olarak halı, deri ve kuyumculuk gibi dallarda büyük bir gelişme olmuştur. Açılan dükkan sayısı her yıl artmaktadır.

Tarım :

Alanya ve çevresinde genelde seracılık yaygındır. Kışın dondurucu soğuğunda yetişmeyen sebze ve meyveleri Alanya çiftçileri yetiştirerek hemen hemen Türkiye’nin her yerine dağıtırlar. Yönetim turfanda sebze ve meyvelerinin yanı sıra muz da önemli bir gelir kaynağıdır.

ALANYA’NIN SOSYAL YAPISI

Spor :

Spor Tesisleri :

a) Belediye Spor Tesisleri : Alanya Yarımadasının batısında bulunan Damlataş Bölgesindeki Güzelyalı Caddesi üzerindedir. Tenis kortları, halı sahalar, basketbol sahaları ve bir büyük çim futbol sahasından oluşmaktadır.

b) Stadyum : İlçe merkezinin yaklaşık 3 km. doğusunda Antalya – Mersin Karayolu üzerinde, 2000 kişilik kapasiteye sahip bir şehir stadyumudur.

Aktiviteler :

a) Triathlon : Uluslar arası olarak gerçekleştirilen bu sportif faaliyetler her yıl Ekim ayı içerisinde düzenlenmektedir. 1991 yılında başlayan Triathlon yarışmasında her yıl gittikçe artan katılım yöremizi dünyaya tanıtmakta ve Eurosport TV tarafından da bütün dünyaya yayınlanmaktadır. “Ölümüne Spor” olarak tanımlanan Triathlon; yüzme, bisiklet, koşu şeklinde ara verilmeden yapılır.

b) Alanya Halk Triathlon : Her yıl Temmuz ayı içinde yapılan Halk Triathlon sporcusu, seyircisi ve Türkiye Basını tarafından büyük bir ilgiyle izlenmektedir. Yarışmalar; 705 m. Yüzme, 17 km. bisiklet, 5 km. koşudan oluşan spirint triathlon ile 200 m. Yüzme, 8 km. bisiklet ve 2 km. koşudan oluşan 6 ayrı kategoride değerlendirilir. Bu müsabakalar her yıl yapılmaktadır.

c) Beach Volley : Uluslar arası organizasyon olarak yapılan bu turnuva 24 – 25 – 26 Haziran tarihlerinde gerçekleştirilmektedir.

ç) Rafting : Bölgedeki “Rafting Sporuna” elverişli nehir ilçenin yaklaşık 6 km. doğusunda denize dökülen Dimçay nehridir. Bu nehrin üzerinde bulunan Alanya’nın 20 km. kuzeydoğusundaki “Alfrat Tesislerinde”, “Rafting Sporu” yapmak mümkündür.

Dağ ve Yayla Turizmi :

Yaylalarda yaz aylarının oldukça serin geçmesi, teknolojiden uzak doğal güzellikler ve geleneksel köy hayatı, ülkemize gelen turistlerin oldukça ilgisini çekmekte ve bu bölgelere yoğun talep oluşturmaktadır. Seyahat Acentaları tarafından yayla turları düzenlenmektedir.

İlçede , son zamanlarda, dağ turizmi ve trekking ve amatör dağcılığa elverişli alan başta Akdağ (2451 m.) ve Cebelireis dağı (1649 m.) olmak üzere gelişme göstermeye başlamıştır. Akdağ bu amaca uygun olarak Bakanlığımızca Kış Sporları Turizm Merkezi ilan edilmiştir.

Gençlik ve Öğrenci Turizmi :

Alanya’nın 20 km. batısındaki Avsallar – İncekum bölgesinde, Orman Bakanlığı’na bağlı olarak deniz kenarında bir orman tesisi bulunmaktadır. Söz konusu tesiste yaşları 12 – 26 arasında olanlara, gerekli kimlikleri ibraz etmeleri suretiyle %50 indiri uygulanmakta olup 7 yaşın altındakilerden herhangi bir ücret talep edilmemektedir. Kalma süresi yaz boyunca 15 gün ile sınırlandırılmıştır. 1 Mart – 31 Ekim tarihleri arasında açık olup, posta ya da telefon yoluyla rezervasyon yaptırmak mümkündür.

Kamp İmkanları :

a) Perde Kamping : Alanya’nın doğusunda, 13 km. mesafededir. Denize uzaklığı 150 m. Kadar olup, çadır, karavan yeri, otoparkı ve tuvaleti mevcuttur. Ulaşım Gazipaşa dolmuşları ile sağlanır.

b) Yalçın Kamping : gazipaşa’nın ana caddesinden denize doğru yaklaşık 7 km. mesafededir. Bungalow’u, çadır yeri, restaurantı, otoparkı ve tuvaleti vardır. Ulaşım Gazipaşa dolmuşları ile sağlanmaktadır.

c) İncekum Orman Kampı : Alanya’nın 30 km. batısındadır. Restaurantı, plajı, spor tesisleri, çamaşır yıkama ve kurutma tesisleri, tuvaleti, duşları, sıcak suyu, içme suyu, çadır, karavan, motor karavan yerleri vardır. Ulaşım İncekum minibüsleri ile sağlanır.

d) BP Mocamp : Alanya’nın yaklaşık 25 km. batısındadır. Çadır, karavan, motor karavan yerleri mevcuttur.

TARİHİ VE KÜLTÜREL ÇEVRE

Alanya Kalesi :

Alanya kalesi zamanımıza kadar korunabilen tek Selçuklu kalesidir. Alanya’da tersanenin arkasında üç yanı denizle çevrili kale 1955 yılında onarılan sağlam bir yapıdır. 1255 yılında Roma kale kalıntılarının yerine Anadolu Selçuklu Sultanı Alaaddin Keykubat döneminde önem kazanan bu kale 1471 yılında Osmanlılar tarafından alınmıştır. 83 kule ve 140 burca sahip üç sıra surlarla çevrili olan kale iç ve dışkale bölümlerinden oluşmaktadır.

Alanya Kalesi’nin Etrafındaki Eserler :

a) Ayayorgi Kilisesi : İç kalede yer alan Aya Yorgi olarak bilinen M.S. 6.y.y’da yapıldığı sanılan Bizans devrine ait küçük bir kilisedir. Dini önemi artınca zaman içinde piskoposluk haline getirilmiştir. Selçuklulara ait olmayan kaledeki tek eser olması yanında Alanya’nın Türk – İslâm dönemi öncesinden günümüze ulaşabilen ender yapıdır.

b) Akşabe Sultan Mescidi Ve Türbesi : Kale camiinin biraz ilerisinde bulunan bu mescit 1230 yılında Akşabe Sultan için yaptırılmış olup, güzel bir mimarisi vardır. Eskiden kalabilen kısımlarından apsisinin çinili olduğu anlaşılmaktadır. Yakın zamanda onarılan mescidin dışı kesme taştan yapılmıştır. İçi ve kubbesi tuğla ile örülmüştür. İki odadan oluşan yapının bir odası mescid diğer odası Akşabe Sultan’ın mezarının bulunduğu türbedir. Ayrıca türbede üç mezar daha vardır.

c) Adam Atacağı : Kalenin kuzeydoğusunda 250 metrelik uçurumun üstünde 15 metre derinlikte bi zindanın bulunduğu yerdir. Bölgede anlatılan bir rivayete göre “Bizans devrinde iki suçlunun burada güreştirilip, mağlup olanın hasmı tarafından denize atıldığı, diğer suçlunun burada bulunan zindandan bir süre sonra çıkarılarak son bir şans tanındığı, eline verilen üç taştan birini denize düşürmesi halinde af edildiği, beceremezse çuvala konup kayalıklara veya mancınık ile denize atıldığı” bir yerdir. Atılan taşın hava akımı ve yerçekimi nedeniyle denize düşürülmesinin çok zor olduğu bir yerde, günümüzde bu rivayetten kaynaklanan dilek tutarak taş atma geleneği yabancı ve yerli turistler tarafından sürdürülmektedir.

Bunların dışında kale çevresinde bulunan eserler şunlardır: Alaaddin Camii, Emir Bedrüddin (Andızlı) Camii, Alaaddin Keykubat Sarayı, Selçuklu Hamamı, Bedesten ve Arasta, Sarnıçlar, Deniz Feneri, Sitti Zeynep Türbesi.

Kızıl Kule

Sultan Alaaddin Keykubat, 1221 yılında Alanya’yı fethettikten sonra devamlılığı sağlayacak bir binanın yapılmasını emreder. Kızıl Kule ismini alt ve üst kısımlardaki kızılımsı taşlardan almıştır. Bugün bile çok sağlam ayakta duran yapının alt kısmındaki kesme taşların Dim Boğazının doğusunda getirildiği bilinmektedir. Kızıl Kule’nin bulunduğu yer itibariyle doğu cephesi arasında 2 m.’lik bir yükseklik farkı vardır. Doğu cephesi 35 m. Batı cephesi ise 33 m.’dir. Sekizgen şeklindeki kule 5 katlıdır. Üzerindeki kitabeye göre 1226 yılında yapılmıştır.

Zemin katın ortasında yukarı doğru, 5. Kata kadar yükselen bir bölüm bulunmaktadır. Bu bölüm kulenin omurgası durumundadır. Ancak su sarnıcı görevini de üstlenmiştir. Zemin kat etnografik müze olarak hizmet vermektedir. 2. Kat zemin kattaki omurga bölümüne 18 kemerle bağlanmış durumdadır. Bu katın, kendine has mimarisi ile, birde asma katı mevcuttur. 3. Katta planda biraz değişim yapılmıştır. Kemerler, mazgal delikleri, zift ve haşlama delikleri göze çarpar. Daha sonraki katta kule muhafızları gözetleme görevlerini büyük bir özenle yerine getiriyorlardı.

Kulenin Güneybatı yönüne düşen 50x50 cm. boyutlarında çerçeveli mermer bir kitabe bulunmaktadır. Kitabe Selçuklu sülüsü ile yazılı olup, kitabenin Türkçesi aynen şöyledir : “ Bu Ketanizade Eb-Ür Rahaoğlu Halepli Ebu Ali yaptırdı. Tanrı kendisini yargılasın.”

Selçuklu Tersanesi

Bu tersane , Kızılkule’den iki yıl sonra, 1228 yılında Sultan Alaaddin Keykubat tarafından yaptırılmıştır. Sultanın amacı doğrudan gelecek tehlikelere karşı koyacak Sultan – Ül Bahreyn (İki Denizin Sultanı) arzusunu gerçekleştirmekti.

Tersane 56.5 m. Uzunluğunda 44 m. Derinliğinde ve beş gözlüdür. Her göz 7.70 m. Genişliğinde, 42.30 m. Derinliğindedir. Derinlikteki 1.70 m.’lik fark duvarların kalınlığından meydana gelmektedir.

Tersane güneyden gelebilecek tehlikelere karşı tersane kulesi ile güçlendirilmiştir. Kule iki katlı ve iki odalıdır.

Türbe ve Yatırlar :

Sitte Zeynep Zaviyesi ve Türbesi, Pelit Evliyası, Hıdırellez Dede, Hasan Dede, Kum Dede, Erkapı Dedesi, Öksürük Dedesi, Hacı Baba Evliyası, Şıh İsmail Dede, Musa Dede,

Yedi Mahmut Türbesi, Mağrap Dede, Hamzalar Dede, Belenardı Dedesi, Musaseydi Evliyası, Tepecik Evliyası, Kocaomar Evliyası, Pirce Alaaddin Evliyası.

Harabeler ve Liman Şehirleri :

a) Leartis – Learti (Mahmutlar Harabeleri) : Büyük Oran ya da Büyük Kısle diye adlandırılan bu yer ilçelemizin sahil boylarında irili ufaklı tepelerin yamacında kurulmuştur. Bu antik şehir ilçe merkezine 22 km. uzaklıktadır.

Bu antik şehir hakkında bilinen bir diğer özellik de Trayan ile imparatoriçe Herinnia Etruscill adlarına para basıllığıdır. Şehirde çoğu harap vaziyette kiliseler, hamamlar, sarnıçlar, iskan merkezleri, küçük bir stadyum, tiyatro, sütunlu caddeler ve tapınaklar mevcuttur. Stadyumun güney kısmında yer alan kilisede, kırmızı ve açık mavi boyalarla yapılmış freks izleri görülür. Bu yapılarda sık sık rastlanan kartal bacağı ve öküz başı kabartmaları ile kitrabeler insanı tarihin derinliklerine götürmektedir

Bulunan kitabelerden elde edilen bilgilere göre M.S. I. Yüzyıl ile III. Yüzyıl arasında en parlak dönemini yaşamıştır. Şehrin sahip olduğu tapınaklardan Zeus, Megistos, Apollon ve Cesar’a ait olanlar bilinenler arasındadır.

b) Syedra Harabeleri : Syedra şehri bugünkü Kargıcak ve Seki köylerinin sınır teşkil ettiği bir tepede kurulmuştur. İlçe merkezinin doğusunda yer alır. Şehrin merkezine tepe üstünde kurulan bölüm oluşturur. Bu büyük şehrin, M.S. 138 – 161 yılları arasında Marcus Aurelius ve Antonius adlarına yazılan ve yörede rastlanan kitabelerden, Roma kalıntısı olduğu bilinmektedir. Bu harabelerüç yoldan gezilebilir. Birinci yol Kargıcak Köyü içinden geçer. İkincisi Isbatlı Köyü Karataş Mahallesinden geçen yoldur. Üçüncü yol ise Seki köyündeki eski bir yoldur. Seki Köyünden giden yol kısa olduğundan, rahatlıkla yürünebilir. Arazi içinde çeşitli surlar bulunur. Kuşaklı kilisesi ve harabeler arasında batıya bakılınca Alanya Kalesi çok güzel bir manzara oluşturur. Sütunlu caddenin sağ ve sol kısmında çeşitli amaçlarla yapılmış tarihi eserler ve mozaikler bulabilirsiniz. Şehrin içinde muhtemelen su deposu olarak kullanılmış üç adet havuz vardır.

c) Lotape Liman Şehri : Aytap Alanya’nın 30 km. doğusundadır. Akdeniz sahil yolu bu Roma devri şehrin ortasından geçmektedir. Kral Antichius’un Lotape’nin anısına, şehre bu ismi verdiği bilinmektedir. İlerleyen yıllarda Roma imparatoru Trianus (M.S. 99 –177) zamanında kendi adına para bastırmıştır.

Şehrin 50 – 100 m. Ebatlarında tabii bir limanı vardır. Yarımada şeklinde, oldukça yüksek bir tepenin üzerine kurulmuş olan kalesine çıkmak her ne kadar zor olsa da, çıktıktan sonra görebileceğiniz manzara tüm yorgunlukları unutturacak niteliktedir.

Lotape şehrinin antik caddesi, hamamı, kilisesi, nekropol ve aropol ve çevrede bulunan diğer antik şehirlerin içinde en iyi ayakta kalabileni olduğu görülür. Tek odalı, üstü kapalı mezar odaları da şehrin antik kalıntıları içindedir.

d) Sinek Kalesi : Alanya’nın kuzeybatı yönündeki Elikesik Köyü hudutları içinde yok olmaya yüz tutmuş, Sinek Kalesi, Alanya’nın 35 km. batı yönünde Okurcalar Köyü hudutları içindeki liman şehri kalıntıları görülmeye değer yerler arasındadır.

Kervansaraylar :

a) Alara Han : Alanya Manavgat sınırını oluşturan Alara Çayı’nın denizden 9 km. kuzey yönünde inşa edilmiştir. Alanya’dan 35 km. uzaklıktadır. Alara Kervansarayı 1232 yılında Sultan Alaaddin Keykubat tarafından, 2000 m2’lik bir alana tamamen kesme taşlardan yaptırılmıştır. Kervansarayın kuzeye bakan kapısındaki kitabede Sultan Alaaddin Keykubat tarafından yaptırıldığını yazar.

Kervansaraya girmek için ikinci bir kapı vardır, burası Kervansaray da kalacak misafirlere ayrılmıştır. Nöbetçi kulübesi bugün bile tüm özelliğini koruyan çeşmesi, mescit ve hamamı ile Alara Kervansarayı görülmeye değer bir eserdir. Hayvanların kaldığı bölmeyi görmek, ancak yanınızda lamba vb. varsa mümkündür.

b) Sarapsa Kervansarayı : Alanya – Antalya asfaltının 15. Km.’de, yolun üst tarafındaki yaklaşık 850 m2’lik bir saha üzerinde, Sultan Alaaddin Keykubat’ın oğlu II. Gıyaseddin Keyhüsrev tarafından 1236 – 1246 yılları arasında yaptırılmıştır. İri taşlarla beşik örtüsü şeklinde yapılan binanın kapısı kuzeye bakar. Doğusunda bir mescit vardır. Dikdörtgen biçiminde yapılmış bina Alara Han’a göre değişik bir plana sahiptir.

Mağaralar :

a) Damlataş : Damlataş Mağarası, 1948 yılında vapur iskelesi inşaatında kullanılmak üzere taş ocağı olarak tesbit olunan bugünkü yerinde, bir dinamit ateşlemesi sonucu bulunmuştur. Birbirinden güzel binlerce sarkıt ve dikitlerle süslü bu mağara hemen koruma altına alındı. Aynı zamanda mağara hakkında araştırmalara başlandı.

Mağara hakkında ilk araştırmalar, Galip Dere tarafından yapıldı. Galip Dere gazetelerin birinde, II. Dünya savaşının korkunç günlerinde atılan gaz bomlamalarından korunmak için bir mağaraya sığınan Almanların içinde astımlı olanların şifa bulduklarına dair haber okur. Mağaranın sağlık açısından faydalı olabileceği fikri ilk o zaman akla gelir ve resmi incelemelere başlanır. Doktor ve Kimyagerlerden oluşan ekibin incelemelerinden sonra mağaranın astıma iyi geldiği tesbit edilir.

Mağaranın Oluşumu ve Özellikleri : Mağara birinci zamanda permiyen devrine ait yarı kristalize kalker içinde bulunmaktadır. Yapılan incelemeler sonucunda mağaranın 10 – 15 bin senede oluştuğu tahmin edilmektedir. Bölgenin çok yağışlı olması mağaranın oluşumuna hız vermiştir. Bolca yağan yağmurların gaz karbonikli su ihtiva etmesi nedeniyle, kireçtaşı ve benzerlerini erittiği için, kalker ve kireçtaşı oluşan bölgelerde mağarada olduğu gibi boşluklar oluşturur. Erimeler devam ederken büyük boşluklar ve bu boşluklara sızan damlacıklar donarak aşağı doğru sarkar. Damlanın düştüğü yerde de donma olayı gerçekleştiğinden aşağıdan yukarıya dikitler ve yukarıdan aşağıya doğru sarkıtlar meydana gelir. Sarkıt ve dikitler uzamalardan dolayı bazen bir yerde birleşirler. Bunlar da mağaranın sütunlarını oluşturur. Bu damlama özelliğinden dolayı mağaraya “Damlataş” ismi verilmiştir.

Mağaranın kapısından içeri girince 45 –50 m. Uzunluğunda bir geçit 10 – 14 m. Çapında ve 15 m. Yüksekliğinde silindirik bir boşluk, ayrıca 15 bin senede oluşmuş sütunlar vardır. Mağaranın iki katlı olan boşluğu 2500 m3 hava ihtiva etmektedir. İçindeki ısı yaz kış 22.3 derecedir. Mutlak nem 19.6 derece, nisbi nem %95’dir. Mağara dış tesirlerden arınmış ve havasında bol miktarda asit karbonik vardır. Hava basıncı deniz seviyesinden biraz aşağıda olmasına rağmen 7600 mm’dir. Mağaranın boşluğunun tamamı 180 – 200 m2’dir. Mağaranın etrafındaki kalınlık 10 m.’yi bulduğu için çökme ihtimali yoktur. Senenin 5 – 6 ayında devamlı damla

Mağaranın Tıbbi Fonksiyonu : mağaranın astıma iyi gelen dört vasfı olduğu tesbit edilmiştir. Mağaranın ortamında bulunan normalden 8 – 10 misli fazla Karbondioksit, yüksek oranda nem, alçak sühunet, radyoaktivite gibi unsurların ilk ikisinin astıma iyi geldiği, diğer ikisinin de yardımcı faktör olarak kabul edildiği bilinmektedir.

Alanya’ya tedavi için gelen hastalar öncelikle bir doktordan mağaraya girmesinde sakınca olmadığına dair rapor alarak, mağaranın ilgili memuruna başvurması gerekmektedir. Tedavi süresince sembolik bir ücret öderler.

b) Hasbahçe : Hasbahçe mahallesi İnişdibi mevkiinde Alanya’ya 4 km. mesafede bulunmaktadır. Damlataş mağarasından 4 – 5 kat daha büyük olan mağaranın oluşumu hakkında bilimsel anlamda bir çalışma yapılmadığı gibi turizme kazandırılması konusunda da bir çalışma yapılmamıştır.

c) Dim : İlçe merkezinin 12 km. doğusunda bulunan Cebel-i Reis dağının Alanya yamacındadır. Mağaranın batıya bakan büyük bir ağzı vardır. İçinde dikit ve sarkıtların yanında dip kısmında bir gölü mevcuttur.

d) Kadıini : İlçe merkezine 15 km. kuzeydoğu istikametinde Çatak mevkiinde bulunan çatak veya Kadıini Mağarası, Damlataş mağarasından 3 kat büyüklükte dikit ve sarkıtlardan oluşmaktadır.

Deniz Mağaraları :

a) Korsanlar : Alanya limanından yarımadanın güneyine doğru gidilirken karşılaşılan ilk mağaradır. Deniz motoruyla 10 m. Genişliğinde ve 6 m. Yüksekliğindeki bir girişten içine girilebilen mağara kuzeye doğru genişlemektedir. Eskiden içinde kaleye kadar giden bir yol olduğu söylenen mağarada deniz içindeki kayaların renkli taşları ilginç görüntüler oluşturulmaktadır.

b) Aşıklar : Aşıklar mağarasının kapısı deniz seviyesinden iki metre yükseklikte ve insanın girebileceği büyüklüktedir. Bu kapı sarkıt, dikit ve sütunlarla süslüdür.

c) Fosforlu : Damlataş mağarası tarafındaki üçüncü mağaradadır. Küçük bir kayıkla içine girilebilen bu mağara yapı ve görüntü itibariyle jeolojik değeri olan ilginç bir tabii güzelliktir. Geceleri içi çok aydınlık olan mağaranın fosfor parıltıları gündüzleri de farkedilmektedir.

Alanya Arkeoloji Müzesi :

İçinde 14 kapalı, bir açık teşhir salonu olan müze 1967 yılında hizmete açılmıştır. Tunç çağı, Urartu, Frigya ve Lidya eserleri ile Lehenistik çağa ait çanak, çömlek ve zengin Roma dönemi eserleri sergilenmektedir. Ayrıca Helenistik, Roma, Bizans ve çeşitli İslâmi devirlere ait zengin para kolleksiyonu sergilenmektedir.

Alanya müzesinin en önemli parçalarından biri 2. Y. Y’dan kalma küçük bronz bir Herakles heykelciğidir ve neredeyse müzenin sembolü haline gelmiştir.

Atatürk Evi Ve Müzesi :

İkinci meşrutiyet döneminde yapıldığı tahmin edilen binanın yapım tarihi kesin olarak bilinmektedir. 18 Şubat 1935 tarihinde Atatürk’ün Alanya’yı ziyareti sırasında kaldığı bu ev, mülkün sahibi Rıfat Azakoğlu tarafından Kültür ve Turizm Bakanlığı’na bağışlanmıştır. Cumhurbaşkanı Kenan Evren tarafından 1986 yılında Atatürk Evi ve Müzesi olarak hizmete açılmıştır.

ALANYANIN TARİHÇESİ

ALANYANIN TARİHÇESİ

İlçenin Kuruluş Ve Gelişmesi :

Alanya’nın tarihi karanlık çağlara kadar uzanmaktadır. İlçe Merkezinin kuzeydoğusundaki Bademağacı Köyü ile Oba Köyü arasında bulunan iskelet ve fosiller bunu kanıtlamaktadırlar. Alanya bazen Kilikya, bazen de Pamfilya topraklarından sayılmıştır. Ünlü tarihçi Heredotos bu bölge için şunları yazmıştır: “Bu bölgede yaşayanlar Truva Savaşı sonrasında (M.Ö. 1820) buraya gelip yerleşirken, burada çeşitli kavimlerin gelenlere ev sahipliği yaptığı bilinmektedir.” Bunlardan da anlaşılacağı gibi Hititlerin bu bölgeye kadar gelerek M.Ö. XIV yüzyılın ilk yarısında 600 kadar insanı öldürüp, Kilikya ve Pamfilya’yı kendilerine bağlamışlardır. M.Ö. 224-188 yılları arasında bütün Kilikya, Büyük Antiocus tarafından istila edildiği halde, Coresium’un kuşatılması ve alınmasının zorluğu nedeniyle bağımsızlığını korumuştur.

Alanya’nın Osmanlılar Tarafından Alınması :

Alaiye’nin Osmanlılar tarafından alınması Fatih Sultan Mehmet dönemine rastlar. Fatih zamanında burası Selçuklular sülalesinden gelen Karaman oğlu Lütfi Bey’in oğlu Kılıç Arslan’ın elindedir.

Gedik Ahmet Paşa 1471 yılında fazla zorlanmadan Kılıç Arslan Bey’i ikna yolu ile Alaiye’yi Osmanlı topraklarına dahil etti.

Osmanlı döneminden de sayısız eserler günümüze kalmıştır. Alaiye adını Alanya olarak değiştirilmesi yapılan bir yanlışlık sonucudur. Ulu Önder Atatürk’e çekilen bir telgrafta Alaiye yerine alanya yazılmıştır. Atatürk “Madem ki böyle olmuş, bundan sonra bu güzel yöremizin adı Alanya olsun.”demiştir.

Alanya’nın Coğrafi Konumu Ve Yapısı

Coğrafi Konumu :

Alanya 36 derece 33 dakika kuzey enlem ve 32.01 derece doğu boylamı üzerine bulunmaktadır. Yüzölçümü 2.085 km2’dir

Alanya, Akdeniz Bölgesinde Antalya sınırları içinde yer alır. Doğusunda aynı adı taşıyan Alanya Körfezi bulunur. Güneyinde Akdeniz, doğusunda Gazipaşa, batısında Manavgat, kuzeyinde Toroslar yer almaktadır. Kuzey kütlesini batı Torosların kıyı silsileleri oluşturmaktadır. Bu kısımda yükseklikleri 500 – 600 m. İle 2500 – 3000 m. Arasında değişen dağ ve ovalardır. Alçak bölümleri, kıyı boyunca gözlenebilen ovalar belirler. Dağlık bölgelerden ovalara iniş platolardan yapılır. Yaylalar, batıda Alanya Yarımadasına isabet eden kesimde yok olur. Yaylaların kaybolduğu bölgelerden dağlık bölgeye geçiş dik yamaçlarla yapılır.

İklim :

Alanya’da tipik bir Akdeniz iklimi hüküm sürmektedir. Özellikleri : Kışın yağışlı ve nemli yazın kurak ve sıcak olmasıdır. Doğu , kuzey ve batının yüksek dağlarla kaplı olması nedeniyle bu üç yönden gelen rüzgarlara kapalı durumda ve bu özelliği dünyanın dört bir yanında yetişen bitkileri Alanya’da bulmamıza imkan sağlıyor.

EKONOMİK DURUM

Meyvecilik :

Alanya’da halkın yaptığı meyvecilik dışında, bir de meyve üretme istasyonu bulunmaktadır. İlçenin doğu yönünde, Aşağı Oba köyü hudutları içinde 1938 yılında kurulan 1000 dekar arazisi ile yılda 500.000 fidan üretim kapasitesi vardır. Başta Alanya olmak üzere diğer il ve ilçelere de dağıtım yapılmaktadır. Kurum dünyanın dört bir yanındaki çeşitli ürünleri az da olsa yetiştirmektedir. Bunlardan bazıları yeni dünya, nar, kahve, ceviz, ananas, guava, avokado, hünnap ve bahçe süs bitkileridir.

Alanya’da yetişen meyve narenciye türleri ünlüdür.

İpek Böcekçiliği :

Bölgenin ipek böcekçiliğinin tarihi M.Ö. XII.y.y.’a kadar uzanmaktadır. İpekçilik ilk olarak Çin’de Yüzyılda gelişmiş ve XCI. Yüzyılda Avrupa’da Türk ipeği aranır hale gelmiştir.

İpekçilik Alanya ekonomisinde önemli bir yer tutar.

Hayvancılık :

Hayvancılık yörede çeşitli sebeplerden dolayı eski önemini yitirmiştir. Bunda turizmin çok önemli rolü vardır. Alanya’da Hollanda türü inekçilik ve dağ köylerinde kıl keçisi türü hayvancılık yapılmaktadır.

Balıkçılık :

Balıkçılık ilçenin nüfusunun hızla artması ve turist akınları nedeniyle büyük önem kazanmıştır. Genelde beyaz etli balıkların bulunduğu bölgede, kuzu, mercan, lüfer, barbun, grida, sinarit, tonga ve palamut türleri avlanmaktadır.

Ticaret :

İlçenin en büyük gelir kaynakları turizm ve tarımdır. Turizme paralel olarak halı, deri ve kuyumculuk gibi dallarda büyük bir gelişme olmuştur. Açılan dükkan sayısı her yıl artmaktadır.

Tarım :

Alanya ve çevresinde genelde seracılık yaygındır. Kışın dondurucu soğuğunda yetişmeyen sebze ve meyveleri Alanya çiftçileri yetiştirerek hemen hemen Türkiye’nin her yerine dağıtırlar. Yönetim turfanda sebze ve meyvelerinin yanı sıra muz da önemli bir gelir kaynağıdır.

ALANYA’NIN SOSYAL YAPISI

Spor :

Spor Tesisleri :

a) Belediye Spor Tesisleri : Alanya Yarımadasının batısında bulunan Damlataş Bölgesindeki Güzelyalı Caddesi üzerindedir. Tenis kortları, halı sahalar, basketbol sahaları ve bir büyük çim futbol sahasından oluşmaktadır.

b) Stadyum : İlçe merkezinin yaklaşık 3 km. doğusunda Antalya – Mersin Karayolu üzerinde, 2000 kişilik kapasiteye sahip bir şehir stadyumudur.

Aktiviteler :

a) Triathlon : Uluslar arası olarak gerçekleştirilen bu sportif faaliyetler her yıl Ekim ayı içerisinde düzenlenmektedir. 1991 yılında başlayan Triathlon yarışmasında her yıl gittikçe artan katılım yöremizi dünyaya tanıtmakta ve Eurosport TV tarafından da bütün dünyaya yayınlanmaktadır. “Ölümüne Spor” olarak tanımlanan Triathlon; yüzme, bisiklet, koşu şeklinde ara verilmeden yapılır.

b) Alanya Halk Triathlon : Her yıl Temmuz ayı içinde yapılan Halk Triathlon sporcusu, seyircisi ve Türkiye Basını tarafından büyük bir ilgiyle izlenmektedir. Yarışmalar; 705 m. Yüzme, 17 km. bisiklet, 5 km. koşudan oluşan spirint triathlon ile 200 m. Yüzme, 8 km. bisiklet ve 2 km. koşudan oluşan 6 ayrı kategoride değerlendirilir. Bu müsabakalar her yıl yapılmaktadır.

c) Beach Volley : Uluslar arası organizasyon olarak yapılan bu turnuva 24 – 25 – 26 Haziran tarihlerinde gerçekleştirilmektedir.

ç) Rafting : Bölgedeki “Rafting Sporuna” elverişli nehir ilçenin yaklaşık 6 km. doğusunda denize dökülen Dimçay nehridir. Bu nehrin üzerinde bulunan Alanya’nın 20 km. kuzeydoğusundaki “Alfrat Tesislerinde”, “Rafting Sporu” yapmak mümkündür.

Dağ ve Yayla Turizmi :

Yaylalarda yaz aylarının oldukça serin geçmesi, teknolojiden uzak doğal güzellikler ve geleneksel köy hayatı, ülkemize gelen turistlerin oldukça ilgisini çekmekte ve bu bölgelere yoğun talep oluşturmaktadır. Seyahat Acentaları tarafından yayla turları düzenlenmektedir.

İlçede , son zamanlarda, dağ turizmi ve trekking ve amatör dağcılığa elverişli alan başta Akdağ (2451 m.) ve Cebelireis dağı (1649 m.) olmak üzere gelişme göstermeye başlamıştır. Akdağ bu amaca uygun olarak Bakanlığımızca Kış Sporları Turizm Merkezi ilan edilmiştir.

Gençlik ve Öğrenci Turizmi :

Alanya’nın 20 km. batısındaki Avsallar – İncekum bölgesinde, Orman Bakanlığı’na bağlı olarak deniz kenarında bir orman tesisi bulunmaktadır. Söz konusu tesiste yaşları 12 – 26 arasında olanlara, gerekli kimlikleri ibraz etmeleri suretiyle %50 indiri uygulanmakta olup 7 yaşın altındakilerden herhangi bir ücret talep edilmemektedir. Kalma süresi yaz boyunca 15 gün ile sınırlandırılmıştır. 1 Mart – 31 Ekim tarihleri arasında açık olup, posta ya da telefon yoluyla rezervasyon yaptırmak mümkündür.

Kamp İmkanları :

a) Perde Kamping : Alanya’nın doğusunda, 13 km. mesafededir. Denize uzaklığı 150 m. Kadar olup, çadır, karavan yeri, otoparkı ve tuvaleti mevcuttur. Ulaşım Gazipaşa dolmuşları ile sağlanır.

b) Yalçın Kamping : gazipaşa’nın ana caddesinden denize doğru yaklaşık 7 km. mesafededir. Bungalow’u, çadır yeri, restaurantı, otoparkı ve tuvaleti vardır. Ulaşım Gazipaşa dolmuşları ile sağlanmaktadır.

c) İncekum Orman Kampı : Alanya’nın 30 km. batısındadır. Restaurantı, plajı, spor tesisleri, çamaşır yıkama ve kurutma tesisleri, tuvaleti, duşları, sıcak suyu, içme suyu, çadır, karavan, motor karavan yerleri vardır. Ulaşım İncekum minibüsleri ile sağlanır.

d) BP Mocamp : Alanya’nın yaklaşık 25 km. batısındadır. Çadır, karavan, motor karavan yerleri mevcuttur.

TARİHİ VE KÜLTÜREL ÇEVRE

Alanya Kalesi :

Alanya kalesi zamanımıza kadar korunabilen tek Selçuklu kalesidir. Alanya’da tersanenin arkasında üç yanı denizle çevrili kale 1955 yılında onarılan sağlam bir yapıdır. 1255 yılında Roma kale kalıntılarının yerine Anadolu Selçuklu Sultanı Alaaddin Keykubat döneminde önem kazanan bu kale 1471 yılında Osmanlılar tarafından alınmıştır. 83 kule ve 140 burca sahip üç sıra surlarla çevrili olan kale iç ve dışkale bölümlerinden oluşmaktadır.

Alanya Kalesi’nin Etrafındaki Eserler :

a) Ayayorgi Kilisesi : İç kalede yer alan Aya Yorgi olarak bilinen M.S. 6.y.y’da yapıldığı sanılan Bizans devrine ait küçük bir kilisedir. Dini önemi artınca zaman içinde piskoposluk haline getirilmiştir. Selçuklulara ait olmayan kaledeki tek eser olması yanında Alanya’nın Türk – İslâm dönemi öncesinden günümüze ulaşabilen ender yapıdır.

b) Akşabe Sultan Mescidi Ve Türbesi : Kale camiinin biraz ilerisinde bulunan bu mescit 1230 yılında Akşabe Sultan için yaptırılmış olup, güzel bir mimarisi vardır. Eskiden kalabilen kısımlarından apsisinin çinili olduğu anlaşılmaktadır. Yakın zamanda onarılan mescidin dışı kesme taştan yapılmıştır. İçi ve kubbesi tuğla ile örülmüştür. İki odadan oluşan yapının bir odası mescid diğer odası Akşabe Sultan’ın mezarının bulunduğu türbedir. Ayrıca türbede üç mezar daha vardır.

c) Adam Atacağı : Kalenin kuzeydoğusunda 250 metrelik uçurumun üstünde 15 metre derinlikte bi zindanın bulunduğu yerdir. Bölgede anlatılan bir rivayete göre “Bizans devrinde iki suçlunun burada güreştirilip, mağlup olanın hasmı tarafından denize atıldığı, diğer suçlunun burada bulunan zindandan bir süre sonra çıkarılarak son bir şans tanındığı, eline verilen üç taştan birini denize düşürmesi halinde af edildiği, beceremezse çuvala konup kayalıklara veya mancınık ile denize atıldığı” bir yerdir. Atılan taşın hava akımı ve yerçekimi nedeniyle denize düşürülmesinin çok zor olduğu bir yerde, günümüzde bu rivayetten kaynaklanan dilek tutarak taş atma geleneği yabancı ve yerli turistler tarafından sürdürülmektedir.

Bunların dışında kale çevresinde bulunan eserler şunlardır: Alaaddin Camii, Emir Bedrüddin (Andızlı) Camii, Alaaddin Keykubat Sarayı, Selçuklu Hamamı, Bedesten ve Arasta, Sarnıçlar, Deniz Feneri, Sitti Zeynep Türbesi.

Kızıl Kule

Sultan Alaaddin Keykubat, 1221 yılında Alanya’yı fethettikten sonra devamlılığı sağlayacak bir binanın yapılmasını emreder. Kızıl Kule ismini alt ve üst kısımlardaki kızılımsı taşlardan almıştır. Bugün bile çok sağlam ayakta duran yapının alt kısmındaki kesme taşların Dim Boğazının doğusunda getirildiği bilinmektedir. Kızıl Kule’nin bulunduğu yer itibariyle doğu cephesi arasında 2 m.’lik bir yükseklik farkı vardır. Doğu cephesi 35 m. Batı cephesi ise 33 m.’dir. Sekizgen şeklindeki kule 5 katlıdır. Üzerindeki kitabeye göre 1226 yılında yapılmıştır.

Zemin katın ortasında yukarı doğru, 5. Kata kadar yükselen bir bölüm bulunmaktadır. Bu bölüm kulenin omurgası durumundadır. Ancak su sarnıcı görevini de üstlenmiştir. Zemin kat etnografik müze olarak hizmet vermektedir. 2. Kat zemin kattaki omurga bölümüne 18 kemerle bağlanmış durumdadır. Bu katın, kendine has mimarisi ile, birde asma katı mevcuttur. 3. Katta planda biraz değişim yapılmıştır. Kemerler, mazgal delikleri, zift ve haşlama delikleri göze çarpar. Daha sonraki katta kule muhafızları gözetleme görevlerini büyük bir özenle yerine getiriyorlardı.

Kulenin Güneybatı yönüne düşen 50x50 cm. boyutlarında çerçeveli mermer bir kitabe bulunmaktadır. Kitabe Selçuklu sülüsü ile yazılı olup, kitabenin Türkçesi aynen şöyledir : “ Bu Ketanizade Eb-Ür Rahaoğlu Halepli Ebu Ali yaptırdı. Tanrı kendisini yargılasın.”

Selçuklu Tersanesi

Bu tersane , Kızılkule’den iki yıl sonra, 1228 yılında Sultan Alaaddin Keykubat tarafından yaptırılmıştır. Sultanın amacı doğrudan gelecek tehlikelere karşı koyacak Sultan – Ül Bahreyn (İki Denizin Sultanı) arzusunu gerçekleştirmekti.

Tersane 56.5 m. Uzunluğunda 44 m. Derinliğinde ve beş gözlüdür. Her göz 7.70 m. Genişliğinde, 42.30 m. Derinliğindedir. Derinlikteki 1.70 m.’lik fark duvarların kalınlığından meydana gelmektedir.

Tersane güneyden gelebilecek tehlikelere karşı tersane kulesi ile güçlendirilmiştir. Kule iki katlı ve iki odalıdır.

Türbe ve Yatırlar :

Sitte Zeynep Zaviyesi ve Türbesi, Pelit Evliyası, Hıdırellez Dede, Hasan Dede, Kum Dede, Erkapı Dedesi, Öksürük Dedesi, Hacı Baba Evliyası, Şıh İsmail Dede, Musa Dede,

Yedi Mahmut Türbesi, Mağrap Dede, Hamzalar Dede, Belenardı Dedesi, Musaseydi Evliyası, Tepecik Evliyası, Kocaomar Evliyası, Pirce Alaaddin Evliyası.

Harabeler ve Liman Şehirleri :

a) Leartis – Learti (Mahmutlar Harabeleri) : Büyük Oran ya da Büyük Kısle diye adlandırılan bu yer ilçelemizin sahil boylarında irili ufaklı tepelerin yamacında kurulmuştur. Bu antik şehir ilçe merkezine 22 km. uzaklıktadır.

Bu antik şehir hakkında bilinen bir diğer özellik de Trayan ile imparatoriçe Herinnia Etruscill adlarına para basıllığıdır. Şehirde çoğu harap vaziyette kiliseler, hamamlar, sarnıçlar, iskan merkezleri, küçük bir stadyum, tiyatro, sütunlu caddeler ve tapınaklar mevcuttur. Stadyumun güney kısmında yer alan kilisede, kırmızı ve açık mavi boyalarla yapılmış freks izleri görülür. Bu yapılarda sık sık rastlanan kartal bacağı ve öküz başı kabartmaları ile kitrabeler insanı tarihin derinliklerine götürmektedir

Bulunan kitabelerden elde edilen bilgilere göre M.S. I. Yüzyıl ile III. Yüzyıl arasında en parlak dönemini yaşamıştır. Şehrin sahip olduğu tapınaklardan Zeus, Megistos, Apollon ve Cesar’a ait olanlar bilinenler arasındadır.

b) Syedra Harabeleri : Syedra şehri bugünkü Kargıcak ve Seki köylerinin sınır teşkil ettiği bir tepede kurulmuştur. İlçe merkezinin doğusunda yer alır. Şehrin merkezine tepe üstünde kurulan bölüm oluşturur. Bu büyük şehrin, M.S. 138 – 161 yılları arasında Marcus Aurelius ve Antonius adlarına yazılan ve yörede rastlanan kitabelerden, Roma kalıntısı olduğu bilinmektedir. Bu harabelerüç yoldan gezilebilir. Birinci yol Kargıcak Köyü içinden geçer. İkincisi Isbatlı Köyü Karataş Mahallesinden geçen yoldur. Üçüncü yol ise Seki köyündeki eski bir yoldur. Seki Köyünden giden yol kısa olduğundan, rahatlıkla yürünebilir. Arazi içinde çeşitli surlar bulunur. Kuşaklı kilisesi ve harabeler arasında batıya bakılınca Alanya Kalesi çok güzel bir manzara oluşturur. Sütunlu caddenin sağ ve sol kısmında çeşitli amaçlarla yapılmış tarihi eserler ve mozaikler bulabilirsiniz. Şehrin içinde muhtemelen su deposu olarak kullanılmış üç adet havuz vardır.

c) Lotape Liman Şehri : Aytap Alanya’nın 30 km. doğusundadır. Akdeniz sahil yolu bu Roma devri şehrin ortasından geçmektedir. Kral Antichius’un Lotape’nin anısına, şehre bu ismi verdiği bilinmektedir. İlerleyen yıllarda Roma imparatoru Trianus (M.S. 99 –177) zamanında kendi adına para bastırmıştır.

Şehrin 50 – 100 m. Ebatlarında tabii bir limanı vardır. Yarımada şeklinde, oldukça yüksek bir tepenin üzerine kurulmuş olan kalesine çıkmak her ne kadar zor olsa da, çıktıktan sonra görebileceğiniz manzara tüm yorgunlukları unutturacak niteliktedir.

Lotape şehrinin antik caddesi, hamamı, kilisesi, nekropol ve aropol ve çevrede bulunan diğer antik şehirlerin içinde en iyi ayakta kalabileni olduğu görülür. Tek odalı, üstü kapalı mezar odaları da şehrin antik kalıntıları içindedir.

d) Sinek Kalesi : Alanya’nın kuzeybatı yönündeki Elikesik Köyü hudutları içinde yok olmaya yüz tutmuş, Sinek Kalesi, Alanya’nın 35 km. batı yönünde Okurcalar Köyü hudutları içindeki liman şehri kalıntıları görülmeye değer yerler arasındadır.

Kervansaraylar :

a) Alara Han : Alanya Manavgat sınırını oluşturan Alara Çayı’nın denizden 9 km. kuzey yönünde inşa edilmiştir. Alanya’dan 35 km. uzaklıktadır. Alara Kervansarayı 1232 yılında Sultan Alaaddin Keykubat tarafından, 2000 m2’lik bir alana tamamen kesme taşlardan yaptırılmıştır. Kervansarayın kuzeye bakan kapısındaki kitabede Sultan Alaaddin Keykubat tarafından yaptırıldığını yazar.

Kervansaraya girmek için ikinci bir kapı vardır, burası Kervansaray da kalacak misafirlere ayrılmıştır. Nöbetçi kulübesi bugün bile tüm özelliğini koruyan çeşmesi, mescit ve hamamı ile Alara Kervansarayı görülmeye değer bir eserdir. Hayvanların kaldığı bölmeyi görmek, ancak yanınızda lamba vb. varsa mümkündür.

b) Sarapsa Kervansarayı : Alanya – Antalya asfaltının 15. Km.’de, yolun üst tarafındaki yaklaşık 850 m2’lik bir saha üzerinde, Sultan Alaaddin Keykubat’ın oğlu II. Gıyaseddin Keyhüsrev tarafından 1236 – 1246 yılları arasında yaptırılmıştır. İri taşlarla beşik örtüsü şeklinde yapılan binanın kapısı kuzeye bakar. Doğusunda bir mescit vardır. Dikdörtgen biçiminde yapılmış bina Alara Han’a göre değişik bir plana sahiptir.

Mağaralar :

a) Damlataş : Damlataş Mağarası, 1948 yılında vapur iskelesi inşaatında kullanılmak üzere taş ocağı olarak tesbit olunan bugünkü yerinde, bir dinamit ateşlemesi sonucu bulunmuştur. Birbirinden güzel binlerce sarkıt ve dikitlerle süslü bu mağara hemen koruma altına alındı. Aynı zamanda mağara hakkında araştırmalara başlandı.

Mağara hakkında ilk araştırmalar, Galip Dere tarafından yapıldı. Galip Dere gazetelerin birinde, II. Dünya savaşının korkunç günlerinde atılan gaz bomlamalarından korunmak için bir mağaraya sığınan Almanların içinde astımlı olanların şifa bulduklarına dair haber okur. Mağaranın sağlık açısından faydalı olabileceği fikri ilk o zaman akla gelir ve resmi incelemelere başlanır. Doktor ve Kimyagerlerden oluşan ekibin incelemelerinden sonra mağaranın astıma iyi geldiği tesbit edilir.

Mağaranın Oluşumu ve Özellikleri : Mağara birinci zamanda permiyen devrine ait yarı kristalize kalker içinde bulunmaktadır. Yapılan incelemeler sonucunda mağaranın 10 – 15 bin senede oluştuğu tahmin edilmektedir. Bölgenin çok yağışlı olması mağaranın oluşumuna hız vermiştir. Bolca yağan yağmurların gaz karbonikli su ihtiva etmesi nedeniyle, kireçtaşı ve benzerlerini erittiği için, kalker ve kireçtaşı oluşan bölgelerde mağarada olduğu gibi boşluklar oluşturur. Erimeler devam ederken büyük boşluklar ve bu boşluklara sızan damlacıklar donarak aşağı doğru sarkar. Damlanın düştüğü yerde de donma olayı gerçekleştiğinden aşağıdan yukarıya dikitler ve yukarıdan aşağıya doğru sarkıtlar meydana gelir. Sarkıt ve dikitler uzamalardan dolayı bazen bir yerde birleşirler. Bunlar da mağaranın sütunlarını oluşturur. Bu damlama özelliğinden dolayı mağaraya “Damlataş” ismi verilmiştir.

Mağaranın kapısından içeri girince 45 –50 m. Uzunluğunda bir geçit 10 – 14 m. Çapında ve 15 m. Yüksekliğinde silindirik bir boşluk, ayrıca 15 bin senede oluşmuş sütunlar vardır. Mağaranın iki katlı olan boşluğu 2500 m3 hava ihtiva etmektedir. İçindeki ısı yaz kış 22.3 derecedir. Mutlak nem 19.6 derece, nisbi nem %95’dir. Mağara dış tesirlerden arınmış ve havasında bol miktarda asit karbonik vardır. Hava basıncı deniz seviyesinden biraz aşağıda olmasına rağmen 7600 mm’dir. Mağaranın boşluğunun tamamı 180 – 200 m2’dir. Mağaranın etrafındaki kalınlık 10 m.’yi bulduğu için çökme ihtimali yoktur. Senenin 5 – 6 ayında devamlı damla

Mağaranın Tıbbi Fonksiyonu : mağaranın astıma iyi gelen dört vasfı olduğu tesbit edilmiştir. Mağaranın ortamında bulunan normalden 8 – 10 misli fazla Karbondioksit, yüksek oranda nem, alçak sühunet, radyoaktivite gibi unsurların ilk ikisinin astıma iyi geldiği, diğer ikisinin de yardımcı faktör olarak kabul edildiği bilinmektedir.

Alanya’ya tedavi için gelen hastalar öncelikle bir doktordan mağaraya girmesinde sakınca olmadığına dair rapor alarak, mağaranın ilgili memuruna başvurması gerekmektedir. Tedavi süresince sembolik bir ücret öderler.

b) Hasbahçe : Hasbahçe mahallesi İnişdibi mevkiinde Alanya’ya 4 km. mesafede bulunmaktadır. Damlataş mağarasından 4 – 5 kat daha büyük olan mağaranın oluşumu hakkında bilimsel anlamda bir çalışma yapılmadığı gibi turizme kazandırılması konusunda da bir çalışma yapılmamıştır.

c) Dim : İlçe merkezinin 12 km. doğusunda bulunan Cebel-i Reis dağının Alanya yamacındadır. Mağaranın batıya bakan büyük bir ağzı vardır. İçinde dikit ve sarkıtların yanında dip kısmında bir gölü mevcuttur.

d) Kadıini : İlçe merkezine 15 km. kuzeydoğu istikametinde Çatak mevkiinde bulunan çatak veya Kadıini Mağarası, Damlataş mağarasından 3 kat büyüklükte dikit ve sarkıtlardan oluşmaktadır.

Deniz Mağaraları :

a) Korsanlar : Alanya limanından yarımadanın güneyine doğru gidilirken karşılaşılan ilk mağaradır. Deniz motoruyla 10 m. Genişliğinde ve 6 m. Yüksekliğindeki bir girişten içine girilebilen mağara kuzeye doğru genişlemektedir. Eskiden içinde kaleye kadar giden bir yol olduğu söylenen mağarada deniz içindeki kayaların renkli taşları ilginç görüntüler oluşturulmaktadır.

b) Aşıklar : Aşıklar mağarasının kapısı deniz seviyesinden iki metre yükseklikte ve insanın girebileceği büyüklüktedir. Bu kapı sarkıt, dikit ve sütunlarla süslüdür.

c) Fosforlu : Damlataş mağarası tarafındaki üçüncü mağaradadır. Küçük bir kayıkla içine girilebilen bu mağara yapı ve görüntü itibariyle jeolojik değeri olan ilginç bir tabii güzelliktir. Geceleri içi çok aydınlık olan mağaranın fosfor parıltıları gündüzleri de farkedilmektedir.

Alanya Arkeoloji Müzesi :

İçinde 14 kapalı, bir açık teşhir salonu olan müze 1967 yılında hizmete açılmıştır. Tunç çağı, Urartu, Frigya ve Lidya eserleri ile Lehenistik çağa ait çanak, çömlek ve zengin Roma dönemi eserleri sergilenmektedir. Ayrıca Helenistik, Roma, Bizans ve çeşitli İslâmi devirlere ait zengin para kolleksiyonu sergilenmektedir.

Alanya müzesinin en önemli parçalarından biri 2. Y. Y’dan kalma küçük bronz bir Herakles heykelciğidir ve neredeyse müzenin sembolü haline gelmiştir.

Atatürk Evi Ve Müzesi :

İkinci meşrutiyet döneminde yapıldığı tahmin edilen binanın yapım tarihi kesin olarak bilinmektedir. 18 Şubat 1935 tarihinde Atatürk’ün Alanya’yı ziyareti sırasında kaldığı bu ev, mülkün sahibi Rıfat Azakoğlu tarafından Kültür ve Turizm Bakanlığı’na bağışlanmıştır. Cumhurbaşkanı Kenan Evren tarafından 1986 yılında Atatürk Evi ve Müzesi olarak hizmete açılmıştır.

AKSARAY iLiNiN COĞRAFi KONUMU

AKSARAY iLiNiN COĞRAFi KONUMU

Aksaray,ülkemizin kalbi sayılacak bir noktadadır. Edirne, İstanbul, Ankara,Adana, İskenderun karayolu ile Samsun, Kayseri,Konya,Antalya karayolu üzerindedir. 33-35 derece doğu meridyenleri ile 38-39 derece kuzey paralelleri arasında yer alır. Yüzölçümü 7626 km²'dir.

Aksaray'ın 6 ilçesi :

1.Ağaçören
2.Eskil
3.Gülağaç
4.Güzelyurt
5.Ortaköy
6.Sarıyahşi


Ayrıca 191 köy ve kasabası bulunmaktadır.

YÜZEY ŞEKİLLERİ:

Aksaray,yüzey şekilleri itibariyle düzlüktür.Denizden 1000 metre yükseklikte yer alır.İlin güneydoğusunda Hasan dağı(3268 m);Kuzeyi,orta bölümünden ayıran noktada uzanan ve Hasan dağı ile birleşen Ekecik dağı(2137 m),bu yaylada yer alan yüksekliklerdir.Aksaray'ın orta kesimleri,kuzeyi,güneyi tamamen ovalıklarla kaplıdır.Güneyde Obruk platosunun uzantısı ve Aksaray ovası bulunur.En önemli akarsuyu Uluırmak'tır.7626 km² olan ilin 5713 km² 'si tarım arazisi,çayırlık,otlak ve meradır.

Aksaray'ın en önemli gölü Konya ve Ankara ile müşterek sınırlara sahip oldukları Tuz gölüdür.Tuz gölü ülkemizin en büyük ikinci gölüdür,yüzölçümü 1500 km² 'dir,yurdumuzun en önemli tuz yataklarından biridir.

BİTKİ ÖRTÜSÜ:

Aksaray,etrafı kuzeyde Kuzey Anadolu(Karadeniz),güneyde Güney Anadolu (Toros)dağları;doğusu yüksek Doğu Anadolu Platosu,batısında İç Batı Anadolu yüksek platosuyla çevrili olan Orta Anadolu Bölgesinin Tuz gölü havzasında yer alır. Deniz etkisinden tamamen mahrumdur. Dolayısıyla orman yetiştirme ortamına sahip değildir. Yağışın diğer yörelere nazaran daha fazla olduğu Hasan Dağı eteklerinde altta ve üstte meşe,ortada bir kuşak halinde dağ kavağı, Ekecik Dağında meşe ormanları görülür.

İlimizin bitki örtüsü Bozkır ikliminin tabii bitki örtüsü olan Bozkır bitkileridir.İklim; kışları sert,yazları kuraktır,yağışlar azdır. Havanın kuru olması ve kurutucu etkisi, az olan yağışın tesirini bir kat daha azaltır.

AKSARAY İLİNİN TARİHÇESİ

KISA TARİHÇE

M.Ö. 7000-6000 yıllarında Neolitik devirde Anadolu medeniyetinin ilk izlerini gördüğümüz Konya yakınlarındaki Çatalhöyükte Hasandağına dolayısıyla Aksaray’a ait vesikalara rastlanılmaktadır. Burada Hasandağının lav püskürttüğünü tasvir eden bir kazıntı resme rastlanmıştır. Neolitik dönemde Aksaray ve çevresi iskan görmüştür. Kalkolitiktik ve eski demir devirlerinde iskan olup olmadığı bilinmemekle birlikte çevre köylerde (Böget ve Koçaş) bu döneme ait seramiklere rastlanılmaktadır.

M.Ö. 3000-2000 yıllarında Anadolu Hitit kavmi yaşamıştır. Bu dönemde asurlu tacirler burada ticaret yapmışlardır. Aksaray’ın ilk ve orta tunç devirlerindeki durumunu Acemhöyük ören yerlerindeki yapılan arkeolojik kazılardan ve müze müdürlüğünün satın almış olduğu eski eserlerden öğrenmekteyiz. Bu dönemde asurlu tüccarlar Mezopotamya’ dan gelerek şehirlerin banliyölerinde ticaret merkezi kurmaya başlamışlardır. Asurlu tüccarlar yazıyı biliyorlardı. Pişirilmiş çamur üzerine yazılmış metinler, çamurun pekiştirilmesi suretiyle yapıştırılıyordu. Höyük, M.Ö. 2000 yılının ilk yarısına isabet etmektedir.

Koloni döneminin sonlarına doğru, M.Ö. 1700 yıllarında Kafkaslardan gelen, küçük şehir devletleri kuran ve Anadolu’da, Askeri bir devlet halinde bir kavmin varlığını görüyoruz. Hint-Avrupalı olan bu kavmin Anadolu’da siyasi iktidarı ele geçirerek kurduğu devlet, eski Hitit devletidir. Aksaray’da Hititlere ait eserler bulunmamakla beraber mağlup memleketler arasında Aksaray’ında adı geçmektedir.

Orta Anadolu’da M.Ö. 13 yy. sonlarına kadar devam eden Hitit egemenliği M.Ö. 12 yy- da batıdan (Trakya) gelen ve deniz kavimleri olarak bilinen kavimlerin en güçlüsüdür.

Yanardağ küllerinin sıkışmasından oluşan tüf tabakalarının çok kolay kazılabilme özelliği nedeniyle bölgemize çok sayıda yeraltı şehri ve dik yamaçlara kaya içinde yerleşme birimleri yapılmıştır. 7 yy. sonlarından itibaren Müslüman Arapların Anadolu üzerinden İstanbul’a yaptıkları sefer nedeni ile bölgeye sığınan Hıristiyanların sayısı çok artmış, Ihlara, Gelveri ve Göreme gibi yerleşim birimleri birimleri oluşmuştur.

Aksaray, 1142 tarihinde Selçuklular tarafından zapt edilmiş ve 1470 yıllarındaki Osmanlı hakimiyetine kadar İlhanlı, Danişmentli, Karamonoğulları egemenliğinde kalmıştır. 1470 yıllarında Aksaray’ı ele geçiren İshak Paşa tarafından, Fatih Sultan Mehmet’in emri ile halkın bir bölümü İstanbul’a nakledilmiştir.

SELÇUKLULAR DÖNEMİNDE AKSARAY

1142 yıllarında Selçuklu egemenliğine giren Aksaray’a ıı. Kılıçarslan zamanında saraylar, medreseler, zaviyeler, kervansaraylar yaptırılmış, Azerbaycan ve başka yerlerden Müslüman halk, gazi, mücahit, alim, ticaret erbabı getirilerek yerleştirilmiştir. Bu yıllarda Aksaray, bir Selçuklu askeri üssü durumundadır. Kılıçarslan’ın babası Sultan Mesud, Danişmentlere karşı Aksaray’ı bir askeri üs olarak kullanmış ve burada bazı tesisler yaptırmıştır. II. Kılıçarslan burada bir saray yaptırarak Arkhelais adını Aksaray’a çevirdi ve burası ikinci payitaht gibi idi. II. Kılıçarslan kendi adını taşıyan türbede ebedi uykusundadır. Aksaray, Selçuklu ve Karamanoğlu dönemlerinden kalan eserler yönünden oldukça zengindir.

OSMANLILAR DÖNEMİNDE AKSARAY

1470 yılında Aksaray ve Çevresi Vezir-i Azam İshak Paşa komutasındaki Osmanlı ordusu tarafından fethedilmiş ve Osmanlı topraklarına katılmıştır.

İstanbul’un fethinden sonra boşalan şehrin iskanı için, Fatih’in emriyle binlerce müslüman türk ailesi İstanbul’a nakledilmiştir. Ve bu nedenle bir semte Aksaray adı verilmiştir.

Aksaray, Osmanlı sınırları içine alındıktan sonra Fatih adına yapılan ilk tahrirde Aksaray vilayeti olarak gösterilmiştir.

CUMHURİYET DÖNEMİNDE AKSARAY

Hicri1336-Miladi 1920 yılında Aksaray vilayet olmuştur. 1933 yılına kadar 13 yıl vilayetlik yaptıktan sonra vilayetliği lağvedilmiştir. 20/03/1933 tarihinde 2197 sayılı kanunun 3. maddesi ile Niğde’ye ilçe olarak bağlanmıştır. 1989 yılının 15 Haziran gününe kadar 56 yıl kaza olarak kalmış olan Aksaray, bu tarihte eski hakkı iade edilmek suretiyle tekrar vilayet olmuştur.

AKSARAY'IN TURiSTiK MEKANLARI

EĞRİ MİNARE

Kızıl tuğla ile yapılan ve çinilerle süslenen minare Selçuklu dönemine aittir.92 taş basamakla şirefeye çıkılır.Yapım tarihini gösterir kitabesi yoktur. Minarenin yanında bulunan cami sonradan yaptırılmıştır.Tahmini yapım tarihi 1221-1236'dır.

Eğri Minare

KIZIL KiLiSE

Güzelyurt'un 5 km kuzeydoğusundadır. Kırmızı kesme taşlardan yapıldığı için Kızıl kilise adını almıştır.Üç neflidir. Orta nefte 4 sütun üzerinde bir kubbe oturmaktadır.Freskler yer yer dökülmüştür. Bazı kısımlarında dini sahneler ve havarilerin portreleri yer almaktadır.Kilise 5-6 yy'a aittir.

Kızıl Kilise

IHLARA VADiSi


Aksaray'a 45 km mesafede olan Ihlara Vadisi İlimizin önemli turizm merkezlerindendir.14 km uzunluğunda olup,vadi içerisinde 105 kilise ve kayalara oyulmuş vaziyette onbinin üzerinde oturma mekanı bulunmaktadır. Büyük bölümü kaya düşmesi sonucu kapalı olan bu yerlerin gerek plan ve gerekse freks süslemeleri açısından Bizans sanatı içerisinde özel bir yeri bulunmaktadır. Bugün vadinin Ihlara bölümünde yer alan kiliselerden; Eğritaş, Pürenliseki, Ağaçaltı, Sümbüllü,Kokar ve Yılanlı kiliseler ziyarete açık bulunmaktadır. Fresklerinde büyük oranda arap etkisi görülen bu kiliselerde süslemelerin 9-11yy'lar arasında yapıldığı tahmin edilmektedir.

Vadinin Belisırma köyü bölümünde yer alan;Bahaddin Samanlığı,Ala,Direkli ve Kırkdamatlı (Aziz Georgias ) kiliseleri klasik Bizans üslubundadır.11-13.yy. olarak tarihlendirilmektedir. Frekslerde İncilden ve Hz.İsa'nın hayatıyla ilgili konular işlenmiştir.

Ayrıca Güzelyurt (Gelveri) ilçesi hudutları içerisinde Sivrihisar Köyünde bulunan Kızıl Kilise ve Selimiye köyündeki Selime Sultan Türbesi ile Yaprakhisar köyündeki Ziga kaplıcaları önemli ziyaret yerleridir.

ULU CAMi

Ulu Cami

Ulu Cami yığma bir tepe üzerine yapılmıştır.Yapım kitabesinde 1408-1409 yıllarında Karamanoğlu Mehmet Bey tarafından yaptırıldığı yazmaktadır.Mimarı Firuz Beydir.Mimberi Abanoz ağacındandır ve yıkılan başka bir camiden nakledilmiştir.Caminin yanında bulunan minare 1925 yılında yapılmıştır.

SULTANHANI

Sultanhanı

Sultanhanı 1228-1229 yıllarında Alaaddin Keykubat tarafından yaptırılmıştır.Selçuklu devrinin mimari taş işçiliği ve süsleme sanatları bakımından şaheser bir örnektir.Selçuklu döneminde hanlar hanbeyi tarafından yönetilirdi.Bey kervanların güvenliğini sağlamakla görevli idi.Her handa bir süvari birliği bulunurdu ve bu birlikler savaş anında orduya katılırdı.

Alacahöyük

Alacahöyük


Çorum' da bulunan Alacahöyük M.Ö. 3200 den başlayarak önemli bir yerleşim merkezi olmuştur.Bölge 4 kütür çağı (en alttan itibaren; Kalkolitik, Eski Tunç, Hitit, Frig Çağları) ve 14 yapı katı ortaya çıkmıştır. 310m uzunluğunda 277m genişliğinde 20m yüksekliğinde büyük bir höyüktür. Alacahöyük ilk defa W.G Hamilton adlı bir gezgin tarafından dünyaya tanıtılmıştır.

Farklı kişilerce yapılan kazıların ardından Atatürk'ün isteğiyle TTK tarafından sistemli kazılar 1935'te Remzi Oğuz Arık ve Hamit Zübeyr Koşay başkanlığında başlatılmıştır. Bu kazıların sonuçlarında M.Ö 3200-2600 Kalkolitik dönemden kalma çanak, çömlek parçaları, mezarlar, kerpiç ve kamış duvarlı ev kalıntıları bulunmuştur. Bu dönemden kalma eserlerin çoğu Ankara Anadolu Medeniyetleri Müzesi'nde sergilenmektedir.

Alacahöyük Mezarları:

Erken Bronz Çağı'ndan kalma 13 kral mezarı bulunmuştur. (bu mezarlar zengin armağanlarla doludur.) Resim1 Resim2) Alacahöyük'teki kral mezarlarında silah ve değerli eşyaları ile ölü gömme geleneği yalnızca krallara ve yönetici sınıftan insanlara uygulanmıştır. Bu da toplumsal bir farklılaşmanın başladığının işaretidir. Hititler'den önceleri böyle gelişmiş bir teknik ve kültürün izleri Alacahöyük Kral Mezarlarıda görülür. Mezarlar dikdörtgen çukurlar biçiminde, kaba taşlarla çevrili ve üstleri tahta ile örtülüdür. Mezarların bazıları tek gömülüdür, bazılarıda erkek ve kadın birlikte gömülüdür. Mezarlarda çıkan soyut simgeler, güneş kursları, demir nesneler, geyik ve boğa heykelcikleri oldukça gelişmiş bir kültürün ürünüdür. Çorum'un 50km doğusundaki Oymaağaç ve Merzifon yakınlarındaki göller mezarlarındaki buluntularda aynı kültürün izleri görülmektedir. Buradaki buluntulardan aynı gelenek ve göreneğin sadece Alacahöyük'e özgü olmadığı kuzeyde Pontus bölgesine kadar uzandığı sanılmaktadır.

testi


Alacahöyük'ün diğer bir özelliği de yan yana getirilmiş evlerin oluşturduğu planlı kent yerleşmelerinin olmasıdır. M.Ö. 2000-1200 Geç Bronz Çağı (Eski Hitit Krallığı) Dönemi'de kent mimarisinin geliştiği, sokak, kanalizasyon ve kaldırımların yapıldığı anlaşılmaktadır. Hititler'den kalma kale, ev temelleri, çift kapılı tapınak ve Sfenksli Kapı kalıntıları vardır.

En önemli yapı Tapınak-Saray kalıntılarıdır. Yapının 18-20m genişliğinde, 80m uzunluğunda büyük bir avlusu, ve odaları vardır. Sfenksli kapı, Hitit mimarisinin etkileyici bir örneğidir. Duvarlar kapı girişine kadar büyük taşlardan, üstü karpiçtendir.iki kule arasına yerleşmiş olan yapı odalar, avlu, ve kabartmalarla süslü kapı kasasından oluşmaktadır. Höyük'ün en üst katında Frigler döneminden kalma yapı kalıntıları, taş temelli ev kalıntıları ve kaldırım döşemeleri bulunmuştur. Bizans dönemine ait insan başı, haç ve yazıt mezarlar ortaya çıkmıştır.